www.kuranmesaji.org
erhanaktas@hotmail.com
Eserin her hakkı Erhan Aktaş’a aittir.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
İzinsiz basılamaz, çoğaltılamaz.
Fatiha Sûresi 1
1. Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
2. Övülmeye değer olan yalnızca âlemlerin Rabb’ı Allah’tır.
3. O’nun Rahmeti Bol ve Kesintisizdir.
4. O, Hesap Gününün Sahibidir.
5. Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz.
6. Bizi, doğru yola, nimet verdiklerinin yoluna ilet;
7. Gazabına uğrayanların ve sapkınların yoluna değil.
[İniş sırası:5, Mekki, 7 ayet ]
1. FATİha sûresi
2 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
1. Elif. Lam. Mim.
2. Bu Kitap, kesin gerçeğin ta kendisidir. O, muttakiler1
için yol
göstericidir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendilerini korumaya, güvenceye alan kimseler.
3. Onlar; gayba1
inanırlar, salâtı ikame ederler2
ve verdiğimiz rızıktan infak3
ederler.
1- Gizli, görünmeyen, bilinemeyen, algılanamayan, gelecekte olacak şeyler. 2- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelirler. İbadete
layık yegane ilahın Allah olduğuna inanırlar. Salat, sözcük olarak,
“namaz” anlamının yanı sıra Allah’a yönelmek, ibadet, dua, rahmet,
destek, dayanışma, yardımlaşma, yakından ilgi duyma ve din gibi anlamlara da gelmektedir. “Salât” sözcüğüne “namaz” olarak anlam
verilmesini doğru bulmadığımızdan; çevirimizde, orijinal şekli olan
“salât” sözcüğünü kullandık. Kur’an’da namaz sözcüğü yer almamaktadır. “Namaz,” Farsça bir sözcüktür. Salâtın hangi anlamı ifade
ettiği, ancak içinde yer aldığı ayet ve konu bağlamından anlaşılabilir.
3- Muhtaç olanlara yardım.
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[ İniş sırası: 87, Medeni, 286 ayet.
Adını, surede geçen “bakara/sığır” kıssasından almıştır. ]
2. bakara sûresi
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 3
4. Onlar, sana indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara inanırlar. Ve onlar, ahirete de kesin olarak inanırlar.
5. Onlar, Rabb’lerinden gelen bir yol göstericinin izleyicileridir.
Kurtuluşa erenler onlardır.
6. Şu bir gerçektir ki: Gerçeği yalanlayan nankörleri uyarsan da
uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.
7. Allah, onların kalplerini1
ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların
gözlerinde perde vardır. Onları büyük bir azap beklemektedir.
1- Akıllarını. Kalp; akletmenin, idrak etmenin, düşünmenin organıdır, merkezidir. “Kalp” sözcüğü, biyolojik anlamı ile kan pompalama
organı olan kalp değildir.
8. Kimi insanlar, inanmadıkları halde, Allah’a ve Ahiret Günü’ne
inandıklarını söylerler.
9. Onlar, Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece
kendilerini aldatıyorlar da farkında değiller.
10. Onların kalplerinde hastalık1
vardır. Allah da bu hastalıklarını
arttırmıştır. Bu yalancılıklarından2
dolayı, onlara, can yakıcı
bir azap vardır.
1- Nifak hastalığı. Nifak, birden çok inanca sahip olmak, inanmadığı
halde çıkarı için ve çeşitli nedenlerle inanıyor gibi görünmek; ikircikli davranmak, Müslümanlara olan düşmanlığını gizlemek demektir.
Kertenkele ve yaban faresinin yer altında birçok yuvası olduğu ve
bu yuvalardan hangisine gittiği bilinmediği için, bunların yuvalarına da “nufeka” ve “nafika” denmektedir. 2- Aldatıcılıklarından.
11. Onlara, “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” denildiğinde,
“Biz ancak düzelticileriz.” derler.
12. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat bunun
ayırdında değiller.
13. Ne zaman onlara, “İnanan kimseler gibi inanın.” dense, “Biz,
hiç aklı ermeyenler gibi inanır mıyız?” derler. İyi bilin ki, asıl
aklı ermeyenler onlardır; fakat bunun bilincinde değiller.
4 Bölüm 1
14. İman edenlerle karşılaştıkları zaman: “İnandık.” derler. Şeytanları1
ile baş başa kaldıkları zaman, “Biz, sizinle beraberiz;
onlarla, sadece alay ediyoruz.” derler.
1- Akıl babaları, yandaşları, yol arkadaşları.
15. Allah da onlarla alay eder. Azgınlıkları içinde bocalayıp durmalarına zaman tanır.
16. Onlar, hidayete1
karşılık sapkınlığı satın almışlardır. Bu ticaretlerinde bir kazanç yoktur. Ve doğru yolu bulamamışlardır.
1- Doğru yola iletilmeye.
17. Onların durumu karanlıkta ateş yakan kimselerin durumu gibidir. Ateş, etraflarını aydınlatır aydınlatmaz, Allah onların ışığını yok eder ve onları karanlıklar içinde görmez halde bırakır.
18. Sağır, dilsiz ve kördürler. Artık, doğru yola dönmezler.
19. Ya da onların durumu; içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve
şimşekler bulunan sağanak bir yağmurda; ölüm korkusuyla,
yıldırım sesinden kulaklarını parmaklarıyla tıkayan kimselerin
durumuna benzer. Oysaki Allah, gerçeği yalanlayan nankörleri her yönden kuşatmıştır.
20. Şimşek, neredeyse görmelerini yok ediverecekti. Şimşek, aydınlık verince ışığında yürürler; üzerlerine karanlık çökünce
de oldukları yerde kalakalırlar. Allah dileseydi onların işitme ve görme yeteneklerini tamamen yok ederdi. Kuşkusuz,
Allah’ın gücü her şeye yeter.
21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize kulluk
edin ki takva1
sahibi olasınız.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendini korumaya, güvenceye almak.
22. O ki sizin için yeri bir döşek, göğü de bir bina yaptı ve gökten
su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. O halde, Allah’a bile bile eşler koşmayın.
2/Bakara Sûresi
Bölüm 1 5
23. Eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku duyuyorsanız, o zaman
ona denk bir sure getirin. Allah’tan başka bütün yardımcılarınızı da çağırın. Eğer doğru söyleyen kimselerseniz.
24. Eğer bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- o halde
gerçeği yalanlayan nankörler için hazırlanmış, yakıtı insanlar
ve taşlar olan ateşten korunun.
25. İman edip, sâlihâtı1
yapanları; içlerinde ırmaklar akan cennetler2
ile müjdele. Onlara ne zaman yiyecek bir şey sunulsa:
“Bu daha önce rızıklandığımız şeydir.” derler. Oysa bu onlara
benzer olarak verilmiştir. Onlar için arındırılmış eşler vardır.
Ve onlar, orada kalıcıdırlar.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı
olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek. 2-
Bahçeler.
26. Doğrusu Allah, bir sivrisineği veya ondan daha üstününü1
örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler, bunun,
Rabb’lerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Gerçeği yalanlayan nankörler ise: “Allah, bu örnekle neyi amaçlamıştır?”
derler. Allah, bu örnekle birçok kimseyi saptırır, birçok kimseyi de doğru yola iletir. Bununla, ancak fasıkları2
saptırır.
1- Biyolojik olarak daha küçük, daha karmaşık olanı. 2- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden
uzak kalan.
27. Onlar ki; anlaştıktan sonra, Allah’a verdikleri sözü bozan,
Allah’ın korunmasını istediği bağları koparan ve yeryüzünde
bozgunculuk çıkaran kimselerdir. İşte onlar, hüsrana uğrayacaklardır.
28. Sizi yoktan var eden Allah’ı nasıl inkâr edersiniz! Sonra sizi
öldürecek, sonra tekrar dirilterek kendisine döndürecektir.
2/Bakara Sûresi
6 Bölüm 1
29. O ki yeryüzündeki her şeyi sizin için yarattı. Sonra O, göğe
istivâ1
etti; onları yedi gök halinde düzenledi. O, Her Şeyi
Bilen’dir.
1- Gökyüzüne egemen oldu, onu düzenledi.
30. Hani! Bir zamanlar Rabb’in, meleklere: “Ben yeryüzünde bir1
halife2
tayin3
edeceğim.” demişti. Melekler: “Seni övgü ile yüceltip kutsayan bizler dururken orada bozgunculuk yapacak,
kan dökecek birisini mi yönetici yapacaksın?” dediler. Allah
da: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi.
1- “Bir” sözcüğü; sayı anlamında bir kişiyi değil, görev ve statü anlamında görevlendirilecek zümreyi kastetmektedir. 2- Sözcük anlamı ardıl olan halife; terim olarak, birinin yerine geçmek; vekâlet
etmek, vekil ve naip demektir. Halife sözcüğü; ayette, irade ve akıl
verilerek yeryüzünü düzenleyen, yönlendiren, yeryüzünün yöneticisi
ve onarıcısı anlamında kullanılmıştır. 3- “Halife yaratacağım” şeklindeki çeviriler yanlıştır. Zira ayette, “câi’lun” sözcüğü yer almaktadır. Bu sözcük, “yaratmak” değil, “yapmak”, “kılmak” demektir.
Böyle olunca, doğru anlam; -Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım
değil- insana yeryüzünde yönetici ve düzenleyici olarak sorumluluk
vereceğim, onu görevlendireceğim; onu halife (yönetici, düzenleyici
ve onarıcı) olarak tayin edeceğimdir.
31. Allah, Âdem’e bütün isimleri1
öğretti. Sonra onları meleklere
sunup: “Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bunların isimlerini
bana bildirin.” dedi.2
1- Varlıkların özelliklerini bilmeyi; onları tanımlamayı, özelliklerine
göre isimlendirmeyi yapabilecek bilgi, yetenek ve akıl verdi. Varlığa
isim vermek; onun ne olduğunu tanımak ve bilmek demektir. Bu bilgi, aynı zamanda onu nasıl kullanacağını da sağlayacaktır. İnsanın
bir şeyi yaparken “araç” kullanabilmesi, bu isimlendirmenin/içeriğini bilmesinin sayesindedir. 2- Allah ile melekler arasında geçen bu
diyalog, bizatihi olmuş bir görüşme olarak değil; mesajın, “temsili
bir dille somutlaştırılarak anlatılması” olarak anlaşılmalıdır.
2/Bakara Sûresi
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 7
32. Melekler de: “Sen her türlü kusur ve eksiklikten uzaksın. Bize
öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz
Sen her şeyi gerçeği ile bilensin.” dediler.
33. Allah: “Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir.” dedi. Adem
isimleri onlara bildirince, Allah meleklere: “Göklerin ve yerin
gaybını1
Ben bilirim; Ben, sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilirim, dememiş miydim?” dedi.
1- Gizli, görünmeyen, bilinemeyen, algılanamayan, gelecekte olacak şeyler.
34. Sonra meleklere: “Âdem’e secde edin”1
dedik. İblis hariç bütün melekler secde ettiler.2
O, yüz çevirip büyüklük tasladı. Ve
o kâfirlerdendi.3
1- Âdem’in halifeliğini kabullenin, onaylayın. 2- İblis hariç meleklerin tamamı Âdem’in halifeliğini kabullendiler. 3- İblis secde etmediğinden dolayı kâfir olmadı; o, evveliyatında da zaten kâfirdi. Kâfir
olduğu için secde etmedi. Bu nedenle, “Kâfir oldu.” şeklinde yapılan
çevirilerin doğru olmadığı kanaatindeyiz.
35. Dedik ki: “Ey Âdem! Eşinle birlikte cennette1
oturun. Orada
dilediğiniz her şeyden bol bol yiyin. Fakat şu ağaca2
yaklaşmayın; yoksa haksızlık yapmış olursunuz.
1- Cennet, “bahçe” demektir; bağlık, bahçelik, yeşillikli yer anlamına gelmektedir. 2- Eş’şecerate: Sözcük olarak “ağaç” anlamına gelse de bu sözcüğün ağaçtan başka anlamları da bulunmaktadır. Burada ağaç sözcüğü mecaz (söz oyunu) anlamıyla kullanılmış olup,
dünya nimetlerine gereğinden fazla yönelme, yaradılışı bozacak
düzeyde dünyaya tutkuyla bağlanmayı ifade etmektedir. (İSRA 60)
8 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
36. Fakat şeytan onları, oradan kaydırdı. Böylece ikisini de içinde
bulundukları durumdan çıkardı. Biz de: “Birbirinize düşman
olarak inin.1
Yeryüzü, belli bir süreye kadar size barınak ve
geçinme yeri olacak.” dedik.
1- “İhbitu”, sözcüğü “inin” anlamına gelmektedir. Ancak bu inme,
yüksek bir yerden alçak bir yere inmek anlamında değil, iyi bir konumdan, kötü bir konuma inmektir. Değerde azalmayı ifade etmektedir. Ayette, “köyden şehre inmek” deyimindeki “inme” anlamındaki inmeden, yani “yer değişikliğinden” söz edilmektedir. Güzel
bir mekândan ayırıp, kötü bir mekâna gönderilmek kast edilmiştir.
Dolayısıyla “Cennet’ten dünyaya inmek” şeklinde anlam verilmesi
doğru değildir. “İhbitu/inin sözcüğünün bu anlamda kullanıldığını,
bu surenin 61. ayetinde de görmekteyiz. Sözcük, söz konusu ayette,
“Mısır’a inin.” şeklinde yer almaktadır.
37. Derken Âdem, Rabb’inden kelimeler1
aldı. Böylece, Adem’in
tövbesini kabul etti. Kuşkusuz O, Tövbeleri Kabul Eden’dir,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Allah’tan aldığı uyarıyla/vahiyle hatasını anladı.
38. “Hepiniz oradan inin1
dedik. Ben’den bir hidayet2
geldiğinde
kim ona uyarsa, artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
1- Orayı terk edin, oradan ayrılın. 2- Doğruya ileten kılavuz.
39. Ayetlerimizi inkâr edip yalanlayanlar, Cehennemliktirler. Ve
onlar, orada sürekli kalacaklardır.
40. Ey İsrailoğulları! Size bağışladığım nimetimi anımsayın. Bana
verdiğiniz sözü tutun ki Ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Ve yalnızca, Bana karşı gelmekten sakının.
41. Yanınızdakini “tasdik edici” olarak gönderdiğimize inanın.
Onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Ayetlerimi az bir değere
değişmeyin. Ve Bana karşı takvalı1
olun.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 9
42. “Hakk’ı Batıl’la”1
karıştırıp, bile bile “Hakk’ı” gizlemeyin.
1- Gerçek olanı gerçek olmayanla. Vahyi cahiliye ile.
43. Salâtı ikame edin, zekâtı verin.1
Ve ruku edenlerle birlikte
ruku edin.2
1- Salatı ikame etmek, zekâtı vermek: İbadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış, temizlenmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir.
2- Allah’a bağlılığı ortaya koyanlarla, buyruklarına içtenlikle teslim
olanlarla birlikte olun.
44. İnsanlardan birr1
olmalarını istiyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz? Oysa Kitap’ı okuyup duruyorsunuz. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
1- Hayır, iyilik, bağış, itaat, doğruluk, adalet, gerçeklik, erdem,
gönül.
45. Sabır ve salâtla1
Allah’tan yardım isteyin. Kuşkusuz bu Allah’a
içtenlikle itaat edenlerin dışındakilere ağır gelir.
1- Duayla. Sabır; dayanma, direnme, yılgınlık ve usanç göstermeme, kararlı ve azimli olma anlamına gelmektedir. Ayette bunları
yaptıktan sonra ayrıca salâtla yani dua ile Allah’tan yardım dileme,
ona sığınma istenmektedir. Dolayısıyla buradaki “salât” sözcüğü
ile kast edilen şey, “namaz” değil “dua”dır. Salat, sözcük olarak,
namazın yanı sıra Allah’a yönelmek, ibadet, dua, rahmet, destek,
dayanışma, yardımlaşma, yakından ilgilenme ve din gibi anlamlara
gelmektedir.
46. Onlar ki: Rabb’lerine kavuşacaklarını ve kesinlikle O’na döneceklerini1
bilirler.
1- Hesap için O’nun karşısına çıkacaklarını.
47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve lütufta bulunarak
sizi alemlerde1 nimetlendirdiğimi hatırlayın.
1- Varlıklar aleminde.
10 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
48. Hiç kimsenin başkası adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden şefaatin1
kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidyenin alınmayacağı ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği günden korunup sakının.
1- Kur’an, “şefaat edilme” anlayışını ve inancını kesin olarak reddetmektedir. Kur’an’a göre, kesinlikle şefaat yoktur. Bu nedenle şefaatin varlığına inanan bir kimse Allah’a eş koşmuş sayılır.
49. Hatırlayın! Sizi, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayarak, işkencenin en kötüsüne uğratan Firavun ’un adamlarından kurtarmıştık. Bunda, sizin için Rabb’inizden büyük bir
sınav vardı.
50. Hatırlayın! Denizi yararak sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde
Firavun ve taraftarlarını da denizde boğmuştuk.
51. Hatırlayın! Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Sonra siz,
onun arkasından buzağı yaparak1
zalimleştiniz.
1- “İttehaztum” sözcüğü, “edinmek” anlamının yanı sıra, “yapmak,
meydana getirmek” anlamında da onlarca ayette geçmektedir. Bu
ayette de “yapmak,” “meydana getirmek” anlamında kullanılmıştır.
O nedenle, “buzağıyı ilah edinmek” şeklindeki çeviriler doğru değildir. Buzağının ilah edinilmek amacıyla yapılmış olması düşüncesi,
ayete, ilah edinmek şeklinde anlam verilmesine neden olmaktadır.
52. Sonra, bunun ardından, belki şükredersiniz diye sizi affettik.
53. Doğru yolu bulasınız diye, Musa’ya Kitap’ı ve Furkan’ı1
verdik.
1- Hakk ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt eden kılavuz.
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 11
54. Hatırlayın! Musa, kavmine: “Ey kavmim! Siz buzağıyı edinmekle1
kuşkusuz kendinize zulmettiniz. Hemen tövbe edin
ve böylece nefislerinizi öldürün.2
Bu, Bârii’nizin3
yanında
sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Sonra da O, tövbenizi kabul etmişti. Kuşkusuz O, Tövbeleri Kabul Eden’dir, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Ona yönelmekle, kutsamakla. 2- Fıtratınızı/benliğinizi bu yanlış ve
kötü duygu ve düşüncelerden arındırın. Tövbe ederek nefsinizin kötü
arzularını yok edin. Ayetteki “katl” sözcüğü, mecazen “halden hale
geçme, değişim” demektir. 3- Sizi aklayan, arındıran yaratıcınızın.
55. Hani siz: “Ey Musa! Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayız.” demiştiniz de, o an, bakıp dururken, sizi yıldırım gürültüsü yakalamıştı.
56. Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün1
ardından sizi dirilttik2
.
1- “Mevt” sözcüğü, mecazen, sakinlik, bitmişlik, tükenmişlik, hareketsizlik, çözülmüşlük gibi anlamlara gelmektedir. Ayette de bu
mecaz anlamıyla kullanılmıştır. Örneğin ateş söndüğünde, alevi ve
dumanı kalmadığında, “ateş öldü” diye tabir edilmektedir. 2- Canlılık verdik.
57. Ve bulutları üzerinize gölge yaptık. Size kudret helvası ve
bıldırcın bağışladık.1
“Size rızık olarak verdiklerimizin temiz
olanlarından yiyin.” dedik. Onlar, Bize değil, yalnızca kendilerine zulmediyorlardı.
1- Çevirilerde, “indirdik” şeklinde yer alan “enzelna” sözcüğü, “indirdik” anlamının yanı sıra, “bağışladık” anlamına da gelmektedir.
Sözcük burada “indirdik” anlamıyla değil, bağışladık anlamıyla kullanılmıştır.
58. Hani: “ Şu şehre girin, orada dilediğinizden bol bol yiyin. O
kapıdan secde1
ederek girin. Ve bizi bağışla deyin ki Biz de
hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara daha fazlasını vereceğiz.” demiştik.
1- Onların yasa ve kurallarını kabullenerek.
12 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
59. Fakat zalimler, sözü, söylenenden başka bir şekle soktular. O
zalimlere, doğru yoldan sapmalarına karşılık gökten bir azap
indirdik.
60. Hani! Musa, kavmi için su istemişti. Biz de demiştik ki: “Asanla
kayaya vur.”. Bunun üzerine kayadan on iki göz su fışkırmıştı.
Her grup hangi kaynaktan içeceğini bilmişti. Allah’ın verdiği
rızıktan yiyin, için fakat asilik yaparak yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.
61. Hani! Musa’ya: “Ey Musa, biz, bir tek çeşit yiyecekle yetinemeyiz. Rabb’inden bizim için yerden çıkan ürünlerden; sebzesinden, acurundan, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarmasını iste.” demiştiniz. Musa da: “Daha değerli
olanı1
daha değersiz olanla2
değiştirmek mi istiyorsunuz? O
halde şehire inin; sizin istedikleriniz orada var.” dedi. Böylece, onların üzerine alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu. Ve
Allah’ın gazabına uğradılar. Bu, Allah’ın ayetlerini inkâr etmelerinden, nebilerini haksız yere öldürmelerindendi. Bütün
bunlar, onların asileşip haddi aşmalarındandır.
1- Onurlu bir hayatı. 2- Onursuz bir hayatla.
62. Kuşkusuz İman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan
ve Sâbiîlerden Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman edip1
sâlihâtı
yapanların2
ödüllerini Rabb’leri verecektir. Ve onlar için korku
yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
1- Yahudiliğin geçerli olduğu dönemde; iman eden ve sâlihâtı yapan Yahudiler, Hıristiyanlığın geçerli olduğu dönemde, iman eden
ve sâlihâtı yapan Hıristiyanlar; Sabiîliğin geçerli olduğu dönemde,
iman eden ve sâlihâtı yapan Sabiler ve şu anda da iman eden ve
sâlihâtı yapan Mü’minlerin ödüllerini Rabb’leri verecek. Ayette, her
dinin geçerli olduğu dönemde, o dinin mensupları içinde iman eden
ve sâlihâtı yapan kimseler kastedilmektedir. (Benzer ayet 5/Maide,
69) 2- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı
olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 13
63. Hani bir zamanlar, sizden, takva sahibi olmanız için, size verdiğimiz şeylere kuvvetle sarılıp kendinize mal etmek ve içindekilerini sürekli aklınızda tutmanız konusunda sağlam bir
söz almıştık. Ve turu1
üzerinize kaldırmıştık.
1- Musa’yı dağa çıkarmıştık.
64. Yine de yüz çevirdiniz. Eğer Allah’ın iyilikseverliği ve bağışlayıcılığı olmasaydı elbette kaybedenlerden olurdunuz.
65. Elbette siz, cumartesi yasağını çiğnemekle hadlerini aşanları biliyorsunuz. Bu nedenle onlara, “Sefil maymunlar olun.”
dedik.
66. Biz bunu, onlara ve onlardan sonra gelecek kuşaklara ibret;
muttakilere1
de öğüt olarak yaptık.
1- Korunanlara; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye
alanlara.
67. Hani, Musa halkına: “Allah, kesin olarak sizden bir sığır kesmenizi istiyor.” demişti. Onlar da: “Sen bizimle alay mı ediyorsun.” dediler. Musa; “Cahillerden olmaktan, Allah’a sığınırım.” dedi.
68. Onlar: “Bizim için Rabb’ine dua et, onun nasıl bir sığır olduğunu bildirsin.” dediler. Musa, “Allah, onun ne yaşlı ne de yavru;
ikisinin arasında bir yaşta, olduğunu söylüyor; öyleyse, sizden
isteneni yapın.” dedi.
69. Onlar: “Bizim için Rabb’ine dua et; onun rengi nedir; bize bildirsin.” dediler. Musa: “Allah; onun parlak sarı renkte, bakanlara keyif veren bir sığır olduğunu, söylüyor.” dedi.
70. Yine onlar: “Bizim için Rabb’ine dua et; onun niteliğini açıklasın. Zira sığırların hepsi birbirine benziyorlar; eğer Allah dilerse biz doğru olanı bulmuş oluruz.” dediler.
14 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
71. Musa: “Allah, onun ekin sulayarak, çifte koşularak yıpranmamış; alacası olmayan, kusursuz bir sığır olduğunu söylüyor.”
dedi. Onlar: “İşte şimdi gerçeği bildirdin.” dediler. Ve nihayet
sığırı boğazladılar. Az kalsın bunu yapmayacaklardı.
72. Hani! Siz, bir kimseyi öldürmüştünüz de, birbirinizle atışmıştınız. Oysa Allah, gizlediğiniz şeyi ortaya çıkarandır.
73. “Onun bir kısmı ile ona vurun” dedik.1
İşte Allah, böylece ölüleri dirilterek ayetlerini2
size gösterir. Umulur ki gerçeği kavrarsınız.
1- Kesilen sığırın bir parçasıyla öldürülene vurun. 2- Kanıtlarını.
74. Sonra kalpleriniz yine katılaştı; kaya gibi, hatta kayadan da
katı. Zira öyle kayalar var ki içinden nehirler fışkırır, yine öyle
kayalar vardır ki yarılıp bağrından su çıkar. Yine öyleleri vardır
ki Allah’a haşyetinden1
harekete geçerler. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
1- Duyduğu saygıdan.
75. Şimdi onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan
bir grup, Allah’ın kelamını dinleyip iyice anladıktan sonra,
onu bile bile çarpıtırlar.
76. Onlar, iman edenlerle karşılaştıkları zaman, “Biz de iman ettik.” derler. Baş başa kaldıklarında: “Rabb’inizin size açıkladığını1
, size karşı delil olarak kullansınlar diye mi onlara söylüyorsunuz! Neden aklınızı kullanmıyorsunuz?” derler.
1- Tevrat’ta.
77. Allah’ın, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bildiğini
bilmiyorlar mı?
78. İçlerinde, Kitap’ı bilmeyip de ondan habersiz olanlar var. Bildikleri, yalnızca kuruntudan ibarettir. Ancak zanda bulunurlar.
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 15
79. Yazıklar olsun o kimselere ki: az bir kazanç elde etmek için
elleriyle yazdıklarına, “Bu Allah’ın katındandır.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıklarından dolayı. Yazıklar olsun
onlara, kazandıklarından dolayı.
80. “Sayılı günlerin dışında, ateş bizi yakmaz.” dediler. De ki:
“Allah’tan buna dair bir söz mü aldınız? Eğer böyle ise Allah,
verdiği sözden dönmez. Yoksa, Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”.
81. Hayır! Kim kötülük yapar da kötülük kendisini kuşatırsa, onlar
Cehennem ehlidir ve onlar, orada kalıcıdırlar.
82. İman edip, sâlihâtı yapanlar1
Cennet ehlidirler. Ve onlar orada kalıcıdırlar.
1- Bozuk olan şeyi düzeltenler, düzelticilik yapanlar, yapıcı olanlar,
düzeltmeye teşvik edenler.
83. Hani! Bir zaman İsrailoğulları’ndan, Allah’tan başkasına kulluk etmeyin; anne ve babaya, öksüzlere, düşkünlere iyilik
yapın; insanlara güzel söz söyleyin, “salatı ikame edin, zekâtı
verin1
”, diye kesin söz almıştık. Sonra, içinizden pek azınız hariç sözünüzden döndünüz. Ve sizler, döneklik yapanlarsınız.
1- Çevirilerde ayette ki salat sözcüğüne namaz anlamı verilmektedir. Oysaki burada ki salat namaz değildir: ibadete layık yegane ilah
olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua e ibadeti
şirkten arındırılmış bilinçle ve arınmış, temizlenmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir.
Salat, sözcük olarak namazın yanısıra Allah’a yönelmek, ibadet, dua,
rahmet, destek, dayanışma, yardımlaşma, yakından ilgilenme ve din
gibi anlamlara gelmektedir.
84. Hani! Bir zamanlar sizden, birbirinizin kanlarını dökmeyeceğinize ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair kesin
söz almıştık. Bu sözümüzü kabul ettiğinizin tanıkları sizlersiniz.
16 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
85. Sonra siz o kimselersiniz ki; birbirinizi öldüren, bir kısmınızı yurtlarından çıkarıp, onlara karşı günahta ve düşmanlıkta
işbirliği yapanlarsınız. Bir de esir olarak size gelirlerse onlarla esir değişimi yapıyorsunuz. Oysa, onları yurtlarından
çıkarmak, üzerinize haram kılınmıştı. Yoksa böyle yapmakla
Kitap’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz.
Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında aşağılanma,
Kıyamet Günü’nde de en şiddetli azaba uğramaktır. Zira Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
86. Onlar, dünya hayatına karşılık ahiret hayatını satan kimselerdir. Bundan dolayı onlardan azap hafifletilmeyecek ve onlara
yardım da edilmeyecektir.
87. Ant olsun ki Musa’ya Kitap’ı verdik. Ardı sıra rasuller gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da Beyyinât’ı1
verdik ve O’nu Ruhu’l
Kudus2
ile destekledik. Elçiler, ne zaman hoşunuza gitmeyen
bir şey getirdiyse, büyüklük taslayarak kimini yalanlayıp, kimini de öldürmediniz mi?
1- Kanıt içeren açıklayıcı, açığa çıkarıcı olanı. 2- “Toplumları arındırıp dirilten, onlara hayat ve canlılık veren vahiyle. Ruhu’l Kudus;
sıfat tamlaması değil, isim tamlamasıdır. O nedenle, sıfat tamlaması olan “kutsal ruh” anlamı doğru değildir. Doğru tanım, isim tamlaması şekliyle, “Kutsal’ın ruhu” tanımıdır. Kudus, Allah demektir.
Ruh ise canlılık ve hayat veren şey demektir. Bu iki ismin bir araya
getirilmesi ile oluşan isim tamlaması, “Allah’ın ruhu, Allah’ın vahyi,
Allah’tan gelen bilgi” demektir. Yani, “Allah’ın toplumları dirilten,
onlara hayat veren vahyi” anlamındadır. Ruh sözcüğü, Kur’an’da
mecazen “vahiy” anlamında kullanılmaktadır. (59 Haşr 23)
88. Ve onlar, “Kalplerimiz örtülüdür.” dediler. Hayır, öyle değil,
Allah; onları, gerçeği yalanlayarak nankörlük etmelerinden
dolayı lanetlemiştir.1
Bu yüzden çok azı inanır.
1- Gözden çıkarmıştır.
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 17
89. Onlara, Allah katından yanlarındakini tasdik edici bir kitap gelince; daha önce Allah’tan kâfirlere karşı zafer kazanmak için
böyle bir şey istedikleri halde, onlara bildikleri şey gelince bu
kez onu inkâr ettiler. Allah’ın laneti, gerçeği yalanlayan nankörlerin üzerinedir.
90. Allah’ın, dilediği kimseye kendi lütfundan indirmesini çekemeyerek; Allah’ın indirdiğini inkâr etmekle kendilerini ne
kötü bir şeye karşılık sattılar. Bundan dolayı artarda gelen gazabı hak ettiler. Gerçeği yalanlayan nankörler için alçaltıcı bir
azap vardır.
91. Onlara, “Allah’ın indirdiklerine iman edin.” denildiğinde, “Biz,
ancak bize indirilene1
iman ederiz.” dediler. Ve ondan2
başkasını kabul etmezler. Oysa O, yanlarındakini tasdik eden, hak
bir kitaptır. Onlara de ki: “Madem inanıyordunuz, ne diye
daha önce Allah’ın nebilerini öldürüyordunuz?”
1- Tevrat ve İncil’e. 2- Kendilerine indirilenlerden.
92. Gerçekten Musa size beyyinât1
ile geldi. Sonra siz onun arkasından buzağı figürünü yaptınız.2
İşte siz, o zalimlersiniz.
1- Kanıt içeren açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi. 2- “İttehaztum” sözcüğü, “edinmek” anlamının yanı sıra, “yapmak”, “meydana getirmek”
anlamında da onlarca ayette geçmektedir. Bu ayette de “yapmak”,
“meydana getirmek” anlamında kullanılmıştır. O nedenle “buzağıyı
ilah edinmek” şeklinde yapılan çeviriler doğru değildir. Buzağının
ilah edinilmek amacıyla yapılmış olması düşüncesi, ayete ilah edinmek şeklinde anlam verilmesine neden olmaktadır.
93. Hani sizden, “Size verdiğimizi kuvvetlice alın ve dinleyin.” diye
kesin söz almış ve Tur’u üzerinize kaldırmıştık1
. Demişlerdi ki:
“Dinledik ama itaat etmiyoruz.” Küfürleri yüzünden buzağı
kalplerine yerleştirildi. De ki: “Eğer gerçekten inanıyorsanız,
inancınız sizden ne kötü şey istiyor!”
1- Sizin öncünüzü Tur’a yükseltmiştik.
18 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
94. De ki: “Eğer Allah katında; ahiret yurdunun, diğer insanların
değil de yalnızca size ait olduğunu iddia eden sözünüzde samimi iseniz, o zaman ölümü istesenize!”
95. Ama elleriyle yaptıkları şeylerden dolayı, ölümü asla istemezler. Allah, zalimleri en iyi bilendir.
96. Ve sen, onları, yaşamaya karşı insanların ihtiraslısı, hatta
Allah’a ortak koşanlardan bile daha çok ihtiraslı bulacaksın.
Her biri bin yıl yaşamak ister. Oysaki uzun ömürlü olmak,
böyle birini azaptan kurtarmaz. Zira Allah, yaptıkları her şeyi
görmektedir.
97. De ki: “Kim Cibrîl’e1
düşmansa, bilsin ki O2
, onu3
bilgisi dahilinde4
iki eli arasındakileri5
tasdik edici, müminlere doğru
yolu gösterme ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.
1- “Cibrîl; düzeltici ve düzenleyici olan vahiy” demektir. Cebr sözcüğü, “onarmak, ıslah etmek, kırılmış, bozulmuş şeyleri onarıp tekrar
işe yarar hale getirmek” demektir. “Cibril, cebr ve îl sözcüklerinden
oluşmuş bir isim tamlamasıdır.” Îl sözcüğü, eski Arapça’da Allah
demektir. Cebr ise, Allah’ın gücü, onarma, düzenleme, düzeltme
demektir. Bu iki sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşan isim tamlaması, “Allah’ın düzeltici, düzenleyici olan vahyi” anlamına gelmektedir. Bu sözcüğün tamlama hali olan Cebraîl ise “Allah’ın onarımı”
yani “vahyin, kişileri ve toplumları onarması” demektir. Zira vahiy,
bozulan toplumları yeniden onarmak, düzeltmek için gönderilmiştir. İsraîl, İsmaîl, Azraîl vb. isim tamlamaları da bu tür tamlamaya örnek verilebilir. Dolayısıyla Cibrîl’e “vahiy meleği” denmesinin
Kur’an’i bir dayanağı yoktur. (59 Haşr, 23) 2- Allah. 3- Kur’an’ı, Vahyi. 4- Allah, kendi bilgisi dahilinde. 5- Ehli Kitap’ın yanında bulunan
Kitapları.
98. Kim Allah’a ve O’nun meleklerine, rasullerine, Cibrîl’e1
,
Mîkâl’e2
düşman olursa; iyi bilsin ki Allah da gerçeği yalanlayan nankörlere düşmandır.
1- Vahye: “bozulan toplumu onarmak için gönderilen vahye”. (59 Haşr,
23) 2- Rasul’e: “Hami, koruyucu, büyük öncü, Rasulullah Muhammed’e”.
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 19
99. Ant olsun, Biz, sana apaçık ayetler indirdik. Ancak, onları, fasık olanlar inkâr ederler.
100. Onlar, ne zaman bir söz verdilerse, içlerinden bir zümre onu
bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmiyorlar.
101. Ne zaman onlara, Allah’tan, yanlarındakini tasdik edici bir
elçi gelse, Kitap Ehli’nden bir grup, sanki hiç haberleri yokmuş gibi, elçinin getirdiğine sırt çevirirler.
102. Ve onlar, Süleyman’ın sahip olduğu güç konusunda şeytanların1
uydurdukları şeylere uydular. Oysa Süleyman gerçeğe
aykırı bir şey2
yapmadı. Ancak insanlara büyü yapmayı öğreten şeytanlar3
gerçeği gizliyordu; Babil’deki iki meleğe/krala4
;
Hârût ve Mârût’a bir şey indirilmiş değildi. Hatta bu iki melek: “ Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!” demedikçe, hiç kimseye
bir şey öğretmiyorlardı. Fakat onlar, o ikisinden karı ile kocanın arasını açacak şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı. Ancak,
Allah’ın izni olmadıkça bu şeyle hiç kimseye zarar veremezler.
Onlar, kendilerine bir faydası olmayan, sadece zarar verecek
şeyleri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, büyü ile uğraşanların
ahirette bir nasiplerinin olmayacağını biliyorlardı. Kendilerini
karşılığında sattıkları şey ne kötüdür. Keşke bilselerdi.
1- Toplumu saptıranların/saptırıcıların. 2- Sihir. 3- Saptırıcılar. 4- Diğer bir okuyuşa göre “melek” yerine “melik” denmektedir. Ve bu
okuyuşa göre anlam şöyle olmaktadır: Babil’deki iki söz sahibi/imtiyazlı şahsiyete, Harut ve Marut’a bir şey indirilmiş değildi.
103. Eğer onlar iman edip sakınsalardı, Allah katında kazanacakları sevap daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi.
104. Ey iman edenler! “râina1
” demeyin, “unzurna2
.” deyin ve dinleyin. Gerçeği yalanlayan nankörler için can yakıcı bir azap vardır.
1- Bize uy. Arzularımıza göre hareket et. 2- Bizi gözet, bizimle ilgilen.
105. Kitap Ehli’nden olan kâfirler ve müşrikler, Rabb’inizden, size
bir hayrın indirilmesini istemezler. Oysa Allah, rahmetini dilediği kimseye ayırır. Allah, büyük lütuf sahibidir.
20 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
106. Biz, bir ayeti yürürlükten kaldırır veya unutturursak ya ona
denk ya da ondan daha iyisini getiririz. Sen, Allah’ın her şeye
gücü yeten olduğunu bilmez misin?1
1- Kur’an’da ki kimi ayetlerin “nesh” edildiğini (geçersiz kılındığını)
iddia ederek, Allah’a ve Kur’an’a iftira atanlar, referans olarak bu
ayeti ileri sürüyorlar. Oysaki bu ayet ehl-i kitap’a bir cevap ayetidir.
Ayette söz konusu edilen şey, Kur’an’daki herhangi bir hükmün iptal
edilmesi değil, Tevrat ve İncil’deki hükümlerin yerine yeni hükümlerin getirildiğidir; daha önceki kitaplarda yer alan kimi hükümlerin
değiştirilmesidir. Örneğin kıblenin yönünün değiştirilmesi gibi.
107. Yerlerin ve göklerin egemenliğinin Allah’a ait olduğunu bilmez misin? Sizin için Allah’tan başka ne bir veli ne de bir yardımcı vardır.
108. Yoksa siz de daha önce Musa’yı sorguya çekenler gibi, elçinizi
sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim, iman yerine inkârı
tercih ederse dosdoğru yoldan sapmış olur.
109. Kitap Ehli’nin çoğu, Hakk kendilerine bildirildiği halde, benliklerindeki kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi küfre
döndürmek isterler. Allah’ın emri gelinceye kadar onlara aldırış etmeyin. Onları affedin ve onlarla iyi geçinin. Kuşkusuz
Allah, Her Şeye Güç Yetiren’dir.
110. Salâtı ikâme edin ve zekâtı verin.1
Kendiniz için her ne iyilik
yaparsanız onu Allah katında bulacaksınız. Kuşkusuz Allah,
bütün yaptıklarınızı görmektedir.
1- İbadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanın; kulluğu, Allah’a
yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış,
temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle yapın; yardımlaşmayı,
destek olmayı canlı ve diri tutun.
111. Onlar, “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e giremeyecek.” derler. Bu, onların kuruntusudur. De ki: “Eğer doğru
söylüyorsanız iddianızı kanıtlayın.”
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 21
112. Bilakis, gerçekten kim iyi bir kimse olarak benliğini Allah’a
teslim etmişse, onun ödülü Rabb’inin yanındadır. Onlar için
hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
113. Kitap’ı okuyup durdukları halde, Yahudiler: “Hıristiyanlar
geçerli bir inanç üzerinde değildirler.”; Hıristiyanlar da: “Yahudiler geçerli bir inanca sahip değildirler.” derler. Kitap’tan
habersiz olanlar da onların sözlerinin aynısını söylediler. Allah, onların anlaşmazlığa düştükleri konuda Kıyamet Günü
hüküm verecektir.
114. Allah’ın mescitlerinde, O’nun adının anılmasını engelleyen
ve onların harap olmasına çalışan kimseden daha zalim kim
olabilir? Buralara, ancak Allah’a karşı gelmekten korkularak
girilebilir. Onlar için dünyada aşağılanma, ahirette de büyük
bir azap vardır.
115. Doğu da Allah’ındır, batı da. Nereye yönelirseniz yönelin,
Allah’ın yönü orasıdır. Kuşkusuz, Allah, Yardımı Çok Kapsamlı
Olan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
116. “Allah, çocuk edindi!” dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir1
.
Bilakis, gökte ve yerde ne varsa her şey O’nundur. Ve her şey
O’na boyun eğmektedir.
1- Uzaktır, arınıktır.
117. O, gökleri ve yeri hiçbir şeyi örnek almadan yaratandır. Bir şeyin olmasını istediğinde, ona sadece “Ol.” der, o da oluverir.
118. Bilmeyen kimseler: “Allah’ın bizimle konuşması veya bize bir
âyet1
göndermesi gerekmez mi?” dediler. Onlardan öncekiler de, onların sözlerine benzer sözler söylemişlerdi. Kalpleri
birbirine benziyor. Bilmek isteyen kimseler için ayetleri iyice
açıkladık.
1- Mucize, kanıt.
119. Doğrusu, Biz, seni, Hakk ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Cehennem ehlinden sorumlu tutulacak değilsin.
22 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
120. Yahudiler ve Hıristiyanlar, sen onların milletlerine1
uymadıkça senden asla razı olmazlar. De ki: “Gerçek şu ki; doğru yol
Allah’ın yoludur.”. Ve sana gelen ilimden2
sonra onların arzularına uyarsan; Allah’tan, sana ne bir veli3
ne bir yardımcı bulabilirsin.
1- Onların yollarına, uygarlıklarına, inanç sistemlerine, yaşam biçimlerine. 2- Vahiyden/bilgiden. 3- Koruyucu, yardımcı, gözeten,
destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu
olan “evliya” dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki
bu sözcükler, etik anlamdaki dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
121. Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, ona uymak için gereği
gibi okurlar. İşte bunlar ona inananlardır. İnkâr edenler ise,
işte onlardır kaybedenler.
122. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve lütufta bulunarak
sizi alemlerde1 nimetlendirdiğimi hatırlayın.
1- Varlıklar aleminde.
123. Hiç kimsenin bir başkasının yerine bir şey ödeyemeyeceği,
hiç kimseden fidye kabul edilmeyeceği ve hiç kimseye şefaatin1
fayda vermeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği
günden sakının.
1- Yardımın, kayırmanın, bağışlamanın. Kur’an, “şefaat edilme”
anlayışını ve inancını kesin olarak reddetmektedir. Kur’an’a göre
kesinlikle şefaat yoktur. Bu nedenle şefaatin varlığına inanan bir
kimse Allah’a ortak koşmuş sayılır.
124. Hani! Rabb’i, İbrahim’i birtakım kelimeler1
ile sınamış; o da
onları yerine getirmişti. Allah, “Ben seni insanlara önder yapacağım.” dedi. İbrahim, “Soyumdan olanları da.” deyince;
Allah, “Benim ahdim zalimlere ulaşmaz!” dedi.
1- Takdir edilmiş hükümler. Sorumluluk ve yerine getirilmesi gereken görevler.
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 23
125. Hani Biz, Beyt’i1
insanlar için toplanma yeri ve güvenli bir yer
kılmıştık. “İbrahim’in makamından kendinize bir salât2
yeri
edinin.” dedik. İbrahim ve İsmail’den, “Evimi tavaf edenler,
ibadet amacıyla orda toplananlar, rükû3
ve secde4
edenler
için temiz tutun.” diye söz almıştık.
1- Kâbe’yi, Mescid-i Haram’ı. 2- İbadet, namaz kılma, yardımlaşma
ve dayanışma yeri. 3- Allah’a bağlılığı ortaya koymak, buyruklarına
içtenlikle teslim olmak. 4- Saygı gösterip, değerini takdir etme.
126. Hani İbrahim: “Ey Rabb’im! Bu beldeyi güvenli bir yer kıl, halkından, Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanları, çeşitli ürünlerle
rızıklandır.” dedi. O da: “İnkâr edeni dahi az bir süre rızıklandırırım; sonra onu ateşin azabına uğratırım. Orası, varacaklar
için ne kötü bir yerdir.” dedi.
127. Hani bir zamanlar İbrahim, İsmail ile birlikte Beyt’in1
temellerini yükseltirken: “Ey Rabb’imiz! Bunu bizden kabul et; kuşkusuz Sen, Her Şeyi İşiten ve Her Şeyi Bilensin.”
1- Evin/Kâbe’nin.
128. “Ey Rabb’imiz! Bizi, Sana teslim olanlardan kıl. Bizim soyumuzdan da Sana teslim olan bir toplum yarat. Bize, Sana kulluk
etme kurallarını göster. Tövbelerimizi kabul et. Kuşkusuz Tövbeleri Kabul Eden, Rahmeti Kesintisiz olan yalnızca Sen’sin.
129. Ey Rabb’imiz! İçlerinden onlara Sen’in ayetlerini okuyacak,
Kitap’ı ve Hikmeti1
öğretecek ve onları arındıracak bir elçi
gönder. Kuşkusuz Sen, Mutlak Üstün Olan’sın, En İyi Hüküm
Veren’sin.
1- Bu terkipteki kitap sözcüğü, Kur’an’ın Allah tarafından ileri sürülen, kanıtlayıcı, yol gösterici, aydınlatıcı bilgi olmasını ifade etmektedir. Hikmet sözcüğü Kur’an’dan başka bir şey değildir; Kur’an’ın
niteliklerinden biridir. Tıpkı Kur’an ve Zikir, Kur’an ve Furkan terkipleri gibi. Bu sözcük, Kur’an’ın önemli bir özelliğini, yönünü vurgulayan bir nitelemedir. Hikmet, Kur’an’ın baskı, zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, kural ve ilkeleri demektir.
24 2/Bakara Sûresi Bölüm 1
130. İbrahim’in milletinden1
, kendini bilmezlerden başka kim yüz
çevirir? Ant olsun onu dünyada Biz seçtik; o, ahirette de iyilerdendir.
1- İnanç sisteminden, uygarlığından, yaşam biçiminden, yolundan.
131. Hani Rabb’i ona: “Müslim1
ol” dediğinde; o da: “Âlemlerin
Rabbi için müslim oldum.” demişti.
1- Allah’ın buyruklarına teslim olan.
132. İbrahim, bunu1
, çocuklarına vasiyet etmişti. Yakup da2
: “Ey
oğullarım! Şüphesiz Allah, bu dini sizin için seçti. O halde
müslimler3
olarak ölmenin dışında başka bir şekilde ölmeyin!” demişti.
1- Müslim olmayı. 2- Yakup, İbrahim’in torunudur. 3- Teslim olmuş
olanlar.
133. Yoksa siz, Yakup’un ölümü anında onun yanında mıydınız?
Hani oğullarına: “Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?”
demişti. Onlar da: “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail
ve İshak’ın ilahı olan tek ilaha kulluk edeceğiz. Biz, O’na teslim olanlardanız.” demişlerdi.
134. Onlar, gelip geçen bir ümmetti1
. Onların kazandıkları onlara;
sizin kazandıklarınız sizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.
1- Topluluktu, toplumdu.
135. Onlar, “Yahudi ve Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız.” dediler. De ki: “Hayır; biz, hiçbir zaman müşrik olmayan, hanif1
olan İbrahim’in milletindeniz.2
1- Şirk koşmaksızın Allah’a yönelmiş olan. 2- İbrahim’in ümmetinin yaşadığı yaşam biçimini, o toplumun uygarlığını benimseyenlerdeniz.
Bölüm 1 2/Bakara Sûresi 25
136. Deyin ki: “Biz; Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e,
İshak’a, Yakup’a ve onların soyundan gelenlere indirilene;
Musa’ya, İsa’ya ve diğer nebilere Rabb’lerinden verilenlere,
iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Ve biz O’na teslim olanlardanız.”
137. Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, derin bir
ayrılık ve çıkmaza düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
138. Allah’ın boyası!1
Allah’tan daha iyi boyası olan kim? Biz, yalnızca ona kulluk edenlerdeniz.
1- Allah’ın öngördüğü yaşam biçimi, inanç sistemi, Müslümanlık.
139. De ki: “Bizimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Oysa O,
bizim de Rabb’imiz sizin de Rabb’inizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Biz ona içtenlikle bağlananlarız.”
140. İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakup’un ve onların soyundan
gelenlerin Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı iddia ediyorsunuz? De ki: “Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?”
Allah’tan gelen bir gerçeği kendi yanında gizleyen kimseden
daha zalim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
141. Onlar gelip geçen bir ümmettiler1
. Onların kazandıkları onlara; sizin kazandıklarınız sizedir. Siz, onların yaptıklarından
sorumlu değilsiniz.
1- Topluluktular, toplumdular.
1. Bölümün Sonu
26 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
142. İnsanlardan, bir takım düşüncesizler: “Daha önce yöneldiğiniz kıbleden sizi çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da,
Batı da Allah’ındır. O, dileyen1
kimseyi doğru yola iletir.”
1- Hak edeni, dileyeni; doğru yolu bulma çabasında olanı. Allah,
sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir demektir. Ayetteki “Şâe”
sözcüğü, “dilediğini” anlamının yanı sıra, “şey edeni”, “gayret göstereni”, “bir şey yapmak isteyeni” anlamına da gelmektedir.
143. Ve böylece, sizi vasat1
bir toplum yaptık ki insanlara karşı gerçeğin tanıkları olasınız; elçi de sizin üzerinizde tanık olsun.
Senin arzulayıp da yönelemediğin2
Kâbe’yi, Rasul’e uyanları ökçeleri üzerinde geri dönenlerden ayırt etmek için kıble
yaptık. Doğrusu, bu, Allah’ın hidayet ettiği3
kimselerden başkasına ağır gelir. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Kuşkusuz Allah, insanlara karşı Çok Şefkatli ve Çok Bağışlayıcı’dır.
1- Hayırlı, şerefli, üstün. “Bir şeyin iki ucu arasındaki kendine ait kısmı”, “orta” gibi anlamlara gelen “vasat” sözcüğü, deyim olarak, bir
şeyin en iyi, en doğru ve en yararlı olan yeri; hayırlı, dengeli ve ölçülü olmak anlamlarına gelmektedir. Atın veya devenin binilen yerleri
olan sırtlarının ortası gibi. Tutarlı ve kararlı. 2- Henüz kıble olmadığı
için. 3- Doğru yola ilettiği.
144. Senin, yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz.
Seni, razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Bundan böyle yüzünü, Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz de nerede olursanız olun, yüzlerinizi o tarafa çevirin. Kitap verilenler, onun
Rabb’lerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.
145. Ant olsun ki Kitap verilenlere hangi âyeti1
getirirsen getir,
yine de onlar senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar, birbirlerinin kıblesine de uymazlar.
Eğer, sana verilen bunca ilimden2
sonra, onların arzularına
uyarsan, o zaman zalimlerden olursun.
1- Kanıtı. 2- Vahiy ile verilen bilgiden.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 27
146. Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, O’nu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir zümre, bile
bile gerçeği gizlemektedir.
147. Gerçek, Rabb’inden gelendir. Sakın kuşku duyanlardan olma.
148. Herkesin yöneldiği bir yönü vardır. Öyleyse siz de yararlı işler yapmada birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah hepinizi bir araya getirir. Kuşkusuz, Allah Her Şeye Güç
Yetiren’dir.
149. Her nereden çıkarsan çık1
yüzünü Mescid-i Haram tarafına
çevir. Çünkü bu emir Rabb’inden gelen haktır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
1- Her nerede bulunursan bulun.
150. Her nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına
çevir. Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa çevirin.
Zalimler hariç, insanların size karşı bir kanıtları olmasın. Siz,
onlara saygı duymayın, Bana duyun ki size olan nimetimi tamamlayayım; böylece doğru yolu bulasınız.
151. Nitekim içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size
Kitap’ı ve Hikmet’i1
öğreten, size bilmediğiniz şeyleri öğreten
bir Rasul gönderdik.
1- Hikmet, Kur’an’dan başka bir şey değildir; Kur’an’ın bir niteliğidir. Tıpkı Kur’an ve Zikir, Kur’an ve Furkan gibi. Hikmet, yalnızca
Kur’an’ın önemli bir özelliğini, yönünü vurgulayan bir nitelemedir.
Hikmet sözcüğüne, örneğin “sünnet”tir gibi başka bir anlam yüklemek doğru değildir. Hikmet, Kur’an’ın; baskı, zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, kural ve ilkeleri demektir.
28 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
152. Öyleyse Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim1
. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.
1- Öğütlerimi dinleyin; Bana karşı sorumluluklarınızı unutmayın,
yaptığınız her şeyi gördüğümü ve bildiğimi aklınızdan çıkarmayın;
sizden istemiş olduğum şeyleri yapın ki, Ben de hak ettiğiniz karşılığı
vereyim. Zikr kimi ayetlerde anmak, hatırlamak anlamında kullanılmış olsa da esas itibariyle “öğüt” demektir. Tesbihatla veya sözle
yapılan zikr hurafedir.
153. Ey iman edenler! Sabır ve salâtla1
yardım dileyin. Kuşkusuz,
Allah, sabredenlerle beraberdir.
1- Dua ile.
154. Allah yolunda öldürülenler için, “ölüler” demeyin. Bilakis, onlar “diri”dirler.1
Ancak, siz, bunu kavrayamazsınız.
1- Kur’an’a göre her canlı ölümlüdür. Dolayısı ile şehitler de ölürler.
Bu kesin bir bilgidir. Bu ayette söz konusu edilen “dirilik” ile, kastedilen şey, “Allah yolunda ölmenin karşılığında, sahip olunacak mevki,
makam ve itibarın değeri”dir. Bu, öyle güzel bir makamdır ki hiçbir
canlılık ona denk olamaz.
155. Ant olsun! Biz; sizi, korku ve açlıkla; mallarınızı, canlarınızı ve
ürünlerinizi kayba uğratarak belalandıracağız1
. Sabredenleri
müjdele.
1- Sınava tabi tutacağız.
156. Onlar, bir musibetle karşılaştıkları zaman, “Bizler, Allah için
varız ve muhakkak O’na döneceğiz.” derler.
157. İşte Rabb’lerinden, onlara bağışlama ve rahmet vardır. İşte
onlar, doğru yolu bulanlardır.
158. Kuşkusuz, Safa ile Merve, Allah’ın belirlediği nişaneleridir1
.
Kim hac ve umre amacıyla Beyt’i ziyaret ederse, ikisini de tavaf etmesinde bir sakınca yoktur. Ve yine kim gönülden bir
iyilik yaparsa; kuşkusuz, Allah, onu bilen ve karşılığını verendir.
1- İbadet mekânlarındandır.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 29
159. Bizim indirdiğimiz apaçık kanıtları ve hidayeti;1
Kitap’ta açıkça
gösterdikten sonra, onları gizleyenler var ya! Onlara, hem Allah lanet eder hem de bütün lanet edebilenler lanet ederler.
1- Doğru yolu gösteren bilgileri.
160. Ancak tövbe edip, kendisini düzelten ve gerçeği gizlemeyenlerin tövbelerini kabul ederim. Zira Ben, Tövbeleri Kabul
Eden’im, Rahmetim Kesintisiz’dir.
161. Gerçeği yalanlayarak nankörlük edip de kâfir olarak ölen kimselere gelince; işte, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların
laneti onların üzerinedir.
162. Onlar, sürekli bu halde kalacaklardır. Onlardan bu azap ne hafifletilecek ne de onların yüzüne bakılacak.
163. Sizin ilahınız bir tek ilahtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan’dır.
164. Göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün birbirlerini ardı sıra takip etmesinde; insanların yararlanmaları için
denizde yüzen gemilerde, Allah’ın gökten indirip, onunla ölü
toprağa hayat vererek, orada her türlü canlının yaşamasını
sağladığı suda, rüzgârın yönlendirilmesinde, emre hazır bulutların yer ile gök arasında hareket ettirilmesinde aklını kullanan bir toplum için birçok kanıt vardır.
165. İnsanlar arasında, Allah’tan başka varlıkları O’na denk tutan
ve onları, Allah’ı sevdiği gibi sevenler vardır. İman edenlerin
Allah’ı sevmeleri ise her türlü sevgiden daha üstündür. Keşke,
zulmedenler, azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a
ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu daha
önceden anlayabilselerdi!
166. Kendilerine tabi olunanlar, azabı gördükleri zaman, kendilerine tabi olanlardan uzaklaşacak ve aralarındaki bütün bağlar
kopacaktır.
30 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
167. Tâbi olanlar, diyecekler ki: “Keşke bize, tekrar dünyaya dönüş
olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzak dursaydık.” Böylece, Allah, pişmanlıklarına sebep
olan bütün bu yaptıklarının sonucunu onlara gösterir ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir.
168. Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan şeylerin helal ve tayyip1
olanlarından yiyin. Şeytanın izinden gitmeyin, çünkü o sizin
apaçık düşmanınızdır.
1- Sağlıklı, yararlı, temiz ve güzel olan.
169. O, size, ancak kötülüğü ve fahşa1
yapmayı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemeyi telkin eder.
1- Her türlü aşırılık ve hayâsızlık.
170. Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun.” denildiği zaman, Onlar:
“Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüz şeylere uyarız.” derler. Ya ataları akıllarını kullanmayan ve doğru yolu bulamamış
kimselerse?
171. Gerçeği yalanlayan nankörlerin durumu, bağırılıp çağırılmayı
duyan1
, ancak bunu yalnız bir ses şeklinde algılayan sürünün
durumuna benzer. Onlar; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu
nedenle, akıllarını da kullanmazlar.
1- Çobanın bağırıp çağırmasını duyan.
172. Ey iman edenler! Eğer, sadece O’na kulluk ediyorsanız, size
rızık olarak verdiğimiz şeylerin tayyiblerinden1
yiyin ve Allah’a
şükredin.
1- Sağlıklı, yararlı, temiz ve güzel olanlarından.
173. O; size, sadece ölü hayvan etini, kanı, domuz etini ve Allah’tan
başkası adına kesilenleri haram kıldı. Mecbur kalan bir kimsenin, haddi aşmamak ve istismar etmemek koşuluyla, bunları
yemesinde bir günah yoktur. Kuşkusuz, Allah’ın Rahmeti Bol
ve Kesintisiz’dir.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 31
174. Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir kısmını gizleyip, onu az bir değer karşılığında değiştirenler var ya, işte onlar, bununla karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah, onlarla
Kıyamet Günü’nde ne konuşacak ne de onları temize çıkaracaktır. Ve onlar için can yakıcı bir azap vardır.
175. İşte onlar, hidayete1
karşılık sapkınlığı, bağışlanmaya karşılık
azabı satın alanlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
1- Doğru yola iletilmeye
176. İşte bu, Allah’ın Hakk olarak indirdiği Kitap hakkında, onların
anlaşmazlığa düşmeleri ve derin bir ayrılık içinde olmalarındandır.
177. Yüzünüzü doğuya ve batıya çevirmeniz birr1
değildir. Ama
birr: Allah’a, Ahiret Günü’ne, meleklere, kitaplara ve nebilere
iman etmek; malını sevdiği halde onu yakınlarına, yetimlere,
yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere, köle ve esirlere vermek; “salâtı ikame etmek, zekât vermek”2
, söz verdiği
zaman sözünü yerine getirmek, zorlukta, sıkıntıda ve felakete
uğrama durumunda sabretmektir. İşte bunlar, sadık olanlardır. Ve işte bunlar, takva3
sahibi olanlardır.
1- Hâyır, iyilik, ihsan, bağış, itaat, doğruluk, adalet. 2- İbadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi,
dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış, temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir. 3- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini
korumaya, güvenceye almak.
32 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas farz
kılındı; hüre hür, köleye köle, kadına kadın.1
Ancak öldüren,
öldürülenin kardeşi2
tarafından bağışlanırsa; örfe uygun şekilde, diyeti iylikle ödemelidir. Bu Rabb’inizden bir hafifletme
ve rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa, onun için can
yakıcı bir azap vardır.
1- Hürse hür, köleyse köle, kadınsa kadın; kim öldürmüşse o. Sözcük
anlamı olarak, “Hüre hür, köleye köle, kadına kadın.” denmiş olsa
da anlam olarak, “Öldüren öldürülür; kim öldürmüşse o öldürülür.”
denmektedir. Söylenmek istenen şey şudur: “Öldürenin yerine, başka bir kimse öldürülemez.”. Cahiliye döneminde kimi öldürülmelerde, öldüren kimsenin yerine, diyet olarak bir başkası öldürülüyordu.
Örneğin öldüren güçlü bir ailedense, onun yerine, o ailenin sahip
olduğu kölesi diyet olarak öldürülebiliyordu. 2- Kardeşi, birinci dereceden yakını.
179. Ey sağlıklı düşünen, sağduyu sahipleri! Kısasta sizin için hayat
vardır. Umulur ki öldürmekten sakınırsınız.
180. Birinize ölüm geldiği zaman; eğer geride bir hayır1
bırakıyorsa, anneye, babaya, yakın akrabaya örfe uygun bir şekilde
vasiyette bulunmak, muttakilerin2
üzerine bir hak olarak yazıldı.3
1- Mal, mülk, varlık. 2- Takva sahibi olanların; Allah’ın buyruklarına
içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye alanların. 3- Farz kılındı.
181. Her kim, bu vasiyeti duyduktan sonra onu değiştirirse, doğrusu onun günahı değiştirenin üzerinedir. Kuşkusuz Allah, Her
Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
182. Kim, vasiyet edenin yanılacağından veya günaha gireceğinden endişe ederse, taraflar arasında uzlaşma sağlamasında,
ona bir günah yoktur. Kuşkusuz Allah Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 33
183. Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, siyam1
size de farz kılındı. Umulur ki takva sahibi olursunuz.
1- Oruç.
184. Sayılı günlerdir. 1
Artık sizden kim hastalanır veya sefere çıkarsa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Onu
tutmaya gücü yetenlerin2
, bir yoksulu doyuracak kadar fidye
vermesi gerekir. Böyle olmakla birlikte, kim gönlünden gelerek daha fazlasını yaparsa, bu, onun için daha hayırlıdır. Eğer
bilirseniz, siyam yapmanız 3
sizin için daha hayırlıdır.
1- Oruç tutmaktır. (s-v-m) savumn ve siyamun: Bir şeyden kesin olarak sakınmak demektir. Yemekten, içmekten, konuşmaktan, yürümekten veya herhangibir şey yapmaktan sakınmak anlamına gelmektedir. 2- Hasta ve seferde iken oruç tutmaya gücü yettiği halde
tutmayanların, ayrıca bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermesi
gerekir. 3- Oruç tutmanız.
185. Ramazan ayı ki: İnsanlar için hidayet rehberi olan, doğru yola
ileten, doğru ile yanlışı birbirinden ayıran; apaçık kanıtları içeren Kur’an o ayda indirildi. Sizden, kim bu aya erişirse
savm/siyam yapsın.1
Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, sizin için
zorluk değil kolaylık diler. Allah, belirlenen günlerin sayısını
tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden, Kendisini
yüceltmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.
1- Oruç tutsun.
186. Kullarım, sana, Ben’i sorarlarsa bilsinler ki Ben, onlara yakınım1
. Bana dua edenin, duasına karşılık veririm. O halde onlar da Benim çağrıma uysunlar ve Bana gerçek anlamda iman
etsinler ki doğru yola kavuşmuş olsunlar.
1- Bana ulaşmak için başka bir varlığı aracı edinmeniz, “vesile” aramanız gerekmez. Ayette Müşriklerin, “Allah’a yaklaşmak için ilah
edindiklerini” iddia etmelerine cevap verilmektedir.
34 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
187. Siyam1
gecesinde kadınlarınıza yaklaşmanız sizin için helal kılındı. Onlar, sizin için örtüdür; siz de onlar için örtüsünüz. Allah, nefsinize sahip olmadığınızı bildi ve tövbenizi kabul edip
sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın, Allah’ın sizin için takdir
ettiği şeyi isteyin. Şafak vaktinin siyah ipliği, beyaz ipliğinden2
ayırt edilme anına kadar, yiyin için. Sonra da geceye kadar
oruç tutun. Eğer mescitlerde itikâftaysanız3
onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki
takva sahibi olursunuz.
1- Oruç. 2- Fecir vaktinde, tan yerindeki siyah kuşakla beyaz kuşağın tam olarak belli olması, ortaya çıkması anına kadar. 3- İtikâf:
“Bir şey üzerine sürekli odaklanmak, kendini ona adamak ve ondan
yüz çevirmemek.” demektir.
188. Birbirinizin mallarını haksız şekilde yemeyin. Günah olduğunu1
bildiğiniz halde, başkasının bir kısım mallarına haksız yere
sahip olabilmek için hukuki hileye başvurmayın.
1- Hakkınız olmadığını.
189. Sana, ayın evrelerini soruyorlar. De ki: “O, insanlar ve hacc
ibadeti için bir zaman ölçüsüdür.”. Evlerinize arkalarından girmeniz birr1
değildir; birr, takvâlı2
davranmaktır. Öyleyse evlerinize kapılarından girin.3
Allah’a karşı gelmekten sakının ki
kurtuluşa erebilesiniz.
1- Hayır, iyilik, bağış, itaat, doğruluk, adalet, gerçeklik, erdem, sevgi. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uymak suretiyle; o buyrukları
kendisine koruyucu yapıp, onlarla kendisini kötü ve zararlı şeylere
karşı korumaya, güvenceye almak. 3- Bu bir deyimdir; “yapacağınız
şeyi, esasına ve kuralına uygun yapın; bir şeyi tersinden değil, düzünden yapın; yanlış yoldan gitmeyin, yapacağınız şeyleri usulüne
uygun yapın”, anlamına gelmektedir. Başka bir ifade ile: “Allah’ın
yolundan, Allah’ın koyduğu kurallara uyarak gidin.” demektir.
190. Sizinle savaşanlara karşı siz de Allah yolunda onlarla savaşın.
Ama haddi aşmayın. Zira Allah, haddi aşanları sevmez.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 35
191. Onları ele geçirdiğiniz yerde öldürün.1
Sizi çıkardıkları yerden
siz de onları çıkarın. Zaten, fitne2
öldürmekten daha kötüdür.
Onlar, Mescid-i Haram çevresinde sizinle savaşmadıkça siz de
onlarla savaşmayın. Eğer savaşırlarsa, siz de savaşın. İşte gerçeği yalanlayan nankörlere verilecek karşılık böyledir.
1- Ayetin, “Onları ele geçirdiğiniz yerde öldürün.” cümlesi, İslam
düşmanları ve art niyetli kimseler tarafından, bağlamından kopartılarak ve ayetin yalnızca bu cümlesi dikkate alınarak; “İslam dininin,
Müslüman olmayanları öldürmeyi emrettiği” iddia edilmektedir.
Oysaki bu cümlenin bağlamına bakıldığında, öldürülmeleri istenen kimselerin “Müslüman olamayanlar” değil; “Müslümanlarla
savaşanlar; Müslümanlarla yaptıkları antlaşmayı bozarak, onlara
ihanet edenler, onların düşmanlarıyla işbirliği ederek onları arkadan vuranlar” dır. Keza; 190, 191,192 ve 193’üncü ayetler birlikte
ele alındığında; Müslümanlara, sizinle savaşmayanlarla savaşmayın; yalnızca sizinle savaşanlarla savaşın, savaşırken de sakın ileri
gitmeyin, yani doğrudan savaşta yer almayanlara zarar vermeyin,
savaş kurallarını çiğnemeyin, esirlere kötü davranmayın, eğer savaştan vazgeçerlerse siz de vazgeçin uyarısının yapıldığı açıkça görülmektedir. 2- Zulüm ve baskı.
192. Eğer vazgeçerlerse, kuşkusuz, Allah, Bağışlayıcı, Rahmeti Kesintisiz Olan’dır.
193. Fitne1
kalmayıp, din2
tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.
1- Baskı, zulüm, zorbalık ve kargaşa tamamen yok edilene dek.
2- Allah’ın yasaları tamamen egemen oluncaya kadar. (Dinin sözcük
anlamlarından biri de “yasa”dır.)
194. Haram ay1
, haram aya karşılıktır. Haram aylara uymak da karşılıklıdır. Kim, size saldırırsa siz de onlara aynı şekilde karşılık
verin. Allah’a karşı takvâlı2
olun. Ve iyi bilin ki Allah, takvâlı
olanlarla beraberdir.
1- Dokunulmazlık ayı. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o
buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendinizi korumaya/güvenceye alın.
36 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
195. Allah yolunda malınızı infak1
edin. Kendi ellerinizle kendinizi
tehlikeye atmayın. İyilik yapın. Kuşkusuz, Allah, iyilik yapanları sever.
1- Savaş hazırlığı için gerekli yardımı yapın.
196. Allah için Haccı ve Umreyi tam yapın. Eğer engellenirseniz,
o zaman hediyeden1
kolayınıza gelen şeyi gönderin! Ancak
hediye yerine ulaşıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin.2
Sizden hasta olan veya başından bir rahatsızlığı bulunan; oruç
tutmak veya sadaka vermek ya da nusuk3
sayılacak bir fidye4
vermeli! Emin olduğunuz vakitte; kim, hac vaktine kadar
umre ile faydalanmak isterse, hediyeden kolayına geleni göndermeli! Fakat kim bulamazsa, hac günlerinde üç, döndükten
sonra da yedi gün olmak üzere toplam on gün oruç tutsun.
Bu, ailesi Mescid-i Harâm çevresinde oturmayanlar içindir.
Allah’a karşı takvâlı5
davranın. Ve bilin ki Allah’ın cezası çok
şiddetlidir.
1- Kurbanlıktan. 2- İhramdan çıkmayın (Başı tıraş etmek, haccın
tamamlanmasını, ihram sürresinin bitişini ifade eden bir uygulamadır.). 3- Kurbanlık. 4- Bir yükümlülükten kurtulmak için ödenen
bedel. 5- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü
ve zararlı şeylere karşı kendinizi korumaya/güvenceye alın.
197. Hacc, bilinen aylardır. Kim haccı yerine getirirse; o esnada,
uygunsuz davranmak, fasıklık1
yapmak ve kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. Azık edinin. Kuşkusuz
azığın en hayırlısı takvadır.2
Ey selim akıl sahipleri! Bana karşı
takvalı olun!
1- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini
korumaya, güvenceye almaktır.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 37
198. Rabb’inizden lütuf1
istemenizde bir sakınca yoktur. Artık
Arafat’tan ayrılıp, akın ettiğinizde Meş’ar-i Harâm’da Allah’ı
anın. O, size nasıl doğru yolu gösterdiyse, siz de O’nu öyle
anın.2
Kuşkusuz, O, doğru yolu göstermeden önce siz sapkınlardandınız.
1- Hoşunuza giden şeyleri ikram etmesini. 2- O’nun gösterdiği yoldan, O’nun istediği gibi gidin.
199. Sonra, insanların dağıldığı yerden siz de dağılın. Allah’tan bağışlanma dileyin. Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
200. Hacc ibadetinizi bitirince, atalarınızı andığınız gibi; hatta daha güçlü bir şekilde Allah’ı anın. Kimi insanlar; “Ey
Rabb’imiz, bize dünyada ver.” derler. Bu kimselerin ahirette
bir payı yoktur.
201. Kimileri de: “Rabb’imiz, bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” derler.
202. İşte bunların, kazandıklarına karşılık payları vardır. Allah, hesabı çabuk görendir.
203. Sayılı günlerde Allah’ı anın. Kim acele edip, iki gün içinde dönerse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa takvalı olduğu takdirde ona da günah yoktur. Allah’a karşı takvalı olun ve bilin
ki O’nun huzurunda toplanacaksınız.
204. Kimi insanın, dünya hayatı ile ilgili sözü senin hoşuna gider.
Kalbindekine1
Allah’ı şahit tutar. Oysaki o düşmanların en azılısıdır.
1- İçinde sakladığı yalana.
205. Senden ayrılınca1
, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ürünü
ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
1- Bu sözcük, deyim olarak “eline fırsat geçince” anlamına gelmektedir.
38 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
206. Ona, “Allah’a karşı takvalı1
ol.” dendiği zaman, üstünlük gururu, kendisini günaha sevk eder. İşte böylesine Cehennem
yeter. O, ne kötü bir döşektir!
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendini korumaya/güvenceye al.
207. Kimi insanlar da kendisini Allah’ın rızasını kazanmaya adar.
Allah, kullarına karşı Çok Şefkatli’dir.
208. Ey iman edenler! Hep birlikte Silm’e1
girin. Şeytanın izinden
gitmeyin. Kuşkusuz o, sizin apaçık düşmanınızdır.
1- Allah’a teslim olun.
209. Size gelen açık kanıtlara rağmen yine de ayağınız kayarsa,
şunu iyi bilin ki Allah, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm
Veren’dir.
210. Yoksa onlar, Allah’ın ve meleklerin bulut gölgeleri içinden çıkıp gelmesini ve işlerini bitirmesini mi bekliyorlar? Oysa bütün işler, yalnızca Allah’a döndürülür.
211. İsrailoğulları’na sor; Biz, onlara nice açık ayetler verdik. Kim,
Allah’ın nimeti1
kendisine geldikten sonra onu değiştirirse;
artık kuşkusuz Allah, azabı çok şiddetli olandır.
1- Vahiy.
212. Gerçeği yalanlayan nankörlere, dünya hayatı süslü gösterildi.
Onlar, iman edenlerle alay ederler. Oysa takvâ1
sahibi olan
kimseler, Kıyamet Günü’nde onlardan üstün durumdadırlar.
Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye alanlar.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 39
213. İnsanlar bir tek ümmetti. Allah; onlara, müjdeleyici ve uyarıcı
nebiler gönderdi. Anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında Hakk ile hükmetmeleri için onlarla beraber Kitap indirdi. Kitap verilenler, kendilerine apaçık ayetler gelmesine rağmen, ihtirasları nedeniyle onda anlaşmazlığa düştüler. İman
edenler, anlaşmazlığa konu olan hususlarda Allah’ın izni ile
doğru olana tabi oldular. Zira Allah, dileyeni doğru yola iletir.1
1- Hak edeni, dileyeni; doğru yolu bulma çabasında olanı. Bu terkip, Allah, doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı doğru yola
iletir demektir. Ayetteki “Şâe” sözcüğü, “dilediğini” anlamının yanı
sıra, “şey edeni”, “gayret göstereni”, “bir şey elde etmek çabasında
olanı” anlamına da gelmektedir.
214. Sizden öncekilerin başına gelen sıkıntı ve zorluklar, sizin de
başınıza gelmeden Cennet’e gireceğinizi mi sandınız? Onlara
dokunan sıkıntı ve zorluklarla öylesine sarsıldılar ki Rasul ve
onunla birlikte olan müminler, “Allah’ın yardımı ne zaman? ”
dediler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.
215. Sana neyi infak1
edeceklerini soruyorlar. De ki: “Hayır2
adına
ne harcayabilirseniz; o, anne ve babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalanlaradır.3
Hayır adına her ne yaparsanız kuşkusuz Allah, Her Şeyi Bilir.”.
1- Yardım. 2- Sahip olduğunuz varlıktan, maldan ve mülkten.
3- Kendisini Allah’ın yoluna adayanlar. “Yolda kalanlar” deyim olarak, yapılan bir şeyin, bir işin yarım kalması anlamına da gelmektedir. Yani yaptığı şeyi yarım kalana, sıkıntıya düşene.
216. Hoşunuza gitmese de savaş üzerinize farz kılındı. Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz
bilmezsiniz.
40 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
217. Sana, haram ayda savaşmanın durumunu soruyorlar. De ki:
“O ayda savaşmak, büyük bir günahtır.”. Ancak, Allah’ın yolundan alıkoymak, onu küfretmek1
, Mescid-i Haram’a gitmeyi engellemek, onun halkını oradan çıkarmak, Allah katında
daha büyük günahtır. Zira fitne2
, öldürmekten daha kötüdür.
Onlar, eğer güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye
kadar, sizinle savaşmak isterler. Sizden kim, dininden döner
ve kâfir olarak ölürse dünyada da ahirette de yaptıkları boşa
gitmiş olur. İşte onlar, ateşin ehlidir. Ve orada sürekli kalacaklardır.
1- O gerçeğin üzerini örtmek. 2- Zulüm ve baskı.
218. İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad1
edenler; ancak bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah, Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Çaba harcayanlar.
219. Sana hamrın1
ve şans oyunlarının2
hükmünü soruyorlar. De
ki: “Her ikisinde de büyük günah vardır. İnsanlar için kısmen
yararı3
olsa da kötülüğü yararından daha büyüktür.”. Sana neyi
infak4
edeceklerini soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan fazla olanını.”.
Düşünesiniz diye, Allah size ayetlerini böylece açıklamaktadır.
1- Aklı örten/sarhoş edici içecekler. 2- Fal oklarıyla oynamak, kumar, at yarışı, loto, toto, piyango vb. 3- Kısmen yarardan kasıt;
sarhoşluğun o anda sağladığı rahatlama, şans oyunlarında zaman
zaman kazanma olabilir. Kumarın kısmen yararlı olması da kumar
oynayanların kimi zaman kazanıyor olmalarıdır. Değilse bizatihi ne
içkide ne de kumarda kısmen de olsa bir yarar söz konusu değildir.
4- Yardım.
220. Dünya ve ahiret hakkında… Bir de sana öksüzleri soruyorlar.
De ki: “Onların hayatlarını düzene sokmak, sahipsiz bırakmaktan daha hayırlıdır.”. Eğer birlikte yaşayacak olursanız,
onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncu olanla yapıcı olanı ayırt etmesini bilir. Eğer, Allah dileseydi, sizi zora koşardı.
Zira Allah, Çok Güçlü ve Her Şeye Egemen’dir.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 41
221. İman etmedikçe, müşrik kadınları nikâhlamayın. Beğenseniz
de, mü’min bir cariye, müşrik bir kadından daha hayırlıdır.
İman etmedikçe, müşrik erkekleri nikâhlamayın. Beğenseniz
de, köle bir mü’min, müşrik bir erkekten daha hayırlıdır.1
Zira
onlar sizi ateşe çağırırlar. Allah ise izni ile sizi Cennet’e ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara ayetlerini böyle açıklar. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.
1- Mü’min erkek ve kadınların müşriklerle evlenmesi yasaklanmıştır. Ancak mü’min erkekler, Ehl-i Kitap kadınlarla evlenebilirler. (5/
Maide, 5) Mü’mine kadınlar ise Ehl-i Kitap erkeklerle evlenemezler.
Zira mü’min bir erkekle evlenen Ehl-i Kitap bir kadın, kendi dinini yaşayabilir, ancak Ehl-i Kitap’la evlenen mü’min bir kadın kendi dinini
yaşayamaz. Bu, Ehl-i Kitap erkeklerin bizatihi kötü olmalarından
değil, Ehl-i Kitap’ın; son Kitap’ı/Kur’an’ı ve son Rasul’ü kabul etmemelerindendir.
222. Sana “aybaşı halinden” soruyorlar. De ki: “O bir rahatsızlıktır.”
Aybaşı hali bitinceye kadar onlara yaklaşmayın. Aybaşı hali
bitince, onlara Allah’ın buyurduğu şekilde yaklaşın. Kuşkusuz,
Allah, tövbe edenleri sever. Ve temizlenenleri de sever.1
1- Kadının, aybaşı hali sırasında namaz kılmasını, oruç tutmasını, Kur’an okumasını yasaklayan veya sakındıran hükümlerin
Kur’an’la, sünnetle, dinle hiçbir ilişkisi yoktur. Aybaşı halinde namazı terk etmek, oruç tutmamak ve Kur’an’ı okumamak, Kur’an’a
dokunmamak; aybaşı hali olmadığı zamanlarda bunları yapmamak
kadar günah işlemek demektir. Bu, aynı zamanda kadının ömrünün
dörtte birinin Kur’an’sız, namazsız ve oruçsuz geçmesi demektir ki
bu, kadına karşı işlenen büyük bir zulümdür ve dinde sapkınlıktır.
42 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
223. Kadınlarınız sizin için ürün veren kimselerdir.1
O halde, kadınlarınızla istediğiniz gibi ilişkiye girin. Kendiniz için önceden iyi
şeyler hazırlayın. Allah’a karşı takvalı2
olun. Bilin ki muhakkak
O’na kavuşacaksınız. Ve müminleri müjdele.
1- Çevirilerde; ayette yer alan “harsun” sözcüğüne, “tarla” anlamı
verilmektedir; “Kadınlar sizin tarlanızdır” denmektedir. Bu anlam
doğru değildir. “Harsun” sözcük olarak, ekin/mahsul/ürün/kazanç
demektir. Kadınlarınız sizin için “ürün veren kimselerdir” anlamına
gelen bir benzetme yapılmıştır. Üründen kasıt, çocuktur. “Harsun”
sözcüğü Şura Suresi, 20. Ayette de geçmektedir. Burada da ekin/
kazanç anlamını ifade etmektedir: “Kim Ahiret kazancını isterse, Biz
onun kazancını arttırırız. Kim dünya kazancını isterse, ona da ondan
arttırırız. Onun için ahirette hiçbir nasip yoktur.”(26/Şura, 20). 2-
Allah’ın buyruklarına içtenlikle uymak suretiyle; o buyrukları kendisine koruyucu yapıp, onlarla kendisini kötü ve zararlı şeylere karşı
korumaya, güvenceye almak.
224. Sakın, Allah adına ettiğiniz yeminleri; iyilik yapmanıza, takva
sahibi olmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
225. Allah, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden sizi sorumlu tutmaz. Ancak, kasıtlı yaptığınız yeminlerden sizi sorumlu tutar.
Allah; Çok Bağışlayan’dır, Çok Hoşgörülü’dür.
226. Kadınlarına yaklaşmamaya yemin eden kimseler için, dört
ay bekleme süresi vardır. Eğer bu yeminlerinden dönerlerse;
doğrusu Allah, Çok Bağışlayan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
227. Eğer boşamaya kesin karar verirlerse; kuşkusuz, Allah, Her
Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 43
228. Boşanan kadınlar, evlenmeksizin üç dönem1
beklerler. Eğer
Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde
yarattığını gizlemeleri onlara helal değildir. Eğer bu dönemde
kocaları barışmak isterlerse, onlarla yeniden evlenmede daha
fazla hak sahibidirler. Erkeklerin, kadınlar üzerindeki haklarına denk, kadınların da erkekler üzerinde meşru hakları vardır.
Ancak erkekler, onlar2
üzerinde3
öncelik sahibidirler. Kuşkusuz, Allah; Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Üç “ay hali” süresi. 2- Eşleri. 3- Eşleri ile yeniden evlenme konusunda.
229. Boşanma iki defadır. Bundan sonra evliliğinizi ya meşru bir
şekilde sürdürün ya da iyilikle ayrılın. Kadınlara verdiklerinizden bir şeyi; kadın ve erkek, Allah’ın koyduğu yasaları ihlal etmedikçe geri almanız size helal olmaz. Fakat onların Allah’ın
yasalarını çiğnemelerinden korkarsanız o zaman kadının boşanmak için fidye1
vermesinde her iki taraf için de sakınca
yoktur. Bunlar, Allah’ın koyduğu yasalardır. Sakın bunları çiğnemeyin. Kim Allah’ın koyduğu yasaları çiğnerse işte onlar
zalimlerin ta kendileridir.
1- Yükümlülüğü yerine getirmek için ödenen bedel.
230. Yine de karısını boşarsa, karısı başka biriyle evlenmedikçe artık kendisine helal olmaz. Şayet ikinci koca da onu boşarsa
ve her ikisi de Allah’ın koyduğu yasalara uyacaklarını umut
ederlerse, birbirlerine dönmelerinde bir sakınca yoktur. Bunlar, Allah’ın, anlayan bir topluma iyice açıkladığı yasalarıdır.
44 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
231. Boşadığınız kadınlar, iddetlerini1
tamamlayınca, onları ya
meşru bir şekilde tutun ya da meşru bir şekilde bırakın. Haklarını çiğneyip, zarar verecek şekilde onları tutmayın. Kim
böyle davranırsa, kendisine zulmetmiş olur. Allah’ın ayetlerini hafife almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini; size öğüt
vermek için indirdiği Kitap’ı ve Hikmet’i2
aklınızdan çıkarmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Ve bilin ki Allah, Her Şeyi
Gerçeğiyle Bilen’dir.
1- Boşanmadan sonra beklenecek üç “ay hali” süresi. 2- Bu terkipteki kitap sözcüğü, Kur’an’ın Allah tarafından ileri sürülen, kanıtlayıcı,
yol gösterici, aydınlatıcı bilgi olmasını ifade etmektedir. Hikmet sözcüğü Kur’an’dan başka bir şey değildir; Kur’an’ın niteliklerinden biridir. Tıpkı Kur’an ve Zikir, Kur’an ve Furkan terkipleri gibi. Bu sözcük,
Kur’an’ın önemli bir özelliğini, yönünü vurgulayan bir nitelemedir.
Hikmet, Kur’an’ın baskı, zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş
kanun, kural ve ilkeleri demektir.
232. Boşadığınız kadınlar, bekleme sürelerini tamamlayınca; aralarında meşru bir şekilde anlaştıkları takdirde; onların eşleriyle1
evlenmelerine engel olmayın. Bu, içinizden Allah’a ve
Ahiret Günü’ne iman edenlere yapılan bir öğüttür. Bu sizin
için daha iffetli, daha temiz bir yoldur. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
1- Evlenmeye karar verdikleri kimselerle. Bu kimseler, boşanılan
kimseler yani eski eşler değil, evlenmeye uygun görülen kimselerdir.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 45
233. Emzirme süresini tamamlamak isteyenler için; annelerin çocuklarını emzirme süresi tam iki yıldır. Onların yiyeceklerini
ve giyeceklerini meşru bir şekilde temin etmek babaya aittir.
Hiç kimse, gücünün yeteceğinden daha fazlasıyla sorumlu
değildir. Hiçbir anne, çocuğu nedeniyle sıkıntıya sokulmasın;
hiçbir baba, çocuğu nedeniyle sıkıntıya sokulmasın. Ve mirasçı da aynı şekilde sorumludur. Eğer anne ve baba anlaşarak
kendi rızaları ile çocuklarını sütten kesmek isterlerse, ikisi
içine de bir sakınca yoktur. Eğer çocuklarınızı emzirtmek isterseniz, meşru bir ücret ödediğiniz takdirde emzirtmenizde
bir sakınca yoktur. Allah’a karşı takvâlı olun. Ve bilin ki Allah,
yaptığınız her şeyi görür.
234. Sizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine
dört ay on gün beklerler. Bu süreyi tamamlayınca, kendi haklarında verecekleri meşru kararlarda sizin için bir sorumluluk
yoktur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.
235. Bekleme süresini tamamlamamış kadınlara evlenme isteğinizi sezdirmeniz veya bunu içinizden geçirmenizde bir sakınca
yoktur. Allah, sizin onlara karşı olan duygularınızı bilir. Ancak
onlara meşru olmayan bir istekte bulunmayın. Kitaptaki emredilen bekleme süresi sona ermeden onlarla nikâh akdi yapmaya kalkışmayın. Bilin ki Allah içinizden ne geçirdiğinizi bilir,
O’na karşı gelmekten sakının. Bilin ki Allah, Çok Affedici, Çok
Hoş Görülü’dür.
236. Henüz dokunmadığınız veya mehirlerini1
daha tespit etmediğiniz kadınları boşamanız durumunda bir bedel ödemeseniz
de olur. Ancak maddi durumu iyi olan kendi imkânına göre,
iyi olmayan da kendi imkânına göre onları meşru bir şekilde
yararlandırsın. Bu, iyi kimselerin üzerinde bir haktır.
1- Evlilik sözleşmesinde erkeğin eşine verdiği bedel.
46 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
237. Mehrinin miktarını tespit edip de kendilerine dokunmadığınız kadınları boşarsanız, belirlenen mehrin yarısı onlarındır.
Ancak kendisinin veya nikâh akdini elinde tutanın, bundan
vazgeçmesi hariç. Bununla birlikte, mehrin tamamının verilmesi takvaya daha uygundur. Kuşkusuz, Allah, yaptığınız her
şeyi görür.
238. Salâtları1
ve salâtı vustayı2
koruyucu olun. Allah için içtenlikli
olmaya özen gösterin.
1- Namazları (Sabah, akşam, gece). “Salavat” çoğul bir sözcüktür.
Arapça dil yapısına göre çoğulluk üç ve üçten fazla sayıyı ifade etmektedir. 2- En hayırlı, en yararlı salatı. “Vusta, sözcük olarak hayırlı, üstün, adaletli, faziletli” gibi anlamlara gelmektedir. Salâtı vustadan kasıt, “cum’a salatı/namazı”dır. Cum’a salâtı, diğer salatlara
kıyasla daha önemli olduğu için, daha hayırlı ve daha üstün olarak
nitelendirilmiştir. Vustaya sözcük olarak “orta” anlamı verilse de bu
mesafe veya zaman olarak iki şeyin ortasını ifade etmekten çok,
bir şeyin en önemli, en güzel, en üstün veya en yararlı olan yerini,
bölgesini ifade etmektedir.
239. Eğer korkarsanız1
, yürürken veya binek üzerinde bulunduğunuzda da; güvenlikte olduğunuz zamanda da bilmediğiniz
şeyleri size öğrettiği şekilde Allah’ı anın.
1- Bir tehlike varsa.
240. Sizden, ölüp de geride eşler bırakacak olan erkekler; eşlerinin
evlerinden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin teminini vasiyet etsinler. Eğer, kendileri meşru bir şekilde çıkmak isterlerse, sizin için bir sorumluluk yoktur. Allah, Mutlak Üstün
Olan ve En Doğru Hüküm Veren’dir.
241. Boşanmış kadınların geçimlerini meşru bir şekilde sağlamak,
muttakiler için bir yükümlülüktür.
242. İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklar. Umulur ki aklınızı kullanırsınız.
Bölüm 2 2/Bakara Sûresi 47
243. Binlerce kişi oldukları halde, ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara “Ölün.” dedi; sonra, onlara
hayat verdi. Allah, insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmezler.
244. O halde Allah yolunda savaşın. Ve bilin ki: Allah, Her Şeyi İşiten ve Her Şeyi Bilen’dir.
245. Kim Allah’a, Allah’ın karşılığını kat kat vereceği, karşılıksız bir
borç vermek1
ister? Daraltan da genişleten de Allah’tır. Ve
dönüşünüz yalnızca O’nadır.
1- Canını feda ederek.
246. Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın ileri gelenlerinin, nebilerinden birine: “Bize bir komutan tayin et de Allah yolunda
savaşalım” demişlerdi. O: “Ya savaş üzerinize farz kılınır da
savaşmazsanız.” demişti. Onlar: “Yurdumuzdan çıkarılıp çocuklarımızdan koparılmışken, niçin Allah yolunda savaşmayalım?” demişlerdi. Fakat üzerlerine savaş yazılınca da içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.
247. Nebileri onlara: “Allah size Tâlut’u komutan olarak tayin etti.”
dedi. Onlar: “Biz komutanlığa ondan daha layık olduğumuz
ve o fazla bir servete de sahip değilken, bize nasıl komutan
olabilir?” dediler. O da: “Allah, onu üzerinize seçti, ona geniş
bir bilgi ve üstün bir güç verdi.” dedi. Zira Allah, gücü dilediğine verir. Allah, Her Şeyi Kuşatan ve Her Şeyi Bilen’dir.
248. Nebileri onlara: “Onun komutanlık kanıtı, içinde Rabb’inizden
bir sekine1
ve Musa ile Harun soyundan bakiye kalanların bulunduğu ve meleklerin/güçlü varlıkların taşıdığı, yüklendiği
bir sandığın size gelmesidir. Eğer inanmış kimselerseniz, kuşkusuz bunda sizin için kesin bir ayet2
vardır.” dedi.
1- Teskin edici, dinginlik ve huzur verici şey. 2- Kanıt.
48 2/Bakara Sûresi Bölüm 2
249. Tâlût, askerleriyle yola çıkınca onlara: “Allah, sizi bir nehirle
imtihan edecek. Kim ondan bir avuç kadar tatmakla yetinirse
o bendendir, kim de ondan doyasıya içerse benden değildir.”
dedi. Çok azı hariç, ondan doyasıya içtiler. O ve yanında yer
alan inananlar, nehri geçince: “Bugün Câlût’a ve askerlerine
karşı savaşacak gücümüz kalmadı.” dediler. Allah’a kavuşacaklarına inananlar1
ise: “Nice az topluluklar, Allah’ın izni ile
nice çok topluluklara galip gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir.” dediler.
1- Allah’a olan bağlılıklarında tam bir içtenlik ve sadakat içinde
olanlar. (59 Haşr, 23)
250. Onlar, Câlût ve askerleriyle karşı karşıya geldikleri zaman:
“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımızı sabit kıl,
kâfir kavme karşı bize yardım et.” dediler.
251. Allah’ın izniyle onları yenilgiye uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, O’na güç ve hikmet1
verdi. O’na dilediğinden
öğretti. Eğer, Allah, insanların bir kısmını bir kısmıyla savmasaydı, yeryüzü bozguna uğrardı. Ancak, Allah, bütün âlemlere
karşı sınırsız lütuf sahibidir.
1- Sağlıklı ve derinlikli düşünme, gerçeği kavrama, doğru hüküm
verme yetisi. Yargı, yargılama, karar, güçlendirme, sağlamlaştırma.
252. İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir. Biz, onları sana gerçek olarak
okuyoruz. Kuşkusuz, sen, gönderilenlerdensin.
2. Bölümün Sonu
Bölüm 3 2/Bakara Sûresi 49
253. İşte o elçiler ki herbirine farklı lütuflarda bulunduk. Allah,
onların kimisi ile konuşmuş, kimisinin de derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya beyyineler1
verdik ve onu
Ruhu’l-Kudüs2
ile destekledik. Allah dileseydi, onlardan sonra
gelenler, bunca açık kanıttan sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Yalnız onlar ihtilafa düştüler; onlardan kimisi iman etti,
yine onlardan kimisi de inkâr etti. Eğer Allah dileseydi birbirleriyle savaşmazlardı. Ancak, Allah neyi dilerse onu yapar.
1- Kanıt içeren açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi. 2- Ruhu’l-Kudus: “Ruh”
ve “Kudus” sözcüklerinden bir araya gelmiş, belirtili isim tamlamasıdır. “Kudusun ruhu” demektir. Sıfat tamlaması olarak, “Kutsal
Ruh” diye anlam verilmesi doğru değildir. Kur’an’da dört yerde geçmektedir. Ruhu’l Kudus” tamlaması, “Allah’ın ruhu, Allah’ın vahyi,
Allah’tan gelen bilgi anlamına gelmektedir. Ruh sözcüğü; Kur’an’da,
sözcük anlamı olan, “can”, “vücuda hayat veren cevher” anlamında değil, “insanı ve toplumları yaşamlarında diri, sağlıklı kılan can/
vahiy” anlamında kullanılmaktadır. Kur’an’da geçen Rûhü’l-Kudüs
ifadeleri, “Vahiy, Allah’tan gelen temiz, sağlam bilgiler” demektir.”
254. Ey iman edenler! İçinde hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve
hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmeden önce size rızık olarak
verdiklerimizden infak1
edin. Gerçeği yalanlayan nankörler,
zalimlerin ta kendileridir.
1- Hayırlı işlere harcayın ve ihtiyaç sahiplerine karşılıksız yardım
edin.
50 2/Bakara Sûresi Bölüm 3
255. Allah: O’ndan başka ilâh yoktur. O, sürekli diridir, koruyup gözetendir. O’nda ne bir dalgınlık olur, ne de O’nu bir uyuklama
tutar. Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. İzni olmaksızın1
O’nun katında şefaatte bulunabilecek kimmiş? Onların
önlerinde ve arkalarında olan her şeyi bilir. Onlar, O’nun ilminden ancak dilediği kadarını kavrayabilirler. O’nun egemenliği yeri ve göğü kuşatmıştır. Bunları korumak O’na ağır
gelmez. O, Çok Yüce ve Çok Güçlü’dür.
1- “İzni olmaksızın şefaatte bulunabilecek kimmiş” ile kast edilen
şey; şefaat etmek için birilerine izin verileceği anlamı değildir. Bir
önceki ayette ve daha birçok ayette de denildiği gibi, Kur’an’a göre
“şefaat inancı” kesinlikle şirktir. Burada, müşriklere cevap verilmekte, onların kendilerine şefaat edeceklerini öne sürdükleri ilahları
için, onlara böyle bir yetkinin verilmediği ifade edilmektedir. Birilerinin şefaat edebilmesi için, Allah’ın yetki vermesi gerekir, Allah da
yetki vermediğine göre, kimse şefaat edemeyecektir, denmektedir.
256. Dinde zorlama yoktur. Artık, doğru olan yanlış olandan kesin olarak ayrılmıştır. Kim tâğûtu1
reddedip, Allah’a inanırsa,
kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur.
Allah, Her Şeyi İşiten ve Her Şeyi Bilen’dir.
1- Allah’a isyan etmek anlamına gelen “tağa” kökünden türemiştir. Azgın, sapkın, kötülük önderi, zorba, şeytan, put, kâhin; Allah’ın
buyruklarına itibar etmeyen kişi ve kurum anlamına gelen tağut
aynı zamanda insanlara kaba kuvvetle hükmeden kişi veya kurum
demektir.
257. Allah, iman edenlerin velisidir.1
Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise tâğûtlardır; onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokar. İşte onlar ateş ehlidir ve
orada sürekli kalacaklardır.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler, etik anlamda dostluğu
değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
Bölüm 3 2/Bakara Sûresi 51
258. Allah, kendisine mülk1
verdi diye İbrahim’le Rabb’i hakkında mücadele edeni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim
Rabb’im diriltir ve öldürür.” demişti. O da: “Ben de diriltir ve
öldürürüm.” demişti. İbrahim: “Öyleyse, Allah Güneş’i doğudan çıkarıyor, sen de batıdan çıkar.” deyince, o gerçeği yalanlayan nankör, şaşırıp kaldı. Allah, zalim olan topluma doğru
yolu göstermez.
1- Yetki, sorumluluk, görev.
259. Veya temelleri üzerine yıkılıp, harap olmuş beldeye uğrayan
kimse gibi: “Ölümünden sonra Allah bunu nasıl diriltecek?
demişti. Bunun üzerine Allah, onu öldürüp yüz yıl ölü bıraktıktan sonra diriltti. Ona: “Ne kadar süre ölü kaldın?” dendi.
O da: “Bir gün veya bir günden daha az.” dedi. Allah, “Hayır
yüz yıl kaldın.” dedi. Buna rağmen yiyeceğine ve içeceğine
bak, henüz bozulmamış. Ve eşeğine de bak. Bu, insanlara
âyet1
olman içindir. Şu kemiklere bir bak, onları nasıl düzenleyip sonra et giydiriyoruz.”. Ona bu detaylı açıklama yapıldıktan sonra: “Artık anladım ki, kuşkusuz Allah, Her Şeye Güç
Yetiren’dir.” dedi.
1- Kanıt, ibret, gösterge.
260. Hani bir zamanlar İbrahim: “Ey Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster.” demişti. Allah: “İnanmıyor musun?” deyince; İbrahim: “Hayır, inanıyorum; ancak kalbimin yatışmasını
istiyorum.” dedi. Allah: “Kuşlardan dört tane tut, onları iyice
tanı, sonra her dağın başına onlardan bir parça koy, sonra onları çağır, koşarak sana gelecekler.” dedi. Allah, Mutlak Üstün
Olan ve En Doğru Hüküm Veren’dir.
261. Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her bir başakta yüz dane olan bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine1
kat kat verir. Allah, Yardımı Çok Kapsamlı
Olan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Gereğini yapmak için çaba gösterene.
52 2/Bakara Sûresi Bölüm 3
262. Mallarını Allah yolunda infak1
edip de, ardından yaptığı iyiliği başa kakarak, yardımcı oldukları kimseleri incitmeyenlerin
ödülleri Rabb’leri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
1- Allah yolunda ve ihtiyaç sahipleri için harcayan.
263. Ma’ruf1
bir söz ve bağışlayıcı olma, ardından başa kakılarak
eziyete dönüşen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, : Hiçbir
Şeye Muhtaç Olmayan’dır, Çok Şefkatli’dir.
1- İyi, güzel, sevimli.
264. Ey iman edenler! Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanmadığı halde, insanlara malını gösteriş yapmak için harcayan kimse
gibi; yaptığınız yardımı başa kakarak ve inciterek boşa çıkarmayın. Böylelerinin durumu üzeri toprakla örtülü kaygan bir
kayaya benzer. Sağanak bir yağmur yağınca, kaya çırılçıplak
ortaya çıkar. Onlar, yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, gerçeği yalanlayan nankörler topluluğuna doğru
yolu göstermez.
265. Allah’ın rızasına kavuşmak için, içten gelerek malını harcayan
kimsenin durumu; kuvvetli yağmur yağdığında kat kat ürün
veren, kuvvetli yağmur olmasa da çisentisinin yeteceği yüksek bir yerdeki cennete1
benzer. Allah, yaptığınız her şeyi görendir.
1- Bahçeye.
266. Sizden biriniz ister mi ki: Kendisi yaşlanmış ve bakıma muhtaç
çocukları da varken, içinde nehirler akan, her türlü meyvesi
olan, hurma ve üzüm ağaçları bulunan bahçesini ateşten bir
kasırga gelip yaksın. İşte, Allah, düşünesiniz diye ayetlerini
böyle açıklıyor.
Bölüm 3 2/Bakara Sûresi 53
267. Ey iman edenler! Kazandığınız şeylerin temiz ve iyi olanlarından ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak edin1
. Kendiniz için uygun görmediğiniz kötü şeyleri yardım olarak vermeyin. Bilin ki: Allah, Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan’dır, Övgüye
Değer Yegâne Varlık’tır.
1- Karşılıksız yardımda bulunun.
268. Şeytan, yoksullukla korkutup size fahşayı1
telkin eder. Allah
ise sizi bağışlama ve bol nimet söz veriyor. Allah, Yardımı Çok
Kapsamlı Olan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Cimriliği.
269. O hikmeti1
dilediğine2
verir. Kime hikmet verilmişse ona pek
büyük bir hayır verilmiş demektir. Bunu ancak sağlıklı düşünen akıl sahipleri anlar.
1- Sağlıklı düşünme, gerçeği kavrama, doğru hüküm verme yetisini.
2- Dileyene. Hak edene. Gereğini yapmak için çaba gösterene.
270. Nafaka1
olarak neyi infak2
eder veya adak olarak neyi adarsanız, Allah onu bilir. Zulmedenlerin hiçbir yardımcısı yoktur.
1- İnsanın yaşayabilmesi için gerekli olan şey, yapılan yardım.
2- Bağışlamak.
271. Sadakaları1
açıktan vermeniz güzeldir. Ancak fakirlere yapacağınız yardımı, gizliden yaparsanız bu sizin için daha hayırlıdır. Bu, kötülüklerinizin bir kısmının kapanmasını sağlar. Allah
yaptığınız her şeyden haberdardır.
1- Yardımlarınızı.
272. Onları hidayete iletmek sana düşmez. Allah, dileyeni doğru
yola iletir.1
Hayır olarak her ne infak2
ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah’ı hoşnut etmek için infak yaparsınız.
Yapacağınız her hayrın karşılığı size tam olarak verilir ve size
asla haksızlık yapılmaz.
1- Hak edeni, dileyeni; doğru yolu bulma çabasında olanı. Allah,
sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi
gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir. 2- Karşılıksız olarak
yapılan yardım, bağış.
54 2/Bakara Sûresi Bölüm 3
273. Yardımlar Allah yolunda mahsur1
olan, çalışmaya güç yetiremeyen yoksullar içindir. Tanımayanlar, iffetlerinden dolayı
onları zengin sanır. Sen, onları, yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek kimseyi rahatsız etmezler. Hayır olarak ne infak2
ederseniz muhakkak Allah, onu bilir.
1- Mağdur. 2- Yardım yaparsanız.
274. Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık Allah yolunda harcayanların ödülleri, Rabb’lerinin yanındadır. Onlara hiçbir korku
yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir.
275. Riba1
yiyenler, ancak şeytanın bir dokunuşuyla çarptığı kimselerin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de riba
gibidir.” demelerindendir. Oysa Allah, alışverişi helal, ribayı
haram kılmıştır. Kim Rabb’inden gelen öğüde uyarak, ribadan
vazgeçerse, geçmişte aldığı onundur. Onun kararı Allah’a kalmıştır. Kim tekrar ribaya dönerse, işte onlar ateş ehlidirler ve
orada sürekli kalacaklardır.
1- Riba, “haksız fazlalık” demektir. Bankacılık sistemindeki “faiz” de
bir fazlalık olmakla birlikte; yapılan işlerin önemli bir kısmı “haksız
fazlalık” kapsamına girmediği için, faize konu olan her işlemi riba
olarak tanımlamak doğru değildir. Zira her fazlalık, “haksız fazlalık”
değildir. Tıpkı alım ve satım arasındaki kârdan doğan fark/fazlalık
veya vade farkından doğan fark gibi. Ayrıca, riba sözcüğüne “faiz”
anlamı vermek doğru değildir. Riba, özetle: ne mal ne de hizmet
olarak bir karşılığa dayanmaksızın “fazladan” elde edilen bir kazançtır; “haksız” fazlalıktır. Oysaki bankacılık sisteminde kullanılan
krediye karşılık alınan faiz; bir “hizmet karşılığı” alınan ücrettir. Diğer bir deyimle, riba: “haksız fazlalık”, faiz ise bir “hizmete karşılık
ortaya çıkan fazlalık”tır. Verilen hizmete karşılık alınan ücrettir. Bu
ücretin, verilen hizmete ve piyasa koşullarına denk olması esastır.
Denkliğin gözetilmemesi durumunda faiz ribaya dönüşür. Bu bağlamda, alışverişteki aşırı kâr miktarı da vade farkındaki aşırılık da
ribadır. Verilen hizmete ve piyasa koşullarına denk olma esasına
göre belirlenen faiz, ribayı (tefeciliği) önleyen en önemli faktördür.
Bölüm 3 2/Bakara Sûresi 55
276. Allah, ribayı yok eder, sadakaları da artırır. Allah, nankörlük
ederek günahta ısrar edenleri sevmez.
277. İman edip, sâlihâtı yapanların1
, salâtı ikame edenlerin ve
zekâtı verenlerin2
ödülleri kuşkusuz Rabb’lerinin yanındadır.
Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
1- Bozuk ve kötü olan şeyi düzeltmeye çalışanların, düzeltici olanların, yapıcı olanların, iyi olanların, düzeltmeye teşvik edenlerin, iyiye
yönlendirenlerin. 2- Kulluğu, Allah’a yönelmeyi, şirkten arındırılmış
bir bilinçle yapanların. Bunu; benliklerini arındırmış, temizlenmiş,
ve arı duru hale gelmiş bir şekilde yerine getirenlerin.
278. Ey iman edenler! Eğer müminseniz, Allah’a karşı takvâlı1
olun
ve ribadan geriye kalanı almayın.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye almak.
279. Eğer bırakmazsanız, o zaman Allah ve Rasul’ünün size savaş
açacağını bilin. Eğer tövbe ederseniz, ana malınız sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
280. Eğer borçlu dardaysa ona ödemede kolaylık sağlayın, eğer
alacağınızı bağışlarsanız, bunun sizin için daha hayırlı olduğunu bilin.
281. Allah’a döndürüleceğiniz gün için takvalı olun. O gün, hiç kimseye haksızlık yapılmaksızın, yaptıklarının karşılığı tam olarak
verilecektir.
56 2/Bakara Sûresi Bölüm 3
282. Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borç verdiğiniz
zaman onu yazın. Yazan her kimse, onu tam yazsın. Allah’ın
kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın.
Borçlu, Rabb’i olan Allah’a takvalı olsun, ondan hiçbir şeyi
eksik bırakmasın. Eğer borçlu aklı ermez, aciz veya kendi
söyleyip yazdıramayacak durumda birisi ise, velisi, tam bir
şekilde yazdırsın. Erkeklerinizden de iki tanık tutun. Eğer iki
erkek bulunmazsa, o zaman razı olacağınız tanıklardan bir erkek ve biri şaşırdığında diğeri ona hatırlatacak iki kadın1
tanık
tutun. Tanıklar, çağrıldıkları zaman kaçınmasınlar. Az olsun
çok olsun onu vadesiyle birlikte yazmaktan üşenmeyin. Bu,
Allah katında en adil, tanıklık için daha sağlam ve şüphe etmemeniz için daha uygundur. Ancak, aranızda hemen devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu
yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman tanık bulundurun. Tanık olana da, yazana da zarar
verilmesin. Eğer bunu yaparsanız kendinize kötülük yapmış
olursunuz. Allah’a takvalı olun. Allah, size gerekli olanı öğretiyor. Ve Allah, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Bu tanıklıktan hareketle, tanıklıkta iki kadının bir erkeğe denk olduğu sonucuna varmak büyük bir yanılgıdır. Zira Kur’an, tanıklık gerektiren hiçbir konuda cinsiyet üzerinden sayı farklılığını kesinlikle ön
görmemekte ve bütün tanıklıklarda kadını erkekle bir tutmaktadır.
Bu ayette, tanıklık tamamen konunun bağlamı ile ilgilidir. Tanıklık konusunda kesinlikle kadın erkek ayırımı söz konusu değildir: (Örneğin
24/Nur, 6) Bu ayette, “bir erkek, iki kadın” ön görülmesinin nedeni
cinsiyet değil, tamamen toplumsal koşullar, yani kadının ticari hayattaki konumu ile ilgilidir. Özellikle çağrıldıklarında tanıklığa gitmede
yaşanabilecek güçlükler, tanıklık ettiği kimselerden görülecek tepki;
ticari hayatın işleyişi ile ilgili yeterli bilgi ve deneyime sahip olunmaması gibi konulardan dolayı “bir erkek iki kadın” denilmiş olmasıyla,
aslında kadın baskıdan korunmakta ve ona pozitif ayırımcılık yapılmaktadır. Eğer bir ayrımcılık varsa bu kadının lehine bir ayrımcılık
sayılmalıdır. Gerekçesine bakıldığında, “iki kadın” koşulu, kadının
kadın olmasından dolayı değil; biri şaşırdığında diğerinin ona hatırlatmada bulunması içindir.
Bölüm 3 2/Bakara Sûresi 57
283. Eğer yolculukta olup da yazıcı bulamazsanız, alınan rehinler
yeterlidir. Eğer, birbirinize güveniyorsanız, güvenilen kimse,
üzerindeki emaneti ödesin. Rabb’i olan Allah’a takvalı olsun.
Ve tanık olduğunuz şeyi gizlemeyin. Kim onu gizlerse kalben
günah işlemiş olur. Allah, yaptığınız her şeyi bilir.
284. Gökte ve yerde olan her şey, Allah’ındır. İçinizde olanı1
açıklasanız da gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker. Allah
dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseye de azap eder.2
Allah, Her Şeye Güç Yetiren’dir.
1- Tanıklık ettiğiniz şey hakkındaki bilgiyi. 2- Allah, bağışlanmayı
hak edeni bağışlar; azabı hak edene de azap eder.
285. Rasul, Rabb’inden kendisine indirilene iman etti, mü’minler
de. Hepsi; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve rasullerine
iman ettiler: “Biz, O’nun rasullerinden hiçbirini diğerinden
ayırt etmeyiz.”. “İşittik ve itaat ettik. Rabb’imiz! Bizi bağışla,
dönüşümüz ancak Sana’dır.” dediler.
286. Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla yük yüklemez. Herkesin yaptığı iyilik lehine, kötülük de aleyhinedir.
“Rabb’imiz! Unutur veya yanılırsak, bizi sorumlu tutma.
Rabb’imiz! Bize daha öncekilere yüklediğin gibi ağır yük1
yükleme. Rabb’imiz! Bize gücümüzün üzerinde bir sorumluluk
yükleme. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen, Mevla’mızsın. Gerçeği yalanlayan nankörler toplumuna karşı bize
yardım et.”.
1- Büyük sıkıntı verecek şeyler.
58 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 3
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[ İniş sırası: 93, Medeni, 200 ayet.
Adını, surede geçen “Al-i İmran/İmran Ailesi”den almıştır. ]
Âl-i imran Sûresi
1. Elif. Lam. Mim.
2. Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. O, Mutlak Diri’dir,
Varlığı Yöneten’dir.
3. Kendinden öncekilerini onaylayan Kitap’ı Hakk olarak sana
indiren O’dur. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirdi.
4. İnsanlara doğru yolu göstermek için Furkan’ı1
indirdi. Kuşkusuz, Allah’ın âyetlerini küfredenler2
için şiddetli bir azap vardır. Allah, Mutlak Üstün Olan’dır, Hesap Sorucu’dur.
1- Doğru ile yanlışı ayırt eden ölçü. 2- Gerçeği yalanlayan nankörler.
5. Kuşkusuz, yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.
6. Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O’dur. O’ndan başka
ilah yoktur. Mutlak Üstün Olan ve En Doğru Hüküm Veren’dir.
Bölüm 3 3/Âl-i İmran Sûresi 59
7. Bu Kitap’ı sana indiren O’dur. O’nun bir kısım âyetleri muhkemdir1
ki bunlar Kitap’ın anasıdır. Bir kısım âyetler de
muteşâbihtir.2
Böyleyken kalbinde eğrilik bulunanlar, fitne
çıkarmak ve kendi anlayışlarına uydurmak için muteşâbih
ayetlere yönelirler. Oysa onun te’vilini3
ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar:4
“Biz O’na iman ettik, bütün ayetler
Rabb’imizdendir.” derler. Bunu ancak selim akıl5
sahibi olanlar düşünüp öğüt alır.
1- Hüküm içeren, kesin, açık, yalın anlamlı olan. 2- Benzeşen, benzer, eş anlamlı, birden çok anlamlı, yoruma açık anlamlı, benzetmelerle anlamları açık ve anlaşılır olan. 3- Hakikatini. 4- Gerçeği
idrak etmiş olanlar. Gerçeğin vahiy olduğuna inananlar. Kur’an’da
yer alan ilim ve âlim sözcükleri; Allah’ın, nasıl bir Allah olduğunu idrak etmek; kesin, doğru ve gerçek bilgi kaynağının vahiy olduğuna
inanmak, tevhidi bilince sahip olmak; gerçeği görmenin, bilmenin
ve kavramanın ayırdında ve bilincinde olmak demektir. Bu nedenle,
Kur’an’da yer aldığı şekliyle âlim sözcüğüne “bilgin”, ilim sözcüğüne
de “bilgi” anlamı vermek kesinlikle doğru değildir. 5- Sağlıklı düşünen, sağduyulu.
8. Onlar derler ki: Rabb’imiz! Verdiğin hidayetten sonra kalplerimizi saptırma. Bize katından rahmet bağışla. Çünkü bağışlayıcı olan yalnız Sen’sin.
9. “Rabb’imiz! Sen, geleceğinden kuşku olmayan günde, insanları toplayacaksın. Kuşkusuz, Allah sözünden dönmez.
10. Gerçeği yalanlayan nankörlerin, ne mallarının ne de evlatlarının Allah’ın yanında bir yararı olmayacaktır. Onlar ateşin
yakıtıdırlar.
11. Onların durumu, tıpkı Firavuncuların ve onlardan önceki kimselerin durumu gibidir. Ayetlerimizi yalanladılar; Allah da onları suçları nedeniyle yakaladı. Allah’ın cezası çok çetindir.
12. Gerçeği yalanlayan nankörlere de ki: “Yakında yenileceksiniz
ve Cehennem’e sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir yerdir.”
60 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 3
13. İki topluluğun karşılaşmasında kesinlikle sizin için bir ayet
vardır: Topluluğun birisi Allah yolunda savaşanlardan, diğeri de gerçeği yalanlayan nankörlerdendi. Gerçeği yalanlayan
nankörler, onları kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Allah, dilediğini yardımı ile destekler. Kuşkusuz, basiret1
sahipleri için bunda bir ders vardır.
1- Derin kavrayış.
14. Kadınlara, oğullara, yığınlarla altın ve gümüşe, soylu atlara,
davarlara ve ekinlere karşı aşırı tutku insanlara cazip gösterilmiştir. Bunlar, dünya hayatının geçimlikleridir. Oysa asıl güzel
sonuç Allah’ın yanındadır.
15. De ki: “Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva
sahipleri için, Rabb’lerinin katında, içinde sürekli kalacakları,
içinden nehirlerin aktığı Cennetler, arındırılmış eşler ve Allah’ın
rızası vardır.”. Kuşkusuz, Allah, kullarını hakkıyla görendir.
16. Bu kimseler: “Rabb’imiz! Biz, Sana iman ettik. Suçlarımızı bağışla, ateşin azabından bizi koru.” derler;
17. Bunlar: Sabreden, dürüst olan, gönülden bağlı olan, infak
eden ve seher vaktinde bağışlanma dileyenlerdir.
18. Kendisinden başka ilah olmadığına Allah, melekler ve adaleti
gözeten ilim sahipleri1
tanıktırlar. O’ndan başka ilah yoktur. O,
Mutlak Üstün Olan ve En Doğru Hüküm Veren’dir.
1- Gerçeği idrak etmiş olanlar. Gerçeğin vahiy olduğuna inananlar.
Kur’an’da yer alan ilim ve âlim sözcükleri; Allah’ın, nasıl bir Allah olduğunu idrak etmek; kesin, doğru ve gerçek bilgi kaynağının vahiy
olduğuna inanmak, tevhidi bilince sahip olmak; gerçeği görmenin,
bilmenin ve kavramanın ayırdında ve bilincinde olmak demektir. Bu
nedenle, Kur’an’da yer alan her âlim sözcüğüne “bilgin”, ilim sözcüğüne de “bilgi” anlamı vermek kesinlikle doğru değildir.
19. Kuşkusuz, Allah katında din, İslam’dır. Kitap verilenler, kendilerine bilgi geldikten sonra ihtirasları nedeniyle ihtilafa düştüler. Kim, Allah’ın ayetlerini inkâr ederse bilsin ki, kuşkusuz
Allah, Hesabı Çabuk Gören’dir.
Bölüm 3 3/Âl-i İmran Sûresi 61
20. Eğer, seninle tartışırlarsa de ki: “Ben, bütün benliğimle Allah’a
teslim oldum, bana tabi olanlar da.” Kendilerine Kitap verilenlere ve Kitap verilmeyenlere: “Siz de teslim oldunuz mu?”
de. Eğer teslim olmuşlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuşlardır. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen, yalnızca tebliğ etmektir.
Allah, Kullarını Hakkıyla Görendir.
21. Allah’ın ayetlerini yalanlayan nankörler, haksız yere nebilerini
öldürenler, insanlardan adaleti isteyenleri öldürenler var ya,
onlara can yakıcı bir azabı haber ver.
22. Bu kimselerin, dünyada da ahirette de yaptıkları boşa gitmiştir. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
23. Kitap’tan nasiplenmiş1
olanları görüyorsun değil mi? Bunlar,
aralarında hükmetmesi için Kitap’a2
çağrıldıklarında bir kısmı,
döneklik ederek ondan yüz çeviriyor.
1- Ehl-i Kitap/Yahudiler. 2- Tevrat’ın hükümlerine uymaya. Yahudiler,
aralarındaki anlaşmazlığın çözülmesinde, kendi kitapları Tevrat’ın
hükümlerine bile itibar etmiyorlar.
24. Bu dönekliklerinin nedeni, onların: “Ateş bize sayılı birkaç günün dışında dokunmayacak.” şeklindeki inançlarıdır. Uydurup
dinlerine yakıştırdıkları bu tür şeyler onları yanıltmaktadır.
25. Geleceğinden kuşku olmayan ve herkesi toplayacağımız günde, yaptıklarının karşılığı hiç kimseye haksızlık edilmeden tam
olarak verildiğinde, onların hali ne olacak?
26. De ki: “Ey mülkün1
sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine2
verirsin, mülkü dilediğinden3
çekip alırsın. Dilediğini4
aziz, dilediğini5
zelil edersin. Hayır,6
senin elindedir. Kuşkusuz Sen, Her
Şeye Güç Yetiren’sin.”
1- Gücün. 2- Hak edene/uygun gördüğüne. 3- Hak edenden/uygun
gördüğünden. 4- Hak edeni/uygun olanı. 5- Hak edeni/uygun olanı.
6- Nimet, iyilik, mülk.
62 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 3
27. “Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye dönüştürürsün. Diriyi, ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın.
Dilediğine1
hesapsız rızık verirsin.”
1- Uygun gördüğüne/Hak edene. Gereğini yapmak için çaba gösterene.
28. Mü’minler, mü’minleri bırakıp da gerçeği yalanlayan nankörleri evliya1
edinmesinler. Gerçeği yalanlayan nankörleri evliya
edinenin, Allah’la bir bağı kalmaz. Ancak onlardan korunmanız başka. Allah, sizi, kendisine karşı gelmekten sakındırır. Dönüşünüz yalnızca Allah’adır.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü;
dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler,
etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler.
29. De ki: “İçinizdekini gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu
bilir. O, yerde ve gökte olan her şeyi bilir. Kuşkusuz, Allah Her
Şeye Güç Yetiren’dir.”
30. O gün herkes, iyilik ve kötülük olarak ne yaptıysa onu karşısında bulur. Yaptığı kötülükle kendi arasında uzak bir mesafe
bulunmasını ister. Allah, sizin kendisine karşı gelmekten sakınmanızı ister. Allah, kullarına karşı Çok Şefkatli’dir.
31. De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi
sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
32. De ki: “Allah’a ve Rasul’e itaat edin!” Eğer yüz çevirirlerse,
kuşkusuz, Allah, gerçeği yalanlayan nankörleri sevmez.
33. Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu insanların üzerine seçti.
34. Onlar, birbirlerinden türemiş bir soydur. Allah, Her Şeyi
Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
Bölüm 3 3/Âl-i İmran Sûresi 63
35. Hani, bir zaman İmran’ın hanımı: “Rabbim! Karnımdakini
kendi isteğimle sana adadım.1
Benden kabul et. Kuşkusuz,
Sen Her Şeyi Duyan ve Her Şeyi Bilen’sin.” demişti.
1- Her şeyi ile senin yoluna adadım.
36. Onu doğurunca: “Rabbim! Ben onu kız olarak doğurdum.”
-Zaten Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliyordu- Erkek
kız gibi değildir. İsmini, Meryem, koydum. Onu ve soyunu, kovulmuş şeytana karşı Sen’in himayene bırakıyorum.” dedi.
37. Bunun üzerine Rabb’i onu iyi bir şekilde kabul etti. Ve onu
iyi bir şekilde yetiştirdi. Onu, Zekeriyya’nın korumasına verdi.
Zekeriyya ne zaman mihraba1
girse, onun yanında yiyecek bir
şey bulurdu. “Ey Meryem! Bunlar sana nereden geldi?” derdi. O da, “Bunlar, Allah’tandır.”2
derdi. Kuşkusuz, Allah, dilediğini3
, hesapsız olarak rızıklandır.
1- Merdivenle çıkılan yüksekçe yer, oda. 2- Allah’ın lütfudur, nimetidir. 3- Uygun gördüğünü.
38. Orada Zekeriyya, Rabb’ine dua etti: “Rabb’im! Bana katından
iyi bir nesil bağışla. Kuşkusuz, Sen duayı işitensin.”
39. O1
, mihrapta dikilmiş salat2
ederken, melekler: “Allah, seni
yahya3
ile müjdeliyor, O, Allah’tan gelen kelimeyi tasdik eden,
toplumuna öncülük yapan, kendisine sahip olan, iyilerden bir
nebi olacak.” diye seslendiler.
1- Zekeriyya. 2- Dua ederken. 3- Yahya, özel isim olmayıp; doğacak
çocuğun; dürüst, iyi, erdemli olacağını, mümince bir hayat yaşayacağını ifade eden bir sıfattır. Tıpkı 61/Saff, 6’da geçen nebi için
kullanılan “ahmed” sözcüğü gibi.
40. “Ey Rabb’im! Ben iyice yaşlanmışken, hanımım da çocuktan
kesilmişken, benim nasıl çocuğum olabilir!” dedi. O da: “Pek
ala olur, Allah dilediğini yapar.” dedi.
64 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 3
41. Ey Rabb’im! Bana, bir ayet yap1
, dedi. O da: “Bunun ayeti,
işaret dili dışında insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabb’ini
çokça an, O’nu sabah akşam2
tesbih3
et.” dedi.
1- Belirti göster. 2- Bütün bir gün boyunca, devamlı. 3- Her türlü
noksanlıktan arındırarak, övgü ile yücelt.
42. Hani melekler: “Ey Meryem! Allah, seni seçti, arındırdı ve
seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.” demişti.
43. Ey Meryem! Rabb’ine içtenlikle bağlan, secde et1
ve rükû2
edenlerle birlikte rükû et.
1- Saygı gösterip değerini takdir et. 2- Allah’a bağlılığı ortaya koymak, buyruklarına içtenlikle teslim olmak.
44. İşte bunlar, sana vahiy ile bildirdiğimiz gayba ait bilgilerdir.
Meryem’i kim himaye edecek diye kalemlerini attıkları1
zaman da, çekiştikleri zaman da sen yanlarında değildin.
1- Kura çektikleri.
45. Hani melekler: “Ey Meryem! Allah, Kendi tarafından bir kelime1
ile seni müjdeliyor: İsmi Meryem Oğlu Mesih İsa’dır.
Dünyada da, ahirette de şeref sahibi, Allah’a çok yakın olanlardandır.” dediler.
1- Takdir edilmiş hüküm.
46. O, beşikte de1
, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacak. O, salihlerden2
olacaktır.
1- Hz. İsa beşikte konuşmuştur. Bunu başka türlü açıklamak, ayete
açıkça müdahaledir. Meryem Suresi, ayet 21’de de denildiği gibi, bu
olay, bir mucizedir. Hz İsa’nın beşikte iken konuştuğu, başka ayetlerde de bildirilmektedir. (19/Meryem, 29; 5/Mâide, 110) 2- Seçkin,
samimi, dürüst, iyi, erdemli.
47. Rabb’im! “Bana hiçbir insan dokunmamışken, benim nasıl
bir çocuğum olabilir?” dedi. Allah: “Öyle de olsa, Allah neyi
dilerse onu yaratır.” dedi. O, bir şeyin olmasına karar verdiği
zaman ona sadece “ol” der, o da oluverir.
Bölüm 3 3/Âl-i İmran Sûresi 65
48. Allah, Ona Kitap’ı Hikmet’i1
, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek;
1- Bu terkipteki kitap sözcüğü, Kur’an’ın Allah tarafından ileri sürülen, kanıtlayıcı, yol gösterici, aydınlatıcı bilgi olmasını ifade etmektedir. Hikmet sözcüğü Kur’an’dan başka bir şey değildir; Kur’an’ın
niteliklerinden biridir. Tıpkı Kur’an ve Zikir, Kur’an ve Furkan terkipleri gibi. Bu sözcük, Kur’an’ın önemli bir özelliğini, yönünü vurgulayan bir nitelemedir. Hikmet, Kur’an’ın baskı, zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, kural ve ilkeleri demektir.
49. Bir rasul1
olarak İsrailoğulları’na: “Doğrusu size Rabb’inizden
bir ayet2
getirdim. Sizin için çamurdan kuş şeklinde bir şey
yaratırım. Ona üflerim, Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir.
Körü ve alacalıyı iyileştiririm. Allah’ın izni ile ölüleri diriltirim.
Evlerinizde ne yediğinizi, ne biriktirdiğinizi size haber veririm.
Eğer mümin iseniz kuşkusuz bunda sizin için bir ayet2
vardır.
1- Elçi. 2- Mucize. Kanıt.
50. Ben, size Rabb’inizden, elinizin altında bulunan Tevrat’ı tasdik edici olarak ve daha önce size haram kılınmış bazı şeyleri
helal kılmak için bir ayetle1
geldim. Allah’a karşı takvalı2
olun
ve bana itaat edin.
1- Bir kanıtla. 2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak;
o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
51. Allah, benim de Rabb’im, sizin de Rabb’inizdir. O halde O’na
kulluk edin. Doğru yol budur.
52. İsa, onların küfrünü1
sezince: “Bana, Allah yolunda kim yardımcı olacak?” dedi. Havariler: “Biz Allah’ın yardımcılarıyız,
Allah’a iman ettik, bizim Müslümanlığımıza şahit ol.” dediler.
1- İnkârını.
53. Ey Rabb’imiz! “İndirdiğine iman ettik, rasulüne tâbi olduk.
Öyleyse bizi tanıklarla birlikte yaz.
54. Onlar, plân yaptılar. Allah da plân yaptı. Allah, en iyi plân yapandır.
66 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 3
55. Hani, Allah, İsa’ya: “Ey İsa! Seni öldürecek olan Ben’im. Seni
gerçeği yalanlayan nankörlerden arındırıp Bana yükselteceğim. Sana tabi olanları da Kıyamet Günü’ne kadar küfredenlerden üstün tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnız, Bana olacak; anlaşmazlığa düştüğünüz konular hakkında hükmü Ben
vereceğim.” dedi.
56. Gerçeği yalanlayan nankörlere gelince: “Onları dünyada da
ahirette de şiddetli bir azaba çarptıracağım. Ve onların yardımcıları da olmayacaktır.”
57. İman edip sâlihâtı yapanlara gelince: Allah, yaptıklarının karşılığını eksiksiz verecektir. Allah, haksızlık yapanları sevmez.
58. Bu sana anlattıklarımız, ayetlerden ve hakim1
olan Zikir’dendir2
.
1- Hikmetli. 2- Öğütten.
59. İsa’nın durumu1
Allah’ın yanında Âdem’in durumu gibidir.
Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” dedi o da oluverdi.
1- İsa’nın yaratılışı.
60. Hakk, Rabb’indendir. Sakın kuşku duyanlardan olma.
61. Sana gelen ilimden1
sonra, her kim seninle tartışmaya girerse,
onlara de ki: “Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi2
çağıralım; sonra
da Allah’ın lanetinin yalancıların üzerine olmasını dileyelim.
1- Vahiyle verilen bilgiden. 2- Adamlarımızı.
62. Bunlar, gerçeğin haberleridir. Allah’tan başka ilah yoktur. Kuşkusuz, Allah, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
63. Eğer yüz çevirirlerse, Allah, kimlerin bozguncu olduğunu bilir.
64. De ki: “Ey Kitap Ehli! Gelin aramızda ortak olan bir kelimede
anlaşalım: Allah’tan başka hiçbir şeye kulluk etmeyelim, O’na
hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabb’ler edinmeyelim.”. Eğer yüz çevirirlerse deyin ki:
“Tanık olun, biz Allah’a teslim olanlarız.”.
Bölüm 3 3/Âl-i İmran Sûresi 67
65. Ey Kitap Ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysaki
Tevrat da İncil de ondan sonra indirildi. Bunu akletmiyor musunuz?
66. Diyelim ki bildiğiniz şeyler hakkında tartıştınız. Peki, hiçbir bilginiz olmayan konularda ne diye tartışıyorsunuz? Allah bilir,
siz bilmezsiniz.
67. İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan’dı. O, Allah’ı birleyen ve
O’na teslim olandı. O, müşriklerden de değildi.
68. İnsanların İbrahim’e en yakın olanları ona tabi olanlar, bu
Nebi1
ve iman edenlerdir. Allah, mü’minlerin velisidir.2
1- Nebi Muhammed. 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici,
yandaş. Kur’an’da yer alan, “veli” sözcüğü; “dost”, olarak çeviriye
konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil;
siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
69. Ehli Kitap’tan bazı kimseler, sizi yolunuzdan saptırmak ister.
Onlar, ancak kendilerini saptırıyorlar. Fakat bunu idrak edemiyorlar.
70. Ey Kitap Ehli! Gerçeği bildiğiniz halde, niçin Allah’ın ayetlerini
küfrediyorsunuz?1
1- Gerçeği niçin gizliyorsunuz?
71. Ey Kitap Ehli! Niçin Hakk’ı Batıl’la karıştırıyor ve bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz?
72. Ehli Kitap’tan bir grup dedi ki: “İnananlara indirilene günün
başında iman edin, günün sonunda da inkâr edin. Belki dinlerinden dönerler.”.
68 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 3
73. “Kendi dininize tâbi olanlardan başkasına inanmayın.” dediler. De ki: “Hidayet, Allah’ın hidayetidir. Birine, size verilmiş
olanın benzerinin verilmesinden veya Rabb’inizin katından
aleyhinize kanıt getirebileceklerinden ötürü mü böyle söylüyorsunuz.”. De ki: “Lütuf, Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir.”1
Allah, Yardımı Çok Kapsamlı Olan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Uygun gördüğüne. Hak edene, gereğini yapana.
74. Allah, rahmetini dilediğine has kılar. Allah, Büyük Lütuf
Sahibi’dir.
75. Ehl-i Kitap’tan öylesi vardır ki, kendisine yüklerle mal emanet
etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Öylesi de var ki, bir dinar
emanet etsen, başına dikilmedikçe onu sana iade etmez. Bunun sebebi: “Ümmilerin1
malını yemede vebal yoktur.” diye
düşünmelerindendir. Onlar, bile bile, Allah adına yalan söylerler.
1- Arapların; batıl, kendilerinin hak dine mensup olduklarına inanan Yahudiler, onların mallarını kendilerine helal sayıyorlardı.
76. Hayır!1
Kim sözünü yerine getirir ve takvalı2
olursa, kuşkusuz
Allah, takvalı olanları sever.
1- Gerçek öyle değil. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o
buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
77. Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir değere değiştirenler var ya; işte onlara ahirette bir pay yoktur. Allah, onlarla
Kıyamet Günü konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları
arındırmayacaktır. Onlar için can yakıcı bir azap vardır.
Bölüm 3 3/Âl-i İmran Sûresi 69
78. Onlardan1
bir kısım kimseler de, Kitap’ta olmadığı halde,
Kitap’tan sanasınız diye Kitap’ı dillerini eğip bükerek okurlar. Oysa o Kitap’tan değildir. “Bu Allah katındandır.” diyorlar,
oysa o, Allah’tan değildir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar.
1- Din adamları (ruhban sınıfı, cemaat liderleri, tarikat şeyhleri, ilahiyatçılar, mezhep kurucuları, dini geçim kaynağı yapanlar, insanları kendilerine çağıranlar.)
79. Allah’ın kendisine Kitap, hüküm ve nebilik verdiği bir kimsenin, “Allah’ın yanı sıra bana da kulluk edin demesi yakışmaz.
Ancak, okuyup öğrendiğiniz Kitap’ın gereği olarak, “Kulluğunuz yalnızca Rabb’inize ait olsun.”1
demesi gerekir.
1- Nebi, dinde ikinci bir kaynak değil; yalnızca tek kaynak olan vahye çağıran bir elçidir.
80. O, sizden melekleri ve nebileri Rabb’ler edinmenizi istemez. Siz,
Müslüman olduktan sonra, sizden kâfir olmanızı mı isteyecek?
81. Hani! Allah, Nebilerden, “Size, kitap ve hikmet verdikten sonra, yanınızdakini tasdik eden bir rasul gelince, ona kesinlikle
inanacak ve yardım edeceksiniz.” diye kesin söz aldığında,
“Bunu kabul ettiniz mi? Bu önemli görevi üstlendiniz mi?” demiş, Onlar da “Kabul ettik.” demişlerdi. Allah: “Öyleyse tanık
olun, Ben de sizinle birlikte tanık olanlardanım.” demişti.1
1- Nebilerden söz alınmasıyla, kast edilen şey, Ehl-i Kitap’ın Nebimize iman etmelerine yönelik bir hatırlatma ve çağrıdır.
82. Bundan sonra kim yüz çevirirse, işte onlar fasıklardır 1
.
1- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan.
83. Yoksa onlar, Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar.
Oysa yerde ve gökte bulunanların tamamı isteyerek veya
istemeyerek, O’na teslim olmuşlardır. Ve hepsi O’na döndürüleceklerdir.
70 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 3
84. De ki: “Biz; Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshâk’a,
Yakub’a ve onun soyundan gelenlere indirilene; Musa’ya,
İsa’ya, nebilere Rabb’lerinden verilene iman ettik. Onları, birbirinden ayırt etmeyiz. Biz, O’na teslim olanlardanız.”
85. Kim İslam’dan başka bir din seçerse, bilsin ki o din ondan asla
kabul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayacaktır.
86. İman ettikten, Rasul’ün Hakk olduğuna tanıklık ettikten ve
kendilerine apaçık kanıtlar geldikten sonra, inkâr eden bir
kavme Allah nasıl hidayet eder? Allah, zalim olan bir topluma
doğru yolu göstermez.
87. Böylelerinin cezası, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lanetine uğramalarıdır.
88. Onlar, bu halde sürekli kalacaklardır. Onlardan ne azap hafifletilecek ve ne de onların yüzlerine bakılacak.
89. Ancak, bundan sonra tövbe edip1
kendilerini düzeltenler hariç. Kuşkusuz, Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Tövbeden kasıt, yapılan kötülükten fiilen vazgeçmektir.
90. İman ettikten sonra1
kâfir olup2
ve küfürlerinde ısrarcı3
olanların tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapkın
olanlardır.
1- Emin olduğu halde. 2- Gerçeği görmezden gelip, gerçeği yalanlayan. 3- Gerçeği gizleme hususunda.
91. Gerçeği yalanlayarak nankörlük edip de kâfir olarak ölenler;
kurtulmak için yeryüzü dolusu altını fidye olarak verseler de
onlardan kabul edilmeyecektir. Onlar için can yakıcı bir azap
vardır. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
3. Bölümün Sonu
Bölüm 4 3/Âl-i İmran Sûresi 71
92. Sevdiğiniz şeylerden infak1
etmedikçe asla birr’e2
erişemezsiniz. Ne infak ederseniz, Allah, onu bilir.
1- Hayırlı işlere harcamadıkça ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmedikçe. 2- İyilik, doğruluk, adalet, gerçeklik, sevgi.
93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in kendisine haram kıldıklarının dışında bütün yiyecekler İsrailoğulları’na helaldi. De ki:
“Eğer doğru söylüyorsanız, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”
94. Artık bundan sonra kim Allah adına yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
95. De ki: “Allah doğru söyledi. Öyle ise hanif1
olarak İbrahim’in
milletine2
tabi olun. O müşriklerden değildi.”
1- Şirk koşmaksızın Allah’a yönelen. 2- İbrahim toplumunun kurduğu uygarlığa, inanç sistemine, yaşam biçimine.
96. İnsanlar için kurulan ilk ev, Mekke’deki, kutlu ve bütün insanlığa yol gösterici olan Kâbe’dir.
97. Orada apaçık ayetler vardır.1
İbrahim’in makamı oradadır.
Kim oraya girerse güvende olur. Yoluna gücü yetenin, Beyt’i
haccetmesi insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Her kim
gerçeği yalanlayarak nankörlük ederse, bilsin ki Allah’ın hiçbir
şeye ihtiyacı yoktur.
1- Mabet olduğunu gösteren kanıtlar.
98. De ki: “Ey Kitap Ehli! Allah, yaptıklarınızın tanığı olduğu halde, neden Allah’ın ayetlerini yalanlayarak nankörlük ediyorsunuz?”
99. De ki: “Ey Kitap Ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz halde, niçin
Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek, inanmak isteyenleri O’nun yolundan döndürmeye çalışıyorsunuz! Allah,
yaptıklarınızdan habersiz değildir.”.
100. “Ey iman edenler! Kitap verilenlerden herhangi bir gruba
uyarsanız, sizi, imanınızdan sonra tekrar kâfir yaparlar.”
72 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 4
101. Allah’ın ayetleri size okunmaktayken, elçisi de aranızda yaşarken, nasıl küfre saparsınız? Kim Allah’a sımsıkı sarılırsa o
doğru yola iletilmiştir.
102. “Ey iman edenler! Allah için nasıl takvalı1
olmanız gerekiyorsa
öyle takvalı olun. Ve Allah’a teslim olmanın dışında başka bir
şekilde ölmeyin.”.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendimizi korumaya, güvenceye almak.
103. Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir zamanlar, birbirinize düşmandınız da O’nun kalplerinizi kaynaştırması sayesinde kardeş oldunuz. Ve yine ateş çukurunun tam
kıyısında bulunuyorken, sizi ona düşmekten O korudu. İşte
Allah ayetlerini böyle açıklıyor ki belki doğru yolu bulursunuz.
104. Siz, hayra çağıran, iyiliği öğütleyip, kötülükten alıkoyan bir
ümmet1
olun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
1- Topluluk
105. Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, ayrılığa düşüp
parçalanan kimseler gibi olmayın. Onlar için büyük bir azap
vardır.
106. O gün, kimi yüzler ağaracak, kimi yüzler kararacak. Yüzleri kararanlara: “İmanınızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise kâfir
olmanız nedeniyle azabı tadın.” denilecek.
107. Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah’ın rahmetinin içindedirler ve orada sürekli kalacaklardır.
108. Bunlar, sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın ayetleridir.
Allah, âlemlere haksızlık yapmak istemez.
109. Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Ve bütün işler Allah’a
döndürülür.
Bölüm 4 3/Âl-i İmran Sûresi 73
110. Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz.1
Ma’rûfu2
öğütler, münkerden3
sakındırırsınız. Ve Allah’a iman edersiniz. Eğer Ehl-i Kitap da iman etseydi, bu onlar için daha hayırlı
olurdu. İçlerinde iman edenler varsa da çoğunluğu sapkındır.
1- Aynı değerler için bir araya gelmiş topluluk. 2- Hayırlı, iyi, doğru
ve güzel olan. 3- Kötü, zararlı, yanlış ve çirkin olan.
111. Onlar, eziyetten başka size bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar bile geri dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da
edilmez.
112. Onlar1
, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve insanların ipine tutunmadıkları2
sürece zillet içinde olurlar. Onlar,
Allah’ın gazabına uğradılar. Yoksunluğa tutsak oldular. Bunun
nedeni, onların asileşip hadlerini aşarak, Allah’ın ayetlerini
yalanlamaları ve haksız yere nebilerini öldürmeleridir.
1- Yahudiler. 2- Allah’ın ve mü’minlerin yoluna yönelmedikçe.
113. Ama hepsi aynı değildir. Kitap ehlinden, Allah’ın ayetlerini
okuyan ve gece saatlerinde secde eden bir ümmet1
vardır.
1- Topluluk.
114. Bunlar, Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanırlar, ma’rûfu1
buyururlar, münkerden2
sakındırırlar; hayırda birbirleriyle yarışırlar;
işte bunlar salihlerdendir.3
1- Herkesin doğru, iyi ve yararlı gördüğü toplumsal değer yargıları;
vahye uygun olan. 2- Kötü, zararlı, yanlış, vahye aykırı olan. 3- Dürüst, samimi, erdemli.
115. Onların, yaptıkları hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, kendisine karşı takvalı1
davrananları en iyi bilendir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alanları.
116. Gerçeği yalanlayarak nankörlük edenlere gelince, onların ne
malları ne de evlatları Allah’a karşı kendilerine hiçbir yarar
sağlamayacaktır. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada sürekli
kalacaklardır.
74 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 4
117. Onların, bu dünya hayatında, infak1
ettikleri şeylerin durumu,
kendilerine haksızlık etmiş2
bir toplumun ekinine isabet ederek onu mahveden kavurucu bir rüzgâra benzer. Allah onlara
haksızlık yapmadı, onlar kendi kendilerine haksızlık yapıyorlardı.
1- Hayırlı işlere harcadıkları ve ihtiyaç sahiplerine yardım ettikleri.
2- Benliğine, yaradılışına uygun olmayan bir yola sapmış.
118. Ey iman edenler! Kendinizden başkasını, kendinize sırdaş
edinmeyin. Onlar, size zarar vermekten geri durmazlar, sizin
sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçi, kinlerini ağızları ile dışa
vuruyorlar, ancak kalplerinde gizledikleri kin daha büyüktür.
Eğer aklınızı kullanırsanız, âyetlerimizi size açık açık bildirdik.
119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inandığınız halde onlar sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıkları zaman; inandık derler, yalnız kaldıkları zaman ise size
olan öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden
ölün!” Kuşkusuz, Allah, kalplerin gizlediklerini bilir.
120. Eğer size bir iyilik dokunursa bu onları üzer. Eğer size bir kötülük isabet ederse bu onları sevindirir. Eğer sabreder ve takvalı
olursanız, onların hileleri size bir zarar vermez. Kuşkusuz, Allah, ilmiyle onların yaptıkları her şeyi kuşatmıştır.
121. Hani! Sen, mü’minleri savaş düzenine sokmak için, sabah erkenden ailenden ayrılmıştın. Allah, Her Şeyi Duyan’dır, Her
Şeyi Bilen’dir.
122. Hani! İçinizden iki grup korkuya kapılıp, geri çekilmeye yeltenmişti. Hâlbuki Allah, onların velisiydi1
. Mü’minler yalnız
Allah’a tevekkül2
etsinler.
1- Korucusuydu. 2- Allah’a güvensinler, O’na dayansınlar; her türlü
hazırlığı yaptıktan sonra sonucu Allah’a bıraksınlar.
Bölüm 4 3/Âl-i İmran Sûresi 75
123. Ant olsun! Çok zayıf olduğunuz Bedir’de de, Allah size yardım etmişti. O halde, Allah’a karşı takvalı1
olun ki şükretmiş2
olasınız.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak. 2- Şükür,
karşılık vermek demektir. Allah’a şükretmek demek; Allah’ın verdiği
nimetlerin karşılığını, Allah’ın rızasına uygun şekilde harcamak demektir.
124. Hani! Sen mü’minlere: “Rabb’inizin, indirilmiş üç bin melekle
yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.
125. Evet! Sabreder ve takvalı davranırsanız, düşman size hemen
saldırsa bile, Rabb’iniz, size, seçilmiş beş bin melekle destek
verecektir.
126. Allah, bununla sevinmenizi ve kalplerinizin yatışmasını dilemiştir. Çünkü zafer ancak Mutlak Üstün Olan ve En İyi Hüküm
Veren Allah’ın yardımı ile kazanılabilir.
127. Bu yardım, Gerçeği yalanlayan nankörlerden bir kısmının
imha edilmesi veya bozguna uğrayarak umutsuzca geri dönüp gitmeleri için yapıldı.
128. Bu konuda senin yapabileceğin bir şey yoktur. O, ya onların
tövbelerini kabul edecek ya da onlara azap edecek. Çünkü
onlar, zalim kimselerdir.
129. Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. O dilediğini1
bağışlar, dilediğine1
azap eder. Allah Çok Affedici ve Çok
Bağışlayıcı’dır.
1- Uygun gördüğünü yani kişinin seçimine göre uygun olan karşılığı
vererek. Azabı hak edene azap eder, bağışlanmayı hak edeni bağışlar.
76 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 4
130. Ey iman edenler! Kat kat artırarak riba1
yemeyin. Allah’a karşı
takva sahibi olun. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.
1- Riba, “haksız fazlalık” demektir. Bankacılık sistemindeki “faiz” de
bir fazlalık olmakla birlikte; yapılan işlerin önemli bir kısmı “haksız
fazlalık” kapsamına girmediği için, faize konu olan her işlemi riba olarak tanımlamak doğru değildir. Zira her fazlalık, “haksız fazlalık” değildir. Tıpkı alım ve satım arasındaki kârdan doğan fark/fazlalık veya
vade farkından doğan fark gibi. Ayrıca, riba sözcüğüne “faiz” anlamı
vermek doğru değildir. Zira riba, özetle: ne mal ne de hizmet olarak
bir karşılığa dayanmayan “fazladan” bir kazançtır; “haksız” fazlalık
demektir. Oysaki bankacılık sisteminde kullanılan krediye karşılık alınan faiz; bir “hizmet karşılığı” alınan ücrettir. Diğer bir deyimle, riba:
“haksız fazlalık”, faiz ise bir “hizmete karşılık ortaya çıkan fazlalıktır/
farktır.”. Verilen hizmete karşılık alınan ücrettir. Bu ücretin, verilen hizmete ve piyasa koşullarına denk olması esastır. Denkliğin gözetilmemesi durumlarda faiz ribaya dönüşür. Bu bağlamda, alışverişteki aşırı
kâr miktarı da vade farkındaki aşırılık da ribadır.
131. Gerçeği yalanlayan nankörler için hazırlanmış ateşten korunmak için takva1
sahibi olun.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
132. Allah’a ve Rasul’e itaat edin ki size merhamet edilsin.
133. Rabb’inizin bağışlamasına ve muttakiler için hazırlanmış, yer
ile gök arası kadar geniş olan Cennet için yarışın.
134. Onlar1
, bollukta da darlıkta da infak2
ederler. Öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah muhsin3
olanları sever.
1- Muttakiler. 2- Hayırlı işlere harcarlar ve ihtiyaç sahiplerine yardım ederler. 3- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen,
güzel ahlak sahibi olan.
Bölüm 4 3/Âl-i İmran Sûresi 77
135. Ve onlar, kötü bir şey yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri1
zaman, Allah’ı hatırlayıp, suçlarının bağışlanması için O’na
yalvarırlar. Zaten Allah’ın dışında kim suçları bağışlayabilir ki?
Onlar, yaptıkları kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.
1- İnsan, Allah’ın gösterdiği yoldan gitmemekle aslında kendisine
zulmetmiş olmaktadır.
136. İşte onların yaptıklarının karşılığı, Rabb’lerinin bağışlaması ve içinden ırmaklar akan ve içinde sürekli kalacakları
Cennetler’dir. Böyle yapanlara verilen karşılık, ne güzeldir.
137. Sizden önceki nesillerin başına, sünnettullah1
gereği birtakım
olaylar gelip geçti. Yeryüzünü dolaşın2
da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün.
1- İlahi yasalar. 2- Olup biteni araştırıp soruşturun.
138. Bu; insanlar için bir açıklama, muttakiler1
için bir hidayet2
ve
öğüttür.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla, kendisini
kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya alanlara. 2- Doğru yola iletici.
139. Gevşemeyin, üzülmeyin! Eğer, gerçekten inanmışsanız, üstün
olan sizsiniz.
140. Eğer size bir sıkıntı isabet ederse, başka insanlara da benzeri
sıkıntı isabet etmiştir. Bu günleri, insanlar arasında döndürüp dururuz. Bu, Allah’ın içinizdeki gerçek inananları ayırt
etmesi ve gerçeğin tanıklarını belli etmesi içindir. Allah, zalimleri sevmez.
141. Bu, Allah’ın, iman edenleri arındırması ve gerçeği yalanlayan
nankörleri mahvetmesi içindir.
142. Yoksa siz; Allah, içinizdeki cihad1
edenleri ve sabredenleri2
belirlemeden Cennet’e gireceğinizi mi sanıyorsunuz?
1- Allah yolunda mücadele eden, çabalayan, canla başla çalışan.
2- Sıkıntılara göğüs gerenleri.
78 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 4
143. Siz, ölümle yüz yüze gelmeden önce, ölmeyi temenni ediyordunuz; ama onu görünce de bakakaldınız.
144. Muhammed, ancak bir rasuldür. Ondan önce de rasuller gelip
geçti. Eğer o ölür ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde
gerisin geri mi döneceksiniz. Kim topukları üzerinde gerisin
geri dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.
145. Allah’ın bilgisi1
olmaksızın, hiç kimseye vakti belirlenmiş bir
süreden önce ölmek yoktur.2
Kim dünya kazancını isterse;
ona, onu veririz, kim de ahiret kazancını isterse, ona da onu
veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz.
1- Ayette geçen “bi iznillahi”, deyimi, çevirilerde, “Allah’ın izni”
olarak yer almaktadır. Oysaki “izin” sözcüğü Arapçada “bilgi”,
“bilmek” anlamına gelmektedir. “Bi iznillah”, Allah’ın bilgisine
göre, Allah’ın bilgisi gereği demektir. (2/Bakara, 213; 2/Bakara,
221, 5/Maide, 16). 2- ‘Ecelin gelmesi Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde gerçekleşir. Bütün olaylar sebep sonuç ilişkisine bağlıdır.
Ölüm şartları oluşmadan ölüm meydana gelmez.’
146. Nice nebilerle, kendilerini Allah’a adamış olanlar birlikte savaştı. Bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler, yılmadılar ve boyun eğmediler. Allah sabredenleri1
sever.
1- Yılmayan, usanmayan, tutarlı ve kararlı olan, dayanan ve direnen.
147. Onların sözleri ancak şuydu: “Ey Rabbimiz! Suçlarımızı ve
yaptığımız taşkınlıkları bağışla, ayaklarımızı sabit kıl, gerçeği
yalanlayan nankörlere karşı bize yardım et.”
148. Bunun üzerine, Allah da onlara, hem dünya kazancını hem de
ahiretin en iyi kazancını verdi. Allah, muhsin1
olanları sever.
1- İyi kimseleri, iyi işler yapanları, iyi davranmayı ilke edinen, güzel
ahlak sahibi olanları.
Bölüm 4 3/Âl-i İmran Sûresi 79
149. Ey iman edenler! Eğer gerçeği yalanlayan nankörlere uyarsanız, sizi, topuklarınız üzerinde gerisin geriye döndürürler de
hüsrana uğrayanlardan olursunuz.
150. Hayır! Sizin Mevla’nız1
yalnızca Allah’tır. O, yardım edenlerin
en hayırlısıdır.
1- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. Mevla, yalnızca Allah’tır. Allah’tan başkasına Mevla, Mevlana demek şirktir. Veli
sözcüğünün eş anlamlısıdır.
151. Yetki verdiğine dair, hakkında hiçbir kanıt indirmediği varlıklara, ilahlık yakıştırmalarından dolayı, gerçeği yalanlayan
nankörlerin kalplerine korku salacağız. Onların varacakları
yer ateştir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür.
152. Elbette Allah, size verdiği sözü tuttu; O’nun izni ile onları kırıp geçiriyordunuz. Ne var ki arzuladığınız zafere kavuştuktan
sonra, gevşediniz. Verilen emre uymayarak, itaatsizlik ettiniz.
Kiminiz dünyayı isterken, kiminiz de ahireti istiyordu. Bundan
dolayı Allah sizi sınamak için, size olan desteğini kesti. Ancak
yine de sizi affetti. Allah, müminlere karşı gerçekten lütuf sahibidir.
153. Hani, elçi sizi çağırdığı halde; siz, kimseye bakmadan uzaklaştınız. Bunun üzerine, Allah, sizi üzüntü üstüne üzüntüyle
cezalandırdı. Allah’ın sizi affetmesi, elinizden kaçırdığınıza ve
başınıza gelene üzülmeyesiniz diyedir. Allah, yaptığınız her
şeyden haberdardır.
80 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 4
154. Sonra O, üzüntünün ardından, sizden bir kısmınıza, güven
duygusu, sarıp kuşatan bir iç dinginlik indirdi. Bir kısmınız da
can kaygısına düşmüştü. Allah hakkında, tıpkı cahiliye1
dönemindekine benzer biçimde gerçeğe aykırı bir sanı besliyorlardı. “Bu işten bize ne?” diyorlardı. De ki: “Her şeyin takdiri
yalnızca Allah’ındır.”. Sana, açıklamadıkları şeyleri, içlerinde
gizliyorlar. “Elimizden bir şey gelseydi burada öldürülmezdik.” diyorlar. De ki: “Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, üzerlerine ölüm takdir edilmiş olanlar, düşüp ölecekleri yere kendiliğinden çıkıp giderlerdi. Allah, bunu, göğüslerinizde olanı
sınamak ve kalplerinizdekilerini arındırmak için yaptı. Allah,
göğüslerin özünü bilir.
1- Kur’an; cehaleti, cahiliyeyi; ‘bilgisizlik,’ ‘bilmezlik,’ ‘okuryazar
olmamak’ anlamı ile değil; gerçeğin dışında bir şeye inanmak,
yapılması gerekenin veya gerçeğin tersini yapmak anlamında kullanmaktadır. Diğer bir deyimle cahiliye, vahiy dışı yaşam biçimi demektir.
155. İki toplumun, savaş alanında karşılaştıkları gün, içinizden geri
dönenler yok mu? Bu yaptıklarından dolayı, şeytan onların
ayaklarını kaydırmak istedi. Doğrusu, Allah, yine de onları affetti. Kuşkusuz, Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Çok Hoş Görülü’dür.
156. Ey iman edenler! Yolculuğa çıkan ya da savaşa katılan kardeşleri hakkında, “Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmez ve öldürülmezlerdi.” diyen, gerçeği yalanlayan nankör kimseler gibi
olmayın. Allah, bunu, kalplerinde bir hasret1
olsun diye yaptı.
Allah, yaşatan ve öldürendir. Kuşkusuz, Allah, bütün yaptıklarınızı görmektedir.
1- Pişmanlık.
157. Eğer Allah yolunda ölür veya öldürülürseniz, Allah’tan size bir
bağışlama ve bir rahmet vardır. Bilin ki bu, insanların toplayacakları her şeyden daha hayırlıdır.
158. Elbette ölseniz de öldürülseniz de muhakkak sonunda Allah’ın
huzurunda toplanacaksınız.
Bölüm 4 3/Âl-i İmran Sûresi 81
159. Allah’tan gelen rahmet sayesinde onlara1
yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli biri olsaydın etrafından dağılıp
giderlerdi. Artık onları affet. Onlar için bağışlanma dile. Bir
hususta karar vereceğin zaman onlara danış. Karar verdikten
sonra da artık Allah’a tevekkül2
et. Kuşkusuz Allah, kendisine
tevekkül edenleri sever.
1- Uhud’da yenilgiye neden olanlara. 2- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten sonra sonucu Allah’a bırakma.
160. Eğer Allah, size yardım ederse hiç kimse size güç yetiremez.
Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım
edebilir? Mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.
161. Bir nebiye, emanete ihanet etmesi yakışmaz!1
Kim ihanet
ederse, Kıyamet Günü, ihanet ettiğiyle gelecektir. Sonra hiçbir haksızlık olmaksızın herkesin kazandığı tastamam verilecektir.
1- Bir nebinin emanete ihanet edebileceğini nasıl aklınızdan geçirebilirsiniz? Bir nebinin emanete asla ihanet etmeyeceğini düşünmeniz gerekmez mi?
162. Allah’ın rızasını kazanan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve
varacağı yer Cehennem olan kimse ile bir olur mu? Orası ne
kötü bir yerdir.
163. Onların, Allah katındaki dereceleri farklıdır. Allah, yaptıkları
her şeyi görendir.
164. And olsun ki, Allah, içlerinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitap’ı ve Hikmet’i1
öğreten bir rasul göndermekle, mü’minlere, büyük bir lütufta bulundu. Oysa onlar
daha önce sapkınlık içindeydiler.
1- Kitap da hikmet de Kur’an demektir. Kitap, Kur’an’ın Allah tarafından ileri sürülen, kanıtlayıcı, yol gösterici, aydınlatıcı bilgiyi, Hikmet ise baskı, zulüm, fitne ve fesadı engellemek için konulan yasa,
kural ve ilkeleri ifade etmektedir. Tıpkı Kur’an’a; “Furkan” veya “Zikir” denmesi gibi. Hikmet sözcüğü için “sünnet” tanımı yapılması
doğru değildir.
82 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 4
165. İki katını tattırdığınız musibet, kendinize isabet edince, “Bu
nereden geldi?” mi diyorsunuz? De ki: “Bu kendi nefsinizdendir.” Kuşkusuz, Allah Her Şeye Güç Yetiren’dir.
166. İki toplumun karşılaştığı gün, başınıza gelen musibet, Allah’ın
izniyleydi. Bu mü’minlerin belirlenmesi içindi.
167. Bir de münafık olanların belirlenmesi içindi. Onlara: “ Gelin
bizimle birlikte Allah yolunda savaşın veya savunmada bulunun.” denildiğinde; onlar: “Savaşmayı bilseydik elbette sizin
arkanızdan gelirdik.” dediler. Onlar, izin günü, imandan çok
küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Oysa Allah, onların içlerinde sakladıklarını çok iyi
bilmektedir.
168. Savaşa katılmayanlar, kardeşleri için: “Eğer onlar bize uysalardı öldürülmezlerdi.” dediler. De ki: “Eğer doğru söylüyorsanız, o zaman ölümü kendinizden savın.”.
169. Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma.1
Bilakis onlar diridirler, Rabb’leri katında rızıklanmaktadırlar.
1- Kur’an’a göre; Allah yolunda ölenler de dâhil, her canlı ölümü
tadacaktır(3/Al-i İmran, 185); her canlı ölmektedir, ölecektir. Burada, şehit olarak ölmenin, normal bir ölüm olarak görülmeyecek kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır. Allah yolunda ölmenin diğer
ölümlerden farklı olduğudur. Sıradan bir ölüm olmadığıdır. Zira bu
tarz bir ölüm: Allah’ın yanında çok aziz, çok değerli ve çok şerefli
bir ölüm şekli olduğundan, Allah, bu niteleme ile diğer ölümlerden
farkı ortaya koymak için; ‘Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma’
demektedir. Bu, öylesine güzel bir ölüm şeklidir ki, Allah’ın katında
en iyi şekilde ağırlanma yapılmaktadır.
170. Allah’ın, lütfundan, kendilerine verdiklerine sevinirler. Arkalarından gelecek olanlara, bir korkunun olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
171. Onlar; Allah’ın nimetini, lütfunu ve Allah’ın mü’minlerin ecirlerini1
zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.
1- Yaptıklarının karşılığını.
Bölüm 4 3/Âl-i İmran Sûresi 83
172. Yaralanmalarına rağmen, Allah ve Rasul’ünün davetine uyanlar, iyilik yapanlar ve Allah için takvalı olanlar için çok değerli
bir karşılık vardır.
173. “İnsanlar size karşı toplandılar, onlara derin saygı duyun.” diyenlerin sözleri, onların imanlarını daha da artırdı: “Allah bize
yeter, O ne güzel vekildir.1
” dediler.
1- Her şeyi kontrol altında tutan, her şeye hak ettiğini veren.
174. Ve Allah’tan gelen nimet ve lütufla kendilerine bir kötülük
dokunmadan geri döndüler. Allah’ın rızasını kazandılar. Allah,
Büyük Lütuf Sahibi’dir.
175. Şeytan, ancak kendi evliyalarını1
korkutur.2
Eğer mü’minseniz,
onlardan korkmayın, yalnızca Bana karşı gelmekten sakının.
1- Yandaşlarını. 2- Gerçek mü’minlere gücü yetmez.
176. Gerçeği yalanlayarak nankörlükte yarışanlar, seni üzmesin.
Çünkü onlar, Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah, onları ahirette nasipsiz bırakmak istiyor. Onlar için çok büyük bir azap
vardır.
177. İmana karşılık küfrü satın alanlar, Allah’a kesinlikle zarar veremezler. Onlar için can yakıcı bir azap vardır.
178. Gerçeği yalanlayan nankörler, kendilerine süre tanımamızın,
yararlarına olduğunu sanmasınlar. Onlara süre tanımamızın
nedeni, günahlarının artması içindir. Onlar için, alçaltıcı bir
azap vardır.
179. Allah, tayyib1
olanı habis2
olandan ayırmadan; mü’minleri
içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Allah,
sizi gaipten3
haberdar edecek de değildir. Ancak Allah, rasullerinden dilediğini seçer. O halde, Allah’a ve Rasul’üne iman
edin. Eğer iman edip, takvalı davranırsanız, sizin için büyük
bir ödül vardır.
1- İyi niyetli, iyi huylu. 2- Kötü niyetli, kötü huylu. 3- Gizli, görünmeyen, bilinemeyen, algılanamayan, gelecekte olacak şeyler, geleceğe
dair bilgiler.
84 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 4
180. Allah’ın, lütuf olarak verdiği şeylerden cimrilik eden kimseler,
bu tutumlarının kendi yararına olacağını sanmasınlar. Bu, onlar için sadece bir kötülüktür. Cimrilikle yanlarında tuttukları
mal, Kıyamet Gün’ü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve
yeryüzünün mirası yalnızca Allah’a aittir. Allah, yaptığınız her
şeyden haberdardır.
181. “Allah fakirdir, biz zenginiz.” diyenlerin sözünü, Allah elbette
işitmiştir. Hem bu söylediklerini hem de haksız yere nebileri
öldürmelerini yazacağız. Ve onlara, “Yakıcı azabı tadın.” diyeceğiz.
182. Bu, ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına,
asla haksızlık edici değildir.
183. Allah, bize: “Ateş tarafından yenen bir kurban1
getirmedikçe,
hiçbir rasule inanmamamızı emretti.” dediler. De ki: “Kuşkusuz, benden önce nice rasuller açık kanıtlarla ve sizin istediğiniz şeyi getirmişti. Eğer doğru söyleyenlerdenseniz, onları
niçin öldürdünüz?”
1- Tevrat’ta geçen, “Sahte nebi ile gerçek nebiyi ayırt etmek için bir
kurban keserek Allah’a dua edin, gökten bir ateş iner de kurbanı
yakarsa; bu nebi olduğunu söyleyenin doğru söylediğine işarettir.”
şeklindeki habere atfen.
184. Şimdi seni yalanlayanlar; senden önce açık kanıtlarla, sayfalar ve aydınlatıcı kitaplarla gelen rasulleri de yalanlamışlardı.
185. Her nefis, ölümü tadıcıdır. Kıyamet Günü’nde yaptıklarınızın karşılığı, tam olarak verilecektir. Her kim Cehennem’den
uzaklaştırılıp Cennet’e konursa, kuşkusuz o kurtulmuştur. Zaten dünya hayatı, aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir.
Bölüm 4 3/Âl-i İmran Sûresi 85
186. Mallarınızla ve canlarınızla sınav olacaksınız. Sizden önce
kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşanlardan çok üzücü
sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvalı1
olursanız, bilin
ki bu, kesin kararlılık gösterilmesi gereken işlerdendir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendinizi korumaya, güvenceye alırsanız.
187. Hani Allah, Kitap Ehli’nden, onu insanlara açıklayacaklarına
ve asla gizlemeyeceklerine dair kesin bir söz almıştı. Fakat onlar, az bir çıkar karşılığı, bu sözlerine sırt çevirdiler. Bu ne kötü
bir alışveriştir!
188. Yaptıkları ile sevinen, yapmadıkları ile övülmek istenen kimselerin azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için can yakıcı
bir azap vardır.
189. Göklerin ve yerin mülkü1
Allah’a aittir. Allah, Her Şeye Güç
Yetiren’dir.
1- Egemenliği, sahipliği, yönetimi.
190. Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün
art arda gelişinde, sağlıklı düşünenler için kesin kanıtlar vardır.
191. Onlar; ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarlarken,
Allah’ı anarlar.1
Göklerin ve yerin yaradılışı hakkında düşünürler: “Ey Rabb’imiz! Sen, bunu boşuna yaratmadın, Seni
her türlü noksanlıklardan tenzih ederiz. Bizi ateşin azabından
koru.”.
1- Her koşul ve ortamda, her zaman ve durumda sürekli Allah’a kulluk bilinci ile O’na yönelirler.
192. Ey Rabb’imiz! Kuşkusuz, kimi ateşe sokarsan, onu perişan
edersin. Zalimlerin yardımcıları yoktur.
193. Ey Rabb’imiz! Biz, “Rabb’inize iman edin.” diye, iman etmeye
çağıran bir davetçiyi işittik ve hemen iman ettik. Rabb’imiz!
Suçlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve canımızı iyilikle al.
86 3/Âl-i İmran Sûresi Bölüm 4
194. Rabb’imiz! Rasullerinin diliyle vadettiklerini bize ver, Kıyamet
Günü’nde bizi alçaltma; kuşkusuz, Sen, verdiğin sözden dönmezsin.
195. Ve Rabb’leri, onlara cevap verdi: “Ben, sizden; erkek olsun,
kadın olsun -ki hepiniz birbirinizdensiniz- iyi şeyler yapanların yaptıklarının karşılığını boşa çıkarmam.” Onlar ki benim
yolumda hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerdir. İşte bunların kötülüklerini örterim. Onların yaptıklarının karşılığı Allah’ın yanındadır.
Kuşkusuz, onları içinden nehirler akan Cennetlere koyacağım. Karşılıkların en iyisi, Allah katındadır.
196. Gerçeği yalanlayan nankörlerin, diyar diyar gezip dolaşmaları
sakın seni aldatmasın.
197. Bu, az bir yararlanmadır. Sonra varacakları yer Cehennem’dir.
Orası ne kötü bir yerdir!
198. Fakat Rabb’lerine karşı gelmekten sakınan kimseler için, içinden ırmaklar akan Cennetler vardır. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar. Bu, Allah katından bir konaklamadır. İyi kimseler için,
Allah katında olan daha hayırlıdır.
199. Kitap Ehli’nden öyle kimseler var ki, Allah’a, size indirilene,
kendilerine indirilene tam bir samimiyetle iman ederler.
Allah’ın ayetlerini az bir değer karşılığında satmazlar. İşte onların hak ettikleri şey Rabb’lerinin yanındadır. Kuşkusuz, Allah, hesabı çabuk görendir.
200. Ey iman edenler! Sabredin ve zorluklara karşı dirençli olun.
Sürekli duyarlı olun. Takva sahibi olun. Umulur ki kurtuluşa
erenlerden olursunuz.
Bölüm 4 4/Nisa Sûresi 87
1. Ey insanlar! Sizi, tek bir nefisten1
yaratan, ondan eşini yaratan ve o ikisinden birçok erkek ve kadını üreten Rabb’inize
karşı takvâlı2
olun. Birbirinizden yararlanasınız diye akrabalık
bağını kuran Allah’a karşı takvâlı2
olun. Kuşkusuz, Allah, sizi
gözetmektedir.
1- Özden, türden. Âdem’in eşi, âdemden değil, ikisi de aynı özden,
aynı mayadan, aynı türden yaratılmışlardır. 2- Allah’ın buyruklarına, içtenlikle uymak suretiyle; o buyrukları kendinize koruyucu yapın, onlarla kendinizi kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya, güvenceye alın.
2. Yetimlere, mallarını verin; onların iyi mallarını kötü mallarınızla değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Kuşkusuz, bu büyük bir vebaldir!
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[ İniş sırası: 92, Medeni, 176 ayet.
Adını, surede geçen “en-Nisa/kadınlar” sözcüğünden almıştır. ]
NİSA SÛRESİ
88 4/Nisa Sûresi Bölüm 4
3. Eğer yetimler1
konusunda hakkaniyetli olmaktan korktuysanız, o zaman uygun olan o kadınlardan2
ikişer, üçer, dörder
nikâhlayın. Eğer o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden
korktuysanız, o zaman bir tanesini ya da sağ ellerinizin sahip
olduğunu3
nikâhlayın. Haksızlık etmemek için uygun olan budur.
1- Bakmak durumunda kaldığınız yetim çocuklar ve dul kadınlar.
Yetim, tek başına, yalnız kalmış kişi demektir. Arap toplumunda; yetim, yalnızca babası ölmüş olana denmemekte, aynı zamanda kocası ölüp dul kalan kadına da denmektedir. Yani, ayetteki yetimler
sözcüğü, dul kadınları da kapsamaktadır. Çocuklarda yetimlik, akıl
baliğ/buluğ çağına erişinceye kadar olan süredir. 2- O yetimlerin
kadınlarından. Dul kalmış, yetimlerin birinci dereceden yakını olan
kimseler: anne, teyze, hala, abla vb. 3- “Sağ elinin sahip olduğu”,
deyimi “antlaşma yoluyla sahip olunan” demektir. El, “güç” demektir. Bu deyim; güç yolu ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip
olduğunuz, antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar,
himayeniz altında olan, sorumluluğunu üstlendiğiniz gibi anlamlara gelmektedir. Çok eşlilik(taaddüd-ü zevcat): En çok dört eşle
evlenme kuralı bu ayete dayandırılmaktadır. Oysaki bu ayete, çok
eşliliği düzenleyen veya çok eşliliğe değinen, ona izin veren bir ayet
olarak anlam verilmesi kesinlikle doğru değildir. Ayetin ana konusu
yetim çocukların ve dul kadınların himayesidir. Diğer bir anlatımla
bu ayet, yetimlerin hak ve hukukunu düzenleyen bir ayettir; yani
çok eşliliği düzenleme ile bir ilgisi yoktur. Ayrıca, “ikişer, üçer, dörder” terkibi, belli bir sayıyı değil, çokluk ifade etmektedir. O nedenle
evliliği, dört eşle sınırlamakla bir ilgisi yoktur. Zaten ayetin evlenilecek kişi sayısı ile bir ilgisi yoktur. Ayetin bağlamı, yetimler ve onların
hak ve hukukları ile ilgilidir. Allah, evliliklerin tek eşli mi çok eşli mi
olması hususunda bir düzenleme ve bir sınırlamada bulunmamıştır.
Çok veya tek eşlilik konusu, tamamen bireylerin ve toplumların tercihlerine bırakılmış bir husustur.
4. O kadınlara, mehirlerini seve seve verin. Eğer isteyerek o mehirden bir kısmını size verirlerse, o zaman onu dilediğiniz gibi
yiyin.
Bölüm 4 4/Nisa Sûresi 89
5. Allah’ın, sizi kaim kıldığı1
malların idaresini aklı ermezlere2
bırakmayın. O mallarla, onların geçimlerini temin edin ve onları
giydirin. Onlara uygun şekilde davranın.
1- Korumanız için sorumluluğunuza verdiği. 2- Kendi malını yönetecek duruma gelmemiş olan.
6. Yetimlerinizi, nikâh çağına erişinceye kadar gözetleyin. Ergenlik çağına gelince mallarını kendilerine verin. Büyüyünce onlara kalacak düşüncesiyle, mallarını acelece ve savurganlıkla
yemeyin. Durumu iyi olan malı yemeye tenezzül etmesin.
Durumu iyi olmayan da maldan uygun bir şekilde yararlansın. Onlara mallarını teslim ettiğinizde, onlar adına tanıklar
bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
7. Anne, baba ve yakın akrabanın bıraktıklarından; erkeklere,
anne ve baba ile yakın akrabanın bıraktıklarından; kadınlara,
az olsun çok olsun belirlenmiş bir pay vardır.
8. Mirasın paylaşılması esnasında, orada bulunan yakınları, yetimleri ve yoksulları da yararlandırın ve onları incitmeyecek
bir üslup kullanın.
9. Arkalarında küçük ve aciz evlat bırakanlar, onlara karşı nasıl
endişe duyuyorlarsa, aynı endişeyi onlar1
hakkında da duysunlar. Takva ehli olsunlar ve doğru olan şey neyse onu söylesinler.
1- Yakınlar, yetimler ve yoksullar.
10. Haksız şekilde yetimlerin mallarını yiyen kimseler, ancak karınlarına ateş doldurmuş olurlar. İşte onlar, yakında kızgın
alevli ateşe atılacaklardır.
90 4/Nisa Sûresi Bölüm 4
11. Allah size, çocuklarınız hakkında; erkek çocuğunuza, kız çocuğunuzun payının iki katını vasiyet eder.1
Çocukların hepsi kız
olup da ikiden fazla iseler, mirasın üçte ikisi onlarındır. Eğer
bir kız çocuğuysa mirasın yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu
varsa, anne ve babanın her birine mirastan altıda bir pay vardır. Eğer ölenin çocuğu yoksa anne ve baba mirasçı olmuşsa,
anneye üçte bir pay vardır. Eğer ölenin kardeşleri varsa, anneye altıda bir pay düşer. Bu paylaşma, ölenin yaptığı vasiyetten ve borçlarının ödenmesinden sonradır. Babalarınız ve
oğullarınızdan hangisinin size fayda bakımından daha yakın
olduğunu bilemezsiniz. Bu, Allah’ın belirlediği hükümdür.
Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Bu paylaşımın kadın olmakla veya erkek olmakla bir ilgisi yoktur.
Paylaşmadaki bu fark, cinsiyet üzerinden değil, toplumsal işlevsellik
üzerinden ortaya çıkmaktadır. Yani bu bölüşümde belirleyici olan
erkek veya kadın olmak değil, onların toplumsal rolleridir; erkeğin
kadından farklı olarak; çalışan, kazanan ve ailenin geçimini sağlayan bir rolü bulunmaktadır. Eğer toplumsal rollerde, kadın ve erkeğin rolleri değiştirilecek olursa o zaman da kadının payı erkeğin
payının iki katı olur. Ayetin gerekçesi dikkate alındığında; paylaşım,
günün koşullarının dikkate alınması ile rahatlıkla yarı yarıya yapılabilir. Kazanmanın ve harcamanın sorumluluğunun paylaşılması
durumunda, mirastaki doğru paylaşım, eşit şekilde bölüşülmesidir.
Keza ayette çok önemli olan diğer bir husus da bu paylaşımın vasiyetten sonra olmasıdır.
Bölüm 4 4/Nisa Sûresi 91
12. Eğer, hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer, bir çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bu, yaptığı vasiyetten ve borçlarının ödenmesinden
sonradır. Eğer çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri
hanımlarınızındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Bu, yaptığınız vasiyetten ve borçlarınızın
ödenmesinden sonradır.1
Kocanın veya hanımın anne, baba
ve çocukları bulunmadığı takdirde miras bırakır ve kendisinin
bir erkek veya bir kız kardeşi varsa her birine altıda bir düşer.
Bundan daha fazla iseler mirasın üçte birine ortaktırlar. Bu
paylaşma, kimse zarara uğratılmaksızın yapılacaktır. Bu, vasiyetten ve borçların ödenmesinden sonradır. Bu, Allah’ın bir
vasiyetidir. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, Çok Şefkatli’dir.
1- Mirasta esas olan, önce borcun ödenmesi, sonra vasiyetin yerine
getirilmesi, daha sonra da mirasçılara paylarının verilmesidir.
13. İşte bunlar, Allah’ın yasalarıdır. Kim Allah’a ve Rasul’üne itaat
ederse, onu içinden ırmaklar akan Cennetlere koyacak, orada
sürekli olarak kalacaktır. İşte büyük başarı budur.
14. Kim de Allah’a ve Rasul’üne karşı asilik edip O’nun yasalarını
çiğnerse, sürekli kalmak üzere ateşe konacaktır. Ve onun için
alçaltıcı bir azap vardır.
15. Kadınlarınızdan fahişelik1
yapanlara gelince; onların fahişelik
yaptıklarına dair aranızdan dört kişinin tanıklık yapması halinde; onları, ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol
gösterinceye kadar evlerinde gözetim altında tutun.
1- Lezbiyenlik. Ayet, zinadan değil, fahişelikten yani aşırılıktan, davranış bozukluğundan söz etmektedir. Kur’an, fahişe sözcüğünü “her
türlü aşırılık” anlamında kullanmaktadır. Buradaki fahişelikten kasıt, lezbiyenliktir. Ve bu suçun sabit görülmesi dört kişinin tanıklığına bağlanmıştır.
92 4/Nisa Sûresi Bölüm 4
16. Sizden onu1
yapan iki er kişiye de eziyet edin2
. Eğer tövbe
eder, kendilerini düzeltirlerse onları rahat bırakın.3
Allah, Tövbeleri Kabul Eden’dir ve Rahmeti Kesintisiz Olan’dır.
1- Homoseksüellik. 2- Caydırıcı ceza verin. 3- Cezada kadın erkek
arasındaki farklılık, cinsiyet ayrımcılığından dolayı değil; o günün
koşullarında erkek, ailenin geçimini sağlamak için dışarıda çalışmak
zorunda olduğundan ev hapsi uygulaması yerine caydırıcı ceza ile
cezalandırılmıştır.
17. Allah katında tövbe;1 cahillikle2
bir kötülük yapıp hemen ardından o kötülüğü terk edenlerin tövbesidir. Allah, ancak bu
gibilerin tövbelerini kabul eder. Zira Allah, Her Şeyi Bilen’dir,
En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Tövbe, sözle yapılan pişmanlık ifadesi değil, yapılan kötülükten
vaz geçmektir. 2- Ayette geçen cehalet sözcüğü, “bilgisizlik” anlamında değil, davranış bozukluğu, yanlış ve kötü olan bir şeyi yapmak anlamındadır.
18. Kötülük yapıp da, ölüm gelip çatınca, “Ben şimdi tövbe ettim.” diyenlerin ve gerçeği yalanlayıp nankör olarak ölenlerin
tövbeleri geçersizdir. İşte onlara can yakıcı bir azap vardır.
19. Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız1
, size helal
değildir. Apaçık bir fuhuş işlemedikçe, onlara vermiş olduğunuz şeylerin bir kısmını almak için baskı yapmayın. Onlarla iyi
geçinin. Şayet onlardan hoşlanmıyorsanız, bilin ki hoşlanmadığınız bir şeyde Allah birçok hayır kılmış olabilir.
1- Cahiliye döneminde kocası ölen kadın “terekeden/miras” sayılarak onunla herhangi bir anlaşma yapılmaksızın evlenilirdi. Veya
başkasıyla evlendirilerek mehri alınırdı. Ayet bu cahiliye âdetini yasaklamaktadır.
Bölüm 4 4/Nisa Sûresi 93
20. Eğer eşinizden boşanıp, başka biriyle evlenecek olursanız,
boşadığınız eşinize yığınla mal vermiş olsanız bile, verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. Ona verdiğinizi, iftira ederek ve
apaçık günah işleyerek mi geri alacaksınız!
21. Hem onu nasıl geri alacaksınız ki! Birbirinizle kaynaşmış/içli
dışlı olmuş ve sizden kesin bir söz almışlardı.
22. Babalarınızın daha önce evlenmiş oldukları kadınlarla evlenmeyin. Ancak geçmişte olanlar istisna. Bu utanç verici, çirkin
ve kötü bir yoldur.
23. Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi
emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, hanımlarınızın
anneleri, kendileriyle ilişkiye girdiğiniz hanımlarınızın himayeniz altında bulunan kızları1
, öz oğullarınızın hanımları ve
aynı anda iki kız kardeşi birlikte nikâhlamanız size haram kılındı. Evlenip de ilişkide bulunmadığınız hanımlarınızın kızlarını
almanızda bir sakınca yoktur. Geçmişte olan geçmişte kalmıştır. Kuşkusuz, Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Üvey kızlarınız.
4. Bölümün Sonu
94 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
24. Ve sağ ellerinizin sahip olduğu kimseler1
hariç, evli kadınlarla
da evlenemezsiniz. Bu Allah’ın üzerinize yasasıdır. Bunların
dışında kalanlar ise; muhsin olan2
, musafihin3
olmayanları,
mallarınızla almanız size helal kılındı. O halde, onlardan hangisiyle yararlandıysanız4
, ücretlerini üzerinde anlaştığınız şekilde verin. Anlaşma yaptığınız miktar üzerinde, karşılıklı olarak değişiklik yapmanızda bir sakınca yoktur. Allah, Her Şeyi
Bilen ve En İyi Hüküm Veren’dir.
1- “Sağ ellerinizin sahip olduğu” deyimi, “güç yolu ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğunuz” anlamına gelmektedir. Yani
antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar gibi anlamlara gelmektedir. Bu deyimle,
esas olarak kast edilen şey, bakımları ve sorumlulukları üstlenilerek sahip olunan savaş esirleri ve o günün cahiliye döneminin
bakayası/kalıntısı olarak kalan cariyeler ile ancak nikâh yapılarak
birlikte olunabileceğidir. Kur’an; kim olursa olsun, nikâh yapılmaksızın ilişkiye girmeyi zina olarak tanımlamaktadır. 2- Hür olan, iffet
ve namusunu koruyan. 3- Evlilik dışı ilişkide bulunan, metres hayatı yaşayan. 4- Mut’a yaptıysanız: ayette geçen “istemta’tum” sözcüğü, yararlanma anlamına gelmekte olup, “mut’a” sözcüğünün
mastarıdır. Mut’a, “mta” kökünden gelmekte olup, mastar olarak
yararlanma, zevk alma anlamına gelmektedir. “Meta”; sözcük olarak mal, eşya, zevk demektir. Terim olarak, bir erkeğin bir bayanla,
“belli bir ücret” ve “belli bir süreyle” anlaşarak, nikâhlı bir evlilik
yapması demektir. Bu evlilik türünde yaşanan sapkınlıklar, bu evliliğin amacının ve kapsamının dışına çıkmalar, yani uygulamadaki
yanlışlıklara bakarak, mut’a evliliğinin meşruiyetini geçersiz saymak doğru değildir. İnsanlar, meşru olan bir şeyi istismar ediyorlar
diye, o şey meşruiyetini yitirmez. Mut’a evliliğinde yaşanan sapıklıklara, ahlaksızlıklara ve gayri meşru uygulamalara bakarak bu
evliliği sorgulamak ve sapkınlık olarak görmekle; ahlaksız ve sapık
kimselerin, ahlaksızlıklarının ve sapıklıklarının önüne geçilebileceği
sanılıyorsa, bu yanılmaktan, gerçeği görmezden gelmekten başka
bir şey olmaz.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 95
25. Sizden kim muhsenat1
mü’min kadınlarla evlenecek güce
sahip değilse, sağ ellerinizin sahip olduğu mümin kadınlarla
evlensin. Allah, imanınızı en iyi bilendir.2
Sizler, birbirinizdensiniz. O halde iffetli, edepli, hayâsızlık etmeyen ve gizli dost
edinmemiş olanlarla; sorumlularının izni ve ücretlerini meşru
bir şekilde vererek nikâhlanın. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. Bu
içinizden günaha girme korkusu taşıyanlar içindir. Ancak sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Hür kadınlarla. 2- Sosyal konumu tercih etmek yerine imanlı olmayı tercih edin.
26. Allah, size açıklamak; sizi, sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve tövbenizi kabul etmek ister. Allah, Her Şeyi Bilen’dir,
En İyi Hüküm Veren’dir.
27. Allah, tövbelerinizi kabul etmek ister. Şehvetlerine tabi olanlar ise, sizin derin bir sapkınlığa düşmenizi isterler.
28. Allah, yükümlülüğünüzü hafiflemek ister. Çünkü insan zayıf
yaratılmıştır.
29. Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa, haksız şekilde yemeyin. Ve kendinizi/birbirinizi öldürmeyin.1
Kuşkusuz, Allah, size karşı çok
merhametlidir.
1- Birbirinize kıymayın.
30. Kim, düşmanlıkla ve haksızlıkla bunları yaparsa, onu yakında
ateşe atacağız. Bu, Allah için pek kolaydır.
31. Eğer siz, yasaklananların büyüklerinden sakınırsanız, yaptığınız kötülükleri örteriz.1
Ve sizi şerefli bir meskene yerleştiririz.
1- Görmezden geliriz. Bağışlarız.
96 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
32. Allah’ın; bazınıza, bazınıza göre verdiği fazla şeyleri arzu etmeyin. Erkeklerin, kendi kazançlarından bir pay; kadınların
da kendi kazançlarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Bilen’dir.
33. Anne, baba ve akrabaların bıraktıklarına varisler belirledik.
Yeminlerinizin bağladığı1
kimselere paylarını verin. Kuşkusuz,
Allah her şeye tanıktır.
1- Kendileriyle sözleşme, anlaşma yaptıklarınızla.
34. Bir kısmınızın, bir kısmınızdan yaratılışı itibariyle farklı özelliklere sahip kılınması ve kendi mallarından harcadıkları1
için
erkekler, kadınların işlerini görürler.2
İyi ahlaklı kadınlar: bağlılık gösteren ve Allah’ın korumasını istediğini, kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Nuşuzundan3
endişe
ettiğiniz kadınlara önce öğüt verin, sonra yalnız bırakın ve
daha sonra bir süreliğine ayrılın.4
Eğer size uyarlarsa onların
aleyhine bir yol aramayın. Kuşkusuz Allah, Çok Yüce’dir ve
Çok Büyük’tür.
1- Ailenin geçimini sağlamaları için. 2- Kavvam: Kaim’in mübalağa sigasıdır. Kaim; koruyup gözeten, canlı ve diri tutan demektir.
Arapçada “Kame ale’l-mer’e” deyimi kadını gözetti, geçimini üstlendi anlamına gelmektedir. 3- Sadakatsizliğinden, hırçınlığından,
geçimsizliğinden. 4- “Bir süreliğine ayrılın” şeklinde anlam verdiğimiz “darebe” fiili; kısıtlamak, bir yerden ayrılmak, vurmak, dövmek,
yapmak, yoksun bırakmak, ayrılmak, göstermek, etmek, eylemek,
koymak, kuşatmak, misal getirmek, sefere çıkmak ve daha onlarca
anlamı olan bir sözcüktür. Ayette geçen “vadrıbû-hunne” sözcüğüne, dövün anlamını vermek doğru değildir. Böyle bir anlamın verilmesinde; erkeğin, kadına “bakışını” din haline getirmesinin önemli
bir payı vardır.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 97
35. Eğer, her ikisinin arasının bozulmasından endişe ederseniz,
erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem belirleyin, eğer uzlaşmak isterlerse, Allah onların aralarını bulur. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Bilen’dir, Her Şeyden
Haberdar’dır.
36. Allah’a kulluk edin. Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Anne ve
babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışlara1
, sağ ellerinizin sahip olduğu kimselere2
iyilik edin. Kuşkusuz Allah,
kibirli ve kendini övenleri sevmez.
1- Yarı yolda kalmış veya yaptığı bir şeyi yarım kalmış olanlara. Bütün varlığıyla kendisini Allah yoluna adamış olanlara. 2- 4/Nisa, 24,
dipnot 1.
37. Cimrilik ederler, insanları da cimri olmaya teşvik ederler;
Allah’ın kendi lütfundan verdiklerini gizlerler. Biz, o nankörler
için alçaltıcı bir azap hazırladık.
38. Bunlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak1
eden,
Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan,
kime arkadaşsa, o çok kötü arkadaş edinmiştir.
1- Harcayan.
39. Bunlar, Allah’a ve Ahiret Günü’ne gerçekten inanıp, Allah’ın
verdiği rızıktan infak1
etselerdi ne kaybederlerdi ki! Allah, onları en iyi bilendir.
1- Hayırlı işlere ve ihtiyaç sahiplerine karşılıksız yardım etmek.
40. Allah, zerre kadar haksızlık yapmaz. Yaptığınız iyiliği kat kat
arttırır ve kendinden büyük bir ödül verir.
41. Her ümmetten bir tanık getirdiğimiz ve seni de onların üzerine tanık yaptığımız zaman, halleri nice olacak!
42. Nankörlük edip rasule karşı çıkanlar, izin günü yerle bir olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler.
98 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
43. Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar;
cünüpken -yolculukta olmanız hariç- yıkanıncaya kadar
salâta1
yaklaşmayın. Eğer hastaysanız veya yolcuysanız; tuvaletten gelmişseniz, kadınlarla ilişkiye girmişseniz ve su da
bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla ellerinizi ve yüzünüzü mesh ederek teyemmüm edin. Kuşkusuz Allah, Çok
Affedici’dir ve Çok Bağışlayıcı’dır.
1- Namaza. Sarhoşken namazdan alıkonulmak, namazın nasıl bir
ibadet olduğunun en önemli göstergesidir. Namaz kılarken gözetilmesi gereken en önemli şey, içtenliktir, kime ve niçin yöneldiğinin
bilincinde olmaktır. İçtenlik ve bilinç yoksa namaz, namaz değildir.
44. Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun?
Kendileri saptıkları gibi sizi de saptırmak istiyorlar!
45. Allah, düşmanlarınızı daha iyi bilendir. Veli1
ve yardımcı olarak size Allah yeter.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost”, olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
46. Yahudilerin bir kısmı, kelimelerin aslını değiştirerek: “İşittik
ve reddettik.”, “Kulak vermeden dinleyin.”, “Bizi güt.”1
derler;
dillerini eğip bükerek dinle alay ederler. Eğer onlar: “İşittik,
itaat ettik.”, “Bizi gözet.”2
deselerdi bu onlar için daha hayırlı
ve daha doğru olurdu. Ancak Allah, gerçeği yalanlayan nankörler olmaları yüzünden onları lanetlemiştir. Artık pek azı
hariç iman etmezler.
1- Râina. 2- Unzurna.
47. Ey kendilerine kitap verilenler! Bazı yüzlerin azalarını silip,
arkaları gibi dümdüz yapmadan veya cumartesi yasağını çiğneyenleri lanetlediğimiz gibi sizi de lanetlemeden önce yanınızda bulunanı, doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edin.
Zira Allah’ın hükmü mutlaka gerçekleşir.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 99
48. Allah, kendisine ortak koşanları asla affetmez. Bunun dışında
uygun gördüğünü1
bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa, büyük
bir günahla iftirada bulunmuş olur.
1- Şâe: “şey edeni”; bağışlanmak için gayret göstereni/bağışlanmayı gerektirecek “şey”ler yapanı.
49. Kendilerini temize çıkaranları görmüyor musun? Hayır! Allah,
uygun gördüğünü1
temize çıkarır. Hiç kimseye hurma çekirdeğinin lifi kadar haksızlık edilmez.
1- “Men yeşâu”: “Şey edeni”, yani temize çıkmaya gayret göstereni.
50. Bak! Nasıl Allah adına yalan uyduruyorlar.1
Apaçık bir günah
olarak bu yeter.
1- “5/Maide, 18: Allah’ın oğulları, sevgilileriyiz; 2/Bakara, 80: Cehennem sayılı gün bize dokunacak; 2/Bakara, 111: Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e giremeyecek.” diyerek.
51. Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmüyor musun?
Cipte1
ve Tağuta2
inanıyorlar ve gerçeği yalanlayan nankörler
için: “Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadırlar.” diyorlar.
1- Put, büyü, büyücüler, şeytan ve hurafeler. 2- Allah’a isyan etmek
anlamına gelen “tağa” kökünden türemiştir. Azgın, sapkın, kötülük
önderi, zorba, şeytan, put, kâhin; Allah’ın buyruklarına itibar etmeyen kişi ve kurum anlamına gelmektedir. Tağut, insanlara kaba kuvvetle hükmeden kişi veya kurumu ifade etmektedir.
52. Bunlar Allah’ın lanetlediği kimselerdir. Allah’ın lanetine uğramış kimse için hiç bir yardımcı bulamazsın.
53. Yoksa onların mülkten1
bir payları mı var? Öyle olsa, insanlara
hurma çekirdeğinin bir parçasını bile vermezlerdi.
1- Egemenlikten, yönetim erkinden, sahip olmaktan.
100 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
54. Yoksa onlar, Allah’ın kendi lütfundan insanlara bağışladığı
şeyleri mi kıskanıyorlar? İbrahim soyuna da Kitap’ı ve Hikmeti1
bağışladık ve onlara büyük bir mülk2
verdik.
1- Bu terkipteki kitap sözcüğü, Kur’an’ın Allah tarafından ileri sürülen, kanıtlayıcı, yol gösterici, aydınlatıcı bilgi olmasını ifade etmektedir. Hikmet sözcüğü Kur’an’dan başka bir şey değildir; Kur’an’ın
niteliklerinden biridir. Tıpkı Kur’an ve Zikir, Kur’an ve Furkan terkipleri gibi. Bu sözcük, Kur’an’ın önemli bir özelliğini, yönünü vurgulayan bir nitelemedir. Hikmet, Kur’an’ın baskı, zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, kural ve ilkeleri demektir. 2- Egemenlik,
güç, imkân.
55. Onların bir kısmı O’na inandı, bir kısmı da O’ndan yüz çevirdi.
Böylelerine kızgın alevli Cehennem yeter.
56. Ayetlerimizi yalanlayanları, yakında ateşe atacağız. Derileri
piştikçe, azabı iyice tatsınlar diye onlara yeni deriler giydireceğiz. Kuşkusuz, Allah, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm
Veren’dir.
57. İman edip sâlihâtı1
yapanları da altlarından ırmaklar akan
Cennetlere koyacağız. Onlar, orada kesintisiz olarak sürekli,
kalıcıdırlar. Orada, kendilerine arındırılmış eşler vardır. Ve onları serin bir gölgeye yerleştireceğiz.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
58. Allah, emaneti1
ehline vermenizi ve insanlar arasında adaletle hükmetmenizi buyurmaktadır. Allah, bununla, size en
güzel öğüdü veriyor. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Duyan’dır, Her
Şeyi Gören’dir.
1- Yetki, görev ve sorumluluğu.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 101
59. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin; Rasul’e ve sizden olan
ulu-l emr1
itaat edin. Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz -eğer Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız- onu,
Allah’a ve Rasulü’ne götürün. Bu sizin için daha hayırlı ve sonuç olarak daha iyidir.
1- Yetkili kimselere.
60. Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını ileri
sürenleri görmüyor musun? Tağuti1
yasalarla yargılanmak istiyorlar. Oysa onlara, onu reddetmeleri emredilmişti. Zaten
şeytan onları derin bir sapkınlıkla saptırmak istiyor.
1- Tağut: “Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan,
put, puthâne, kâhin, sihirbaz, Allah’ın hükümlerine sırt çeviren kişi
ve kuruluş.”.
61. Onlardan, ne zaman Allah’ın indirdiğine ve Rasul’üne gelmeleri istense, o münafıkların, senden tamamen yüz çevirdiklerini görürsün.
62. Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı, onlara bir bela isabet
edince, sana gelerek: “Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmaktan başka bir şey istemedik.” diye nasıl da Allah’a yemin
ediyorlar.
63. Allah, bu kimselerin kalplerinde olanı biliyor. Onlara aldırma,
onlara öğüt ver ve onlara etkileyici söz söyle.
64. Biz, hiçbir rasulü Allah’ın izni ile yalnızca kendisine itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendi
kendilerine haksızlık yaptıklarında, sana gelip, Allah’tan bağışlanmalarını dileselerdi ve sen de rasul olarak onların bağışlanmasını dileseydin; Allah’ın tövbeleri kabul edici ve çok
bağışlayıcı olduğunu göreceklerdi.
65. Hayır! Rabb’ine ant olsun ki, aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda, seni hakem tayin edip, sonra da verdiğin
hükme tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
102 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
66. Eğer biz onlara: “Kendinizi öldürün1
veya yurtlarınızdan2
çıkın” diye yazsaydık, çok azı hariç bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğüde uysalardı, elbette bu onlar için hem
daha hayırlı hem daha sağlam olurdu.
1- Canlarınızı feda etmeyi, ölümü göze almayı. 2- Cihad için.
67. O zaman onlara kendi katımızdan büyük bir ödül verirdik.
68. Onları dosdoğru bir yola iletirdik.
69. Kim Allah’a ve Rasul’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği, nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle
beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!
70. Bu, Allah’tan bir bağıştır. Her şeyi bilen olarak Allah yeter.
71. Ey iman edenler! Tedbirli olun. Savaşa küçük birlikler halinde
veya topyekûn olarak çıkın.
72. İçinizden ağır davranan bazı kimseler, size bir musibet isabet
ederse, “Allah bana nimet verdi1
de onlarla bulunmadım.”
der.
1- Allah beni korudu.
73. Eğer size Allah’tan bir lütuf erişse, bu sefer de sanki sizinle
onun arasında bir bağlılık/yakınlık1
yokmuş gibi: “Keşke ben
de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarı elde etseydim.” der.
1- Birbirini sevme-sayma ve sahiplenme duygusuyla ortak hareket
etme sorumluluğuna sahip olmaları gerekirken.
74. Öyleyse, ahiret hayatını dünya hayatına tercih edenler, Allah
yolunda savaşsınlar. Kim, Allah yolunda savaşır da öldürülür
veya galip gelirse, Biz, ona ileride büyük bir ödül vereceğiz.
75. Size ne oluyor da Allah yolunda ve: “Ey Rabb’imiz! Bizi halkı
zalim olan bu beldeden çıkar, katından bize sahip çıkacak ve
yardım edecek kimseler gönder.” diyen mustaz’af1
erkekler,
kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?
1- Çaresiz, zayıf düşürülmüş, kimsesiz.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 103
76. İman edenler Allah yolunda, gerçeği yalanlayan nankörler de
tâğûtun1
yolunda savaşırlar. O halde şeytanı evliya2
edinenlerle savaşın. Kuşkusuz, şeytanın hilesi/düzeni zayıftır.
1- Tağut: “Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan,
put, puthane, kâhin, sihirbaz, Allah’ın hükümlerine sırt çeviren kişi
ve kuruluş.” 2- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler,
yandaşlar. Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya”
sözcüğü; dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu
sözcükler, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler.
77. Kendilerine, ellerinizi çekin1
, salâtı ikâme edin, zekâtı verin2
denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca,
içlerinden bir kısmı Allah’ın haşyeti gibi, hatta daha fazla insanlara haşyet3
duyarlar. Ve “Ey Rabb’imiz! Neden üzerimize
savaş yazdın, bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya?”
dediler. De ki: “Dünya geçimliği önemsizdir. Ahiret, takva
sahibi kimseler için daha hayırlıdır.”. Ve hurma çekirdeğinin
içindeki lif kadar size haksızlık edilmez.
1- Kimseye dokunmayın. 2- Kulluğunuzu, Allah’a yönelmenizi, şirkten arınmış bir bilinçle yapın. Bunu; benliğinizi arındırmış, temizlenmiş ve arı duru hale gelmiş bir şekilde yerine getirin. 3- Derin saygı
ve içten sevgi besleyerek; onları Allah’tan üstün ve yüce görürler.
Bu sözcüğün korku, korkmak anlamına gelen “havf” sözcüğü ile bir
ilgisi yoktur.
78. Nerede olursanız olun, sağlam kalelerde de olsanız, ölüm gelir sizi bulur. Onlara, bir iyilik isabet etse, “Bu Allah’tandır.”
derler. Onlara, bir kötülük isabet etse, bu “sendendir.” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır.”1
Bunlara ne oluyor ki söylenen
sözü anlamaya yanaşmıyorlar!
1- Allah’ın koyduğu kuralların sonucudur. O’nun uygun görmesindendir.
104 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
79. Sana isabet eden iyilik Allah’tandır. Sana isabet eden kötülük
kendindendir.1
Biz, seni, insanlara rasul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter.
1- İyiliği ve kötülüğü yaratan Allah’tır, ancak bunlardan dilediğini
tercih eden insandır. Kendisine kötülük isabet eden kimse -yaptığı
şey kötü olduğu için- kendisine kötülük isabet etmekte, dolayısıyla
kötülük kendisine isnat edilmektedir.
80. Kim Rasul’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur1
. Kim de yüz
çevirirse çevirsin; biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.
1- Rasule itaatten kasıt onun getirdiği vahye uymaktır. Vahye uymakla da insan aslında Allah’a itaat etmiş olmaktadır. Zaten ayetin
devamından bu mesaj açıkça görülmektedir.
81. Sana, “itaat ettiklerini” söylüyorlar. Senin yanından ayrılıp,
yalnız kaldıkları zaman, onlardan bir grup, arkandan1
, senin
yanında söylediklerinden farklı şeyler tasarlıyorlar. Allah, onların, arkandan gizlice tasarladıkları şeylerin hepsini kaydediyor. Onlara aldırma, yalnız Allah’a dayan, vekil olarak Allah
sana yeter.
1- Kimsenin olmadığı yerlerde, baş başa kaldıklarında.
82. Onlar, Kur’an üzerinde, gereği gibi düşünmezler mi? Eğer,
Allah’tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı, onda birçok
çelişki bulurlardı.
83. Onlara, güven veya korkuyla ilgili bir haber geldiği zaman,
onu hemen yayarlar. Oysaki onu Rasul’e ve kendilerinden
olan yetkili kimselere1
bildirselerdi; işin iç yüzünü bilenler, ne
olup bittiğini, bilirlerdi. Eğer Allah’ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız hariç hepiniz şeytana uyardınız.
1- Ulu’l-emr.
84. O halde, sen, Allah yolunda savaş. Çünkü sen, ancak kendinden sorumlusun. İnananları da teşvik et. Umulur ki Allah
gerçeği yalanlayan nankörlerin baskısını kırar. Çünkü Allah’ın
baskısı da, cezalandırması da çok daha güçlüdür.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 105
85. Her kim, iyi bir işte şefaat1
ederse, ona o işten bir pay vardır.
Her kim de kötü bir işte şefaat ederse, ondan da ona bir pay
vardır. Allah Her Şeyi Gözeten’dir.
1- Aracılık ederse, yardımda bulunursa.
86. Size, selam1
verildiği zaman, ondan daha iyisiyle veya aynısıyla karşılık verin. Kuşkusuz ki Allah, Her Şeyi Hesaplayan’dır.
1- Tahiyyat, selamlaşma, iyi dileklerde bulunma, esenlik dileme, demektir.
87. Kendisinden başka ilah olmayan Allah, gerçekleşeceğinden
şüphe olmayan Kıyamet Günü’nde, sizi kesin olarak toplayacaktır. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?
88. Size ne oluyor ki; yaptıklarından dolayı, Allah onları ters yüz
ettiği halde, münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız! Allah’ın
saptırdığı kimseyi, hidayete erdirmek mi istiyorsunuz?
Allah’ın saptırdığı kimse için asla bir çıkış yolu bulamazsın.
89. Onlar, sizin kendileri gibi küfre dönmenizi isterler ki, onlar
gibi olasınız. O halde, Allah yolunda hicret edinceye kadar
onları evliya edinmeyin. Eğer sizi döndürmeye çalışırlarsa1
onları bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan hiç kimseyi veli
de yardımcı da edinmeyin.
1- “Fein tevellev”: Çevirdi, döndürdü, yüz çevirdi, kaçtı, uzaklaştı,
ayrıldı demektir. Size engel olmaya çalışırlarsa.
90. Ancak, aranızda antlaşma olan topluma sığınanlar veya ne
sizinle ne de kendi halkıyla savaşmayı içine sindiremeyip size
gelenler hariç. Eğer Allah dileseydi, onları başınıza musallat
ederdi de sizinle savaşırlardı. Eğer tarafsız kalarak ve sizinle
savaşmayıp barış isterlerse, Allah onların aleyhinde size bir
yol vermemiştir.
106 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
91. Hem sizden, hem de kendi kavimlerinden güvende olmak isteyen başkalarını da bulacaksın. Fitne ortamı bulduklarında,
hemen onun içine baş aşağı dalarlar. Eğer bunlar, sizden uzak
durmazlar, sizinle barış yapmaya yanaşmazlarsa, sizden ellerini çekmezlerse, onları bulduğunuz yerde öldürün.1
İşte bu
kimseler hakkında size apaçık bir yetki verdik.
1- Bu, Harem bölgesindeki “öldürme yasağından” dolayı, müminlerin öldürme tereddütünü giderme ile ilgili bir buyruktur.
92. Hata ile olması dışında, bir mü’min’in bir mü’min’i öldürmesi olacak şey değildir. Kim, hata ile bir mü’min’i öldürürse,
mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuştursun, ailesi bağışlamadığı takdirde, ölenin ailesine diyet ödesin. Eğer, öldürülen
mü’min; düşmanınız olan bir topluma mensupsa, mü’min bir
köleyi özgürlüğüne kavuştursun. Eğer, aranızda anlaşma bulunan bir toplumdansa, ailesine diyet vermek ve mü’min bir
köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gerekir. Kim bunları bulamazsa, Allah’tan tövbesini kabul etmesi için ardı ardına iki ay
oruç tutsun. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
93. Kim, bir mü’mini kasten öldürürse, onun karşılığı, içinde sürekli kalmak üzere Cehennem’dir. Allah ona gazap etmiş, lanetlemiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.
94. Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman1
, iyice
araştırın2
; size selam veren kimseye3
; dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: “Sen mü’min değilsin.” demeyin.
Allah’ın yanında sayısız ganimetler vardır. Daha önce siz de
öyleydiniz de Allah size lütufta bulundu. Öyleyse, iyice araştırın. Kuşkusuz, Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.
1- Savaşa çıktığınız zaman. 2- Emin oluncaya kadar. 3- Eman, eminlik/güven dileyene. Barış dileyene.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 107
95. Mü’minlerden, bir özrü olmaksızın, Allah yolunda cihad1
etmekten geri kalanlarla; mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda
cihad edenler, bir değildir. Allah, malları ve canları ile cihad
edenleri, derece bakımından, geri kalanlardan üstün kıldı.
Her ne kadar Allah, her ikisine de iyilikle muamele etmeyi
söz vermiş ise de cihad edenleri, geri kalanlara karşı çok daha
büyük bir ecirle üstün kılmıştır;
1- Savaşmaktan, mücadele etmekten, gayret göstermekten.
96. Kendinden derecelerle, bağışlama ve rahmetle. Allah, Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
97. Doğrusu, kendilerine haksızlık eden kimselere1
, melekler
canlarını alırken: “Neden bu durumdaydınız?”2
derler. Onlar:
“Biz yeryüzünde mustaz’af3
kimselerdik” derler. Melekler:
“Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!” derler.
İşte bunların yeri Cehennem’dir. Orası ne kötü bir yerdir.
1- Yapmaları gereken şeyleri yapmayanlar ve yapmamaları gereken şeyleri yapanlar. 2- Mevcut durumu neden kabullendiniz, küfre
neden rıza gösterdiniz? 3- Güçsüz bırakılmışlar, ezilmişler.
98. Ancak, çaresiz kalan, gücü yetmeyen, bir çıkış yolu bulamayan mustaz’af1
erkek, kadın ve çocuklar hariç.
1- Güçsüzler, kimsesizler, çaresizler.
99. Umulur ki Allah, bunları affeder. Kuşkusuz Allah, Çok
Affedici’dir, Çok Bağışlayıcı’dır.
100. Kim, Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek pek
çok yer ve genişlik bulur. Kim, Allah ve Rasul’ü için hicret edip,
yurdundan ayrılır da sonra onu ölüm yakalarsa, onun ecri, kesinlikle Allah’a aittir. Kuşkusuz, Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
108 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
101. Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer gerçeği yalanlayan
nankörlerin, size kötülük yapmalarından korkarsanız, salâtı1
kısaltmanızda2
bir sakınca yoktur. Kuşkusuz, gerçeği yalanlayan nankörler sizin apaçık düşmanlarınızdır.
1- Namazı. 2- Kısaltmanın, namazın “rekât sayısında” veya “kılınış
şeklinde” olduğuna dair farklı görüşler var. Kanaatimizce yere ve koşullara göre her iki durum da söz konusu olabilir. Burada bir tehlike
anında namazın kısaltılabilineceğinden söz edilmektedir: İster rekât
sayısı, ister ima yoluyla, ister rukûsuz ve secdesiz ister okunacak duaları kısaltarak. Namazı kısaltmanın tek koşulu “tehlike olması”dır.
Bunun dışında İslam Fıkhında yer alan “seferi”likte (normal yolculukta) namazı kısaltma kuralı kesinlikle doğru değildir. Ayette de ifade edildiği gibi kısaltma yapmak için bir tehlikenin; korkulacak bir
durumun söz konusu olması gerekir. Hele hele yolculuk esnasında
farz namazları kısaltıp, sünnet namazları kısaltmadan kılmak “akla
ziyan” bir durumdur.
102. Sen de içlerinde bulunup; onlara salâtı ikame1
ettirdiğin zaman, onların bir kısmı seninle beraber salâta dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar, secde edince, arkanıza
geçsinler. Sonra, o diğer kısım gelsin, seninle beraber salâtı
ikame etsin. Önlemlerini ve silahlarını da alsınlar. Gerçeği yalanlayan nankörler, silahlarınızdan ve eşyalarınızdan uzak kalmanızı arzu ederler ki, size aniden baskın düzenlesinler.2
Eğer
yağmurdan dolayı bir eziyet görürseniz veya hasta olursanız,
önlemlerinizi alarak silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir
sakınca yoktur. Kuşkusuz, Allah gerçeği yalanlayan nankörler
için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.3
1- Namazı kıldığınız. 2- Burada fiili bir çarpışma anından değil, bir
savaş ortamından, savaş hazırlığı sürecinden söz edilmektedir. Ki
bu süreç bazen günler, haftalar, hatta aylar alabiliyordu. 3- Ayetin
ana mesajı namazın önemidir. Ayetten de anlaşılacağı üzere, savaş koşulları da dâhil, namaz hiçbir koşulda terk edilmeyecek kadar
önemli bir ibadettir.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 109
103. Salâtı ikame ettikten1
sonra da ayakta, oturarak ve yanlarınız üzere yatıp uzanırken Allah’ı anın.2
Güvene kavuştuğunuz
zaman, salâtı gereği gibi ikame edin. Kuşkusuz salât, belirlenmiş vakitlerde3
mü’minler üzerine farz kılınmıştır.
1- Namazı kıldıktan. 2- Namazı kıldıktan sonra yapacağınız dua için
herhangi bir şekil şart değildir. Her durum ve konumda Allah’ı anabilirsiniz. 3- Ku’an’dan çıkarabildiğimiz namaz vakitleri üçtür. Sabah, akşam, gece. Bir de cuma günü, cuma namazı. Ancak isteyen,
kendisine özgü olarak bu vakitlerin dışında da istediği zamanlarda
ve istediği kadar namaz kılabilir.
104. Düşman toplumunu takip etmekte gevşeklik göstermeyin.
Eğer siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı
çekiyorlar. Üstelik siz, Allah’tan onların ummadıkları şeyleri umuyorsunuz. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm
Veren’dir.
105. Biz, insanlar arasında, Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye, Kitap’ı hakk olarak indirdik. Hainlerin savunucusu
olma.
106. Allah’tan bağışlanma dile. Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
107. Kendilerine ihanet eden1
kimselerden yana savunma yapma.
Kuşkusuz Allah, ihanette ısrar eden günahkârları sevmez.
1- Güveni kötüye kullanarak günah işleyen.
108. İnsanlardan gizlerler de Allah’tan gizleyemezler. Oysa Allah,
razı olmayacağı sözü geceleyin1
düzüp kurarlarken2
onlarla
beraberdi. Kuşkusuz, Allah, onların yaptığı her şeyi kuşatandır.
1- Gizli gizli. 2- Plan yaparlarken.
109. Diyelim ki bu dünya hayatında onları savundunuz, peki ya Kıyamet Günü, Allah’a karşı onları kim savunacak veya onlara
kim vekil olacak?
110 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
110. Kim bir kötülük yapar veya kendisine haksızlık eder1
de, sonra
Allah’tan bağışlanma dilerse; Allah’ı, Çok Bağışlayıcı ve Kesintisiz Rahmet edici bulur.
1- Günah işleyerek kendisine haksızlık ederse.
111. Kim bir günah işlerse, onu ancak kendi aleyhine işlemiş olur.
Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
112. Kim bir hata yapar veya günah işler, sonra da onu suçsuz birinin üzerine atarsa, iftira etmiş ve apaçık bir günaha girmiş
olur.
113. Allah’ın, sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan1
bazıları
seni saptırmaya yeltenmişti. Oysa onlar, kendilerinden başkasını saptıramazlar. Sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana
Kitab’ı ve Hikmet’i2
indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Kuşkusuz, Allah’ın sana lütfu çok büyüktür.
1- Günahkâr suçlulardan. 2- Bu terkipteki kitap sözcüğü, Kur’an’ın
Allah tarafından ileri sürülen, kanıtlayıcı, yol gösterici, aydınlatıcı
bilgi olmasını ifade etmektedir. Hikmet sözcüğü Kur’an’dan başka
bir şey değildir; Kur’an’ın niteliklerinden biridir. Tıpkı Kur’an ve Zikir,
Kur’an ve Furkan terkipleri gibi. Bu sözcük, Kur’an’ın önemli bir özelliğini, yönünü vurgulayan bir nitelemedir. Hikmet, Kur’an’ın baskı,
zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, kural ve ilkeleri
demektir.
114. Hak gözetmeyi, güzel söz söylemeyi, insanların arasını düzeltmeyi isteyenlerin görüşmeleri hariç, onların gizli görüşmelerinde bir hayır yoktur. Kim bunları yalnızca Allah’ın rızasını
kazanmak için yaparsa, ileride ona büyük bir ödül vereceğiz.
115. Kendisine doğru yol belli olduktan sonra, her kim Rasul’e karşı gelir, mü’minlerin yolundan başkasına yönelirse, onu saptığı yolda bırakırız. Onu Cehennem’e atarız. Orası ne kötü bir
dönüş yeridir.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 111
116. Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında, dilediğini1
bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, derin bir sapkınlıkla
sapmış olur.
1- Uygun gördüğünü. Yani insanın seçimine göre uygun olan karşılığı vererek. Bağışlanmayı gerektirecek “şey”ler yapanı, bağışlanmayı hak edeni (yeşâu).
117. Onlar, O’nu bırakıp, bir takım dişilere1
yalvarıyorlar, oysa onların yalvardıkları azgın şeytandan başkası değildir.
1- Dişi putlara (Lat, Uzza, Menat gibi.)
118. Allah onu lanetledi ve o da: “Ant olsun ki senin kullarından
belli bir kısmını alacağım.”1
dedi.
1- İstediğim yöne yönlendireceğim.
119. Mutlaka onları saptırıp, asılsız kuruntulara daldıracağım; onlara buyuracağım, davarların kulaklarını yaracaklar;1
onlara
buyuracağım, Allah’ın yarattığını bozacaklar2
. Kim, Allah’ı bırakır da şeytanı veli edinirse, apaçık bir zarara uğramış olur.
1- Cahiliye Arapları, çeşitli nedenlerle kimi hayvanlardan yararlanmayı kendilerine yasaklamışlardı. Maide Suresi, ayet 103’te bu
hayvanlar şu şekilde açıklanmaktadır: Bahira, saibe, vasile, ham.
Bahira: Beşinci doğumunda erkek doğuran deve. Saibe: adak vs.
nedenlerle salıverilen deve. Vasile: Yedinci doğumlarında çift doğan
kuzular. Ham: On kez baba olan deve. 2- Fıtratını(yaradılışını) bozacaklar.
120. Şeytan, onlara vaatlerde bulunup, onları kuruntulara sürükler. Şeytan, ancak aldatmak için vaatte bulunur.
121. Onların varacakları yer Cehennem’dir ve oradan kurtulmak
için hiçbir yol bulamayacaklar.
122. İman edip, sâlihâtı yapanları1
, içinde süresiz kalacakları, içinden ırmaklar akan Cennetlere koyacağız. Allah’ın verdiği söz
gerçektir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışanları, düzeltici olanları, yapıcı
olanları, düzeltmeye teşvik edenleri, iyiye yönlendirenleri.
112 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
123. Ne sizin kuruntularınız ne de Ehli Kitap’ın kuruntularına göre
değil; kim bir kötülük yaparsa, onun karşılığını bulur. O, kendisine Allah’tan başka ne bir veli ne de bir yardımcı bulamaz.
124. Erkek ve kadın; her kim mü’min olarak sâlihâtı yaparsa, işte
onlar Cennet’e gireceklerdir. Ve onlara zerre kadar haksızlık
edilmeyecektir.
125. Kimin dini, kendisini muhsin1
olarak Allah’a teslim etmiş; hanif2
olan İbrahim’in milletine3
tabi olandan daha iyi olabilir?
Allah, İbrahim’i “halil”4
edinmişti.
1- İyi ve sağlamca, gereği gibi. 2- Şirk koşmaksızın Allah’a yönelmiş
olan. 3- İbrahim’in kurduğu uygarlık. Onun halkının yaşam biçimi.
4- Samimi dost/arkadaş, sevgili.
126. Göklerde ve yerde olan her şey Allah’a aittir. Ve Allah, Her
Şeyi Kuşatmıştır.
127. Senden, o kadınlar1
hakkında fetva istiyorlar.2
De ki: “Onlar
hakkında size fetvayı Allah veriyor. Bu, kendilerine verilmesi
yazılanı vermediğiniz ve kendileriyle evlenmek istemediğiniz
kadınların yetimleri, mustaz’af3
çocuklar ve yetimler için hakkaniyetli olmanız hakkında, Kitap’ta okunmuş olan ayetlerdir.
Hâyır olarak ne yaparsanız, Allah, onu bilir.
1- Yetimlerin kadınları. 2- Mümin erkekler, daha önce olmadığı halde, sonradan miras, mehir ve benzeri konularda kadınlara verilen
haklara itiraz ederek, Nebimizden bu hükümlerin kime ait olduğunu
soruyorlar. 3- Kimsesiz, sahipsiz, güçsüz ve mağdur.
128. Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden veya kendisinden
yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşmaya çalışmalarında
bir sakınca yoktur. Uzlaşmak, daha hayırlıdır. Zira benlikler
bencilliğe1
eğimlidir. Eğer arayı düzeltmek ister ve takvalı2
davranırsanız; Allah, Yaptığınız Her Şeyden Haberdar’dır.
1- Kıskançlığa. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendinizi korumaya, güvenceye
alırsanız.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 113
129. Ne kadar isteseniz de kadınlarınız arasında1
tam anlamı ile
adaletli olmaya kesinlikle güç yetiremezsiniz. O halde, anlaşmazlığı çözümsüz hale getirip, onları yüzüstü bırakmayın.
Eğer, arayı düzelterek, takvalı davranırsanız kuşkusuz ki Allah,
Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Aranızdaki anlaşmazlık konusunda. (Bir önceki ayette ortaya çıkan nuşuz/geçimsizlik, ihmal konusu.)
130. Eğer karı-koca ayrılırlarsa, Allah, kudretiyle her ikisini de kendi kendilerine yeterli kılar. Kuşkusuz Allah, Yardımı Çok Kapsamlı Olan’dır, Egemenlik Sahibi’dir.
131. Göklerde ve yerde olan her şey yalnızca Allah’ındır. Ant olsun, sizden önce kitap verilenlere ve size Allah’a karşı takvalı1
olun diye tavsiyede bulunduk. Eğer gerçeği yalanlayarak nankörlük ederseniz, göklerde ve yerde olan her şey yalnızca Allah’ındır. Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan, Övgüye Değer Yegâne
Varlık yalnızca Allah’tır.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
132. Göklerde ve yerde olan her şey, yalnızca Allah’ındır. Vekil1
olarak Allah yeter.
1- Her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve
hak ettiğini veren.
133. Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi yok edip, yerinize başkalarını getirir. Kuşkusuz, Allah’ın bunu yapmaya gücü yeter.
134. Kim dünya sevabını1
isterse; bilsin ki dünyanın da ahiretin de
sevabı yalnızca Allah katındadır. Allah, Her Şeyi Duyan, Her
Şeyi Gören’dir.
1- Nimetini.
114 4/Nisa Sûresi Bölüm 5
135. Ey iman edenler! Kendinizin, anne ve babanızın ve akrabalarınızın aleyhine bile olsa, Allah için adil tanıklar olarak adaleti gerçek anlamıyla yerine getirin. Tanıklık ettiğiniz kimseler; zengin de olsa, fakir de olsa, Allah, onlara sizden daha
yakındır. Haddi aşarak, tutkunuza tabi olmayın. Eğer gerçeği
çarpıtıp, yüz çevirirseniz, Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
136. Ey iman edenler! Allah’a, Rasul’üne ve Rasul’üne indirdiği
Kitap’a ve daha önce indirilmiş kitaplara inanın. Kim, Allah’ı,
meleklerini, kitaplarını, rasullerini ve Ahiret Günü’nü inkâr
ederse; o, çok derin bir sapkınlığa düşmüştür.
137. İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip, tekrar inkâr
eden; sonra inkârında ileri gidenleri, Allah ne affedecek ne de
doğru yola iletecektir.
138. Münafıklara duyur; onlar için can yakıcı bir azap vardır.
139. Çünkü onlar mü’minleri bırakıp gerçeği yalanlayan nankörleri
evliya1
ediniyorlar. İzzeti2
onların yanında mı arıyorlar! Kuşkusuz, izzet, tamamıyla Allah’ın yanındadır.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
2- Yüksek onur, şeref, büyük itibar, yücelik, saygınlık, üstünlük.
140. Ve O, size indirdiği Kitap’ta: “Ayetlerini inkâr eden ya da alaya alanlar, başka bir konuya geçinceye kadar onlarla beraber
bulunmayın, yoksa onlar gibi olursunuz.” diye bildirdi. Kuşkusuz, Allah, bütün münafıkları ve gerçeği yalanlayan nankörleri Cehennem’de toplayacaktır.
141. Onlar, sürekli sizi gözetliyorlar, eğer Allah size bir zafer verirse: “Biz de sizinle beraber değil miydik?” derler. Eğer, gerçeği
yalanlayan nankörler üstünlük sağlarlarsa: “Biz sizin üstün
gelmenizi sağlamadık mı, mü’minlerden korumadık mı?”
derler. Kuşkusuz, Allah, Kıyamet Günü aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlere karşı, gerçeği yalanlayan nankörlere asla bir yol vermeyecektir.
Bölüm 5 4/Nisa Sûresi 115
142. Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Oysa O, onları aldatandır.1
Onlar, salâta2
kalktıkları zaman üşene üşene kalkarlar.
İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı da pek az zikrederler.3
1- Allah’ı aldattıklarını sanmakla esas aldananlar kendileridir.
2- Namaza. 3- Anarlar, öğütlerine uyarlar.
143. Ne onlara, ne bunlara, arada bocalayıp dururlar. Allah, kimi
saptırırsa1
, sen ona asla bir yol bulamazsın.
1- Allah, sapkınlığı gerektiren şeyleri yaptığından dolayı kimi saptırırsa.
144. Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp, gerçeği yalanlayan nankörleri evliya1
edinmeyin. Allah’a, aleyhinize olacak apaçık bir
belge vermek mi istiyorsunuz?
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü;
dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler,
etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler.
145. Münafıklar, ateşin en alt tabakasında olacaklar. Ve onlara asla
bir yardımcı bulamazsın.
146. Ancak tövbe edip, kendilerini düzeltenler, Allah’ın buyruklarına sımsıkı sarılanlar, dinlerini yalnızca Allah’a has kılanlar
hariç. İşte bunlar, mü’minlerle beraberdirler. Allah, zamanı
geldiğinde, mü’minlere büyük bir ödül verecektir.
147. Eğer şükreder1
ve iman ederseniz, Allah size neden azap etsin? Allah Şakir’dir.2
Her Şeyi Bilen’dir.
1- Şükretmek, karşılık vermek demektir. Allah’a şükretmek demek;
Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını vermek demektir. Onları,
Allah’ın rızasına uygun şekilde kullanmak demektir. 2- Şükrün karşılığını verendir.
5. Bölümün Sonu
116 4/Nisa Sûresi Bölüm 6
148. Allah, kendisine haksızlık yapılan kişinin dışında, kötü sözün
açıkça dillendirilmesini sevmez. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi
Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
149. Eğer bir iyiliği açıklar veya gizlerseniz veya bir kötülüğü bağışlarsanız bilin ki, Allah da Çok Affedici’dir, Her Şeye Güç
Yetiren’dir.
150. Allah’ı ve rasullerini inkâr edenler, Allah ile rasullerinin arasını ayırmak isterler: “Bir kısmına inanır bir kısmına inanmayız.” derler. Böylece, arada bir yol tutmak isterler.
151. İşte onlar gerçekten, gerçeği yalanlayan nankörlerdir. Biz de
gerçeği yalanlayan nankörlere, alçaltıcı bir azap hazırladık.
152. O kimseler ki Allah’a ve rasullerine iman edip, rasullerin aralarında hiçbir ayırım yapmazlar. İşte onlara, gelecekte ödülleri verilecektir. Kuşkusuz, Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
153. Ehli Kitap, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Daha önce Musa’dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi: “Bize Allah’ı açıkça göster.” demişlerdi. Bu haksızlıklarından dolayı, onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine
apaçık kanıtlar içeren bilgiler geldiği halde yine de buzağıyı
ilah edindiler. Biz onları bağışladık ve Musa’ya apaçık bir yetki
verdik.
154. Kesin söz vermelerinden dolayı Tur’u üzerlerine yükseltmiştik. Onlara, “Kapıdan secde ederek1
girin.” dedik. Yine onlara,
“Cumartesinde haddi aşmayın.” dedik. Biz, onlardan kesin
söz aldık.
1- Saygı göstererek.
155. Verdikleri sözü bozdukları, Allah’ın ayetlerini inkâr ettikleri,
nebileri haksız yere öldürdükleri ve “Bizim kalplerimiz örtülüdür.” dedikleri için; evet Allah, gerçeği yalanlayarak nankörlük ettiklerinden dolayı, onların kalplerini mühürlemiştir. Bu
nedenle pek azı hariç, iman etmezler.
Bölüm 6 4/Nisa Sûresi 117
156. Gerçeği yalanlayarak nankörlük etmeleri ve Meryem’e büyük
bir iftira atmaları;
157. Ve yine Allah’ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih’i, “Kesinlikle
biz öldürdük.” demeleri nedeniyle. Aslında onu öldürmediler
ve onu asmadılar da. Fakat kendilerine öyle göründü. Onlar,
herhangi bir bilgi sahibi olmadıklarından, ayrılığa düştükleri
bu konuda kesin olarak şüphe içindedirler. Onlar, sadece zanna uyuyorlar. Kesin olan şu ki, onu öldürmediler.
158. Aksine Allah, onu kendisine yükseltti.1
Allah, Mutlak Üstün
Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Ona yüksek dereceler verdi.
159. Ölmeden önce Kitap Ehl-i’nden ona1 inanmayacak kimse yoktur.2
Kıyamet Günü onlar hakkında tanık olur.
1- Nebi Muhammed’e 2- “Ayet, Ehl-i Kitap’ın ölüm gelmeden önce
Nebi Muhammed’e inanması gerektiğini haber kipiyle bildirmektedir.” Buna göre ayet, “Kitap Ehl-i’nden herkes ölmeden önce Nebi
Muhammed’e mutlaka inanmalıdır anlamında olmaktadır.”
160. Böylece, zulümleri ve Allah yolundan çokça alıkoymaları nedeniyle daha önce helal olan temiz birçok şeyi Yahudilere haram kıldık.
161. Yine, yasaklandığı halde riba1
almaları ve haksız yoldan insanların mallarını yemelerinden dolayı; Biz; onlardan, gerçeği yalanlayarak nankörlük edenler için, çok acı bir azap hazırladık.
1- Açıklama için 2/Bakara, 279.
118 4/Nisa Sûresi Bölüm 6
162. Ancak, onlardan ilimde derinleşmiş1
olanlar, sana ve senden
önce indirilene iman eden mü’minler, salâtı ikame edenler,
zekâtı verenler2
, Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman edenler var
ya işte onlara gelecekte büyük bir ödül vereceğiz.
1- Gerçeği kavramış olanlar. İman düzeyleri yüksek olanlar. “İlim”
sözcüğü ile kast edilen şey, bilgi değil, bilinçtir. 2- Bu terkip, ibadete
layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle; arınmış, arı duru
hale gelmiş bir benlikle yapmak; malî yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir.
163. Biz, Nuh’a ve ondan sonraki bütün nebilere vahyettiğimiz gibi,
sana da vahyettik. Ve biz İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a,
torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a
vahyettik. Ve Davud’a da Zebur’u verdik.
164. Senden önce gönderdiğimiz elçilerden birçoğunu sana anlattık, birçoğunu da anlatmadık. Ve Allah, Musa’yla kelimelerle
konuştu.
165. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak elçiler gönderdik ki, elçilerden
sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah,
Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
166. Allah, sana indirdiği şeyi, kendi ilmi ile indirdiğine tanıklık
eder. Melekler de tanıklık ederler. Ve tabii ki tanık olarak Allah yeter.
167. İnkâr edip, Allah’ın yolundan alıkoyanlar, gerçekten derin bir
sapkınlıktadırlar.
168. Gerçeği yalanlayıp nankörlük edip, zulmedenleri Allah bağışlayacak değildir. Onları bir yola hidayet edecek de değildir;
169. Ancak Cehennem yolundan başka. Orada, sürekli kalıcıdırlar.
Bu, Allah için çok kolaydır.
Bölüm 6 4/Nisa Sûresi 119
170. Ey insanlar! Rasul size Rabb’inizden gerçeği getirdi. Öyleyse
kendi iyiliğiniz için ona iman edin. Eğer inkâr ederseniz, bilin
ki gökte ve yerde olan her şey Allah’a aittir. Allah, Her Şeyi
Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
171. Ey Kitap Ehli! Dininiz hakkında haddi aşmayın. Allah hakkında, gerçek olandan başka bir şey söylemeyin. Allah’ın rasulü
İsa Mesih, Meryem’in oğludur. Ve o, Allah’ın Meryem’e attığı
Kelime ve Kendisinden bir ruhtur. O halde Allah’a ve rasulüne
iman edin. Ve “Üçtür.” demeyin. Buna son verin. Bu, sizin için
daha hayırlıdır. Kuşkusuz Allah, tek bir ilahtır. O, çocuk sahibi
olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur.
Vekil olarak Allah yeter.
172. Ne Mesih ne de mukarrabin1
melekler Allah’a kul olmaktan
kaçınmazlar. Kim büyüklenerek O’na kulluk etmekten kaçınırsa, bilsin ki O, yakında onların tamamını huzuruna toplayacaktır.
1- Yakınlaştırılmış.
173. Ama iman edip, sâlihâtı yapan1
kimselerin, yaptıklarının karşılığı eksiksiz verilecektir. Ve Kendi fazlından daha da artıracaktır. Ama büyüklük taslayan ve kibirlenen kimselere gelince,
onlara can yakıcı bir azap ile azap edecek. Ve onlar, Allah’tan
başka ne bir yardımcı ne de bir veli2
bulabilirler.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek. 2- Koruyucu,
yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
174. Ey insanlar! Kesinlikle Rabb’inizden size bir “burhan”1
geldi.
Ve size apaçık bir nur2
indirdik.
1- İlahi rehberlik. Allah’tan kesin doğruları ortaya koyan yol gösterici. 2- Yolunuzu aydınlatan ışık.
175. Ama Allah’a inanıp ona sımsıkı tutunanlara gelince, onları,
yakında Kendi lütfundan, rahmetinin içine koyacak ve onları
kendisine giden dosdoğru yola iletecektir.
120 4/Nisa Sûresi Bölüm 6
176. Sana soruyorlar. De ki: “Allah kelale1
hakkında size hükmünü
veriyor: Ölen herhangi bir kimsenin çocuğu yoksa yalnızca
bir kız kardeşi varsa, mirasın yarısı onundur. Kız kardeşi ölür
de çocuğu da yoksa erkek kardeşi onun malına varis olur. Kız
kardeş, iki taneyse mirasın üçte ikisi onlarındır. Eğer erkek ve
kadın çok kardeşlerse, o zaman erkeğe iki dişi payı vardır. Şaşırıp sapıtmamanız için, Allah, size açıklıyor. Ve Allah Her Şeyi
En İyi Bilen’dir.”.
1- Çocuğu ve babası olmayan.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 121
1. Ey iman edenler! Sözlerinizi yerine getirin. Haram kılındığı
bildirilenler hariç, avlanma yasağına uymak şartıyla otçul küçük ve büyük baş hayvanlar size helal kılındı. Kuşkusuz, Allah,
dilediği hükmü verir.1
1- Allah, kulları için en uygun, en iyi, en doğru hükmü verir.
2. Ey iman edenler! Allah’ın işaretlerine1
, haram aya, kurbana,
gerdanlıklara;2
Rabb’lerinin lütuf ve rızasını dileyerek Beyt-i
Haram’a gelenlere saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız
zaman avlanabilirsiniz. Sizi, Mescid-i Haram’dan alıkoymalarından dolayı bir topluma olan kızgınlığınız, aşırı gitmenize
neden olmasın. Günah ve düşmanlık üzerinde değil, iyilik ve
takva üzerinde yardımlaşın. Allah’a karşı takvalı olun. Kuşkusuz Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
1- Allah’ın belirlediği simgeleri. 2- Hacda yenmek amacıyla ayrılan
hayvanları belirleyen işaretleme.
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[ İniş sırası: 112, Medeni, 120 ayet.
Adını, 112. ayette geçen “maide/sofra” sözcüğünden almıştır. ]
maide sûresi
122 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
3. Ölü, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adı anılarak1
kesilen ve boğularak ölmüş, vurularak ölmüş, düşerek ölmüş,
boynuzlanarak ölmüş; yırtıcı hayvan tarafından yenmiş -canı
çıkmadan kesilmiş olanlar hariç- ve putlar adına kesilenler
haram kılındı. Fal okları2
ile kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır.3
Artık, kâfirler, dininize bir şey yapmaktan umutlarını kesmişlerdir. Öyleyse, onlara huşu4
duymayın.
Bana huşu duyun. Bugün, sizin için dininizi kemale erdirdim/
ikmal ettim ve sizin üzerinize nimetimi5
tamamladım. Sizin
için din olarak İslam’ı seçtim/ beğendim. Kim açlıktan dolayı mecbur kalırsa, aşırıya giderek günaha girmeksizin bunlardan yiyebilir. Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Allah’tan başka varlıklara adanan. Başka ilahlar için kesilen.
Hayvan kesilirken üzerine Allah’ın adının anılmamış olması onu haram kılmaz. Diğer bir deyimle Allah’tan başka ilahlar adına kesmeye niyetlenmiş olmamak koşulu ile kesilen, ancak üzerinde Allah’ın
adı anılmamış olan hayvanların etlerini yemek helaldir. 2- Cahiliye
döneminde Araplar bir şey yapmaya niyet ettikleri zaman karar vermek için üç ok alırlardı. Üzerlerine, Rabb’im emretti, Rabbim yasakladı yazarak ve birini de boş bırakarak bir torbaya koyar, sonra da
içlerinden birini çekerler ve onun üzerinde yazılı olana göre karar
verirlerdi. 3- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan. 4- Derin saygı
ve içten sevgi. 5- Vahyin gönderilişini.
4. Sana, kendilerine neyin helal olduğunu soruyorlar. De ki: “Temiz ve iyi olanlar, size helal kılındı. Ve Allah’ın size verdiği bilgi
ile eğittiğiniz eğitimli av hayvanlarının yakaladıklarını yiyin.”.
Ve Allah’ın adını onun1
üzerine anın. Allah’a karşı takvalı2
olun. Kuşkusuz, Allah, hesabı çok çabuk görendir.
1- Eğitimli av hayvanının yakaladığı şeyi keserken veya yerken.
2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 123
5. Bugün size, temiz şeyler helâl kılındı. Ve Kitap verilenlerin
yiyecekleri size, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. İman
eden muhsenat1
kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilmiş olan muhsenat kadınlar, karşılıklarını2 vermeniz, iffetli
olmanız, iffetsiz olmamanız ve gizli dost tutmamanız koşuluyla size helâldir. Kim imanı inkâr ederse yaptığı işler boşa gider
ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur.
1- İffetli, hür. 2- Mehirlerini.
6. Ey iman edenler! Salâta1
kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi -dirseklerinizle beraber- yıkayın. Başlarınızı ve –aşık
kemiklerinizle beraber- ayaklarınızı mesh edin.2
Eğer cünüpseniz, tam olarak temizlenin.3
Eğer hastaysanız veya yolcuysanız veya sizden biriniz tuvaletten geldiyse veya kadınlarınızla ilişkiye girdiyseniz; o anda su bulamadıysanız, teyemmüm
edin; temiz kumla4
ellerinizi ve yüzlerinizi mesh edin. Allah
size herhangi bir zorluk dilemiyor. Ancak sizi tertemiz etmek
ve üzerinize nimetini tamamlamak istiyor. Şükredesiniz diye.
1- Namaza. 2- Abdest alırken, esas olan şey ayakların mesh edilmesidir. Ayakları yıkamak, abdestin koşullarından değildir. Dikkat
edilirse teyemmüm etmede abdest alırken yıkanan azalar sayılmıştır. Teyemmüm edilecek azalar arasında ayakların sayılmaması, abdest alırken ayakların yıkanmasının şart olmadığının göstergesidir.
Ancak, isteğe bağlı olarak ayakların yıkanmasının bir sakıncası yoktur. Mesh, doğrudan ayağa yapılmalıdır. Başka bir nesnenin üzerine
yapılan mesh geçerli değildir. 3- Boy abdesti alın. 4- İnce toprak.
7. Allah’ın, size olan nimetini ve “İşittik ve itaat ettik.” dediğinizde, onunla sizi bağladığı sözünüzü hatırlayın. Allah’a karşı
takvalı olun. Kuşkusuz, Allah göğüslerde olanı gerçeğiyle bilendir.
124 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
8. Ey iman edenler! Allah için gerçeğe bağlı kalmada kararlı
olun! Adil tanıklar olun! Bir kavme olan düşmanlığınız sizi
adaletsizliğe yöneltmesin. Adil olun, bu, takvalı olmaya en
uygun olandır. Allah’a karşı takvalı olun. Allah, yaptığınız her
şeyden haberdardır.
9. Allah, iman edip sâlihâtı1
yapanlara söz verdi, onlar için bağışlanma ve büyük bir karşılık vardır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak, yapıcı olmak, düzeltmeye yönlendirmek, teşvik etmek.
10. İnkâr edip, ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar
Cehennem’lik kimselerdir.
11. Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.
Hani bir toplum size saldırmayı tasarlamıştı da Allah, onları, size saldırmaktan vazgeçirmişti. Allah’a karşı takvalı olun.
Mü’minler, yalnızca Allah’a güvenip yönelsinler.
12. Doğrusu Allah, İsrailoğulları’ndan kesin söz aldı. Onlardan on
iki temsilci gönderdik. Ve Allah, “Sizinle beraberim.” dedi. Ant
olsun eğer salâtı ikame eder, zekâtı verir1
, rasullerime iman
eder ve onlara yardımcı olur, böylece Allah’a iyi bir ödünç verirseniz, o zaman elbette kötülüklerinizi örterim, muhakkak
içinden ırmaklar akan Cennetlere koyarım. Bundan sonra,
sizden kim gerçeği yalanlayarak nankörlük ederse, düz yoldan sapmış olur.
1- Bu terkip, ibadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak;
kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir
bilinçle; arınmış, arı duru hale gelmiş bir benlikle yapmak; malî yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir.
13. Anlaşmalarını bozmalarından dolayı onlara lânet ettik ve
kalplerini katılaştırdık. Kelimeleri bağlamlarından kopararak
çarpıtıyorlar, öğütlendikleri şeyden nasiplenmeyi unuturlar,
içlerinden çok azı hariç, daima onların hainlik ettiklerini görürsün. Yine de vazgeç ve yaptıklarına aldırma. Kuşkusuz Allah, iyi davrananları sever.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 125
14. Ve “Biz Nasarayız.”1
diyenlerden de söz aldık. Öğütlendikleri
şeyden nasiplenmeyi unuttular. Biz de kıyamet gününe kadar
aralarına düşmanlık ve kin yerleştirdik. Ve Allah, ne iş yaptıklarını yakında haber verecektir.
1- Hıristiyan’ız.
15. Ey kitap Ehli! Doğrusu, Kitap’tan gizlediğiniz birçok şeyi size
açıklayan ve bir kısmından da söz etmeyen rasulümüz geldi.
Doğrusu size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.
16. Allah, onunla1
, rızasına bilerek tâbi olanları esenlik yollarına
iletir. Onları, izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkartır. Ve onları
dosdoğru olan yola iletir.
1- Kur’an’la.
17. Ant olsun ki, Meryem oğlu Mesih için, “O Allah’tır.” diyenler kuşkusuz kâfir oldu. De ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’i,
annesini ve yeryüzündekilerin tamamını yok etmek isterse,
O’na kim engel olabilir?”. Göklerin, yeryüzünün ve ikisinin
arasındakilerin tamamı, Allah’a aittir. Dilediğini yaratır. Ve Allah, Her Şeye Gücü Yeten’dir.
18. Yahudiler ve Hıristiyanlar, “Bizler Allah’ın oğulları ve O’nun
sevgilileriyiz.” dediler. De ki: “O halde suçlarınızdan dolayı,
sizi niçin azaplandırıyor? Doğrusu, siz de yarattıklarından bir
beşersiniz. Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder.1
Göklerin,
yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü Allah’a aittir. Son varış,
O’nadır.”.
1- Uygun gördüğünü bağışlar, uygun gördüğünü cezalandırır. Bağışlanmayı gerektirecek şeyleri yapanı bağışlar, azabı gerektirecek
şeyleri yapana da azap eder.
19. Ey Kitap Ehli! Rasullerin arasının kesildiği bir dönemde, “Bize
herhangi bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi.” demeyesiniz
diye, işte size açıklayıcı, müjdeleyici ve uyarıcı olarak Rasul’ümüz geldi. Allah, Her Şeye Gücü Yeten’dir.
126 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
20. Hani Musa, kavmine: “Ey kavmim! Allah’ın size verdiği nimetleri hatırlayın. Hani O, içinizden nebiler seçti; sizi melikler1
yaptı ve âlemlerden hiç kimseye vermediği birçok şeyi size
verdi.” dedi.
1- Güç sahibi. Özgür olma.
21. Ey kavmim! Allah’ın, sizin için yazdığı, kutsal topraklara girin.
Gerisin geri dönmeyin. Yoksa ters yüz olarak hüsrana uğrarsınız.
22. Ey Musa! “Kuşkusuz, orada çok zorlu bir toplum var. Onlar,
oradan çıkmadıkça, biz oraya asla girmeyiz. Eğer çıkarlarsa, o
zaman hemen gireriz.” dediler.
23. Korkanların içinden, Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki kişi,
şöyle dedi: “Onların üzerine bildik kapıdan girin. Eğer oraya
girerseniz, o zaman galip gelirsiniz. Eğer iman edenlerseniz,
Allah’a tevekkül1
edin.”.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
24. Ey Musa! “Onlar, orada oldukları sürece biz oraya asla girmeyiz; haydi sen git, sen ve Rabb’in birlikte savaşın. Kuşkusuz,
işte biz buradan öteye gitmeyiz.” dediler.
25. Dedi: “Ey Rabb’im! Kendimden ve kardeşimden başkasına
söz geçiremiyorum. O halde bizimle fasık1
toplumun arasını
ayır.”.
1- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan.
26. “Onlar, oradan kırk yıl1
yoksun kalacaklar.” dedi. Onlar, yeryüzünde şaşkınlık içinde dolaşacaklar. Artık fasık olan toplumun
durumuna üzülme.
1- Bu sayı çokluk ifade etmektedir. Yıllarca, uzun zaman anlamındadır. Kırk sayısı Yahudi kültüründe sembolik anlam taşımaktadır.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 127
27. Onlara, iki adem oğlunun1
gerçek öyküsünü anlat: İkisi de
birer kurban2
sundular. Birisininki kabul olundu, diğerininki
ise kabul olunmadı. Dedi ki: “Yemin olsun seni öldüreceğim.”.
Dedi ki: “Allah, yalnız takva sahiplerinden kabul eder.”.
1- Bu iki adem oğlu, yaygın ve kabul gören anlayışa göre Nebi
Adem’in iki oğlu Habil ve Kabil değildir. İsrailoğulları’ndan iki kimsedir. (5 Maide, 32) Ayetin bağlamı, siyak ve sibakı dikkate alınırsa
böyle olduğu görülecektir. 2- Kurban: Allah’a yaklaşmayı, yakın olmayı sağlayacak her türlü ibadeti de içine almaktadır.
28. “Yemin olsun ki! Beni öldürmek istesen1
de ben sana elimi
kaldırmayacağım. Ben âlemlerin Rabb’i olan Allah’a karşı gelmekten korkarım.”.
1- Hasetten dolayı.
29. “Dilerim ki, benim günahımla1
birlikte kendi günahını da yüklenerek Ateş’e gidenlerden olursun. Çünkü zalimlerin cezası
budur.”.
1- Beni öldürmenden dolayı kazanacağın günahla.
30. Nefsi1
kardeşini isteyerek öldürmesini kolaylaştırdı. O da onu
öldürdü. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.
1- Haset duygusu.
31. Allah, bir karga gönderdi. Kardeşinin cesedini nasıl örteceğini ona göstermek için yeri eşeliyordu.1
“Eyvah! Bana yazıklar
olsun, kardeşimin cesedini örtmekte karga kadar bile olamayacak kadar aciz miyim!” dedi. Pişman olanlardan oldu.
1- Karga, öldürdüğü kardeşinin cesedini, ortada bırakan kardeşe,
ölüyü nasıl toprağa gömeceğini göstermek için değil; ölüyü açıkta
bırakmakla ne denli kötü ve düşüncesizce bir şey yaptığını hatırlatmak için yeri eşelemektedir. Ölünün nasıl toprağa gömüldüğünün
bilinmediğini varsaymak doğru bir düşünce değildir.
128 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
32. Bundan dolayı İsrailoğulları’na yazdık: “Kim, bir cana karşılık
olmaksızın veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış birini öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu
yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmış gibi olur. Rasullerimiz onlara kanıtlayıcı açık bilgilerle geldiği halde onların çoğu
bundan sonra da yeryüzünde israf1
etmektedirler.
1- Haddi aşmak, bozgunculuk yapmak, ölçüsüz davranmak, taşkınlık yapmak.
33. Allah ve Rasul’üyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk1
yapmaya çalışanların cezası öldürülmeleri veya asılmaları
veya ellerinin ve ayaklarının çapraz kesilmesi veya yerlerinden sürgün edilmeleridir.2
İşte, bu durum, onlar için dünyada
bir rezilliktir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır.
1- İyi olanı bozup, kötülüğü yayanların. 2- Bu cezalar, işlenen suça
göredir. Öldürme yoksa ceza sürgündür.
34. Ancak onlar üzerinde bir karara1
varmanızdan önce tövbe
edenler hariç. İyi bilin ki Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Onlar üzerinde güç kullanmadan, onları ele geçirmeden önce
vazgeçenler hariç.
35. Ey iman edenler! Allah’a karşı takvâlı1
olun ve O’na yakınlaşmak için yol arayın. Kurtuluşa ermek için O’nun yolunda gayret gösterin.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
36. Yeryüzünde olanların tamamı ve bir o kadarı daha, gerçeği
yalanlayan nankörlerin olsa ve Kıyamet Günü’nün azabından
kurtulmak için bunları fidye olarak verseler, bu onlardan asla
kabul edilmeyecektir. Onlar için elem verici bir azap vardır.
37. Ateşten çıkmak isterler. Onlar o ateşten asla çıkamayacaklar.
Onlar için sürekli bir azap vardır.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 129
38. Hırsızlık yapan erkeğin ve kadının, her ikisinin de ellerini,
Allah’tan caydırıcı bir ceza olarak kesin.1
Allah, Mutlak Üstün
Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Bu ayette, Allah’ın hükmüne göre hırsızlık yapanın eli kesilmelidir. Ancak bunun “el kesmek olmadığını iddia edenler de bulunmaktadır. Bunlara göre, “el” anlamına gelen “yed(ye-de-ye)” sözcüğünün diğer anlamlarından biri de “güç/kuvvet”tir. sözcüğün bu
anlamından hareketle; “fektaû eydiyehuma” sözcükleri “ellerini kesin” anlamında değil “güçlerini yok edin, güçlerini ellerinden alın”
anlamındadır.
Bizce, doğru anlam bizatihi ellerin kesilmesidir. Ellerin nereden kesileceği sorusu anlamsızdır. Zira el, kola birleştiği yer olan bileklere
kadar olan kısma denmektedir. Ayette yer alan “ibret verici bir ceza
olarak” deyimi de elin bizatihi kesilmesine işarettir. Zira gücün elinden alınması – bu nasıl olacaksa- ibretlik bir ceza olmaz. Keza elin
kesilmesi için hırsızlığın illa elle yapılmış olması gerekmez. Hangi
yol ve araçla olursa olsun, nasıl yapılırsa yapılsın hırsızlık hırsızlıktır.
Diğer bir husus da el kesilmesinin nasıllığıdır; tamamen mi yoksa
kısmen mi olacağı konusu tartışmaya açıktır.
Ancak ve ancak, şu gerçek göz ardı edilmemelidir. Allah’ın en temel
ve genel hükmü, ki bütün hükümler meşruiyetini bu hükümden almaktadır; o da şudur: zorunluluklar/mecburiyetler bütün haramları mubah, yasakları geçersiz kılar. Dolayısıyla önemli olan, yapılan
şey değil, onun neden yapıldığıdır. Örneğin aç kalmış bir kimsenin
açlığını gidermesi içi yiyecek çalması hırsızlık değildir ve eli de kesilmez. Zira suçlu o değil, onu aç bırakandır. Örneğin, birsini öldürenin
cezası öldürülmek olduğu halde; “eğer nefsi- müdafaa ve ya meşru
bir nedenle öldürmüşse, öldürülme cezasının uygulanmaması gibi.
Ancak, tıpkı can gibi mal da kutsanmıştır ve her türlü güveni hak
etmektedir. Birilerinin emek harcamadan, haksız yoldan ve zorunlu
bir ihtiyaç da değilken başkasının malını çalması hırsızlıktır ve eli
kesilir. Ancak çok önemli olan diğer bir husus da bir sonraki ayette
de ifade edildiği gibi, bir kimse yaptığı hırsızlıktan pişman olup, tövbe ederse; çaldığı malı sahibine iade eder ve kendisini düzeltirse,
tövbesi geçerlidir ve eli kesilmez.
130 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
39. Kim yaptığı haksızlıktan1
sonra tövbe eder ve kendisini düzeltirse, kuşkusuz Allah onun tövbesini kabul eder. Kuşkusuz
Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.2
1- Hırsızlıktan. 1- Yaptığı hırsızlıktan pişman olup hırsızlık yapmaktan vazgeçerse elinin kesilmesinden kurtulur.
40. Bilmez misin? Kuşkusuz ki göklerin ve yerin mülkü Allah’a aittir. Dilediğine1
azap eder, dilediğini bağışlar. Allah Her Şeye
Güç Yetiren’dir.
1- Uygun gördüğünü. Yani insanın seçimine göre uygun olan karşılığı vererek. Azabı gerektirecek “şey”ler yapana azap eder; bağışlanmayı gerektirecek “şey”ler yapanı bağışlar. Azabı hak edeni
azaplandırır, bağışlanmayı hak edeni bağışlar.
41. Ey Rasul! Küfre koşuşanlar seni üzmesin. O kimseler ki ağızlarıyla inandık dedikleri halde, kalben inanmadılar. Ve bir de
yalan uydurmak amacıyla kasıtlı dinleyen Yahudiler. Sana gelmeyen başka bir toplum adına casusluk yapmak için dinlerler.
Sözleri bağlamlarından kopararak değiştiriyorlar: “Eğer bu
size verilirse onu alın, eğer bu verilmezse sakının.” diyorlar.
Allah, kimin fitneye düşmesini isterse, onun için Allah’a karşı
elinden hiçbir şey gelmez. İşte onlar, Allah’ın kalplerini arındırmak istemediği kimselerdir.1
Onlar için dünyada aşağılanma, ahirette de büyük bir azap vardır.
1- Kalplerinin arındırılmasını hak etmeyen kimselerdir.
42. Yalan uydurmak için can kulağı ile dinlerler ve sürekli suhtla1
geçinirler. Eğer hüküm vermen için sana gelirlerse, aralarında
hüküm ver veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hüküm ver. Kuşkusuz, Allah, adil olanları sever.
1- Suht: haram kazanç, meşru olmayan kazançların tamamı, her
türlü yolsuzluk.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 131
43. İçinde, Allah’ın hükmünün1
bulunduğu Tevrat yanlarında olduğu halde, nasıl olur da sana hüküm verdiriyorlar? Sonra
da o hükümden döneklik ediyorlar. Onlar, aslında inanmış
değiller.
1- Kısas hükmü.
44. Kuşkusuz, Biz, içinde doğru yola iletici ve aydınlatıcı olan
Tevrat’ı indirdik. Nebiler onunla, teslim olan Yahudiler, rabbaniler1
ve ahbar2
için hükmediyorlardı. Onlar da Allah’ın kitabından ezberletilmiş olmasından dolayı, ona tanıklık ediyorlardı.
Öyleyse siz insanlardan değil Bana karşı gelmekten sakının.
Benim ayetlerimi az bir bedele değişmeyin. Ve Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, nankörlerin ta kendileridir.
1- Rabb’e adanmış olanlar. 2- Din bilginleri.
45. Ve Biz, onda, onların üzerine yazdık: “Cana can, göze göz,
buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralamalarda kısas1
vardır.”. Artık kim onunla tasadduk2
ederse o, onun için bir kefarettir.3
Ve Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin
ta kendileridirler.
1- Eş değer karşılık. 2- Kısas hakkını bağışlarsa, kısastan vazgeçerse. 3- Bağışlanmadır.
46. Onların ardından, Tevrat’ı tasdik edici olarak, Meryem oğlu
İsa’yı gönderdik. Biz ona, içinde hidayet ve nur bulunan,
Tevrat’ı tasdik eden, takva1
sahipleri için hidayet ve öğüt olan
İncil’i verdik.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
47. İncil ehli, Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsinler. Ve kim
Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır.1
1- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan.
132 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
48. Biz sana, kendinden önceki Kitap’ı tasdik eden, onu düzenleyen1
bu Kitap’ı hakk2
olarak indirdik. O halde, aralarında
Allah’ın indirdiği ile hükmet. Ve sakın sana gelen hakkı bırakıp onların hevalarına3
uyma. Ve Biz, sizin her biriniz için, bir
şeriat4
ve yöntem belirledik. Allah dileseydi, sizi tek tip bir
topluluk yapardı. Ancak sizlere verdiği ile sizi sınıyor.5
O halde
hayırlarda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Allah, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri bildirecektir.
1- “Müheymin/düzenleyen” sözcüğü; çarpıtılmış, tahrif edilmiş
hakikatleri ve tevhid inancının gerçeğini ortaya koymak demektir.
2- Bir işin doğrusu. Gerçeklik. Gerçek olan. Doğru olan. Bir şeyin
aslı ve esası. 3- Kuruntularına, keyiflerine. 4- İlahi yasalar bütünü.
Gerçeğin kaynağına götüren yol. 5- Ki nasıl kimseler olduğunuz belli
olsun.
49. Ve aralarında, Allah’ın sana indirdiğiyle hükmet. Onların hevalarına uyma. Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni
şaşırtmalarından ve onlardan sakın. Eğer verdiğin kararlara
uymazlarsa, bilesin ki Allah, bazı günahları nedeniyle onlara
musibet isabet ettirmeyi istiyor. İnsanların pek çoğu elbette
fasıktır.1
1- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan.
50. Cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği kavramış bir toplum
için, Allah’tan daha iyi hüküm veren kim olabilir?
51. Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları evliya1
edinmeyin. Onlar, birbirlerinin evliyasıdır.2
Sizden kim onları mütevelli3
edinirse, kuşkusuz o, onlardandır. Kuşkusuz, Allah, zalim
topluma hidayet etmez.
1- Mü’minlere karşı faaliyette yer alanları müttefik edinmeyin; onlarla ittifak etmeyin. 2- Müttefikidir. İşbirlikçisidir. 3- Yönetici, koruyucu, işbirlikçi.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 133
52. Kalplerinde hastalık bulunanların, “Başımıza bir bela gelmesinden korkuyoruz.” diyerek, onların aralarında koşuştuklarını görürsün. Olur ki, Allah bir fetih veya kendi katından bir
emir getirir ve böylece onlar içlerinde gizledikleri şeyden pişman olurlar!
53. İman edenler şöyle derler: “Bütün güçleri ile senin yanında
olacaklarına dair yemin edenler bunlar mı? İşte onların yaptığı bütün işler boşa gitti. Ve hüsrana uğrayanlar oldular.
54. Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse1
bilsin ki Allah,
Kendisinin onları sevdiği ve onların da O’nu sevdiği; müminlere karşı alçak gönüllü, gerçeği yalanlayan nankörlere karşı
izzetli,2
Allah yolunda cihad eden, kınayıcının kınamasından
korkmayan bir toplum getirir. İşte bu Allah’ın fazlıdır3
ki o fazlı
dilediğine verir. Ve Allah, Yardımı Çok Kapsamlı Olan’dır, Her
Şeyi Bilen’dir.
1- Mürted olursa. İslam inancında yer alan, “mürted olanın öldürülmesi” görüşü kesinlikle Kur’an’a aykırı bir düşüncedir. Dinde zorlama yoktur. Rabb’imiz, kullarına dilediğini seçme hakkı vermiştir.
Dileyen iman eder, dileyen küfreder. Esas küfür, zorla dindar edilmek veya zorla dinden döndürülmektir. 2- Yüksek onur, şeref, büyük
itibar, yücelik, saygınlık, üstünlük, güç. 3- Üstünlük, lütuf, ihsan, ikram, cömertlik, hayır, iyilik.
55. Sizin veliniz1
; ancak Allah, O’nun Rasul’ü ve “salatı ikame edip
ruku halinde zekât veren”2
mü’minlerdir.
1- Yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer alan, “veli”
ve velinin çoğulu olan “evliya” dost, dostlar olarak çeviriye konu
edilmektedir. Oysaki bu sözcükler, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
2- Bu cümleye, literal/lafız olarak diğer çevirilerde, ‘namaz kılan,
zekât veren ve ruku eden” şeklinde yanlış anlam verilmektedir. Oysaki ayette, sözcük anlamı itibariyle ‘salatı ikame edip ruku halinde zekât veren’ demek olan bu terkip; Şirkten arınmış bir bilinçle
Allah’a yönelmek, O’na kulluk etmek ve bunu, Allah’a bağlılığı ortaya koyarak, buyruklarına içtenlikle teslim olarak; arınmış, temizlenmiş bir benlikle yapmak demektir.
134 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
56. Ve kim Allah’ı ve O’nun Rasul’ünü ve mü’minleri veli edinirse,
Allah’ın taraftarları onlardır. Galip gelecek olanlar da onlardır.
57. Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden
ve gerçeği yalanlayan nankörlerden, dininizi alay ve eğlenceye alan kimseleri veliler edinmeyin. Eğer iman etmiş kimselerseniz, Allah’a karşı takvâlı1
olun.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uymak suretiyle; o buyrukları kendisine koruyucu yapıp, onlarla kendisini kötü ve zararlı şeylere karşı
korumaya/güvenceye almak.
58. Salâta1
çağrıldığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu, onların kesinlikle aklını kullanmayan bir toplum
olmalarındandır.
1- Namaza.
59. De ki: “Ey Kitap Ehli! Allah’a, bize indirilene ve bizden önce indirilene inandığımız için mi bizden nefret ediyorsunuz? Kuşkusuz, çoğunuz fasıklarsınız.”1
.
1- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan.
60. De ki: Allah’ın katında ceza olarak bunlardan daha kötüsünü
size haber vereyim mi? Allah’ın lanet ettiği, gazabına uğrattığı
ve onlardan maymunlar, domuzlar yaptığı1
ve tağuta2
kulluk
eden kimseler, işte bunlar, durumları bakımından en kötü
olan ve doğru yoldan sapmış olanlardır.
1- Maymun ve domuz yapılmak biyolojik olarak değil, kinaye olarak
karakteristik bir duruma işarettir. 2- Azgın, sapık, kötülük ve sapkınlık önderi, zorba, şeytan, put, put hane, kâhin, sihirbaz, Allah’ın
hükümlerini tanımayan kişi, kurum, kuruluşlar.
61. Onlar, size geldiklerinde, “İman ettik.” dediler. Oysaki onlar,
yanınıza küfürle geldiler, küfürle döndüler. Allah, gizledikleri
şeyi daha iyi bilir.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 135
62. Ve onlardan pek çoğunun, günah işlemede, düşmanlık yapmada ve haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün.
Yapmakta oldukları şey ne kadar kötüdür!
63. Rabbanilerin ve ahbarın;1
günah söz söylemekten ve haram
yemekten sakındırmaları gerekmez miydi? Yaltaklanmaları
ne kötüdür.
1- Rabb’e kul olanların ve bilginlerin. (Ruhbanlar ve Hahamlar/Hristiyan ve Yahudi din adamları; din bilginleri)
64. O Yahudiler1
, “Allah’ın eli bağlıdır.2
” dediler. Böyle söylemelerinden dolayı elleri bağlandı ve lanetlendiler. Oysaki O’nun
iki eli açıktır.3
Nasıl dilerse öyle infak4
eder. Yemin olsun ki
sana Rabb’inden indirilen şey onların çoğunun azgınlığını ve
küfrünü arttıracaktır. Biz de aralarına Kıyamet Günü’ne kadar
düşmanlık ve nefret yerleştirdik. Savaş için ateş yaktıkları her
seferinde Allah onu söndürdü. Yeryüzünde bozgunculuk için
koşuşuyorlar. Ve Allah bozguncuları sevmez.
1- Allah’ın eli bağlıdır diyen Yahudiler. 2- Cimridir. 3- Çok cömerttir.
4- Yardım.
65. Eğer Kitap Ehli de inanıp takva sahibi olsaydı, kötülüklerini
örter, nimet dolu Cennetlere koyardık.
66. Eğer onlar, Tevrat’ı, İncil’i ve Rabb’lerinden kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, hem üstlerinden hem de ayaklarının altından1
yiyeceklerdi. İçlerinde muktesid2
bir toplum
var. Ve onlardan çoğu da kötü işler yapıyorlar.
1- Her yönden. 2- Orta yol tutan.
67. Ey Rasul! Rabb’inden sana her indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan, O’nun mesajını tebliğ etmemiş sayılırsın. Allah, seni
insanlardan koruyor. Kuşkusuz, Allah, gerçeği yalanlayan nankörleri doğru yola iletmez.
136 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
68. De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı ve İncil’i ve Rabb’inizden size
indirileni gereğince uygulamadığınız sürece inancınızı sağlam
bir temele oturtmuş olmazsınız.” Yemin olsun ki, Rabb’inden
sana indirilmekte olan şey, onlardan çoğunun azgınlığını ve
küfrünü elbette artırır. O halde gerçeği yalanlayan nankörlere
üzülme.
69. İman edenler, Yahudiler, Sabiler ve Nasranîler;1
kim Allah’a
ve Ahiret Günü’ne iman etti ve sâlihâtı yaptı,2
onlara korku
yoktur ve üzülmeyeceklerdir de.
1- Yahudiliğin geçerli olduğu dönemde; iman eden ve sâlihâtı yapan Yahudiler, Hıristiyanlığın geçerli olduğu dönemde, iman eden
ve sâlihâtı yapan Hıristiyanlar; Sabiîliğin geçerli olduğu dönemde,
iman eden ve sâlihâtı yapan Sabiiler ve şu anda da iman eden ve
sâlihâtı yapan Mü’minlerin ödüllerini Rabb’leri verecek. Ayette, her
dinin geçerli olduğu dönemde, o dinin mensupları içinde iman eden
ve sâlihâtı yapan kimseler kastedilmektedir (Benzer ayet, 2/Bakara,
62). 2- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı
olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
70. Elbette İsrailoğulları’ndan söz aldık ve onlara rasuller gönderdik. Ne zaman kendi kuruntularına, arzu ve isteklerine uymayan bir rasul geldiyse, bir kısmını yalanlıyor ve bir kısmını da
öldürüyorlardı.
71. Bir fitne1
olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler.2
Sonra Allah, onların üzerine tövbe3
etti. Ardından onlardan
birçoğu kör ve sağır kesildiler. Allah ne yaptıklarını gerçeğiyle
görmektedir.
1- Bir sınavla, test olmakla karşı karşıya olduklarını düşünmediler.
2- Gerçeği görmezden ve duymazdan geldiler. 3- Cezayı hak ettikleri
halde, Allah onları cezalandırmadı; onlara kendilerini düzeltmeleri
için bir fırsat daha verdi.
Bölüm 6 5/ Maide Sûresi 137
72. Ant olsun Meryem oğlu Mesih’e, “O Allah’tır.”. diyenler kâfir
oldular. Oysaki Mesih: “Ey İsrailoğulları! Benim de sizin de
Rabb’iniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona Cenneti haram etmiştir. Ve onun varacağı yer ateştir.
Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” dedi.
73. Ant olsun “Allah, üçün üçüncüsüdür.” diyenler kâfir oldular.
Oysaki bir tek ilahtan başka ilah yoktur. Ve eğer bu söylediklerinden vazgeçmezlerse, onlardan kâfir kalanlara elbette
elem verici bir azap dokunacaktır.
74. Hâlâ Allah’a tövbe edip mağfiret1
dilemiyorlar mı? Oysaki Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Bağışlanma.
75. İyi bilin ki, Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir rasuldür. Ondan
önce çok rasuller gelip geçti. O’nun annesi çok dürüsttür. İkisi
de diğer insanlar gibi yer, içerlerdi. Onlar için ayetleri1
nasıl
açıkladığımıza bak ve sonra nasıl döndürüldüklerini2
gör.
1- İsa’nın mucizevi yaradılışını. 2- Gerçekten yüz çevirdiklerini.
76. De ki: “Allah’ı bırakıp, size bir yarar sağlamaya da bir zarar
vermeye de gücü yetmeyen şeylere mi kulluk yapıyorsunuz?
Allah, Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Bilen’dir.”
77. De ki: “Ey Kitap Ehli! Gerçeğin dışına çıkarak, dininizin sınırlarını ihlal etmeyin. Daha önce sapan ve birçoğunu saptıran ve
düzgün yoldan sapmış olan bir toplumun kuruntu ve tutkularına uymayın.
78. İsrailoğulları’ndan gerçeği yalanlayan nankör kimseler, asi
olmaları ve haddi aşmaları nedeniyle, Davud’un ve Meryem
oğlu İsa’nın diliyle lânetlendiler.
138 5/ Maide Sûresi Bölüm 6
79. Yaptıkları kötü şeylerde, birbirlerini uyarmıyorlardı. Gerçekten yapmakta oldukları şey ne kadar çirkindi.
80. Onlardan çoğunun, gerçeği yalanlayan nankörleri veli1
edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için sunduğu şey ne
kötüdür. Allah, onlara gazap etmiştir ve onlar sürekli azapta
kalacaklardır.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
81. Eğer onlar, Allah’a, Nebi’ye ve ona indirilene iman etselerdi,
onları evliya1
edinmezlerdi. Fakat onlardan pek çoğu fasıktır.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
82. İman eden kimselere düşmanlık yönünden insanların en çetininin Yahudiler1
ve müşrikler olduğunu görürsün. Ve yine
iman eden kimseler için sevgice daha yakın olanların da, biz
Nasarayiz2
diyenler olduğunu göreceksin. Bunun nedeni, kuşkusuz bunların içinde gerçekten büyüklük taslamayan keşişler3
ve rahipler olmasıdır.
1- Sözcüğün başında, “el” takısı, yani belirlilik takısı bulunmaktadır. Dolayısıyla belli bir dönemde, belli bir coğrafyada ve belli bir
grup Yahudi’den söz edilmektedir. Yani tarihin her döneminde yaşamış ve yaşayacak olan Yahudi’leri kapsayan bir husus değildir. O
gün İslam’a karşı tavır alan Yahudiler söz konusudur. Aksi bir düşünce Kur’an’ın çizdiği anlayışa kesinlikle aykırıdır. 2- Hristiyan’ız.
Burada söz konusu edilen Hıristiyanlar da tıpkı Yahudiler gibi belli
muhataplardır. Bu bütün zamanları kapsayan bir niteleme değildir.
3- İbadetle meşgul olanlar
6. Bölümün Sonu
Bölüm 7 5/ Maide Sûresi 139
83. Rasul’e indirileni duydukları zaman, gerçeği anlamalarından
dolayı onların gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Ey Rabb’imiz! İman ettik, öyleyse bizi şahitlerle beraber yaz.”.
84. Ve bize ne oluyor ki, Allah’a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim: Rabb’imizin bizi iyi kimseler topluluğuna dâhil etmesi
umut ve beklentisi içinde iken.
85. Böyle söylemelerinden dolayı Allah da karşılık olarak içinden
ırmaklar akan Cennetlerle ödüllendirdi. Onlar, orada sürekli
kalacaklardır. İşte muhsinlere1
verilen karşılık budur.
1- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlâk
sahibi olan.
86. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayan nankör kimseler, işte onlar
Cehennem halkıdırlar.
87. Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı tayyibat1
olan şeyleri haram saymayın. Haddi aşmayın.2
Allah, haddi aşanları
sevmez.
1- Sağlıklı, yararlı, bakımlı, temiz, hoş. 2- Bu helaldir, bu haramdır
diyerek kendi kendinize hüküm vermeyin.
88. Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerin helal ve tayyib1
olanlarından yiyin. İman ettiğiniz Allah’a karşı takvâlı2
olun.
1- Sağlıklı, yararlı, bakımlı, temiz, hoş. 2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı
kendisini korumaya, güvenceye almak.
140 5/ Maide Sûresi Bölüm 7
89. Allah, kasıtsız1
yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz,
ancak bilinçli olarak ettiğiniz yeminlerden dolayı sorumlu
tutar. Bunun2
bedeli ailenize yedirdiğinizin ortalaması üzerinden on yoksulu yedirmek veya onları giydirmek veya bir
köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. Fakat bunlara gücü yetmeyene üç gün oruç vardır. Bozduğunuz yeminlerinizin bedeli budur. Yeminlerinizi bozmayın. Allah, size ayetlerini3
böyle
açıklıyor. Umulur ki şükredersiniz.4
1- Yalan söyleme amacıyla yapılmayan veya doğru sanılarak yapılan. 2- Yeminlerinizi bozmanızın bedeli. 3- Hükümlerini. 4- Gerekeni
yaparsınız.
90. Ey iman edenler! Hamr1
, kumar, dikili taşlar2
ve şans oyunları3
şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.
1- Aklı örten, sarhoşluk veren her türden içki ve uyuşturucu.
2- İnsanlardan yararlanmak amacıyla manevi değer verilmiş,
kutsallaştırılmış put ve benzeri nesneler; mezar, türbe vb. şeyler.
3- Şans oyunları ile gelecek hakkında kehanette bulunmak.
91. Şeytan, hamr ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak;
sizi Allah’ın öğütlerini dinlemekten ve salâttan1
uzaklaştırmak
ister. O halde bunlardan vazgeçmeyecek misiniz?
1- Namaz kılmaktan.
92. Ve Allah’a itaat edin ve Rasul’e itaat edin. Sakının.1
Eğer bu
buyrukları dinlemezseniz, bilin ki rasulümüze düşen açıkça
duyurmaktır.
1- 91. Ayette ifade edilen şeylerden uzak durun.
Bölüm 7 5/ Maide Sûresi 141
93. İman eden ve sâlihâtı yapan1
kimselere; takvâlı2
oldukları,
iman edip sâlihâtı yaptıkları sürece, daha önce yiyip içtikleri o
şeylerden dolayı bir sorumluluk yoktur. Bundan böyle takvalı
olup, iman ettikleri ve yine takvalı olup sâlihâtı yaptıkları ve
yine takvalı olup iyilik yaptıkları takdirde, bilin ki Allah, muhsin3
olanları sever.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak, yapıcı olmak,
düzeltmeye yönlendirmek, teşvik etmek. 2- Allah’ın buyruklarına
içtenlikle uymak suretiyle; o buyrukları kendisine koruyucu yapıp,
onlarla kendisini kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya, güvenceye
almak. 3- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel
ahlak sahibi olan.
94. Ey iman edenler! Allah, ellerinizin ve oklarınızın ulaşabildiği
bir kısım avla sizi dener. Ki görünmeyen yerde kendisine karşı
gelmekten sakınanların kimler olduğunu bilmek için. Bundan
sonra kim haddi aşarsa onun için elem verici bir azap vardır.
95. Ey iman edenler! İhramlıyken1
av hayvanı öldürmeyin. Sizden
kim bile bile öldürürse, karşılık olarak yapacağı şey, sizden
adil iki kişinin kararıyla, avlanılan şeye denk Kâbe’ye ulaşacak
kurbanlık bir hayvan göndermek veya yoksulları doyurmak
veya buna denk oruç tutmaktır ki bu yaptığı işin vebalini tatması içindir. Allah geçmiştekini affetti. Kim aynı suçu tekrar
ederse, Allah onun hesabını sorar. Ve Allah, Mutlak Üstün
Olan’dır, Hesap Sorucu’dur.
1- Hac esnasında yasaklanmışken, haram edilmişken.
96. Deniz avı ve onu yemek ve ondan geçim temin etmek size ve
yolculukta olanlara helal kılındı. Ve ihramlı olduğunuz süre
içinde kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız
Allah’a karşı takva sahibi olun.
142 5/ Maide Sûresi Bölüm 7
97. Allah, saygın ev olan Kâbe’yi ve saygın olan ayı ve hediye kurbanlığı1
ve gerdanlıkları2
insanlar için kıyam3
yaptı. Bilesiniz ki
Allah, göklerdekini ve yerdekini bilmektedir. Kuşkusuz, Allah,
Her Şeyi Bilen’dir.
1- Hacc yapanlara yemeleri için gönderilecek olan. 2- Hacc yapanların yemesi için ayrılan hayvanları belirlemek için konulan işaretler. 3- Belini doğrultma, geçimini sağlama, yiyeceğini karşılama
aracı yaptı.
98. İyi bilin ki; Allah, Cezası Çok Şiddetli Olan’dır ve kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
99. Rasule düşen, yalnızca çağrıda bulunmaktır. Açığa vurduğunuzu da gizlediğinizi de Allah bilir.
100. De ki: Pis olanla temiz olan aynı değildir. Velev ki pis olanın
birçoğu/çokluğu1
hoşuna gitse de. Ey selim akıl2
sahipleri!
Allah’a karşı takvalı olun.
1- Az olan temiz şey, çok olan pis şeyden daha hayırlıdır. Az ama
helal olan, çok ama haram olandan daha temizdir. Önemli olan niteliktir, nicelik değil. 2- Sağlıklı düşünen, sağduyulu olan.
101. Ey iman edenler! Her şeyi sormayın! Açıklandığında sizi zor
duruma düşürecek şeyler vardır. Oysaki Kur’an indirildiği
anda o şeyleri sorarsanız meydana çıkar. Allah, onlardan vazgeçmiştir1
. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Çok Hoş Görülü’dür.
1- Kimi şeyleri detaylandırmamıştır.
102. Gerçekten, sizden önce de onları bir toplum sormuştu da
sonra onları inkâr edenler olmuşlardı.
103. Allah, ne “Bahîre” ne “Sâibe” ne “Vâsile” ne de “Ham”1
diye
bir şeyi meşru kılmadı. Fakat gerçeği yalanlayan nankörler,
yalan söyleyerek Allah’a iftira ediyorlar. Ve onların çoğu akıllarını kullanmıyorlar.
1- Bu isimler; Arapların, putlara kurban ettikleri ya da onlar adına
değerlendirdikleri hayvanlara verdikleri isimlerdir.
Bölüm 7 5/ Maide Sûresi 143
104. Onlara, Allah’ın indirdiğine ve rasule gelin dendiği zaman,
“Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter.” dediler.
Peki ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler ise?
105. Ey iman edenler! Siz, kendinizden sorumlusunuz. Eğer siz
doğru yol üzerindeyseniz, sapan kimseler size zarar veremez.
Dönüşünüz Allah’adır. Yaptığınız şeyleri size haber verecektir.
106. Ey iman edenler! Eğer birinizde ölüm belirtileri ortaya çıkarsa, vasiyet anında içinizden adalet sahibi iki kişi aranızda tanıklık etsin. Veya yeryüzünde yolculuk ederken1
ölüm musibeti size isabet ederse, sizden olmayan iki kişi tanıklık etsin.
Eğer şüpheye düşerseniz o iki kişiyi salâttan2
sonra alıkoyun.
“Yakınımız da olsa tanıklığımızı hiçbir bedele satmadık ve
Allah’ın tanıklığını gizlemedik. Yoksa öyle yaparsak, kuşkusuz
günahkârlardan oluruz.” diye Allah’a yemin etsinler.
1- Gurbette olduğunuzda. 2- Cenaze duasından, töreninden.
107. Eğer o ikisinin günah işledikleri anlaşılırsa, onların yerine mirasa hak sahibi olanlardan iki kişi geçer: “Bizim tanıklığımız
o ikisinin tanıklığından daha doğrudur ve biz haddi aşmadık,
öyle olsaydı kuşkusuz biz elbette zalimlerden oluruz.” diye
Allah’a yemin ederler.
108. İşte bu, tanıklığın tam anlamıyla yerine getirilmesi; yoksa
yeminden sonra yeminlerinin başkalarının yeminleriyle geri
çevrilmesinden korkulması bakımından daha uygundur. Allah
için takvâlı1
olun ve dinleyin. Allah, fasık olan toplumu doğru
yola iletmez.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
109. Allah, rasulleri topladığı gün, “Nasıl karşılandınız der?” “Bizim
bir bilgimiz yok, doğrusu gayibleri1
bilen ancak Sen’sin.” derler.
1- Gizli, görünmeyen, bilinmez olan, algılanamayan, gelecekte olacak şeyler, geleceğe dair bilgiler.
144 5/ Maide Sûresi Bölüm 7
110. Allah, “Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerinde olan
nimetimi hatırla.” diyecek. Hani seni Kudus’un Rûhu1
ile güçlendirdik ki insanlarla beşikte2
ve yetişkinlikte konuşuyordun.
Ve hani sana Kitap’ı ve Hikmet’i ve Tevrat’ı ve İncil’i öğrettik. Ve hani Ben’im iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey
yaratıyordun ve ona üflüyordun, Ben’im iznimle hemen kuş
oluyordu; kör olarak doğanı ve abrası3
Ben’im iznimle iyileştiriyordun. Hani Ben’im iznimle ölüleri4
çıkarıyordun. Hani
İsrailoğulları’nı senden uzaklaştırdım. Hani onlara apaçık
beyyinelerle5
geldiğinde, onlardan kâfir olanlar, “Bu apaçık
bir sihirden başka bir şey değildir.” dediler.
1- Ruh ve Kudus sözcüklerinden oluşan belirtili isim tamlamasıdır.
“Kudus’un Ruhu” demektir. “Kutsal Ruh” olarak, sıfat tamlaması şeklinde anlam verilmesi doğru değildir. İsim tamlaması olarak; Allah’ın Ruhu, Allah’ın vahyi, Allah’tan gelen bilgi anlamına
gelmektedir. Ruh sözcüğü; “can”, “vücuda hayat veren cevher”
demektir. Bu anlamından hareketle, isim tamlaması olarak vahiy
sözcüğünün yerine kullanılmıştır. Kur’an’da dört yerde geçen Ruhu’l
Kudus isim tamlamasındaki Kudus, Allah; ruh sözcüğü ise, “insana
ve topluma hayat veren; düzen vererek onları canlı ve diri tutan,
sağlıklı kılan ruh/can” anlamındadır. Bu nedenle çevirilerde, Ruhu’l
Kudus’a, “Cebrail” anlamı verilmesi doğru değildir. Ayrıca, 16/Nahl,
102. ayette yer alan “nezzele” fiiline “indirdi” anlamı vermek, gramer olarak yanlıştır. Zira “indirdi” olabilmesi için, sözcüğün, nezzele
değil “enzele” olması gerekirdi. Ayette yer alan “nezzelehu Ruhu’l
Kudus” ifadesinin anlamı, “Ona birçok vahiy/Ruhu’l Kudus indi.” demektir. Ruhu’l Kudus’u, yani vahyi, Allah’ın indirdiği 16/Nahl, 101.
ayette açıkça belirtilmektedir. Ruhun, vahiy anlamında kullanıldığına örnek ayet: “O, dereceleri yükseltendir, arşın sahibidir. O, buluşma günü hakkında insanları uyarmak için Kendi buyruğundan
olan “ruhu/vahyi” kullarından dilediğine ulaştırır.” (40/Mü’min, 15).
Ruhu’l Kudus ifadelerinin geçtiği ayetler: 2/Bakara, 87, 253; 5/Maide, 110; 16/Nahl, 102. 2- Hz. İsa’nın beşikte konuşması gerçektir.
Bunu başka türlü açıklamak ayete açıkça muhaleffettir. 19/Meryem, 21. ayette de denildiği gibi bu olay bir mucizedir. Hz. İsa’nın
Bölüm 7 5/ Maide Sûresi 145
beşikte iken konuştuğunu hiçbir yoruma gerek kalmayacak açıklıkta
başka ayetler de bildirmektedir: 3/Al-i İmran, 46: “O, beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacak. O, salihlerden olacaktır.” Ve
19/Meryem, 29, 30, 31. ayetler. 3- Alacalıyı. 4- Dirilterek çıkarıyordun. 5- Kanıt içeren, açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi.
111. Havarilere, Bana ve Ben’im rasulüme iman etmelerini vahyettim. “İman ettik.” dediler. Ve tanık ol ki kuşkusuz, biz müslümanlarız.1
1- Teslim olanlarız.
112. Hani havariler dedi: “Ey Meryem oğlu İsa, senin Rabb’inin
üzerimize gökten bir sofra indirmeye gücü yeter mi?” “Eğer
inanıyorsanız Allah’a karşı takvalı1
olun” dedi.
1- Allah’ın buyruklarına uyarak, kendinizi cezalandırılmaktan koruyun. Allah’a asilik yapmayın, O’nun buyruklarına uymazsanız cezalandırılacağınızı bilin.
113. “Ondan yemeyi ve kalplerimizin iyice yatışmasını; senin bize
doğru söylediğini bilmeyi ve buna doğrudan tanık olmayı istiyoruz.” dediler.
114. Meryem oğlu İsa: “Ey Allah’ım, Rabb’imiz, gökten üzerimize
bir sofra indir. Ki o sofra bizim için; öncemiz ve sonramız için
bir bayram olur ve Sen’den de bir ayet.1
Bizi rızıklandır ve Sen
rızıklandıranların en hayırlısısın.” dedi.
1- Kanıt, gösterge.
115. Allah: “Ben, üzerinize onu indireceğim. Ama ondan sonra sizden kim gerçeği yalanlayarak nankörlük ederse, âlemlerden
hiç kimseyi azaplandırmadığım şekilde ona azap ederim.” dedi.
116. Allah: “Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, Allah’tan başka beni
ve annemi iki ilah edinin diye sen mi söyledin?” buyurduğunda, “Sen yücesin.” dedi. “Gerçek olmayan bir şeyi söylemek
haddim değil. Ben onu söyleseydim, Sen onu bilirdin. Nefsimde olanı bilirsin, ben ise Sen’in zatında olanı bilmem. Sen,
gaipleri eksiksiz bilensin.”
146 5/ Maide Sûresi Bölüm 7
117. “Onlara, bana emrettiklerinden başkasını söylemedim. Benim ve sizin Rabb’iniz olan Allaha kulluk edin dedim. Ben
içlerinde olduğum sürece onlara gözetleyiciydim. Fakat beni
vefat ettirince1
onların üzerinde gözetleyici yalnızca Sen oldun. Ve Sen, Her Şeye Tanıksın.”.
1- Ayetten de anlaşılacağı gibi İsa Nebi’nin de her insan gibi vefat
ettiği açıkça görülmektedir.
118. Eğer onlara azap edersen onlar Sen’in kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, Mutlak Üstün Olan ve En İyi Hüküm Veren
Sen’sin.”
119. Allah: “Bugün, doğruluklarının doğrulara fayda sağlayacağı
gündür.” dedi. Onlar için, içinden nehirlerin aktığı cennetler1
vardır. Orada süresiz kalacaklar. Allah onlardan, onlar da
O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı budur.
1- Bahçeler.
120. Göklerin, yerin ve bunların içindekilerin mülkü1
Allah’ındır.
Ve O, Her Şeye Gücü Yeten’dir.
1- Egemenliği, sahipliği, yönetimi.
Bölüm 7 6/En’am Sûresi 147
1. Hamd1
, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var
eden Allah’a özgüdür. Gerçeği yalanlayan nankörler ilahlarını
Rabb’leriyle denk tutuyorlar.
1- Yüce, Güçlü ve Övgüye Değer Yegâne Varlık.
2. O, sizi balçıktan yarattı. Sonra “ecel”i1
tayin etti. Ve adı belirlenmiş ecel O’nun yanındadır.2
Sonra da sizler hala kuşkulanıyorsunuz.
1- Ecel, bir şeyin belirlenmiş süresidir. Bir sürenin son anı demektir.
2- Belirlenen süre, sürenin son anına ait bilgi yalnızca Allah’ın bilgisindedir. O’dan başkası bunu bilemez.
3. Göklerde ve yerde Allah O’dur. Gizlinizi de açığınızı da bilir. Ve
ne kazandığınızı da bilir.
4. Onlara, ne zaman Rabb’lerinin ayetlerinden bir ayet gelse illaki ondan yüz çevirirler.
5. Fakat kendilerine gelen hakkı yalanladılar. Onlara, yakında
kendisi ile alay ettikleri şeyin haberleri gelecek.
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[ İniş sırası: 93, Mekki, 165 ayet.
Adını 136,138 ve 139. ayetlerde geçen “hayvanlar(geviş getiren)”
anlamındaki en’am sözcüğünden almıştır. ]
en’am sûresi
148 6/En’am Sûresi Bölüm 7
6. Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi idrak1
etmiyorlar mı? Yeryüzünde size vermediğimiz imkânları onlara
vermiştik. Üzerlerine bol bol yağmur göndermiş ve yerlerde
ırmaklar akıtmıştık. İşledikleri suçları nedeniyle kendilerini
yok ettik. Onlardan sonra başka nesiller meydana getirdik.
1- Bir şeyi tam olarak kavrama, anlama.
7. Biz, sana kağıt üzerine yazılı bir metin indirmiş olsaydık da;
onlar da ona elleriyle dokunsalardı yine de gerçeği yalanlayan nankörler, “Bu, ancak apaçık bir sihirdir.” derlerdi.1
1- Bu ve daha birçok ayette açıkça Nebimize mucize verilmediği bildirildiği halde başta hadis külliyatı olamk üzere birçok kaynakta
mucize verildiği yer almaktadır.
8. “Ona bir melek indirilmeli değil miydi?” dediler. Eğer bir melek indirmiş olsaydık iş bitirilmiş olurdu. Sonra onlara göz açtırılmazdı.
9. Ve Biz, bir melek görevlendirseydik, onu da insan şeklinde
gönderirdik ve onları düştükleri kuşkuya yine düşürürdük.1
1- “Bu da senin gibi bir insandır.” der, yine inanmazlardı.
10. Ant olsun, senden önce de rasullerle alay edildi. Onlarla alay
edenleri, alaya aldıkları şey çepeçevre kuşatıverdi.
11. De ki: “Yeryüzünü dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl
olduğunu görün!”
12. De ki: “Gökte ve yerde olan şeyler kimindir?” De ki: “Rahmeti
Kendi üzerine yazan Allah’ındır.” O, kendisinden kuşku olmayan Kıyamet Günü’nde sizi mutlaka toplayacaktır. O kimseler
ki kendi nefislerine hüsran1
ettiler, işte onlar iman etmezler.2
1- Ömrünü boş şeyler uğruna tüketip, ebedi kayba uğramak.
2- Yaradılışa uygun olmayan bir ahlak ve yaşam tarzı, fıtratı bozduğundan; fıtratta bulunan inanma güdüsü yok olmaktadır. Zira Yapısı bozulmamış bir fıtratta, inanç fıtratın gereğidir.
13. Gece ve gündüzde barınıp yaşayan her şey O’nundur. O, Her
Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
Bölüm 7 6/En’am Sûresi 149
14. De ki: “Göklerin ve yerin fıtratını1
belirleyen; herkesi yedirip içiren, fakat kendisinin yeme ve içmeye ihtiyacı olmayan
Allah’tan başkasını mı veli2
edineceğim?” De ki: “Bana, teslim
olanların ilki olmam emredildi.” Ve sakın müşriklerden olma!
1- Yaratılmış olan şeylerin, yaradılış ve işleyiş yasaları. 2- Koruyucu,
yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
15. Eğer Rabb’ime isyan edersem; büyük günün azabından korkarım.
16. İzin Günü kim kurtarılırsa, ona rahmet edilmiştir. İşte apaçık
kurtuluş da budur.
17. Eğer Allah, sana bir sıkıntı verirse onu Kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir iyilik verirse kuşkusuz Her
Şeye Kadir Olan O’dur.
18. O, kullarının üzerinde mutlak egemenlik sahibidir. En İyi Hüküm Veren’dir, Her Şeyden Haberdar’dır.
19. De ki: “Tanıklık yönünden hangi şey daha güvenilirdir?” De ki:
“Aramızda tanık Allah’tır. Bu Kur’an; bana, sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyedildi. Yoksa Allah ile beraber başka
ilahlar olduğuna tanıklık mı ediyorsunuz? De ki: “Ben tanıklık
etmem.” De ki: “O ancak tek ilahtır. Kuşkusuz ben, sizin şirk
koştuğunuz şeylerden uzağım.”
20. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu çocuklarını tanır gibi tanırlar. O kimseler, kendi nefislerine hüsran1
ettiler, işte onlar
iman etmezler.
1- İnsanın, ömrünü boş şeyler uğruna tüketip, ebedi kayba uğraması.
21. Uydurduğu yalanları Allah’a yakıştırandan veya O’nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Zalimler kurtuluş yüzü görmezler.
22. O gün hepsini toplayacağız. Sonra şirk koşanlara, “Hani nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklar?” diye soracağız.
150 6/En’am Sûresi Bölüm 7
23. Sonra başvurdukları fitne1
“Rabb’imiz Allah’a ant olsun ki, biz
müşriklerden değildik.” demelerinden başka bir şey olmadı.
1- Mazaret.
24. Bak! Kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler. Ve uydurdukları
şeyler onlardan ayrılıp yok oldu.
25. Onlardan seni dinleyenler1
vardır; oysa onların kalplerine
perde, kulaklarına ağırlık koyduk.2
Onlar her türlü ayeti3
görseler de yine de ona iman etmezler. Gerçeği yalanlayan nankörler sana geldiklerinde, “Bunlar ancak geçmişin masallarıdır.” diye seninle tartışırlar.
1- Dinliyormuş gibi yapan. 2- Küfürde kalmaya inat etmeleri ve
bunu kararlılıkla sürdürmeleri nedeniyle. 3- Gösterge, kanıt.
26. Onlar, başkalarını ondan vazgeçirmeye çalışırlar, kendileri de
ondan uzaklaşırlar. Ve onlar, ancak kendilerini mahvederler,
ama bunu idrak etmezler.
27. Onların, ateşin karşısında durdurulduklarında: “Keşke geri
döndürülsek de Rabb’imizin ayetlerini yalanlamasak ve
mü’minlerden olsak.” dediklerini bir görsen.
28. Hayır! Daha önce gizledikleri şeyler açığa çıktı. Eğer onlar,
geri döndürülseler yasaklanan kötülüklere tekrar dönerler.
Onlar kesinlikle yalancıdırlar.
29. “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur, öldükten sonra diriltilecek de değiliz.” dediler.
30. Rabb’lerinin huzurunda durdurulduklarında, onları bir görsen! Allah, “Bu, gerçek değil miymiş?” dedi. Onlar: “Hayır!
Gerçektir ve Sen de Rabb’imizsin.” dediler. O, “Yok saymış olmanızdan dolayı azabı tadın.” dedi.
31. Allah ile karşılaşmayı yalan sayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Nihayet o saat ansızın gelip çatınca, günahlarını
sırtlarına yüklenerek: “Dünyada iyi şeyleri yapmamaktan dolayı yazıklar olsun bize.” diyecekler. Dikkat edin yüklendikleri
şey ne kötüdür!
Bölüm 7 6/En’am Sûresi 151
32. Dünya hayatı, bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, takva ehli olanlar için daha hayırlıdır.
Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
33. Doğrusu, onların söyledikleri sözlerin seni üzdüğünü biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar; o zalimler açıkça
Allah’ın ayetlerini reddediyorlar.
34. Ant olsun, senden önce de rasuller yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı Bizim yardımımız ulaşıncaya kadar sabrettiler. Allah’ın kelimelerini1
değiştirebilecek bir güç yoktur. Nitekim senden önce gönderilmiş elçilerin
bir kısım haberleri sana gelmiştir.
1- Takdir edilmiş hüküm.
35. Eğer yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yapabilirsen bir tünelle yerden veya bir merdivenle gökten onlara bir ayet1
getir! Eğer Allah dileseydi, elbette onları doğru yol üzerinde
toplardı. O halde sakın cahillerden olma!
1- Mucize.
36. Ancak kulak veren kimseler1
bu daveti kabul eder. Ölülere2
gelince onları ancak Allah diriltir. Sonra O’na döndürülürler.
1- Samimi olanlar ve gerçeği bilmek isteyenler. 2- Kulak vermeyenler, gerçeğe kulakları kapalı olanlar.
37. Ona, “Rabb’inden bir âyet1
indirilmeli değil miydi” dediler. De
ki: “Elbette ki Allah, bir âyet2
indirmeye kadirdir. Ancak onların çoğu bunu bilmezler.
1,2- Mucize.
38. Yeryüzünde hareket eden hiçbir dâbbeh1
ve iki kanadıyla uçan
hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler2
olmasın. Biz, Kitapta
hiçbir şeyi eksik bırakmadık.3
Sonunda hepsi de Rabb’lerinin
huzurunda toplanacaklardır.
1- Hayvan/Hareket eden canlı. 2- Topluluk. 3- Yaratılan her varlık ,
‘sünettullah’a/Allah’ın koyduğu yasalara uygun yaratılmış olup, o
yasalara göre varlıklarını sürdürmektedirler.
152 6/En’am Sûresi Bölüm 7
39. Âyetlerimizi yalanlayan kimseler, karanlıklar1
içinde kalmış,
sağırlar ve dilsizlerdir. Allah dileyeni saptırır2
,dileyeni de dosdoğru yola iletir.3
1- Küfür, şirk, nifak… 2- Hak edeni, sapkınlıkta kalmak isteyeni. 2-
Hak edeni, doğru yolu bulmak isteyeni.
40. De ki: “Eğer doğru söyleyen kimselerseniz söyleyin bakalım.
Size Allah’ın azabı gelse veya son saat1
gelse, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız?”
1- Kıyamet, hesap günü.
41. Hayır! Yalnız O’na yalvarırsınız, O da dilerse yalvarmanıza
konu olan sıkıntıyı kaldırır ve siz de ortak koştuklarınızı anmazsınız.
42. Ant olsun ki Biz, senden önceki ümmetlere de gönderdik.1
Belki yalvarırlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakaladık.2
1- Azap veya elçiler. 2- Bu ayet, 40, 41,42,43 ve 44. ayetlerle aynı konu
bağlamında değerlendirilmelidir. Söz konusu ümmetler(toplumlar)
kalpleri katılaşmış, azgınlaşmış ve iyice sapkınlaşmış toplumlardır.
43. Hiç olmazsa onlara sıkıntılarımız dokunduğu vakit yalvarsalardı! Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını
çekici gösterdi.
44. Onlar, verilen öğüdü unutunca, onlara her şeyin kapılarını açtık; kendilerine verilen şeylerle sevince daldıkları sırada onları ansızın yakalayıverdik. O zaman bütün ümitleri boşa çıktı.
45. Böylece zulmeden halkın kökü kurudu. Âlemlerin Rabb’i olan
Allah’a hamdolsun.
46. De ki: “Söyleyin bana! Eğer Allah; işitmenizi, görmenizi ve
kalbinizin1
idrak etmesini yok etse, Allah’tan başka hangi ilah
onları size geri verebilir?” Bak, ayetlerimizi nasıl çok yönlü
açıklıyoruz. Buna rağmen onlar yine de yüz çeviriyorlar.
1- Düşünme ve akletme melekesini/yetisini.
Bölüm 7 6/En’am Sûresi 153
47. De ki: “Hiç düşündünüz mü? Eğer size Allah’ın azabı ansızın
veya göz göre göre gelse, zalimlerden başkası mı yok edilir?”1
1- 45. ayete vurgu yapılmaktadır.
48. Biz elçileri ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Kim
iman eder kendisini düzeltirse, onlara korku yoktur, onlar
üzülmeyecekler de.
49. Ayetlerimizi yalanlayanlara da, yaptıkları fasıklık1
yüzünden
azabımız dokunacaktır.
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
50. De ki: “Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum.
Gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben,
sadece bana vahyolunana uyuyorum.” De ki: “Kör ile gören
bir olur mu? Niçin düşünmüyorsunuz?”
51. Rabb’lerinin huzurunda şefaatçi ve velileri olmaksızın, hesaba çekilmekten korkanları, sana vahyedilen ile uyar ki takva
sahibi olsunlar.
52. Rabb’lerinin vechini1
dileyerek sabah akşam2
O’na yönelenleri uzaklaştırma.3
Onların hesabından sen, senin hesabından
da onlar sorumlu değil. Eğer onları kendinden uzaklaştırırsan
zalimlerden4
olursun!
1- Hoşnutluğunu, O’nunla birlikte olma arzusunu. 2- Devamlı, gün
boyu. 3- Statüleri gereği toplumun ileri gelenlerinin beğenisi için,
yoksul, yoksun ve güçsüz olanları ikinci planda bırakacak bir davranış içine girme. 4- Haksızlık yapanlardan.
53. Biz, böylece onların bir kısmını, bir kısmı ile fitnelendirdik1
ki: “Allah’ın, aramızdan lütfuna layık gördüğü kimseler bunlar
mıdır?” desinler diye. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil
midir?
1- Zenginlik, fakirlik, sosyal statüler, varlık-yokluk gibi şeylerle sınav
etmek.
154 6/En’am Sûresi Bölüm 7
54. Âyetlerimize iman etmiş kimseler1
sana geldiklerinde, “Size
selam olsun.” de.2
Rabb’iniz rahmet etmeyi Kendi üzerine
yazdı. Sizden kim cehaletle3
kötü bir şey yapar da ardından
tövbe edip kendini düzeltirse, bilsin ki O, Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Hangi statüde olurlarsa olsunlar, ister zengin ister yoksul, ister
ünlü ister gariban… 2- İtibar et, değer ver. 3- Düşüncesizce hareket
eden, nankör, bağnaz.
55. Mücrimlerin1
yolu besbelli olsun diye âyetleri ayrıntılı biçimde açıklıyoruz.
1- “Suçlu” demek olan bu sözcük, “basit suçlu” anlamında değil;
“gerçeği yalanlayan nankör, müşrik, sapkın” anlamına gelmektedir.
56. De ki: “Ben, Allah’ın yanı sıra yalvardıklarınıza kulluk etmekten men olundum.” De ki: “Tutkularınıza tabi olmam, yoksa
kesinlikle sapmış olurum da o zaman hidayete erenlerden olmamış olurum.”
57. De ki: “Ben, Rabb’imden açık bir kanıt üzerindeyim. Siz onu
yalanladınız. Acelece istediğiniz şey benim yanımda değil.
Hüküm ancak Allah’a aittir. Zira O, hakkı söyler. Ve O, ayırt
edenlerin en hayırlısıdır.”
58. De ki: “Eğer acelece istediğiniz o şey benim yanımda olsaydı,
benimle sizin aranızdaki iş çoktan olup biterdi.” Allah, zalimleri en iyi bilendir.
59. Gaybın anahtarı yalnızca O’nun yanındadır. O’ndan başka hiç
kimse onları bilemez. Karada ve denizde olan her şeyi bilir.
Bir yaprak düşse mutlaka onu bilir. Yerin karanlığında tek bir
dâne, canlı ve cansız yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.
60. O’dur geceleyin sizi öldüren1
, gündüz elde ettiğiniz şeyleri
bilen. Sonra, bilinen ecelin gerçekleşmesi için diriltendir. Sonunda O’nadır dönüşünüz. Sonra da her ne yaptıysanız onu
size haber verecektir.
1- Ölü gibi uyutan. Uyku ile canlı hatla bağlantınızı kesen.
Bölüm 7 6/En’am Sûresi 155
61. O’dur kulları üzerinde kâhir1
olan. Üzerinize gözeticiler gönderir. Sonra da sizden birine ölüm vakti geldiği zaman, rasullerimiz2
hiç zaman geçirmeden onun canını alırlar.
1- Karşı konulmaz güce sahip olan; tek hâkim olan. 2- Ölüm melekleri.
62. Sonra onlar, gerçek mevlâları1
olan Allah’a döndürülürler. Dikkat edin, hüküm yalnız O’nundur ve O, hesabı çabuk görendir.
1- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. Mevla yalnızca Allah’tır. Allah’tan başkasına Mevla, Mevlana demek şirktir. Veli
sözcüğünün eş anlamlısıdır.
63. De ki: “Yerin ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?”
“Eğer bundan bizi kurtarırsa kuşkusuz şükredenlerden oluruz.” diye O’na açık ve gizli tedarruân1
da bulunursunuz.
1- Allah’ın yüceliği karşısında küçülerek, acziyetini ifade ederek istekte bulunmak.
64. De ki: “Sizi ondan ve bütün sıkıntılardan Allah kurtarır da sonra siz yine O’na şirk koşarsınız.”
65. De ki: “Sizin üstünüzden ve ayaklarınızın altından azap göndermeye, sizi topluluklar halinde ayırıp kiminizin hıncını kiminize tattırmaya kadir olan O’dur.” Bak, iyice anlasınlar diye
âyetlerimizi nasıl her yönüyle açıklıyoruz.
66. O hakk olduğu halde halkın onu yalanladı. “Ben üzerinize vekil değilim.” de.
67. Her haberin1
kararlaştırılmış bir zamanı vardır. Yakında bileceksiniz.
1- Olayın.
68. Âyetlerimiz hakkında münasebetsizce konuşanlarla karşılaştığın zaman, onlar başka bir konuya geçinceye kadar, onlardan
yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırlar hatırlamaz
zalim toplumla beraber oturma.
69. Takva sahibi kimselere, onların hesaplarından bir sorumluluk
yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır, belki korunurlar.
156 6/En’am Sûresi Bölüm 7
70. Dinlerini oyun ve eğlence edinen, dünya hayatının aldattığı
kimseleri bırak. Hiçbir kimsenin kazandığı şeyle bir felaket yaşamaması için onunla1
uyar. O kimse için Allah’tan başka ne
bir veli ne de bir şefaatçi vardır. O, bütün varlığını fidye olarak verse de ondan kabul edilmez. Onlar, kazandıklarından
dolayı mahvolan kimselerdir. Gerçeği yalanlayarak nankörlük
etmelerinden dolayı onlar için kaynar sudan bir içecek ve can
yakıcı bir azap vardır.
1- Kur’an.
71. De ki: “Allah’ı bırakıp da bize faydası da zararı da olmayan
şeylere mi yalvaralım? Allah, bizi doğru yola ilettikten sonra,
ökçelerimiz üzerinde gerisin geri mi dönelim? Arkadaşlarının
“Bize gel” diye doğru yola çağırdıkları; şeytanların ise ayartıp
şaşırttığı kimse gibi mi olalım? De ki: “Hidayet ancak Allah’ın
hidayetidir. Ve biz Âlemlerin Rabb’ine teslim olmakla emrolunduk.”
72. “Bir de salâtı ikame edin1
ve O’na karşı takvâlı2
olun.” O’dur
huzuruna varıp toplanacağınız.
1- İbadete layık yegâne ilah olarak yalnızca Allah’a ibadet edin;
kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir
bilinçle yapın. 2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak;
o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendinizi korumaya, güvenceye alın.
73. Gökleri ve yeri hakk ile yaratan O’dur. O gün, “ol” der o da oluverir. O’nun sözü haktır. Sura üfleneceği gün mülk1
O’nundur.
Gaybı da, görüneni de bilendir. O, En İyi Hüküm Veren’dir, Her
Şeyden Haberdar’dır.
1- Egemenlik, yetki, karar verme O’na aittir.
74. Hani İbrahim, babası Azer’e: “Sen, putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve halkı apaçık bir sapkınlık içinde görüyorum.” demişti.
Bölüm 7 6/En’am Sûresi 157
75. Böylece, göklerin ve yerin melekutunu1
İbrahim’e gösteriyorduk ki kesin inanlardan olsun.
1- Muhteşem düzenini, gerçek yüzünü. Melekût; Mülkiyet, kudret,
hükümdarlık, büyüklük anlamlarında gerçek tasarruf gücü demektir.
76. Gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. Rabb’im budur dedi.
O, batınca da, “Ben batanları sevmem!” dedi.
77. Sonra Ay’ın ortaya çıkışını görünce, “Rabb’im budur.” dedi.
Ay kaybolunca, “Eğer Rabb’im bana hidayet1
etmemiş olsaydı
sapkın olan halktan olurdum!” dedi.
1- Doğru yola iletme.
78. Sonra Güneş’i doğarken görünce, “Bu daha büyük, Rabb’im
budur.” dedi. Ama o batınca, “Ey halkım, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım!” dedi.1
1- 76, 77, 78. ayetlerde Allah’ın nebisi İbrahim’in, aklını kullanarak, muhakeme ve mukayese yaparak Allah’ı idrak ettiği şeklindeki”
yorumlar doğru değildir. Bu ayetlerde, İbrahim Nebi’nin kendi kavminin inanç sisteminde çok önemsenen, tapınma nesneleri olarak
görülen ve bunlar üzerinden gizemli bir inanç sistemi oluşturulmuş
olan yapıyı; yıldızlara, Ay’a ve Güneş’e tapınmayı, ironik bir dille
eleştirisi ifade edilmektedir. Yoksa önce yıldızlara, sonra Ay’a ve
ardından da Güneş’e; bunlar yok olunca da, bunlardan hareketle
Allah’ı bulması söz konusu değildir. Burada ironi olarak, neden aklınızı kullanmıyorsunuz, yok olup gidenlerden Rabb olur mu denmekte; insanlar, doğru düşünmeye yönlendirilmek istenmektedir.
79. “Ben hanif1
olarak yüzümü göklere ve yere varlık özelliklerini
koyana yönelttim; ben müşriklerden değilim.”
1- Şirk koşmaksızın Allah’a yönelmiş olan.
80. Halkı onunla tartıştı. “Bana doğru yolu gösteren Allah hakkında benimle niçin tartışıyorsunuz? Ben, O’na eş koştuğunuz
şeylerden korkmam. Ancak Rabb’imin dilediği olur. Rabb’imin
İlmi Her Şeyi Kuşatmıştır. Hala düşünmeyecek misiniz?”
158 6/En’am Sûresi Bölüm 7
81. “Siz, Allah’ın size, hakkında hiçbir yetki1
vermediği şeyleri
O’na ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl olur da sizin ortak koştuklarınızdan korkarım?” Bu iki taraftan hangisi emin
olmaya daha layıktır? Keşke bilseydiniz!
1- Çeviriler, ayetteki ‘sultan’ sözcüğüne ‘delil’ anlamı vermektedirler. Bu doğru değildir. Zira sultan yetki belgesi, görev pusulası
demektir. Sultan, bir kimsenin yetkili kılındığına; yetkili olduğuna
dair verilen yetki belgesi anlamına gelmektedir. Söz ve yetki sahibi
demek olan “Sultan” sözcüğü de bu sözcükten türemiştir.
82. İman etmiş ve imanlarına zulmü1
bulaştırmamış olanlar var
ya işte emniyet içinde olanlar da hidayete ermiş olanlar2
da
onlardır.
1- Şirk. 2- Doğru yolu bulanlar.
83. İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz hüccetlerimizdir.1 Dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Kuşkusuz
Rabb’in, En İyi Hüküm Veren’dir, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Tutanak, belge, mahkemeye sunulan belge.
84. Biz ona İshak’ı ve Yakup’u bağışladık. Her birine de hidayet1
verdik. Daha önce Nuh’a da hidayet verdik. O2
’nun soyundan
Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a
da. İşte muhsin3
olanları böylece ödüllendiririz.
1- Doğru yola ileten kılavuz. 2- İbrahim’in 3- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak sahibi olan.
85. Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da. Hepsi de salihlerdendi.1
1- Düzelten, düzeltici olan, ıslah eden, faydalı işler yapan, dürüst,
seçkin, samimi, erdemli.
86. İsmail’i, Elyasa’yı, Yunus’u ve Lut’u da. Hepsini âlemlere öncü
kıldık.
87. Onların; atalarından, soylarından ve kardeşlerinden bir kısmını da. Onları seçtik ve dosdoğru yola ilettik.
Bölüm 7 6/En’am Sûresi 159
88. İşte bu, Allah’ın hidayetidir.1
Kullarından dilediğini bununla
hidayet eder. Eğer şirk koşsalardı, yaptıkları boşa giderdi.
1- Gerçeğe yönelmek, gerçeği kavramak, gerçeği bulmak. Doğru
yolu bulmak, gerçeği seçmek demektir. Örneğin Neml, 41. ayet:
“Onun tahtının şeklini değiştirin. Bakalım gerçeği bilecek mi, yoksa
gerçeği anlamayacak mı?” dedi.
89. İşte bunlar, kendilerine Kitap, Hüküm ve Nübüvvet1
verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar, bunları inkâr ederlerse, yerlerine
bunları inkâr etmeyecek bir kavmi vekil etmişizdir.
1- Nebilik.
90. İşte bunlar, Allah’ın hidayet ettikleridir. Onların yoluna uy. De
ki: “Ben, buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu ancak, âlemler için bir öğüttür.”
91. Allah’ı gereği gibi takdir etmediler. “Allah, insana hiçbir şey
indirmedi.” dediler. De ki: “Musa’nın insanlar için bir nur1
ve
hidayet olarak getirdiği; sizin yazılı sayfalar haline getirip bir
kısmını açıklayıp ama çoğunu da gizlediğiniz; sizin de atalarınızın da bilmediğiniz şeyler, kendisiyle size öğretilen Kitap’ı
kim indirdi?” Sen, “Allah de.” Ve sonra bırak onları, daldıkları
bataklıkta oynaya dursunlar!
1- Aydınlık.
92. Bu, şehirlerin anası ve çevresindekileri uyarman için sana
indirdiğimiz ve kendisinden öncekileri doğrulayan kutlu bir
Kitap’tır. Ahirete iman edenler, buna da iman ederler. Ve onlar salâtlarını1
korurlar.
1- Allah’a şirksiz yönelmeyi, Kitap’ın buyruklarına uymayı, Allah’a
itaatlerini.
160 6/En’am Sûresi Bölüm 7
93. Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendisine hiçbir şey
vahyedilmemiş iken, “Bana da vahyolundu.” diyenden ya da
“Ben de Allah’ın indirdiği ayetlerin benzerini indireceğim.”
diyenden daha haksız kim olabilir? Melekler, canlarını almak
için ellerini uzatıp, “Canlarınızı verin; Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve onun ayetlerine karşı büyüklük
taslamanızdan dolayı bugün alçaltıcı azabı tadın.” dediklerinde, can çekişirlerken bu zalimleri bir görsen!
94. Ant olsun, sizi ilk yarattığımız gibi yine tek başınıza Bize geldiniz. Sizi hayaline daldırdığımız şeyleri arkanızda bıraktınız.
Hani! Ortaklarımız sandığınız şefaatçılarınızı yanınızda görmüyoruz. Ant olsun ki, aranızdaki bağlar artık kopmuştur.
Umduklarınızın tamamı sizden kaybolup gitmiştir.
95. Evet; Allah, tohumu ve çekirdeği yarandır: Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte budur Allah. O halde nasıl çevriliyorsunuz?
96. O sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükûnet, Güneş’i ve Ay’ı
bir hesap ölçüsü kılandır. İşte bunlar, Mutlak Üstün Olan’ın,
Her Şeyi Bilen’in takdiridir.
97. Karanın ve denizin karanlıklarında yönünüzü bulasınız diye
yıldızları size kılavuz yapan O’dur. Kuşkusuz akleden bir kavim
için âyetleri böylece ayrıntılı şekilde açıkladık.
98. Sizi tek bir nefisten inşa eden O’dur. Sizin için bir kalış ve
emanet olarak konuluş yeri vardır. Akleden bir toplum için
âyetlerimizi böylece ayrıntılı bir şekilde açıkladık.
99. O, gökten su indirendir. Onunla her türlü bitkiyi bitirdik. Ondan her çeşit bitkiyi çıkardık. Onlardan yığın yığın taneler,
hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, birbirine
hem benzeyen hem benzemeyen; üzüm bağları, zeytin ve
nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve meyvesi
olgunlaştığında her birine bir bakın! Bunlarda iman eden bir
kavim için âyetler1
vardır.
1- İşaretler, kanıtlar.
Bölüm 7 6/En’am Sûresi 161
100. Cinleri1
Allah’a ortak koştular. Oysa onları da O yaratmıştır.
Bir bilgiye dayanmadan O’na oğullar ve kızlar isnat ettiler! O,
onların niteledikleri şeylerden uzaktır ve yücedir.
1- Görünmez güçleri ve varlıkları.
101. Bir örnek olmaksızın gökleri ve yeri yaratandır.1
Eşi benzeri olmayanın nasıl olur da çocuğu olabilir? O, Her Şeyi Yaratan’dır.
Ve Her Şeyi Hakkıyla Bilen’dir.
1- Bedîu.
102. İşte Rabb’iniz Allah budur; O’ndan başka ilah yoktur. O, her
şeyi yaratandır. O halde yalnızca O’na kulluk edin. O, Her Şeye
Vekil’dir.
103. Gözler O’nu idrak edemez; O, gözleri idrak eder. O, Bütün Ayrıntıları Bilen’dir, Her Şeyden Haberdar’dır.
104. Rabb’inizden size idrak etme yeteneği1
verilmiştir. Kim gerçeği görürse2
kendi yararınadır, kim de gerçeği görmezse3
kendi
aleyhinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.
1- Basiret, kavrama. 2- İdrak ederse, kavrarsa. 3- İdrak etmezse,
kavramazsa.
105. İşte böylece Biz, âyetleri döne döne açıklıyoruz. Varsın “Sen
ders almışsın.”1
desinler. Oysa bilen2
bir kavim için onu3
ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz.
1- İnanmayanlar, varsın “Sen bunları birilerinden öğrenmişsin.” desinler. 1- Gerçeği kavrayan, akleden, kendi aklı ile düşünen. 3- Ayetlerimizi.
106. Rabb’inden sana vahyolunana uy, O’ndan başka ilah yoktur.
Ortak koşanlara aldırma.
162 6/En’am Sûresi Bölüm 7
107. Eğer Allah dileseydi1
, onlar müşrik olmazlardı. Seni onların
üzerine koruyucu yapmadık. Ve Sen onların vekili de değilsin.
1- İstediklerini seçme hakkı vermeseydi. Müşrik olmayı tercih edenlere, tercih hakkı vermeyip, onları mü’min olmaya mecbur bıraksaydı onlar müşrik olamazlardı. Âyetteki “ma”, “ma’yı nafiye” (olumsuz
ma) anlamında değildir. Bu “ma” Allah’ın takdirini değil, gücünü
ifade etmektedir.
108. Allah’tan başka yöneldiklerine hakaret etmeyin ki onlar da
hadlerini aşarak cahillikle Allah’a sövmesinler. Her ümmettin
yaptıklarını, kendilerine süslü gösterdik. Sonra Rabb’lerine
döneceklerdir. O, onlara yaptıklarını haber verecektir.1
1- Ayette de görüldüğü gibi müslümanlar kesinlikle hakaret dili kullanamazlar. Allah, inancı düşüncesi ve kimliği ne olursa olsun hiç
kimseye hakaret edilmesini uygun görmemektedir. Hakaret etmek,
hakaret edilmeyi uygun görmek demektir.
109. Eğer kendilerine bir âyet1
gelirse, ona2
inanacaklarına dair
Allah’a kesin bir dille yemin ettiler. De ki: “Âyetler3
ancak
Allah’ın yanındadır.” O mucize gelmiş olsa da onların yine de
inanmayacaklarının bilincinde değil misiniz?
1- Mucize, kanıt, gösterge. 2- Kur’an’ın mesajına. 3- Mucizeler, kanıtlar, göstergeler.
110. İlkin ona iman etmedikleri gibi1
, onların gönüllerini ve basiretlerini2
tersyüz ederiz ve onları azgınlıkları içinde bocalar
halde bırakırız.
1- Mucizeyi görseler yine de inanmazlar. 2- Kavrayış, sezgi, görme
yeteneği, aydınlanma kaynağı.
7. Bölümün Sonu
Bölüm 8 6/En’am Sûresi 163
111. Eğer onlara gerçekten melekleri indirmiş olsaydık, ölüler onlarla konuşsaydı, her şeyi karşılarında toplasaydık, Allah dilemedikçe1
, yine de iman etmezlerdi. Fakat onların çoğu cahillik ederler.
1- Zorunlu olarak, imanı tercih etmek zorunda bırakmadıkça.
112. Böylece her nebiye ins1
ve cinn şeytanları düşman yaptık. Onların kimileri kimilerine aldatıcı yaldızlı sözler vahyederler.2
Eğer Rabb’in dileseydi bunu yapamazlardı. Onları iftiralarıyla
baş başa bırak.
1- Yerli- yabancı, tanıdık- tanımadık, bilinen- bilinmeyen kimseler.
2- Fısıldarlar.
113. Böylece ahirete inanmayanların gönülleri ona1
yönelsin, ondan hoşlansınlar: işledikleri suçları işlemeye devam etsinler.2
1- Şeytan. 2- Şeytan, onları işledikleri günahlara devam ettirsin.
114. “O, size Kitap’ı ayrıntılı olarak indirmişken, Allah’tan başka bir
hakem mi arayayım?” Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bilirler
ki bu Rabb’inden hakk olarak indirilmiştir. O halde, sakın kuşku duyanlardan olma!
115. Rabb’inin kelimesi1
doğruluk ve adaletçe tamdır. O’nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, Her Şeyi Duyan’dır, Her
Şeyi Bilen’dir.
1- Takdir edilmiş hükmü.
116. Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna1
uyarsan, seni Allah’ın
yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar, yalnız yalan
söyleyip dururlar.
1- Müşriklere.
117. Rabb’in, yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, doğru yolda
olanları da en iyi bilendir.
118. Eğer Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah’ın adı
anılanlardan yiyin.
164 6/En’am Sûresi Bölüm 8
119. Size ne oluyor ki, üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Oysaki O, mecbur kaldıklarınız dışında1
, haram
kıldığı şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Doğrusu birçokları bir bilgiye dayanmaksızın tutku ve kuruntusuna uyarak
saptırıyorlar. Kuşkusuz Rabb’in haddi aşanları en iyi bilendir.
1- Mecburiyetler haramı, helal kılar.
120. Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah işleyenler, işledikleri günahın karşılığını göreceklerdir.
121. Üzerine Allah’ın adı anılmayanlardan yemeyin. Çünkü o fısktır.1
Şeytanlar kendi evliyalarına2
sizinle mücadele etmelerini
vahyederler3
, eğer onlara uyarsanız kuşkusuz siz de müşriklerden olursunuz.
1- Günaha sapmak. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkmak; iyi,
doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalmak. 2- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar. Kur’an’da yer alan,
“veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü; dost, dostlar olarak
çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade
etmektedirler. 3- Telkinde bulunurlar. Fısıldarlar.
122. Ölü iken1
dirilttiğimiz;1
ona, insanlar arasında, onunla yürüyeceği bir nur2
verdiğimiz bir kimse; karanlıklar içinde kalıp
bir türlü çıkamayan kimse gibi olur mu? Gerçeği yalanlayan
nankörlerin yaptıkları, kendilerine sevimli gösterildi.
1- Cahiliye karanlığı içinde, gerçeklerden habersiz ve şirk içindeyken
Kur’an nuruyla aydınlattığımız, tevhid inancı ile arındırarak doğru
yola ilettiğimiz. 2- Aydınlık.
123. Böylece her kentin ileri gelenlerini, aldatmalarından ötürü
oranın suçluları yaptık. Onlar kendilerinden başkasını aldatmıyorlar ama bunun bilincinde değiller.
Bölüm 8 6/En’am Sûresi 165
124. Onlara bir âyet geldiği1
zaman, “Allah’ın rasulüne verilenin
benzeri bize de verilmedikçe asla iman etmeyiz.” derler. Allah, rasullük görevini kime vereceğini en iyi bilendir. Suç işleyenlere, yaptıkları aldatmalar yüzünden, Allah katında bir
aşağılanma ve şiddetli bir azap vardır.
1- Bildirildiği, okunduğu, duyurulduğu zaman.
125. Allah, kime hidayet1
dilerse2
onun kalbini İslam’a açar; kime de
sapkınlık dilerse3
göğe çıkmaya çalışıyormuşçasına kalbini daraltır, sıkar. Allah, inanmayanları işte böyle sıkıntı içinde bırakır.
1- Gerçeğe yönelmek, gerçeği kavramak, gerçeği bulmak. Doğru
yolu bulmak, gerçeği seçmek demektir. Örneğin Neml, 41. ayet:
“Onun tahtının şeklini değiştirin. Bakalım gerçeği bilecek mi, yoksa
gerçeği anlamayacak mı?” dedi. 2- Kimi uygun görürse: Kim hidayete iletilme koşullarına uygunsa. Kim doğru yola iletilmek istiyorsa onu doğru yola iletir. 3- Kimi uygun görürse. Hidayet için çaba
harcayanın kalbini İslam’a açar, sapkınlıkta kalmayı tercih edenin
kalbini ise İslam’a kapatır.
126. Rabb’inin dosdoğru yolu işte budur. Gerçekten öğüt alan bir
toplum için ayetleri ayrıntılı olarak açıkladık.
127. Onlar için Rabb’leri yanında bir selam1
yurdu vardır. O, yaptıklarından dolayı onların velisidir.2
1- Esenlik, güven, huzur. 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
128. Hepsini bir araya topladığı gün: “Ey cinn1
topluluğu! İnsten1
çoğaldınız!2
Onların insten evliyaları3
da, “Ey Rabb’imiz! Biz,
birbirimizden yararlandık. Ve bizim için belirlediğin ecele
ulaştık.” derler. Ateş, varacağınız yerdir. Allah’ın dilemesi hariç orada devamlı kalacaksınız.” der. Kuşkusuz Rabb’in En İyi
Hüküm Veren’dir, Her Şeyi Bilen’dir.
1- İns ve Cinn: Yerli- yabancı, tanıdık- tanımadık, bilinen- bilinmeyen
kimseler. Kur’an, cinn kavramını daha çok bilinmeyen, tanınmayan
yani yabancı olan, yabancı yerlerden olan kimseler ve toplumlar
için kullanmaktadır. Kur’an’ın; Cahiliye’nin cinn algısı bağlamında,
cinn kavramını kullanmış olmasının cinler hakkında ontolojik bilgi
166 6/En’am Sûresi Bölüm 8
olarak görülmesi önemli bir yanılgıdır. Kur’an, Cahiliye’nin cinn algısını sapkınlık olarak nitelemekte ve Cahiliye’nin cinlere atfettikleri
nitelikleri reddetmektedir. Kur’an’a göre; cinlerin, üstün varlıklar ve
üstün güçlere sahip olduğu inancı cahili bir inançtır. Müşriklerin;
Nebimize kâhin, şair, mecnun lakabı takmaları, onların cinn inançlarının bir sonucudur. Cinn, sözcük olarak, “kapalı, gözükmez varlık
ve güç” demektir. 2- Sayınızı arttırdınız. 3- Koruyucular, yardımcılar,
gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar
129. İşte böylece kazandıklarından dolayı, zalimlerin bir kısmını
diğerlerinin peşine takarız.1
1- Saldırtırız, bela ederiz, zorba yaparız.
130. “Ey cinn ve ins1
topluluğu! İçinizden, size âyetlerimi aktaran
ve bugünle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran rasuller gelmedi
mi?” “Kendi aleyhimize tanığız” derler. Dünya hayatı onları
aldattı, kendilerinin gerçeği yalanlayan nankörler olduklarına
tanıklık ettiler.
1- Yerli- yabancı, tanıdık- tanımadık, bilinen- bilinmeyen kimseler.
131. Gerçek şu ki: Rabb’in, gerçeklerden habersiz bir beldenin halkını haksız yere asla yok etmez.
132. Herkesin yaptığı işe göre derecesi vardır. Rabb’in onların yaptıklarından habersiz değildir.
133. Rabb’in Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan’dır, Rahmeti Bol
Olan’dır. Eğer dilerse sizi yok edip, yerinize dilediğini getirir.
Tıpkı sizi başka toplumların soyundan var ettiği gibi.
134. Size söz verilen şeyler kesinlikle yerine gelecektir. Siz bunu
önleyemezsiniz.
135. De ki: “Ey halkım! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım.
İleride göreceksiniz! Son yurt kimin olacak? Kuşkusuz zalimler kurtuluşa eremezler.
Bölüm 8 6/En’am Sûresi 167
136. Allah’ın var ettiği ziraat ürünlerinden ve hayvanlardan, O’na
bir pay ayırıp, zanlarınca: “Bu Allah’a, bu da ortaklarımızadır.”
dediler. Ortakları için ayrılan, Allah’a ulaşmıyor, Allah için ayrılan, ortaklarına ulaşıyor.1
Ne kötü hüküm veriyorlar.
1- Kendi paylarından Allah için hiç harcamazlarken, Allah için harcamak üzere ayırdıklarını, kendi paylarına katıyorlar.
137. Böylece ortakları1
, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi2
hoş gösterdiler.3
Hem onları mahvetmek hem de dinlerini
karmakarışık etmek için. Eğer Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları uydurduklarıyla baş başa bırak.
1- Putların bakıcıları, kâhinleri, müşrik din adamları. 2- Kız çocuklarını putlara kurban olarak adamayı. 3- Güzel bir dini gelenek.
138. Kendi zanlarınca: “Bu davarlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları dilediklerimizden1
başkası yiyemez. Şu davarların da sırtları haram edilmiştir.”2
derler. O’na karşı iftira ederek bir kısım
davarların da üzerine Allah’ın adını anmazlar. O, yapmakta oldukları iftiraları yüzünden onları cezalandıracaktır.
1- Uygun gördüklerimizden. 2- Binilmesi günah sayılmıştır.
139. “Bu davarların karınlarında bulunanlar yalnızca erkeklerimize ait olup, kadınlarımıza haram kılınmıştır. Eğer ölü doğarsa
o zaman herkes onda ortaktır.” dediler. Bu nitelendirmelerinin cezasını görecekler. O, En İyi Hüküm Veren’dir, Her Şeyi
Bilen’dir.
140. Bir bilgiye dayanmadan, akılsızca çocuklarını öldürenler ve
Allah’ın rızık olarak verdiklerini, Allah adına iftira ederek haram sayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Gerçekten
onlar sapkınlaşmışlar ve doğru yolu bulamamışlardır.
168 6/En’am Sûresi Bölüm 8
141. Asmalı ve asmasız bahçeleri, çeşit çeşit hurmaları; zirai ürünleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve narları yetiştiren O’dur. Her biri meyve verdiği zaman, meyvesinden
yiyin. Hasat zamanı da onun hakkını1
verin. İsraf2
etmeyin,
kuşkusuz O, israf edenleri sevmez.
1- Sadakasını. 2- Haddi aşmak, bozgunculuk yapmak, ölçüsüz davranmak, taşkınlık yapmak.
142. Ve hayvanlardan yük taşıyanlar ve serilecek olanlar/döşek
yapılanlar var. Allah’ın rızık olarak verdiklerinden yiyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. O sizin için apaçık bir düşmandır.
143. Sekiz çift; koyundan iki, keçiden iki. De ki: “O, iki erkeği mi,
yoksa iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde olanları mı
haram kıldı?” Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bir bilgiye
dayanarak haber verin.
144. Deveden iki, sığırdan iki. De ki: “İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi
mi veya iki dişinin rahminde olanı mı haram etti?” Yoksa Allah, size bunları tavsiye ettiği zaman siz orada mıydınız? Bir
bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için Allah adına yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Allah, zalim olan bir
toplumu hidayete erdirmez.
145. De ki: “Bana vahyolunanda; leş, akıtılmış kan, pislik olan
domuz eti veya bir sapkınlık olarak Allah’tan başkası adına
kesilmiş olanlar hariç, yiyecek kimse için haram kılınmış bir
şey bulamıyorum. Kim mecbur kalırsa haddi aşmadan, zaruri ihtiyacı kadar bunlardan yiyebilir. Kuşkusuz Rabb’in Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
146. Yahudilere bütün tırnaklıları haram ettik. Sırtlarında, bağırsaklarında taşıdıkları ve kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere,
sığır ve koyunun iç yağını da haram kıldık. Bu, azgınlıkları nedeniyle onlara verdiğimiz cezadır. Kuşkusuz Biz, doğru olanlarız.
147. Eğer seni yalanlarlarsa, de ki: “Rabb’iniz geniş rahmet sahibidir, ne var ki O’nun azabı suçlu halktan geri çevrilemez.”
Bölüm 8 6/En’am Sûresi 169
148. Müşrik olanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi biz de
müşrik olmazdık, babalarımız da. Ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanladılar da
sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bir bilgi varsa onu
bize gösterin. Siz, zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve
ancak yalan yanlış atıp tutuyorsunuz.
149. De ki: “Üstün hüccet1
Allah’ındır. Eğer Allah dileseydi2
elbette
hepinizi hidayete iletirdi.”
1- Dayanak. Tutanak, belge, mahkemeye sunulan belge. 2- Uygun
görseydi. Hak etseydiniz.
150. De ki: “Allah’ın bunu haram ettiğine dair tanıklık edecek tanıklarınızı getirin.” Eğer onlar tanıklık ederlerse sen onlarla
beraber tanıklık etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete iman etmeyenlerin tutku ve kuruntularına uyma. Onlar,
Rabb’lerine eş tutuyorlar.
151. De ki: “Gelin, Rabb’inizin size haram kıldığı şeyleri bildireyim:
O’na şirk koşmayın. Anaya babaya iyilik edin. Yoksulluk endişesi ile çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızıklarını Biz veririz. Fuhşiyatın1
açığına da gizlisine de yaklaşmayın.
Haklı bir gerekçe olmadıkça Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana
kıymayın. İşte O, size bunları öğütledi, umulur ki aklınızı kullanırsınız.”
1- Her türlü kötülük, aşırılık ve hayâsızlık.
152. Olgunluk çağına erişinceye kadar, iyiliği için olmadıkça yetimin malına dokunmayın. Ölçü ve tartıyı hakkaniyetle yapın.
Biz, gücünün yettiğinden fazlasını kişiye teklif etmeyiz. Yakın akrabanız da olsa konuştuğunuz zaman adaleti gözetin.
Allah’a verdiğiniz sözü tutun. O, size bunları böylece öğütte
bulundu, umulur ki öğüt alırsınız.
170 6/En’am Sûresi Bölüm 8
153. Gerçekten bu, Ben’im dosdoğru yolumdur. Ona uyun. Başka
yollara uymayın. Zira o yollar sizi, O’nun yolundan uzaklaştırır. O, size bunları öğütledi, umulur ki takvalı1
olursunuz.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
154. Sonra Musa’ya, iyi olanlara tamamlayıcı olarak her şeyi açıklayan, rahmet olan ve doğru yolu gösteren Kitap’ı verdik.
Umulur ki Rabb’lerine kavuşacaklarına inanırlar.
155. İşte bu, indirdiğimiz kutsal bir Kitap’tır. Ona uyun. Takvalı
olun. Umulur ki bağışlanırsınız.
156. “Kitap, bizden önce yalnızca iki gruba1
indirildi, biz onların
edindikleri bilgiden habersizdik.” dememeniz için;
1- Yahudi ve Hıristiyanlara.
157. Veya “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha iyi doğru
yolda olurduk.” dememeniz için, Rabb’inizden size apaçık bir
beyyinat1
, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Allah’ın âyetlerini
yalanlayıp, ondan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?
Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden dolayı
azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.
1- Kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi.
158. Onlar, kendilerine; meleklerin gelmesini, Rabb’inin gelmesini veya Rabb’inin bazı âyetlerinin1
gelmesini mi bekliyorlar?
Rabb’inin âyetlerinden biri geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış2
kimseye, imanı
fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyin, kuşkusuz biz de beklemekteyiz.”
1- Yok edici ceza(mucize). 2- İmanında bir hayır kazanmamış kimse, imanı ile amel etmemiş kimsedir. Ayetten de anlaşıldığına göre,
iman ettiği halde “imanın” buyruklarını yerine getirmeyen, onun
kurallarını yaşamayan bir kimsenin, iman etmiş olmasının kendisine bir yararı olmayacaktır.
Bölüm 8 6/En’am Sûresi 171
159. Dinlerini parça parça edip, gurup gurup olanlar var ya, senin
onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.
Sonra O, onlara yaptıklarını bildirecektir.
160. Kim bir iyilik ile gelirse ona on katı vardır, kim bir kötülük ile
gelirse kötülüğü oranında karşılık bulur. Onların hiçbirine
haksızlık yapılmaz.
161. De ki: “Rabb’im, beni dosdoğru bir yola iletti: Dimdik ayakta duran bir dine, Hanif1
olan İbrahim’in inanç sistemine. O
müşriklerden değildi.”
1- Şirk koşmaksızın Allah’a yönelmiş olan.
162. De ki: “Benim salâtım1
, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm
âlemlerin Rabb’i olan Allah içindir.
1- Duam, yönelmem, desteğim.
163. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Bana böyle buyruldu. Ben teslim
olanların öncüsüyüm.”
164. De ki: “Allah, her şeyin Rabb’iyken, ben O’ndan başka bir
Rabb mı arayayım?” Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Hiç kimse bir başkasının yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabb’inizedir. O, size ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber
verecektir.
165. Sizi, yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerle denemek için bazınızı bazınıza derecelerle üstün kılan, O’dur. Kuşkusuz Rabb’in, cezası pek çabuk olandır. Ve gerçekten O, Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
172 7/A’raf Sûresi Bölüm 8
1. Elif, Lâm, Mim, Sâd.
2. Bu, sana uyarıda bulunman ve mü’minlere öğüt vermen için
indirilen bir Kitap’tır. Bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
3. Rabb’inizden size indirilene uyun. Ondan başka velilere1
uymayın. Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz!
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş; lider, şeyh,
mürşid, hoca, hoca efendi, ağabey, üstad, cemaat, mezhep.
4. Biz, nice kentleri yok ettik. Gece uyurlarken veya gündüz uykusundayken1
onlara azabımız gelip çattı.
1- Öğlen uykusu.
5. Azabımız onlara geldiğinde tek feryatları, “Biz gerçekten zalimlermişiz.” demelerinden başka bir şey olmadı.
6. Kendilerine elçi gönderilenlere de gönderilen elçilere de
mutlaka soracağız.
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[ İniş sırası: 39, Mekki, 206 ayet.
Adını 46. ve 48. ayetlerdeki “a’raf/tepe, sur” sözcüğünden almıştır. ]
A’Raf Sûresi
Bölüm 8 7/A’raf Sûresi 173
7. Kesin bir bilgi ile onlara yaptıklarını anlatacağız. Zira Biz yaptıkları hiçbir şeyden habersiz değiliz.
8. İzin Günü1
tartı tam doğrudur. Kimin tartısı ağır gelirse, işte
onlar kurtuluşa erenlerdir.
1- Ayrıştırma, hesap sorma günü.
9. Kimin de tartısı hafif gelirse, işte bunlar da âyetlerimize karşı
haksızlık etmeleri1
nedeniyle kendilerini mahvetmiş olanlardır.2
1- İstenilen şeyleri yapmamaları. 2- Bu ayetler, insan için, yaptıklarından başka hiçbir şeyin yararının olmayacağını göstermektedir.
Yaptıkları iyi şeyler, kötü şeylerden fazla olanlar Cennet’e; yaptıkları kötü şeyler iyi şeylerden fazla olanlar da Cehennem’e gidecektir.
Tartı ile kastedilen şey, terazi ile ölçmek değil iyilikler ve kötülüklerin
birbiri ile kıyaslanmasıdır. Ayetten de anlaşılıyor ki iman etmiş de
olsa kötülüğü iyiliğinden fazla olanlar kesinlikle Cehennem’e gideceklerdir. Allah, adaleti tam olandır. Hiç kimseye torpil yapılmayacaktır. Bu ayetler, aynı zamanda “şefaat” inancını yalanlamaktadır.
10. Doğrusu Biz, sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçimlik
verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz.
11. Ant olsun ki sizi Biz yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra
meleklere, Âdem’e secde1
edin dedik. İblis hariç hepsi secde
ettiler. O, secde edenlerden olmadı.
1- Saygı gösterip, değerini takdir etme. Saygı sunma. Selama durma. Secde sözcüğü, yer aldığı ayetlerin tamamında bu anlama gelmekte olup, namazda yapılan secde gibi anlı yere koymayla bir ilgisi
yoktur.
12. “Sana buyurduğum halde, seni secde1
etmekten alıkoyan nedir?” dedi. “Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten onu çamurdan yarattın.” dedi.
1- Saygı gösterip değerini takdir etme.
13. “Hemen oradan in; orada büyüklük taslamak haddin değil.
Hemen oradan çık. Sen aşağılanmışlardansın.” dedi.
14. “Tekrar diriltilecekleri güne kadar bana süre ver.” dedi.
174 7/A’raf Sûresi Bölüm 8
15. “Sen süre verilmişlerdensin.” dedi.
16. “Azdırmandan dolayı, onlar için1
senin dosdoğru yolunun
üzerine oturacağım.” dedi.
1- Onları doğru yoldan sapıtmak için.
17. Sonra, ant olsun ki onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve Sen onların çoğunu şükrediciler olarak bulamayacaksın.
18. “Kovulmuş ve kınanmış olarak oradan çık. Onlardan kim sana
uyarsa, Cehennem’i onlarla dolduracağım.” dedi.
19. Ey Âdem! “Sen ve eşin cennete yerleşin, dilediğiniz yerden yiyin, fakat şu ağaca1
yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”
1- “Ayetteki ağaç (şecer)” sözcüğü, bilinen anlamıyla ağaç değil; bu
ayette “yığınlarla mal, mülk” anlamındadır. Zaten Allah, yaşanmış
bir olayı değil, “temsili anlatım dili” ile bize mesajını iletmektedir.
20. Derken şeytan, kötülüklerini1
kendilerine göstermek için onlara fısıldadı. Rabb’iniz size bu ağacı melek/melik olmayasınız
veya ölümsüz olmayasınız diye yasakladı.” dedi.
1- “Avret yerlerinin açığa çıkması.” şeklinde verilen anlamlar
İsrailiyat’tan alınmadır. İnsanın yaratılışında, “bizatihi” çirkin olan
bir organı yoktur. Bu nedenle cinsel organlar için çirkin nitelemesi
yapmak doğru değildir. Ayette geçen “sev’ete” sözcüğü “sue” sözcüğünden türemiştir. “Sue” sözcüğü kötü ve çirkin olan iş, söz ve durumu ifade etmektedir. Dolayısıyla “kötülüklerin gösterilmesi, avret
yerlerinin açığa çıkarılması” değil, olsa olsa insanın fıtratında bulunan “hasenenin” (iyiliğin) karşıtı olan “kötülük” egosunun harekete
geçmesi, açığa çıkması, mal edinme ve biriktirme hırsı şeklinde anlaşılabilir.
21. Ve ikisine: “Ben gerçekten ikinizin de iyiliğini istemekteyim.”
diye yemin etti.
Bölüm 8 7/A’raf Sûresi 175
22. Böylece ikisini aldatıp baştan çıkardı. O ağaçtan tadınca, her
ikisinin de örtülmüş çirkinlikleri açığa çıktı.1
Cennet yapraklarını2
üst üste koyup örtünmeye başladılar.3
Rabb’leri onlara:
“Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi? Bu şeytan size apaçık
bir düşmandır demedim mi?” diye seslendi.
1- Şeytani dürtülere aldanıp mal edinme hırsına saplanan Âdem ve
eşi, yanlışlarını fark edip ayıplarını kusurlarını anladılar. 2- Dikkat
edilirse, “ağaç yaprakları” değil, “cennet yaprakları” denmektedir.
Zaten “varak” sözcüğü burada “yaprak” değil, “mal varlığı” anlamında kullanılmaktadır. “Ağaç (şecer)” sözcüğü de, bildik anlamda
ağaç değil, “yığınlarla mal, mülk” anlamında mecazi bir ifadedir.
Ayette, Allah, yaşanmış bir olayı değil, “temsili anlatım dili” ile mesajını iletmektedir. 3- Derhal hatalarını düzeltmeye koyuldular.
23. “Ey Rabb’imiz! Biz, kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve
merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler.
24. “Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak inin.” dedi. Yeryüzünde, size belli bir süreye kadar yerleşme ve yararlanma
imkânı vardır.” dedi.
25. “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız.”
26. Ey âdemoğulları! Çirkinliklerinizi örtecek ve sizi süsleyecek libas1
indirdik.2
Takva libası3
ise daha hayırlıdır. İşte bu Allah’ın
ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.
1- Elbise. 2- Bağışladık. 3- Takva sahibi, erdemli ve samimi olmak,
Kur’an’ı ahlak edinmek.
27. Ey âdemoğulları!1
Şeytan çirkinliklerini onlara göstermek
için, elbiselerini soyarak2
, ana babanızı cennetten3
çıkardığı
gibi sizi de bir fitneye düşürmesin. O ve taraftarları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları iman
etmeyenlere evliya4
kıldık.
1- Ey insanlar. 2- Takva sahibi, erdemli ve samimi olmaktan, Kur’an’ı
ahlak edinmekten alı koyarak. 3- Bağlık- bahçelik, huzur dolu mükemmel yaşam ortamı. 4- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
176 7/A’raf Sûresi Bölüm 8
28. Onlar bir fuhuş1
yaptıkları zaman, “Atalarımızdan böyle gördük ve Allah da böyle emretti.” derler. De ki: “Allah fuhşu emretmez. Hakkında bilginiz olmayan şeyleri mi Allah’a yakıştırıyorsunuz?”
1- Utanç verici, edepsizlik, kötü iş ve aşırılık.
29. De ki: “Rabb’im bana haktan yana olmayı emretti.” Her mescitte yüzlerinizi1
O’na doğrultun ve dini yalnızca O’na has kılarak2
dua edin. Sizi ilk yarattığı gibi yine O’na döneceksiniz.
1- Bütün benliğinizi. 2- “Muhlisin olarak:” Arıtılmış kullar. Saf, berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş olan kullar olarak.
Şeytanların etki edemedikleri kullar olarak.
30. Bir kısmını1
hidayete2
iletti. Bir kısmı da, dalâleti hak etti. Zira
onlar, Allah’tan başka şeytanları evliya3
edindiler. Ve kendilerini de hidayette sanıyorlar!
1- Hidayeti hak edenleri. 2- Doğru yola. 3- Koruyucular, yardımcılar,
gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
31. Ey Âdemoğulları! Her secde edilen yerde1
ziynetlerinizi2
alın.
Yiyin, için fakat israf3
etmeyin. Zira O, israf edenleri sevmez.
1- Allah’a boyun eğilen, saygı gösterilen yerde; mescitlerde 2- Özenli, bakımlı olun. Ahlaklı, erdemli, edepli, temiz ve güzel davranış sahibi olun. 3- Haddinizi aşıp, hakka tecavüz etmeyin.
32. De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti1
ve temiz rızıkları
kim haram etmiş?” Ki bunlar dünya hayatında iman edenlerindir; Kıyamet Günü ise yalnız onlara aittir. Bilen bir topluma
ayetleri böyle detaylı olarak açıklıyoruz.
1- Güzel takı ve giysileri, süs eşyalarını.
33. De ki: “Rabb’im, yalnızca açık ve gizli bütün aşırılıkları/kötülükleri; günahları, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir
belge indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a denk saymayı ve
Allah’a, bilmediğiniz şeyleri yakıştırmanızı haram kılmıştır.
Bölüm 8 7/A’raf Sûresi 177
34. Her ümmetin1
bir eceli2
vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir
saat ertelenir ne de bir saat öne alınır.
1- Toplumun. 2- Süresi, her ümmete tanınmış süre.
35. Ey âdemoğulları! Size, içinizden âyetlerimi anlatan elçiler
geldiğinde, her kim takvalı1
davranır ve kendisini düzeltirse,
onlara kaygı yoktur ve onlar üzülmeyecekler de.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
36. Büyüklük taslayarak, ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar
ateş halkıdırlar. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar.
37. Allah’a iftira eden veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha
haksız kim olabilir? Kitaptaki nasipleri onlara erişecektir.1
Nihayet rasullerimiz2
, canlarını almak için onlara geldiğinde,
“Allah’tan başka yakardığınız ilahlar nerede.” derler. Onlar
da: “Onlar bizden uzaklaşıp gittiler.” derler. Ayetlerimizi yalanlayan nankörler olduklarına dair kendi aleyhlerinde tanıklık ederler.
1- Onlar için belirlenen süre tamamlanacaktır. 2- Elçilerimiz.
38. Buyurdu ki: “Sizden önceki cinn1
ve insten1
ümmetler2
arasında siz de ateşe girin. Her ümmet girdikçe, yoldaşlarına lanet
etti. Birbiri ardına hepsi orada toplandığı zaman; sonrakiler
öncekiler için: “Ey Rabb’imiz! Bunlar bizi saptırdılar, bunlara
ateşten bir kat daha azap ver.” “Hepsi için bir kat fazla vardır,
ama siz bilmezsiniz.”3
dedi.
1- Bilinen bilinmeyen, tanıdık tanımadık, yerli yabancı kim varsa.
2- Topluluklar. 3- Hepiniz, hak ettiğiniz azaba maruz kalacaksınız.
39. Öncekiler de sonrakilere: “Sizin, bizden iyi bir tarafınız yoktu.
O halde kazandıklarınıza karşılık azabı tadın.” dediler.
40. Ayetlerimizi yalanlayan ve büyüklenenler var ya, onlara gök
kapıları açılmayacak ve onlar deve1
iğnenin deliğinden geçmedikçe, Cennet’e giremeyeceklerdir. Suçluları böyle cezalandırırız.
1- Veya kalın urgan.
178 7/A’raf Sûresi Bölüm 8
41. Onlar için cehennemden döşek ve örtüler vardır. İşte zalimleri böyle cezalandırırız.
42. İman edip sâlihâtı1
yapanlar- ki hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemeyiz- Cennet halkıdırlar. Onlar, orada
sürekli kalacaklardır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
43. Göğüslerinde tasadan ne varsa çıkarıp almışız. Yanı başlarında ırmaklar akmaktadır. Derler ki: “Bizi buna ulaştıran Allah’a
hamdolsun. Eğer Allah bize hidayet etmeseydi biz kendiliğimizden bu hidayete erişemezdik. Ant olsun ki Rabb’imizin
rasulleri gerçeği getirmişlerdir.” Onlara: “İşte yaptığınız işlere
karşılık, hak ettiğiniz Cennet budur.” diye seslenilir.
44. Cennet halkı, Cehennem halkına, “Rabb’imizin bize söz verdiklerinin gerçek olduğunu gördük; siz de Rabb’inizin size
söylediklerinin gerçek olduğunu gördünüz mü?” diye seslenirler. “Evet.” derler. Aralarından bir çağırıcı, “Allah’ın laneti
zalimlerin üzerine olsun.” diye bağırır.
45. Onlar, Allah’ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyen ve Ahireti de inkâr eden kimselerdi.
46. İki taraf arasında bir hicap1
vardır. Ve A’raf’ üzerinde de hepsini simalarından tanıyan kimseler2
vardır. Cennet halkına:3
“Size selam olsun.” diye seslendiler. Bunlar Cennet’e girmeyi
uman kimselerdir.
1- Perde, engel. 2- Allah’ın rızasını kazanmış, sâlihâtı yapan takva
sahibi mü’minler. 3- Cennet’e gitmeyi umutla bekleyenlere.
47. Bakışları Cehennem ehli tarafına döndürülünce de, “Ey
Rabb’imiz! Bizi zalim toplumla beraber bulundurma.” derler.
48. A’raf ehli, yüzlerinden tanıdıkları kimselere de: “Çokluğunuz
da, tasladığınız büyüklük de size bir yarar sağlamadı.” dediler.
Bölüm 8 7/A’raf Sûresi 179
49. Cehennemliklere; “Allah, hiçbir rahmete erdirmeyecek.”
diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? Onlara:1
“Girin
Cennet’e, artık size korku yoktur. Üzülecek de değilsiniz.” denir.
1- Cennetliklere.
50. Ateş halkı, Cennet halkına, “Suyunuzdan veya Allah’ın rızık
olarak verdiği şeylerden biraz da bize verin.” diye feryat ederler. Onlar, “Allah, bu ikisini gerçeği yalanlayan nankörlere haram kılmıştır.” derler.
51. Onlar ki, dinlerini bir oyun ve eğlence yerine koydular. Dünya
hayatı onları aldattı. Onlar, karşılaşacakları bu günü unuttukları ve ayetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi, biz de onları
unuturuz.
52. Gerçekten Biz, onlara, iman etmek isteyen bir kavim için, bilgiye göre açıkladığımız; yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap
getirdik.
53. Onun verdiği haberin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onun
haberinin gerçekleştiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar
diyecekler ki: “Gerçekten Rabb’imizin rasulleri gerçeği getirmişler. Acaba bir şefaatçi1
var mıdır ki bize şefaatte bulunsun
veya geri döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak.”
Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. Uydurdukları
şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur.
1- Yardım edecek.
54. Rabb’iniz; gökleri ve yeri altı günde1
yaratan, sonra arş üstüne istiva eden;2
geceyi, durmadan takip eden gündüze
katan; Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları emrine tabi kılan Allah’tır.
Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de yalnız O’na özgüdür.
Âlemlerin Rabb’i olan Allah, Şanı Çok Yücedir.
1- Altı evrede, altı zaman diliminde, altı dönemde. 2- Evrenin yönetimini ve egemenliğini elinde bulunduran.
180 7/A’raf Sûresi Bölüm 8
55. Rabb’inize “tedarruan”1
ve açıkça göstererek ve “hufyeten”2
dua edin. Kuşkusuz O, haddi aşanları sevmez.
1- Basitliğinizin, güçsüzlüğünüzün, zayıflığınızın, muhtaçlığınızın
bilincinde olarak, tevazu üstüne tevazu göstererek. 2- “Hufyeten,”
“açıkça ve gizlice” anlamında iki zıt anlama gelen bir sözcüktür.
56. Ve düzeltildikten sonra, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.
O’na endişe ve ümit ile dua edin. Kuşkusuz Allah’ın rahmeti
muhsin1
olanlara yakındır.
1- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak
sahibi olan.
57. Rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen
O’dur. Rüzgârlar, ağır bulutları yüklenince, onları ölü bir beldeye sevk ederiz. Böylece onunla indirdiğimiz suyla, orada
her türlü ürünü çıkarırız. İşte Biz ölüleri de böyle diriltip çıkarırız. Umulur ki düşünüp öğüt alırsınız.
58. Toprağı iyi olan beldenin bitkisi, Rabb’inin izni ile verimli olur.
Toprağı kötü olan beldenin ürünü verimsiz olur. Şükreden bir
kavim için ayetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
59. Ant olsun ki Biz, Nuh’u toplumuna gönderdik. “Ey kavmim!
Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilah yoktur; kuşkusuz ben, sizin için o büyük günün azabından korkuyorum.”
dedi.
60. Halkından ileri gelenler: “Biz, seni kesin bir sapkınlık içinde
görüyoruz.” dediler.
61. “Ey halkım, bende bir sapkınlık yok. Ben ancak âlemlerin
Rabb’inden bir elçiyim.”
62. “Rabb’imin gönderdiklerini size tebliğ ediyorum. Ve size öğüt
veriyorum. Allah tarafından, sizin bilmediklerinizi biliyorum.“
Bölüm 8 7/A’raf Sûresi 181
63. Takvalı1
olmanızı sağlamak ve böylece merhamet olunmanız
için; içinizden sizi uyaracak bir adama Rabb’inizden size bir
zikir2
gelmesine mi şaştınız?”
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
2- Öğüt/Kitap.
64. Derken, halkı onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da boğduk. Onlar gerçeği görmeyen bir kavimdi.
65. Ad halkına da kardeşleri Hud’u gönderdik. “Ey halkım! Allah’a
kulluk edin ve sizin için O’ndan başka ilah yoktur. Yine de takva sahibi olmayacak mısınız?” dedi.
66. Halkının ileri gelen, gerçeği yalanlayan nankörleri dediler ki:
“Gerçekten biz seni beyinsizlerden görüyoruz ve gerçekten
seni yalancılardan sanıyoruz.” dediler.
67. “Ey halkım! Ben beyinsizlerden değilim. Ben ancak âlemlerin
Rabb’inden bir elçiyim.” dedi.
68. “Ben, size Rabb’imin mesajını duyuruyorum. Ben, sizin için
güvenilir bir öğütçüyüm.”
69. Sizi uyarması için, içinizden bir kimse aracılığıyla Rabb’inizden
size bir zikir1
gelmesine hayret mi ettiniz? Nuh toplumundan
sonra sizi onların yerine geçirdiğini hatırlayın. Ve yaradılışça
sizi onlardan güçlü kıldı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.
1- Öğüt.
70. “Sen, bize, tek olan Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın
kulluk ettiklerini bırakmamız için mi geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin şeyi getir!” dediler.
182 7/A’raf Sûresi Bölüm 8
71. “Rabb’inizin azabı ve öfkesi, hakkınızda kesinleşti. Haklarında
Allah’ın hiçbir yetki belgesi indirmediği, sizin ve atalarınızın
taktığı isimler hakkında benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse! Kuşkusuz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” dedi.
72. Onu ve beraberinde olanları tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayıp iman etmeyenlerin ise kökünü
kestik.
73. Semud’a da kardeşleri Salih’i gönderdik: “Allah’a kulluk edin.
Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabb’inizden açık kanıt geldi. İşte şu Allah’ın dişi devesi1
size bir âyettir.2
Onu bırakın, Allah’ın arzında yesin, ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi
can yakıcı bir azap yakalar.” dedi.
1- Her hangi bir kimseye ait olmayan, toplumun ortak malı olan.
Sahibi toplum olan, deve. 2- Göstergedir.
74. Hatırlayın! Ad’dan sonra sizi halifeler yapıp yeryüzüne yerleştirdi. O’nun ovalarında köşkler yapıyor, dağlarını yontup evler
yapıyorsunuz. Allah’ın nimetlerini düşünün de, yeryüzünde
bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın.
75. Halkından ileri gelen müstekbirler1
, içlerinden iman eden
mustazaf’lara2
: “Siz, Salih’in, Rabb’i tarafından gönderilmiş
olduğundan emin misiniz?” dediler. Onlar da: “Biz, onunla
gönderilen her şeye iman edenlerdeniz.” dediler.
1- Büyüklük taslayan/kibirlenenler. 2- Güçsüz olan, zayıf ve hor görülen, küçümsenen.
76. Büyüklük taslayan kimseler de dediler ki: “Biz de sizin iman
ettiğiniz şeyi kesin olarak küfredenlerdeniz1
.”
1- İnkâr edenleriz.
77. Derken dişi deveyi kestiler ve böylece Rabb’inin emrine karşı geldiler ve “Ey Salih! Sen gerçekten gönderilenlerdensen,
haydi bizi tehdit ettiğin şeyleri getir.” dediler.
Bölüm 8 7/A’raf Sûresi 183
78. Bunun üzerine şiddetli bir sarsıntı onları yakaladı ve yurtlarında dizüstü çöke kaldılar.
79. O da onlardan yüz çevirip: “Ey halkım, ben size Rabb’imin
mesajını tebliğ ettim ve size öğüt verdim, ancak siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.” dedi.
80. Hani Lut da halkına şöyle demişti: “Ey halkım! Sizden önce
âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fahişeliği1
mi yapıyorsunuz?”
1- Aşırılığı. Sapıklığı. Eşcinselliği.
81. Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır!
Siz gerçekten müsrif1
bir kavimsiniz.
1- Haddi aşmak, bozgunculuk yapmak, ölçüsüz davranmak, taşkınlık yapmak.
82. Halkının cevabı yalnızca şu oldu: “Çıkarın onları yurtlarınızdan, zira o insanlar, kendilerini çok temiz görmekteler.”
83. Bunun üzerine onu ve yanında yer alanları kurtardık. Karısı
hariç; o, geride kalanlardan oldu.
84. Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Bak, suçluların sonu nasıl
oldu!
85. Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı. Dedi ki: “Ey halkım! Allah’a
kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Rabb’inizden
size bir beyyinat1
gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanlara mallarını eksik vermeyin. Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın;2
eğer mü’minler iseniz bu, sizin
için daha hayırlıdır.”
1- Kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi. 2- İyi niyetli ve yapıcı
olun, yıkıcı ve kötü niyetli olmayın.
184 7/A’raf Sûresi Bölüm 8
86. İman edenleri tehdit ederek Allah’ın yolundan çevirmek ve o
yolu eğri göstermeye çalışmak için her yolun başına oturmayın.1
Azken sizi nasıl çoğalttığımızı bir düşünün. Bakın! Bozgunculuk yapanların sonu nasıl oldu!
1- Her yola başvurmayın. Tehditle zorbalıkla onları vaz geçirmeye
çalışmayın.
87. Mademki sizin bir kısmınız benimle gönderilene iman etmiş,
bir kısmınız da iman etmemişse; o halde Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
8. Bölümün Sonu
88. Halkından büyüklük taslayan ileri gelenler, dediler ki: “Ey
Şu’ayb! Seni ve seninle birlikte iman edenleri ya yurdumuzdan çıkaracağız ya da bizim milletimize1
döneceksiniz.” O da:
“Kerih2
görsek de mi?” dedi.
1- Bizim yaşam sistemimize, yaşam tarzımıza, uygarlığımıza.
2- Yanlış ve kötü.
89. O, bizi ondan kurtardıktan sonra, eğer tekrar sizin milletinize1
dönersek, Allah’a karşı yalan yere iftira etmiş oluruz.
Rabb’imiz Allah dilemedikçe2
bizim ona dönmemiz olacak şey
değildir. Rabb’imizin bilgisi her şeyi kuşatmıştır. Biz, yalnızca
Allah’a tevekkül3
ettik. Ey Rabb’imiz! Bizimle kavmimizin arasında gerçeği ortaya çıkar. Sen, gerçeği ortaya çıkaranların en
hayırlısısın.
1- Yaşam tarzınıza, uygarlığınıza, kültürünüze. 2- Allah, bizi zorla
ona döndürmedikçe. 3- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü
çabayı gösterdikten sonra sonucu Allah’a bırakma.
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 185
90. Halkından gerçeği yalanlayan nankör ileri gelenler: “Eğer
Şu’ayb’e uyarsanız kaybedenlerden olursunuz.” dediler.
91. Derken şiddetli bir sarsıntı onları yakaladı ve yurtlarında dizüstü çöke kaldılar.
92. Şu’ayb’ı yalanlayanlar, sanki orada hiç yaşamamışlar gibi yok
oldular. Asıl kaybedenler Şu’ayb’ı yalanlayanlar oldu.
93. Onlardan yüz çevirdi ve “Ey halkım.” dedi: “Ben, size Rabb’imin
mesajını tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Artık gerçeği yalanlayan nankör bir topluma nasıl olur da üzülebilirim?”
94. Biz, hangi beldeye nebi gönderdiysek mutlaka onun halkını1
yalvarıp yakarsınlar diye dayanılmaz bir zorluk2
ve bir sıkıntıya uğratmışızdır.
1- O beldenin büyüklük taslayan, mü’minlere eziyet eden; müşrik ve
nankörlerini. 2- Can ve malca.
95. Sonra kötülüğü iyiliğe çevirdik. Nihayet her şeyi unutarak:
“Atalarımızın da sıkıntılı ve bolluk günleri olmuştu.” dediler.
Bu yüzden, Biz de onları ansızın yakalayıverdik.
96. Eğer beldelerin halkı iman edip, takva sahibi olsalardı, muhakkak üzerlerine göğün ve yerin bereketini açardık. Ancak
onlar yalanladılar, Biz de yaptıklarına karşılık onları kıskıvrak
yakaladık.
97. O beldelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
98. Ya da o beldelerin halkı, gündüz vakti dünya işleriyle oyalanırlarken azabımızın onlara gelmeyeceğinden emin mi oldular?
99. Allah’ın planından emin mi oldular? Kaybedenlerden başkası
Allah’ın planından emin olamaz.
100. Önceki halklardan sonra yeryüzüne mirasçı olanların, doğru
yolu bulmaları gerekmez miydi? Eğer biz dileseydik onları da
günahlarından dolayı belalara uğratırdık. Kalplerini mühürlerdik de duymaz olurlardı.
186 7/A’raf Sûresi Bölüm 9
101. İşte o beldeler ki sana bazı haberlerini anlatıyoruz. Rasulleri
onlara beyyinat1
getirmişlerdi. Ancak onlar, daha önce yalanlamış oldukları şeye inanmak istemediler. Allah gerçeği yalanlayan nankörlerin kalplerini işte böyle mühürler.2
1- Kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi. 2- Mühürleme, sebep
değil sonuçtur. Helaki gerektirecek kadar azgınlaşmanın, zulmetmenin, büyüklük taslamanın sonucudur.
102. Onların çoğunda, sözlerine bağlılık bulmadık. Ama onların
çoğunu fasık1
olarak bulduk.
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
103. Sonra onların ardından Musa’yı âyetlerimizle Firavun’a ve
onun ileri gelenlerine gönderdik. Onlar, ona zulmettiler. Bak
bozguncuların sonu nasıl oldu!
104. Musa dedi ki: “Ey Firavun! Ben gerçekten âlemlerin Rabb’i
tarafından gönderilmiş bir rasulüm.
105. “Allah adına, haktan başkasını söylememek benim üzerime
borçtur. Size, Rabb’inizden açık beyyinelerle1
geldim. Öyleyse
İsrailoğulları’nı benimle gönder.”
1- Kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi.
106. Firavun: “Eğer gerçekten bir âyet1
getirdiysen ve doğru söyleyenlerdensen onu göster bakalım.” dedi.
1- Kanıt, mucize.
107. Bunun üzerine, Musa asasını yere bıraktı, asa sahici bir ejderha oldu.
108. Ve elini çıkardığı zaman, eli bakanlar için bembeyaz parlayıverdi.
109. Firavun halkından ileri gelenler: “Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür.” dediler.
110. “Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyuruyorsunuz?”
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 187
111. “Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcılar gönder.”
dediler.
112. “Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler.”
113. Sihirbazlar, Firavun’a geldiler: “Eğer galip gelirsek bize bir
ödül var değil mi? “ dediler.
114. Evet, “Sizler yakınlaştırılanlardan1
olacaksınız.” dedi.
1- Yakınımda yer alanlardan, mevki makam sahibi olanlardan.
115. “Ey Musa! Önce sen mi atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım?” dediler.
116. “Siz atın” dedi. Attıkları zaman, büyük bir büyü yaparak insanların gözlerini büyüleyip, onlara korku verdiler.
117. Biz de Musa’ya: “Asanı at.” diye vahyettik. O, onların uydurdukları şeyleri yutuverdi.
118. Böylece, hakk1
ortaya çıktı ve onların bütün yaptıkları batıl2
oldu.
1- Gerçek. 2- Gerçek olmayan, boş, saçma, yanlış, geçersiz.
119. Orada yenik düştüler. Küçük düşüp, iddialarından vazgeçtiler.
120. Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
121. “Âlemlerin Rabb’ine iman ettik.” dediler.
122. Musa ve Harun’un Rabbine.
123. Firavun: “Ben size izin vermeden mi ona inandınız?” dedi.
“Doğrusu bu, halkı şehirden çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır.” Ama yakında göreceksiniz!”
124. “Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve
sonra da hepinizi asacağım.”
125. “Biz zaten Rabb’imize döneceğiz.” dediler.
126. Rabb’imizin bize gelen âyetlerine iman etmemizden dolayı,
bizden intikam almak istiyorsun. “Ey Rabbimiz! Bizi sabırlı kıl
ve canımızı teslim olanlar olarak al.”
188 7/A’raf Sûresi Bölüm 9
127. Firavun halkının ileri gelenleri: “Musa’yı ve yanında yer alanları, yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni ve ilahlarını terk
etsinler diye mi bırakacaksın?” dediler. O da: “Oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Kuşkusuz, biz onların üzerinde kahredicileriz.” dedi.
128. Musa, yanında yer alanlara: “ Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Kuşkusuz yeryüzü Allah’ındır. Dilediği kulunu ona mirasçı kılar. Mutlu son, takva sahibi olanlar içindir.” dedi.
129. “Sen bize gelmeden önce de, bize geldikten sonra da bize eziyet edildi.” dediler. O da: “Umulur ki Rabb’iniz düşmanlarınızı
yok eder ve sizi yeryüzüne halifeler kılar da nasıl davranacağınıza bakar.” dedi.
130. Ant olsun ki belki ders alırlar diye, Firavuncuları yıllarca kuraklık ve ürün kıtlığıyla cezalandırdık.
131. Onlara bir iyilik geldiği zaman, “Bu bizdendir.” derler. Bir kötülük isabet ettiği zaman da Musa ve onunla birlikte olanları
uğursuz sayarlardı. İyi bilin ki onların uğursuzluğu ancak Allah
katındadır.1
Ancak çokları bunu bilmez.
1- Firavuncuların yaşadıkları kuraklık ve kıtlık belasının Musa’nın ve
onun yanında yer alanlarla bir ilgisi yoktur. Bu belalar, kendi yaptıklarının karşılığı olarak Allah tarafından bir cezalandırılmadır.
132. “Bizi büyülemek için ne kadar ayet1
getirirsen getir, biz sana
asla inanacak değiliz.” dediler.
1- Mucize, kanıt.
133. Bunun üzerine, Biz de ayrı ayrı ayetler1
olarak onlara tufan,
çekirge, haşarat, kurbağa ve kan gönderdik. Yine de büyüklük
taslayıp suçlu bir toplum olmaya devam ettiler.
1- Mucizeler, kanıtlar, göstergeler.
134. Başlarına azap gelince: “Ey Musa! Sana verilen söze dayanarak Rabb’ine dua et, eğer bizden bu azabı uzaklaştırırsan sana
inanacağız ve İsrailoğulları’nın seninle birlikte gitmesine izin
vereceğiz.” dediler.
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 189
135. Belli bir süreye kadar onlardan azabı kaldırınca da, hemen
sözlerinden dönüverdiler.
136. Bu yüzden, Biz de onlara hak ettikleri cezayı verdik, umursamayıp âyetlerimizi yalanladıkları için onları denizde boğduk.
137. Mustaz’af1
olan kimseleri de bereketlendirdiğimiz arzın, doğusuna ve batısına mirasçı kıldık. Sabretmelerine karşılık
Rabb’inin İsrailoğulları’na takdir ettiği hüküm gerçekleşti. Firavun ve halkının yapıp yükselttikleri yapıları harap ettik.
1- Zayıf ve güçsüz, hor görülen, küçümsenen, ezilen.
138. İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Kendilerine özgü putlara tapan bir topluma rastladılar. Ey Musa! “Bize de bunların
ilahları gibi bir ilah yap.” dediler. “Siz gerçekten cahil bir kavimsiniz.” dedi.
139. Bunların içinde bulundukları1
yok olacaktır ve yaptıkları şey2
de batıldır.
1- Din. 2- İbadetleri.
140. “Sizi âlemlere üstün1
kıldığı halde, size Allah’tan başka bir ilah
mı arayayım?” dedi.
1- Sizi doğru yola ileterek üstün gelmenizi sağladığı halde.
141. “Hani Biz, size azapların en kötüsünü yapan; oğullarınızı öldürüp, kızlarınızı sağ bırakan; Firavun toplumundan sizi kurtarmıştık.” Bunda, sizin için Rabb’inizden büyük bir sınav vardı.
142. Musa’ya, otuz gece süre verdik, sonra buna on gece daha kattık. Böylece Rabb’inin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a, “Benim halkım içinde halifem ol1
,
onları ıslah et ve bozguncuların yoluna uyma!” dedi.
1- Benim yerime geç.
190 7/A’raf Sûresi Bölüm 9
143. Ve Musa, sözleşilen yere gelip de, Rabb’i onunla konuşunca: “Ey Rabb’im! Bana görün de Sana bakayım!”1
dedi. “Sen
Beni göremezsin, fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durursa
sen de Beni göreceksin.” buyurdu. Rabb’i dağa tecelli edince
onu darmadağın etti ve Musa baygın düştü. Kendine gelince:
“Seni tenzih ederim. Tövbe ettim Sana. Ben inanların ilkiyim.”
dedi.
1- 6/En’am Suresi, 103: “Gözler O’nu göremez, O ise gözleri görür…”
144. “Ey Musa! Gönderdiklerimle ve Kelamımla seni insanlar arasında üstün kıldım1
. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!”
dedi.
1- Seni insanlar üzerine seçtim.
145. Ona verdiğimiz levhalarda öğüt olmak üzere her şeyi açık bir
şekilde yazdık. Onu kuvvetle tut ve halkına da onu en iyi şekilde tutmalarını buyur. Yakında size fasıkların1
yurdunu göstereceğim.
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
146. Yeryüzünde, haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden1
uzaklaştıracağım. Onlar, bütün âyetleri2
görseler de yine ona
inanmazlar. Rüşd3
yolunu görseler de onu yol tutmazlar; ama
azgınlık4
yolunu görseler onu kendilerine yol tutarlar. Bu,
âyetlerimizi yalanlamalarından ve ondan gafil5
bulunmalarındandır.
1- Gerçeği gösteren kanıtlardan, vahyin gerçeklerinden. 2- Bütün
kanıtları. 3- ‘Rüşd’: Doğru ve yanlışı ayır etme bilinci. Zihinsel olgunluk. Reşit olma, irşat etme, mürşit gibi türevleri vardır. Rüştün zıddı
azgınlıktır. 4- Azgınlık: sapkın yolu izleme. 5- Umursamamak.
147. Ayetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı yalanlayan kimselerin
amelleri boşa gitmiştir. Onlar, başkasıyla değil, ancak kendi
yaptıkları ile cezalandırılacaklardır.
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 191
148. Musa’nın halkı, onun arkasından, böğürmesi olan, süs eşyalarından yapılmış bir buzağı benimsediler. Onun kendileriyle
konuşamadığını ve hidayet yolunu gösteremediğini görmediler mi ki onu benimsediler? Onu benimsemekle zalimlerden
oldular.
149. Sapkınlıklarını anlayıp, yanıldıklarını görünce: “Eğer Rabb’imiz
bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler.
150. Musa, halkına döndüğünde, öfke ve üzüntü içinde onlara:
“Benim yokluğumda ne kötü işler yapmışsınız! Rabb’inizin
emrini1
çabuklaştırdınız mı?” dedi. Levhaları bırakıp, kardeşinin başını tutup kendine çekti. “Ey annemin oğlu! Gerçekten
bu halk beni zayıf buldu, neredeyse beni öldüreceklerdi; sen
de düşmanları benimle sevindirme, beni bu zalim kimselerle
bir tutma.” dedi.
1- İlahi cezayı çabuklaştırmak mı istiyorsunuz?
151. “Rabb’im! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetine dâhil et.
Sen merhametlilerinin en merhametlisisin.” dedi.
152. Buzağıyı benimseyenlere Rabb’lerinden bir öfke erişecektir
ve dünya hayatında da zillete uğrayacaklardır. İşte iftiracıları
böyle cezalandırırız.
153. Kötülük yapıp, arkasından tövbe edip, iman edenler için
kuşkusuz Rabb’in bundan sonra Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
154. Öfkesi geçince Musa levhaları aldı, onlardaki yazıda
Rabb’lerine karşı gelmekten korkanlar için bir hidayet ve bir
rahmet vardı.
192 7/A’raf Sûresi Bölüm 9
155. Musa, belirlediğimiz buluşma için adamlarından yetmiş kişi
seçti. Kendilerini sarsıntı tutunca: “Ey Rabb’im! Dileseydin
bunları da beni de daha önce yok ederdin. İçimizdeki birtakım beyinsizler yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, ancak
senin bir fitnendir.1
Onunla dileyeni2
sapkınlıkta bırakırsın dileyene de hidayet3
edersin. Sen bizim velimizsin.4
Bizi bağışla.
Bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.” dedi
1- Sınav. 2- Uygun gördüğünü. Hak edeni, dileyeni; doğru yolu bulma çabasında olanı. Allah, sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola
iletir demektir. 3- Kılavuzluk. 4- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan
“evliya” dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu
sözcükler, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda yönetmeyi,
korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
156. Bize, bu dünyada da ahirette de iyilik yaz. Biz Sana yöneldik.
Allah: “Azabıma dilediğimi1
uğratırım, rahmetim ise her şeyi
kuşatmıştır. Onu, takva sahibi olanlara2
, zekâtı verenlere3
ve
ayetlerimize inanlara yazacağım.” buyurdu.
1- Azabı gerektirecek “şey”ler yapana azap ederim; bağışlanmayı gerektirecek “şey”ler yapanı bağışlarım. Azabı hak edeni azaplandırır, bağışlanmayı hak edeni bağışlarım. 2- Korunma; Allah’ın
buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere
karşı kendisini korumaya, güvenceye alan. 3- Zekâtın esas anlamı
“arınma”, “arındırma,” ”arınmaktır.” Ayette geçen “zekatı vermek”
sözcüğü, malın zekatı/arınması değil, bir terkip olarak, arınmış, temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle Allah’ın emirlerine tabi
olmak, demektir.
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 193
157. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları ummi1
nebi rasule, tabi olurlar. O ki, onlara ma’ruf2
olanı buyurur
ve onları münker3
olandan alıkoyar ve temiz şeyleri helal, pis
şeyleri haram kılar, zahmet ve sıkıntı veren şeyleri4
onlardan
kaldırır, onlardan bağları çözer, ona iman eden, ona saygı gösterenler ve ona yardım edenler ve ona indirilen nura5
tabi
olanlar işte kurtuluşa erenler bunlardır.
1- Ümmî sözcüğü, “ümm” yani “ana” ile nispet ‘ya’sından oluşan
bir sözcük olup, “anaya mensup”, “analı” demektir. Tıpkı Ankaralı,
Medineli vb. gibi. Buradaki “ana” sözcüğü özel isimdir, anne demek
olan ‘ana’ ile bir ilgisi yoktur. Mekke’nin diğer bir ismi de Ümmu’l
qurâ’ dır. “el-Ümm” ün sonuna nispet “ya”sı geldiği zaman, “Ana
kentli” yani “Mekkeli” anlamına gelmektedir. Ayetteki “el- Ümmî”
sözcüğü ile kast edilen şey, daha önce kendilerine kitap verilmemiş olan, yani “Ehl-i Kitap” olmayan “Mekkelilerdir.” el-Ümmi: Ana
kentli, şehirli, yani “bedevi” olmayan demektir.” Ümmi”/okuryazar
olmayan sözcüğü ile “el-Ümmî”/ ana kentli sözcükleri farklı anlamlara sahiptir. Dolayısıyla Nebi Muhammed için, okuryazar değildi
görüşü doğru değildir. 2- Doğru, iyi ve yararlı kabul edilen toplumsal değer yargılarına ve vahye uygun olan. 3- Yanlış, kötü ve zararlı
kabul edilen, vahye ve toplumsal değer yargılarına uygun olmayan.
4- Kendi yanlarından dine yaptıkları ilaveleri, ağır kuralları. 5- Kurtuluşa erdiren, aydınlığa çıkaran rehber.
158. De ki: “Ey insanlar! Ben, göklerin ve yerin sahibi olan, kendisinden başka ilah olmayan, yaşatan ve öldüren Allah’ın, size,
hepinize gönderdiği bir rasulüm. Gelin, Allah’a ve O’nun sözlerine iman eden ümmi nebi rasulüne iman edin ve ona uyun
ki böylece hidayete eresiniz.”1
1- Doğru yolu bulasınız.
159. Musa’nın halkından da hakka ileten ve onunla adaletli davranan bir topluluk vardı.
194 7/A’raf Sûresi Bölüm 9
160. Biz, onları oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Halkı ondan su isteyince, Musa’ya, “Asanı taşa vur!” diye vahyettik.
Ondan on iki pınar fışkırdı. Her topluluk su alacağı kaynağı
bildi. Üzerlerine buluttan gölgelik yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın bağışladık1
. Size rızık olarak verdiklerimizin
temiz olanlarından yiyin. Onlar, bize zulmetmediler, fakat
kendilerine zulmediyorlardı.
1- “İndirmek” demek olan “enzele” sözcüğünün diğer bir anlamı da
“bağışlamaktır.” Bu ayette “enzele” sözcüğü, indirmek değil, bağışlamak anlamına gelmektedir.
161. Onlara, “Şu beldeye yerleşin ve orada dilediğiniz şeylerden
yiyin. Af dilediğinizi söyleyin ve teslim olmuş/kabullenmiş
olarak kapısından girin” denilmişti. Biz, “Hatalarınızı bağışlayalım ve iyilik edenlere fazlasıyla verelim.”
162. Ancak onlardan haksızlık yapanlar, kendilerine söylenen sözü
başka bir söze çevirdiler. Biz de haksızlık yapmaları yüzünden,
üzerlerine gökten iğrenç bir azap gönderdik.
163. Onlara, deniz kıyısındaki kasabanın durumunu sor. Hani onlar
cumartesi günü yasasını çiğneyerek haddi aşıyorlardı. Balıklar cumartesi günü ortaya çıkıyor, diğer günler ise gelmiyorlardı. Fasıklıkları1
nedeniyle kendilerini bu şekilde imtihan
ediyorduk.
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
164. Onlardan bir topluluk: “Allah’ın yok edeceği veya şiddetli bir
azap ile cezalandıracağı bir halka ne diye öğüt veriyorsunuz?”
dediklerinde, onlar da: “Rabb’imize mazeret1
beyan etmek
için ve bir de belki takva2
sahibi olurlar.” demişlerdi.
1- Biz sorumluluğumuzu yerine getirdik ama faydası olmadı.
2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 195
165. Ne zaman ki onlar, yapılan öğüdü umursamadılar, Biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık, zulmedenleri, fasıklık1
yapmaları nedeniyle çetin bir azapla cezalandırdık.
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
166. Yasaklandıkları şeyleri yapmakta ısrar edince, onlara: “Düşkün maymunlar olun.” dedik.1
1- 2/Bakara Suresi, 65: İçinizden sebt’te sınırları aşanları elbette bilirsiniz. İşte budan dolayı onlara “Düşkün maymunlar olun.” dedik.
167. Hani Rabb’in; onları1
, Kıyamet Günü’ne kadar kötü azaba uğratacak olanları, mutlaka göndereceğini bildirmişti. Rabb’in
çabuk ceza verendir. Kuşkusuz O, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Yasaklandıkları şeyleri yapmakta ısrar ettikleri, haksızlık yapmaya devam ettikleri sürece.
168. Onları, yeryüzünde topluluklara ayırdık. Onlardan, salih1
olanlar da vardı olmayanlar da. Belki dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle sınadık.
1- İyi, dürüst, seçkin, samimi, erdemli.
169. Onların yerine Kitap’a mirasçı olanlar, nasıl olsa bağışlanacağız diyerek dünyanın geçici menfaatlerini tercih ettiler; kendilerine buna benzer şeyler gelse, onu da tercih ederler. Onlardan, Kitap’a bağlı kalacaklarına ve Allah hakkında ancak hakkı
söyleyeceklerine dair söz alınmamış mıydı? Oysaki onlar, o
Kitap’ta olanı okumuşlardı. Ahiret yurdu takva sahibi olanlar
için daha hayırlıdır. Hâlâ akletmeyecek misiniz?
170. Kitap’a sımsıkı sarılıp, salatı ikame edenlere1
gelince; kuşkusuz Biz salih2
olanların emeklerini zayi etmeyiz.
1- İbadete layık yegâne ilah olarak yalnızca Allah’a ibadet edenler;
kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir
bilinçle yapanlar. 2- İyi, dürüst, seçkin, samimi, erdemli.
196 7/A’raf Sûresi Bölüm 9
171. Hani! Biz, dağı gölgelik gibi üzerlerine kaldırmıştık da onlar
da üzerlerine düşecek sanmışlardı. “Size verdiğimize sımsıkı
sarılın, içindeki öğüdü tutun ki takva sahibi olabilesiniz.”
172. Kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik.” demeyesiniz diye
Rabb’in, âdemoğullarının bellerinden soylarını çıkardı ve onları kendilerine tanık yaptı. Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?
dedi. “Evet, Rabb’imizsin, tanıklık ediyoruz.”1
dediler.
1- Bu ayet, temsili bir anlatımla; Allah’ın, insanı yaratırken onun
benliğine, yaratıcıyı idrak etme güdüsünün yerleştirildiğini; insanın
yaradılış özünde Allah’ı tanıma ve idrak etme yeteneğinin kodlanmış olduğunu ifade etmektedir.
173. Veya “Biz, bizden önce şirk koşan atalarımızın ardından gelen
bir nesiliz, batılla amel edenlerin yaptıkları yüzünden bizi mi
yok edeceksin?” demeyesiniz diye.
174. İşte, doğruyu bulsunlar1
diye âyetlerimizi böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
1- Yaradılış özlerine dönsünler.
175. Onlara, o kimsenin1
haberini de oku, ki ona âyetlerimizi vermiştik de onlardan sıyrılıp ayrıldı. Şeytan da onu kendine tabi
kıldı. Böylece azgınlardan oldu.
1- Söz konusu edilen “kimse,” bilinen bir kimse/şahıs değil, belli bir
kişilik/karakterdir. Kişinin kim olduğunun önemi yok, önemli olan
sahip olduğu kişiliktir.
176. Dileseydik1
onu bununla2
yükseltirdik. Fakat o yere saplandı,
tutku ve kuruntusuna uydu. Onun durumu, üzerine varsan da
dilini sarkıtıp soluyan, varmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte âyetlerimizi yalanlayan toplumun
durumu böyledir. Sen bu kıssayı anlat, belki düşünürler.
1- Uygun görseydik. Karar vermeyi ona tanımasaydık. 2- Ayetlerimizle.
177. Âyetlerimizi yalanlayan ve böylece kendilerine haksızlık eden
halkın durumu ne kötüdür.
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 197
178. Allah, kime yol gösterirse, odur yolu bulan. Kimi de saptırırsa,
işte onlar hüsrana uğrayanlardır.1
1- Allah, doğru yola iletilmeyi isteyeni doğru yola iletir; sapkınlıkta
kalmak isteyeni de sapkınlıkta bırakır. Sapkınlığı gerektiren şeyler
yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da
doğru yola iletir. Hidayet ve dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir. Allah, hiç kimseyi ne zorla hidayete erdirir ne de dalalete düşürür. İman ve inkâr konusunda sorumluluk bütünüyle insana aittir.
179. Gerçek şu ki, cinnden1
ve insten1
yaratılmış2
olanların birçoğu
Cehennem’liktir. Ki onların kalpleri vardır onunla kavramazlar, gözleri vardır onunla görmezler, kulakları vardır onunla
işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da basittiler. İşte gafil olanlar bunlardır.
1- Tanıdık-tanımadık, bildik-bilmedik, yerli-yabancı. 2- Ayette,
“zera’na” sözcüğü geçmektedir. Bu sözcüğün anlamı, “yaratma”
değil, “çoğaltmadır”. Yaratılmış olan bir şeyin, üreyerek çoğalması
demektir. ‘Ziraat,’ yani ekin ekme sözcüğü de buradan türemiştir.
Ayette yaratmadan değil, “çoğalmadan” söz edilmektedir. Şayet
“yoktan var etme” kast edilseydi, “haleka” sözcüğü kullanılması
gerekirdi. Çevirilerde, çoğunlukla bu ayete: “Ben insanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yarattım.” şeklinde yanlış anlam verilmektedir. Yaratılmış olanların bir çoğunun Cehennemlik olacağının
bilgisinin verilmesi ile yaratılmış olanların çoğunun Cehennem için
yaratıldığını söylemek aynı şey değildir.
180. En iyi isimler1
Allah’ındır. Öyleyse O’nu, onlarla çağırın. Ona
yakışmayan isimlerle çağıran kimseleri bırakın. Onlar, yaptıklarının cezasını görecekler.
1- İyi ile güzel aynı şey değildir. En güzel isimler şeklinde yapılan çeviriler yanlıştır. “İyi” sözcüğü, niteliği, kaliteyi, üstünlüğü yani özellik
ifade ederken, güzel sözcüğü görüntüyü, dış görünüşü ifade etmektedir. Söz konusu “iyi isimler”, Allah’ın sahip olduğu nitelikleri ifade
etmektedir. Ayette geçen “husna” iyi demektir. Arapçada güzel, “cemil” demektir.
198 7/A’raf Sûresi Bölüm 9
181. Yarattıklarımız arasında öyle bir topluluk da var ki, hakka iletirler ve onunla adil olurlar.
182. Âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir şekilde
adım adım yok olmaya yaklaştırırız.
183. Onlara süre veriyorum, ancak planım çok sağlamdır.
184. Arkadaşlarında, hiçbir delilik olmadığını düşünmüyorlar mı?
O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.
185. Göklerin ve yerin melekûtuna1
, Allah’ın yaratmış olduğu şeylere, sürelerinin yaklaşmış olabileceği ihtimaline hiç bakmazlar mı? Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?
1- Egemenliğine, hükümranlığına, nasıl düzenlendiğine.
186. Allah, kimi saptırırsa1
ona doğru yolu gösterecek yoktur. Onları, azgınlıkları içinde bocalar durumda bırakır.
1- Kim saptırılmayı gerektiren şeyler yaparsa Allah onu saptırır. Allah, bir kimseyi hak etmedikçe, zorla ne hidayete iletir ne de saptırır.
Doğru yolu veya sapkınlığı tercih etme konusunda sorumluluk bütünüyle insana aittir.
187. Sana Saat’ten soruyorlar. Ne zaman gerçekleşecek diye. De
ki: “Onun bilgisi sadece Rabb’imin yanındadır. Onun vaktini
O’ndan başkası açıklayamaz. O göklere de, yere de ağır gelecektir. O size ansızın gelecek.” Sanki sen biliyormuşsun gibi
onu sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi sadece Allah’ın yanındadır.” Ancak insanların çoğu bu gerçeği bilmez.1
1- Bu ayet, Nebi’nin geleceği/gaybi bildiğine dair söylediği söylenen
sözlerin/ hadislerin tamamının uydurma olduğunun; Kıyamet’in
kopma zamanını ifade eden sözlerin tamamının uydurma olduğunu
apaçık olarak ifade etmektedir. Allah’ın dışında bir başkasının da
gaybı bilebileceği inancı Kur’an’a göre şirktir. (72 Cin, 25-26)
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 199
188. De ki: Allah dilemedikçe, kendime bir yarar sağlamak ya da
kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil. Eğer
gaybı1
bilseydim, elbette daha çok yararıma olan şeyi yapardım ve bana bir kötülük de dokunmazdı.2
Ben, inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
1- Gelecekte olacak olanı; görünemez, bilinemez olanı. 2- Bu ayet,
kendisine bile bir yarar sağlama imkanı elinde olmayan Nebinin,
başkalarına şefaat edeceği inancının boş bir kuruntu olduğunu ortaya koymaktadır.
189. O, sizi bir tek nefisten1
yarattı ve kendisi ile sükûnet bulsun
diye ondan2
eşini var etti. Eşini sarıp örtünce, eşi hafif bir yük
yüklendi. Bir müddet böyle geçti. Yükü ağırlaşınca her ikisi
de Rabb’leri olan Allah’a: “Eğer bize salih3
bir evlat verirsen
elbette Sana şükredenlerden olacağız.” diye dua ettiler.
1- Bir özden. 2- Aynı özden. 3- Arı, saf, temiz, erdemli, iyi, dürüst.
190. Fakat onlara, salih bir evlat verince; kendilerine verilen şeyde
ona ortaklar koşmaya başladılar. Allah, onların ortak koştukları şeyden yücedir.
191. Hiçbir şey yaratamayan, aksine kendisi de yaratılmış olan şeyleri mi ortak koşuyorlar?
192. Oysa onlar, ne onlara yardım edebilirler ne de kendilerine
yardım edebilirler.
193. Onları gerçeği kabul etmeye davet etseniz, size tabi olmazlar.
Onları davet etseniz de etmeseniz de size karşı tutumları değişmez.
194. Allah’tan başka dua ettikleriniz, sizin gibi kullardır. Eğer doğru sözlü kimselerseniz, haydi onlara dua edin de size karşılık
versinler.
195. Onların, kendileriyle yürüyecek ayakları mı var? Veya tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Ya da işitecek
kulakları mı var? De ki: “Haydi çağırın ortaklarınızı, sonra hiç
beklemeksizin bana tuzak kurun.”
200 7/A’raf Sûresi Bölüm 9
196. Kuşkusuz benim velim1
, Kitap’ı indiren Allah’tır. O, salih2 olanların velisidir.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir. 2- Arı, saf, temiz,
erdemli, dürüst, iyi.
197. O’ndan başka dua ettiklerinizin, ne size yardım etmeye güçleri yeter, ne de kendilerine yardım etmeye.
198. Eğer onları hidayete çağırsanız sizi duymazlar. Onların, sana
baktıklarını görürsün, oysa onlar görmezler.
199. Affedici ol, urf1
ile buyur, cahillerden2
yüz çevir.
1- Yararlı, güzel, iyi ve hayırlı olan şeylerle. 2- Düşüncesizce hareket
eden, nankör, bağnaz kimseler.
200. Ne zaman şeytan seni dürtecek olursa1
hemen Allah’a sığın.
Kuşkusuz O, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Vesvese verirse.
201. Takva sahipleri, şeytandan bir dürtü olduğu zaman, düşünüp
hemen gerçeği kavrarlar.
202. Şeytanlar, kendilerine kardeş olanları azgınlığa sürüklerler,
sonra da yakalarını bırakmazlar.
203. Onlara bir âyet getirmediğin zaman, “Derleyip uydursaydın
ya.” derler. De ki: “Ben ancak Rabb’imden bana vahyedilene
uyarım. Bu, inanan bir toplum için Rabb’inizden gelen bir basiret1
, bir hidayet ve bir rahmettir.
1- Kavrayış, gerçeği görme yeteneği.
Bölüm 9 7/A’raf Sûresi 201
204. Kur’an okunduğu zaman hemen susup onu dinleyin1
ki size
rahmet edilsin.2
1- Kur’an’ı dinlemekten kasıt ne dediğini öğrenmektir. Allah’ın buyruklarından haberdar olmaktır. Ne dediğini anlamaksızın onu dinlemek hiç bir yarar sağlamaz. Bu “sürünün kaval dinlemesinden”
farklı bir şey değildir. 2- Fusilet Suresi, ayet 26: Ve inkâr edenler, “Bu
Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki başarılı olursunuz.” dediler.
205. Nefsinde1
tedarruan2
ve çekinerek, yüksek olmayan bir sesle
sabah akşam3
Rabb’ini an. Umursamazlardan olma!
1- Bütün benliğinle, kendinde. 2- Basitliğinin, güçsüzlüğünün, zayıflığının, muhtaçlığının bilincinde olarak, tevazu üstüne tevazu göstererek. 3- Daima, her zaman, sürekli.
206. Rabb’ine yakın olanlar, O’na kulluk etmekten asla kibirlenmezler; O’nu tesbih1
ederler ve O’na secde2
ederler.
1- Tesbih, Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile
tanımak ve tanıtmak demektir. 2- İçtenlikle boyun eğerler.
202 8/Enfal Sûresi Bölüm 9
1. Sana enfâlı1
soruyorlar. De ki: “Enfâl, Allah ve Rasulü içindir.
Eğer mü’min iseniz Allah’a karşı takva2
sahibi olun, birbirinizin arasını düzeltin, Allah’a ve Rasul’üne itaat edin.
1- Enfâl; nfl (nafile) kökünden gelmektedir. Mastar olarak; karşılıksız vermek, bağışta bulunmak anlamına gelmektedir. Nfl; zorunlu
yapılması gereken bir şeye, ayrıca gönüllü olarak fazladan ilave
yapmaktır. Savaşta elde edilen ganimetler, savaşın değeri/önemi
yanında, ancak nafile türünden bir öneme sahiptir. Bu kavramla,
vurgu; savaşın, ganimet için değil cihat maksadıyla yapıldığınadır. Sözcük olarak, Türkçede “boş” anlamında kullanılan “nafileyi“, Kur’an yukarıda verilen anlamda kullanmaktadır. 2- Korunma;
Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
2. Mü’minler ancak o kimselerdir ki: Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda bu imanlarını
artırır ve yalnızca Rabb’lerine tevekkül1
ederler.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[ İniş sırası: 88, Medeni, 75 ayet.
Adını 1. Ayette geçen “enfal/karşılıksız vermek” sözcüğünden almıştır.]
enfal sûresi
Bölüm 9 8/Enfal Sûresi 203
3. Onlar, salatı ikâme eden1
ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak2
edenlerdir.
1- Yardımlaşma ve dayanışmayı canlı ve diri tutan ve gereği gibi
yerine getiren. 2- İhtiyaç sahiplerine yardım etmek.
4. İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için Rabb’leri katında
dereceler, bağışlanma ve kerim1
bir rızık vardır.
1- Cömertçe.
5. Keza, Rabb’in hakk uğruna seni evinden çıkardı. Oysa
mü’minlerden bir kısmı bundan hoşlanmamıştı.
6. Gerçek açığa çıktıktan sonra bile, sanki göz göre göre ölüme
sürükleniyorlarmış gibi, seninle tartışıyorlardı.
7. Allah, iki topluluktan birinin sizin olacağını vaat ediyordu. Siz
ise kuvveti bulunmayanı istiyordunuz. Oysa Allah da kelimeleriyle1
Hakk’ı gerçekleştirmek ve gerçeği yalanlayan nankörlerin kökünün kesilmesini istiyordu.
1- Takdir edilmiş hüküm.
8. Bu, suçluların hoşuna gitmese de Hakk’ın ortaya çıkarılması
ve Batıl’ın yok olması içindi.
9. Hani siz, Rabb’inizden yardım istiyordunuz. O da ardı ardına
bin melekle yardım edeceğim diye, isteğinize karşılık vermişti.
10. Allah bunu, ancak bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın1
diye yaptı. Yardım, ancak Allah’tandır. Kuşkusuz Allah,
Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Kalbinizde korku kalmasın, güven ve cesaret sahibi olun.
11. Hani O, size Kendi katından bir emniyet olmak üzere bir uyku
sardırıyordu. Sizi arındırmak, sizden şeytanın pisliğini1
gidermek, kalplerinizi yatıştırmak ve ayaklarınızı yere sabit kılmak
için gökten üzerinize bir su indiriyordu.
1- Vesvesesini.
204 8/Enfal Sûresi Bölüm 9
12. Hani, Rabb’in meleklere, sizinle beraberim, diye vahyediyordu; “İman edenleri pekiştirin.” Gerçeği yalanlayan nankörlerin kalplerine korku salacağım. Haydi! Vurun onların boyunlarına, vurun onların parmaklarına.
13. Çünkü onlar, Allah’a ve Rasul’üne karşı geldiler. Kim Allah’a ve
Rasul’üne karşı gelirse, bilsin ki, Allah’ın Azabı Çok Çetindir.
14. Şimdi onu tadın. Gerçeği yalanlayan nankörler için yalnızca
ateşin azabı vardır.
15. Ey iman edenler! Gerçeği yalanlayan nankörlerin orduları ile
karşılaştığınız zaman, onlara arkanızı dönmeyin.
16. Kim böyle bir günde, savaşmak için bir cepheye çekilmek
amacıyla veya başka bir birliğe katılmanın dışında, düşmana
arkasını dönerse, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varacağı yer Cehennem’dir. O, ne kötü bir dönüş yeridir.
17. Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman
da sen atmadın, fakat Allah attı.1
Allah, bunu mü’minleri iyi
bir sınava tabi tutmak için yaptı. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi
Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Sakın elde ettiğiniz başarı sizi şımartmasın. Size gücü veren de,
onu kullanacak aklı veren de Allah’tır. Sahip olduğunuz hiçbir şeyin yaratıcısı siz değilsiniz. Onu size vereni sakın göz ardı etmeyin.
Unutmayın! Oku atan sizin eliniz olabilir ama ellerinizi de ellerinize
atacak gücü de veren Allah’tır.
18. İşte size böyle yardım etti. Allah, gerçeği yalanlayan nankörlerin planlarını bozandır.
19. Eğer fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi. Eğer son verirseniz,
o sizin için daha hayırlıdır. Eğer dönerseniz, Biz de döneriz.
Topluluğunuz çok olsa da kesinlikle size bir fayda vermez.
Kuşkusuz Allah, mü’minlerle beraberdir.
20. Ey iman edenler! Allah’a ve Rasul’üne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin!
Bölüm 9 8/Enfal Sûresi 205
21. İşitmedikleri halde1
, işittik diyen2
kimseler gibi olmayın!
1- Allah’ın emirlerine uymadıkları halde. 2- Allah’ın emirlerine uymadıkları halde, uyuyoruz diyen.
22. Allah katında, yeryüzündeki canlıların en değersizi, aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir.1
1- Aklını devre dışı bırakarak, başkasının aklıyla düşünen bir kimsenin imanı geçerli değildir. Zira iman, emin olmayı gerektirir; emin
olmak da akıl ile olur. Kendi aklı ile iman etmeyenle kendi aklıyla
inkar edenin bir farkı yoktur.
23. Eğer Allah, onlarda bir hayır olduğunu görseydi onlara işittirirdi. Onlara işittirseydi de aldırmayarak yine dönerlerdi.
24. Ey iman edenler! Sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah’a ve Rasul’üne icabet edin. Bilin ki Allah, kişi ile
kalbinin arasına girer1
. Kuşkusuz hepiniz O’na dönüp toplanacaksınız.
1- Vahiy ile insanın aklına, bilincine ve düşüncesine yön vererek;
doğru yola yönelmesine aracı olur. Söz konusu edilen kalp, kan
pompalayan organ değil; aklın, düşünmenin ve idrak etmenin merkezidir.
25. Yalnızca aranızdaki haksızlık edenlerin başlarına gelmekle sınırlı kalmayacak fitneye1
karşı takva sahibi olun. Unutmayın
ki Allah’ın azabı çok çetindir.
1- Samimiyet sınavı. Aldatma, aldatılma. Ateşte yakmak anlamındaki fetn kökünden türemiştir. ‘Anlamı, “altın, gümüş gibi değerli
maddelerin kendileriyle kaynaşmış olan değersiz maddelerinden
ayrıştırılması, yani saflaştırılması amacı ile yüksek ateşte eritilmesi” işlemidir.’ Fitne sözcüğü, kişinin samimiyetinin iç yüzünün ortaya çıkması için; savaş, baskı, zulüm, zenginlik, yoksulluk, hastalık,
ölüm, ün, mevki, mal, mülk gibi konularda tabi tutulduğu samimiyet sınavıdır.
26. Ve hatırlayın; bir zamanlar yeryüzünde sayıca azdınız ve güçsüz kimselerdiniz. İnsanların sizi alıp götürmesinden korkuyordunuz. O, sizi barındırdı ve yardımıyla kuvvetlendirdi. Temiz şeylerden size rızık verdi. O halde şükretmelisiniz.
206 8/Enfal Sûresi Bölüm 9
27. Ey iman edenler! Allah’a ve Rasul’üne ihanet etmeyin. Yoksa
bile bile emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz.
28. Bilin ki mallarınız ve evlatlarınız ancak birer fitnedir.1
Kuşkusuz Allah’ın yanında çok büyük ödül vardır.
1- Samimiyet sınavı. Aldatma, aldatılma. Ateşte yakmak anlamındaki fetn kökünden türemiştir. ‘Anlamı, “altın, gümüş gibi değerli
maddelerin kendileriyle kaynaşmış olan değersiz maddelerinden
ayrıştırılması, yani saflaştırılması amacı ile yüksek ateşte eritilmesi” işlemidir.’ Fitne sözcüğü, kişinin samimiyetinin iç yüzünün ortaya çıkması için; savaş, baskı, zulüm, zenginlik, yoksulluk, hastalık,
ölüm, ün, mevki, mal, mülk gibi konularda tabi tutulduğu samimiyet sınavıdır.
29. Ey iman edenler! Eğer Allah için takvâlı1
olursanız; O, size bir
Furkan2
verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah, Büyük Fazl3
Sahibidir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve
zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak. 2- Doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayırt etme anlayışı. 3- Hoşgörü, cömertlik ve ikram.
30. Gerçeği yalanlayan nankörler, seni tutuklamak, öldürmek veya
sürgün etmek için plan yapıyorlardı. Onlar plan yaparlarken,
Allah da plan yapıyordu. Allah, plan yapanların en hayırlısıdır.
31. Onlara, âyetlerimiz okunduğu zaman, “ Evet, biz bunu duyduk, dilersek biz de onun benzerini söyleriz; bu, evvelkilerin
masallarından başka bir şey değildir.” dediler.
32. Bir de dediler ki: “Allah’ım! Eğer bu Senin tarafından gelen bir
gerçekse1
, gökten üzerimize taş yağdır veya bize can yakıcı bir
azap ver.”
1- Mademki Senden geldiği iddia ediliyor.
33. Sen onların içindeyken, Allah, onlara azap etmez. Onlar, bağışlanma diledikleri sürece de Allah onlara azap edecek değildir.
34. Onlar, Mescid-i Harâm’a girmeye engel oldukları halde ve
onun velileri1
olmadıkları halde Allah neden onlara azap et-
Bölüm 9 8/Enfal Sûresi 207
mesin? Oysa oranın gerçek sahipleri, muttakilerdir2
. Fakat
onların çoğu bilmezler.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir. 2- Takva sahibi olan.
35. Onların, Beyt’in1
yanındaki salâtları2
, ıslık çalmaktan ve el
çırpmaktan başka bir şey değildir. Öyleyse küfrünüzden dolayı azabı tadın.
1- Mescid-i Harâm/Ka’be. 2- İbadetleri.
36. Gerçeği yalanlayan nankörler, Allah yolundan alıkoymak için
mallarını harcarlar ve harcayacaklar da. Sonra, bu kendilerine
pişmanlık olacak ve sonra mağlup olacaklar. Gerçeği yalanlayan nankörler Cehennem’de toplanacaklardır.
37. Ki Allah, pis olanı temiz olandan ayırsın, pis olanları birbirinin üzerine koyup, hepsini bir araya getirsin, sonra hepsini
Cehennem’e doldursun. İşte onlar hüsrana uğrayanlardır.
38. Gerçeği yalanlayan nankörlere de ki: Eğer vazgeçerlerse geçmişte yaptıkları bağışlanır. Eğer tekrar dönerlerse, evvelkilerin başına gelenler ortadadır.
39. Fitne1
kalmayıp, din2
tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse kuşkusuz Allah onların ne
yaptığını görmektedir.
1- Baskı ve zulüm. 2- Allah’ın yasalarının belirleyici ve egemen güç
olması sağlanıncaya kadar. (2/Bakara, 193)
40. Eğer yüz çevirirlerse, artık bilin ki Allah sizin mevlânızdır.1
O,
ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır.
1- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. Mevla yalnızca Allah’tır. Allah’tan başkasına Mevla, Mevlana demek şirktir. Veli
sözcüğünün eş anlamlısıdır.
9. Bölümün Sonu
208 8/Enfal Sûresi Bölüm 10
41. Eğer Allah’a, Hakk ile Batıl’ın birbirinden ayrıldığı gün; iki ordunun karşı karşıya geldiği günde, kulumuza indirdiğimize
inanıyorsanız, bilin ki: Ganimet olarak ele geçirdiklerinizin
beşte biri Allah’ın, Rasul’ünün, yakınların1
, yetimlerin, düşkünlerin, yarı yolda kalanlarındır. Allah, Her Şeye Güç Yetirendir.
1- Allah yolundaki mücadelende yanında yer alanların. Yakınlar;
Allah Rasul’ünün, Ehl-i Beyt’i ve akrabaları değil, İslam davasına
sahip çıkıp yardım ettiği, bunun için yurdundan, evinden olduğu halde, savaşa katılma imkânı bulamayan ihtiyaç sahipleridir.
(59/Haşr,7,8)
42. Sizin, vadinin bir ucunda, onların da öteki ucunda ve kervanın da sizden aşağıda olduğu o gün, eğer bilinen bir yerde
buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız dahi, anlaşmazlığa
düşerdiniz. Ama Allah, gerçekleştirilmesi gereken bir işi yaptı; yok olan, apaçık bir kanıtla yok olsun, yaşayan da apaçık
bir kanıtla yaşasın diye. Allah, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi
Bilen’dir.
43. Hani Allah, onları sana uykunda az göstermişti. Eğer O, onları
sana çok gösterseydi, tedirgin olup ne yapacağınız hususunda anlaşmazlığa düşerdiniz. Fakat Allah, sizi bu tehlikeden korudu. Zira O, göğüslerde olanları en iyi bilendir.
44. Karşı karşıya geldiğinizde, Allah onları sizin gözünüzde, sizi de
onların gözünde sayıca azmış gibi gösteriyordu ki takdir edilen işi yerine getirsin. Bütün işler yalnızca Allah’a döndürülür.
45. Ey iman edenler! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman, sebat1
edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.
1- Kararlı, dirençli ve istekli olun.
46. Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra zaafa düşüp zayıflarsınız. Bir de sabredin. Kuşkusuz Allah,
sabredenlerle beraberdir.
Bölüm 10 8/Enfal Sûresi 209
47. Çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve Allah’ın yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar gibi olmayın. Allah,
onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
48. Hani, şeytan1
onlara yaptıkları işi süslü gösterip: “Bugün, sizi
hiçbir insan topluluğu yenemez, ben de muhakkak sizin yardımcınızım.” dedi. Fakat iki ordu karşılaşınca geri döndü ve
“Ben sizden uzağım, ben sizin görmediğinizi görmekteyim,
ben Allah’tan korkarım. Zira Allah’ın azabı çok çetindir.” dedi.
1- Bu şeytan, cinlerden olan şeytan değil, insandan olan şeytandır.
(2/Bakara, 14)
49. Münafıklar, o kalplerinde hastalık bulunanlar: “Bunları, dinleri aldatmış.” diyorlardı. Oysa kim Allah’a tevekkül1
ederse
Allah, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
50. Bir görseydin!1
Melekler, gerçeği yalanlayan nankörlerin canlarını alırken, yüzlerine ve sırtlarına vuruyorlar2
ve “Kavurucu
azabı tadın. “ diyorlardı.
1- Bir bilebilsen. 2- Büyük bir eziyet veriyorlar.
51. İşte bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır, yoksa Allah
kullarına asla haksızlık etmez.
52. Tıpkı Firavuncuların ve onlardan öncekilerin durumu gibi.
Allah’ın âyetlerini yalanlamışlardı. Allah da onları, suçları yüzünden yakalamıştı. Allah, Mutlak Güç Sahibi’dir, Cezalandırması Çok Şiddetli Olan’dır.
53. Çünkü bir topluluk kendisini değiştirmedikçe, Allah onlara
verdiği nimeti değiştirecek değildir.1
Allah, Her Şeyi Duyan’dır,
Her Şeyi Bilen’dir.2
1- Verdiği her türlü imkânı, gücü, üstünlüğü vb. 2- 13/Râ’d Suresi, 11.
210 8/Enfal Sûresi Bölüm 10
54. Firavuncular ve onlardan öncekiler gibi. Rabb’lerinin ayetlerini yalanlamışlardı da Biz de suçlarından dolayı onları mahvetmiş ve Firavuncuları suda boğmuştuk. Hepsi de zalim kimselerdi.
55. Allah katında canlıların en şerlisi1
, gerçeği yalanlayan nankörlerdir. Artık onlar inanmazlar;
1- Bir sonraki ayette de ifade edildiği gibi yaptıkları antlaşmalara
uymayan kimseler kast edilmektedir.
56. Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın halde, her defasında hiç
çekinmeden antlaşmalarını bozan kimselerdir.
57. Eğer savaşta onları yakalarsan, geride kalanlara ders olacak
şekilde onları darmadağın et. Belki akıllarını başlarına alırlar.
58. Eğer bir toplumun ihanetinden endişe edersen, onlarla aynı
şekilde1
anlaşmayı boz. Kuşkusuz Allah, hainlik yapanları sevmez.
1- Antlaşmanın kurallarına karşılıklı uyulması ilkesi gereği.
59. Gerçeği yalanlayan nankörler, kendilerinden vazgeçildiğini
sanmasınlar. Onlar, Bizi aciz bırakamazlar.
60. Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar güç ve savaş atları1
hazırlayın ki, bununla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanınızı ve sizin bilmeyip, Allah’ın bildiği düşmanları korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, size tam olarak ödenir.
Ve hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız.
1- Savaş atları ile kast edilen şey, savaş için gerekli olan araç ve gereçleri bulundurmaktır. Savaş gereçleri, o gün kılıçtı, oktu, attı, deveydi… Günümüzde ise, bombadır, füzedir… Burada verilen mesajı
günümüze uyarladığımız zaman, “Savaş için uçak, füze vb. şeyler
yapın.” olarak anlaşılmalıdır.
Bölüm 10 8/Enfal Sûresi 211
61. Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a tevekkül1
et. Kuşkusuz O, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
62. Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki Allah sana yeter.
O, seni yardımı ile ve mü’minlerle destekledi.
63. Ve onların kalplerini uzlaştırdı. Eğer yeryüzündeki her şeyi
infak1
etseydin yine de onların kalplerini kaynaştıramazdın.
Fakat Allah, onları kaynaştırdı. Kuşkusuz O, Mutlak Üstün
Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Yardım olarak verseydin.
64. Ey Nebi! Allah, sana ve sana uyan mü’minlere yeter.
65. Ey Nebi! Mü’minleri savaşmaya cesaretlendir. Eğer sizden
sabreden yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelir. Eğer
sizden yüz kişi bulunursa, gerçeği yalanlayan nankörlerden
bin kişiye galip gelir. Çünkü onlar gerçekten anlamaz1
bir topluluktur.
1- Yüce değerlerden yoksun, yalnızca dünyaya bağlı.
66. Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti. Çünkü sizde bir zayıflık olduğunu bilmektedir. Yine de, eğer sizden sabırlı yüz kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelir. Eğer sizden bin kişi olursa
Allah’ın izni ile iki bin kişiye galip gelir. Allah, sabredenlerle
beraberdir.
67. Hiçbir nebiye, yeryüzünde düşmana üstünlük sağlayıncaya
kadar, esir almak1
yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti istiyor. Allah, Mutlak Üstün Olan’dır, En
İyi Hüküm Veren’dir.
1- Müslümanların, fidye almak amacıyla esir edinme şeklindeki
dünyalık kazanç peşinde olmaları kınanmaktadır.
212 8/Enfal Sûresi Bölüm 10
68. Eğer Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız şeyden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.
69. Artık elde ettiğiniz ganimetten, helal ve temiz olarak yiyin
ve Allah için takvâlı1
olun. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
70. Ey Nebi! Elinizdeki esirlere de ki: “Eğer Allah kalplerinizde bir
hayır olduğunu bilirse1
, size, sizden alınandan daha hayırlısını
verir ve sizi bağışlar.” Allah’ın Rahmeti Bol’dur, Kesintisiz’dir.
1- Kendinizde, doğru yola yönelme isteği, gerçeği bulma arzusu
olursa.
71. Eğer sana ihanet etmek isterlerse; daha önce Allah’a da ihanet etmişlerdi. Allah, onlara karşı sana imkân verdi. Allah,
Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
72. İman edip, hicret edenler, malları ve canları ile Allah yolunda
cihat edenler, barındırıp yardım edenler; işte onlar birbirlerinin evliyalarıdırlar. İman edip de hicret etmeyenlere gelince,
hicret edinceye kadar onların velayetinden1
size bir şey yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, onlara
yardım etmek üzerinize borçtur. Ancak aranızda anlaşma bulunan bir toplumun aleyhine olursa, o bu hükmün dışındadır.
Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.
1- Yakın olma, yanında olma, kollayıp gözetme.
Bölüm 10 8/Enfal Sûresi 213
73. Gerçeği yalanlayan nankörler birbirlerinin evliyalarıdırlar.1
Eğer siz de bunu yapmazsanız2
, yeryüzünde büyük bir baskı,
zulüm ve kargaşa olur.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü;
dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler,
etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler. 2- Siz de birbirinizin evliyaları
olmazsanız.
74. İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihat edenler; barındıran ve yardım edenler işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar
için bağışlanma ve kerim1
bir rızık vardır.
1- Bol ikramlı, cömertçe.
75. Sonradan iman edip de hicret edenler ve sizinle birlikte cihat
edenler sizdendir. Allah’ın Kitap’ına göre rahim sahipleri1
önceliklidir. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Mü’min akrabalar.
214 9/Tövbe Sûresi Bölüm 10
1. Antlaşma yaptığınız müşriklere, Allah’tan ve Resul’ünden ihtardır.
2. Yeryüzünde dört ay1
daha dolaşın ve bilin ki Allah’ı aciz bırakamazsınız. Allah, gerçeği yalanlayan nankörleri rezil edecektir.
1- Dört ay, “haram aylardır.” Arap örfünde, bu aylarda savaş yapmak yasaktır. Bunlar, Muharrem, Receb, Zilkade ve Zilhicce aylarıdır. İslam da bu yasağı meşru görmüş ve onaylamıştır. Ancak saldırı
durumunda, savunma amaçlı bu kuraldan vazgeçilmesi buyrulmaktadır. (2/Bakara, 194 ve 9/Tövbe, 36.)
3. Bu Allah ve Resul’ünden; Hacc-ı Ekber1
gününde, insanlara
bir duyurudur. Allah ve Rasul’ü müşriklerden uzaktır. Ey müşrikler! Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer
yüz çevirirseniz, iyi bilin ki Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz.
Gerçeği yalanlayan nankörleri can yakıcı bir azapla müjdele(!)
1- En büyük hac günü. (Zilhicce ayının 10. günü.)
[ İniş sırası: 113, Medeni, 129 ayet.
Adını 102 ve 118. Ayetlerde geçen tövbe konusundan almaktadır. ]
tövbe sûresi
Bölüm 10 9/Tövbe Sûresi 215
4. Ancak, kendileriyle yaptığınız antlaşmanın hükümlerine eksiksiz uyan ve size karşı başkalarıyla iş birliğinde bulunmayan
müşrikler müstesna. Onlarla antlaşmanın süresini tamamlayın. Allah, takvâ1
sahiplerini sever.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
5. Haram aylar1
çıktığı zaman, artık “o müşrikleri” nerede bulursanız öldürün2
, onları yakalayıp hapsedin, bütün geçit yerlerinde onları gözetleyin. Eğer tövbe edip3
, salâtı ikame eder4
,
zekâtı verirlerse5
diledikleri yolu seçsinler. Kuşkusuz Allah,
Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Savaşmanın haram olduğu aylar. 2- “Nerede bulunursa öldürülecek olanlar,” müşriklerin tamamı değil; “o müşrikler” denilerek,
“belli olan, antlaşmayı bozan bir kısım müşrikten” söz edilmektedir. Ki bunlar aynı zamanda Müslümanların aleyhinde başkaları ile
iş birliği yapanlardır. Bir önceki ayette, bunların kimler oldukları
zikredilmektedir. Bir sonraki ayette de koruma isteyen müşriklere,
koruma sağlanması ve güven içinde istedikleri yere ulaştırılmaları
istenmektedir. 3- Savaşmaktan vaz geçerlerse. 4- Samimiyet içinde
pişman olurlarsa, kulluklarını şirkten arındırırlarsa. Salat sözcüğünün, namazın yanı sıra; dua, destek, din, yardımlaşma, dayanışma,
davet, kulluk, itaat ve yaradılış amacına uygun hareket etmek gibi
anlamları bulunmaktadır. Salâtın hangi anlamı ifade ettiği, ancak
içinde yer aldığı ayet ve konu bağlamından anlaşılabilir. 5- Benliklerini kötülüklerden arındırıp samimi ve dürüst olurlarsa. Buradaki
zekat sözcüğü, kesinlikle mali bir şeyi değil, münafıklıktan tamamen
arınmış olarak kulluk etmeyi ifade etmektedir.
6. Eğer müşriklerden biri senden korunma isterse, ona bu korumayı sağla ki Allah’ın sözlerini öğrenip anlama imkânı bulabilsin. Sonra da onu güven içinde bulunacağı yere ulaştır. Zira
bunlar, gerçeği bilmeyen bir kavimdir.
216 9/Tövbe Sûresi Bölüm 10
7. Yaptıkları antlaşmayı bozan müşriklerin, Allah ve Rasul’ünün
yanında nasıl itibarları olabilir ki? Kendileriyle Mescid-i Haram yanında sözleşme yaptıklarınızın durumu başkadır. Onlar, size karşı sözlerinde durdukları sürece siz de sözünüzde
durun. Allah, takvâlı olanları sever.
8. Nasıl olabilir ki? Onlar, size galip gelmiş olsalar, hakkınızda ne
bir antlaşma ne de bir yükümlülük gözetmezler. Kalben istemedikleri halde, dilleriyle sizi hoşnut etmeye çalışırlar. Onların çoğu fasıktırlar.1
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
9. Allah’ın âyetlerini az bir bedel karşılığında satıp, O’nun yolundan alıkoydular. Gerçekten onların yaptıkları çok kötüdür!
10. Onlar, bir mü’min hakkında ne bir antlaşma ne de bir yükümlülük gözetirler. İşte saldırganlar, onlardır.
11. Eğer tövbe eder, salâtı ikame eder ve zekâtı verirlerse1
, onlar
artık dinde sizin kardeşlerinizdir. Biz, âyetleri, bilen bir kavim
için böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz.
1- Bu terkip, ibadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış, temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir.
12. Eğer onlar, antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa1
, küfrün öncüleri ile savaşın. Çünkü onların
yeminleri yok hükmündedir. Umulur ki yaptıklarından vazgeçerler.
1- Düşmanlığa devam edip, verdikleri söze ihanet ederlerse.
13. Antlarını bozup, Rasul’ü yurdundan çıkarmaya karar veren ve
size karşı saldırıya ilk geçen bir toplumla savaşmaz mısınız?
Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçekten inananlar iseniz, Allah’ın cezalandırmasından daha çok korkmanız
gerektiğini bilmelisiniz.
Bölüm 10 9/Tövbe Sûresi 217
14. Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin. İnanan halkın
göğüslerine şifa versin.1
1- Huzura kavuştursun, rahatlatsın.
15. Ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dilediğine1
tövbe nasip eder. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm
Veren’dir.
1- Hak edene. Uygun gördüğüne.
16. Yoksa siz, içinizden cihat edip, Allah’tan, Rasul’ünden ve
mü’minlerden başkasını sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan, kendi halinize bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.
17. Gerçeği yalanlayan nankörler olduklarını bildikleri halde,
müşriklerin, Allah’ın mescitlerini imar etmeye hakları yoktur.
Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onlar, ateşte sürekli
kalacaklardır.
18. Allah’ın mescitlerini, ancak Allah ’a ve Ahiret Günü’ne iman
edip, salâtı ikame eden, zekâtı veren1
ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar edebilirler. Onların doğru yolu
bulanlardan olmaları umulur.
1- Bu, bir terkip olarak: İbadete layık yegâne ilah olarak Allah’a
inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış, temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir
benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak
demektir.
19. Siz, hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ı imar etmeyi;
Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman edip, Allah yolunda cihat
edenlerle bir mi tuttunuz? Bunlar, Allah’ın yanında bir değildir. Allah, zalim olan toplumu doğru yola iletmez.
20. İman edip, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla
cihat edenlerin, Allah katında dereceleri daha büyüktür. İşte
onlar kazançlı olanlardır.
218 9/Tövbe Sûresi Bölüm 10
21. Rabb’leri, onları, Kendi rahmeti, hoşnutluğu ve içinde tükenmeyen nimetler bulunan Cennetleri ile müjdeliyor.
22. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar. Kuşkusuz büyük ödül Allah
katındadır.
23. Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi evliya1
edinmeyin. Sizden kim onlara
dönerse2
, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da
yer alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir.
Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda,
yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir. 2- Onların yanında yer alırsa.
24. De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
sülaleniz; kazandığınız mallarınız, kötüye gitmesinden korktuğunuz ticaretiniz, hoşunuza giden evleriniz, size; Allah’tan,
O’nun Rasul’ünden ve O’nun yolunda cihad1
etmekten daha
sevimli geliyorsa, o halde Allah’ın hükmünün gerçekleşmesini bekleyin. Allah, fasık olan kimseleri hidayete iletmez.
1- Öz veri ile gayret göstermekten, çalışıp çabalamaktan. İmkânlarını seferber etmekten.
25. Ant olsun ki Allah, size birçok yerde ve Huneyn1
gününde yardım etmişti. Hani çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de size bir
faydası olmamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar
gelmişti. Sonra da gerisin geri dönüp gitmiştiniz.
1- Huneyn Savaşı.
26. Sonra Allah, Rasulü’nün ve inananların üzerine dinginlik ve
güven indirdi. Görmediğiniz ordular indirdi ve gerçeği yalanlayan nankörlere azap verdi. İşte budur gerçeği yalanlayan
nankörlerin cezası.
27. Sonra Allah, bunun ardından dilediğinin1
tövbesini kabul
eder. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Uygun gördüğünü, hak edeni.
Bölüm 10 9/Tövbe Sûresi 219
28. Ey iman edenler! Müşrikler ancak necistir1
. Öyleyse bu yıldan
sonra Mescid-i Harâm’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan
korkarsanız, Allah dilerse sizi kendi lütfu ile yakında zengin
yapar. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Kirlidir, çirkindir: Söz konusu kirlilik maddi bir kirlilik değildir. Bu
daha çok ticari anlamda çıkar kirliliği, davranış kirliliği, sorumsuzluk
ve saygısızlık ifade etmektedir. Bu kirlilik, etik bir kirliliktir. Mescid-i
Haram’ı şirk uygulamaları ve aldatmalarla kirletmektir. Ayette geçen “necis” sözcüğüne “pislik” şeklinde anlam vermek Kur’an’ın diline yakışmayan bir üsluptur.
29. Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah’a ve Ahiret Günü’ne
inanmayan; Allah’ın ve Rasul’ünün haram kıldığını haram
saymayan ve Hak Din’i, din edinmeyen kimselerle, üstünlüğünüzü kabul ettirinceye, kendi elleriyle size cizye1
verinceye
kadar savaşın.
1- İslam ülkesinde, Müslüman olmayan vatandaşlardan alınan bir
tür vergi.
30. Yahudiler: “Uzeyr Allah’ın oğludur.” dediler; Hıristiyanlar da:
“Mesih Allah’ın oğludur.” dediler. Bu, onların dillerine doladıkları sözlerdir ki daha önce küfredenlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah, kahretsin onları! Nasıl da saptırıyorlar.
31. Onlar, Allah’ı bırakıp, hahamlarını1
, rahiplerini2
ve Meryem
oğlu Mesih’i3
Rabb’ler edindiler. Oysa bunlar, bir tek olan
İlâh’a kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka hiçbir
ilâh yoktur. O, bunların ortak koştuklarından münezzehtir.4
1- Yahudi din adamları. 2- Hıristiyan din adamları. 3- İsa’yı. 4- Tıpkı ehl-i kitap gibi günümüz Müslümanları(!) da mezheplerini, tarikatlarını, cemaatlerini, hocalarını, şeyhlerini, ağabeylerini Rabb’ler
edinmiş durumdadırlar.
220 9/Tövbe Sûresi Bölüm 10
32. Allah’ın nurunu1
ağızlarıyla söndürmek2
istiyorlar. Ancak, gerçeği yalanlayan nankörler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlayacaktır.
1- Aydınlığını. İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran ışığını.
2- Kur’an hakkında yalan yanlış bilgilerle, onu etkisiz hale getirmek.
33. Dinin tümünü tamamlamak için, Rasul’ünü doğru yol kılavuzu
ve Hakk Din ile gönderen O’dur. Müşrikler hoşlanmasalar da.
34. Ey iman edenler! Doğrusu, hahamların1
ve rahiplerin1
birçoğu, insanların mallarını batıl yoldan yerler. İnsanları Allah’ın
yolundan çevirirler. Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah
yolunda harcamayanlar var ya işte onları can yakıcı bir azapla
müjdele.
1- Din adamlarının.
35. O gün, biriktirdikleri altın ve gümüş, cehennem ateşinde
kızdırılıp; onlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak, “İşte
bunlardır, kendiniz için biriktirdiğiniz şeyler, tadın, biriktirdiğiniz şeylerin azabını.” denecek.
36. Gökleri ve yeri yarattığı zaman koyduğu yasasında, Allah’ın
yanında ayların sayısı on ikidir. Bunların dördü haram aylardır. İşte doğru din budur. Bu aylarda, kendinize haksızlık
yapmayın. Ve müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa
siz de onlarla topyekûn savaşın. Biliniz ki, Allah, muttakilerle1
beraberdir.
1- Takva sahibi olan. Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kendisini kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya alan.
37. Haram ayların yerlerini değiştirip ertelemek, küfürde ileri gitmektir. Gerçeği yalanlayan nankörler bu yolla saparlar. Onlar,
Allah’ın haram kıldığı aylara denk getirmek için bu ertelemeyi
bir yıl helal sayarlarken bir yıl sonra haram sayarlar. Böylece
Allah’ın haram kıldığını helal saymış oluyorlar. Böylece yaptıkları kötü şeyler, onlara güzel gösterildi. Gerçeği yalanlayarak nankörlük eden halkı Allah doğru yola iletmez.
Bölüm 10 9/Tövbe Sûresi 221
38. Ey iman edenler! Size ne oluyor ki, Allah yolunda seferber
olun denildiği zaman, dünya nimetlerini tercih ederek işi
ağırdan aldınız. Yoksa ahiret hayatı yerine dünya hayatını mı
tercih etiniz. Ama ahiret hayatının yanında dünya hayatının
değeri pek azdır.
39. Eğer seferber olmazsanız, sizi can yakıcı bir azapla cezalandırır ve yerinize başka bir halkı getirir. Siz O’na hiçbir şeyle zarar
veremezsiniz. Allah, Her Şeye Güç Yetiren’dir.
40. Eğer siz ona yardım etmezseniz, iyi bilin ki Allah ona yardım
etmişti. Hani gerçeği yalanlayan nankörler onu çıkardıklarında1
iki kişiden ikincisiydi. İkisi mağaradayken, o, arkadaşına:
“Üzülme, kuşkusuz Allah bizimle beraberdir.” demişti. Bunun
üzerine Allah, üzerlerine dinginlik ve güven indirmişti. Onu,
sizin görmediğiniz güçlerle desteklemişti. Ve küfredenlerin
sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yüce olandır. Allah,
Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Mekke’den.
41. Ağır ve hafif her türlü savaş araç gereçleriyle seferber olun.
Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad1
edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
1- Özveri ile gayret göstermek, çalışıp çabalamak. İmkânlarını seferber etmek. Allah yolunda savaşmak.
42. Eğer kolay bir kazanç ve sıradan bir “sefer” olsaydı, arkandan
gelirlerdi. Ancak bu zorlu yolculuk, onlara uzak geldi. “Eğer
gücümüz yetseydi, biz de sizinle çıkardık.” diye Allah’a yemin
edecekler. Kendilerini yok olmaya sürüklüyorlar. Kuşkusuz Allah, onların yalancı olduklarını en iyi bilendir.
43. Allah seni affetsin! Doğru söyleyenler belli olmadan, yalancılar bilinmeden, onlara niçin izin verdin?
44. Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmemek için senden izin istemezler. Allah, muttakileri en iyi bilendir.
222 9/Tövbe Sûresi Bölüm 10
45. Doğrusu, senden, ancak Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanmayanlar ve kalpleri şüpheye düşüp, şüphe içinde bocalayanlar
sefere çıkmamak için izin isterler.
46. Eğer çıkmak isteselerdi, elbette bunun için hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, onların davranışlarını kötü gördü de kendilerini alıkoydu ve onlara: “Oturanlarla beraber siz de oturun.”
denildi.
47. Eğer sizinle çıksalardı, bozgunculuktan başka bir şey yapmazlardı; sizi fitneye düşürmek için koşuştururlardı. İçinizde, onlara kulak verecekler de olurdu. Kuşkusuz Allah, zalimleri en
iyi bilendir.
48. Daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü
işler çevirmişlerdi. Nihayet, hakk geldi ve onlar istemedikleri
halde, Allah’ın emri gerçekleşti.
49. Onlardan kimi de: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme.1
” der.
İyi bilmiş ol ki, onlar, fitneye düşmüşlerdir. Cehennem onları
kuşatacaktır.
1- Sıkıntı ve belayla yüzleştirme.
50. Eğer sana bir iyilik isabet ederse, bu onları üzer. Fakat sana
bir kötülük dokunursa, “Biz daha önceden önlemimizi almıştık.” derler ve sevinç içinde arkalarına dönüp giderler.
51. De ki: “Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize erişmez. O,
bizim mevlamızdır.1
Öyleyse, mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül2
etsinler.
1- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. Mevla yalnızca Allah’tır. Allah’tan başkasına Mevla, Mevlana demek şirktir. Veli
sözcüğünün eş anlamlısıdır. 2- Allah’a güvenmek, O’na dayanmak;
her türlü çabayı gösterdikten sonra, sonucu Allah’a bırakmak.
Bölüm 10 9/Tövbe Sûresi 223
52. De ki: “Bize iki güzellikten1
birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oysa biz, Allah’ın kendi katından
veya bizim elimizle size bir azap gelmesini bekliyoruz. Öyleyse
bekleyin. Doğrusu biz de sizinle beraber bekleyenlerdeniz.”
1- Şehadet veya zafer.
53. De ki: “İster istekli ister isteksiz infak1
edin; sizden asla kabul
edilmeyecektir. Çünkü siz fasık bir toplum oldunuz.”
1- Yardım.
54. İnfaklarının1
kabul edilmesine engel şey, Onların, Allah’a ve
Rasul’üne karşı küfretmeleri2
, salâta3
üşene üşene gelmeleri4
ve istemeyerek infak etmeleridir.
1- Yardımların. 2- Nankörlük etmeleri. 3- Destek olmaya, yardımlaşma ve dayanışmaya. 4- İsteksizce hareket etmeleri.
55. Öyleyse, onların malları ve çocukları seni imrendirmesin.
Doğrusu, Allah, bunlarla, onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.
56. Sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Oysa onlar, sizden değiller. Onlar, ayrılık çıkaran bir topluluktur.
57. Eğer sığınılacak bir yer veya bir mağara veya girilecek bir delik
bulsalardı, panik içinde oraya koşarlardı.
58. İçlerinden kimileri de, sadakalar hakkında sana dil uzatır. Eğer
kendilerine pay verilirse hoşlanırlar, verilmeyince de hemen
kızarlar.
59. Ne olurdu! Onlar, Allah’ın ve Rasulü’nün verdiklerine razı olsalar ve: “Allah’ın lütfu bize yeter, Allah bize lütfundan yine
verir, Rasul’ü de. Bizim isteğimiz yalnızca Allah’ın rızasıdır.”
deselerdi.
224 9/Tövbe Sûresi Bölüm 10
60. Sadakalar1
, Allah’tan bir farz olarak; ancak yoksullara, düşkünlere, bununla ilgili görevlilere2
, kalpleri kazanılacak kimselere3
, kölelere4
, borçlulara, Allah yoluna ve yolda kalmışlara5
aittir. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Hak gözetirlik; sahip olunan mal üzerinde başkasının hakkını
gözetmek. Yardım etmek. Sadaka, başkalarının, sahip olunan mal
üzerindeki haklarıdır. Maldan çıkarılan, verilen şey demektir. 2- Sadaka işi ile görevlendirilmişlere. 3- Gönülleri İslam’dan yana olduğu
halde ekonomik sıkıntılar nedeniyle çıkmazda olanlara. 4- Kölenin,
özgürlüğüne kavuşmasını sağlamak için, ona yardım etmek. 5- Yaptığı işi yarım kalmışlara. Bütün benliği ve varlığı ile kendilerini Allah
yoluna adamış olanlara.
61. Onlardan bir kısmı, “O, bir kulaktır.”1
diyerek, nebileri incitiyorlar. De ki: “O, sizin için hayır kulağıdır.” O, Allah’a inanır
ve mü’minlerin sözüne inanır. İçinizdeki iman edenler için bir
rahmettir. Allah’ın Rasul’ünü incitenler için can yakıcı bir azap
vardır.
1- Başkalarının aklıyla hareket eden, herkesin dediğine inanan kimden ne duyduysa onu yapan, saf bir kimsedir.
62. Sizi hoşnut etmek için, Allah’a yemin ediyorlar. Oysaki gerçekten inanıyorlarsa, Allah ve Rasul’ü, hoşnut edilmeye daha
layıktır.
63. Bilmediler mi ki: Kim Allah’a ve Rasul’üne karşı haddi aşarsa,
onun için, içinde sürekli kalacağı Cehennem ateşi vardır. İşte
bu, en büyük rezilliktir.1
1- Alçaklık, aşağılık.
64. Münafıklar, kendileri hakkında kalplerinde olanı haber verecek bir surenin indirilmesinden çekiniyorlar. De ki: “Alay edin
bakalım! Kuşkusuz Allah, çekindiğiniz şeyi açığa çıkaracaktır.”
65. Eğer onlara soracak olsan, “Biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “Allah ile mi, O’nun âyetleri ve Rasul’ü
ile mi alay ediyordunuz?”
Bölüm 10 9/Tövbe Sûresi 225
66. Hiç özür dilemeyin! Ant olsun siz inandıktan sonra gerçeği yalanlayarak nankörlük ettiniz. Sizden bir kısmınızı affetsek bile,
suç işlemelerinden dolayı bir kısmınıza da azap edeceğiz.
67. Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendirler;
kötülüğü buyururlar, iyilikten alıkoyarlar. Ellerini sıkı tutarlar.1
Onlar, Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu.2
Münafıklar,
fasıkların3
ta kendileridir.
1- Çok cimridirler. 2- Onlar, Allah’ın gösterdiği yoldan gitmediler,
Allah da girdikleri yanlış yolda, onları kendileri ile baş başa bıraktı.
3- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan.
68. Allah, münafık1
erkeklere ve münafık kadınlara ve gerçeği
yalanlayan nankörlere, cehennem ateşini vadetmiştir. Orada
sürekli kalıcıdırlar. Bu, onlara yeter. Allah, onları lanetlemiştir
ve onlar için kalıcı bir azap vardır.
1- İkiyüzlü, içten pazarlıklı, inanmadığı halde inanıyormuş gibi görünen.
69. Tıpkı sizden öncekiler gibisiniz. Onlar; kuvvetçe sizden daha
güçlü, mal ve evlat bakımından sizden daha çoktular. Onlar,
payları kadar bundan yararlandılar. Sizden öncekilerin paylarınca yararlandıkları gibi siz de payınızca yararlandınız. Ve onların daldığı1
gibi siz de daldınız. İşte onların yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onlar hüsrana uğrayanlardır.
1- Dünyaya bağlandıkları gibi.
70. Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad ve Semud
halklarının, İbrahim halkının ve Medyen sahiplerinin ve
mûtefikelerin1
haberi gelmedi mi? Rasulleri onlara açık kanıtlar getirmişti. Allah, onlara haksızlık etmiş değildi. Fakat onlar
kendi kendilerine haksızlık yapıyorlardı.
1- Lut kavminin helak olduğu yerler.
226 9/Tövbe Sûresi Bölüm 10
71. Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler.1
Ma’rufu2
buyurur, munkerden3
sakındırırlar. Salâtı ikâme
ederler, zekâtı verirler.4
Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederler. İşte
bunlara, Allah rahmet edecektir. Allah, Mutlak Üstün Olan’dır,
En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. 2- İyiliği.
3- Kötülükten. 4- Çevirilerde ayette ki salat sözcüğüne namaz anlamı verilmektedir. Oysaki burada ki salat namaz değildir: ibadete
layık yegane ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış, temizlenmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve
diri tutmak demektir. Salat, sözcük olarak namazın yanısıra Allah’a
yönelmek, ibadet, dua, rahmet, destek, dayanışma, yardımlaşma,
yakından ilgilenme ve din gibi anlamlara gelmektedir.
72. Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinden ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları Cennetler ve Adn Cennetlerinde temiz yerleşim yerleri söz verdi. Allah’ın razı olması
ise daha büyüktür.1
İşte büyük başarı budur.
1- Daha büyük ödüldür.
73. Ey nebi! Gerçeği yalanlayan nankörlerle ve münafıklarla cihat
et. Onlara karşı kararlılıkla mücadele et. Onların varacakları
yer Cehennem’dir. O, ne kötü varış yeridir.
74. Münafıklar söylemediklerine1
dair Allah’a yemin ediyorlar.
Ant olsun küfür sözünü2
söylediler. İslam olduktan sonra kâfir
oldular. Elde edemeyecekleri bir şeye yöneldiler. Öç almaya
kalkışmaları da ancak Allah ve Rasulü’nün kendi fazlından onları3
zengin etmiş olmasındandır. Eğer tövbe ederlerse, haklarında hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse, Allah onları dünyada
ve ahirette can yakıcı azaba uğratır. Ve onlar için yeryüzünde
ne bir veli ne bir yardımcı vardır.
1- Nebi’nin aleyhinde bir şey. 2- Kendilerini küfre götüren.
3- Mü’minleri.
Bölüm 10 9/Tövbe Sûresi 227
75. Onlardan kimi de, “Eğer lütfundan bize verirse, ant olsun
sadaka vereceğiz ve ant olsun salihlerden1
olacağız.” diye
Allah’a söz vermişlerdi.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
76. Allah, onlara1
lütfundan verince, onlar cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten onlar dönektirler.
1- Münafıklara.
77. Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeleri nedeniyle, Kendisi ile karşılaşacakları güne kadar onların kalplerine nifak1
soktu.
1- Birden çok inanca sahip olmak, inanmadığı halde çıkarı için ve
çeşitli nedenlerle inanıyor gibi görünmek, ikircikli davranmak.
78. Bilmiyorlar mı ki, Allah onların sırlarını da fısıldaşmalarını da
bilmektedir. Allah, gaybı bilendir.
79. Sadakalar konusunda gönülden davranan mü’minlere dil uzatanlar ve güçleri oranında verebilenleri alaya alanlar var ya,
Allah da onları alaya alacaktır. Onlar için can yakıcı bir azap
vardır.
80. Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme. Onlar için yetmiş defa1
bağışlanma dilesen de yine Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah’ı ve Rasul’ünü küfretmelerindendir.2
Allah, fasık3
olan toplumu doğru yola iletmez.
1- Onlar için istediğin kadar af dile. 2- Bile bile gerçeğin üzerin örtmektedirler; gerçeği görmezden gelmektedirler. 3- Günaha sapan.
Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz
şeylerden uzak kalan.
81. Allah’ın Rasul’üne muhalefet ederek geride kalanlar, oturup
kalmalarına sevindiler. Mallarıyla, canlarıyla cihat etmekten
hoşlanmadılar. Bir de, “Bu sıcakta savaşa çıkmayın.” dediler.
De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır.” keşke anlasalardı.
82. Öyleyse yaptıklarına karşılık, az gülüp, çok ağlasınlar.
228 9/Tövbe Sûresi Bölüm 10
83. Eğer Allah, seni onlardan bir grupla karşılaştırırsa, onlar da
seninle savaşa çıkmak için izin isterlerse; de ki: “Benimle asla
çıkamayacaksınız. Artık benimle hiçbir düşmanla savaşamayacaksınız. Çünkü siz daha önce oturup kalmayı tercih ettiniz.
Artık, geride kalanlarla oturun!”
84. Onlardan ölen hiçbir kimseye, asla salat1
etme ve kabirlerinin
başında da durma. Çünkü onlar, Allah’a ve Rasul’üne nankörlük ettiler. Ve onlar fasık olarak öldüler.
1- Dua.
85. Onların, ne malları ne de çocukları seni imrendirmesin; çünkü Allah, bunlarla onlara dünyada azap etmek ve canlarının
kâfir olarak çıkmasını istiyor.
86. “Allah’a iman edin, Rasulü ile birlikte cihat edin.” diye bir sure
indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin
istediler: “Bırak bizi oturanlarla beraber oturalım.” dediler.
87. Onlar, geride kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Kalpleri
mühürlendi, artık onlar anlamazlar.
88. Fakat Rasul ve onunla birlikte iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. İşte onlar, bütün hayırlar onlarındır. İşte
kurtuluşa erenler onlardır.
89. Allah, onlar için içinden ırmaklar akan, içinde süresiz kalacakları Cennetler hazırlamıştır. İşte büyük başarı budur.
90. Özür beyan eden Bedevi Araplar, kendilerine izin verilmesi
için geldiler. Allah’a ve Rasul’üne yalan söyleyenler ise oturup
kaldılar. Onlardan kâfir olanlara yakında can yakıcı bir azap
dokunacaktır.
91. Zayıflara, hastalara ve harcayacakları bir şeyi olmayanlara, Allah ve Rasul’üne bağlı kaldıkları sürece bir sorumluluk
yoktur. İyilik edenlerin aleyhine de bir yol yoktur. Allah, Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
Bölüm 10 9/Tövbe Sûresi 229
92. Bir de; sana, kendilerine binek sağlaman için başvurduklarında, “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum.” dediğin zaman,
harcayacakları bir şeyleri olmadığı için üzüntüden gözlerinden yaşlar akıtarak geri dönüp gidenlere de bir sorumluluk
yoktur.
93. Ancak imkânları olduğu halde senden izin isteyenler kınanmalıdır. Onlar, geride kalanlarla beraber olmayı istediler. Allah da onların kalplerini mühürledi. Bu yüzden artık onlar
yaptıkları yanlışı idrak etmezler.
10. Bölümün Sonu
94. Onlara döndüğünüz zaman size mazeret ileri sürecekler. De
ki: “Mazeret ileri sürmeyin, size asla inanmayacağız. Allah,
durumunuzdan bizi haberdar etti. Allah ve Rasul’ü yapacaklarınızı görecektir. Sonra, görüneni ve görünmeyeni bilene
döndürüleceksiniz. O, bütün yaptıklarınızı size bildirecektir.”
95. Onlara döndüğünüz zaman, kendilerinden vazgeçmeniz için1
Allah’a yemin edecekler. Onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır2
. Yaptıklarının karşılığı olarak varacakları yer
Cehennem’dir.
1- Onları kendi hallerine bırakasınız diye sizin inandırmak için
Allah’a yemin edecekler. 2- Etik kirlilik. Karakteristik kirlilik; ikiyüzlü,
çıkarcı ve yalancı bir kişilik.
96. Kendilerini hoş göresiniz diye, size yemin ederler. Siz, onlardan razı olsanız da, bilesiniz ki Allah fasık1
olan toplumdan
asla razı olmaz.
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzaklaşan.
230 9/Tövbe Sûresi Bölüm 11
97. Bedevi Araplar, küfür1
ve nifakta2
daha katıdırlar. Allah’ın Rasul’üne indirdiği sınırları tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Nankörlükte, gerçeği görmezden gelmede. 2- Birden çok inanca
sahip olmak, inanmadığı halde çıkarı için ve çeşitli nedenlerle inanıyor gibi görünmek, ikircikli davranmak, Müslümanlara olan düşmanlığını gizlemek.
98. Bedevi Araplardan kimisi de yaptığı infakı1
zarar sayar ve sizin
başınıza belalar gelmesini beklerler. Belalar kendi başlarına
gelsin. Allah, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Yardımı.
99. Bedevi Araplardan kimisi de Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanır.
İnfak ettiğini Allah katında yakınlığa ve Rasul’ün salâvatına1
vesile sayar. Gerçekten o, kendileri için yakınlık vesilesidir.
Allah, onları rahmetine alacak. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Desteğine, katkısına.
100. Muhacir1
ve Ensar’dan2
, ilklerden olan ve önde gelenlerle
ve iyilikte onları izleyenlerden Allah razı olmuştur. Onlar da
O’ndan razı olmuştur. Onlara, içinde aralıksız ve sürekli kalacakları, içinden ırmaklar akan Cennetler hazırlamıştır. İşte
büyük başarı budur.
1- Mekke’den Medine’ye hicret edenler. 2- Hicret edenlere sahip çıkan Medineliler.
101. Çevrenizdeki bedevi Araplardan münafık olanlar vardır. Ve
Medine halkından da nifakta ileri gidenler vardır. Sen onları
bilemezsin. Biz onları biliriz. Onlara iki defa1
azap edeceğiz.
Sonra onlar, daha büyük azaba uğratılacaklardır.
1- Türlü türlü. Azap üstüne azap.
Bölüm 11 9/Tövbe Sûresi 231
102. Diğer bir kısmı da suçlarını itiraf ettiler. Onlar, iyi bir ameli
kötü bir amelle karıştırmışlardı. Allah, onların tövbesini1
kabul edecektir. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Sözle yapılan pişmanlık ifadesi değil, yapılan kötülükten vaz geçmektir.
103. Onların mallarından sadaka al; bununla onları temizleyip
arındırırsın. Ve onlara salli1
ol, kuşkusuz senin salatın2
onlara
dinginlik verir. Allah, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1,2 – Destek.
104. Bilmediler mi ki kullarından tövbeyi1
kabul eden ve sadakaları
alan Allah’tır. Kuşkusuz Allah, Tövbeleri Kabul Eden’dir, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Daha önce vermedikleri sadakayı vererek, hatalarını düzeltenlerin, hatalarını düzeltmesini.
105. De ki: “Ne yaparsanız yapın. Yaptıklarınızı Allah, O’nun rasul’ü
ve mü’minler görecekler. Sonra, görüneni de görünmeyeni
de Bilen’e döndürüleceksiniz. O, size yaptıklarınızı bir bir haber verecektir.
106. Geri kalan bir bölümün işi de Allah’ın yargısına kalmıştır; onlara ya azap eder veya tövbelerini kabul eder. Allah, Her Şeyi
Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
107. Zarar vermek, gerçeğin üzerini örtmek, nifak1
çıkarmak, Allah
ve Rasul’üne karşı daha önce savaşanlara gözcülük yapmak2
üzere bir mescit yapan kimseler: “Biz yalnızca iyilik yapmak
istedik.” diye yemin ederler. Oysaki Allah, onların yalan söylediklerine tanıktır.
1- Nifak, birden çok inanca sahip olmak, inanmadığı halde çıkarı
için ve çeşitli nedenlerle inanıyor gibi görünmek, ikircikli davranmak, Müslümanlara olan düşmanlığını gizlemek demektir. 2- Onlara buluşma yeri sağlamak.
232 9/Tövbe Sûresi Bölüm 11
108. Orada asla durma1
, ilk yapıldığında takva üzere yapılan mescit, içinde bulunmaya daha layıktır. Orada arınmayı seven insanlar vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever.
1- Onların mescitlerinde namaz kılma, asla oralarda bulunma.
109. Binasını takva üzere, Allah rızası için kuran kimse mi, yoksa
binasını uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte Cehennem ateşinin içine yuvarlanan kimse mi daha hayırlıdır? Allah, zalim halkı hidayete erdirmez.1
1- Doğru yola iletmez.
110. Onların kalpleri parçalanmadıkça, kurdukları yapı, kalplerinde bir kuşku olarak sürüp gidecektir. Allah, Her Şeyi Bilen’dir,
En İyi Hüküm Veren’dir.
111. Allah, kendi yolunda savaşarak ölen ve öldüren mü’minlerin;
canlarını ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır. Bu,
Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da gerçek olan bir söz vermedir. Allah’tan daha iyi sözünde duran kim olabilir? O halde,
O’nunla yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte
büyük başarı budur.
112. Tövbe edenler, kulluk edenler, hamd edenler1
, seyahat edenler2
, ruku edenler3
, secde edenler4
, iyi olanı önerip, kötülüğe
engel olanlar; Allah’ın hudutlarını koruyanlardır. Mü’minleri
müjdele.
1- Övgüyü, yalnızca Allah’a özgü kılanlar. 2- Allah yolunda sefere
çıkanlar. 3- Allah’a bağlılığı ortaya koyanlar, buyruklarına içtenlikle teslim olanlar. 4- Saygı gösterip, değerini takdir edenler, O’nun
emirlerine içtenlikle boyun eğenler.
113. Nebi ve mü’minlere; Cehennemlik oldukları açıkça belli olduktan sonra, yakınları da olsa, müşriklere bağışlanma dilemeleri yaraşmaz.
Bölüm 11 9/Tövbe Sûresi 233
114. İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesinin sebebi, ona
söz vermiş olmasıydı. Ama onun, Allah’a düşman olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Kuşkusuz İbrahim,
çok ince ruhlu ve yumuşak huylu biriydi.
115. Allah, bir kavmi doğru yola ilettikten sonra, sakınıp korunacakları şeyleri kendilerine açıklamadıkça onları sapıtmış saymaz.1
Allah, Her Şeyi En İyi Bilendir.
1- Bu ve buna benzer daha birçok ayetten de anlaşılmaktadır ki,
vahyin hitabıyla doğrudan muhatap olmamış olanlar, vahiyden habersiz olanlar, ondan sorumlu tutulmayacaklardır. Dolayısı ile günümüzde de kendilerine vahiy ulaşmamış olanlar, ondan sorumlu
değildirler.
116. Göklerin ve yerin mülkü1
Allah’ındır. Yaşatan ve öldüren
O’dur. Sizin, Allah’tan başka bir veli2
ve bir yardımcınız yoktur.
1- Egemenliği, yönetimi, sahipliği. 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten,
destekleyici, yandaş.
117. Ant olsun ki, Allah, Nebi’nin ve zor şartlarda ona destek olan
muhacir ve ensarın tövbelerini1
kabul etti. İçlerinden bir kısmının kalpleri kaymak üzereyken yine de onların tövbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı Çok Şefkatli’dir, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Yaptıkları yanlıştan vazgeçmelerini kabul ederek, hak ettikleri
ödülü verdi.
118. Ve geri bırakılan üç kişinin tövbesini de kabul etti. Öyle ki,
bütün genişliğine rağmen, yeryüzü onlara dar gelmişti. Canları sıkıldıkça sıkılmıştı. Ve Allah’tan başka sığınılacak kimse olmadığını anladılar. Sonra Allah, tövbeye yöneldikleri
için1
, tövbelerini kabul etti. Kuşkusuz Allah, Tövbeleri Kabul
Eden’dir, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Tövbe, pişmanlığın sözle ifadesi değil, yapılan hatadan pişman
olmak ve ondan vazgeçmektir; hatayı düzeltmektir. Allah, yanlışlarını düzeltmek isteyenlere bu hakkı tanımıştır.
234 9/Tövbe Sûresi Bölüm 11
119. Ey iman edenler! Allah’a karşı takva sahibi olun ve sadıklarla1
birlikte olun.
1- Doğru ve erdemli kimse, dost.
120. Ne Medine halkının ne de etrafındaki Bedevi Araplar’ın,
Allah’ın Rasul’ünden geri kalmaları ve onun canından önce
kendi canlarının kaygısına düşmeleri olacak şey değildir. Çünkü Allah yolunda katlanacakları susuzluk, yorgunluk, açlık ve
kâfirleri kızdıracak bir yeri zapt etmeleri ve düşmana karşı
elde ettikleri başarı, kendilerine salih bir amel olarak yazılacaktır. Zira Allah, muhsin1
olanların kazanımlarını yok etmez.
1- İyi kimse; iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak
sahibi olan.
121. Büyük veya küçük, yaptıkları her yardım ve güçlük içinde aştıkları her vadi, kendilerine yazılacaktır. Allah, yaptıklarından
daha iyisiyle kendilerini ödüllendirecektir.
122. Mü’minlerin toptan sefere çıkmaları uygun değildir. Her
gruptan birkaç kişi dinde bilgi sahibi olmaya çalışmalı ve kavimlerine döndüklerinde onları uyarmalıdırlar. Umulur ki onlar sakınırlar.1
1- Bu ayete: “Dini iyi bilenler(âlimler), savaşa gitmesinler ki, savaşa gidenler, döndüklerinde onlara dini anlatsınlar.” şeklinde verilen
anlamlar yanlıştır. Ayette, savaştan söz edilmemektedir. Nebiden
ve mü’minlerden dini öğrenmek için Mekke’den Medine’ye gidenlere: “Dininizi öğrenmek amacıyla hep birlikte gitmeyin, her gruptan
birkaç kişi gitsin.” denmektedir. Zira yol boyunca düşmanın saldırı
yapması riski vardır.
123. Ey iman edenler! Size yakın olan1
gerçeği yalanlayan nankörlerle savaşın. Ve onlar, sizde kararlılık görsünler. Bilin ki Allah,
takva sahibi olanlarla beraberdir.
1- Size tehdit oluşturan, sizi kuşatmış olanlara karşı.
124. Ne zaman bir sûre indirilse, onlardan bazıları:1
“Bu hangini-
Bölüm 11 9/Tövbe Sûresi 235
zin imanını arttırdı?” der. Bu, iman edenlerin imanını arttırdı.
Onlar, müjdelenmelerine sevinirler.
1- Münafıklar, alayımsı bir şekilde.
125. Kalplerinde hastalık olanlara gelince, bu onların kötülüklerine kötülük katmıştır. Ve onlar gerçeği yalanlayan nankörler
olarak ölürler.
126. Kendilerinin yılda bir iki defa sınandıklarını görmüyorlar mı?
Yine de tövbe1
edip öğüt almıyorlar!
1- Pişmanlığın sözle ifadesi değil, yapılan hatadan pişman olmak ve
ondan vazgeçmektir; hatayı düzeltmektir.
127. Bir sûre indirildiği zaman: “Sizi gören var mı?” diye birbirlerine bakar, sonra da dönüp giderler. Allah, onların kalplerini
çevirmiştir. Çünkü onlar, düşünmeyen bir kavimdir.
128. Ant olsun ki, size kendinizden bir rasul geldi. Sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; o, size düşkün, mü’minlere şefkatli ve
merhametlidir.
129. Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül1
ettim. O, Büyük Arş’ın
Rabb’idir.”
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
236 10/Yunus Sûresi Bölüm 11
1. Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar Hakim1
Kitap’ın ayetleridir.
1- Sağlamca korunmuş, tutarlı/çelişkisiz kitap.
2. İçlerinden birine: “İnsanları uyar ve iman edenlere Rabb’leri
katında gerçek üstünlük makamı olduğunu müjdele!” diye
vahyetmemiz, şaşılacak bir şey mi ki gerçeği yalanlayan nankörler: “Bu apaçık bir büyücüdür.” dediler.
3. Rabb’iniz, o Allah’tır ki, gökleri ve yeri altı günde1 yarattı;
sonra arşa istvâ2
etti. Bütün işlere yasalarını koydu. O’nun
izni olmadan3
hiçbir şefaatçi olamaz. İşte bu Rabb’iniz olan
Allah’tır. Öyleyse O’na kulluk edin. Hala düşünüp öğüt almaz
mısınız?
1- Altı evrede, altı dönemde, altı zaman diliminde. 2- Arşa yöneldi,
arşa yasalarını koydu, arşı yönetimi altına aldı. 3- Şefaatin olması için Allah’ın birilerine şefaat yetkisi/müsaadesi vermesi gerekir.
Ayet, müşriklere cevaben, Allah’ın kimseye böyle bir yetki/izin vermediğini ifade etmektedir. Diğer bir anlatımla, Allah, kimseye iznin/
yetki vermemiş ki birileri şefaat edebilsin, denmektedir. Ayetten, birilerine şefaat izni verebileceği anlamını çıkarmak, Kur’an’ın birçok
ayetine göre kesinlikle şirktir. (2/Bakara 48, 123)
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[ İniş sırası: 51, Mekki, 109 ayet.
Adını, 98. ayette geçen “Yunus’un kavmi” ifadesinden almıştır. ]
yunus Sûresi
Bölüm 11 10/Yunus Sûresi 237
4. Hepinizin dönüşü O’nadır. Allah’ın sözü haktır. O, mahlûkatı1
önce yaratır, sonra iman edip sâlihâtı yapanlara2
adaletle karşılık vermek için tekrar yaratır. Gerçeği yalanlayıp nankörlük
edenler ise küfürlerinden dolayı, kaynar sudan içecek ve onlara can yakıcı bir azap vardır.
1- Yaratılmışları. 2- Bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak,
yapıcı olmak, düzeltmeye yönlendirmek, teşvik etmek.
5. Güneş’i bir ziya1
, Ay’ı bir nur2
yapan ve yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için menziller3
belirleyen O’dur. Allah, bunları
ancak hakk ile yaratmıştır. O, bilen bir kavim için ayetlerini
ayrıntılı olarak açıklamaktadır.
1- Işık, ışın. 2- Aydınlık. 3- Evreler.
6. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah’ın yarattığı göklerde ve yerde, takva sahibi bir topluluk için nice ayetler1
vardır.
1- Gösterge, kanıt.
7. Bizimle karşılaşacaklarını ummayanlar ve dünya hayatından
hoşnut olup onunla tatmin olanlar ve ayetlerimizi görmezden
gelenler…
8. İşte onların, yaptıklarına karşılık olarak, varacakları yer ateştir.
9. İman edip, sâlihâtı yapanlara gelince, imanlarından dolayı
Rabb’leri onları doğru yola iletir ve içlerinden ırmaklar akan
Na’im Cennetlerine koyar.
10. Onların, oradaki duası: “Ey Allah’ım! Seni tesbih1
ederiz.” Onların temennileri, “Selam”dır.2
Dualarının sonu ise: “Âlemlerin
Rabbi olan Allah’a hamdolsun.” dur.
1- Yüceliğini takdir ederiz. 2- Esenlik ve güvendir.
11. İnsanların, hayrı acele istedikleri gibi, Allah da şerri onlara
acele verseydi, muhakkak süreleri bitirilirdi. Ama Biz, Bizimle
karşılaşmayı ummayanları, kendi hallerine bırakırız. Azgınlıkları içinde bocalar dururlar.
238 10/Yunus Sûresi Bölüm 11
12. İnsana bir sıkıntı dokununca, yatarken, otururken veya ayaktayken bize dua eder; fakat Biz onun sıkıntısını giderince de
karşılaştığı sıkıntıdan ötürü sanki Bize hiç dua etmemiş gibi
davranmaya devam eder. İşte Müsrüflere1
, yaptıkları şey böyle süslü gösterilmiştir.
1- Haddi aşanlara.
13. Ant olsun Biz, sizden önce nice nesilleri, rasulleri kendilerine
kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi getirdiği halde iman
etmeyip, haksızlık yaptıkları için yok ettik. İşte suçlu toplumları böyle cezalandırırız.
14. Sonra, onların arkasından, yeryüzünde sizi halifeler yaptık ki
bakalım nasıl davranacaksınız.
15. Bizimle karşılaşmayı ummayanlara, ayetlerimiz açıkça okunduğu zaman, onlar: “ Ya bundan başka bir Kur’an getir veya
onu değiştir. ” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değildir. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabb’ime karşı gelirsem, büyük günün azabından
korkarım.”
16. De ki: “Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım. Onu size hiç
bildirmezdim. İçinizde bir ömür kaldım. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
17. Uydurduğu yalanı Allah’a dayandıran veya O’nun ayetlerini
yalan sayandan daha zalim kim olabilir? O, suçluları kurtuluşa
erdirmez.1
1- Günümüzde de cemaatler, tarikatlar, dini ekoller ve din üzerinden
siyasi, ticari, itibarî rant elde edenler; dini geçim kaynağı haline dönüştürenler, sünnet, hadis adı altında uydurdukları yalanları Allah’a
dayandırmaya çalışıyorlar.
Bölüm 11 10/Yunus Sûresi 239
18. Onlar, Allah’ın yanı sıra bir de kendilerine, ne bir zarar ne bir
yarar sağlamayan şeylere kulluk ediyorlar ve “Bunlar, Allah’ın
katında bizim şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki: “Allah’a, göklerde ve yerde kendisinin bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Allah, onların ortak koştuklarından Münezzehtir1
ve
Çok Yücedir.
1- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta yoktur.
19. İnsanlar, sadece tek bir ümmetti. Sonra anlaşmazlığa düştüler. Şayet Rabb’inin katında önceden verilmiş bir hüküm
olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri konularda hemen karar
verilirdi.
20. “Ona Rabb’inden bir ayet1
indirilmeli değil mi!” diyorlar. De
ki: “Gayb yalnızca Allah’a aittir. Artık bekleyin, ben de sizinle
beraber bekleyenlerdenim.”
1- Mucize, kanıt.
21. İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra, bir rahmet tattırdığımız zaman, ayetlerimize karşı hemen plan yapmaya kalkışırlar. De ki: “Plan yapmada Allah daha seridir.” Elçilerimiz,
yaptığınız tüm planları kaydetmektedirler.
22. Sizi karada ve denizde yürüten O’dur. Öyle ki siz gemide iken
ve güzel bir rüzgarla akıp giderken, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada, birden şiddetli bir kasırga gelip çatar ve
her yönden dalgaların onları sarıp kuşattığı anda, dini Allah’a
has kılarak: “Ant olsun, eğer bizi kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız.” diye dua ederler.
23. Ama onları kurtarınca, yeryüzünde haksız yere taşkınlık yaparlar. Ey insanlar! Sizin azgınlığınız ancak kendiniz içindir.
Dünya hayatı bir geçimliktir. Sonunda bize döneceksiniz. Yaptıklarınızı size haber veririz.
240 10/Yunus Sûresi Bölüm 11
24. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmurla hayat bulup yeşeren, insanların ve hayvanların yararlandıkları yeryüzü bitkileri gibidir. Öyle ki yeryüzü bütün süslerini ve güzelliğini
kuşandığı ve sahipleri de onu elde edecek güce sahip olduklarını sandıkları bir sırada; geceleyin veya güpegündüz ona
emrimiz geliverir de bunları sanki dün yerinde hiç yokmuş
gibi kökünden yolunmuş bir hale getiririz. İşte düşünen bir
kavim için ayetlerimizi böyle detaylı olarak açıklıyoruz.
25. Allah, selam1
diyarına çağırır. Dileyeni2
kimseyi dosdoğru yola
iletir.
1- Esenlik ve güven yurdu. 2- Hak edeni, dileyeni; doğru yolu bulma
çabasında olanı. Allah, sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır;
doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir.
26. İyi ve güzel davrananlar için daha güzeli ve fazlası var. Onların, yüzleri ne kararır ne de hor görülmekten kızarır. Onlar,
Cennet halkıdır. Orada sürekli kalıcıdırlar.
27. Kötülük yapanların cezaları, yaptıkları kötülük kadardır. Onları her yönden zillet kaplayacaktır. Onları Allah’ın cezasından
kurtaracak hiç kimse yoktur. Yüzleri geceden daha kara bir
parçayla örtülmüş gibidir. İşte onlar ateş halkıdır. Orada sürekli kalacaklardır.
28. O gün, onların hepsini toplarız. Sonra şirk koşanlara, “Siz ve
şirk koştuklarınız, olduğunuz yerde durun.” diyeceğiz. Artık
onları birbirinden ayıracağız. Şirk koşulanlar, şöyle diyecekler: “Siz, bize kulluk etmiyordunuz.”
29. Sizinle bizim aramızda tanık olarak Allah yeter. Doğrusu, sizin
bize kulluğunuzdan haberimiz yoktu.
Bölüm 11 10/Yunus Sûresi 241
30. İşte orada, herkes ne yapmışsa onu bulur. Gerçek mevlaları1
olan Allah’a döndürülmüş olarak. Uydurdukları şeyler ise
kendilerinden uzaklaşıp kaybolurlar.
1- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. Mevla yalnızca Allah’tır. Allah’tan başkasına Mevla, Mevlana demek şirktir. Veli
sözcüğünün eş anlamlısıdır.
31. De ki: “Sizleri gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? İşitme
ve görme gücünü veren kimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü
çıkaran kimdir? Bütün işleri düzenleyen kimdir?” Diyecekler
ki: “Allah’tır.” O halde, “O’na karşı takvalı olmayacak mısınız!” de.
32. İşte O, gerçek Rabb’iniz Allah’tır. Haktan sonra sapkınlıktan
başka ne vardır? Öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?
33. Böylece, Rabb’inin fasıklar1
hakkındaki kelimesi gerçekleşmiş
oldu. Onlar iman etmezler.
1- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan.
34. De ki: “Ortak koştuklarınızdan ilk kez yaratıp sonra tekrar diriltecek var mıdır?” De ki: “Allah, ilk olarak yaratır, sonra diriltir.” Nasıl da çevriliyorsunuz?
35. De ki: “Ortak koştuklarınızdan, hakka1
iletebilecek kimse var
mı?” De ki: “Allah hakka iletir. Hakka ileten mi, yoksa kendisi
iletilmedikçe doğru yolu bulamayan mı uyulmaya daha layıktır. Ne oluyor size, nasıl karar veriyorsunuz?”
1- Gerçeğe.
36. Onların çoğu, ancak zanna uyarlar. Kuşkusuz zan hakkın yerini tutamaz. Allah, onların ne yaptıklarını çok iyi bilendir.
37. Bu Kur’an, Allah’tandır; başkası tarafından uydurulmuş değildir. Aynı zamanda kendinden önceki kitapları tasdik eder
ve Kitap’ı1
ayrıntılı olarak açıklar. Âlemlerin Rabb’inden olduğundan hiç kuşku yoktur.
1- Allah’ın emir ve yasakları ile ilgili hükümleri.
242 10/Yunus Sûresi Bölüm 11
38. Yoksa “Onu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Allah’tan başka
kim varsa çağırın da ona benzer bir sure1
meydana getirin;
eğer doğru söyleyenlerdenseniz.” (17/İsra, 88; 11/Hud, 13;
52/Tur, 33-34; 2/Bakara, 23.)
1- Sure, Kur’an’ın 114 bölümünden birisine dendiği gibi, tek seferde
indirilmiş olan veya bir konuyu anlatan bölüme, kısma da denmektedir.
39. Hayır! Onlar, bilgisini kavrayamadıkları ve kendilerine asıl anlamı açıklanmamış bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler
de böyle yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna
bak!
40. Onlardan kimi ona inanır, kimi de inanmaz. Rabb’in bozgunculuk edenleri en iyi bilendir.
41. Eğer seni yalanlarlarsa de ki: “Benim yaptıklarım bana, sizin
yaptıklarınız da sizedir. Siz benim yaptıklarımdan sorumlu değilsiniz ben de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim.”
42. Onlardan seni dinleyenler de var. Ancak sağırlara duyurabilir
misin? Üstelik akıllarını da kullanmıyorlarsa!
43. Onlardan sana bakanlar1
da var. Eğer görmüyorlarsa, körlere2
sen mi doğru yolu göstereceksin?
1- Gerçeği görmeyenleri.
44. Allah, insanlara haksızlık yapmaz. Ancak insanlar kendi kendilerine haksızlık yaparlar.
Bölüm 11 10/Yunus Sûresi 243
45. Onları toplayacağımız gün; dünyada, ancak birbirleri ile tanışabilecekleri kadar kısa olan, gündüzün bir saati kadar yaşamış gibi gelecek kendilerine. Allah’a kavuşmayı yalanlayıp,
doğru yola yönelmemiş olanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır.1
1- Bu ve buna benzer birçok ayetten de açıkça anlaşıldığı gibi “kabir
hayatı” denen bir hayat yoktur. Dolayısıyla kabir azabıyla ilgili söylenen şeylerin tamamı uydurmadır. Kabir azabı olsaydı azap görenler, yeniden diriltildiklerinde hiç bir saat kadar yaşamış olduklarını
zannederler miydi. Bir saat işkence görmüş olmak insana bir ömür
kadar uzun gelmez mi?
46. Onlara yaptığımız uyarının1
bir kısmını sana göstersek de göstermeden ruhunu alsak da, onların dönüşü Biz’edir. Allah, onların ne yaptıklarına tanıktır.
1- Görecekleri cezanın.
47. Her ümmetin1
bir rasulü vardır. Rasulleri geldiği zaman aralarında hakkaniyetle hükmedilir. Asla haksızlığa uğratılmazlar.2
1- Toplumun. 2- Bu ayet, Ahiret hayatıyla ilgilidir.
48. “Eğer doğru söylüyorsanız, yaptığınız bu uyarı ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.
49. De ki: “Ben, kendime dahi Allah’ın dilediğinden başka ne bir
yarar sağlama ne de bir zarar verme gücüne sahibim. Her
ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince ne bir saat öne alınırlar ne de geriye bırakılırlar.
50. De ki: “Söyleyin bakalım! O’nun azabı ister gece, ister gündüz
gelsin. Suçlular neden bunu acele istiyorlar?”
51. “Gerçekleşmesi için acele isteyip durduğunuz azap, gerçekleşince mi ona inanacaksınız?”
52. Sonra zulmedenlere, “Süresiz azabı tadın.” denir. Kazandığınızdan başka bir karşılık mı bekliyordunuz?
53. Sana “Bu gerçek midir?” diye soruyorlar. De ki: “Rabb’ime yemin ederim ki o gerçektir. Ve siz onu engelleyemezsiniz.”
244 10/Yunus Sûresi Bölüm 11
54. Zulmedenler, yeryüzündekilerin tamamı kendilerinin olsaydı,
kurtulmak için onları fidye olarak verirlerdi. Azabı gördükleri
zaman içten bir pişmanlık duyarlar. Ancak aralarında hakkaniyetle1 hüküm verilir ve haksızlığa uğratılmazlar.
1- Tarafsızca.
55. İyi bilin ki, gökte ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Yine iyi
bilin ki, Allah’ın uyarısı gerçektir. Fakat onların çoğu bu gerçeği anlamamaktadırlar.
56. Dirilten de öldüren de O’dur. Ve O’na döndürüleceksiniz.
57. Ey insanlar! Rabb’inizden size bir öğüt; göğüslerde olana bir
şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.
58. De ki: “Allah’ın fazlı1
ve rahmetiyle rahata ersinler. Bu onların
toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.”
1- Hayır, iyilik, lütuf, kerem.
59. De ki: “Allah’ın size rızık olarak indirdiklerinin bir kısmını helal, bir kısmını haram yaptığınızı görmüyor musunuz?” De ki:
“Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”1
1- Din adamları sınıfı (alimler, fakihler, müctehitler, imamlar, hocalar) Allah haram etmediği halde dinde o kadar çok haram ürettiler
ki İslam dini mayın tarlasına dönüştü. Din; güç yetirilemez, taşınamaz, katlanılamaz ve içinden çıkılamaz bir hal aldı. İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkarmak için gönderilen Kur’an adına, sünnet adına uydurulan yalanlarla insanlar karanlıklara gömüldüler. Bunun
sonucunda fıtratları/kişilikleri bozulmuş bir toplum ortaya çıktı.
60. Allah’a karşı yalan uyduranlar, kıyamet gününü ne sanıyorlar?
Doğrusu Allah, insanlara karşı bol bağış sahibidir. Ancak onların çoğu yine de şükretmezler.
Bölüm 11 10/Yunus Sûresi 245
61. Hangi işle meşgul olursan ol; o işe dair Kur’an’dan ne okursan
oku; hangi işle meşgul olursanız olun, unutmayın ki, siz ona
daldığınızda biz yaptıklarınıza tanığız. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabb’inizden gizli kalamaz. Ne bundan daha küçüğü ne de daha büyüğü yoktur ki, hepsi apaçık
bir kitapta olmasın.
62. İyi bilin ki, Allah’ın evliyası1
için bir korku yoktur, onlar asla
üzülmeyeceklerdir.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü;
dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler,
etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler.
63. Onlar, iman eden ve takva1
sahibi olan kimselerdir.
64. Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardır.
Allah’ın kelimelerinde1
asla bir değişiklik olmaz. İşte en büyük
başarı budur.
1- Takdir edilmiş hüküm.
65. Onların sözleri seni üzmesin. İzzet1
bütünüyle Allah’a aittir.
Allah, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Yüksek onur, şeref, büyük itibar, yücelik, saygınlık, üstünlük, güç.
66. İyi bilin ki göklerde ve yerde kim varsa Allah’ındır. Oysaki
Allah’ı bırakıp koştukları ortaklar, hiç bir şeye sahip değiller.
Onlar, ancak zanna tabi olmuş oluyorlar. Ve onlar ancak saçmalıyorlar.
67. Sükunet bulasınız diye geceyi karanlık ve gündüzü de aydınlık
yapan O’dur. Bunda dinleyen bir toplum için ayetler1
vardır.
1- Göstergeler, kanıtlar.
68. “Allah çocuk edindi.” dediler. O, bundan münezzehtir. O’nun
hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa
O’nundur. Sizin bu konuda hiçbir yetki belgeniz yoktur. Allah
hakkında bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz!
246 10/Yunus Sûresi Bölüm 11
69. De ki: “Allah hakkında yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.”
70. Dünyada geçici bir yararlanma vardır. Sonra dönüşleri Biz’edir.
Sonra da gerçeği yalanlayan nankörler olmalarından dolayı
onlara şiddetli azabı tattırırız.
71. Onlara, Nuh’un haberini anlat. Hani o kavmine: “Ey kavmim!
Eğer konumum ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmam size ağır
geliyorsa, bilin ki ben yalnızca Allah’a güveniyorum. Öyleyse
yapacağınızı yapmak için şirk koştuklarınızla toplanıp karar
verin. Sonra ne yapacaksanız yapın. Sonra bana fırsat vermeden aldığınız kararı hemen uygulayın!” demişti.
72. “Eğer yüz çevirirseniz, siz bilirsiniz. Yaptığım işe karşılık sizden
bir ücret istemiş değilim. Benim ücretim ancak Allah’a aittir.
Ben, Müslümanlardan1
olmakla emrolundum.”
1- Allah’a teslim olanlardan.
73. Onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Ve onları yeryüzünün halifeleri yaptık.
Ayetlerimizi yalanlayanları da boğduk. Bak! Uyarılanların
sonu nice oldu!
74. Sonra onun arkasından, rasulleri halklarına gönderdik. Onlar, halklarına kanıt içeren açık belgelerle geldiler. Daha önce
yalanladıkları şeylere inanmak istemediler. Haddi aşanların
kalplerini mühürleriz.
75. Sonra onların arkasından Musa ve Harun’u ayetlerimizle Firavun ve ileri gelenlerine gönderdik. Ancak onlar büyüklendiler, suçlu bir topluluk oldular.
76. Onlara, Tarafımızdan hakk geldiği zaman, “ Kuşkusuz bu apaçık bir sihirdir.” dediler.
77. Musa: “ Siz; Hakk için, o size gelince bu sihir mi diyorsunuz?
Oysa sihirbazlar iflah olmazlar.” dedi.
Bölüm 11 10/Yunus Sûresi 247
78. Dediler ki: “Sen; bizi, atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çevirmek ve yeryüzünde gücün ikinizin eline geçmesini
sağlamak için mi geldin? Biz, size mü’min1
olacak değiliz.
1- İman etmek, inanmak.
79. Firavun: “Bütün bilgin sihirbazları bana getirin!” dedi.
80. Sihirbazlar gelince, Musa onlara: “Atacaklarınızı atın.” dedi.
81. Onlar, atacaklarını atınca Musa: “Sizin bu yaptığınız sihirdir.
Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah, bozguncuların işini düzeltmez.” dedi.
82. Suçlular hoşlanmasalar da, Allah, kelimeleriyle1
gerçeği ortaya çıkaracaktır.
1- Takdir edilmiş hüküm.
83. Firavun ve ileri gelenlerinin, kendilerine kötülük yapacaklarından korktukları için, Musa’ya halkından az sayıda gençten
başka inanan olmadı. Zira Firavun, o yerde çok büyüklenmişti. O, çok aşırı gidenlerdendi.
84. Musa dedi ki: “Ey halkım! Eğer Allah’a iman etmişseniz ve
O’na teslim olmuşsanız, o halde O’na tevekkül1
edin.”
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
85. Dediler ki: “Biz, Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizi zalim
halk için bir fitne1
yapma.”
1- Zalim halkın zulmüyle sınama.
86. Rahmetinle bizi gerçeği yalanlayan nankör halktan kurtar.
87. Musa ve kardeşine vahyettik: “Halkınız için Mısır’da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble1
yapın ve salâtı ikame edin.2
Mü’minleri müjde.”
1- Bir araya gelme merkezleri, toplanma yerleri, birbirlerine yakın
yerler. 2- Yardımlaşma ve dayanışmayı canlı ve diri tutun.
248 10/Yunus Sûresi Bölüm 11
88. Musa: “Ey Rabb’imiz! Firavun ve ileri gelenlerine dünya hayatında ziynet1
ve mallar verdin. Ey Rabb’imiz! Onlar ise bunu
Senin yolundan saptırmak için kullanıyorlar. Rabb’imiz! Mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver. Zira onlar can yakıcı azabı
görmedikçe iman etmezler.” dedi.
1- Malla, zenginlikle, makamla, şöhretle, güzellikle bezenerek gösterişli hale gelmek. Gösterişli olmak.
89. Allah: “İkinizin duası kabul olunmuştur. Siz, doğru yolunuza
devam edin. Bilmeyenlerin yoluna uymayın.” dedi.
90. İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Firavun ve ordusu, azgınlık
ve düşmanlıkla onların peşlerine düştüler. Boğulmak üzereyken: “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka ilah olmadığına
iman ettim ve ben de Müslümanlardanım.” dedi.
91. “Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan
olmuştun.”
92. “Kendinden sonrakilere bir ayet1
olman için, bugün senin
cansız bedenini2
kurtaracağız.” İnsanların çoğu ayetlerimizden gafildirler.
1- İbret. 2- “Beden” sözcük olarak “zırh” anlamına da gelmektedir.
93. Gerçekten Biz, İsrailoğulları’nı güvenli bir yere yerleştirdik.
Onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim1
gelinceye dek ihtilafa düşmediler. Rabb’in, aralarında ihtilaf
ettikleri şeyler hakkında Kıyamet Günü hükmünü verecektir.
1- Vahin ortaya koyduğu gerçekler. Vahiy. Vahiy, onların isteklerine
uymayan bir takım kurallar koyunca.
94. Eğer sana indirdiğimizden şüphe ediyorsan, senden önce kitap okuyanlara sor! Ant olsun ki Rabb’inden sana gelen gerçektir. Sakın şüphe edenlerden olma.
95. Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan olma. Yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun.
Bölüm 11 10/Yunus Sûresi 249
96. Rabb’inin haklarında kelimeleri1
gerçekleşecek olanlar, iman
etmezler.
1- Takdir edilmiş hüküm.
97. Onlara, her türlü ayet1
gelse bile yine de can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar.
1- Mucize, kanıt, gösterge.
98. Keşke iman edip de imanları kendilerine fayda vermiş; imanda geç kalmamış bir kasaba olsaydı. Yunus’un toplumu dışında. Onlar, iman edince dünya hayatında, onlardan rezillik
azabını kaldırdık. Ve onları belli bir süre daha yararlandırdık.
99. Oysa Rabb’in dileseydi, yeryüzündekilerin tamamı iman
ederdi! Bunu bildiğin halde, insanları zorla mü’min mi yapacaksın?
100. Allah’ın bilgisi1
dışında hiç kimsenin iman etmesi mümkün değildir.2
Ve aklını kullanmayanları rics3
ile karşı karşıya bırakır.
1- Uygun görmesi. 2- 96. ayetten 101. ayete kadar şu husus ifade edilmektedir: Zulmedenlere/Zalimlere Allah hidayet etmeyecek.
Zira onlar, zulümlerinin karşılığı olarak Cehenneme gitmeyi hak
etmektedirler. Allah, yüzlerce ayette kesinlikle zalimleri bağışlamayacağını söylemektedir. Bundan şu gerçek ortaya çıkmaktadır
ki, dünün Firavunları da, bugünün diktatörleri, kralları, prensleri,
toplumun azgın ileri gelenleri, kan dökücü zorbaları, haksız yere
cana kıyanları, az bir değer karşılığında din satıcıları da kesinlikle
imana eremeyeceklerdir. Eremeyeceklerdir ki, yaptıklarına karşılık
Cehennem azabını tatsınlar. 3- Ahlaki kirlilik. Üzen, sıkıntıya sokan,
rahatsız eden, acı veren, çirkin ve ahlaksızlık olan, azaba yol açan
her şey “rics”tir.
101. De ki: “Göklerde ve yerde olanlara ibretle bir bakın!” Ancak
o apaçık ayetler1
ve uyarılar iman etmeyecek bir halka yarar
sağlamaz.
1- Göstergeler, işaretler, kanıtlar.
250 10/Yunus Sûresi Bölüm 11
102. Kendilerinden öncekilerin başından geçen felaketlerin bir
benzerini mi bekliyorlar? De ki: “Bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum.”
103. Sonra rasullerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İman edenleri
kurtarmak üzerimize bir haktır.
104. De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden kuşku duyuyorsanız, ben, sizin Allah’tan başka kulluk ettiklerinize kulluk etmem. Ben, ancak sizin canınızı alacak olan Allah’a kulluk ederim. Ve ben inananlardan olmakla emrolundum.”
105. Allah’ı birleyici1
olarak dine yönel. Sakın müşriklerden olma.
1- Allah’a ait nitelikleri, başka hiçbir varlıkta görmeyen.
106. Allah’ı bırakıp da sana fayda da zarar da veremeyecek olanlara yönelme. Böyle yaparsan zalimlerden olursun.
107. Eğer Allah, sana bir sıkıntı verirse onu Kendisinden başka giderebilecek yoktur. Eğer senin için bir hayır dilerse, O’nun
fazlını1
geri çevirebilecek yoktur. O, onu kullarından dilediğine2
nasip eder. O, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Üstünlük, fazilet, lütuf, ihsan, ikram, cömertlik, hayır, iyilik. 2- Uygun gördüğünü. Hak edeni, dileyeni; elde etme çabasında olanı.
108. De ki: “Ey insanlar, işte Rabb’inizden size Hakk1
geldi. Hidayeti
kabul eden, kendisi için kabul etmiş olur. Sapkınlık eden de,
kendi aleyhine sapmış olur. Ve ben sizin vekiliniz2
değilim.
1- Doğru yolu gösteren kılavuz. 2- Sizi zorla hidayet erdirecek. Koruyucunuz, dayanağınız ve kefiliniz.
109. Ve sana vahyolunana uy. Allah, hükmünü verene kadar sabret. Ve O, Hüküm Verenlerin En Hayırlısıdır.
Bölüm 11 11/Hud Sûresi 251
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Elif, Lâm, Râ. Bu, Yasa Sahibi, Her Şeyden Haberdar Olan tarafından, ayetleri sağlamlaştırılmış ve ayrıntılı olarak açıklanmış
bir Kitap’tır.
2. Allah’tan başkasına kulluk yapmayın. Ben, O’nun tarafından
gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.
3. Ve Rabb’inizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin
ki belirli bir süreye kadar sizi iyi nimetlerden yararlandırsın.
Fazilet sahibine, faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük günün azabından korkarım.
4. Dönüşünüz yalnızca Allah’adır. O’nun Gücü Her Şeye Yeter.
5. İyi bilin ki! Onlar, O’ndan düşmanlıklarını gizlemek için iki
büklüm olurlar. Yine iyi bilin ki! Onlar, örtülerine büründükleri1
zaman, neyi gizleyip neyi açığa çıkardıklarını bilir. O, göğüslerde olanı en iyi bilendir.
1- Gerçek düşüncelerini, asıl niyetlerini saklasalar da.
11. Bölümün Sonu
[ İniş sırası: 52, Mekki, 123 ayet.
Adını surede geçen “Hud Nebiden” almıştır.]
hud sûresi
252 11/Hud Sûresi Bölüm 12
6. Yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. O, onun karar kıldığı yeri ve geçici durduğu yeri bilir.1
Bunların tamamı apaçık bir Kitap’tadır.2
1- Varlığının her aşamasını. 2- Allah’ın ilmi.
7. Gökleri ve yeri altı günde1
yaratan O’dur. Daha önce arşı2
su
üzerindeydi. Sizi yaratması, hanginizin iyi şeyler yapacağını
sınav yapmak içindir. Eğer gerçeği yalanlayan nankörlere:
“Gerçekten siz, öldükten sonra diriltilecekseniz.” desen, “Bu
ancak apaçık bir büyüdür.” diyecekler.
1- Altı evrede, altı aşamada. 2- Egemenliği.
8. Eğer, bir ümmet1
için azabı onlardan belli bir süreye kadar
erteleyecek olursak, “Bunu engelleyen şey nedir ki?” derler.
Bilesiniz ki, onlara azap geldiği gün, artık geri çevrilmez. Alaya
aldıkları azap onları kuşattır.
1- Topluluk, aynı inanca mensup insanlar topluluğu.
9. Eğer insana, tarafımızdan bir rahmet tattırsak, sonra da onu
geri alsak, ümitsizliğe kapılır ve nankörlük eder.
10. Eğer, kendisine dokunan bir zarardan sonra, ona bir nimet
tattırsak, “Kötülüklerden kurtuldum.” diye1
böbürlenir ve şımarmaya başlar.
1- Kurtulmayı kendisinden bilerek.
11. Ancak sabredenler ve sâlihâtı yapanlar hariç. İşte onlar için
bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
12. O halde sen, “Ona bir hazine indirilmeli veya onunla bir melek gelmeli değil miydi?” dedikleri için göğsün daralıp; sana
vahyolunan kısmını tebliğ etmekten vaz mı geçeceksin? Sen
ancak bir uyarıcısın.1
Allah ise her şeye vekildir.2
1- Onların inanıp inanmamalarından sorumlu değilsin. 2- Her şeyin
koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan,
sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve hak ettiğini veren.
Bölüm 12 11/Hud Sûresi 253
13. Yoksa “Onu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Eğer, doğru söylüyorsanız haydi ona benzer on sure getirin. Allah’tan başka
çağırabileceklerinizi de çağırın.”
14. Eğer, size cevap veremezlerse; iyi bilin ki, bu ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Hala müslüman1
olmayacak mısınız?
1- Vahye teslim.
15. Kim sadece dünya hayatını ve onun ziynetini1
isterse, onlara
yaptıklarının karşılığını eksiksiz öderiz. Bu hususta onlara hiçbir haksızlık yapılmaz.
1- Malını, zenginliğini, makamını, şöhretini, gösterişini.
16. İşte bu kimselere, ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Burada yaptıkları şeyler boşa gitmiştir. Zaten yaptıkları bütün
işleri geçersizdir.
17. Rabb’inden, kanıt içeren bir bilgi üzerinde olan kimse ile
yalnız dünya hayatına bağlanan kimse bir olur mu? Bunu
Rabb’inden bir tanık ve bir de ondan önce rehber ve rahmet
olarak Musa’nın kitabı desteklemektedir. İşte bunlar, ona
iman ederler. Hangi grup onu inkâr ederse, varacağı yer ateştir. Ondan kuşkun olmasın. Kuşkusuz o Rabb’inden bir gerçektir. Fakat insanların çoğu iman etmezler.
18. Uydurduğu yalanı Allah’a dayandırandan daha haksız kim
olabilir? Onlar, Rabb’lerinin huzuruna çıkarılacaklar ve tanıklar da: “Rabb’lerine karşı yalan uyduranlar işte bunlardır.” diyeceklerdir. İyi bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin1
üzerinedir.2
1- Uydurdukları yalanı Allah’a dayandıranların. 2- Kur’an’ın yanısıra
başka kaynakları da din edinenler, bu kaynaklarla (hadis, sünnet,
icma, kıyas, içtihat, esbab-ı nüzul, siyer ve fıkıh) din adına uydurdukları yalanları Allah’a dayandırmaktadırlar.
19. O kimseler, Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Ve o yolu eğri göstermeye çalışırlar. Ve onlar, ahiret hayatını yok sayarlar.
254 11/Hud Sûresi Bölüm 12
20. Onlar, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakabilecek değillerdir. Kendilerini, Allah’a karşı koruyacak bir yardımcı da bulamayacaklardır. Onların azapları kat kat olacaktır. Onlar, gerçeği duymaya ve görmeye tahammül edemiyorlardı.
21. İşte onlar, kendilerine yazık eden kimselerdir. Uydurdukları
şeyler de kendilerini terk edip kaybolmuştur.
22. Onlar ahirette en büyük kayba uğrayanlardır.
23. İman edip, sâlihâtı yapanlar, Rabb’lerine içtenlikle bağlı olanlar; Cennet ehlidirler. Onlar, orada sürekli kalacaklardır.
24. Bu iki grubun durumu; kör ve sağır ile gören ve duyanın durumu gibidir. Bunlar hiç bir olur mu? Niçin düşünüp öğüt almıyorsunuz?
25. Ant olsun ki! Biz, Nuh’u kendi halkına göndermiştik. “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım;”
26. “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben, sizin için can yakıcı
bir günün azabından korkuyorum.”
27. Bunun üzerine halkından, gerçeği yalanlayıp nankörlük edenlerin ileri gelenleri: “Biz, seni kendimiz gibi bir insan olarak
görüyoruz. Görüyoruz ki, sana tabi olanlar, bizim toplumun
en zayıf ve sefil olanlarıdır. Sizin, bize karşı bir üstünlüğünüzü
görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılardan olduğunuzu düşünüyoruz.” dediler.
28. Dedi ki: “Ey halkım! Bakın! Ya ben Rabb’imden açık bir kanıt
üzerinde isem ve O’nun katından bana bir rahmet verilmişse
ve siz de bunu görmüyorsanız; istemediğiniz halde, onu size
zorla kabul ettirebilir miyim? ”
29. “Ey halkım! Buna karşı sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnızca Allah’a aittir. Siz, hor görüyorsunuz diye, iman edenleri yanımdan kovacak değilim. Onlar,
Rabb’lerine kavuşacaklardır. Fakat ben, sizi cahillik eden bir
topluluk olarak görüyorum.”
Bölüm 12 11/Hud Sûresi 255
30. “Ey halkım! Eğer onları yanımdan kovacak olursam, Allah’a
karşı bana kim yardımcı olacak? Hiç düşünmüyor musunuz?”
31. “Ben size, “Allah’ın hazineleri benim yanımdadır.” demiyorum. Ben gaybı1
da bilmem. Yine “Ben meleğim.” de demiyorum. Hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara hiçbir hayır
vermeyecektir.” de demiyorum. İçlerinde olanı Allah daha iyi
bilir. Böyle bir şey yaptığım takdirde zalimlerden olurum.”
1- Gizli, görünmeyen, bilinmez olan, algılanamayan, gelecekte olacak şeyler, geleceğe dair bilgiler. Allah’ın, Nebi’nin gaybı bilmediğini
açıkça bildirmesine rağmen hadis kitaplarında Nebi’nin gaybı bildiğine dair yüzlerce hadis yer almaktadır.
32. Dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin. Üstelik bu mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, bizi
tehdit ettiğin şeyi getir de görelim!”
33. Dedi ki: “Onu size dilediği takdirde ancak Allah getirir. Ve siz,
O’nu asla aciz bırakamazsınız.”
34. Eğer Allah sizi azdırmayı dilerse1
, size öğüt versem de öğüdüm
yarar sağlamaz. Rabb’iniz O’dur, O’na döndürüleceksiniz.
1- Azgınlaşmayı hak etmişseniz. Azgınlık yolunu tercih ettiyseniz.
35. Yoksa “Onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer uydurduysam, suçu bana aittir. Ben de sizin işlediğiniz suçlardan uzağım.”
36. Nuh’a vahyedildi: “Şu ana kadar inanmış olanların dışında,
senin halkından kesinlikle kimse inanmayacak. Onların yaptıklarından dolayı tasalanma;
37. Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Zalimler hakkında benden bir istekte bulunma. Onlar boğulacaklardır.”
38. Gemiyi yapıyordu. Halkının ileri gelenleri, onun yanından ne
zaman geçseler, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Alay edin
bakalım! Görürsünüz, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de
sizinle alay edeceğiz.”
256 11/Hud Sûresi Bölüm 12
39. Alçaltıcı azabın kime geleceğini ve kalıcı azaba kimin uğrayacağını yakında bileceksiniz.”
40. Emrimiz gelip sular fışkırmaya başladığı zaman, Biz dedik ki:
“Her cinsten birer çift ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanlar
hariç aileni ve iman edenleri ona yükle.” Zaten onunla birlikte
çok az kimse iman etmişti.
41. “Haydi, binin.” dedi. Onun gitmesi de durması da Allah’ın
adıyladır. Elbette Rabb’im Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
42. Gemi dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh, bir
kenarda bekleyen oğluna:“ Yavrum bizimle beraber sen de
bin; gerçeği yalanlayan nankörlerle beraber kalma.” diye seslendi.
43. O: “Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır.” deyince; “Bugün
Allah’ın rahmetine erişenden başkasını, Allah’ın emrinden
koruyacak hiçbir şey yoktur.” dedi. Aralarına dalga girdi ve o
da boğulanlardan oldu.
44. “Ey yer, suyunu çek ve ey gök, suyunu kes.” denildi. Su çekildi,
iş bitirildi. Gemi Cudi’ye oturdu. “Zalimler topluluğu Allah’ın
rahmetinden uzak olsun.” denildi.1
1- Nuh tufanı, bölgesel bir tufandır. Nuh’un davetine muhatap
olanları kapsamaktadır. Bütün bir yeryüzünde olduğu düşüncesi
Tevrat’tan kaynaklanmaktadır. Ya değilse Rabb’imiz, davetten habersiz bir toplumu ne diye cezalandırsın?
45. Nuh, Rabb’ine seslendi: “Ey Rabb’im! Oğlum benim ehlimdendir. Senin uyarın elbette gerçektir. Sen, hâkimlerin
hâkimisin.”1
dedi.
1- En doğru kararı veren Sen’sin.
46. Dedi ki: “Ey Nuh! O senin ehlinden değildir. Zira onun yaptığı
doğru olmayan bir işti. Öyleyse hakkında bilgin olmayan1
şeyi
Benden isteme. Cahillerden2
olmaktan seni sakındırıyorum.”
1- Kavrayamadığın. 2- Gerçeği kavramamış.
Bölüm 12 11/Hud Sûresi 257
47. “Rabb’im! Bilmediğim bir şeyi Sen’den istemekten Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana
uğrayanlardan olurum.” dedi.
48. Dendi ki: “Ey Nuh! Katımızdan esenlikle in. Sana ve sana tabi
olan topluluklara bereketler olsun. Ama öyle toplumlar da
olacak ki, onları dünya nimetlerinden bir süre yararlandıracağız, sonra onlara Bizden can yakıcı bir azap dokunacaktır.
49. İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb1
haberlerindendir. Bunları ne sen ne de halkın daha önce bilmiyordunuz. O halde
sabret. Sonuç, takva sahiplerinindir.”
1- Gizli, görünmeyen, bilinmez olan, algılanamayan.
50. Âd halkına kardeşleri Hud’u gönderdik. Dedi ki: “Ey halkım!
Yalnızca Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka bir ilahınız yoktur; siz bu tutumunuzla iftira etmekten başka bir şey yapmıyorsunuz.
51. “Ey halkım! Bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim
ücretim, yalnızca bana bu benliği verene aittir. Aklınızı kullanmayacak mısınız?”1
1- Tek amacımın, sizi doğru yola davet etmek olduğunu görmüyor
musunuz?
52. “Ey halkım! Rabb’inizden bağışlanma dileyin. Sonra O’na tövbe edin, gökten üzerinize bol bol rahmet göndersin, gücünüze güç katsın. Suçlular olarak yüz çevirmeyin.”
53. Dediler ki: “Ey Hud! Bize kanıt içeren bir bilgi getirmedin; biz,
senin sözünle ilahlarımızı terk edecek değiliz. Ve biz sana inanacak da değiliz.”
54. “İlahlarımızdan biri seni fena çarpmış, demekten başka bir
sözümüz yok.” dediler. Hud da: “Ben Allah’ı tanık tutuyorum.
Siz de tanık olun ki ben müşriklerden değilim.” dedi.
55. “Haydi, hiç zaman kaybetmeden bana istediğiniz tuzağı kurun.”.
258 11/Hud Sûresi Bölüm 12
56. Ben, benim de Rabb’im sizin de Rabb’iniz olan Allah’a tevekkül1
ettim. Hiçbir canlı yoktur ki O’nun buyruğunda/kontrolünde olmasın. Kuşkusuz Rabb’im dosdoğru bir yol üzerindedir.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
57. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki size iletmek üzere gönderildiğim
mesajı size ilettim. Rabb’im, yerinize sizden başka bir toplum getirebilir ve siz O’na hiçbir şekilde engel olamazsınız.
Rabb’im, her şeyi koruyup gözetendir.
58. Hükmümüz gerçekleşince, Hud’u ve beraberindeki iman
edenleri Bizden bir rahmetle kurtardık. Onları şiddeti çok ağır
bir azaptan kurtardık.
59. Âd halkı da Rabb’lerinin ayetlerini inkâr ettiler ve rasullerine
isyan ettiler. İnatçı zorbanın her buyruğuna uydular.
60. Bu dünyada da, Kıyamet Günü’nde de lanete tabi tutuldular.
İyi bilin ki gerçekten Âd kavmi Rabb’lerine nankörlük ettiler.
İşte böyle yok olup gitti Hûd’un kavmi Âd.
61. Semud halkına da kardeşleri Salih’i gönderdik. Ey halkım:
“Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.” dedi.
Sizi yer yüzünde meydana getiren ve sizi orayı imar etmekle
görevli kılan O’dur. Öyleyse O’ndan bağışlanma dileyin. Sonra
O’na tövbe ile yönelin. Rabb’im, Çok Yakın’dır, İsteklere Cevap Veren’dir.
62. “Ey Salih! Sen, bundan önce aramızda ümit beslenen biriydin. Şimdi atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmekten bizi
vazgeçirmek mi istiyorsun? Ve biz, gerçekten de senin bizi
çağırdığın şey hakkında şüphe içindeyiz, kaygılanıyoruz.” dediler.
Bölüm 12 11/Hud Sûresi 259
63. “Ey halkım, söyleyin bakalım, ya Rabb’imin Kendinden verdiği bir rahmetle, kanıt içeren açık bir bilgi üzerindeysem! Ona
asi olduğum takdirde, Allah’ın vereceği cezaya karşı bana kim
yardım edebilir? Bana zarar vermiş olmaktan başka bir şey
yapmış olmazsınız.” dedi.
64. “Ey halkım! İşte şu Allah’ın dişi devesi1
, sizin için bir ayettir.2
Bırakın onu, Allah’ın arzında otlasın. Kötü bir amaçla ona yaklaşmayın. Yoksa sizi yakın bir azap yakalar.”
1- “Halka ait, toplumun ortak malı olan beş yaşında, yavrulu dişi
deve. 2- Gösterge, kanıt.
65. Yine de onu kestiler. “Yurdunuzda üç gün yaşayın.1
Bu yalan
olmayan bir uyarıdır.” dedi.
1- Kısacık bir zamanınız kaldı.
66. Nihayet emrimiz gelince, Salih’i ve beraberinde iman etmiş
olanları tarafımızdan bir rahmetle o günün zilletinden kurtardık. Rabb’in, Çok Güçlü’dür, Mutlak Üstün Olan’dır.
67. Zulmedenleri bir çığlık yakaladı. Yurtlarında dizüstü çöküp
kaldılar.
68. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. İyi bilin ki Semud kavmi
Rabb’lerine nankörlük ettiler. İyi bilin ki Semud kavmi yok
olup gitti.
69. Ant olsun elçilerimiz İbrahim’e müjde ile gelip, “Selam!” dediler.1
O da “Selam!” dedi ve hemen gidip kızarmış buzağı eti
getirdi.
1- Esenlik dilediler.
70. Ona ellerini uzatmadıklarını görünce, onlardan kuşkulanıp
korkuya kapıldı. “Korkma! biz Lut kavmine gönderildik.” dediler.
71. Ayakta duran hanımı bunun üzerine gülümsedi.1
Biz de ona
İshak’ı müjdeledik ve İshak’ın arkasından da Yakup’u.
1- Rahatladı.
260 11/Hud Sûresi Bölüm 12
72. “Vay başıma gelene! Ben bir koca karı, kocam da bir ihtiyar
olduğumuz halde, doğuracak mıyım? Doğrusu bu çok hayret
edilecek bir şey!” dedi.
73. “Allah’ın takdirine hayret mi ediyorsun!” dediler. Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizedir ey ev halkı. O, Övgüye
Değer Yegâne Varlık’tır, İyiliği Bol Olan’dır.
74. İbrahim’in korkusu geçip, bu müjde kendisine verilince,
Lut’un halkı hakkında bizimle1
tartışmaya başladı.2
1- Meleklerimizle. 2- Girişimde bulundu.
75. Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu, yufka yürekli ve Allah’a
gönülden yönelen bir kimseydi.
76. Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabb’inin takdiri kesindir.
Onlara gelecek azap engellenemez.
77. Elçilerimiz Lut’a vardıklarında, onların yüzünden fenalaştı.
Onlara karşı eli ayağı birbirine dolaştı. “Bu çok zorlu bir gün.”
dedi.
78. Halkı koşa koşa ona geldiler. Onlar, önceden de kötü işler yapıyorlardı. “Ey halkım! İşte şunlar kızlarımdır1
, onlar sizin için
daha temizdir. Allah için takvalı olun, misafirlerime karşı beni
rezil etmeyin, içinizde hiç aklı başında kimse yok mu?” dedi.
1- “Kızlarım” sözcüğü ile kast edilen şey, Lût’un kendi öz kızları değil,
o beldenin kızlarıdır. ‘Haûlai benati’ açık benzetme türünden bir ifade olup, “kavmimin kızları/kadınları benim kızlarım mesabesindedir.” anlamına gelmektedir.” Dolayısı ile bu ifade “Lût’un öz kızlarına
değil, kavminin kızlarına işaret etmektedir.” Erkeklere yönelmiş sapkınlığa karşı, doğru ilişkinin erkeğin kadınla ilişkisi olduğu uyarısı ve
öğüdü yapılmıştır. Bu konuda; değil bir nebinin, her hangi bir kimsenin bile kişiliğine, saygınlığına, ahlakına yakışmayacak bir davranışı, sanki Lut Nebî kendi kızlarını başkalarına sunmuş gibi düşünmek
akla ziyan bir durumdur. Bak, Hicr suresi, ayet 71: Meşru bir ilişkinin
nasıl olması gerektiğinden hareketle, yol gösterme amaçlı söylenen
bir sözü ifade etmektedir.
Bölüm 12 11/Hud Sûresi 261
79. “Senin kızlarında bizim gözümüzün olmadığını biliyorsun. Ant
olsun ki ne istediğimizi çok iyi biliyorsun.” dediler.
80. “Keşke size karşı bir gücüm olsaydı veya sağlam bir kaleye sığınabilseydim.” dedi.
81. “Ey Lut! Biz, Rabb’inin elçileriyiz.” dediler. “Onlar, sana dokunamazlar. Ailenle birlikte gecenin bir bölümünde hemen yola
çık. Hanımın hariç, hiç kimse arkada kalmasın. Doğrusu onların başına gelecek olan musibet onun da başına gelecektir.
Onlara belirlenen vakit sabahtır. Sabah da yakın değil mi?”
82. Takdirimizle yaşadıkları yeri alt üst ettik. Üzerlerine yığınlarca
pişmiş çamurdan taş yağdırdık.
83. Bu taşlar, Rabb’inin katında işaretlenmiştir.1
Bunlar, zalimlerden uzak değildir.
1- Hangi taşın kime isabet edeceği belirlenmiştir.
84. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Ey halkım!
Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilah yoktur. Ölçüyü
ve tartıyı eksik yapmayın. Ben, sizi bir hayır1
içinde görüyorum. Ve sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.
1- Bolluk ve refah içinde.
85. “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı hakkaniyetle yapın. Kimsenin
malını eksik vermeyin. Bozguncular olarak yeryüzünde fesat
çıkarmayın.
86. Eğer mü’minler iseniz, Allah’ın bıraktığı1
sizin için daha hayırlıdır. Yoksa ben, gözetleyiciniz değilim.”
1- Helalinden kazanç.
87. Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Atalarımızın kulluk ettiklerini bırakmamızı; mallarımızı, istediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi senin salâtın1
mı buyuruyor?” Oysa ki sen yumuşak huylu,
aklı başında bir adamsın.
1- Dinin. “Salat” sözcüğü; namaz, destek, dua, ibadet, yardımlaşma, dayanışma, Allaha yönelme ve din gibi anlamları olan bir sözcüktür. Bu ayette, “din” anlamında kullanılmıştır.
262 11/Hud Sûresi Bölüm 12
88. “Ey halkım! Bana söyleyin! Ya ben Rabb’imden kanıt içeren apaçık bir bilgiye sahipsem; kendinden bana iyi bir rızık
vermişse! Vazgeçmenizi istediğim şeyleri, kendim yapmak
istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadarıyla düzeltmek
istiyorum. Başarım ancak Allah’tandır. Yalnız O’na tevekkül1
ettim ve yalnız O’na yöneldim.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
89. Ey halkım! Bana karşı gelmeniz; Nuh halkının, Hud halkının,
Salih halkının başına gelen şeyleri sizin başınıza da getirmesin? Üstelik Lut halkı sizden pek uzak da değil.
90. Rabb’inizden bağışlanma dileyin. Sonra ona tövbe1
edin!
Rabb’imin, Rahmeti Kesintisiz’dir, Çok Seven’dir.
1- Tövbe, pişmanlığın sözle ifadesi değil, yapılan hatadan pişman
olmak ve ondan vazgeçmektir; hatayı düzeltmektir.
91. “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz, biz, seni içimizde güçsüz görüyoruz. Kabilen olmasaydı seni taşlardık. Esasen sen değerli biri de değilsin.”
92. “Ey halkım! Size göre kabilem Allah’tan daha mı değerli ki
O’na sırt çevirdiniz. Kuşkusuz Rabb’im yaptıklarınızı kuşatmıştır.”
93. “Ey halkım! Elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Alçaltıcı azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu ileride bileceksiniz. Gözetleyin, doğrusu ben de sizinle
birlikte gözetleyip bekliyorum.” dedi.
94. Emrimiz gelince Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman etmiş olanları, Tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri de
dehşete düşürücü bir ses yakaladı ve oldukları yerde çöküp
kaldılar.
95. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Tıpkı Semud gibi, Medyen de
yok olup gitti.
Bölüm 12 11/Hud Sûresi 263
96. Ant olsun Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir yetkiyle gönderdik;
97. Firavun’a ve toplumunun önde gelenlerine. Firavun’un buyruklarına uydular. Oysa Firavun’un buyrukları hiç de akıllıca
değildi;
98. Kıyamet günü, halkının önüne düşecek ve onları ateşe götürecektir. Varacakları yer, ne kötü bir yerdir.
99. Bu dünyada da Kıyamet Günü’nde de lanete uğratıldılar. Paylarına düşen ne kötü bir paydır.
100. Bunlar, o kentlere ait sana bildirdiğimiz haberlerdir. O kentlerden, yerinde duran da var, biçilmiş ekin gibi olan da.
101. Biz onlara haksızlık yapmadık; onlar kendi kendilerine haksızlık yaptılar. Rabb’inin emri gelince, Allah’ı bırakıp da kulluk
ettikleri ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. Yalnızca
kayıplarını artırdılar.
102. İşte Rabb’in, zulmeden kentleri cezalandırdığı zaman, böyle
cezalandırır. O’nun cezası çok acı verici ve çok şiddetlidir.
103. Ahiret azabından korkanlar için, bunda bir ayet1
vardır. O gün,
bütün insanların toplanacağı gündür. O mutlaka görülecek
bir gündür.
1- İbret.
104. Onu geciktirmemiz belli bir süreye kadardır.
105. O gün gelince, O’nun izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi mutsuz kimi de mutludur.
106. Mutsuz olanlar ateştedir. Onlar, orada hıçkırırlar, inleyip dururlar.
107. Rabb’in, aksini dilemedikçe1
, gökler ve yer durdukça2
, orada
sürekli kalacaklardır. Kuşkusuz Rabb’in, dilediğini yapandır.
1- Bu Rabb’in takdir ettiği şeydir ve Rabb’in bu kararını değiştirmedikçe böyle devam edecektir. Burada, söz konusu edilen istisna, bir
değişikliğin olabileceğinden değil, herhangi bir değişikliğin kesinlikle olmayacağının ifadesidir. 2- Bu süreklilik ifade eden bir deyimdir.
264 11/Hud Sûresi Bölüm 12
108. Mutlu olanlar ise, Cennet’tedirler. Rabb’in aksini dilemedikçe, gökler ve yer durdukça, orada sürekli kalacaklardır. Bu kesintisiz bir iyiliktir.
109. Onların kulluk ettikleri hakkında1
hiç tereddüdün olmasın.
Daha önce atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar. Elbette paylarına düşeni eksiksiz olarak vereceğiz.
1- Müşriklerin, ilahlarına kulluk ettikleri hakkında.
110. Ant olsun! Musa’ya Kitap’ı verdik de onda anlaşmazlığa düştüler. Rabb’in tarafından önceden takdir edilmiş bir karar olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlar1
kuşku ve
güvensizlik içindeydiler.2
1- Yahudiler, Musa’ya verilen Kitap hakkında. 2- Müşrikler de tıpkı
onlar gibi kuşku ve güvensizlik duymaktadırlar.
111. Rabb’in onların yaptığı her şeyin karşılığını tam olarak verecektir. O, onların yaptıklarından haberdardır.
112. Sen ve tövbe edip1
seninle birlikte olanlar, emrolunduğunuz
gibi dosdoğru olun. Aşırı gitmeyin.2
O, yaptığınız her şeyi görmektedir.
1- Küfrü bırakıp iman edenler. 2- Doğruluktan ayrılmayın.
113. Zulmedenlere eğilim göstermeyin. Sonra size de ateş dokunur. Allah’tan başka evliyanız1
da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü;
dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler,
etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
Bölüm 12 11/Hud Sûresi 265
114. Gündüzün iki tarafında1
ve gecenin yakınlarında2
salâtı ikame et3
. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, anlayanlara bir
öğüttür.
1- Sabah ve akşam. 2- Gecenin ilk kısımlarında (yatsı vaktinde). Bu
ve salatı/namazı konu edinen diğer ayetlerden çıkarabildiğimiz namaz vakitleri; “sabah”, “akşam” ve “gece” olmak üzere günde üç
vakittir. Bu ayetten, dil bilgisi kuralları çerçevesinde beş vakit çıkarımında bulunanlar olsa da bunun doğru olmadığı kanaatindeyiz.
Günümüzde cemaatle kılınan namazlara bakıldığında da namazların aslında üç vakit ve ikişer rekât olduğu anlaşılmaktadır. Dikkat
edilirse namazların farzları olarak sabah namazı iki rekât ve ikisi de
sesli; öğlen namazı dört rekât, dördü de sessiz; ikindi namazı dört
rekât, dördü de sessiz; akşam namazı üç rekât, ikisi sesli, biri sessiz;
yatsı namazı dört rekât, ikisi sessiz ikisi sesli kılınmaktadır. Kılınan
namazlarda, sesli olarak kılınanlar sabah iki, akşam iki ve yatsı iki
şeklindedir. Yani günde üç vakit ve ikişer rekât sesli kılınmaktadır.
Sessiz kılınanlar sonrada yapılan ilavelerdir. Bu ilaveleri çıkarırsak
geriye namazın vakitleri ve rekât sayıları kalmaktadır. 3- Namazı
gereği gibi kıl, canlı ve diri tut.
115. Sabret! Kuşkusuz Allah, iyilerin iyiliklerini asla karşılıksız bırakmaz.
116. Keşke sizden önceki nesiller de, yeryüzünde fesatlığa karşı çıkan faziletli kimseler olmuş olsaydı. Onlardan ancak çok azını
kurtuluşa erdirdik. Zulmedenler ise içinde bulundukları refaha dalıp böylece suçlu kimseler oldular.
117. Yoksa senin Rabb’in, o memleketleri, halkı düzelticiler oldukları halde, haksızlıkla yok edecek değildi!
118. Rabb’in dileseydi1
, bütün insanları tek bir ümmet yapardı. İhtilaf edenler2
olarak sürüp gitmezlerdi.
1- İnsanlara seçme hakkı vermeyerek, herkesi inanmak mecburiyetinde bırakarak. 2- İmana karşı küfrü tercih edenler.
266 11/Hud Sûresi Bölüm 12
119. Ancak Rabb’inin rahmet ettikleri hariç.1
Bunun için yarattı onları.2
Kesinlikle Rabb’inin takdir ettiği, “Cehennem’i cinlerden
ve insanlardan dolduracağım” hükmü gerçekleşecektir.3
1- Hidayete iletilmeyi hak edenler hariç; onlar imana karşı küfrü
tercih etmezler. 2- Herkesi, Allah’ın hidayet nimetine nail olacak
fıtratta yarattı. 3- İmana karşı küfrü tercih edenlerin tamamının
Cehennem’e koyacağına dair yaptığı uyarı gerçekleşecektir.
120. Elçilerin haberlerinden, kalbini kuvvetlendirecek olanları kıssa olarak sana anlatıyoruz. Bu hususta sana Hakk, müminlere
de öğüt ve hatırlatma geldi.
121. İnanmayanlara de ki: “Elinizden ne geliyorsa yapın. Biz de yapacağız.”
122. “Bekleyin! Biz de bekliyoruz.”
123. Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Bütün işler O’na döndürülür. Öyleyse yalnızca O’na kulluk et ve yalnızca O’na tevekkül1
et. Rabb’in, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
Bölüm 12 12/Yusuf Sûresi 267
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Elif. Lam. Ra. Bunlar açık ve anlaşılır Kitap’ın ayetleridir.
2. Akledip anlamanız için onu Arapça bir kuran1
olarak gönderdik.
1- Beyan. Okunan.
3. Biz, Sana bu kuranı1
iletmekle, daha önce hakkında bilgi sahibi olmadığın kıssaları en doğru şekilde bildirmiş oluyoruz.
1- Beyanı. Beyan, bir şeyin kanıtlarıyla ortaya konması, ilan edilmesi demektir.
4. Hani bir zamanlar Yusuf, babasına: “Ey babacığım! Ben1
on
bir yıldızla, Güneş’in ve Ay’ın bana secde2
ettiklerini gördüm.”
demişti.
1- Rüyamda. 2- Saygı gösterdiklerini, uyduklarını.
5. Dedi ki: “Ey yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana
tuzak kurarlar. Şeytan1
, insanın açık bir düşmandır.”
1- İnsandaki kötülük(kıskançlık) dürtüsü.
[İniş sırası: 53, Mekki, 111 ayet.
Adını surede geçen “Yusuf” kıssasından almıştır.]
yusuf sûresi
268 12/Yusuf Sûresi Bölüm 12
6. Böylece Rabb’in seni seçecek ve sana olayların yorumlanmasının bilgisini verecek. Tıpkı daha önce ataların İbrahim ve
İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakup soyuna
da tamamlayacaktır. Rabb’in Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm
Veren’dir.
7. Doğrusu, Yusuf ve kardeşlerinin olayında ders almak isteyenler için nice ayetler1
vardır.
1- Göstergeler.
8. Hani: “Çok sayıda kardeş olduğumuz halde, babamız, Yusuf
ve kardeşini1
bizden daha çok seviyor. Doğrusu babamız apaçık bir yanılgı içindedir.” demişlerdi.
1- Öz kardeşini.
9. Yusuf’u öldürün veya onu belirsiz bir yere atın ki babanızın
ilgisi yalnızca size yönelsin. Ve bunun ardından iyi bir topluluk
olursunuz.
10. İçlerinden, sözü geçerli olanı: “Yusuf’u öldürmeyin, eğer bir
şey yapacaksanız onu bir kuyunun dibine bırakın, kervanlardan biri onu alsın.”
11. “Ey babamız! Yusuf hakkında neden bize güvenmiyorsun?
Oysaki biz onun iyiliğini isteyenleriz.” dediler.
12. “Onu, yarın bizimle beraber gönder. Dilediğince gezip eğlensin. Biz ona sahip çıkarız.”
13. “Onu götürmeniz beni tasalandırır.” dedi. “Sizin ondan habersiz olduğunuz bir sırada kurdun onu yemesinden korkarım.”
14. “Ant olsun ki, biz bu kadar kişiyken yine de kurt onu yerse, o
takdirde bize yazıklar olsun.” dediler.
15. O’nu alıp götürdüler. Hep birlikte onu kuyunun dibine bırakmaya karar verdiler. O sırada Yusuf’a: “Ant olsun onların bu
yaptıklarını, bir gün gelecek yüzlerine vuracaksın.” diye vahyettik.
Bölüm 12 12/Yusuf Sûresi 269
16. Ve akşam olunca, ağlayarak babalarına geldiler.
17. “Ey babamız! Yarışmaya gittik. Yusuf’u da eşyamızın yanına
bırakmıştık. Kurt onu yemiş. Sen bize inanmayacaksın ama
doğru söylüyoruz.” dediler.
18. Yalandan kan sürülmüş gömleğini getirdiler. Dedi ki: “Nefisleriniz1
size bir iş yaptırdı. Anlattığınız şeye karşı yapabileceğim
şey güzelce sabredip, Allah’tan yardım istemektir.”
1- Benliğinizdeki kıskançlık duygusu.
19. Ve bir kervan geldi. Sucularını gönderdiler. Kovasını sarkıtan,
“Müjde! Burada bir çocuk var” dedi. Satmak için onu yanlarına aldılar. Allah, yapmak istedikleri şeyi çok iyi biliyordu.
20. Onu düşük bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Ona önem vermemişlerdi.
21. Onu satın alan Mısırlı, hanımına: “Ona iyi bak, bize faydası olabilir, belki de onu evlat ediniriz.” dedi. Böylece Yusuf’u oraya
yerleştirdik ve ona kimi olayların yorumunu da öğrettik. Allah,
takdir ettiğini yapandır. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.
22. Olgunluk çağına erişince ona hükmetme yeteneği ve bilgi
verdik. İşte Biz, iyi davrananları böyle ödüllendiririz.
23. Evinde yaşadığı hanım, ona sahip olmak istedi. Ve kapıları sıkıca kapatıp onu yanına çağırdı. Yusuf: “Allah’a sığınırım. Rabbim1
bana çok iyi davrandı.2
Beni çok güzel bir konuma sahip
kıldı. Haksızlık yapanlar kurtuluşa ermezler.” dedi.
1- Efendim. Rab, aynı zamanda efendi demektir. (Ayetteki Rab’dan
kasıt Allah değildir. Evinde yaşadığı hanımın kocasıdır.) 2- Kocan,
benim efendimdir, çok iyiliğini gördüm, ona ihanet edemem.
270 12/Yusuf Sûresi Bölüm 12
24. Gerçekten kadın Yusuf’u arzu etmişti. Eğer Rabb’inin burhanını1
görmeseydi2
, Yusuf ona uyacaktı. Böylece ondan kötülüğü
ve fuhşu3
çevirdik. Kuşkusuz o Bizim muhles4
kullarımızdandı.
1- İlahi rehberlik. Allah’tan kesin doğruları ortaya koyan yol gösterici. 2- Dikkate almasaydı. 3- Her türlü aşırılık. 4- Arıtılmış kullar. Saf,
berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş olan kullar. Şeytanların etki edemedikleri kullar.
25. İkisi de kapıya koştu. Kadın Yusuf’un gömleğini arka tarafından yırttı. Kapıda kadının kocası ile karşılaştılar. Kadın: “Ailene
kötülük yapmak isteyen kimsenin zindana atılması veya acı
bir azapla cezalandırılması gerekmez mi?” dedi.
26. Yusuf: “Kendisi bana sahip olmak istedi.” dedi. Kadının ailesinden bir tanık durumu açığa çıkarmak için şöyle öneride
bulundu: “ Eğer gömleği ön taraftan yırtılmışsa, kadın doğru,
Yusuf yalan söylemektedir.”
27. “Eğer gömlek arkadan yırtılmışsa, kadın yalan, Yusuf doğru
söylemektedir.”
28. Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce: “Bu sizin oyununuzdur; gerçekten bu çok büyük bir oyundur.” dedi.
29. “Yusuf! Bundan kimseye söz etme. Sen de suçundan dolayı
bağışlanma dile. Hatalı olan sensin!” dedi.
30. Ve şehirdeki bir takım kadınlar: “Azizin hanımı, genç hizmetlisiyle birlikte olmak istemiş; delikanlının sevgisi yüreğine işlemiş. Onu açıkça sapıtmış görüyoruz.” diye dedikodu yaptılar.
31. Kadın dedikoduları işitince, onları davet etti, onlar için güzel
bir ortam ve ziyafet hazırlayarak her birine birer bıçak verdi. Sonra Yusuf’a “Kadınların karşılarına çık.” dedi. Kadınlar,
gördükleri karşısında adeta büyülendiler; şaşkınlıkla ellerini
kestiler. “Aman Allah’ım! Bu bir insan değil, bu ancak şerefli
bir melektir.” dediler.
Bölüm 12 12/Yusuf Sûresi 271
32. Kadın: “İşte! Bu gördüğünüz, beni, kendisi hakkında kınadığınız
kimsedir. Ant olsun ki, onun benim olmasını istedim, ancak o
reddetti. Ama ondan istediğim şeyi yapmazsa, zindana atılacak
ve kesinlikle burnu yere sürtülenlerden olacaktır.” dedi.
33. Yusuf: “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların istedikleri şeyi yapmaktan daha sevimlidir. Eğer onların tuzaklarını benden savmazsan, onlara kanıp cahillerden1
olurum.” dedi.
1- Vahiy dışı, gerçeklere aykırı davranmış olurum.
34. Bunun üzerine Rabb’i dileğini kabul etti ve tuzaklarını ondan
savdı. O’ Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
35. Suçsuzluğuna dair kanıtlara rağmen yine de onu belli bir süre
zindana atmaya karar verdiler.
36. Yusuf’la birlikte iki genç daha zindana atıldı. Onlardan biri:
“Ben, rüyamda kendimi şarap sıkarken gördüm.” dedi. Diğeri:
“Ben de başımın üstünde ekmek taşıyordum, kuşların da onu
yediklerini gördüm. Bize bunu yorumla. Doğrusu senin iyilik
eden kimselerden olduğunu görüyoruz.” dedi.
37. Yusuf: “Yiyeceğiniz yemek daha gelmeden, ikinizin de rüyasını yorumlayacağım. Rüya yorumu yapmak Rabb’imin bana
öğrettiği şeylerdendir. Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen ve
Ahiret Günü’nü yalanlayan bir halkın inanç sistemini terk ettim.” dedi.
38. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup’un inanç sistemini seçtim.
Allah’a, herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu,
Allah’ın bize ve insanlara olan lütfudur. Ne var ki, insanların
çoğu yine de şükretmiyorlar!
39. “Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı rabbler mi daha hayırlıdır,
yoksa her şeye hükmeden tek Allah mı?”
272 12/Yusuf Sûresi Bölüm 12
40. Sizin, O’ndan başka kulluk ettiğiniz şeyler, ancak sizin ve atalarınızın uydurup adlandırdığı şeylerdir. Allah, onlara hiçbir
güç ve yetki vermedi. Hüküm yalnızca Allah’ındır; kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din
yalnızca budur. Ancak insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.
41. “Ey zindan arkadaşlarım! Biriniz rabbine1
yine şarap içirecek,
biriniz ise asılacak ve kuşlar onun başından yiyecek. Bana sorduğunuz rüyanın gerçekleşecek yorumu budur.”
1- Efendisine.
42. O ikisinden, kurtulacağını umduğu kimseye dedi ki: “Rabbinin1
yanında beni an.”2
Ne var ki şeytan, ona efendisine
Yusuf’tan söz etmeyi unutturdu. O da nice yıllar zindanda
kaldı.
1- Efendinin. 2- Efendine rüya yorumladığımdan söz et.
43. Derken, hükümdar: “Doğrusu ben rüyamda yedi zayıf sığırın
besili yedi sığırı yediğini görüyorum. Ve yedi yeşil ve kuru başak. Ey ileri gelenler! Eğer rüya tabir etmeyi biliyorsanız rüyamı yorumlayın.”
44. “Bunlar, karışık rüyalardır. Biz böyle rüyaların yorumunu bilenlerden değiliz.” dediler.
45. Ancak o zaman o iki kişiden kurtulmuş olanı, aradan geçen
bunca zamandan sonra hatırladı. Beni hemen gönderin, rüyanın yorumunu ben size söyleyeceğim.
46. Ey doğru sözlü Yusuf! Yedi besili sığırı yiyen, yedi zayıf sığır
ile yedi yeşil başak ve kuru başağın ne anlama geldiğini bize
açıkla. Döndüğümde insanlara anlatayım da böylece onlar
senin değerini öğrenmiş olurlar.
47. Dedi ki: “Yedi yıl bildik şekilde ekip biçin. Ancak biçtiğinizden,
yiyeceğiniz kadarını ayırdıktan sonra kalanı biriktirin.”
48. Sonra yedi yıllık bir kıtlık dönemi gelecek, önceden biriktirdiğinizin az bir miktarı hariç tamamı yenip bitirilecek.
Bölüm 12 12/Yusuf Sûresi 273
49. Bu sıkıntının ardından, bol yağmurlu bir yıl gelecek. Ve insanlar onda sıkıp sağacaklar.
50. Hükümdar: “Onu bana getirin.” dedi. Hükümdarın elçisi ona
gelince, efendine dön ve ona, ellerini kesen kadınların durumunu sor.1
Kuşkusuz Rabb’im onların hilesini bilendir.
1- Önce bunu bir aydınlatsın bakalım.
51. Hükümdar: “Yusuf’tan murat almak istediğinizde ondan nasıl
bir karşılık aldınız?” dedi. Kadınlar: “Hâşâ! Allah için onun bir
kötülüğünü bilmiyoruz.” dediler. Aziz’in hanımı: “Şimdi gerçek ortaya çıktı, ona ben sahip olmaya kalkıştım, o kesinlikle
doğru söyleyenlerdendir.” dedi.
52. Bu, gıyabında ona ihanet etmediğimi1
ve Allah’ın hainlerin
planlarını başarılı kılmadığını bilmesi içindir.
1- Yani, Aziz’in hanımı, gerçek neyse onu söyleyerek, suçu Yusuf’a
atmıyor. Böylelikle ona ihanet etmemiş oluyor.
12. Bölümün Sonu
53. Ben1
kendimi temize çıkarmam. Rabb’imin rahmet ettiği kimse hariç nefis her zaman kötülüğü ister. Rabb’im Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Aziz’in hanımı.
54. Ve Hükümdar: “Onu bana getirin. Onu, yanımda seçkin bir
kimse yapayım.” dedi. Onunla görüştüğünde de: “Sen bundan böyle yanımızda itibarlısın ve güvendesin.” dedi.
55. Yusuf: “Beni ülkenin hazinelerinin başına tayin et. Zira ben
onları korumasını iyi bilirim.” dedi.
274 12/Yusuf Sûresi Bölüm 13
56. Ve böylece Yusuf’u yetki sahibi yaptık, istediği yerde mekân
tutma imkânı verdik. Rahmetimizi istediğimize veririz. İyilik
edenlerin yaptıklarını karşılıksız bırakmayız.
57. Ancak iman eden ve takvâ sahibi olan kimseler için ahiretteki
ödül daha hayırlıdır.
58. Nihayet Yusuf’un kardeşleri geldi ve onun huzuruna çıktılar.
Yusuf onları hemen tanıdı. Ama onlar onu tanıyamadılar.
59. Yüklerini yüklettikten sonra, kendilerine: “Baba bir kardeşinizi de bana getirin. Görüyorsunuz ki ihtiyacınızı fazlasıyla veriyorum ve ben iyi bir misafirperverim.” dedi
60. Buna rağmen eğer o kardeşinizi bana getirmezseniz, size hiçbir şey vermem ve kesinlikle yanıma da gelmeyin.
61. “Babasını ikna etmeye çalışacağız. Bunu mutlaka yapacağız.”
dediler.
62. Yusuf adamlarına: “Verdiklerini, yüklerinin içine koyun. Umulur
ki ailelerine döndüklerinde bunu görür ve geri gelirler.” dedi.
63. Babalarının yanına vardıklarında: “Ey babamız! Kardeşimizi
bizimle birlikte gönder ki tahıl alalım. Yoksa bize tahıl verilmeyecek. Onu mutlaka koruruz.” dediler.
64. “Size güvenir miyim hiç? Bundan önce kardeşiniz hakkında
da size güvenmiştim! Ama en iyi koruyucu Allah’tır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” dedi.
65. Tahıl yüklerini açtıklarında verdikleri bedelin kendilerine geri
verilmiş olduğunu gördüler. “Ey babamız! Bak sermayemiz
bize geri verilmiş. Daha ne istiyoruz! Onunla da kendimize
tahıl getiririz. Kardeşimizi de koruruz. Fazladan bir deve yükü
daha alırız. Zaten bu bize yetmez.” dediler.
66. “Saldırıya uğrayıp çaresiz kalmadıkça, kesinlikle onu bana getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe, onu
sizinle asla göndermem.” dedi. Onlar, söz verince: “Allah söylediklerinize vekildir.” dedi.
Bölüm 13 12/Yusuf Sûresi 275
67. Ve “Ey oğullarım! Aynı kapıdan girmeyin, her biriniz ayrı bir
kapıdan girin. Allah’ın takdirine karşı size bir faydam olmaz.
Hüküm yalnızca Allah’ındır. Ben O’na tevekkül1
ettim. Tevekkül edecek olanlar O’na tevekkül etsinler.” dedi.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
68. Babalarının istediği şekilde girdiler. Yakup, eğer Allah, haklarında bir şey takdir etmiş olsaydı, içinden gelen bu dileğin
onlara fayda vermeyeceğini bilmekteydi. O, kendisine öğrettiğimiz için ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.
69. Kardeşleri Yusuf’un yanına girince, o, öz kardeşini yanına alarak, “Ben senin kardeşinim, onların yapmış oldukları şeylerden dolayı artık üzülme.” dedi.
70. Yüklerini yükletirken su kabını öz kardeşinin yükü içine koydurttu. Sonra bir çağırıcı: “Ey kervancılar! Siz hırsız kimselersiniz.” diye seslendi.
71. Döndüler ve çağırıcıya, “Ne arıyorsunuz?” dediler.
72. “Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulana bir deve yükü
ödül var.” dediler. Çağırıcı: “Ben buna garanti veriyorum.”
dedi.
73. Yusuf’un kardeşleri: “Vallahi buraya bozgunculuk yapmaya
gelmedik; hırsız olmadığımızı da kesin olarak biliyorsunuz.”
dediler.
74. “Peki! Eğer yalan söylüyorsanız bunun cezasının ne olduğunu
biliyor musunuz?” dediler.
75. “Su kabı kimin yükünde bulunursa, bunun cezası, yük sahibinin kendisidir.1
Biz haksızları böyle cezalandırırız.” dediler.
1- Suça karşılık, suçu işleyene el koyarız.
276 12/Yusuf Sûresi Bölüm 13
76. Bunun üzerine, kardeşinin yükünden önce diğerlerinin yükünü aramaya başladı. Sonra su kabını öz kardeşinin yükünden bulup çıkardı. İşte Yusuf için böyle bir tedbir aldık. Allah,
böyle dilemeseydi hükümdarın dinine1
göre kardeşini alıkoyamayacaktı. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her bilenin
üstünde bir bilen vardır.
1- Yasasına.
77. “Eğer o çalmışsa, zaten daha önce kardeşi de çalmıştı.” dediler. Yusuf, içinden geçeni onlara açmadı. Kendi kendine, “Asıl
kötü olan sizlersiniz ve anlattığınız şeyin iç yüzünü Allah biliyor.” dedi.
78. Kardeşleri: “ Ey soylu Aziz! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz.” dediler.
79. “Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah’a sığınırız. Yoksa haksızlık etmiş oluruz.” dedi.
80. Ondan ümitlerini kesince, kendi aralarında konuşmaya başladılar. Büyükleri: “Babanızın Allah adına sizden söz aldığını
ve daha önce Yusuf konusunda da sınırı aşmış olduğunuzu
bilmez misiniz? Babam izin verinceye veya Allah hakkımda
hüküm verinceye kadar buradan ayrılmam. O, hüküm verenlerin en iyisidir.” dedi.
81. “Siz dönün! Babanıza deyin ki: Ey babamız! İnan ki oğlun hırsızlık yaptı. Biz bildiğimizden başka bir şeye tanıklık etmedik;
işin iç yüzünü de bilmiyoruz.”
82. “Gittiğimiz kasabanın halkına ve beraberinde olduğumuz kervana da sor. Kuşkusuz biz doğru söylüyoruz.”
Bölüm 13 12/Yusuf Sûresi 277
83. “Hayır! Nefsiniz bu işte sizi aldatmış.1
Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Umarım ki Allah hepsini birden bana
kavuşturur. Gerçek şu ki O, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm
Veren’dir.
1- Kıskançlık duygunuza yenik düşmüşsünüz.
84. Onlardan yüz çevirdi. Ve “Vah! Vah! Yusuf’um!” dedi. Üzüntüden gözleri ağardı. Yutkundukça yutkunuyordu.
85. “Yusuf’u anmaya devam edersen, vallahi sonunda üzüntünden ya hasta olacaksın veya öleceksin.” dediler.
86. “Gönlümden geçenleri ve kederimi yalnızca Allah’a arz ediyorum. Ve Allah’tan bilmeyeceğiniz şeyleri bilirim.” dedi.
87. Ey oğullarım! Gidin Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin; çünkü gerçeği yalanlayan nankör
bir halktan başkası O’nun rahmetinden umudunu kesmez.
88. Sonra onun yanına girdiklerinde: “Ey saygıdeğer Azîz!1
Bize ve
ailemize darlık dokundu. Az bir sermaye ile geldik. Bize tam
ölçek ver ve bize tasaddukta2
bulun. Kuşkusuz, Allah tasadduk edenlerin ödülünü verir.” dediler.
1- Yönetici, vezir. 2- Karşılıksız yardımda bulun.
89. Yusuf: “Yusuf’a ve kardeşine cahilce ne yaptığınızı biliyor musunuz?” dedi.
90. “Yoksa sen Yusuf musun?” dediler. “Ben Yusuf’um, bu da kardeşim.” dedi. Doğrusu, Allah bizi nimetlendirdi. Çünkü kim
takvalı1
olur ve sabrederse, o zaman Allah, kesinlikle iyilerin
yaptığını karşılıksız bırakmaz.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
91. Dediler ki: “Allah’a yemin olsun ki, Allah, seni bize üstün kıldı.
Ve biz gerçekten hata yapmışız.”
92. Yusuf: “Bugün, size bir kınama yoktur. Allah, sizi bağışlayıcılığıyla bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” dedi.
278 12/Yusuf Sûresi Bölüm 13
93. “Şu gömleğimi götürün; babamın yüzüne koyun. Görmeye
başlayacaktır. Ailenizin tamamını bana getirin.” dedi.
94. Kafile ayrıldığında babaları: “Eğer bunamış demezseniz, doğrusu ben gerçekten Yusuf’un kokusunu duyuyorum.” dedi.
95. “Allah’a yemin olsun ki, sen hala eski şaşkınlığına devam ediyorsun.” dediler.
96. Müjdeci geldiği zaman, onu yüzüne koyunca gözü hemen
görmeye başladı. “Ben size demedim mi, ben Allah’tan sizin
bilmediğiniz şeyleri bilirim.” dedi.
97. “Ey babamız! Suçlarımız için bağışlama dile. Gerçekten bizler
çok yanlış yaptık.” dediler.
98. Sizin için Rabb’imden bağışlanma dileyeceğim. Kuşkusuz O;
Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
99. Ne zaman ki Yusuf’un yanına girdiler, anne ve babasını kucakladı ve “Allah’ın izni ile güven içinde Mısır’a girin.” dedi.
100. Yusuf, anne ve babasını makamına çıkardı. Hepsi onun makamına saygı ile eğildiler.1
Yusuf: “Ey babacığım! Bu durum,
daha önceki rüyamın gerçekleşmesidir.2
Rabb’im onu gerçek
kıldı. Ve gerçekten bana ihsanda bulundu. Çünkü beni zindandan çıkardı, şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra sizi çölden getirdi. Benim Rabb’im dilediğine lütuf
sahibidir. Gerçek şu ki: O, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm
Veren’dir.
1- Secde ederek. 2- Yorumudur.
101. “Rabbim! Bana yöneticilik verdin ve bana olayların yorumunu öğrettin. Ey göklere ve yere yasalarını koyan!1
Sen, dünyada da ahirette de velimsin; canımı müslüman2
olarak al ve
beni sâlihlerin3
arasına kat.”
1- Fıtratını belirleyen. 2- Teslim olan. 3- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli,
dürüst.
Bölüm 13 12/Yusuf Sûresi 279
102. İşte bu sana vahiyle bir bildirdiğimiz; gayb1
haberlerdendir.
Yusuf’un kardeşleri bir araya gelip, tuzak kurmak için plan yaparlarken sen yanlarında değildin.
1- Bilmediğin.
103. Ama ne kadar çok istesen de insanların çoğu inanacak değildir.
104. Ve sen buna karşılık1
onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün bir insanlık için ancak bir zikirdir.2
1- Vahiyle öğüt verme, anımsatma ve uyarıda bulunmaya karşılık.
2- Öğüt, anımsatma, uyarı.
105. Göklerde ve yerde nice ayetler1
var, ancak onlar yine de bunları umursamadan görmezden gelirler.
1- Allah’ı birliğini ve gücünü gösteren kanıtlar, işaretler ve belgeler.
106. Onların çoğu, şirk koşmadan1
Allah’a inanmazlar.
1- Allah’a ait kimi nitelikleri başka varlıklarda da görürler.
107. Yoksa onlar, hiç beklemedikleri bir anda Allah’ın her şeyi kaplayan azabının gelmesinden veya o saatin1
onlara, farkında
olmadan ansızın gelmesinden güvende midirler?
1- Kıyametin.
108. De ki: “Benim yolum, basiret1
üzere Allah’a davet etme yoludur. Ve bana uyanların yolu da. Allah’ı tenzih2
ederim. Ve
ben, müşriklerden değilim.”
1- Körü körüne değil; gerçeği kavrayarak, görerek, bilgi ve kanıta
dayalı olarak. 2- Eş koşulanların ve yakıştırılan niteliklerin tamamından arındırma.
109. Senden önce gönderdiğimiz1
ve kendilerine vahyettiğimiz
kimseler de, şehirlerde yaşayanlardan2
başkası değildi. Hem
onlar, yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Baksalar ya! Kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna! Takvâ sahipleri için Ahiret Yurdu daha hayırlıdır. Hala akılınızı kullanmayacak mısınız?
1- Rasuller. 2- Onlar da tıpkı sizin gibi insan evladıydılar; melek değillerdi.
280 12/Yusuf Sûresi Bölüm 13
110. Ne zaman ki rasuller, yalanlanmalarının bitmeyeceği kanaatine varıp ümitlerini iyice yitirince, onlara yardımımız ulaştı.
Sonra da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız, suçlular topluluğundan geri çevrilmez.
111. Ant olsun ki; onların kıssalarında1
sağlıklı düşünen temiz akıl
sahipleri için ibretler, alınacak dersler vardır. Bu2
uydurulan
bir söz değildir. Bilakis, kendinden öncekilerini onaylayan ve
her şeyi ayrıntılı olarak açıklayan ve aynı zamanda inanan
toplumlar için bir yol gösterici ve bir rahmettir.
1- Yaşam öykülerinde ve tecrübelerinde. 2- Kur’an.
Bölüm 13 13/Ra’d Sûresi 281
1. Elif, Lam, Mim, Râ. Bunlar Kitap’ın ayetleridir. O, sana
Rabb’inden indirilen haktır. Ne var ki insanların çoğu ona
inanmazlar.
2. Bir dayanak olmaksızın -görmekte olduğunuz gibi- gökleri
yükselten Allah’tır. Sonra, mutlak gücüyle Güneş’i ve Ay’ı koyduğu yasalara bağlı kıldı. Hepsi, adı konmuş bir ecele1
doğru
akıp gitmektedir. İşleri düzenleyip idare eden O’dur. Âyetleri2
ayrıntılı olarak açıklamaktadır ki, belki Rabb’inize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız.
1- Belirlenmiş bir süre. 2- Varlığını ve gücünün büyüklüğünü gösteren kanıtları.
3. Ve O ki, yeryüzünü yaydı ve orada sabit dağlar ve nehirler
yaptı. Orada meyvelerin hepsinden ikili eşler yaptı1
. Gündüzü
geceyle örttü. Bunda tefekkür2
eden bir toplum için ayetler3
vardır.
1- Her cinsten erkekli-dişili olarak. 2- Düşünen. 3- Allah’ın varlığının
ve gücünün göstergesi olan işaretler, kanıtlar.
ra’d sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[İniş sırası: 96, Mekki/Medeni, 43 ayet.
Adını 13. ayetteki “er-ra’d/şimşek, gök gürültüsü” sözcüğünden almıştır.]
282 13/Ra’d Sûresi Bölüm 13
4. Yeryüzünde aynı su ile sulanan ve birbirine bitişik toprak
parçalarında, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı çatalsız
hurma ağaçları vardır. Ve Biz, onları yenmesinde1
farklı farklı
kılıyoruz. Aklını kullanan bir toplum için bunda âyetler2
vardır.
1- Özelliklerinde, tatlarında. 2- Allah’ın varlığının ve gücünün göstergesi olan işaretler, kanıtlar.
5. Eğer şaşırıyorsan, asıl şaşılacak şey, onların, “Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz bir kez daha mı yaratılacağız?” sözleridir. İşte onlar, Rabb’lerini küfreden1
kimselerdir.
İşte onlar, boyunlarında halkalar olanlardır. Ve işte onlar, ateş
ehlidir. Onlar, orada sürekli kalacaklardır.
1- Rabb’lerinin yeniden yaratmasını yalanlayan.
6. Ve senden, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmanı istiyorlar.1
Oysaki kendilerinden önce nice ibret alınacak cezalar yaşandı. Rabb’in, haksızlıklarına rağmen insanlar için gerçekten
bağışlayıcı olandır. Ve elbette ki; Rabb’in, Azabı da Çok Şiddetli Olan’dır.
1- Yapılan uyarıyı ciddiye almadıklarını belirtmek için.
7. Gerçeği yalanlayan nankörler, “Ona Rabb’inden bir ayet1
indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Sen, yalnızca bir uyarıcısın.
Bütün toplumlar için hidayete iletici Allah’tır.
1- Mucize. Kanıt.
8. Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin neyi azalttığını ve neyi artırdığını bilir. O’nun katında her şey koyduğu
düzene göre işlemektedir.
9. Görüneni ve görünemeyeni bilendir. O, Mutlak Büyük’tür ve
Her Şeyden Yüce’dir.
10. Sizden, düşüncesini açıklayan da gizleyen de; bir şeyi gece yapan da gündüz yapan da aynıdır.1
1- Allah için birdir. Allah gizliyi de açığı da bilir.
Bölüm 13 13/Ra’d Sûresi 283
11. Allah’ın emriyle, onu her şeyi ile izleyen ve yaptığı her şeyi
kaydeden izleyiciler vardır. Kuşkusuz bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.
Ve Allah, bir topluma ceza vermeyi istediğinde1
hiçbir güç
bunu engelleyemez. Onlar için O’ndan başka bir veli2
yoktur.
1- Bir toplum yaptığı kötülükler nedeniyle, cezalandırılmayı hak
ettiğinde. 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
Kur’an’da yer alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu
edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi
bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
12. O, korkutan şimşeği gösteren ve umut olarak yağmur yüklü
bulutları meydana getirendir.
13. Gök gürültüsü övgüsüyle, melekler de ürpertisiyle O’nu tesbih1
ederler. O, yıldırımlar gönderir ve onunla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında tartışıp duruyorlar. Ve O, karşı
konulamaz pek çetin bir güç sahibidir.
1- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek. Allah’ın,
her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir.
14. Gerçek olan dua ancak O’na yapılandır. Onların, O’ndan başka istekte bulundukları varlıklar1
, hiçbir şekilde onlara karşılık
veremezler. Onlar, elleri suya ulaşmadığı halde, ağızlarına su
kendiliğinden gelsin diye iki avucunu açanlar gibidir. Gerçeği
yalanlayan nankörlerin duası sapkıncadır.
1- Hangi kişi, mevki, güç, otorite olursa olsun; Allah’tan başka bir
varlıktan – bu varlık nebiler de olsa- istekte bulunmak, istekte bulunanı müşrik yapar.
15. Göklerde ve yerde olanlar ve gölgeleri, isteyerek veya istemeyerek, sabah akşam1
Allah’a secde2
ederler.
1- Hiç durmadan. Sürekli. Bütün bir gün. 2- Allah’ın yasasına göre
hareket ederler.
284 13/Ra’d Sûresi Bölüm 13
16. De ki: “Göklerin ve yerin Rabb’i kimdir?” De ki: “Allah’tır!
O’ndan başka, kendileri için yarar da zarar da sağlamaya güç
yetiremeyenleri veliler mi edindiniz?” De ki: “Hiç gören ile
kör bir olur mu? Ya da karanlıkla, aydınlık bir midir?” Yoksa Allah’a, O’nun yaratması gibi yaratması olan ortaklar mı
buldular da bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti.
De ki: “Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, Eşsiz ve Benzersiz Bir
Olan’dır, Varlığın Üzerinde Mutlak Egemen’dir.
17. Gökten su indirdi. Dereler kendi ölçüsünce çağlayıp aktı.1
Akıntı, üste çıkan köpüğü taşıyıp götürür. Buna benzer bir
köpük de değerli maden2
elde etmek için veya faydalanmak
için ateşte eritilen madenlerin üzerinde de oluşur. İşte Allah
hakk ve bâtıla böyle örnek verir. Köpük yok olup gider. İnsana
fayda veren şey ise kalıcı olur. İşte Allah böyle örnek verir.
1- Bu suyla yeryüzünde belirlenen ölçülerde nehirler oluştu. 2- Altın
ve gümüş gibi süs eşyası.
18. Rabb’lerinin çağrısına uyanlar için, en iyi karşılık vardır. O’na
uymayanlar ise, yeryüzünde bulunanların tamamı ve bir o
kadarı daha kendilerinin olsa, kurtulmak için hepsini fidye
olarak verirlerdi. Hesabın kötüsü onlar içindir. Varacakları yer
Cehennem’dir. O ne kötü bir yataktır.
19. Rabb’inden sana indirilenin hakk olduğunu bilen kimse, kör
kimse gibi midir? Ancak sağlıklı düşünen akıl sahipleri öğüt
alıp gerçeği kavrarlar.
20. Onlar, Allah’la olan ahdi1
yerine getirirler, misakı2
bozmazlar.
1- Sözü. 2- Antlaşmayı.
21. Ve o kimseler, Allah’ın bağlı kalınmasını emrettiği şeye bağlı1
kalırlar, Rabb’lerini saygı ile yüceltirler, hesabın kötü olmasından korkarlar.
1- Sahip çıkarlar, bağlantıyı kesmezler.
Bölüm 13 13/Ra’d Sûresi 285
22. Ve o kimseler, sabırla Rabb’lerine yönelirler ve salâtı ikâme
ederler1
, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak2
ederler, kötülüğü iyilikle savarlar; dünya yurdunun sonucu
onlar içindir.
1- Yardımlaşma ve dayanışmayı canlı ve diri tutarlar ve gereği gibi
yerine getiriler. 2- İhtiyaç sahiplerine verirler.
23. Adn cennetleri onlarındır. Oraya, anne ve babalarından, eşlerinden ve soylarından salih1
olanlar gireceklerdir. Melekler
de her kapıdan yanlarına girecekler ve şöyle diyecekler:
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
24. “Sabretmeniz1
nedeniyle size selâm olsun. Dünya yurdunun
sonu ne güzeldir.”
2- Allah’ın yolundan gitmek için kararlılık göstermeniz, dayanıp direnmeniz, sıkıntılara göğüs germeniz.
25. Misaklerinden1
sonra Allah’ın ahdini2
bozanlar; Allah’ın bağlı
kalınmasını istediği şeyle bağlarını koparanlar ve yeryüzünde
bozgunculuk yapanlara lânet vardır ve dünya yurdunun kötü
sonu onlarındır.
1- Antlaşmalarından. 2- Bir şeyin yapılması için özgür irade ile verilmiş olan her türlü söz.
26. Allah, rızkı dilediğine genişletir de ölçülendirir de. Dünya hayatı ile şımardılar. Oysa dünya, ahiret hayatı yanında bir metadan1
başka bir şey değildir.
1- Günü birlik haz. Kısa vadeli geçici lezzet.
27. Gerçeği yalanlayan nankörler: “Rabb’inden ona bir âyet1
indirilseydi ya!” diyorlar. De ki: “Allah, dileyen kimseyi dalâlette2
bırakır, kendisine yönelen kimseyi de doğru yola iletir.”
1- Mucize. 2- Uygun gördüğünü, hak edeni. Sapkınlığı gerektiren
şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir. Hidayet ve dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir. Allah, hiç kimseyi ne zorla hidayete erdirir ne de
dalalete düşürür. İman ve inkâr konusunda sorumluluk bütünüyle
insana aittir.
286 13/Ra’d Sûresi Bölüm 13
28. Onlar, iman edenler ve kalpleri1
Allah’ın zikri2
ile tatmin olanlardır. Kalpler, ancak Allah’ın zikri ile tatmin olur.
1- Kalpten kasıt, kan pompalayan organ değildir. Kalp, “düşünmenin ve akletmenin” merkezidir. 2- Allah’tan gelen öğüt. “Kalpler,
Allah’ı zikretmekle tatmin olur” şeklindeki çeviriler doğru değildir.
Doğru çeviri, “kalpler Allah’ın zikri ile tatmin olur” şeklinde olmalıdır. “Allah’ın zikri,” Allah’tan gelen öğüt/vahiy demektir.
29. İman eden ve sâlihâtı1
yapanlara ne mutlu. Dönüş yerinin iyisi onlarındır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
30. Kendilerinden önce nice toplumların gelip geçtiği bir topluma seni gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyup duyurasın. Onlar, Rahman’a nankörlük ediyorlar. De ki: “O benim Rabb’imdir; Ondan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül1
ettim, tövbe2
O’nadır.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma. 2- Dönüş.
31. Kur’an’la dağlar yürütülseydi veya onunla yeryüzü yarılıp
parçalansaydı veya onunla ölüler konuşturulsaydı yine de bir
şey değişmezdi. Hayır! Bütün işler Allah’a aittir. İman edenler
hâlâ anlamadılar mı ki Allah dileyecek1
olsa bütün insanları
hidayete iletir. Allah’ın sözü gerçekleşinceye kadar, küfredenler, yaltaklanmalarından2
dolayı kendileri veya yurtları büyük
bir bela ile karşı karşıya kalıp duracaktır. Kuşkusuz Allah, sözünden dönmez.
1- İnsanlara dilediğini seçme hakkı veren Allah’tır. Allah, istese
bu hakkı vermez ve insanın inanmaktan başka seçeneği olmazdı.
2- Yaltanmak olarak çevirdiğimiz ve diğer çevirilerde “yaptıkları işler” olarak çevrilen “ Sanaû” sözcüğü bir nevi köçeklik etmek; kıvırtarak oynamak demektir. Ayetteki karşılığı ise kişiliksiz, tutarsız ve
ilkesiz olmaktır; deyim yerinde ise güce ve iktidara yaltaklanmaktır.
Bölüm 13 13/Ra’d Sûresi 287
32. Ant olsun senden önceki rasullerle de alay edildi. Gerçeği
yalanlayan o nankörlere süre tanıdım. Sonra zamanı gelince
onları yakalayıverdim. Benim cezam nasıl olurmuş gördüler.
33. Peki, herkesin ne yaptığını gözeten O değil mi? Onlar yine
de ilahlarını Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onları1
istediğiniz isimle isimlendirin bakalım. Yoksa siz, O’na yeryüzünde
bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yoksa boş sözlere
mi aldanıyorsunuz?” Aslında gerçeği yalanlayan nankörlere
planları güzel gösterildi de doğru yoldan alıkonuldular. Allah
kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek kimse olamaz.
1- Putlarınızı.
34. Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha
zordur. Onları Allah’ın azabından koruyabilecek bir koruyucuları da yoktur.
35. Takva sahiplerine söz verilen Cennet’in içinden ırmaklar akmaktadır, meyvesi ve gölgesi süreklidir. İşte bu takva sahiplerinin sonudur. Gerçeği yalanlayan nankörlerin sonu ise ateştir.
36. Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen ile sevinirler. Kabilelerden onun bir kısmını küfreden1
gruplar vardır. De ki: “Ben yalnızca Allah’a kulluk etmekle ve O’na şirk
koşmamakla emrolundum. Ben yalnızca O’na çağırıyorum ve
dönüşüm yalnızca O’nadır.
1- Bir kısmının üzerini örten, bir kısım gerçeği görmezden gelen, yok
sayan.
37. İşte böylece Biz onu Arapça bir hüküm1
olarak indirdik. Eğer
sana gelen ilimden2
sonra onların hevalarına3
uyarsan, seni
Allah’tan koruyacak bir veli4
, bir koruyucu bulamazsın.
1- Yargılama, yasa kaynağı. 2- Vahiy. Vahiyle gelen bilgiden sonra
3- Tutku ve kuruntularına. 4- Yardımcı.
288 13/Ra’d Sûresi Bölüm 13
38. Ant olsun ki senden önce de rasuller gönderdik. Onlara da
eşler ve çocuklar verdik. Bir rasul için Allah’ın izni olmadan
bir âyet1
getirmesi mümkün değildir. Her ecelin2
bir kitabı3
vardır.
1- Mucize, kanıt. 2- Belirlenmiş süre, bekleme süresi. 3- Yazılı bir
kaydı.
39. Allah dilediğini kaldırır, dilediğine de dokunmaz. Ana Kitap
O’nun yanındadır.
40. İster onlara yaptığımız uyarının bir kısmını sana gösterelim,
ister senin canını alalım; sana düşen sadece tebliğ yapmaktır.1
Hesap görmek Bize aittir.
1- İnsanları gerçeğe çağırmaktır, vahyi onlara duyurmaktır.
41. Yeryüzüne gelip onu çevresinden nasıl eksilttiğimizi1
görmüyorlar mı? Karar veren Allah’tır ve O’nun verdiği kararı bozacak hiç kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir.
1- Müşrikler, İslam’a çağrının giderek nasıl güçlendiğini, etraflarındaki çemberin her geçen gün biraz daha daraldığını.
42. Onlardan öncekiler de planlar yapmışlardı. Oysa Allah’ın planı bütün planları geçersiz kılar. Zira O, herkesin ne yaptığını
bilir. Gerçeği yalanlayan nankörler, bu yurdun sonunun1
kimin olduğunu bileceklerdir.
1- Hesap günü geldiğinde.
43. Gerçeği yalanlayan nankörler, “Sen gönderilmiş1
değilsin.” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda en iyi tanık olarak Allah
ve yanlarında Kitap’ın bilgisi olanlar yeter.”
1- Elçi, nebi.
Bölüm 13 14/İbrahim Sûresi 289
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Elif, Lam, Ra. Bu; insanları, Rabb’lerinin izni ile karanlıklardan
aydınlığa çıkarman; onları Mutlak Üstün Olan’ın Övgüye Değer Yegâne Varlık Olan’ın yoluna iletmen için sana indirdiğimiz bir Kitap’tır.
2. O Allah ki; göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. Görecekleri şiddetli azaptan dolayı, gerçeği yalanlayan nankörlerin vay haline!
3. Onlar, dünya hayatını ahiret hayatına tercih ederler. Allah’ın
yolundan alıkoyarlar ve onda eğrilik ararlar. İşte onlar, derin
bir sapkınlık içindedirler.
4. Biz, mesajımızı anlaşılır olarak iletebilmesi için hiçbir rasulü
kendi halkının dilinden başka bir dille göndermedik. Allah, artık dileyen kimseyi saptırır, dileyen kimseyi de hidayete iletir.1
O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Allah, doğru yola iletilmek isteyeni doğru yola iletir; sapkınlıkta
kalmak isteyeni sapkınlıkta bırakır. Sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir. Hidayet ve dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir.
Allah, bir kimseyi ne zorla hidayete erdirir ne de zorla dalalete iletir.
İman ve inkâr konusunda sorumluluk bütünüyle insana aittir.
[İniş sırası: 72, Mekki, 52 ayet.
Adını 35-41. Ayetlerde konu edinilen “İbrahim Nebiden” almıştır.]
ibrahim sûresi
290 14/İbrahim Sûresi Bölüm 13
5. Ant olsun ki; Musa’yı, “Toplumunu karanlıklardan aydınlığa
çıkar, onlara Allah’ın günlerini1
hatırlat.” diye ayetlerimizle
gönderdik. Kesinlikle bunda sabreden2
ve şükreden3
kimseler
için nice âyetler4
vardır.
1- Nimet ve musibet günlerini. 2- Yılmadan, kararlılık gösteren.
3- Kadir kıymet bilen, nankörlük yapmayan. 4- Göstergeler, kanıtlar,
alınacak dersler.
6. Hani! Musa halkına demişti ki: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini
hatırlayın. Hani O, sizi; oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı
sağ bırakarak azabın en kötüsü ile cezalandıran Firavun ve
adamlarından kurtarmıştı. Bunda, Rabb’inizden çok büyük
bir sınav vardı.”
7. Hatırlayın! Rabb’iniz: “Eğer şükrederseniz mutlaka size nimetlerimi artırırım, eğer nankörlük ederseniz bilin ki azabım
çok şiddetlidir!” diye bildirmişti.
8. Musa dedi ki: “Eğer siz ve yeryüzünde bulunanların tamamı
nankörlük etseniz bile, iyi bilin ki Allah, Hiçbir Şeye Muhtaç
Olmayan’dır, Övgüye Değer Yegâne Varlık’tır.
9. Sizden öncekilerin; Nuh toplumunun, Ad, Semud ve onlardan
sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Allah’tan başkası
onları bilmez. Rasulleri onlara beyyinelerle1
geldiği halde onlar zorla susturmaya çalışarak: “Biz, kendisiyle gönderildiğiniz
şeyi küfrediyoruz;2
bizi çağırdığınız şeyden kesinlikle kuşku
içindeyiz.” dediler, endişeli bir halde.
1- Kanıt içeren açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi. 2- Gerçek olduğunu
kabul etmiyoruz.
Bölüm 13 14/İbrahim Sûresi 291
10. Rasulleri dedi ki: “Göklere ve yere belli bir fıtrat veren1
, sizi,
suçlarınızı bağışlamak için çağıran ve belirlenmiş bir ecele2
kadar sizi erteleyen Allah hakkında mı kuşkudasınız?” Dediler: “Siz de ancak bizim gibi sadece bir insansınız. Atalarımızın kulluk ettiklerinden bizi alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse
açık bir sultan3
getirin!”
1- İşleyiş yasalarını koyan. Ayette geçen “fatira” sözcüğüne “yarattı” anlamını vermek sözcüğün doğru anlamını ifade etmemektedir.
Sözcüğün doğru anlamı; yaratılan şeylere, yaradılış ve işleyiş yasalarını koymaktır. 2- Belirlenmiş süre. 3- Yetki belgesi, görev pusulası.
11. Rasulleri onlara dediler ki: “Biz de ancak sizin gibi insanız.
Ancak Allah, kullarından dilediği kimseye ihsanda bulunur.1
Allah’ın izni olmaksızın bizim size bir sultan2
getirmemiz olacak şey değildir. Mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül3
etsinler.”
1- Kullarından dilediğini rasul yapmakla. 2- Rasul olduğumuzu gösteren bir belge. “Sultan” sözcüğüne, mucize veya delil olarak anlam
vermek doğru değildir. Sultan; yetkili, yetki verilmiş, yetkilendirilmiş
veya yetki verildiğini gösteren belge demektir. Burada rasullerin,
rasul olarak görevlendirildiklerine dair bir yetki belgesinden, bir görev pusulasından söz edilmektedir. 3- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten sonra sonucu Allah’a bırakma.
12. Bize ne oluyor ki Allah’a tevekkül etmeyelim? Üstelik bize yollarımızı göstermişken. Elbette biz, bize yaşattığınız sıkıntılara
sabredeceğiz. Tevekkül edenler de yalnızca Allah’a tevekkül
etsinler.
13. Gerçeği yalanlayan nankörler, rasullerine: “Sizi mutlaka topraklarımızdan süreceğiz veya kesinlikle bizim milletimize1
dönmek zorundasınız!” dediler. Bunun üzerine Rabb’leri onlara: “Zalimleri mutlaka yok edeceğiz.” diye vahyetti.
1- Yaşam biçimimize, yolumuza, inanç sistemimize.
292 14/İbrahim Sûresi Bölüm 13
14. “Ve onlardan sonra sizi mutlaka yeryüzünde yerleştireceğiz.
Bu, makamımdan ve uyarımdan korkan kimseler içindir.” diye
vahyetti.
15. Fetih1
istediler. Bile bile haktan yüz çeviren zorbaların hepsi
kaybetti.
1- Rasuller, inanmayanlar hakkında hüküm verilmesini istediler.
Onlara üstün gelmeyi istediler.
16. Onun ardından da Cehennem vardır ve irinli sudan içirilecektir.
17. Onu yutmaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecekler.
Her yanından kendilerine ölüm geldiği halde yine de ölemeyecekler. Ardından da daha ağır bir azap tadacaklar.
18. Rabb’lerine nankörlük edenlerin yaptıkları, fırtınalı bir günde
rüzgârın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından
hiçbir şey ellerinde kalmaz. İşte bu derin bir sapkınlıktır.
19. Allah’ın gökleri ve yeri Hakk ile yarattığını görmüyor musun?
Dilerse sizi yok eder, yeni bir nesil yaratır;
20. Bu Allah’a göre asla büyük bir iş değildir.
21. Hepsi, Allah’ın huzuruna çıkacaklar. Güçsüz olan kimseler,
büyüklük taslayanlara: “Gerçekten biz size uyan kimselerdik.
Şimdi siz, Allah’ın azabından herhangi bir şeyi bizden savabilir misiniz?” diyecekler. Onlar: “Eğer Allah bize bir yol gösterseydi biz de kesinlikle size yol göstericiler olurduk.1
Sabretsek
de sabretmesek de bizim için birdir. Bizim için kaçacak bir yer
yoktur.” dediler.
1- Suçlarını kabul etmeyerek; yanlış yolda olmalarının sorumlusu
olarak Allah’ı gösteriyorlar.
Bölüm 13 14/İbrahim Sûresi 293
22. Ne zaman ki hüküm gerçekleşti, şeytan onlara: “Şüphesiz ki
Allah’ın vaktiyle yaptığı uyarıların hepsi gerçekleşti. Benim
verdiğim sözler ise boş çıktı. Zaten benim size karşı zorlayıcı
bir gücüm1
yoktu. Ben size sadece çağrıda bulundum siz de
kendiliğinizden çağrıma uydunuz. O halde beni değil, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Gerçekten ben, daha önce beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” dedi. Zalimlerin hakkı acı bir
azaptır.
1- Yetkim.
23. İman eden ve sâlihâtı yapanlar1
, Rabb’lerinin izni ile içinde
sürekli kalmak üzere içlerinden ırmaklar akan Cennetlere konulurlar. Oradaki yaşamları “selam” dır.2
1- Bozuk olan şeyi düzeltenler, düzelticilik yapanlar, yapıcı olanlar, düzeltmeye yönlendirenler, teşvik edenler. 2- Güven ve esenlik
içindedir.
24. Görmüyor musun Allah nasıl örnek verdi? Hoş bir söz, bakımlı1
bir ağaç gibidir. Onun kökü sabittir. Ve onun dalları
göktedir.
1- Ayette geçen “Tayyibetin” sözcüğü; “güzel”, “temiz” veya “hoş”
anlamına değil; “hoşa giden/ bakımlı” anlamına gelmektedir. “Tayyib” sözcüğüne “güzel” anlamını vermek doğru değildir.
25. O, Rabb’inin izni ile her zaman ürün verir. Allah, öğüt almaları
için insanlara böyle örnekler verir.
26. Kötü bir söz de, kökü yerden sökülmüş, ayakta duramayan
kötü1
bir ağaç gibidir.
1- Bakımsız, cılız.
27. Allah, iman edenleri dünya hayatında da ahirette de sapasağlam1
ayakta tutar. Allah, zalim olanları saptırır. Allah dilediğini
yapar.
1- Tıpkı kökü yerde olan sağlam ağaç gibi.
294 14/İbrahim Sûresi Bölüm 13
28. Allah’ın nimetini1
küfre çevirenleri2
ve böylece kendi toplumlarını yok olma yurduna sürükleyenleri görüyorsun değil mi?
1- Vahiy/ hidayet, Allah’ın en büyük nimetidir. 2- Vahyin üzeri din
adına uydurulan hadis, fıkıh, tasavvuf gibi bilgilerle örtülerek İslam
küfre dönüştürüldü. Böylece İslam toplumları yok olma yurduna sürüklendiler. Günümüz İslam dünyasının içinde bulunduğu durumun
gerçek nedeni budur.
29. Gidecekleri yer Cehennem’dir; kalacakları yer ne kötüdür!
30. O’nun yolundan saptırmak için Allah’a bir takım eşler koştular. De ki: “Yararlanın bakalım! Gideceğiniz yer ateştir.”
31. İman eden kullarıma söyle: “İçinde alışverişin1
ve dostluğun
olmadığı o gün gelmeden önce, salâtı ikame etsinler2
, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli açık infak3
etsinler.”
1- Hiçbir pazarlığın. 2- Kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti
şirkten arındırılmış bir bilinçle yapsınlar; yardımlaşmayı, dayanışmayı ve destek olmayı canlı ve diri tutsunlar. 3- İhtiyaç sahiplerine
yardım etsinler.
32. O Allah ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi ve böylece
onunla ürünleri size rızık olarak yetiştirdi; koyduğu yasalarla
denizlerde yüzüp giden gemileri hizmetinize verdi ve ırmakları yararınıza sundu.
33. Düzenli bir hareket içinde olan Güneş’i ve Ay’ı hizmetinize
verdi. Geceyi ve gündüzü de hizmetinize verdi.
34. Ondan istediğiniz her şeyden size verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan, çok zalimdir,
çok kâfirdir.1
1- Nankördür. Ayette yer alan “zalim ve nankör” nitelemesi, insanların tamamını kapsayan bir niteleme değildir. Belirlilik takısı(el) ile
işaret edilen, yani bilinen “zalim ve nankör” insandan kasıt, gerçeği
yalanlayan nankörler ve müşriklerdir. 32 ve 33. ayetlerde ifade edilen nimetlere karşı nankörlük edenlerdir. Kafir sözcüğünün öncelikli
anlamlarından biri de nankörlüktür.
Bölüm 13 14/İbrahim Sûresi 295
35. Bir zamanlar İbrahim şöyle demişti: “Rabb’im! Bu şehri güvenli
kıl. Beni ve çocuklarımı1
putlara kulluk yapmaktan uzak tut.”
1- Kimi çevirilerde, “Beni ve çocuklarımı” yerine “beni ve oğullarımı” şeklinde yapılan çeviriler doğru değildir.
36. “Doğrusu onlar1
, insanlardan çoğunu saptırdılar. Kim, bana
uyarsa, o bendendir. Ve kim bana uymazsa, onun işi Sana kalmıştır. Kuşkusuz Sen, Çok Bağışlayıcı’sın, Rahmeti Kesintisiz
Olan’sın.
1- Putlara kulluk yapanlar.
37. “Rabb’imiz! Gerçekten ben, neslimden bir kısmını sahipsiz,
ekine elverişli olmayan vadiye; Beyt-i Haram’ının1
yanına yerleştirdim; Rabb’imiz! Salâtı ikame etsinler2
. İnsanlardan bir
kısmının gönlünü onlara yönelt. Ve onları kimi ürünlerle rızıklandır. Umulur ki onlar şükrederler.”
1- Kutsal Ev’in, Kabe’nin. 2- Şirkten arınmış tevhidi bir bilinçle Allah’a
yönelsinler; ibadete layık yeğane ilahın Allah olduğuna inansınlar.
38. “Rabb’imiz! Sen, gizlediğimiz ve açığa vurduğumuz her şeyi
bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.”
39. “Hamd, yaşlılığımda bana İsmail’i ve İshak’ı bağışlayan Allah’a
aittir. Kuşkusuz, benim Rabb’im duayı işitendir.”
40. “Rabbim! Beni ve soyumu salâtı ikame eden1
kıl. Rabb’imiz
duamı kabul et.”
1- Şirkten arınmış, tevhidi bir bilince sahip olarak Sana yönelen kimselerden kıl.
41. “Rabb’imiz! Hesabın görüleceği gün, beni, annemi, babamı
ve mü’minleri affet.”
42. Sakın zalimlerin yaptıkları şeylerden Allah’ı habersiz sanma.
Ancak onları gözlerin bakakalacağı bir güne erteliyor.
43. Bakışlarını yukarı dikerek1
, bakışları sabit bir şekilde umutsuzca koşarlar.2
1- Bir kurtarıcı beklercesine. 2- Davet edene.
296 14/İbrahim Sûresi Bölüm 13
44. Azabın kendilerine geleceği gün ile insanları uyar. O zaman
kendilerine haksızlık1
yapanlar: “Rabb’imiz! Bize biraz daha
süre ver de Senin çağrını kabul edelim ve rasullere uyalım.”
diyecekler. Allah da: “Daha önce sizin için bir tükenişin, inişe geçişin olmadığına yemin edenler sizler değil miydiniz?
diyecek.
1- Vahyin çağrısına uymamakla.
45. Ve siz, kendilerine zulmeden halkların yurtlarında yaşadınız.
Onlara neler yaptığımızı örneklerle açıklamıştık.
46. Onlar, her türlü planı yapmışlardı. Dağları yerinden oynatacak derecede güçlü olduğunu sandıkları planlarını Allah boşa
çıkarmıştı.
47. Öyleyse sakın Allah’ın rasullerine verdiği sözden cayacağını
sanma! Allah, Mutlak Üstün Olan’dır, Hesap Sorucu’dur.
48. O gün yeryüzü ve gökler başka bir hale dönüştürülür. Ve onlar, bir ve gücüne karşı konulamaz Allah’ın huzuruna çıkarlar.
49. İzin Günü; suçluları, birbirlerine yaklaştırılarak zincirlere vurulmuş görürsün.
50. Onların giysileri katrandandır ve yüzlerini ateş sarmıştır.
51. Allah, herkesin kazandığının karşılığını verecektir. Kuşkusuz
Allah, hesabı çabuk görendir.
52. Bu Kur’an, kendisiyle uyarılmaları, Allah’ın bir tek ilah olduğunun bilinmesi ve sağlıklı düşünen akıl sahiplerinin öğüt almaları için insanlara bir mesajdır.
13. Bölümün Sonu
Bölüm 14 15/Hicr Sûresi 297
1. Elif, Lam, Ra. İşte bunlar, Kitap’ın1
ve Kur’an-ı Mubin’in2
ayetleridir.
1- Allah’ın koyduğu yasaların. 2- Gerçekleri açıkça ortaya koyan.
2. Gün gelecek, gerçeği yalanlayan nankörler: “Keşke Müslüman olsaydık.” diye yakınacaklar.
3. Bırak onları; yiyip, içip faydalansınlar; beklentileri onları oyalasın. Fakat yakında gerçeği anlayacaklar.1
1- Gerçekle karşı karşıya kalacaklar.
4. Biz, hiçbir kenti, bilinen bir kitabı1
olmaksızın helak etmedik.
1- Yasası, hükmü; Allah’ın koyduğu yasalara dayanmaksızın.
5. Hiçbir toplum, ecelini öne alamaz ve geciktiremez.
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[İniş sırası: 54, Mekki, 99 ayet.
Adını, 80. ayette geçen “Hicr/Tebük-Medine arasında bir yer adı”
sözcüğünden almıştır.]
hicr sûresi
298 15/Hicr Sûresi Bölüm 14
6. “Ey! Kendisine zikir1
indirildiğini söyleyen, sen gerçekten
mecnunsun!”2
dediler.
1- Vahiy, öğüt. 2- Cinlenmiş, deli.
7. “Eğer doğru söylüyorsan, bize melekleri getir de görelim!”1
1- Melekler sana tanıklık etsinler.
8. Biz, melekleri ancak Hakk ile1
indiririz. O zaman da işleri bitirilmiş olur.
1- Boş yere göndermeyiz.
9. Zikri1
Biz indirdik ve kesinlikle onun koruyucusu da Biziz.
1- İnsanlığa “Öğüt” olan Kur’an’ı.
10. Ve ant olsun ki senden önceki geçmiş topluluklara da gönderdik1
.
1- İnsanlığa Öğüt olan vahyi ileten rasuller gönderdik.
11. Kendilerine gelen rasullerden alay etmedikleri hiç kimse olmadı.
12. Böylece onu1
suçluların kalplerine sokarız.
1- Alaycı tutumu, basitleşmeyi.
13. Kendilerinden öncekilerin sünneti1
geçtiği halde ona inanmazlar.
1- Önceki toplumların izledikleri yoldan dolayı başlarına gelenler.
14. Gökten bir kapı açsak da oradan yükselseler bile.
15. “Herhalde gözlerimize perde çekildi, doğrusu büyülenmiş bir
topluluğuz.” diyecekler.
16. Ant olsun, Biz, semada burçlar yaptık ve bakanlar için onu
donattık.
17. Onu taşlanmış1
her şeytandan2
koruduk.
1- Lanetlenmiş, kovulmuş. 2- Şeytani güçlerden.
Bölüm 14 15/Hicr Sûresi 299
18. Ancak, kulak hırsızlığı yapan olursa, onu açıkça görünen bir
alev kovalar.1
1- Ayet, kâhinleri, büyücüleri, cinlerle bağlantı içinde olduklarını iddia edenleri yalanlamaktadır.
19. Yeryüzünü yaydık ve oraya sabit dağlar yerleştirdik. Ve orada
her türlü bitkiyi bir ölçüye göre yetiştirdik.
20. Sizin için de, geçimlerini sizin sağlamadıklarınız için de, orada, geçim kaynakları meydana getirdik.
21. Hazineleri Bizim yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Ve Biz,
bilinen bir kaderi olmaksızın1
onu indirmeyiz.
1- Belli bir yasa ve esasa bağlı olmaksızın.
22. Biz, rüzgarları yüklü1
olarak gönderdik; böylece gökten su
indirdik ve sizi onunla suya kavuşturduk. Onun hazinelerini2
oluşturan siz değilsiniz.
1- Bulut. 2- Yer üstü ve yer altı su kaynaklarını.
23. Sadece Biz diriltir ve Biz öldürürüz. Ve varis1
olan da Biziz.2
1- Ölümsüz olan, kalıcı olan. 2- Birçok ayette; “Biz”, “Biziz” zamiri
kullanılmaktadır. Biz zamirinin kullanıldığı hiçbir ayette Allah’ın zatı
ve Allah’lık niteliği söz konusu edilmemektedir. Allah’ın zatından
ve ulûhiyetinden söz eden ayetlerin tamamında “ene”, “inni” (ben,
beni/bana) zamirleri gibi tekil şahıs zamirleri kullanılmaktadır. Biz
zamiri ise, Allah’ın icraatlarına yönelik ayetlerde, gücünün ve kudretinin ifade edildiği ayetlerde yer almaktadır. Dünyanın bütün dillerinde, gücü elinde bulunduran ve mevki üstünlüğüne sahip olan
erk, otorite kendi güç ve üstünlüğünden söz ederken, açıklamalarında ve talimatlarında “biz” zamirini kullanmaktadır.
24. Ant olsun ki, sizden öncekileri biliyoruz. Ve ant olsun ki sizden
sonrakileri de biliyoruz.
25. Rabb’in, bizzat onları haşreder.1
Kuşkusuz O, En İyi Hüküm
Veren’dir, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Hesap için toplar.
300 15/Hicr Sûresi Bölüm 14
26. Ant olsun ki; Biz, insanı kuru bir çamurdan, dönüşüme uğramış bir balçıktan yarattık.
27. Cinleri daha önce “Semum’un ateşinden”1
yarattık.
1- Öldürücü sıcak rüzgâr.
28. Hani Rabb’in meleklere: “Ben kuru bir çamurdan, dönüşüme
uğramış bir balçıktan, bir beşer1
yaratacağım.” demişti.
1- Bir şeyin olanca güzellik ve çalımlılığıyla ortaya çıkıp, görünür
hale gelmesi”. “Beşera, insanın ilk görünür yeri olan derisi” gibi
anlamlara gelen beşer sözcüğüyle insan, değişik bir yönüyle ifade
edilmiştir.
29. “Onu biçimlendirip ve ona ruhumdan üflediğimde1
, hemen
ona secde edin!”2
1- Karşılaştırma: 21/Enbiya, 91; 32/Secde, 9; 38/Sad, 72. 2- Tereddütsüz ona gerekli saygıyı gösterin, saygı sunun. Ayette yer alan
secde sözcüğü, secde ayeti olarak tanımlanmakta ve tıpkı namaz
kılarken yapılan secde gibi algılanmaktadır. Oysaki bu sözcük, yer
aldığı ayetlerin tamamında saygı gösterme, kabul etme, boyun
eğme, selama durma, selamlama gibi anlamlara gelmekte olup,
yere kapanmakla bir ilgisi bulunmamaktadır.
30. Bunun üzerine bütün melekler ona secde ettiler.
31. İblis hariç. O, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçındı.
32. Allah: “Ey iblis! Neden secde edenlerle birlikte olmadın?”
dedi.
33. İblis: “Ben; kuru bir çamurdan, dönüşüme uğramış bir balçıktan yarattığın bir beşere, secde etmem.” dedi.
34. Allah: “Çık oradan! Sen kesinlikle kovulmuş birisin.” dedi.
35. “Lanet, Din Günü’ne kadar senin üzerindedir.” dedi.
36. İblis: “Rabbim! Öyleyse yeniden diriltilecekleri güne kadar,
bana süre tanı.” dedi.
37. Allah: “Sen, süre verilenlerdensin;”
38. “Bilinen zamanın gününe kadar.” dedi.
Bölüm 14 15/Hicr Sûresi 301
39. İblis: “Rabbim! Beni azdırmandan dolayı1
, ben de yeryüzündeki her şeyi cazip göstererek, kesinlikle onların hepsini azdıracağım.”2
1- Aleyhime hüküm vermenden dolayı. 2- Günaha ve kötülüğe yönlendireceğim.
40. “Ancak onlardan muhles1
kulların hariç.”
1- Arıtılmış kullar. Saf, berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş olan kullar.
41. Allah: “Bu, Bana varan dosdoğru yoldur.1
” dedi.
1- Muhles kullarımın tutukları yol.
42. Sana uyan azgınlar hariç, kullarım üzerinde hiçbir yaptırım
gücün yoktur.
43. Onların tamamının buluşma yeri Cehennem’dir.
44. Onun yedi1
kapısı vardır. Her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
1- Yedi sayısı; gerçekten de yedi sayısını ifade ediyor olabileceği
gibi, Arapçada bir deyim olarak “çokça” anlamına da gelmektedir.
45. Takva1
sahipleri, Cennetlerde ve pınarların başlarındadırlar.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
46. Onlara: “Güven ve esenlik içinde oraya girin.” denecek.
47. Ve onların göğüslerindeki kötü duyguların tamamını yok ettik. Onlar, kardeşler olarak, tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar.
48. Orada, kendilerine hiçbir yorgunluk dokunmaz ve oradan hiç
çıkarılmayacaklardır.
49. Kullarıma haber ver: “Ben, Çok Bağışlayıcıyım, Kesintisiz Rahmet Sahibiyim.”
50. Azabım, elem verici bir azaptır.
51. Onlara İbrahim’in misafirlerinden haber ver.
302 15/Hicr Sûresi Bölüm 14
52. İbrahim’in yanına girdiklerinde, “Selam.” dediler. İbrahim:
“Doğrusu, sizden korkuyoruz.” dedi.
53. Onlar: “Korkma! Biz, sana âlim1
bir oğul müjdeliyoruz.” dediler.
1- Kur’an’da yer alan ilim ve âlim sözcükleri; Allah’ın nasıl bir Allah
olduğunu idrak etmek, kesin, doğru ve gerçek bilgi kaynağının vahiy olduğuna inanmak, bilmek ve kavramak demektir. Bu nedenle,
Âlim sözcüğüne “bilgin”, ilim sözcüğüne de “bilgi” olarak anlam
vermek doğru değildir. Kur’an, “ilim” ve “âlim” sözcüklerini, çoğunlukla “bilgi” ve “bilen” anlamında kullanmadığı halde; çeviriler, bu
sözcüklere, her yerde ilim ve âlim anlamı vermektedirler.
54. İbrahim: “Ben yaşlı bir kimse olduğum halde mi, beni müjdeliyorsunuz? Neye dayanarak bu müjdeyi veriyorsunuz?”
55. Onlar: “Seni, hakk1
ile müjdeliyoruz. Asla ümidini kesenlerden olma.” dediler.
1- Allah’tan aldığımız bilgi ile.
56. İbrahim: “Rabb’inin rahmetinden, sapkınlardan başka kim
ümidini keser?” dedi.
57. İbrahim: “Ey elçiler! Sizin niyetiniz ne?” dedi.
58. Elçiler: “Biz, suç işleyen bir topluma gönderildik.” dediler.
59. Ancak Lut ailesinin1
tamamını kurtaracağız.
1- Lut’a inanç bağı ile bağlı olanları, ona inanları; onun taraftarlarını.
60. Onun hanımı hariç. Onun, mutlaka geride kalanlardan olmasını takdir ettik.1
1- Kendi tercihleri nedeniyle. Lut’a karşı çıkanlarla birlikte olduğu
için.
61. Elçiler, Lut’un ailesine geldiklerinde,
62. Lut: “Doğrusu çekinilecek kimselersiniz.” dedi.
Bölüm 14 15/Hicr Sûresi 303
63. Elçiler: “Hayır! Biz sana hakkında kuşku duyulan azabın haberini getirdik;”
64. “Doğru söyleyenleriz! Biz sana Hakk’ı1
getirdik.”
1- Allah’tan aldığımız bilgiyi.
65. “Hemen gecenin bir bölümünde, aileni1
yola çıkar, arkalarından onları takip et. Sağa sola takılıp oyalanmadan, bir an
önce emrolunduğunuz2
yere doğru gidin.”
1- Sana inanç bağı ile bağlı olanları, taraftarlarını. 2- Gitmeniz gereken yere kadar gidin.
66. Sabaha girerlerken, onların kökünün kesileceği kararımızı,
ona bildirdik.
67. Şehir1
halkı sevinerek geldiler.
1- Sodom.
68. Lut: “Bunlar benim misafirlerim. Sakın beni mahcup etmeyin;
69. Allah’a karşı takva sahibi olun. Beni rezil etmeyin.” dedi.
70. Şehir1
halkı: “Seni, başkalarının işine karışmaktan men etmedik mi?” dediler.
1- Sodom.
71. Lut. “Eğer bir şey yapacaksanız işte kızlarım.1
” dedi.
1- “Kızlarım” sözcüğünden kasıt, Lut’un öz kızları değil, toplumun
bütün kadınlarıdır. Lut, teşbih(benzetme) olarak, meşru ilişkinin
karşı cinsle yapılan ilişki olduğu uyarısında bulunmaktadır.
72. Sana ant olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.
73. Tan yeri ağarırken korkunç bir ses onları yakaladı.
74. Böylece şehri altüst ettik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş
taşlar yağdırdık.
75. Bunda, ibret almak isteyenler için kesinlikle ayetler1
vardır.
1- İşaretler, kanıtlar.
304 15/Hicr Sûresi Bölüm 14
76. O1
, bir yol üzerinde durmaktadır.
1- Altüst edilen şehir.
77. Bunda, mü’minler için bir ayet1
vardır.
1- Kanıt.
78. Eykeliler gerçekten zalim kimselerdi.
79. Onlardan intikam aldık. İkisi1
de kesinlikle açık bir rehberdir.2
1- Sodom ve Eyke. 2- Gelecek nesillere ibrettir.
80. Ant olsun ki Hicr1
halkı da gönderilen elçileri yalanladı.
1- Hicaz bölgesinde, Medine ile Tebük arasında bulunan bir yerin adı.
81. Onlara ayetlerimizi1
verdik, fakat ondan yüz çevirdiler.
1- Mucize. İşaret. Kanıt.
82. Güya dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
83. Derken, sabaha karşı korkunç bir ses onları yakaladı.
84. Sahip oldukları şeylerin, kendilerine hiçbir yararı olmadı.
85. Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakilerini hakk ile yarattık.
Elbette ki o saat1
mutlaka gelecektir. O halde, sen onlara aldırış etme ve güzelce yüz çevir.
1- Kıyametin kopuşu.
86. Rabb’in Her Şeyi Yaratan’dır ve Her Şeyi Bilen’dir.
87. Ant olsun ki sana seb’an1
mine’l- mesânî2
ve yüce Kur’an’ı
verdik.
1- Yedi. 2- İkişerliler, ikililer. Seb’an mine’l mesânî, “ikililerden veya
ikişerlilerden yedi” demektir. Çevirilerde bu tabire, “Fatiha süresi”
veya “yedi büyük/uzun sure” anlamı verilmektedir. Bu doğru değildir. Ayette zaten yüce Kur’an anılmaktadır. Bu tabirle, Nebimize,
Kur’an’la birlikte verilmiş, şahsı ile ilgili, kendisini başarıya götüren
nimetler kast edilmiş olabilir.
88. Onlardan bazılarına, kat kat vererek, kendilerini yararlandırdığımız şeylere imrenme. Onlar için üzülme.1
Sen, mü’minlere
kol kanat ger.
1- İnanmıyorlar diye.
Bölüm 14 15/Hicr Sûresi 305
89. De ki: “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
90. Muktesimlere1
indirdiğimiz şey gibi.
1- Daha önce kitaplarının bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak, onu parça parça edenlere.
91. Onlar şimdi de Kur’an’ı parça parça yaptılar.1
1- Yalan, sihir, kâhinlik, eskilerin masalları, şiir olarak niteleyerek.
92. Rabb’ine ant olsun ki kesinlikle onların hepsine soracağız.
93. Yaptıkları şeylerden.
94. Emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırma.
95. Alay edenlere karşı, Biz, sana yeteriz.
96. Allah’ın yanı sıra başka ilah edinenler, yakında gerçeği anlayacaklar!
97. Ant olsun; Biz, onların söylediklerinden dolayı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.
98. Rabb’ini hamd ile tesbih et1
ve secde2
edenlerden ol.
1- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yücelt. 2- Saygı gösterip, değerini takdir et.
99. Ölüm gelinceye kadar, Rabb’ine kulluk et!
306 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
[İniş sırası: 70, Mekki, 128 ayet.
Adını, 68. ayette geçen “nahl / bal arısı” sözcüğünden almıştır.]
1. Allah’ın emri geldi. Artık onda acele etmeyin. O, onların şirk
koştukları şeylerden münezzehtir ve yücedir.
2. “Benden başka ilah yoktur, öyleyse Bana karşı takva1
sahibi
olun.” uyarısında bulunmaları için melekleri, kullarından dilediğine2
kendi emrinden ruh3
ile indirir.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
2- Dilediğine elçilik/nebilik vererek. 3- Vahiy.
3. Gökleri ve yeryüzünü hakk ile yarattı. O, onların şirk koştuklarından yücedir.
4. İnsanı bir nutfeden1
yarattı. Böyleyken bir de bakarsın, o apaçık bir düşmandır.2
1- “ Ntf kökünden gelir. Mastarı; azar azar akmak, damlamak, dökülmek” demektir. Berrak su, saf su, meni(netf, nutûf) bu kökten
gelmektedir. Türkçeye geçen sperm sözcüğü de aynı anlamı çağrıştırır.” 2- Rabb’ine karşı.
nahl sûresi
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 307
5. Hayvanları, sizin için O yarattı. Isınma ve birçok yararları yanında, onlardan yiyecekler de elde edersiniz.
6. Akşamları yayılmaktan gelirlerken de sabahları yayılıma gönderirken de onlarda sizin için bir güzellik vardır.1
1- Keyiflenirsiniz.
7. Zorlukla ulaşabileceğiniz yerlere yüklerinizi taşırlar. Kuşkusuz, Rabb’iniz Çok Şefkatli’dir, Rahmeti Kesintisiz’dir.
8. Sizin için binek ve süs hayvanı olarak atları, katırları ve eşekleri yarattı. Ve O, bilmediğiniz şeyleri yaratmaktadır.
9. Doğru yolu göstermek Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır.
Eğer O dileseydi1
, hepinizi hidayete erdirirdi.
1- Size seçme hakkı tanımayarak, sizi irade sahibi kılmayarak hepinizi zorunlu olarak hidayete iletirdi.
10. Gökten su indiren O’dur. İçme sularınız O’ndandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de O’ndandır.
11. O su ile sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve her
türlü meyveden bitiriyor. Kuşkusuz, düşünen bir toplum için
elbette bir ayet1
vardır.
1- Gösterge, kanıt.
12. O, geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yararlanmanıza sundu.
Yıldızlar da O’nun buyruğuna boyun eğmektedirler. Bunda
aklını kullanan bir toplum için ayetler1
vardır.
1- Göstergeler, kanıtlar.
13. Yeryüzünde, rengârenk şeyleri, sizin için üretip çoğalttı.1
Bunda öğüt alan bir toplum için elbette ayet2
vardır.
1- Çevirilerde “Sizin için yarattı.” olarak anlam verilen bu sözcüğün doğru anlamı; “üretip çoğaltmaktır”. Zira “zerae” yaratma
değil; üretme, çoğaltma anlamına gelmektedir. Yaratma sözcüğü
“haleka”dır. 2- Gösterge, kanıt.
308 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
14. Taze et yemeniz ve takındığınız süs eşyası çıkarmanız için
denizi yararlanmanıza sunan O’dur. Lütfundan rızık aramanız için, onun içinde suları yararak giden gemiler görürsün.
Umulur ki şükredersiniz.
15. O, yeryüzünde sarsılmamanız için dağlar, yolunuzu bulmanız
için nehirler ve yollardan izler bıraktı;
16. Ve işaretler. Onlar, yıldızla yol bulurlar.
17. O halde yaratan ile yaratmayan bir midir? Hala tezekkür1
etmez misiniz?
1- Öğüt almaz mısınız?
18. Eğer Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız, onu hesaplayamazsınız. Kuşkusuz, Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
19. Allah, gizlediğiniz şeyleri de açığa vurduğunuz şeyleri de bilir.
20. Onların, Allah’tan başka dua ettikleri bir şey yaratamazlar.
Kendileri yaratılmışlardır.
21. Diri değil, ölüdürler. Diriltilecekleri zamandan habersizdirler.
22. Sizin ilâhınız, bir tek ilahtır. Buna rağmen, ahirete inanmayanların kalpleri1
, bunu kabul etmez. Ve onlar büyüklenen kimselerdir.
1- Akılları. Kur’an kalp sözcüğünü, kan pompalayan organ olan kalbi değil de, akıl ve düşünme merkezi anlamında kullanmaktadır.
23. Allah’ın, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bildiğinden kuşku yok. Gerçek şu ki O, büyüklük taslayanları
sevmez.
24. Onlara, “Rabb’inizin indirdiği şey nedir?” diye sorulduğu zaman, “Öncekilerin masallarını.” derler.
25. Kıyamet Günü, kendi yüklerinin tamamını ve saptırdıkları
cahillerin yüklerinden bir kısmını, yüklenmiş olurlar. Dikkat
edin! Yüklendikleri şey ne kötüdür!
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 309
26. Onlardan öncekiler de düzen kurmuşlardı. Allah, onların yapılarını temelden yıktı, çatıları da tepelerine çöktü. Onlara,
bu azap, hesaba katmadıkları yerden geldi.1
1- Müşriklerin kurdukları hile ve tuzakların alt üst edilişi bina benzetmesiyle ifade edilmektedir.
27. Sonra Kıyamet Günü, onları rezil edecek. Ve “Hani, uğrunda
ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?” diyecek. Kendilerine ilim1
verilenler, “Rezillik ve kötülük, bugün gerçeği yalanlayan nankörlerin üzerinedir.” diyecek.
1- Vahye tabi olanlar. İlimden kasıt; bilgi veya bilim değil; gerçek ve
kesin bilginin vahiy olduğuna inanmaktır. Yani, vahyin gerçekliğini
kavramaktır.
28. Melekler, kendilerine haksızlık yapanların1
canlarını alacakları zaman, onlar, teslimiyet içinde:2
“Biz, kötü bir iş yapmadık.”
dediler. Hayır! Kuşkusuz, Allah, yapmış olduğunuz şeyleri çok
iyi bilendir.
1- Yaradılış amacına uygun yaşamayarak, hakkın yerine batılı tercih ederek. 2- Çaresizce son anda iman etmeye sığınarak.
29. O halde, içinde ebedi kalıcılar olarak Cehennem’in kapılarından girin! Büyüklük taslayanlar için ne kötü bir yerdir orası.
30. Ve takva sahiplerine: “Rabb’inizin indirdiği şey nedir?” denildi. “İyilik.” dediler. Bu dünyada, iyilik yapanlar için iyilik vardır. Ve elbette ahiret yurdu daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin
yurdu ne güzeldir.
31. İçinden ırmaklar akan Adn Cennetlerine girerler. Orada, onlar
için diledikleri her şey var. İşte Allah, takva sahiplerini1
böyle
ödüllendirir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kendisini
kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya alan.
32. Melekler, onların canlarını en iyi şekilde alırlar. “Selam size.
Yapmış olduğunuz iyi şeylere karşılık girin Cennete.” derler.
310 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
33. Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabb’inin emrinin
gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara haksızlık yapmadı. Fakat onlar kendilerine haksızlık yapmışlardı.
34. Böylece yaptıklarının kötülükleri onlara isabet etti. Alay ettikleri şey kendilerini kuşattı.
35. Şirk koşanlar, “Eğer Allah dileseydi biz ondan başkasına kul
olmazdık. Babalarımız da olmazdı. Ne biz ne de babalarımız
O’nun haram kıldığından başka hiçbir şeyi haram kılmazdık.”1
dediler. Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Bu durumda
rasullerin üzerine düşen, vahyi apaçık bir şekilde tebliğden
başkası değil.
1- Demek ki Allah’ın haram kıldığından başkasını haram kılmak şirk
sayılan bir fiildir.
36. Ant olsun ki, Biz, her topluma, Allah’a kulluk etmeleri ve
tağuttan1
uzak durmaları için bir rasul gönderdik. Allah onlardan bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapkınlık hak
oldu. Şimdi yeryüzünde gezin de, yalanlayanların sonunun
nasıl olduğuna bakın.
1- Tağut, “Allah’a isyan etmek” anlamına gelen tağa kökünden türemiştir. Tağut sözcüğü, “Allah’a isyan eden, azgın, insanlara zorla
hükmeden, kâfir, zorba kişi.” demektir.
37. Sen, onların, hidayete ermelerini, ne kadar çok istersen iste;
sapkınlıkta kararlı olanlara1
, Allah hidayet etmez. Onlar için
bir yardımcı da bulunmaz.
1- Allah, bütün uyarı ve çağrılara rağmen, sapkınlığı tercih edenlere, hidayet etmez.
38. “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez.” diye olanca güçleriyle
Allah’a yemin ettiler. Hayır! Allah’ın ölüleri diriltmesi kesin bir
sözdür. Ancak insanların çoğu bu gerçeği kavramazlar.
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 311
39. Karşı çıktıkları şeyin1
onlara açıklanması ve gerçeği yalanlayan nankörlerin, yalancılar olduklarını bilmeleri için diriltileceklerdir.
1- Yeniden diriltilme olayı.
40. Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece,
“Ol.” demektir. O da olur.1
1- “Ol deyince hemen olur” hükmü ile insanın ölümden sonra tekrar diriltilmesinin Allah için asla güç bir iş olmadığı, bunun olması
için sadece Allah’ın ol demesinin yeterli olacağı ifade edilmektedir.
Elbette ki Rabb’imizin “ol” demesi ile bütün bir evren olur. Ancak bu
ifadenin evrenin yaradılışı ile bir ilgisi yoktur.
41. Zulme uğramalarından sonra, Allah yolunda hicret eden
kimseleri, kesinlikle dünyada iyi bir yere yerleştiririz. Ahiret
ödülü ise daha büyüktür. Keşke hicretten geri kalanlar bunu
bilselerdi!
42. Onlar1
, sabreden kimselerdir. Rablerine, tevekkül2
edenlerdir.
1- Allah yolunda hicret edenler. 2- Allah’a güvenme, O’na dayanma;
her türlü çabayı gösterdikten sonra sonucu Allah’a bırakma.
43. Senden önce de, vahyimizi iletmede elçi olarak insandan1
başkasını görevlendirmedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline2
sorun.
1- “İnsandan” anlamı verdiğimiz “ricalen” sözcüğü, sözcük olarak
erkekler, adamlar demektir. Ayetin bağlamı dikkate alındığında,
müşriklerin “neden melek değil de insan bir nebi” itirazlarına cevap
verildiği görülmektedir. Dolayısı ile ayette yer alan “adamlar,” sözcüğü “insan” anlamındadır. 2- Allah’ın öğütlerinden haberdar olan,
Kitap Ehli’nin bilginlerine sorun.
44. Onları1
beyyinelerle2
kitaplarla gönderdik. Sana da zikri3
indirdik. İnsanlara, kendilerine indirileni beyan edesin.4
Ki böylece düşünüp öğüt alırlar.
1- Senden önce elçi olarak gönderilenleri. 2- Kanıt içeren; açıklayıcı,
açığa çıkarıcı bilgiyle.3- Öğüt. 4- Bir şeyin kanıtlarıyla ortaya konması, ilan edilmesi.
312 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
45. Sana sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın, kendilerini yerin
dibine geçirmeyeceğinden veya ummadıkları bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler?
46. Veya gezinip dururlarken, onları ansızın yakalamasından. Onlar, bunu engelleyemezler de.
47. Veya kendilerini, yavaş yavaş yok etmeyeceğimizden.
Buna rağmen, doğrusu Rabb’iniz, Çok Şefkatli’dir, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
48. Onlar, Allah’ın yarattığı şeylerden, herhangi bir şeye bakmazlar mı? Gölgelerinin; boyun eğerek, saygıyla sağa sola dönüp
O’nun yasalarına nasıl uyduklarını görmüyorlar mı?
49. Göklerde ve yerde bulunan hareket halindeki varlıkların tamamı ve melekler büyüklenmeden, Allah’a secde ederler.1
1- Allah’ın koyduğu yasalara boyun eğerler. Bu ayetten de anlaşılıyor ki, “secde” etmek demek, salât anında başın yere kapanması
olan “secde” demek değildir. Yoksa hareket halindeki kuşların, hayvanların, böceklerin yere kapanarak secde etmeleri söz konusu değildir.
50. Kendilerine egemen olan Rabb’lerine karşı gelmekten korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.
51. Allah: “İki ilâh edinmeyin! O, ancak tek bir ilahtır. O halde,
yalnızca Bana, Bana rehbet1
duyun.
1- “Korkmak” anlamı da bulunan bu sözcüğün, buradaki anlamı, iki
İlâh edinmenin ceza ile karşılanacağının bildirilmesidir.
52. Göklerde ve yerde ne varsa, yalnız O’nundur. Din de
O’nundur.1
Böyleyken, Allah’tan başkasına mı takvalı oluyorsunuz.2
1- Kulluğun sahibi, uyulması gereken yasaların sahibi odur.
2- Allah’tan başkasına mı yöneliyor ve saygı gösteriyorsunuz?
53. Sahip olduğunuz nimetlerin tamamı, Allah’tandır. Sonra bir
sıkıntıya uğradığınızda, yalnız O’na yalvarırsınız.
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 313
54. Sonra O, sizden sıkıntıyı giderince, bir kısmınız hemen
Rabb’lerine şirk koşmaya başlar.
55. Kendilerine verdiklerimize nankörlük ediyorlar. Şimdilik faydalanın bakalım! Yakında göreceksiniz!
56. Onlar, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden bilinçsizce1
pay
ayırıyorlar. Allah’a yemin olsun ki, uydurduğunuz bu şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz.
1- Körü körüne, akılsızca, düşüncesizce. Bu pay, “ilah” olarak gördükleri nesnelere ayrılan paydır.
57. Kız çocuklarını Allah’a yakıştırıyorlar. O, bundan münezzehtir.
Hoşlandıklarını1
da kendilerine ayırıyorlar.
1- Erkek çocukları.
58. Onlardan birisine, kız çocuğu olduğu haberi verildiği zaman,
kızgınlığından yüzü kapkara kesilir.
59. Aldığı haberin kötülüğünden, insanların yüzüne bakamaz
olur! Bu zillete1
karşı onu yanında mı tutsun, yoksa toprağa
mı gömsün! Dikkat edin, verdikleri hüküm2
ne kötüdür!
1- Küçük düşürücü duruma karşı! 2- Böyle düşünmeleri.
60. Kız çocuğunun doğum haberinin kötü görülmesi ahirete inanmayanlara aittir. En yüce benzetme1
Allah’a aittir. O, Mutlak
Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Allah, bunu “iyi” bir şey olarak görmektedir.
61. Eğer Allah insanları, haksızlıkları nedeniyle cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Ancak onları adı
konulmuş bir süreye kadar erteler. Süreleri dolduğu zaman,
ne bir saat ertelenir ne de öne alınır.
62. Onlar, hoşlanmadıkları şeyleri Allah’a ait kılarlar. Dilleri en iyinin kendilerine ait olduğu yalanını söyler durur. Ateş onlara
aittir. Onlar ifratta1
olanlardır.
1- Aşırılık, haddi aşma.
314 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
63. Allah’a ant olsun ki, Biz, kesinlikle senden önceki toplumlara
da elçiler gönderdik. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü gösterdi. Şeytan, o gün de bu gün de onların velisidir.1
Onlar için acı
veren bir azap vardır.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
64. Biz, sana Kitap’ı, hakkında ayrılığa düştükleri şeyleri, kendilerine beyan1
etmen ve iman eden bir toplum için yol gösterici
ve rahmet olmasından başka bir şey için indirmedik.
1- Bir şeyin kanıtlarıyla ortaya konması, ilan edilmesi.
65. Allah, gökyüzünden suyu indirerek, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verdi. Bunda dinleyen1
bir toplum için kesinlikle
bir âyet2
vardır.
1- Gerçeğin sesine kulak veren. 2- Gösterge, işaret, kanıt.
66. Hayvanlarda da sizin için bir ibret vardır. Size, onların karınlarındaki fışkı1
ile kan arasından süzülüp gelen içimi lezzetli,
halis2
bir süt içiriyoruz.
1- Sindirilmiş besin. 2- Arınmış, saf, arı duru hale gelmiş;
67. Üzüm ve hurma meyvelerinden içecek1
ve faydalı besinler
elde edersiniz. Aklını kullanan bir toplum için, bunda kesinlikle bir ayet2
vardır.
1- Çevirilerde çoğunlukla, ayette geçen “sekran” sözcüğüne “sarhoşluk veren içki” olarak anlam verilmekte ve bu ayetin hükmünün
içkiyi haram kılan ayetlerce nesh(geçersiz) edildiği söylenmektedir.
Oysaki bu sözcük, meyvelerden doğal yollardan elde edilen meyve
suyu, şerbet, sirke ve şıra anlamına gelmektedir. Kaldı ki Kur’an’da
nesh edilmiş(iptal edilmiş) ayetler olduğunu söylemek; en yalın anlamı ile Kur’an’a iftira atmaktan başka bir şey değildir. 2- Gösterge,
işaret.
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 315
68. Rabbin, bal arısına; dağlarda, ağaçlarda ve hazırladıkları şeylerde1
yuva edinmesini vahyetti.2
1- Yuva, kovan. 2- Nasıl yapacağını bildirdi/ilham etti, öğretti.
69. “Sonra, bitkilerin hepsinden ye. Rabb’inin emre amade kılınmış yollarında dolaş.”1
Onun karnından, çeşitli renklerde sıvı
çıkar. Onda, insanlar için şifa vardır. Bunda düşünen bir toplum için kesinlikle bir ayet vardır.
1- Rabb’inin sana bildirdiği/öğrettiği güzergâha uyarak çiçekten çiçeğe dolaş.
70. Sizi, Allah yarattı, sonra da sizi vefat ettirecek. Sizden kiminiz
de bilir bir haldeyken1
, hiçbir şey bilmeyen ihtiyar bir bunak
oluncaya dek yaşatılır. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, Her Şeye Gücü
Yeten’dir.
1- Hafızası yerinde, aklı başında gücü kuvveti yerindeyken.
71. Allah, rızık konusunda kiminizi kiminize üstün kıldı. Üstün kılınanlar; rızıklarını, yeminlerinin mülkü1
olan kimselere aktarıyorlar da, onlar, onda eşit oluyorlar mı? O halde, Allah’ın
nimetini mi inkâr ediyorlar?2
1- Sahip oldukları; köle, cariye, yetim, kimsesiz ve sorumluluklarını üstlendikleri. 2- Benzer bir ayet olan, Rum Suresi, ayet 28’de de
Rabb’imiz, “Kendinizden size bir örnek vermektedir: Size, verdiğimiz mallarda, yeminlerinizin mülkü olanlardan ortaklarınız var mı?
Siz ve onlar bu mallarda eşit misiniz? Onları, bir birinizi saydığınız
gibi sayar mısınız? Aklını kullanan bir kavim için ayetleri işte böyle
açıklıyoruz.” demektedir. Bu ayetlerde, Rabb’imiz; rızkı yaratan da,
rızkın gerçek sahibi olan da Ben’im diyor. Ve diyor ki: Siz sağ elinizin
mülkü olan kimseleri malınıza ortak ediyor musunuz ki, Ben, kullarımı rızıklandırırken, bu rızıklandırmamda, ilahlarınızı(Lat, Uzza,
Menat) Kendime ortak edeyim. Ve onlar aracılığıyla veya onlarla
birlikte size rızık vereyim. Diğer bir anlatımla Allah, rızık verici olan,
yalnızca Benim demektedir. Rızk Benim değil mi? Onu dilediğim gibi
dağıtırım.
316 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
72. Allah sizin için, kendinizden eşler takdir etti ve o eşlerden de
çocuklar ve torunlar takdir etti. Temiz şeylerle rızıklandırdı.
Hala bâtıla mı inanıyorlar? Allah’ın nimetine nankörlük mü
ediyorlar?
73. Onlar, Allah’ı bırakıp göklerden ve yerden kendilerine hiçbir
rızık veremeyen ve hiçbir şeye güçleri yetmeyen şeylere kulluk ediyorlar.
74. Artık Allah’a benzerler uydurmayın. Kuşkusuz, Allah bilir siz
bilmezsiniz.
75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olmuş
bir köle ile tarafımızdan kendisine iyi bir rızık verip de ondan
gizli ve açık olarak yardımda bulunan bir kimseyi örnek verir.
Bunlar, hiç bir olurlar mı? Hamd, Allah’a mahsustur. Ne var ki
onların çoğu bilmezler.1
1- “Bilmek”, “ilim” anlamındaki bilmek değil, gerçeği kavrama, idrak etme anlamındadır.
76. Allah, iki adamı da örnek verdi: Bunlardan biri dilsiz ve hiçbir
şeye gücü yetmez; mevlasına1
bir yüktür. Onu nereye gönderirse göndersin, bir iş beceremez. Bu adamla, adaleti emreden ve dosdoğru yolda olan eşit olur mu?
1- Veli, koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici.
77. Göklerin ve yerin gaybı, yalnızca Allah’a aittir. Saatin1
emri de
yalnızca göz açıp kapamak veya ondan daha az bir zamanda
olacaktır. Kuşkusuz, Allah Her Şeye Kadir’dir.
1- Kıyametin kopuşu.
78. Ve Allah, sizi hiçbir şey bilmez halde, annelerinizin karnından
çıkardı. Size işitme yetisi, görme yetisi ve fuadlar1
verdi. Umulur ki şükredersiniz.
1- Gönül, yararlı olmak, bir şeye ilgi duymak ve sorumlu olmak gibi
anlamlara gelmektedir.
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 317
79. Gökyüzünün boşluğunda ilahi yasa gereği, uçuşan kuşları
görmüyorlar mı? Onları, Allah’tan başkası o boşlukta tutamaz. Bunda inanan bir toplum için ayetler1
vardır.
1- Göstergeler, işaretler, kanıtlar.
80. Allah, evlerinizden sizin için bir huzur ve dinginlik yeri yaptı.
Ve sizin için, hayvanların derilerinden yolculuğunuz sırasında
ve konaklamanızda taşınabilir çadırdan evler ve yünlerinden,
tüylerinden, kıllarından ev eşyası ve geçim aracı yaptı.
81. Allah, sizin için, yarattığı şeylerden gölgeler yaptı. Sizin için
dağlardan sığınaklar, sizi sıcaktan koruyacak giysiler ve şiddetli darbelerden koruyacak giyisiler1
yaptı. Sizin üzerinizdeki
nimetini işte böyle tamamlıyor. Umulur ki; böylece teslim2
olursunuz.
1- Zırh. 2- Müslüman.
82. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen sadece açık bir şekilde tebliğ1
etmektir.
1- Davet etmek, bildirmek, duyurmak, anlatmak.
83. Onlar, bu nimetleri Allah’ın verdiğini biliyorlar. Sonra da onu
inkar1
ediyorlar. Onların çoğu kâfir2
kimselerdir.
1- Görmezden geliyorlar. 2- Nankör.
84. Her ümmetten1
bir tanık getirdiğimiz gün, artık gerçeği yalanlayan nankörlere izin verilmez. Onlardan özür dilemeleri de
istenmez.
1- Topluluktan.
85. Zulmeden kimseler, azapla karşı karşıya kaldıklarında, artık
onlardan azap hafifletilmez. Ve onlara fırsat da verilmez.
86. Şirk koşanlar, şirk koştuklarını gördüklerinde: “Rabb’imiz! İşte
bunlar, Seni bırakıp da istekte bulunduğumuz, yakardığımız
ortaklarımız.” diyecekler. Şirk koşulanlar da: “Siz, kesinlikle
yalan söyleyenlersiniz.” diyerek, onları yalanlarlar.
318 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
87. İzin Günü1
, Allah’a teslim olurlar. Uydurdukları şeyler, yüzüstü bırakarak onlardan uzaklaşırlar.
1- Hesap görme günü.
88. Küfredip, Allah’ın yolundan alıkoyanlara; yaptıkları bozgunculuk nedeniyle azap üstüne azap katarız.
89. Biz, o gün, her ümmetin kendi içinden birini, onların üzerine
tanık getireceğiz. Seni de onların1
üzerine tanık getiririz. Biz,
sana her şeyin açıklayıcısı2
olan bu Kitap’ı, teslim olanlara3
bir
kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.
1- Kendi çağdaşların/ümmetin. 2- Hak ve batılın bilinmesi için gerekli olan şeylerin tamamını. 3- Allah’a gönülden boyun eğen, bağlılık gösteren.
90. Allah, adil olmayı, iyilik yapmayı ve yakınlarınızda olanlara
yardım etmeyi emreder. Haddi aşmaktan, kötülük ve zorbalık
yapmaktan men eder. Umulur ki bu uyarıdan öğüt alırsınız.
91. Söz verdiğiniz zaman, verdiğiniz sözü Allah için tutun. Allah’ı
kendinize kefil kılarak, pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Allah ne yaptığınızı bilir.
92. İçinizden bir topluluğun başka bir topluluktan daha güçlü olmasından etkilenerek, yeminlerinizi aldatma amacıyla; ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu geri çözüp bozan kadın gibi
olmayın. Allah, sizi bununla1
sınıyor. Hakkında anlaşmazlığa
düştüğünüz şeyler, kıyamet günü size açıklanacaktır.
1- Yeminlerinizle.
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 319
93. Allah, dileseydi sizi tek bir ümmet1
yapardı. Fakat Allah dileyeni saptırır, dileyeni de hidayete iletir.2
Siz, yaptığınız her
şeyden sorumlu tutulacaksınız.3
1- Aynı inanca mensup, aynı düşünce ve amaca sahip topluluk.
2- Hak edeni saptırır, hak edeni hidayete erdirir. Bu terkip; Allah,
doğru yola iletilmeyi isteyeni doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmak
isteyeni de sapkınlıkta bırakır; sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı
saptırır, doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru
yola iletir, demektir. Hidayet ve dalalet konusu insanın dilemesiyle
ilişkilidir. Allah, hiç kimseyi ne zorla hidayete erdirir ne de dalalete düşürür. İman ve inkâr konusunda sorumluluk bütünüyle insana
aittir. Ayetteki “Şâe” sözcüğü, “dilediğini” anlamının yanı sıra, “şey
edeni”, “gayret göstereni”, “bir şey yapmak isteyeni” anlamına da
gelmektedir. 3- Bu cümleden de anlaşılıyor ki dilediğini seçme sorumluluğu kişinin kendisine aittir.
94. Yeminlerinizi, aranızda aldatma ve bozgunculuğa araç yapmayın. Yoksa yere sağlam bastıktan sonra1
ayak kayar. Allah’ın
yolundan saptığınız için kötülükle karşı karşıya kalırsınız. Ve
ahirette de büyük bir azaba uğrarsınız.
1- Hakk ve adalet üzerinde yaşarken.
95. Allah’ın ahdini1
, küçük bir çıkara değiştirmeyin. Şayet bilirseniz, Allah’ın yanındaki ödülünüz daha iyidir.
1- Allah’a verdiğiniz sözü.
96. Sizin yanınızda olan şeyler tükenir, Allah’ın yanında olan şeyler ise tükenmez. Sabredenlere, ödüllerini yaptıkları şeylerin
karşılığı olarak en iyi şekilde vereceğiz.
97. Erkek ve kadın, mü’min olarak kim sâlihâtı yaparsa1
, ona hoş,
temiz bir hayat yaşatırız. Kesinlikle yaptıklarının karşılığını
daha iyisiyle veririz.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
320 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
98. Kur’an okuduğun zaman, recmedilmiş1
şeytandan2
hemen
Allah’a sığın.3
1- Taşlanmış, kovulmuş. 2- Şeytani düşüncelerden. 3- Şeytandan
Allah’a sığınmak, “Euzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim” (kovulmuş
şeytandan Allah’a sığınırım) demek değildir. Şeytandan Allah’a sığınmak: İns ve cinn güçlerin, kurumların, kişilerin; saptırıcı telkin ve
yönlendirmelerini vahye sorarak, vahyi ölçü alarak, bunların sapkınlığa karşı kişinin kendisini korumasıdır. Yanlış düşünce ve davranışlara karşı Allah’ın gönderdiği vahyi ölçü almasıdır. Doğruyu,
vahyiden öğrenip, şeytanın saptırmasını önlemektir. Zaten ayette,
“Allah’a sığınırım de.” denmemekte, “Allah’a sığın.” denmektedir.
Allah’a sığınmak da onun buyruklarına uymak demektir.
99. Kuşkusuz, iman etmiş ve Rabb’lerine tevekkül1
eden kimseler
üzerinde, onun bir sultanlığı2
yoktur.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma. 2- Yaptırım gücü.
100. Onun sultanlığı,1
ancak kendisini veli2
edinen ve Allah’a ortak
koşan kimseler için söz konusudur.
1- Yaptırım gücü. 2- Yardımcı, gözeten, dost, destekleyici. Kur’an’da
yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” dost, dostlar olarak
çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
101. Biz, bir ayeti, başka bir ayetle değiştirdiğimiz1
zaman: “Allah
ne indirdiğini bilirken2
, sen kesinlikle uyduruyorsun.” derler.
Hayır, onların çoğu gerçeği bilmiyorlar.
1- Tevrat ve İncil’deki hükümlerin yerine yeni bir hüküm getirdiğimiz
zaman. Kur’an’da “nesh” edilmiş(geçersiz kılınmış) ayetler olduğunu iddia ederek, Kur’an’a iftira atanlar, referans olarak bu ayeti
ileri sürmektedirler. Oysa ayette söz konusu edilen şey, Kur’an’daki
herhangi bir hükmün iptal edilmesi değil, daha önceki kitaplarda
yer alan kimi hükümlerin değiştirilmesidir. Örneğin kıblenin yönünün değiştirilmesi gibi. 2- Allah, böyle bir ayet indirmemiştir; Allah,
hangi ayeti indireceğini biliyor. Bu ayetler, Allah’ın indirdiği ayetler
değil, bunlar senin uydurmandır.
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 321
102. De ki: “İman edenlerin; imanlarını pekiştirmek, Müslümanlara kılavuz ve müjde olmak üzere, Rabb’inden, Hakk ile çokça
Rûhu’l-Kudus1
indi.
1- Ruhu’l Kudus, Ruh ve Kudus sözcüklerinden oluşan belirtili isim
tamlamasıdır. “Kudus’un Ruhu” demektir. “Kutsal Ruh” olarak, sıfat
tamlaması şeklinde anlam verilmesi doğru değildir. İsim tamlaması
olarak; Allah’ın Ruhu, Allah’ın vahyi, Allah’tan gelen bilgi anlamına gelmektedir. Ruh sözcüğü; “can”, vücuda hayat veren cevher”
demektir. Bu anlamından hareketle, isim tamlaması olarak vahiy
sözcüğünün yerine kullanılmıştır. Kur’an’da dört yerde geçen Ruhu’l
Kudus isim tamlamasındaki Kudus, Allah; ruh sözcüğü ise, “insana
ve topluma hayat veren; düzen vererek onları canlı ve diri tutan,
sağlıklı kılan ruh/can anlamındadır. Bu nedenle çevirilerde, Ruhu’l
Kudus’a, “Cebrail” anlamı verilmesi doğru değildir. Ayrıca, ayette
yer alan “nezzele” fiiline “indirdi” anlamı vermek, gramer olarak
yanlıştır. Zira “indirdi” olabilmesi için, sözcüğün, nezzele değil “enzele” olması gerekirdi. Ayette yer alan “nezzelehu Ruhu’l Kudus”
ifadesinin anlamı, “Ona çokça vahiy/Ruhu’l Kudus indi.” demektir.“
O, dereceleri yükseltendir, arşın sahibidir. O, buluşma günü hakkında insanları uyarmak için Kendi buyruğundan olan “ruhu/vahyi”
kullarından dilediğine ulaştırır. (Mü’min, 15) Ruhu’l Kudus ifadelerinin geçtiği ayetler: Bakara, 87, 253; Maide, 110; Haşr, 23.
103. Ant olsun ki Biz, onların: “Ona ancak bir beşer öğretiyor.” dediklerini biliyoruz. Kastettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu
ise apaçık bir Arapçadır.
104. Allah, Allah’ın ayetlerine inanmayanları doğru yola iletmez.
Ve onlar için çok acı bir azap vardır.
105. Ancak, Allah’ın ayetlerine inanmayanlar yalan uydururlar. Zaten onlar, yalancıların ta kendileridir.
106. Kalbi iman ile yatışmış olduğu halde, -baskı ile zorlanan kimse
hariç- kim imanından sonra Allah’ı küfrederse1
ve kim küfre
göğüs açarsa, bilsin ki Allah’ın gazabı onların üzerinedir. Bunlar için büyük bir azap vardır.
1- Allah’ı inkâr ederse.
322 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
107. Bunun nedeni, onların dünya hayatını sevip onu ahirete tercih etmeleridir. Allah, nankörlük yapanlara hidayet etmez.
108. İşte onlar, Allah’ın, kalplerini1
, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Onlar, gafil olanların ta kendileridir.
1- Akletme yetilerini.
109. Kuşkusuz onlar, ahirette hüsranda olanlardır.
110. Sonra, Rabb’in, zulme uğrayıp hicret etme zorunda kalan,
ardından da cihat edip, sabredenlerin1
yanındadır. Rabb’in,
onlara karşı Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Direnen, yılmayan, kararlılıkla yoluna devam eden.
111. O gün gelir ve herkes kendi canını kurtarmak için çabalar.
Herkese, yaptığı şeylerin karşılığı tastamam ödenir. Onlara
asla haksızlık edilmez.
112. Allah, güvenli ve her yönden tatmin olmuş bir kenti örnek verdi. Oraya, her yerden bol bol rızık geliyordu. Ne var ki, Allah’ın
nimetlerine nankörlük ettiler. Bunun üzerine Allah da onlara
kaypaklıkları nedeniyle açlık ve korku elbisesini tattırdı.1
1- Açlık ve korku onları her taraftan kuşattı.
113. Ant olsun ki, onlara, içlerinden bir rasul geldi. Fakat onu yalanladılar. Bunun üzerine onları azap yakaladı. Onlar zalimlerdir.
114. Eğer Allah’a kulluk ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin.
Allah’ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yiyin.
115. Allah, size sadece ölmüş hayvan etini, kanı, domuz etini ve
Allah’tan başkası adına kesilenleri1
haram kıldı. Ancak kim
mecbur kalırsa2
haddi aşmadığı ve hakkı çiğnemediği takdirde, bilsin ki doğrusu Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Bundan kasıt, tapınma ve ibadet amacıyla; adanma düşüncesiyle
başka bir ilah adına kesilenlerdir. Yoksa sanıldığı gibi, kesme işlemi
sırasında Allah’ın adını anma mecburiyetinden söz edilmemektedir.
2- Açlık nedeniyle bir şeyler yemek zorunda kalmışsa
Bölüm 14 16/ Nahl Sûresi 323
116. Kendi yalanlarınızı, Allah’a dayandırarak, dilinize geldiği gibi
yalan yanlış, “Şu helâldir, şu haramdır.” demeyin. Uydurduğu
yalanı Allah’a dayandıranlar, kurtuluşa eremezler.1
1- Başta hadis adı altında olmak üzere, din adına üretilmiş bilgi kaynaklarından “icma, kıyas, fıkıh” Allah’ın haram etmediği o kadar
çok şey haram olarak tanımlanmış ki bu haram ve günahlarla İslam
adeta mayınlı bir tarlaya dönüştürülmüş güç yetirilemez bir hal almıştır. Oysaki haram ve helali belirleme hakkı yalnızca Allah’a aittir.
117. Bu yaptıkları az bir yararlanmadır. Onlara acı bir azap vardır.
118. Sana anlattıklarımızı daha önce Yahudilere de haram kılmıştık. Biz, onlara haksızlık yapmadık. Fakat onlar kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
119. Sonra, Rabb’in, cahillikle1
kötülük yapan ve sonra bunun ardından tövbe edip düzelen kimseleri bağışlar. Çünkü Rabb’in
Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Bilmeyerek, düşüncesizlikle. İradesine sahip olamayarak.
120. İbrahim, hanif1
olarak Allah’a yönelen bir ümmetti.2
Ve müşriklerden değildi.
1- Birleyici, şirk koşmaksızın tevhide yönelen. 2- Bir önderdi/imamdı.
121. Allah’ın nimetlerine şükrediciydi. Onu seçti ve dosdoğru yola
iletti.
122. Ona dünyada iyilikler verdik ve kuşkusuz o, ahirette de
sâlihlerdendir.1
1- Seçkinlerdendir.
123. Sonra sana: “Hanif olarak İbrahim’in milletine1
uy, o müşriklerden değildi.” diye vahyettik.
1- Millet sözcüğü çevirilerde “din” olarak geçmektedir. Oysa bu sözcük din değil; dine dayalı yaşam biçimi, inanç sistemi, uygarlık gibi
anlamlara sahiptir.
324 16/ Nahl Sûresi Bölüm 14
124. Sebt1
yalnızca ihtilafa düşenler üzerine kılındı.2
Kuşkusuz, senin Rabb’in ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında Kıyamet
Günü, aralarında kesinlikle hüküm verecektir.
1- Cumartesi günleri balık avlama yasağı. 2- İlahi buyruklara muhalefet edenlere yasaklandı.
125. Rabb’inin yoluna, hikmetle1
ve iyiliği öğütleyerek çağır. Onlarla en iyi şekilde mücadele et. Rabb’in, kendi yolundan sapanları bilir. O doğru yolda olanları da bilir.
1- Sağlıklı ve derinlikli düşünme, gerçeği kavrama, doğru hüküm
verme yetisi.
126. Eğer siz, sert karşılık vermek zorunda kalırsanız, o zaman onların size verdiği karşılığa orantılı olarak karşılık verin. Ama
sabrederseniz1
, elbette böyle bir davranış sabredenler için
daha hayırlıdır.
1- Bağışlarsanız.
127. Sabret! Senin sabrın yalnızca Allah iledir1
. Onlar için üzülme.
Onların kurdukları tuzaklar nedeniyle darlanma.
1- Sana dayanma gücünü, direnme azmini Allah verir.
128. Kuşkusuz, Allah, takvalı1
olanlarla ve iyi davranan kimselerle
beraberdir.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
14. Bölümün Sonu
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 325
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kulunu, ayetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram’dan1
çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya2
bir gece yürüttü. Ki O sübhandır.3
Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Gören’dir.
1- Kâbe. 2- Mescid-i Aksa, uzaktaki mescid demektir. Bu mescidin,
nerede oluğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Haram/dokunulmaz kılınan bölgenin mescidi olan Mescid-i Haram’ın, en uzağında
olan mescid olmalıdır. Kudüs’teki Mescid olarak anılması gerçeği
yansıtmayan bir rivayettir. Zira bu ayetin inişinden yaklaşık 50 yıl
sonra, ismi, Abdülmelik b. Mervan tarafından Mescid-i Aksa olarak değiştirilen ve bugün Mescid-i Aksa olarak anılan mescidin o
zamanki adı “Beytü’l-Makdis”ti. Bu rivayet aynı zamanda “miraç”
olayına dayanak yapılmaktadır. Bu ayetin, tamamen uydurma olan
“miraç” olayı ile bir ilgisi yoktur. 3- Bütün noksanlıklardan uzaktır.
isra sûresi
[İniş sırası: 50, Mekki, 111 ayet.
Adını 1. ayetteki “isra/ gece yolculuğu” sözcüğünden almıştır.]
326 17/İsra Sûresi Bölüm 15
2. Musa’ya, İsrail Oğullarına, Ben’den başka bir vekil1
edinmeyin
diye, doğru yola ileten o Kitap’ı verdik.
1- Her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve
hak ettiğini veren.
3. Ey Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin soyundan olanlar!
Gerçek şu ki, o çok şükreden bir kuldu.
4. İsrailoğulları’na Kitap’ta hükmü bildirdik: “Siz kesinlikle iki
kez yeryüzünde fesat çıkaracaksınız ve kibirlenip böbürleneceksiniz.”
5. Birincisinin zamanı gelince çok güçlü kullarımızı üzerinize
gönderdik. Yurtlarının içlerine kadar girdiler işgal ettiler. Böylece yapılan uyarı gerçekleşmiş oldu.
6. Sonra sizi, onlara karşı tekrar üstün kıldık. Size mallarla ve evlatlarla yardım ettik. Ve sayınızı çokça artırdık.
7. Eğer iyilik yaparsanız, kendinize iyilik yapmış olursunuz. Eğer
kötü olursanız, o da kendiniz içindir. Diğer bozgunculuğunuzun cezalandırma zamanı geldiğinde, sizi kötü duruma düşürmek için, ilk kez girdikleri gibi mescide1
girsinler. Ve yücelttiğiniz şeyleri darmadağın edip mahvetsinler.
1- Kudüs’e. Kudüs’ün M.S. 70 yılında işgal edilmesi.
8. Umulur ki Rabb’iniz size merhamet eder. Eğer siz dönerseniz,
Biz de döneriz.1
Ve Biz Cehennem’i gerçeği yalanlayan nankörler için kuşatıcı kıldık.
1- Yine bozgunculuk yaparsanız, Biz de yine cezalandırırız..
9. Bu Kur’an, en doğru olana iletir. Sâlihâtı yapan1
müminlere
kesinlikle büyük bir ödül olduğunu müjdeler.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
10. Ahirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırlandığını haber verir.
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 327
11. İnsan hayra dua eder gibi, şerre dua ediyor. İnsan1
çok acelecidir.
1- Ayette sözü edilen insandan kasıt, insanların tamamı değil, ahirete inanmayan gerçeği yalanlayan nankörlerdir.
12. Biz geceyi ve gündüzü iki âyet1
yaptık. Sonra geceyi karanlık,
gündüzü aydınlık yaptık ki Rabb’inizin bahşettiği nimetleri çalışıp kazanasınız ve yılların sayısını ve hesabını yapma imkânı
bulasınız. Biz, her şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.
1- Gösterge, işaret.
13. Her insanın kuşunu1
kendi boynuna doladık.1
Kıyamet günü,
yaptıklarının tamamını gösteren kitabı önüne koyarız.
1- Cahiliye döneminde insanlar kuş uçurarak bir şeyin kendileri için
iyi mi kötü mü olacağına karar veriyorlardı. Ayet, bir benzetme ile
kişinin başına ne geleceğini bilmesi için kuşunun hangi yöne gittiğine bakmasına gerek olmadığını, zira herkesin kuşunun kendi boynuna asıldığını söylemektedir. Bu kuş insanın amelinden başka bir
şey değildir.
14. Kitabını1
oku. Bugün hesap görücü olarak sen kendine yetersin.
1- İnsanın, yaptığı her şeyinin kayda alındığı kitap.
15. Kim doğru yolda olursa, ancak kendi iyiliği için doğru yolda
olur. Kim de saparsa ancak kendi kötülüğü için sapmış olur. Ve
hiçbir yük taşıyıcı, başkasının yükünü yüklenmez.1
Ve Biz, bir
rasul göndermedikçe azap edecek değiliz.
1- Her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim zerre
miktarı bir şer işlerse onu görecek. (99/Zilzal, 7-8)
16. Biz bir beldeyi yok etmek istersek, varlık ve güç sahibi ileri gelenlerine uyarımızı yaparız, buna rağmen bozgunculuk yaparlarsa böylece söz1
hak olur. Ve onu helak ederek yok ederiz.
1- Cezalandırma.
328 17/İsra Sûresi Bölüm 15
17. Nuh’tan sonra böyle nice nesilleri yok ettik. Kullarının kötülüklerini görmede ve haberdar olmada tek başına Rabb’in
yeter.
18. Kim aceleciyi1
isterse, dilediğimiz kimseye dilediğimiz şeyi
çabuklaştırırız. Sonra onun için Cehennem’i mekân yaparız.
Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer.
1- Geçici olan, çabuk biten dünyayı.
19. Kim de ahireti isterse ve mümin olarak onun gerektirdiği şekilde çalışırsa, işte onların çalışmaları şükredilendir.1
1- Çalışmalarının karşılığı verilendir. Ayetten de anlaşıldığı gibi
şükretmek demek, karşılığını vermek demektir. Kim ki Allah’a şükretmek istiyorsa, Allah, kendisine her ne verdiyse onun karşılığını
vermelidir. Sözle şükretmenin bir anlamı yoktur. Canın/hayatın şükrü Allah’a kulluk yapmaktır. Malın şükrü infaktır. Aklın şükrü teslim
olmaktır vs.
20. Biz, bu dünyayı isteyene de, ahireti isteyene de veririz. Bu,
Rabb’inin atâlarındandır.1
Rabb’inin atâları kısıtlanmış değildir.
1- Nimetlerindendir, ihsanındandır.
21. Bak! Onların bir kısmını bir kısmından daha fazla imkân sahibi
kıldık. Elbette ahiret, dereceler ve imkân bakımından da daha
büyüktür.
22. Allah ile birlikte başka bir ilah edinme. Yoksa kınanmış ve hor
görülmüş olarak kalırsın.
23. Rabb’in, Kendisinden başkasına kul olmamanızı, anne ve babaya iyi davranmanızı kaza1
etti. Eğer ikisinden birisi veya her
ikisi senin yanında yaşlanırlarsa sakın onlara “öf” deme, onlara kaba davranma. Ve ikisine de kerim2
şekilde konuş.
1- Hükmetti. 2- Onurlarını zedelemeden, saygılı, candan, tatlı dil ve
güzel bir üslupla konuş.
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 329
24. Ve merhametle, alçakgönüllüce onlara kol kanat ger. Ve de ki:
“Rabb’im, onların beni büyütürken gösterdikleri merhamet
gibi, onlara merhamet et.”
25. Rabb’iniz niyetinizi çok iyi bilir.1
Eğer salihler2
olursanız, o zaman kuşkusuz O, Kendisine yönelenleri bağışlayıcıdır.
1- Anne ve babanıza karşı ne düşündüğünüzü. 2- Erdemli, samimi,
iyi kimseler.
26. Yakınlık sahibine1
, düşkünlere ve kendisini Allah’ın yoluna
adamış olanlara2
yardım yap! Savurganlık yaparak saçıp savurma.
1- Himaye ettiklerine, yanında yer alanlara, yakınlık gösterenlere,
akrabaya. 2- “Ayette yer alan “ibne es sebili/yol oğlu” deyimine,
“yolda kalanlara” olarak anlam verilmektedir. Sebil, üzerinde yürünen/gidilen “yol” demek değildir. Sebil, “iki şey arasından birini
seçmek anlamında “tercih edilen yol” demektir. Yani, Hakk veya Batıl yoldan “birini tercih etmek” anlamına gelmektedir. Bu nedenle
doğru anlamın “yolda kalanlar” değil, bütün zamanını “Allah yolunda” çalışmaya ayırmış olan anlamındadır. Veya yaptıkları şeyi
yarım kalmış olanlar.
27. Savurganlık yapanlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise
Rabb’ine karşı çok nankördür.
28. Rabb’inden, ümit ettiğin rahmeti isterken, onlardan yüz çevirirsen1
bari yumuşak davranarak gönüllerini al.
1- İmkânın olmadığı için onlara yardım edemezsen.
29. Elini bağlayıp boynuna asma. Onu büsbütün de açma.1
Aksi
halde kınanırsın ve yaptığına pişman olur kalırsın.2
1- Cimri olma, savurganlık da yapma. 2- Cimrilik edersen kınanırsın,
savurganlık yaparsan pişman olursun.
30. Rabb’in, dilediği kimsenin rızkını genişletir ve kısar. O, kullarından Haberdar Olan’dır, Her Şeyi Gören’dir.
330 17/İsra Sûresi Bölüm 15
31. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları ve sizi
sadece Biz rızıklandırırız. Onların öldürülmesi büyük bir suçtur.
32. Zinaya yaklaşmayın1
. O, fuhuştur2
ve kötü bir yoldur.
1- Zinaya neden olacak şeylerden uzak durun. 2- Aşırılık, hayâsızlık,
çok çirkin ve kötü.
33. Allah’ın haram1
kıldığı bir canı haksız yere öldürmeyin. Kim
haksız yere öldürülürse, Biz onun velisini sultan2
kıldık. O da
öldürmede haddi aşmasın. O yardım olunmuştur.3
1- Kutsal. Yasak. 2- Hesap sormada yetkili kıldık. 3- Hesap sorma
hakkı ve yetkisi sağlanarak, kendisine yardım sağlanmıştır.
34. En iyi şekilde olmadıkça, olgunluk çağına erişinceye kadar yetimin malına yaklaşmayın. Ve verdiğiniz sözleri1
yerine getirin. Verilen söz insanı sorumlu yapar.
1- Haklarını koruyacağınıza dair verdiğiniz sözleri.
35. Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu
daha hayırlı ve daha iyidir.
36. Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme! Kuşkusuz kulak, göz ve fuad1
bunların hepsi ondan sorumludur.2
1- Gönül. Yararlı olmak, bir şeye ilgi duymak ve sorumlu olmak.
2- Nahl suresi, 116. ayet: Kendi yalanlarınızı Allah’a dayandırarak
dilinize geldiği gibi yalan yanlış, “Şu helâldir, şu haramdır” demeyin. Yalanını Allah’a dayandıranlar iflah olmazlar.
37. Yeryüzünde büyüklenerek yürüme! Sen asla yeri yaramazsın
ve boyca dağlara erişemezsin.
38. Bütün bunlar, Rabb’inin yanında hoş görülmeyen kötü şeylerdir.
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 331
39. İşte bunlar, senin Rabb’inin, sana hikmetten1
vahyettiği şeylerdendir. Allah ile birlikte başka ilah edinme. Yoksa kınanmış
ve kovulmuş olarak Cehennem’e atılırsın.
1- Toplumu güçlendirme, sağlamlaştırma, düzenleme, baskı, zulüm
ve fesadı engellemeye dair kural ve ilkelerin yer aldığı hükümlerden. Bu ayete, “İşte bunlar, Rabb’inin sana vahyettiği hikmetlerdendir.” şeklinde anlam vermek, doğru değildir. Zira vahyedilen şey,
“hikmet”in kendisi değil; söz konusu hikmet, vahyedilen şeylerin yer
aldığı kaynağın adıdır.
40. Rabb’iniz, oğulları size ayırdı da kendisi meleklerden kızlar mı
edindi? Siz gerçekten çok büyük laf ediyorsunuz.1
1- Söylediklerinizle haddinizi aşıyorsunuz.
41. Ant olsun ki Biz, bu Kur’an’da öğüt alsınlar diye her türlü açıklamayı yaptık. Oysaki bu onların yalnızca nefretlerini arttırdı.
42. De ki: “Eğer dedikleri gibi, O’nunla beraber başka ilahlar
olsaydı, o zaman onlar da mutlaka arşın sahibine bir yol1
ararlardı.”
1- O’nunla baş etmek, O’nu yenmek, O’na karşı koymak için bir şeyler yaparlardı.
43. Allah, onların iddialarından Münezzeh’tir1
ve Yüceler Yücesidir.
1- Her türlü eksiklikten uzaktır.
44. Yedi gök, yeryüzü ve içindekiler, O’nu tesbih1
ederler. Onu
hamd2
ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz, onların
tesbihlerini kavrayamazsınız. Kuşkusuz O, Çok Hoşgörülü’dür,
Çok Bağışlayıcı’dır.
1- Evrendeki canlı- cansız varlığın tamamı; Allah’ın varlığına ve gücüne tanıklık etmekte ve onun yüceliğini ifade etmektedir. Allah’ın
koyduğu yasaların işleyişindeki kusursuzluk ve düzen, Allah’ın tesbih edilmesidir. 2- Yüceltme, övgü.
332 17/İsra Sûresi Bölüm 15
45. Kur’an okuduğun1
zaman, seninle ahirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz.
1- İnsanlara vahi anlatırken.
46. Kur’an’ı anlamalarına engel olsun diye, kalplerine perde, kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen, Kur’an’da Rabb’inin tekliğini
andığın zaman, nefretle arkalarını dönüp kaçarlar.
47. Biz onların seni ne amaçla dinlediklerini ve kendi aralarında
konuştuklarında da, o zalimlerin: “Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz.” dediklerini çok iyi biliyoruz.
48. Seni neye benzettiklerine1
bir bak! Bu yüzden sapkınlaştılar.
Artık, bir daha doğru yolu bulamazlar.
1- Mecnun, kâhin, sihirbaz, şair vs.
49. “Biz kemik yığını ve toz toprak olduktan sonra, gerçekten de
yeni bir yaratılışla mı diriltileceğiz?” dediler.
50. De ki: “İster taş, ister demir olun;
51. Veya göğüslerinizde büyüyen1
herhangi bir varlık.” Sonra da,
“Bizi kim geri çevirecek?2
” diyecekler. De ki: “Size ilk defa
fıtrat3
belirlemiş olan.” Alaylı alaylı başlarını sallayarak: “Ne
zamandır o?” diyecekler. De ki: “Belki de pek yakın bir zamanda.”
1- Yüreğinizde büyüttüğünüz, ölümünü imkânsız gördüğünüz, çok
güçlü olarak hayal ettiğiniz bir şey olun. 2- Yeniden diriltecek. 3- Yaradılış ve yaşayış yasalarınızı.
52. “Sizi çağıracağı1
gün, O’nu överek çağrıya uyacaksınız ve dünyada çok kısa bir süre kaldığınızı sanacaksınız.”
1- Diriltileceğiniz gün.
53. Kullarıma de ki: “Sözün en iyi olanını söylesinler!” Şeytan, onların aralarını bozar. Şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 333
54. Rabb’iniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya
dilerse size azap eder.1
Seni onlara vekil2
olarak göndermedik.
1- Merhameti gerektiren bir şey yaparsanız size merhamet eder,
azabı gerektiren bir şey yaptıysanız size azap eder. Buna hiçbir güç
engel olamaz. 2- Koruyucu, dayanak, kefil.
55. Göklerde ve yeryüzünde kimlerin olduğunu Rabb’in daha iyi
bilir. Ant olsun ki Biz nebilerin kimini kiminden, kimi nitelikleriyle üstün kıldık. Davud’a Zebur’u verdik.
56. De ki: O’ndan başka, zanda bulunduklarınızı1
çağırın. Oysa
onlar, sizden bir sıkıntıyı yok etme veya onu değiştirmeye güç
yetiremezler.
1- İlah sandıklarınızı.
57. İşte onların, o yöneldikleri de1
Rabb’lerine daha yakın olmak
için vesile arayan, O’nun rahmetini uman ve O’nun azabından
korkan kimselerdir. Gerçekten Rabb’inin azabı korkunçtur.
1- Yöneldikleri varlıklar, melekler, cinler, ilahlar, vs.
58. Hiçbir belde1
yoktur ki, Kıyamet Günü’nden önce biz onu yok
etmeyelim veya şiddetli bir azap ile azaplandırmayalım. Bu
Kitap’ta2
kayıtlıdır.
1- Halkı müşrik olan, zulmeden. 2- Bu, ilahi yasamız gereğidir.
59. Bizi âyet1
göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onu2
yalanlamış olmalarıdır. Semud halkına gözleri göre göre o dişi
deveyi verdik. Onu öldürerek3
kendilerine haksızlık ettiler. Ve
Biz, âyetleri4
uyarmaktan başka bir şey için göndermeyiz.
1- Mucize. 2- Gönderdiğimiz mucizeleri. 3- Hud suresi, 65. 4- Mucizeleri.
334 17/İsra Sûresi Bölüm 15
60. Hani bir zaman sana: “Rabb’in insanları kuşatmıştır.” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyeti1
ve Kur’an’da lanet edilen
ağacı2
, sadece insanlar için fitne3
kıldık. Biz onları uyarıyoruz.
Fakat bu onların aşırı azgınlıklarını daha da artırmaktan başka
bir şeye yaramıyor.
1- Rüyayı/Açık görüntüyü. Bu görüntünün, bu surenin birinci ayetinde yer alan görüntü olduğu hususunda ittifak derecesinde görüş
birliği bulunmaktadır. 2-“Ağaç (şecer)” sözcüğü, 7/A’raf, 19’da ve
daha birçok ayette bilinen anlamı ile ağaç değil, “hiçbir kural tanımaksızın, yığınlarla mal, mülk biriktirmek” anlamında mecaz bir
ifadedir. Yoksa Kur’an’ın bilinen anlamıyla herhangi bir ağacı lanetlemiş olması düşünülemez. 3- Sınav.
61. Hani Biz meleklere, “Âdem’e secde edin.1
” dediğimiz zaman,
iblis hariç hepsi secde etti. İblis, “Ben, çamurdan yarattığın
kimseye mi secde edeceğim?” dedi.
1- Saygı gösterip, değerini takdir edin. Onun, şerefli bir varlık olarak
yaratıldığını kabul edin.
62. Dedi ki: “Bu mu benden mükerrem1
kıldığın varlık? Eğer bana
Kıyamet Günü’ne kadar müsaade edersen, pek azı hariç,
onun soyunu kesinlikle buyruğum altına alacağım.
1- Şerefli, yüce.
63. Allah, “Git! Onlardan kim sana uyarsa, bilin ki bunun karşılığı
tam bir karşılık olarak Cehennem’dir.” dedi.
64. Onlardan, gücünün yettiğini sesinle1
ayart. Atlıların ve yayalarınla2
onları yaygara ile yönlendir. Mallarında ve çocuklarında
onlara ortak ol3
. Ve onlara vaatlerde bulun. Şeytanın vadettikleri gururdan4
başka bir şey değildir.
1- Söyleyeceklerinle/vereceğin vesvese ile. 2- Bütün gücünü kullanarak. 3- Mallarını ve evlatlarını kullanarak onlara kötülük yaptır,
günah işlet. 4- Aldanmaktan.
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 335
65. “Bana yönelmiş kullarım üzerinde, senin bir sultanın1
yoktur.
Vekil2
olarak Rabb’in yeter.”
1- Sultan, bir kimsenin yetkili kılındığına; yetkili olduğuna dair verilen yetki belgesi anlamına gelmektedir. Söz ve yetki sahibi demek
olan “Sultan” sözcüğü de bu sözcükten türemiştir. 2- Her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve hak ettiğini veren.
66. Rabb’iniz, lütfundan arayasınız1
diye sizin için denizde gemileri yürütendir. O’nun size olan rahmeti kesintisizdir.
1- Rızık aramak, ticaret yapmak ve seyahat etmek için.
67. Denizde bir sıkıntı size dokunduğu zaman, O’ndan başka yalvardıklarınız kaybolup gider. Fakat sizi karaya çıkarınca, yüz
çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.1
1- Ayette, nankörlükle itham edilen “insan,” insanların tamamı değil; yapılan iyiliğin, yardımın değerini takdir etmeyenlerdir. Keza bu
surenin 70. ayetinde insanoğlunun kerem sahibi kılındığının söylenmesi, bunu yeterince açıklamaktadır.
68. Peki, sizi karada yerin dibine geçirmesinden veya üzerinize
bir kasırga göndermesinden güvende misiniz? Sonra kendinize bir vekil1
de bulamazsınız.
1- Koruyucu.
69. Ya da sizi tekrar oraya1
döndürüp de böylece üzerinize kasırgalar göndermeyeceğinden ve ettiğiniz nankörlük nedeniyle
sizi boğmayacağından emin mi oldunuz? Sonra bu yaptığınızdan dolayı Bize karşı size yardım edecek birini bulamazsınız.
1- İhtiyacınızdan dolayı tekrar denize gittiğinizde.
70. Ant olsun ki insanoğlunu kerem1
sahibi kıldık. Onları karada
ve denizde taşıdık. Ve onları temiz şeylerden rızıklandırdık.
Onları, yarattıklarımızın birçoğuna üstün kıldık.
1- Şeref/onur sahibi kıldık.
336 17/İsra Sûresi Bölüm 15
71. O gün, bütün insanları imamlarıyla1
çağırırız. O gün kimin kitabı2
sağından3
verilirse, işte onlar kendi kitaplarını okurlar4
ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar.
1- İçinde yer aldıkları, birlikte oldukları, ortak hareket ettikleriyle,
taraftarlar birliği ile peşi sıra gittikleri kimse ile kişisel veya toplumsal önderliklerle. 2- Yaptıklarının yazılı olduğu kitap, amel defteri.
3- Bu bir deyimdir. Araplarda sağ taraf deyimi “uğur, mutluluk, sağlamlık ve kurtuluşu” ifade etmektedir. 4- Yalnızca onda yazılı olanlardan sorumlu olurlar.
72. Bu dünyada kör olan, ahirette de kör olacaktır1
. Yol bulma bakımından körden daha şaşkın olacaktır.
1- Bu dünyada gerçeği görmeyen, doğru yolu bulmayan, ahirette
de bulamayacaktır.
73. Onlar, fitneyle1
neredeyse seni, sana vahyettiğimizden ayırarak, ondan başkasını Bize karşı uyduran bir iftiracı konumuna
düşüreceklerdi.2
O zaman seni halil3
edinirlerdi.
1- Baskı ve zorbalıkla. 2- Müşrikleri kazanmak adına kimi ilkeleri
yumuşatarak, vahyin özü ile bağdaşmayan onları hoşnut edecek,
onlara bir takım ayrıcalıklar sağlayacak ödünler verecektin. 3- Yoldaş, dost. İz bırakan önder.
74. Seni dirençli kılmasaydık, ant olsun ki sen, onlara az da olsa
eğilim gösterecektin.
75. O durumda sana, hayatın da ölümün de azabını kat kat tattırırdık. Sonra Bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.
76. Neredeyse seni bulunduğun yerden çıkman için tedirgin etmeyi başaracaklardı. Eğer öyle olsaydı, onlar da senin ardından ancak az bir süre kalabilirlerdi.
77. Senden önce de gönderdiğimiz rasullerimize uyguladığımız
sünnetimiz budur. Bizim sünnetimizde1
bir değişiklik bulamazsın.
1- Sünnetullah: Allah’ın yasası.
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 337
78. Güneş’in batmasından1
gecenin karanlığı bastırıncaya kadar
salâtı ikame et.2
Ve fecrin kur’anı;3
kuşkusuz fecrin kur’anı4
tanıklıdır.
1- Ayette geçen ve “Güneşin dönmesi(zeval vakti)” olarak anlam verilen “duluk” sözcüğü, “batmak” demektir. “Dulûku’ş-şems” deyimi
ise Güneşin batması demektir. Yani, “Güneşin batma anı” anlamına gelmektedir. Dolayısı ile bu ayet, öğlenden akşama kadar geçen
bir zaman dilimini değil, akşam namazının vaktini belirlemektedir.
Diğer bir ifade ile akşam salatının/namazının başlangıç ve bitimini
belirlemektedir. 2- Namaz kıl. 3- “Kur’âne’l-Fecri,” tamlamasındaki
kuran sözcüğü fecrin, yani sabah şafağının iyice yoğunlaşıp toplanması anlamındadır. Kur’ân’ın sözcük anlamı toplamak, bir araya getirmek, içinde tutmak vb. dir.” 4- “Fecrin, yani sabah şafağınını iyice
yoğunlaştığı zaman sabah namazının kılınacağını söylemektedir.
Şafağın yoğunlaşmasının görülen bir şey olduğu ifade edilmektedir.
79. Gecenin bir kısmında, sana özgü, nafile1
olarak, onunla2
teheccüd3
et. Böylece Rabb’inin, seni övgüye değer bir makama çıkarması umulur.
1- İlave, fazladan. 2- Kur’an’la. 3- Teheccüd, gece uykudan kalkarak
kılınan namaz.
80. De ki: “Rabb’im! Beni doğru bir girişle girdir ve beni doğru bir
çıkış ile çıkar. Ve bana katından bir sultan1
ver.
1- Yol gösterici, güç.
81. De ki: “ Hakk geldi, Batıl yok oldu. Kuşkusuz ki Batıl yok olmaya mahkûmdur.
82. Kur’an’dan indirdiğimiz şeyler, mü’minler için şifadır, rahmettir. Zalimlerin ise yalnızca hüsranını arttırır.
83. Ve insana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirerek uzaklaşır. Ve
ona bir kötülük dokunduğunda umutsuzluğa düşer.
84. De ki: “Herkes kendi karakterine göre davranır. Rabb’in, kimin doğru yolda olduğunu daha iyi bilir.
338 17/İsra Sûresi Bölüm 15
85. Sana ruhtan1
soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabb’imin işindendir. Ve
size bilgiden çok az verilmiştir.
1- Ruh; insanı yaşatan “can”, “vahiy,” ve “vahyin kaynağı” anlamlarına sahip bir sözcüktür. Bu ayetteki “ruh” sözcüğü, vahyin kaynağı,
diğer bir deyimle “vahiy” demektir. Bir sonraki ayete bakıldığında
da ruhun vahiy anlamına geldiği görülmektedir.
86. Eğer dilersek, sana vahyettiklerimizi ortadan kaldırırız; sonra
Bize karşı kendine bir vekil1
bulamazsın.
1- Koruyucu, dayanak.
87. Ancak bu, Rabb’inden bir rahmettir.1
O’nun, senin üzerindeki
lütfu çok büyüktür.
88. De ki: “Eğer ins1
ve cinn1
bu Kur’an’ın benzerini getirmek için
bir araya gelseler ve birbirlerine yardımcı olsalar da kesinlikle
onun benzerini ortaya koyamazlar.
1- Görünen,-görünmeyen, bilinen- bilinmeyen, tanınan-tanınmayan, yerli-yabancı; her kim varsa, insanların tamamı.
89. Ant olsun Biz, bu Kur’an’da insanlara her türlü örneği verdik.
Buna rağmen insanların çoğu yine de kafirlikte1
diretti.
1- Nankörlükte.
90. “Yerden bizim için bir pınar fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.” dediler.
91. Veya senin hurma ve üzüm bağlarından bir bahçen olmalı ve
aralarından nehirler akıtmalısın.
92. Veya iddia ettiğin gibi, göğü paramparça edip üzerimize yıkmalısın. Veya Allah’ı ve melekleri karşımıza çıkarmalısın.
93. Veya altından bir evin olmalı, ya da göğe yükselmelisin. Çıksan dahi, bize oradan okuyacağımız bir kitap indirmedikçe
senin yükselişine asla inanmayız. De ki: “Benim Rabb’im noksanlıklardan arıdır. Ben, bir beşer ve rasulden başka bir şey
miyim ki?”
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 339
94. İnsanlara, doğru yola ileten rehber gelince, onları iman etmekten alıkoyan şey, “Allah, ölümlü bir beşeri mi rasul gönderdi?” diye düşünmeleridir.
95. De ki: “Eğer yeryüzünün sakinleri melekler olsaydı, elbette
onlara gökten rasul olarak bir melek gönderirdik.”
96. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter.” Kuşkusuz O, kulları için Her Şeyden Haberdar Olan’dır, Her Şeyi
Gören’dir.
97. Allah, kime hidayet etmişse1
, işte o doğru yolu bulmuştur.
Kimi de saptırırsa1
, onun için, O’ndan başka bir sahip bulamazsın. Kıyamet Günü, onları; kör, sağır ve dilsiz olarak yüzüstü sürünür durumda mahşer yerine toplarız. Onların varacakları yer Cehennem’dir. O ne zaman dinse, onlara ateşi
artırırız.
1- Uygun gördüğünü. Bu terkip; Allah, doğru yola iletilmeyi hak edeni, isteyeni doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmayı hak edeni, isteyeni
de sapkınlıkta bırakır; sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır;
doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir,
demektir. Hidayet ve dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir.
Allah, hiç kimseyi ne zorla hidayete erdirir ne de dalalete düşürür.
İman ve inkâr konusunda sorumluluk bütünüyle insana aittir.
98. Onların, cezalandırılmalarının nedeni, ayetlerimizi inkâr etmelerinden ve “Biz bir yığın kemik ve ufalanmış toz haline
geldikten sonra mı yeni bir yaratılışla diriltilecekmişiz?” diye
alay etmeleridir.
99. Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, tıpkı bunlar gibi, yeni yaratmalara da gücünün yeteceğini görmüyorlar mı? Kendileri için
bir gün sona ereceği kesin olan bir süre tayin etmiştir. Zalimlerin yaptıkları nankörlükten başka bir şey değildir.
340 17/İsra Sûresi Bölüm 15
100. De ki: “Eğer siz, Rabb’imin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, tükenir endişesi ile kimseye bir şey vermezdiniz. İnsan
çok cimridir.1
”
1- İnsanın, cimri olanı olduğu gibi, cömert olanı da vardır; savurgan olanı da. Bu niteleme insanların tamamı için yapılan bir niteleme değil, cimrilik yapanlarla ilgili bir nitelemedir. “De ki” hitabıyla
kimler muhatap alınmışsa, cimrilikten kasıt da onlardır. Ki burada
muhatap olanlar, önceki ayetlerde ifade edildiği üzere müşriklerdir,
sapkınlardır, zalimlerdir.
101. Ant olsun ki Biz Musa’ya apaçık dokuz âyet1
verdik.
İsrailoğulları’na sor. Onlara geldiğinde, Firavun ona, “Ey
Musa! Ben kesinlikle büyülenmiş olduğunu sanıyorum.” demişti.
1- Mucize, kanıt.
102. Musa: “Bunları uyarıcı, aydınlatıcı olarak göklerin ve yerin
Rabb’inden başkasının indirmediğini sen bildin. Ey Firavun!
Ben de kesinlikle senin mahvolduğunu sanıyorum”. dedi.
103. Bunun üzerine yeryüzünü onlara dar etti.1
Biz, onu ve beraberinde olanların tamamını suda boğduk.
1- Ayette geçen “yestefizze” sözcüğü, anlam olarak sürgün etme
değil, tedirgin etme demektir. Bu nedenle “onları bulundukları yerden sürmek” şeklindeki çeviriler doğru değildir.
104. “Arkasından İsrailoğulları’na, güven içinde o yerde yerleşin!
Sonra ahiret için verilen süre dolunca hepinizi toplayıp bir
araya getireceğiz.” dedik.
105. Onu hakk ile indirdik. Ve hakk1
ile indi. Seni, müjdeci ve uyarıcı olmandan başka bir şey için göndermedik.
1- Değişmeksizin, gönderdiğimiz şekliyle.
Bölüm 15 17/İsra Sûresi 341
106. Kur’an’ı; onu, zamana yayarak insanlara duyurman1
için bölümler halinde birbiri ardınca indirdik.
1- “Takrae” sözcüğünün bu ayetteki anlamı okumak değil,
“duyurmak”tır. Kur’an, okunsun diye değil; insanlara duyurulsun,
iletilsin diye gönderilen bir hitaptır.
107. De ki: “Ona ister inanın, ister inanmayın; daha önce kendilerine ilim verilenler1
, o, onlara okunduğu zamanlar, secde
edenler2
olarak çeneleri üzerine kapanırlar.
1- Vahiy aracılığı ile bilgi sahibi olanlar. Daha önce kendilerine kitap verilenler. Ayetteki ilim sözcüğünden kasıt vahiydir. Kur’an, ilim
sözcüğünü daha çok “vahiy” anlamında kullanmaktadır. 2- Tam bir
teslimiyetle.
108. Ve derler ki: “Rabb’imiz her şeyden yücedir. Rabb’imizin uyarısı kesinlikle gerçekleşecektir.
109. Onlar, ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar. Bu onların huşularını1
artırır.
1- Bilinçlerini, saygılarını, duyarlılıklarını ve içtenliklerini.
110. De ki: “İster Allah diye çağırın ister Rahman diye çağırın.
Hangisiyle çağırırsanız çağırın en iyi isimler O’nundur. Salatında1
sesini ne fazla yükselt ne de fazla kıs. Bu ikisi arasında
bir yol tut.
1- Duanda.
111. Ve de ki: “Hamd1
, çocuk edinmeyen Allah’a özgüdür. O’nun
mülkte2
ortağı yoktur. O’nun hiçbir zaman gücü bitmez.
O’nun güç konusunda bir yardımcıya ihtiyacı yoktur. O’nu
tam bir yüceltme ile yücelt.
1- Bütün övgüler. 2- Egemenlikte.
342 18/Kehf Sûresi Bölüm 15
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Hamd1
, kendisinde hiçbir çelişki olmayan Kitap’ı indiren
Allah’a aittir.
1- Övgü.
2. Dosdoğru bir gözetici olarak; şiddetli azaba karşı uyarmak, erdemli ve doğru davranışlarda bulunan müminlere, en iyi karşılığın1
onların olduğunu müjdelemek için katından indirdi.
1- Cennetin.
3. Onlar, orada ebediyen kalıcıdırlar.
4. Ve “Allah, çocuk edindi.” diyenleri uyarmak için.
5. Buna dair kendilerinin de atalarının da hiçbir bilgileri yoktur.
Çok büyük söz ediyorlar. Yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
6. Onlar, bu söze inanmıyorlar diye, onların durumlarına üzüntünden neredeyse kendini harap edeceksin!
7. Biz, hangisinin daha iyi şeyler yapacağına sınav olsun diye,
yeryüzünde olan şeyleri ilgi çekici yaptık.
8. Yeryüzünde olan güzellikleri kupkuru toprak haline getireceğiz.
9. Yoksa sen, Kehf ve Rakim1
Ashabı’nın Bizim en şaşılacak ayetlerimizden2
olduklarını mı sandın?
1- Mağara ve Yazıt/kitabe/yazılı levha arkadaşlarının. 2- Mucize,
ibret, kanıt.
kehf sûresi
[İniş sırası: 69, Mekki, 110 ayet.
Adını 9. ayetindeki “kehf/büyük mağara” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 15 18/Kehf Sûresi 343
10. Gençler, mağaraya sığındıkları zaman şöyle demişlerdi:
“Rabb’imiz, bize kendi katından bir rahmet ver. İşimizde doğru olanı yapma bilinci lütfet.
11. Böylece onları yıllar yılı dış dünyadan habersiz yaptık.
12. Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını ortaya çıkarmak için, onları tekrar uyandırdık.
13. Biz, sana onların hikâyesini bütün gerçekliği ile anlatıyoruz.
Kuşkusuz onlar, Rabb’lerine iman eden gençlerdi. Biz de onlara hidayeti1
arttırdık.
1- Doğru yola yönelme bilinçlerini arttırdık.
14. Onların kalplerini pekiştirdik. Kıyam ederek1
: “Bizim
Rabb’imiz, göklerin ve yeryüzünün Rabb’idir” dediler. Ondan
başkasını asla ilah diye çağırmayız. Yoksa kesinlikle saçmalamış oluruz.
1- Müşrik yönetime başkaldırarak.
15. İşte bunlar, O’ndan başka ilahlar edinen bizim halkımızdır.
Onların ilahlığını gösteren açık bir yetki belgesi getirselerdi
ya! Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?
16. Mademki onlardan ve Allah’tan başka kulluk ettikleri şeylerden ayrılmayı tercih ettiniz, o halde mağaraya sığının ki,
Rabb’iniz size rahmetini açsın ve size destek olarak işlerinizi
kolaylaştırsın.
17. Onlar geniş bir alanda bulunurlarken, Güneş’in doğduğu
zaman, mağaranın sağ tarafına yöneldiğini, battığı zaman
da onların sol yanlarından geçtiğini görürsün. Bu Allah’ın
âyetlerindendir.1
Allah, kimi doğru yola iletirse2
, işte o doğru
yolu bulmuştur. Kimi de dalalette bırakırsa2
, artık sen ona yol
gösterecek bir yardımcı ve yol gösterici bulamazsın.
1- Mucizelerindendir. 2- Uygun gördüğünü. Bu terkip; Allah, doğru
yola iletilmeyi hak edeni, isteyeni doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmayı hak edeni, isteyeni de sapkınlıkta bırakır; sapkınlığı gerektiren
şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir, demektir -Kim delalette kalmayı hak ederse.
344 18/Kehf Sûresi Bölüm 15
18. Onlar, uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Ve
biz onları sağ yanlarına ve sol yanlarına çeviririz. Köpekleri
de avluda ön ayaklarını öne doğru uzatmıştı. Eğer sen onlarla
karşılaşsaydın, gerisin geri kaçardın. Ve korkudan ürperirdin.
19. Ve böylece birbirlerine sorsunlar diye onları canlandırdık. Onlardan biri şu soruyu sordu: “Ne kadar kaldınız?” “Bir gün veya
günün bir bölümü kadar.” dediler. Kimisi de: “Ne kadar kaldığınızı Rabb’iniz daha iyi bilir.” dediler. Sizden birisini, gümüş
paranızla şehre gönderin. Hangi yiyeceği seviyorsanız ondan
yiyecek getirsin. Ve sizi kimseye sezdirmemeye dikkat etsin.
20. Onlar sizi fark ederlerse, sizi taşa tutarlar veya kendi milletlerine1
döndürürler. O zaman, kesinlikle ebediyen kurtuluşa
eremezsiniz.
1- Yol, sünnet, inanç sistemi, uygarlık, yaşam biçimi.
21. Böylece, Allah’ın verdiği sözün gerçek olduğunu, o saat1
hakkında hiç kuşku olmadığını bilmeleri için onları haberdar
ettik. O zaman, onların durumu hakkında aralarında tartışıyorlardı.” Onların üzerlerine bir bina yapın; onların Rabb’leri,
onları daha iyi bilir.” dediler. Düşünceleri kabul edilenler:
“Onların üzerlerine bir mescid2
yapalım.” dediler.
1- Kıyamet. 2- Tapınak
22. Hiçbir bilgiye sahip olmadan, “Onlar üç kişidir, dördüncüsü
köpekleridir.” diyecekler, “Beş kişidir, altıncısı köpekleridir.”
diyecekler, “Yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir.” diyecekler.
De ki: “Onların sayılarını Rabb’im daha iyi bilir. Onları pek az
kimseden başkası bilmez .” Onlar hakkında, Kur’an’ın verdiği bilgi dışında onlarla tartışma. Onlar hakkında tartışan hiç
kimseden de bir açıklama isteme.
23. Hiçbir şey için, “Ben, yarın bunu kesinlikle yapacağım.” deme.
24. Ancak, Allah’ın dilemesiyle yapacağım de. Ve unuttuğun zaman Rabb’ini an. Ve “Umulur ki Rabb’im beni en doğru olanı
yapmaya yöneltir.” de.
Bölüm 15 18/Kehf Sûresi 345
25. Onlar, mağaralarında, üç yüz yıl kaldılar ve dokuz yıl ilave ettiler.1
1- Bu sayı, tahmin yürütenlere aittir. Zira bir sonraki ayette böyle
olduğu anlaşılmaktadır. Böyle tahmin edenlere bir sonraki ayette
cevap verilmektedir.
26. De ki: “Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir.” Göklerin ve yerin bilinmezi yalnızca O’na aittir. En iyi gören ve en iyi
işiten O’dur! Onlar için O’ndan başka veli1
yoktur. O, hükümranlığına2
kimseyi ortak etmez.
1- Sahip çıkacak, yardım edip koruyacak. 2- Egemenliğine, gaybı
bilme gücüne.
27. Ve sen, Rabb’inin Kitap’ından sana vahyedileni oku! O’nun
kelimelerini1
değiştirecek yoktur. O’ndan başka sığınılacak da
bulamazsın.
1- Takdir edilmiş hükmünü. “Allah’ın kelimeleri” deyimi “Allah’ın
sözleri” anlamını değil, yarattığı şeyleri ve yaratma gücünü ifade
etmektedir. Allah’ın sonsuz ilimi ve gücünü vurgulamaktadır.
28. Sabah akşam1
O’nun yoluna yönelerek, Rabb’ine çağrıda bulunanlarla beraber olmada sabırlı ol. Dünya hayatının çekiciliğine kanarak gözlerini onlardan ayırma. Kalbini2
zikrimizden
gafil kıldığımız3
, tutkularına uymuş, işi aşırılık olan kimseye
boyun eğme.
1- Her zaman, sürekli, gün boyu. 2- Kavrama ve düşünme yetisini.
3- Öğütlerimizi umursamayanları.
29. De ki: “Hakk1
Rabb’inizdendir. O halde dileyen iman etsin, dileyen küfretsin.” Biz, zalimler için duvar gibi onları çepeçevre
kuşatan bir ateş hazırladık. Eğer yağmur yağsın isterlerse, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su yağdırılır. O ne kötü bir
içecektir! Ve ne kötü bir barınma yeridir.
1- Gerçeği kesin olarak bildiren mesaj.
346 18/Kehf Sûresi Bölüm 15
30. Gerçek şu ki; iman edip sâlihâtı1
yapanlara gelince; Biz, iyi
bir iş yapan hiç kimsenin yaptığını karşılıksız bırakmayız.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
31. İşte onlara Adn Cennetleri vardır. Onların içinden nehirler
akar. Orada, altından bileziklerle süslenirler. İnce ve kalın
ipekten yeşil elbiseler giyerler. Orada tahtlar üzerine yaslanırlar. Ne güzel bir karşılık ve ne iyi bir ağırlanma yeri!
32. Onlara iki adamın durumunu örnek ver. Bunlardan birine her
türlü üzümden iki bağ yaptık. Ve bu iki bağın çevresini hurmalıklarla donattık. Aralarında da ekinlikler bitirdik.
33. İki bahçenin ikisi de hiçbir şey eksik bırakmadan meyvelerini
verdi. Ve aralarında bir nehir akıttık.
34. Ve onun serveti oldu. Arkadaşı ile konuşurken: “Ben malca
senden daha zenginim, insan sayısınca da senden daha güçlüyüm.” dedi.
35. Ve o kendisine yazık ederek bahçesine girdi: “Ben, bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmıyorum.” dedi.
36. Kıyametin kopacağını sanmıyorum. Eğer böyle bir şey olur da
Rabb’ime döndürülürsem, mutlaka orada bundan daha hayırlısını bulurum.
37. Tartışmaya girdiği arkadaşı ona: “Seni topraktan, sonra bir
nutfeden yaratan, sonra da seni insan şekline sokana nankörlük mü ediyorsun?”
38. Oysa benim Rabb’im Allah’tır. Ve ben Rabb’ime kimseyi ortak
koşmam.
39. Her ne kadar beni mal-mülk ve evlat bakımından eksik görüyorsan da, bahçene girdiğin zaman: “Allah ne dilerse o olur,
Allah’tan başka hiçbir güç yoktur.” deseydin ya!
Bölüm 15 18/Kehf Sûresi 347
40. Belki Rabb’im, bana senin bahçenden daha hayırlısını verir.
Ve seninkinin üzerine de gökten felaketler gönderir de verimsiz, kupkuru bir toprak olur.
41. Veya onun suyu yerin dibine çekilir de artık onu çıkarmaya
asla gücün yetmez.
42. Onun ürünleri kuşatılıp bitirildi. Ve çardakları üzerine yıkılmıştı. Yaptığı harcamalara üzülerek ellerini ovuştururken, “Keşke
ben Rabb’ime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım.” diyordu.
43. Allah’tan başka kendisine yardım edecek kimseler olmadı. Ve
kendi kendisini de koruyamadı.
44. İşte bu durumda velilik1
, gerçek olarak yalnızca Allah’a aittir.
O, ödüllendirme bakımından da en hayırlı olandır. Sonuç bakımından da en hayırlı olandır.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
45. Dünya hayatının neye benzediğine dair şu örneği ver: o, gökten indirdiğimiz suyla yeşeren, daha sonra da çer çöp olup
rüzgârla sağa sola savrulan bitki gibidir. Allah’ın her şeye gücü
yeter.
46. Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan iyi işler
ise Rabb’inin yanında daha değerlidir. Ümit bağlama yönünden de daha değerlidir.
47. O gün dağları yürüteceğiz. Ve yeryüzünü dümdüz görürsün. Hiç kimseyi bırakmaksızın onların tamamını1
mahşerde toplarız.
1- Tüm ölüleri.
48. Saf saf Rabb’ine arz olunacaklar. Ant olsun ki siz, ilk yarattığımız gibi Bize geldiniz. Hayır, size yaptığımız uyarıları, gerçekleştirmeyeceğimizi sanıyordunuz.
348 18/Kehf Sûresi Bölüm 15
49. Ve kitap ortaya kondu. O zaman suçluların onda olanlardan
ürperdiklerini görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitap ki, büyük-küçük saymadık hiçbir şey bırakmamış.” derler. Yaptıkları
her şeyi hazır buldular. Senin Rabb’in, hiç kimseye haksızlık
yapmaz.
50. Hani! Biz, meleklere, “Âdem’e secde edin.1
” demiştik. İblis
hariç hepsi secde etmişti. O cinlerdendi. Böylece Rabb’inin
sözünden dışarı çıktı. Onlar size düşman iken, Beni bırakıp,
onu ve soyunu evliya2
mı ediniyorsunuz? Zalimler için ne kötü
bir tercihtir bu!
1- Saygı gösterip, değerini takdir edin. Saygı sunun. 2- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar. Kur’an’da yer
alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü; dost, dostlar
olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler.
51. Ben onları1
göklerin ve yeryüzünün yaradılışına ve kendilerinin yaradılışına tanık tutmadım.2
Ve Ben saptıranları yardımcı
edinmedim.
1- İblis ve soyu. 2- İblis ve soyu kendi yaradılışlarına tanık tutulmazlarken; insan ve soyu kendi yaradılışına tanık tutulmuştur. (Araf
Suresi, 172) Yani Allah, insanı yaratırken onun benliğine, yaratıcıyı idrak etme güdüsünün yerleştirildiğini; insanın yaradılış özünde
Allah’ı tanıma ve idrak etme yeteneğinin kodlanmış olduğunu ifade
etmektedir.
52. O gün Allah, “Benim ortaklarım olarak sandıklarınızı haydi çağırın.” der. Sonra onları çağırdılar fakat onlar, kendilerine cevap
vermedi. Ve Biz onların aralarına aşılmaz bir engel koyduk.
53. Kötüler, ateşi görünce, ona düşeceklerini anlarlar. Ancak ondan bir kaçış yolu bulamazlar.
54. Ant olsun ki Biz, bu Kur’an’da her türlü örneği farklı farklı
açıklamalarla verdik. Ne var ki insan bilir bilmez her şeye karşı çıkmayı çok sevmektedir.
Bölüm 15 18/Kehf Sûresi 349
55. Kendilerine hidayet1
geldiği zaman; insanları, Rabb’lerinin
bağışlamasını dilemekten ve inanmaktan alıkoyan şey, kendilerinden öncekilerinin başına gelenlerin, kendi başlarına da
gelmesini ya da azapla karşı karşıya gelmeyi beklemeleridir.
1- Doğru yola iletme kılavuzu.
56. Biz, rasulleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz.1
Gerçeği yalanlayan nankörler ise Hakk’ı Batıl ile ortadan
kaldırmak için mücadele ediyorlar. Ve onlar, ayetlerimizi ve
uyarıldıkları şeyleri alaya alıyorlar.
1- Tercihleri nedeniyle nasıl bir sonuçla karşılaşacaklarını bildirmek
için.
57. Rabb’inin âyetleriyle öğüt verildiği zaman onu dikkate almayan ve yapıp ettiklerini önemsemeyen kimseden daha haksız
kim vardır? Biz, böylelerinin kalplerinin üzerine, gerçeği düşünüp kavramayı engelleyen bir örtü, kulaklarına da ağırlık
koyduk. Sen onları doğruya yöneltmeye çalışsan da artık asla
doğru yola dönmezler.
58. Bununla beraber, rahmet sahibi Rabb’in çok bağışlayıcıdır.
Eğer O, yaptıkları yüzünden onları hemen hesaba çekseydi,
kesinlikle onlara azabı hemen verirdi. Aksine onlar için belirlenmiş bir zaman vardır. Onlar, O’ndan başka sığınılacak bir
yer asla bulamazlar.
59. İşte zulmettikleri zaman yok ettiğimiz beldeler. Biz onların
yok edilmeleri için de bir zaman belirlemiştik.
60. Bir zamanlar Musa, genç arkadaşına: “İki denizin birleştiği
yere ulaşıncaya kadar yoluma devam edeceğim veya uzun
zaman gitmeye devam edeceğim.” demişti.
61. İkisinin arasının1
birleştiği yere ulaştıklarında hûtlarını2
unuttular. O da denizin derinliklerine doğru kendi yolunu tuttu.
1- İki denizin. 2- Balıklarını.
350 18/Kehf Sûresi Bölüm 15
62. Epey bir mesafe aldıktan sonra, genç arkadaşına, “Yolculuğumuz nedeniyle iyice yorulduk, haydi sabah yemeğimizi getir.”
dedi.
63. “Tüh! Şu işe bak! O kayanın yanında durduğumuzda ben balığı unuttum; şeytan hatırlamama engel oldu. O da şaşılacak
bir şekilde denizde kendisine yol tuttu.”
64. “Hemen oraya dönmeliyiz” dedi. Ve izlerini takip ederek geri
döndüler.
65. Derken katımızdan, kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan1
bir ilim öğrettiğimiz1
Bizim kullarımızdan bir kul2
buldular.
1- “Ledun” sözcüğü, kimi dünya dinlerinde gnosis (gizli, özel bilgi,
sır) olarak tanımlanan biçimiyle “tasavvuf dininde” de bilgi türü
olarak, “ilm-i ledun” olarak yer almaktadır. İlm-i ledun; “hiçbir çaba
olmaksızın, Allah’ın, kimilerinin kalbine doğrudan bilgi yüklemesi”
olarak tanımlanmaktadır. Oysaki “ledun” sözcüğü Kur’an’ın onlarca ayetinde(Bu surenin 76. ayetinde de var.) olduğu gibi, bu ayette
de “mekân zarfı” olarak; tarafında, yanında, katında anlamlarına
gelmektedir. 2- Çeşitli kaynaklara dayanılarak “Hızır” olarak adlandırılan “bir kul”un kim olduğu bilgisi Kur’an’da yer almamaktadır. Hızır sözcüğü Kur’an’da yer almadığı halde, “kullarımızdan bir
kul”u, Kur’an dışı geleneksel anlayış, Kur’an dışı inançların etkisinde
kalarak “Hızır” olarak anmaktadır.
66. Musa ona: “Sana öğretilen doğru yoldan gitme bilgisini bana
da öğretmen için, sana tabi olabilir miyim?” dedi.
67. Sen, benimle beraber olmada sabretmeye asla güç yetiremezsin.
68. Haberdar edilerek içyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?
69. “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı
çıkmayacağım.” dedi.
Bölüm 15 18/Kehf Sûresi 351
70. “O halde, eğer bana uyacaksan, hakkında bir açıklama yapıncaya kadar bana hiçbir şey hakkında soru sorma.” dedi.
71. Böylece ikisi gittiler. Nihayet bir gemiye bindiklerinde onu
deldi. Musa:“İçindekileri boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen şaşılacak bir iş yaptın.” dedi.
72. “Gerçek şu ki sen benimle birlikte olmada sabretmeye asla
güç yetiremezsin.” dememiş miydim?
73. “Unutmuş olmamdan dolayı beni kınama ve bu işimden dolayı güçlük çıkarma.” dedi.
74. Tekrar yola koyuldular. Nihayet bir delikanlıya1
rastladılar.
Onu öldürdü. “Bir cana karşılık olmaksızın masum bir canı öldürdün mü? Gerçekten dehşet verici bir şey yaptın!”
1- Kimi çevirilerde çocuk diye çevrilen “ğulâm” sözcüğü, delikanlı
anlamında olup, yaşlı anlamındaki “şeyh” sözcüğünün zıddıdır. Dolayısı ile öldürülen kimse çocuk değil genç yaşta birisidir.
15. Bölümün Sonu
75. Sana, “Sen, kesinlikle benimle birlikte olmaya sabretmeye
asla güç yetiremezsin, demedim mi?” dedi.
76. “Eğer bir daha sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etmezsin! Arkadaşlıktan vazgeçmekle de haklı sayılırsın.”
77. Nihayet yeniden yola koyuldular. Bir kasabaya varınca, karşılaştıkları halktan yiyecek istediler. Ne var ki onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere
olan bir duvar buldular. Hemen onu düzeltti. Musa: “Eğer isteseydin elbette bunun için bir ücret alırdın.” dedi.
78. “İşte bu yollarımızın ayrılma vaktidir. Sabırlı olmaya güç yetiremediğin şeylerin içyüzünü sana açıklayacağım.” dedi.
352 18/Kehf Sûresi Bölüm 16
79. “ O gemi, geçimini denizden sağlayan yoksul kimselere aitti.
Gemiyi hasarlı göstermek istedim, zira onların arkasında bütün gemileri gasp eden bir hükümdar vardı.”
80. “Delikanlıya gelince, anne ve babası inanan kimselerdi. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden huşu ediyoruz.”1
1- Zor kullanarak, baskı yaparak onları azgınlığa ve küfre sürüklediğini içtenlikle, yakinen biliyoruz. Haşiye sözcüğüne “korktuk”
şeklinde anlam verilmesi yanlıştır. Zira Haşiye, yani huşu; içtenlik,
samimiyet demektir. Anlaşılan odur ki; söz konusu alim kul o yörede
yaşayan ve yaşadığı toplumda olup bitenlere yakından tanık olan
birisidir. Çocuğu ve çocuğun ailesini de çok iyi tanımakta, çocuğun
anne babasına nasıl zulmettiğini yakinen bilmektedir. Çocuğun onları azgınlığa ve küfre sürüklediğinden emin birisidir. Ayetteki huşu
sözcüğü, alim kulun olup bitenleri çok iyi bildiğinden ve bilgisinden
emin olduğu anlamındadır. Gelecekte olacak olan bir şeyden değil
olmuş olan; olmakta olan bir durumdan söz edilmektedir. Ayete gelecekte olacak bir şeymiş gibi anlam verilmesi yanlıştır. Yanlışlığın
temel nedeni haşiye sözcüğüne korkma anlamının verilmesidir.
81. “Böylece onların Rabb’lerinin, onu, ondan daha hayırlı, arınmış ve merhamete daha yakın olanla değiştirmesini istedik.”
82. “Duvar ise o şehirde iki yetim delikanlıya aitti. Ve onun altında, onlara ait bir servet vardı. Babaları iyi bir kimseydi. İşte
onun için Rabb’in, onların erginlik dönemine erişmesini ve –
Rabb’lerinden bir rahmet olarak- serveti çıkarmalarını istedi.
Ve ben onu kendiliğimden bir iş olarak yapmadım. İşte senin
sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin açıklaması budur.”
83. Sana, Zu’l-Karneyn’den1
soruyorlar. De ki: “Size ondan bir
konu anlatacağım.”
1- Zu’l-Karneyn sözcüğü iki boynuzlu demektir. Zu’l-Karneyn’in kim
olduğu konusunda Kur’an bir bilgi vermemektedir.
84. Doğrusu Biz, onu yeryüzünde güçlendirdik ve ona her şeyden
bir sebep1
verdik.
1- Sonuca ulaşmayı sağlayacak şey.
Bölüm 16 18/Kehf Sûresi 353
85. Böylece bir sebebe tabi oldu.
86. Nihayet o, Güneş’in battığı yere vardığı zaman, onu koyu bir
suda batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir halkla karşılaştı. “Ey Zu’l-Karneyn! “Dilersen onları cezalandırırsın, dilersen
onlara iyilik edersin.1
” dedik.
1- Ya zulmederek zalim olursun ya da adil davranarak, iyi bir kimse
olursun.
87. Zu’l-Karneyn: “Kim zulmederse ona azap edeceğiz. Sonra
Rabb’ine döndürülür. Böylece ona daha şiddetli bir azapla
azap edilir.” dedi.
88. Kim iman eder ve salihatı yaparsa,1
en iyi karşılık onundur.
Biz, ona her türlü kolaylığı göstereceğiz.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
89. Sonra bir sebebe1
tabi oldu.
1- Amacına ulaştıracak bir yola koyuldu.
90. Nihayet Güneş’in doğduğu yere vardığı zaman, onu, kendilerini Güneş’e karşı koruyacak bir örtü yapmadığımız bir toplumun üzerine doğarken buldu.
91. İşte böyle! Biz, onun yanında olan şeyleri bilgimizle kuşatmıştık.
92. Sonra bir sebebe tabi oldu.
93. Nihayet iki set arasına ulaştığı zaman, onların dışında, neredeyse hiç söz anlamayan bir toplumla karşılaştı.
354 18/Kehf Sûresi Bölüm 16
94. “Ey Zu’l-Karneyn! Şüphesiz Ye’cuc ve Me’cuc1
yeryüzünde fesat çıkaranlardır. Onun için, onlarla bizim aramıza ücreti mukabilinde bir set yap, olmaz mı?” dediler.
1- “Ye’cuc ve Me’cuc, bir nitelemedir. Toplumsal kokuşmanın,
topyekûn bir insanlığın tam bir “hercümerç” olması, ahlaki bozulmanın, sefaletin ve çöküntünün bütün bir toplumu kuşatmasının,
bütün bir toplumun işbirliği halinde fesat çıkarmasının, kötülüğün her şeye nüfus etmesinin genel adıdır. Bunu belli bir zamanla,
mekânla, toplum veya güçle sınırlamak veya bu konuda gaybi bir
beklentiye girmek anlamsızdır. Bu hayal görmekten başka bir şey
değildir. Ye’cuc ve Me’cuc, her çağda ve her toplumda ortaya çıkabilecek bir durumdur.”
95. “Rabb’imin, beni içinde bulundurduğu imkânlar daha hayırlıdır.” dedi. Şimdi bana güç verin de sizinle onların arasına çok
sağlam bir engel yapayım.” dedi.
96. “Bana demir parçaları getirin. İki dağın arası eşit seviyeye gelinceye kadar körükleyin.” dedi. Onu bir ateş haline getirince,
“Bana erimiş bakır getirin, onun üzerine dökeceğim.” dedi.
97. Artık onu aşmaya ve yarıp geçmeye güç yetiremediler.
98. “Bu Rabb’imden bir rahmettir. Ama Rabb’imin uyarısı1
gerçekleştiği zaman, onu yerle bir eder. Ve Rabb’imin uyarısı gerçektir.” dedi.
1- Sözü edilen/karar verilen an.
99. O gün onları terk ederiz. Dalga dalga birbirlerine karışırlar. Ve
Sur’a üfürülür. Hepsini bir araya toplarız.
100. O gün Cehennem’i gerçeği yalanlayan nankörlere sunarız,
tam bir sunuşla.
101. Ki onlar, bizim zikrimize1
karşı gözleri kapalı ve işitmeye tahammülü olmayanlardır.
1- Bizim öğüdümüze.
Bölüm 16 18/Kehf Sûresi 355
102. Yoksa gerçeği yalanlayan nankörler, Beni bırakıp kullarımı evliya1
edinebileceklerini mi sandılar? Biz, Cehennem’i gerçeği
yalanlayan nankörlere bir ikram olarak hazırladık.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Sahip çıkacak, koruyacak.
103. De ki: “Size, yaptıklarından dolayı en çok kayba uğrayanları
haber verelim mi?”
104. “Onlar, dünya hayatında iyi işler yaptıklarını sanırlarken, yaptıkları boşa gitmiş olan kimselerdir.”
105. İşte onlar, Rabb’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr
edenlerdir. Bu nedenle onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Artık Kıyamet Günü onlara hiçbir değer vermeyiz.
106. İşte onların cezaları; gerçeği yalanlayarak nankörlük etmeleri, âyetlerimi ve rasullerimi alaya almaları nedeniyle
Cehennem’dir.
107. İman edip, salihatı yapanların ikramı Firdevs Cennetleridir.
108. Orada devamlı kalırlar. Asla ayrılmak istemezler.
109. De ki: “Rabb’imin kelimeleri1
için denizler ve bir o kadar daha
deniz mürekkep olsa; Rabb’imin kelimeleri bitmeden denizler biterdi.
1- “Allah’ın kelimeleri”ne “Allah’ın sözleri” anlamını vermek doğru
değildir. Bu deyim, “takdir edilmiş hüküm” demektir. Bu ayette,
Allah’ın “ol emri” ile yarattığı şeyleri ve yaratma gücünü ifade etmektedir. Allah’ın sonsuz ilmini ve gücünü anlatmaktadır.
110. De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Sizden farkım;
bana, ilâhınızın ancak tek ilâh olduğu vahyedilmiş olmasıdır.
Onun için her kim Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa, sâlihâtı1
yapsın ve Rabb’ine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
356 19/Meryem Sûresi Bölüm 16
meryem sûresi
[İniş sırası: 44, Mekki, 98 ayet.
Adını surede geçen “Meryem” kıssasından almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.
2. Rabb’inin, kulu Zekeriya’ya rahmetinin zikridir.1
1- Öğüdüdür.
3. O, içten bir seslenişle Rabb’ine seslenmişti.
4. “Rabb’im! Gerçekten ben iyice güçten kesildim. Saçım başım ağardı. Ve Rabb’im, Sana ettiğim dualarım hiç karşılıksız
kalmadı.
5. Gerçekten, benden sonra yerime geçeceklerden çok endişeliyim. Hanımım da kısır oldu. Onun için bana katından bir veli1
bağışla.
1- Yerime geçecek, destekleyici, yardımcı, yandaş birini lütfet.
6. Bana ve Yakub soyuna mirasçı olsun. Rabb’im, onu hoşnut
olunan kıl.”
Bölüm 16 19/Meryem Sûresi 357
7. Ey Zekeriya! Biz, sana ismi Yahya olan ve daha önce dengi1
görülmemiş bir delikanlı müjdeliyoruz.
1- Ayette geçen “semiyyen” sözcüğü, “adaş” olarak çevirilere konu
edilmektedir. Oysaki bu surenin 65. ayetinde de görüldüğü gibi
“denk” anlamına gelmektedir.
8. “Rabbim! Hanımım kısır, ben de ayakta duramayacak kadar
yaşlanmışken, benim nasıl bir delikanlı çocuğum olabilir?”
dedi.
9. “Doğrusun, ne var ki senin Rabb’in böyle olmasını buyurdu.”
Ve “Bu Benim için kolaydır. Bundan önce de seni, sen hiçbir
şey değilken yarattım.” dedi.
10. “Rabbim! Bana bir âyet1
ver!” dedi. “Senin ayetin2
, aralıksız
üç gece3
insanlarla konuşmamandır.”4
buyurdu.
1- Ne yapmam gerektiği konusunda bana bir yol göster. 2- Yapman
gereken şey. 3- Üç gün, üç gece.(Al-i İmran, 41). 4- Başka bir şeyle
meşgul olmaksızın üç gün boyunca yalnızca Rabb’ini anarak, O’na
şükrederek geçir.
11. Bunun üzerine mihraptan1
halkın karşısına çıktı. Onlara, sabah akşam2
tesbih3
etmelerini vahyetti.4
1- İbadethaneden. 2- “Sabah akşam” bir deyimdir ve “bütün bir
gün, gün boyunca, devamlı” anlamına gelmektedir. 3- Allah’ı tesbih
etmek; O’nu şirk içeren her türlü düşünce ve inançtan arındırarak,
Kendisine özgü nitelikleri ile yüceltmek demektir. 4- İşaret diliyle.
12. “Ey Yahya! Kitap’ı kuvvetlice tut.”1
O henüz çocukken ona hikmet2
verdik.
1- Onun buyruklarına samimiyetle uy. 2- Sağlıklı düşünme, gerçeği
kavrama, doğru hüküm verme yetisi. Yargı, yargılama, karar, güçlendirme, sağlamlaştırma.
13. Tarafımızdan yumuşak kalplilik ve zekât1
verdik. Ve o, takva2
sahibi oldu.
1- Arınma, temizlik. 2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle
uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
358 19/Meryem Sûresi Bölüm 16
14. Anne ve babasına karşı birr1
sahibiydi. Karşı çıkan ve asilik
eden biri değildi.
1- Hayır, iyilik, bağış, itaat, doğruluk, adalet, gerçeklik, erdem, sevgi.
15. Doğduğu gün, öleceği gün ve canlı olarak yeniden diriltileceği
gün onun üzerine selâm olsun.
16. Kitap’ta Meryem’i de an! Hani o, ailesinden ayrılarak, doğu
tarafında bir yere çekilmişti.
17. Sonra ailesi ile arasına bir perde çekti.1
O zaman, ona ruhumuzu gönderdik. Ona normal bir beşer yapısında temessül etti.2
1- Onlardan ayrı bir yere çekildi. 2- Göründü. (Sözcüğün birincil anlamı olarak, “örnek verme” anlamına gelen “temessül” sözcüğü bu
ayette, sözcüğün diğer bir anlamı olan ve “benzemeyi” ifade eden
“göründü” anlamıyla kullanılmıştır.)
18. “Senden Rahman’a sığınırım. Eğer sen takva1
sahibi isen benden uzak dur” dedi.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
19. “Ben sadece sana tertemiz bir oğul bağışlamak için senin
Rabb’inin elçisiyim.” dedi.
20. “Benim nasıl bir çocuğum olabilir? Bana bir beşer dokunmamışken. Ve ben iffetsiz değilim.” dedi.
21. Elçi: “İşte böyle.” dedi. Rabbin: “O Bana kolaydır. Onu, insanlara bir âyet1
ve Bizden bir rahmet kılacağız.” buyurdu. Bunun
böyle olması karara bağlanmıştır.
1- Mucize.
22. Ona hamile kaldı ve gözden uzak bir yere çekildi.
Bölüm 16 19/Meryem Sûresi 359
23. Sonra doğum sancısı onu bir hurma ağacının gövdesine sığınmaya mecbur etti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim.” dedi.1
1- Bu sözler, doğum sancısı nedeniyle söylenmiş sözler değil, hamileliğinin izahını nasıl yapacağını bilememenin verdiği sıkıntıyı ve
üzüntüyü ifade eden sözlerdir.
24. Sonra aşağısından, ona “Üzülme.” diye bir ses geldi: “Rabb’in,
senin alt tarafında1
olanı şerefli2
kılmıştır.
1- Rahminde. 2- “Seriyy” sözcüğü; ark, dere, suyolu gibi anlamlara
geldiği gibi; soylu, şerefli, değerli, seçkin, cömert, her şeyin iyisi, önder gibi anlamlara da gelmektedir. Bu ayetin çevirisinin, genellikle
bu sözcükten hareketle; “Rabb’in alt tarafından bir su arkı akıttı”
şeklinde anlam verilmesi doğru değildir. Meryem’in çaresizliğinin
ve üzüntüsünün gereksizliğini ifade eden ve onu teselli edecek bir
seslenişle: “Üzülme, sen çok şerefli, çok değerli, her şeyin en iyisi
olan ve önder bir çocuk doğuruyorsun.” denmek istenmektedir.
25. Hurma ağacını silkele. Üzerine taze hurmalar dökülsün.
26. “Artık ye ve iç. Gözün aydın olsun! Eğer bir kimseyle karşılaşırsan; ben Rahman’a oruç adadım,1
bu nedenle bugün hiç
kimse ile konuşmayacağım de.”
1- Konuşmama orucu.
27. Sonra onu kucaklayarak halka getirdi. Dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen olmayacak bir şey yaptın.”
28. “Ey Harun’un kız kardeşi!1
Doğrusu senin baban kötü bir
adam değildi. Annen de iffetsiz bir kadın değildi.”
1- “Harun’un Kız kardeşi” hitabından kasıt, “Ehli Harun/Harun ailesine” mensubiyetten kinayedir.
360 19/Meryem Sûresi Bölüm 16
29. Bunun üzerine, Meryem çocuğu işaret etti. Onlar: “Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?” dediler.1
1- Anlam zorlamaları ile bu ayeti, “İnsanlar onu henüz genç bularak, “Biz daha dünkü çocukla nasıl konuşalım?” şeklinde açıklamak doğru değildir. Hz. İsa’nın beşikte konuşması gerçektir. 21.
ayette de denildiği gibi bu olay bir mucizedir. Hz İsa’nın beşikte
iken konuştuğunu başka ayetler de bildirmektedir.(3/Âl-i İmran,
46; 5/Mâide, 110)
30. Beşikteki çocuk: “Kuşkusuz ki ben Allah’ın kuluyum. Bana Kitap verdi ve beni Nebî yaptı.1
” dedi.
1- Bu cümle, geçmiş zaman kipiyle “Bana Kitap verdi ve beni Nebî
yaptı.” şeklinde ifade edilmişse de; anlam olarak, “ Bana Kitap vermeyi ve beni Nebî yapmayı hükme bağladı/kararlaştırdı.” şeklinde
anlaşılmalıdır. Beşikteki bir çocuğa Kitap ve Nebîlik verilmeyeceğinden hareketle, Hz. İsa’nın toplumunun yanına döndüğünde genç
yaşta bir delikanlı olduğu, “beşikteki çocuk” deyiminin “daha dünkü
çocuk” anlamında onu hafife almak amacıyla söylendiği şeklindeki
görüş bizce isabetli değildir.
31. Ve beni bulunduğum her yerde mübarek1
kıldı. Ve yaşadığım
sürece bana salâtı2
ve zekâtı3
tavsiye etti.4
1- Kutlu. 2- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelmek; ibadete
layık yeğane ilahın Allah olduğuna inanmak. 3- Benliğini arındırmayı, ruhen, kalben, manen temizlenmeyi, arı duru hale gelmeyi.
4- Hükme bağladı.
32. Ve anneme karşı birr1
olmayı. Ve beni bir zorba, bir isyankâr
yapmadı.
1- Hayır, iyilik, bağış, itaat, doğruluk, adalet, gerçeklik, erdem, sevgi.
33. Doğurulduğum gün, öleceğim gün ve canlı olarak diriltileceğim gün, selâm1
benim üzerimedir.
1- Esenlik.
34. İşte hakkında tartıştıkları Meryem oğlu İsa hakkında söylenecek gerçek söz budur.
Bölüm 16 19/Meryem Sûresi 361
35. Allah’ın bir oğul edinmesi olacak şey değildir. O, her şeyden
münezzehtir.1
Allah bir şeyin olmasına karar verdiği zaman
ona “Ol.” der, o da olur.
1- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta yoktur.
36. Allah, benim de Rabb’im sizin de Rabb’inizdir. O halde, O’na
kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur.
37. Bundan sonra gruplar kendi aralarında çekişmeye başladılar.
Büyük günde bütün gerçekler ortaya çıktığı zaman, o gerçeği
yalanlayan nankörlerin vay haline.
38. Bize gelecekleri gün, onlara gerçekler işittirilir ve gösterilir.
Ne var ki zalimler, bugün apaçık bir şaşkınlık içindeler.
39. Gaflet1
içinde olup, iman etmeyenleri, emrin yerine getirileceği pişmanlık günüyle uyar.
1- Aymazlık.
40. Yeryüzüne ve onun üzerindeki her şeye Biz varis olacağız. Ve
onlar, yalnızca Bize döndürülecekler.
41. Kitap’ta İbrahim’i de an. O, sadık1
bir nebiydi.
1- Her zaman doğruyu söyleyen, özü sözü doğru olan.
42. Babasına: “Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?” demişti.
43. “Ey babacığım! Sana gelmeyen bir ilim1
bana geldi. O halde
bana uy. Ki seni dosdoğru olan yola ileteyim.”
1- Vahiy.
44. “Ey babacığım! Şeytana kulluk etme. Şeytan Rahman’a1
isyan
eden biridir.”
1- Rahmeti bol olan Allah’a.
45. “Ey babacığım! Ben, Rahman’dan sana bir azap dokunur1
da
bu durumda şeytan için bir veli2
olursun diye korkuyorum.”
1- Ebedi olarak sapkınlıkta kalmayı hak edersin. 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
362 19/Meryem Sûresi Bölüm 16
46. “Ey İbrahim! Sen, benim ilahlarıma değer vermiyor musun?
Eğer vazgeçmezsen kesinlikle seni taşlarım. Şimdi uzun bir
süre gözüme görünme.” dedi.
47. “Sana selam olsun. Seni af etmesi için Rabb’imden bağışlanma dileyeceğim. Kuşkusuz O, bana çok lütufkârdır.”1
1- Hoşnut edicidir.
48. “Sizden ve Allah’tan başka kulluk ettiğiniz şeylerden uzak durup, yalnızca Rabb’ime dua edeceğim. Umulur ki, Rabb’ime
ettiğim dualar sayesinde mahrum olmam.”
49. Onlardan ve onların Allah’tan başka kulluk ettiklerinden ayrılınca, Biz, ona İshak’ı ve torunu Yakup’u bağışladık. Hepsini
nebi yaptık.
50. Ve rahmetimizden onlara lutfettik1
. Onların doğrulukla anılmalarını sağladık.
1- Hoşnut ettik.
51. Kitap’ta Musa’yı da an. O, muhles1
bir rasul, bir nebiydi.
1- Arıtılmış, saf, berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş
olan.
52. Ve Tur’un sağ tarafından ona seslendik. Onu, özel konuşmak
için yaklaştırdık.
53. Ona rahmetimizden bir nebi olarak kardeşi Harun’u armağan
ettik.
54. Kitap’ta İsmail’i de an. O, sadık1
bir rasul, bir nebiydi.
1- Her zaman doğruyu söyleyen, özü sözü doğru olan.
55. Ve o kendisi ile birlikte olanlara salâtı ve zekâtı buyuruyordu.1
Ve o Rabb’inin yanında kendisinden hoşnut olunmuşlardandı.
1- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelmeyi; ibadete layık yeğane ilahın Allah olduğuna inanmayı; benliğini arındırmayı, ruhen,
kalben, manen temizlenmeyi, arı duru hale gelmeyi buyuruyordu.
56. Kitap’ta İdris’i de an. O, çok sadık bir nebiydi.
57. Onu yüce bir mekâna yükselttik.
Bölüm 16 19/Meryem Sûresi 363
58. İşte bunlar, Allah’ın nimetlendirdiği nebilerdendi. Âdem’in
neslinden ve Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve
İsrail’in soyundan ve hidayete ilettiğimiz ve seçtiklerimizdendir. Onlara Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak
secdeye kapanırlardı.1
1- Yere yıkılacak derecede bir etkilenme ile, tam bir teslimiyet gösterirlerdi.
59. Bundan sonra arkalarından gelen sonraki nesil, salâtı zayi ettiler1
ve şehvetlerine2
uydular. Yakında kötülükleri kendilerine dönecektir.
1- “Salâtı zayi etmek”, çevirilerde ifade edildiği gibi, “namazı geçirmek, onu ihmal etmek” demek değildir. Zayi sözcüğü, “bir şeyin
elden çıkması, yitirilmesi” demektir. Eğer kast edilen şey, namazı
geçirmek, terk etmek olsaydı; geçirme sözcüğünün karşılığı olan
“fevt” sözcüğü kullanılması gerekirdi. Burada kast edilen şey,
salâtın tamamen terk edilmesi demektir. Ve terk edilen salât, bilinen anlamı ile namaz ibadeti değil; din anlamındadır, Allah’a şirksiz
yönelme anlamındadır. Yani, dinden çıkmaktan, tevhitten uzaklaşmaktan diğer bir anlatımla “küfür” den söz edilmektedir. Namaz,
dua, destek ve rahmet gibi anlamları olan salât sözcüğünün anlamlarından biri de “dindir.” Zaten bir sonraki ayette, “tövbe edip, iman
etmekten” söz edilmektedir. Salâtı/dini terk edenler iman etmeye
davet edilmektedirler. İmana davet ise ancak kâfir olanlar için söz
konusu olabilir. 2- Şiddetli istek ve arzularına.
60. Ancak tövbe edip, iman eden ve salihatı yapanlar1
hariç. İşte
onlar Cennet’e girecekler ve onlara hiçbir şekilde haksızlık yapılmayacaktır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
61. Rahman, kullarına gıyaben Adn Cennetleri söz verdi. Kuşkusuz O’nun sözü gerçekleşecektir.
62. Onlar, orada boş söz işitmezler. Ancak “selam”1
işitirler. Ve
orada, onların sabah akşam2
rızıkları vardır.
1- Yalnızca “güven ve esenlik” dilekleri işitirler. 2- “Sabah akşam”
bir deyimdir ve “sürekli, her zaman” anlamına gelmektedir.
364 19/Meryem Sûresi Bölüm 16
63. İşte bu, kullarımızdan takva1
sahibi olanlara miras2
olarak vereceğimiz Cennet’tir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak. 2- Takvalı
olmanın karşılığında bir hak olarak.
64. Biz, Rabb’inin emri olmaksızın inmeyiz. Önümüzdeki, arkamızdaki1
ve bunların arasında olan her şey O’na aittir. Rabb’in
unutkan değildir.
1- Bildiğimiz bilmediğimiz. Geçmiş ve gelecek şeyler.
65. Göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabb’idir. Öyle ise
yalnızca O’na kul ol ve kulluğunda sabırlı ol. İsmi O’nunla anılmaya değer bir başkasını biliyor musun?
66. İnsan: “Öldükten sonra gerçekten yeniden diriltilecek miyim?” diyor.
67. Oysaki daha önce hiçbir şey değilken, kendisini yoktan var ettiğimizi düşünmüyor mu?
68. Rabb’ine ant olsun ki, onları ve şeytanları1
kesinlikle bir araya
toplayacağız. Sonra onları Cehennem’in kenarında diz üstü
çökmüş olarak hazır tutacağız.
1- Sözüne uydukları, izinden gittikleri şeytan özellikli kimseleri.
69. Sonra, her topluluktan, Rahman’a karşı kim başkaldırmışsa
onları mutlaka ortaya çıkaracağız.
70. Sonra Biz, onu1
kimlerin hak ettiğini elbette daha iyi biliriz.
1- Cehennemi.
Bölüm 16 19/Meryem Sûresi 365
71. Sizden oraya1
gelmeyecek hiç kimse yoktur. Bu Rabb’inin üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür.2
1- Hesap görme alanına, mahşer yerine. 2- Ayette kast edilen şey
açıkça şudur: Herkes mahşer alanına, hesap görmek üzere toplanacak. Hesap görmekten hiç kimse istisna tutulmayacak. Devam
eden ayette de dendiği gibi, takva sahipleri kurtulacak ve zalimler
de Cehennem için orada diz üstü çökmüş halde bekleyeceklerdir.
Ayet, açıkça böyle söylemesine karşın, geleneksel anlayışın İsrailiyat eksenli çeviri ve açıklamalarında; mü’min, kâfir herkes önce
Cehennem’e gidecek, günahının cezası kadar Cehennem’de kaldıktan sonra, Cennet’e geçecek denmektedir. Oysaki 66. Ayetten
73. Ayete kadar olan ayetlere bir konu bütünlüğünde bakılmalıdır.
Ayette doğrudan Cehennem sözcüğü geçmediği halde “oraya” zamirine Cehennem olarak anlam verilmektedir. Oysaki Cehennem
olarak çevrilen “oraya” zamiri Cehennemi değil, mahşer alanını
işaret etmektedir. 21/Enbiya 101-102 ayetleri mü’minlerin Cehennemin uğultusunu bile duymayacaklarını söylemektedir. Ayrıca,
yüzlerce ayette de açıkça ifade edildiği gibi, Cennet de Cehennem
de kalıcıdır. Cehennem’e gidenler Cehennem’den bir daha çıkamayacaklardır. İnancı ne olursa olsun; isterse Müslüman olsun, günahı
sevabından fazla olanlar, Cehennem’e gideceklerdir. Ne var ki Cehennem de tıpkı Cennet gibi derece derecedir.
72. Sonra Biz takva sahiplerini1
kurtuluşa erdireceğiz. Ve zalimleri, orada diz üstü çökmüş halde bırakacağız.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alanları.
73. Açıklayıcı kanıt içeren ayetlerimiz onlara iletildiği zaman1
,
gerçeği yalanlayan nankörler, iman edenlere; “İki gruptan2
hangisi konumu itibariyle daha iyi, çevresi bakımından daha
itibarlıdır?” dediler.
1- Dünyada iken. 2- İnanan ve inanmayan.
74. Oysa onlardan önce, mal ve gösterişçe daha iyi olan nice nesilleri yok ettik.
366 19/Meryem Sûresi Bölüm 16
75. De ki: “Kim sapkınlıkta ise, Rahman, ona vaat edilen şeyi; azabı veya saati görecekleri zamana kadar, zamanı uzatarak süre
tanır. Böylece kimin yerce daha kötü ve taraftarca daha zayıf
olduğunu yakında bilecekler.
76. Allah, hidayete yönelenleri, hidayete iletir. Yapılmış iyi ve yararlı işler Rabb’inin yanında hem karşılık bakımından hem de
sonuç bakımından daha hayırlıdır.
77. Ayetlerimizi inkâr edip, yine de “Bana kesinlikle mal ve evlat
verilecek.” diyen kimseyi1
görüyor musun?
1- Öldükten sonra dirilmeyi ve hesap gününü yok saydığı halde, öte
dünyada da kendisine zenginlik ve güç verileceğini söyleyen kimseyi.
78. O, bilinmeyeni mi biliyor? Yoksa Rahman’dan bir söz mü aldı?
79. Hayır! Onun söylediklerini yazacağız. Ve ona azabı uzattıkça
uzatacağız.
80. Ve onun söylediği şeylere Biz mirasçı olacağız.1
Ve o Bize tek
başına gelecek.
1- Söylediklerinin tamamı, mal, mülk ve evlat elinden alınacak.
81. Ve onlar, kendileri için bir izzet1
olsun diye Allah’tan başka
ilahlar edindiler.
1- Güç, şan, şeref.
82. Hayır! İlah edinenler, onların kulluklarını inkâr edecekler ve
onlara düşman kesilecekler.
83. Görmüyor musun? Biz, gerçeği yalanlayan nankörlerin üzerine, onları tahrik ederek kışkırtan şeytanları saldık.
84. Öyleyse onlar için acele etme.1
Onların günlerinin hesabını
yapıyoruz.
1- Hemen cezalandırılmalarını bekleme.
85. O gün takva sahiplerini1
Rahman’ın huzurunda konuk olarak
toplayacağız.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alanları.
86. Suçluları da susamış olarak1
Cehenneme süreceğiz.
1- Suya götürülen susuz hayvan sürüsü gibi.
Bölüm 16 19/Meryem Sûresi 367
87. Rahman’ın yanında bir “söz” edinmiş olan kimse hariç, bir şefaate sahip olamayacaklar.1
1- Rahman’ın hükümlerine tabi olan, onunla bağlantısını koparmamış olan, yaptığı antlaşmaya bağlı kalan kimselerden başkasına
bir bağışlanma olmayacaktır. Diğer bir deyimle, bir kimsenin bağışlanması ancak iman edip salihatı yapmış olmasına bağlıdır. Zira
Rahman’ın, yüzlerce ayette “iman edip, salihatı yapanlara” Cenneti
vereceğine dair sözü vardır. “Şefaate sahip olamazlar.” deyimine
bakıldığında; ayetteki istisna cümlesinden, buradaki şefaatten kasıt, başkalarının onlar için yapacağı şefaattir. Dolayısı ile buradaki
“şefaate sahip olamayacaklar” ifadesi, kimse onlara yardımcı olamayacak demektir.
88. “Rahman bir çocuk edindi.” dediler.
89. Ant olsun ki, siz çok kötü bir iddiada bulundunuz.
90. Neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar gürültü
ile devrilecekti.
91. Rahman’a bir çocuk isnat ettiler diye.
92. Oysa Rahman’a çocuk edinmek yaraşmaz.
93. Göklerde ve yerde bulunan kimselerin tamamı Rahman’a yalnızca kul olarak gelecek.
94. Ant olsun ki, onların tamamını kuşatmış ve bir bir tespit etmiştir.
95. Onların hepsi, Kıyamet Günü O’na tek başına gelecektir.
96. İman eden ve salihatı yapanları, Rahman sevilenler kılacaktır.
97. Böylece Biz onu1
, kendisi ile takva sahiplerini müjdelemen ve
inat eden bir toplumu uyarabilmen için senin dilinde kolaylaştırdık.
1- Kur’an’ı.
98. Onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Onlardan herhangi birilerinin varlığını hissediyor musun? Veya onlardan en küçük
bir ses duyabiliyor musun?
368 20/Taha Sûresi Bölüm 16
taha sûresi
[İniş sırası: 45, Mekki, 135 ayet.
Adını 1. ayetteki “Ta Ha” harflerinden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ta.Ha.
2. Biz, bu Kur’an’ı sana güçlük çekesin diye indirmedik.
3. Ancak huşu1
duyan kimselere öğüt olsun diye indirdik.
1- Derin saygı ve içten sevgi beslediği; üstün ve yüce görmenin sonucu olarak hayranlık duyduğu yüce varlıktan ayrı düşme, uzak kalma endişesini taşıyan.
4. Yeryüzü ve yüce gökleri yaratan tarafından indirilmiştir.
5. Rahman1
, Arş üzerine istivâ etmiştir.2
1- Rahmeti bol Allah. 2- Her şeyi egemenliği altına almıştır.
6. Göklerde ve yerde ne varsa ve bu ikisinin arasında ve nemli
toprağın altında ne varsa O’nundur.
7. Sözü açıkça söylesen de söylemesen de bil ki O, gizliyi de,
daha gizlisini de bilir.
Bölüm 16 20/Taha Sûresi 369
8. Allah, kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. En “iyi isimler”1
yalnızca O’nundur.
1- “Esma’ul Husna”ya “En güzel isimler.” olarak anlam verilmesi
doğru değildir. “Husna” sözcük olarak, “güzel” demek değil, “iyi”
demektir. “İyi,” nitelik ifade eden bir sözcüktür. Dolayısı ile “en nitelikli özellikler; en üstün ve anlamlı nitelikler yalnızca Allah’a aittir.”
denmektedir. Diğer bir ifade ile Allah’ın sahip olduğu; er-Rahman,
el-Âlim, el-Hâkim, el-Ğafur, el-Kerim, er-Rabb vb. nitelikleri isim
olarak tanımlanamaz. Ve Allah’ın sahip olduğu bu nitelikler, başka varlıklara isnat edilemez.(Bir kimseye, iyi insan dediğimi zaman
ahlakını ve karakteristik yönünü güzel insan dediğimiz zaman fiziki
yapısını ifade etmiş oluruz.)
9. Sana Musa’nın haberi ulaştı mı?
10. Hani o bir ateş görmüş ve yanındakilere: “Ben bir ateş gördüm. Bekleyin! Belki ondan size bir kor getiririm veya ateşin
üzerinde bir yol gösteren bulurum.” demişti.
11. Oraya varınca, “Ey Musa!” diye seslenildi.
12. Ben senin Rabb’inim. Şimdi “ayakkabılarını çıkar”1
. Sen temizlenmiş vadide, Tuvada’sın.2
1- “Ayakkabılarını/nalınlarını çıkar” bir deyimdir. Ve bu deyim, sana
ayak bağı olan, seni yolundan alı koyan, sana yük olan şeylerden
kurtul anlamına gelmektedir. Zira Musa’nın nebilik süreci başlamaktadır. Eşinden boşanmışlar için “nalınlarından kurtuldu” deyimi
de ayak bağlarından, yükten kurtuldu anlamına gelmektedir. 2- Tertemiz bir yoldasın.
13. Ben seni seçtim.1
Öyleyse vahyolunanı dinle.
1- Nebi olarak görevlendirdim.
14. “Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Öyleyse yalnızca
Bana kulluk et. Ve öğüdüm için salâtı1
ikame et.”
1- Öğüdün/vahyin duyulmasına destek ol, gayret göster. Ayetin içeriğinden, salat sözcüğünün namaz değil, bu sözcüğün birçok anlamından biri olan “yardım etmek,” “destek olmak” anlamına geldiği
açıkça anlaşılmaktadır.
370 20/Taha Sûresi
15. Zamanını bildirmemiş olsam da, herkesin yaptığının karşılığını görmesi için kuşkusuz ki o Sâ’at1
gelecektir.
1- Kıyamet saati.
16. Öyleyse ona1
inanmayan, tutku ve kuruntusuna uyan kimse,
seni ondan2
alıkoymasın. Yoksa helak olursun.
1- Kıyamete. 2- Kıyamet saatine inanmaktan.
17. Sağ elindeki nedir ey Musa?
18. “O benim asamdır1
, ben ona dayanırım. Ve onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Onda benim için başka yararlar da var.”
dedi.
1- Sopamdır.
19. “Ey Musa, onu yere at.” dedi.
20. Musa onu atınca bir de ne görsün! Hızla hareket eden bir yılan olmuştu.
21. Allah: “Onu tut, korkma! Onu ilk haline döndüreceğiz.” dedi.
22. Allah: “Elini koynuna sok. Başka bir âyet1
olarak, kusursuz bir
beyazlıkta çıksın.”
1- Mucize.
23. Bununla daha büyük âyetlerimizden1
bazılarını sana gösterelim.
1- Mucizelerimizden.
24. Firavuna git! Çünkü o azgınlaştı.
25. “Rabbim! Göğsüme genişlik ver.” dedi.
26. “Ve işimi kolaylaştır.”
27. “Dilimden düğümü çöz.”
28. “Ki söyleyeceklerimi anlasınlar.”
29. “Bana, yakınlarımdan bir yardımcı ver.
30. “Kardeşim Harun’u.”
31. “Onunla gücüme güç kat.”
Bölüm 16
Bölüm 16 20/Taha Sûresi 371
32. “Onu görevime ortak et.”
33. “Ki Seni çok tesbih1
edelim.”
1- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek.
34. “Seni çokça öğütleyelim.”
35. “Sen, bizim her halimizi görmektesin.”
36. “Ey Musa! İstediğin sana verildi.” dedi.
37. Gerçek şu ki, Biz sana daha önce de lütufta bulunmuştuk.
38. Hani annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik.
39. Onu sandığa koy da suya1
bırak. Su da onu kıyıya bıraksın.
Benim ve onun düşmanı, onu alsın. Ve korumam altında yetiştirilmen için seni sevimli biri yaptım.
1- Nil’e.
40. Hani kız kardeşin gidip, “Size, ona bakacak birisini bulmanızda yardımcı olayım mı?” demişti. Böylece gözü aydın olsun
ve üzülmesin diye seni annene geri döndürdük. Ve birisini
öldürmüştün de seni sıkıntıdan kurtarmıştık. Ve seni çeşitli
sınavlarla sınav yaptık. Sonra yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra takdirimiz gereği şimdi buradasın ey Musa!
41. Seni kendim için yetiştirdim.
42. Sen ve kardeşin, ayetlerimle gidin. Öğütlerimi duyurmada
gevşeklik göstermeyin.
43. İkiniz de Firavun’a gidin. Kuşkusuz o azgınlaştı.
44. Ona yumuşak söz söyleyin. Umulur ki öğüt alır veya çekinip
sakınır.
45. “Rabb’imiz! Onun bize karşı aşırı gitmesinden veya azgınlık
yapmasından çekiniyoruz.” dediler.
46. “Çekinmeyin! Kuşkusuz Ben sizinle birlikteyim. İşitir ve görürüm.” dedi.
372 20/Taha Sûresi Bölüm 16
47. Hemen ona gidin: “Kuşkusuz ki biz Rabb’inin iki rasulüyüz.
Artık İsrailoğulları’nı bizimle gönder ve onlara azap etme.
Doğrusu biz sana bir âyet1
ile geldik. Selam2
doğru yola3
uyanlaradır.
1- Rabb’inden mesaj getirdik. 2- Esenlik. 3- Vahye.
48. Bize, yalanlayıp aldırmayanların azaba uğrayacakları vahyolundu.
49. Firavun: “Ey Musa! Rabb’iniz kimdir?” dedi.
50. Musa: “Bizim Rabb’imiz her şeye yaradılışını1
veren, sonra da
yol gösterendir.” dedi.
1- Yarattığı her şeyi kendine özgü özelliklerle yaratan ve bu özelliklere uygun yaşamanın yolunu gösterendir.
51. Firavun: “Öyleyse öncekilerin durumu ne olacak?” dedi.
52. “Onun bilgisi Rabb’imin yanında yazılıdır. Rabb’im yanlış yapmaz ve unutmaz.” dedi.
53. Yeryüzünü sizin için bir beşik yapan, orada sizin için yollar
açan ve gökten su indiren O’dur. Onunla her türlü bitkiden
çiftler yetiştirdik.
54. Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. Bunda, akıl sahipleri için
âyetler1
vardır.
1- Göstergeler, kanıtlar.
55. Sizi ondan yarattık. Ve sizi ona döndüreceğiz. Ve sizi oradan
bir kere daha çıkaracağız.
56. Ant olsun ki; ayetlerimizin1
hepsini ona gösterdik. Buna rağmen yalanlamada diretti.
1- Belgelerimizin, göstergelerimizin, kanıtlarımızın.
57. “Ey Musa, sen sihrinle bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi
geldin?” dedi.
58. O halde biz de sana, senin sihrine benzer bir sihirle karşılık
vereceğiz. Şimdi üzerinde birlikte anlaşacağımız bir yer ve zaman belirle.
Bölüm 16 20/Taha Sûresi 373
59. “Sizinle buluşma zamanı, ziynet1
günü insanların toplanma
zamanı olan kuşluk vakti olsun.” dedi.
1- Şenlik günü, tören günü.
60. Bunun üzerine Firavun çekip gitti ve yapacağı hileleri hazırlattıktan sonra belirlenen yere geldi.
61. Musa onlara: “Yazıklar olsun size! Yalanlarınızla Allah’a iftira
etmeyin. Yoksa sizi azapla yok eder. İftira edenler, gerçekten
yok olmuştur.”
62. Firavunun adamları fısıltı ile aralarında ne yapacaklarını tartıştılar.
63. “Bu ikisi kesinlikle sihirbazdır. Sihirleriyle sizi yerinizden çıkarmak, bu güzel düzeninizi bozmak istiyorlar.
64. “Şu halde bütün oyunlarınızı birleştirin, sonra bir düzen içinde ortaya koyun. Bugün üstün gelen kesinlikle başarıyı elde
etmiş olur.”
65. Sihirbazlar, “Ey Musa! Önce sen mi atacaksın, yoksa biz mi
atalım?” dediler.
66. Musa, “Buyurun, önce siz atın” dedi. Yaptıkları büyüden dolayı attıkları sopa ve ip hızla hareket ediyormuş gibi göründü.
67. Bunun üzerine Musa’nın içine korku düştü.
68. “Korkma! Kuşkusuz ki sen üstün geleceksin.” dedik.
69. “Sağ elinde olanı at, onların yaptığı şeyleri yutacak. Onların
yaptıkları sihirbaz hilesinden başka bir şey değil. Ve sihirbazlar ne yaparlarsa yapsınlar kurtuluşa eremezler.
70. Bunun üzerine sihirbazlar, secde edenler1
olarak atıldılar.2 Biz:
“Harun’un ve Musa’nın Rabb’ine iman ettik.” dediler.
1- Gerçeği içtenlikle kabul edenler, gerçeğe teslim olanlar. 2- Yere
kapananlar oldular.
374 20/Taha Sûresi Bölüm 16
71. Firavun, “Ben izin vermeden ona iman mı ettiniz? Kuşkusuz
o, size sihir öğreten hocanızdır. Kesinlikle ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve sizi hurma ağacının gövdesine asacağım. Ve böylece hangimizin azabının daha şiddetli ve
kalıcı olduğunu mutlaka öğreneceksiniz.” dedi.
72. “Bizim açımızdan, ortaya konan bu kanıtlayıcı bilgiden sonra,
yaradılışımızın esaslarını belirleyen yaratıcıya karşı seni asla
tercih etmeyiz. İstediğin şeyi yap. Senin hükmün ancak bu
dünya hayatında geçer.” dediler.
73. “Biz, hatalarımız ve bize sihirle zorla yaptırdığın kötü şeyler
için Rabb’imizin bizi bağışlayacağına inanıyoruz. Allah daha
hayırlı ve kalıcı olandır.”
74. Kim Rabb’ine suçlu olarak gelirse, onun yeri Cehennem’dir.
Orada ne ölür ne de yaşar.
75. Ve kim O’na bir mümin olarak salihatı yapmış şekilde gelirse,
işte böyle kimseler için yüksek makamlar vardır.
76. İçinden ırmaklar akan Adn Cennetlerinde sürekli kalacaklar.
İşte bu arınmış olanlara1
verilecek karşılıktır.
1- Vahye tabi olup, şirkten ve nankörlükten uzak kalanlara.
77. Ant olsun ki, Musa’ya: “Kullarımla geceleyin yola çık; onlara
denizde kuru bir yol aç. Arkanızdan yetişecekler diye korkma,
endişe etme!” diye vahyettik.
78. Firavun hemen ordusu ile onların ardına düştü. Derken sudan üzerlerine kapanan kapandı.
79. Firavun halkını sapkınlıkta bıraktı; onları doğru yola yöneltmedi.
Bölüm 16 20/Taha Sûresi 375
80. Ey İsrailoğulları! Sizi, düşmanınızdan kurtarmış ve dağın sağ
yanında sizden söz almıştık. Ve size kudret helvası ve bıldırcın
bağışlamıştık.1
1- Çevirilerde; bu ayetin son cümlesinin çevirisi, “Kudret helvası ve
bıldırcın indirdik.” şeklindedir. Oysaki “enzele” sözcüğünün, birkaç
anlamı var. Sözcüğün, aynı zamanda “bağışlama, ikram etme” anlamları da bulunmaktadır. Bu ayetteki “enzele” sözcüğü “ikram etti,
bağışladı.” anlamındadır.
81. Size rızık olarak verdiğimiz temiz şeyleri yiyin. Bu konuda aşırılık yapmayın. Yoksa gazabıma uğrarsınız. Kim gazabıma uğrarsa, kesinlikle o tepetaklak olmuştur.
82. Ben, tövbe eden, iman edip salihatı yapan1
, doğru yolda olan
kimseyi kesinlikle bağışlarım.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
83. Ey Musa, seni toplumundan aceleyle ayrılmaya sevk eden şey
nedir?
84. Musa: “Onlar, benim yolumdalar. Acele etmemin nedeni,
Sen’i hoşnut etmektir.” dedi.
85. Allah: “Biz, halkını sınadık. Senden sonra Samiri onları saptırdı.”
86. Bunun üzerine Musa, halkına öfkeli ve üzüntülü bir şekilde
geri döndü: “Ey halkım, Rabb’iniz size iyi bir söz vermedi mi?
Şimdi bu süre size uzun mu geldi? Yoksa Rabb’inizin gazabının üzerinize inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden
döndünüz?” dedi.
87. “Senin sözünden çıkmadık. Fakat biz halkın ziynetlerinden
yüklenmiştik.1
Sonra onları kaldırıp attık.2
Bize Samiri böyle
öğütledi.”3
1- Mısırdan çıkarken halktan ziynet(altın vb. süs eşyaları) toplamıştık. 2- Onları ateşte eriterek buzağıya süs yaptık. 3- Aklımızı çeldi,
etkiledi.
376 20/Taha Sûresi Bölüm 16
88. Böylece onlara böğürmesi olan bir boğa1
cesedi2
çıkardı. Ve
onlara: “Bu sizin de ilahınız Musa’nın da. Ancak Musa onu
unuttu.”3
dediler.
1- Buzağı/Boğa Mısır halkı için tanrısal güç, kudret ve ihtişam ifade
eden bir semboldü/ilahtı. 2- Boğa figürü, heykeli. 3- İlahımızı bıraktı
da dağların yamacında ilah aramaya çıktı.
89. Onlar, kendilerine bir cevap veremediğini, yarar veya zarar
verecek bir gücünün olmadığını görmüyorlar mı?
90. Ant olsun ki, Harun, daha önce onlara: “Ey halkım! Kuşku
yok ki siz bununla sınava çekildiniz. Kuşkusuz sizin Rabb’iniz
Rahman’dır. Gelin bana uyun ve buyruklarıma tabi olun.” demişti.
91. Halk “Musa bize dönüp gelinceye kadar, kendimizi buzağıya
adamaktan asla vazgeçmeyeceğiz.” dediler.
92. Musa: “Ey Harun! Bunların sapkınlıklarını gördüğün halde,
onları uyarmaktan seni alıkoyan ne oldu?”
93. “Niçin bana uymadın? Yoksa buyruklarıma karşı mı çıktın?”
94. Harun: “Ey annemin oğlu! Sakalımı ve saçımı tutma. Gerçek
şu ki: ben senin, “İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü dinlemedin, demenden çekindim.” dedi.
95. Musa: “Ey Samiri! Sen ne yapmak istiyorsun?”
96. Samiri: “Ben, onların anlamadıkları şeyi anladım1
. Rasulün
izinden bir avuç avuçladım ve sonra da onu attım.2
Bunu,
bana nefsim hoş gösterdi.” dedi.
1- Halkın göremediğini, yani Hazreti Musa’nın sihir yaptığını anladım. 2- Musa’nın izinden giderek onun gibi olağanüstü bir iş yaparak buzağının ilah olduğunu halka göstermek istedim.
Bölüm 16 20/Taha Sûresi 377
97. Musa: “Çek git karşımdan! Artık sen, hayatın boyunca toplumdan dışlanacaksın. Ayrıca senin için, asla kurtulamayacağın bir buluşma günü var. Bir de kendini adadığın ilahına bak!
Onu kesinlikle yakacağız. Sonra da savurup denize saçacağız.”
dedi.
98. Sizin ilahınız yalnızca Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. Kuşkusuz, O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
99. İşte böylece geçmişlerin haberlerinden sana anlatıyoruz.
Gerçek şu ki sana katımızdan bir zikir1
verdik.2
1- Öğüt. 2- Ders çıkarman için geçmişin olaylarından örnekler verdik.
100. Kim ondan1
yüz çevirirse, o Kıyamet Günü için ağır bir yük
yüklenir.
1- Zikirden/Öğütten/Kur’an’dan.
101. Onlar, orada sürekli kalacaklardır. Ve yüklendikleri yük, Kıyamet Günü’nde onlar için ne kötüdür.
102. O gün, sura üfürülür. O gün, suçluları şaşkınlıktan gözleri donuklaşmış olarak toplayacağız.
103. “Dünya hayatınız sadece on gün sürdü değil mi? diye aralarında fısıldaşırlar.
104. Biz, aralarında ne konuştuklarını çok iyi biliriz. Onlardan isabetli olanı, “Olsa olsa bir gün kaldınız.” diyecek.
105. Sana dağlardan soruyorlar. De ki: “Rabb’im onları ufalayıp savuracak.”
106. Onları dümdüz araziye çevirecektir.
107. Orada ne bir çukur ne de bir tümsek göremezsin.
108. O gün, hiçbir tarafa sapmadan, davetçiye uyarlar. Rahman’a
karşı sesler kısılmıştır. Fısıltıdan başka bir şey işitemezsin.
378 20/Taha Sûresi Bölüm 16
109. İzin Günü, şefaat fayda vermez. Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse hariç.1
1- Yani, Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseye şefaat/yardım edilecek. Diğer bir anlatımla; ayette,
kimlerin “şefaat edeceğinden” değil, kimlere “şefaat edileceğinden” söz edilmektedir. Şefaat edilecek, yani bağışlanacak olan kimseler, yüzlerce ayette de ifade edildiği gibi “iman eden ve salihatı
yapan” kimseler olacaktır. Ayette sözü edilen, “Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseler,” dünya hayatlarında inanan ve salihatı yapan kimselerden başkası değildir. Diğer
bir ifade ile ayette, “torpilin” olacağından değil, olmayacağından
söz edilmektedir. Bu ayete, mevcut çevirilerde şu şekilde anlam verildiği görülmektedir: “O gün, Rahman (olan Allah)’ın kendisine izin
verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir
yarar sağlamaz. Ayete, “birilerinin şefaat edeceği” şeklinde anlam
vermek kesinlikle bir ön yargının sonucudur. Lafız olarak da anlam
olarak da ayet, kimlerin şefaat edeceğini değil; Allah’ın kimlere
şefaat edeceğini, yani işlerini kolaylaştıracağını, yardım edeceğini
ifade etmektedir.
110. Onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir.1
Ama onlar,
O’nu bilgice kavrayamazlar.2
1- Onların geleceğini de geçmişini de bilir. 2- Allah’ın bilgisinin sınırsızlığını.
111. Yüzler, Hayy1
ve Kayyum2
olanın önünde eğilmiştir. Zulüm taşıyıcılar perişan olmuştur.
1- Mutlak Diri/canlı olan; ezeli ve ebedi hayat sahibi olan. 2- Bütün
yarattıklarını gözetip kollayan, her şeyi ayakta tutan.
112. İnanan biri olarak salihatı1
yapan kimse ise haksızlığa uğramaktan da hakkının yeneceğinden de korkmaz.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
Bölüm 16 20/Taha Sûresi 379
113. Sana onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. O’nda, uyarıları
teker teker bildirdik. Böylece takva1
sahibi olurlar veya onlar
için bir öğüt olur.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
114. Her şeyin gerçek egemeni olan Allah, yüceler yücesidir.
Kur’an’ın sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce acele
etme. “Rabb’im bana bilgiyi arttır.” de.1
1- Ayet önemli bir ilkeyi belirtmektedir; bir konuda açıklama yapabilmek için Kur’an’ın tamamı dikkate alınmalıdır, diğer bir ifade ile
Kur’an, bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ve ayrıca kesin bilgi sahibi
olunmadan bir konuda yargıda bulunulmamalıdır.
115. Ant olsun ki Biz, bundan önce Âdem’e ahit1
verdik, ancak o
unuttu. Onu azimli bulmadık.
1- Uyması gereken kurallar konusunda ondan söz aldık.
116. Hani! Meleklere: “Âdem’e secde edin.”1
demiştik. Hemen
secde etmişlerdi, iblis ise bundan kaçınmıştı.
1- Saygı gösterin, değerini takdir edin. Ayette yer alan secde sözcüğü, tıpkı salatta/namazda yapılan secde gibi algılanmaktadır.
Oysaki bu sözcük, yer aldığı ayetlerin tamamında saygı gösterme,
selama durma, selamlama gibi anlamlara gelmekte olup, yere kapanmakla bir ilgisi bulunmamaktadır.
117. Bunun üzerine Biz de: “Ey Âdem! Kuşkunuz olmasın ki bu
sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi Cennet’ten1
çıkarmasın.
Sonra mutsuz olursun.” dedik.
1- Söz konusu cennet, ahiretteki cennet değildir. Âdem, bu dünyada
ve bu dünyanın toprağından yaratılmıştır. Cennet, sözcük anlamı
olarak, “yeşilliklerle örtülü toprak parçası” demektir. Çıkılacak cennet de böylesi bir yerdir. Yoksa ahiretteki Cennette iblisin bir rolü
yoktur ve orada bir kısıtlama da söz konusu değildir. Orada ne suç
vardır ne de ceza.
118. Senin için orada acıkmak ve açıkta kalmak yoktur.
119. Orada susuz kalmazsın ve sıcaktan zarar görmezsin.
380 20/Taha Sûresi Bölüm 16
120. Sonra şeytan ona vesvese verdi. Dedi ki: “Ey Âdem! Sana süreklilik ağacı ve bitmeyecek bir mülk1
için yol göstereyim mi?
1- Varlık.
121. Bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen çirkinlikleri1
kendilerine görünüverdi. Cennet yaprağından örtmeye başladılar. Âdem, Rabb’ine asilik edip yanıldı.
1- Ayette; “sev’atu-huma” sözcüğüne, “avret yerlerinin açığa çıkması” veya “ayıp yerlerinin gözükmesi” şeklinde anlam verilmesi
İsrailiyat’tan kaynaklanmaktadır. İnsanın yaradılış itibariyle “bizatihi” çirkin olan bir organı yoktur. Bu nedenle cinsel organlar için
çirkin nitelemesi yapmak doğru değildir. Ayette geçen “sev’ete” sözcüğü “sue” sözcüğünden türemiştir. “Sue” sözcüğü; kötü ve çirkin
olan iş, söz ve durum demektir. Dolayısıyla; “örtülmüş çirkinliklerin
gösterilmesi, avret yerlerinin açığa çıkarılması değil, olsa olsa insanın fıtratında bulunan “hasenenin (iyiliğin)” karşıtı olan “kötülük”
egosunun harekete geçmesi, açığa çıkması şeklinde anlaşılmalıdır.
Dikkat edilirse, “ağaç yaprakları” değil, “cennet yaprakları” denmektedir. “Varak” sözcüğü, burada “yaprak” anlamında değil, “mal
varlığı” anlamındadır.
122. Sonra Rabb’i onu arındırdı ve tövbesini kabul etti. Ve ona
doğru yolu gösterdi.
123. Dedi ki: “Hepiniz oradan çıkıp gidin.” 1
Bir kısmınız bir kısmınıza düşmansınız. Ben’den size bir yol gösterici geldiği zaman,
kim yol göstericime uyarsa; işte o sapkınlığa düşmez ve mutsuz olmaz.” dedi.
1- “İhbita” sözcüğünün “inin” anlamı olmakla birlikte, bu sözcüğün aynı zamanda “ayrılın” anlamı da bulunmaktadır. (Bakara, 61.
ayet.) Söz konusu olan “inme”, seviye itibariyle yüksek bir yerden,
alçak bir yere inmek anlamında değil, konum itibari ile bir inmeyi
ifade etmektedir: Zenginken yoksul olmak gibi veya “köyden kente
inmek” gibi.
Bölüm 16 20/Taha Sûresi 381
124. Kim Ben’im zikrimden1
yüz çevirirse, bilmelidir ki onun için
bunalımlı bir yaşam vardır. Kıyamet Günü de onu kör olarak
haşrederiz.2
1- Öğüdümden/vahyimden. 2- Kör olarak diriltiriz veya yargılama
alanına kör olarak getiririz.
125. “Rabbim, beni neden kör olarak haşrettin? Oysa dünyada
iken gören biriydim.” der.
126. “Bu böyledir, ayetlerimiz sana geldi ancak onları dikkate almadın; bugün de sen terk edileceksin.” dedi.
127. “Haddi aşanları ve Rabb’inin ayetlerine inanmayanları işte
böyle cezalandırırız. Ve ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.
128. Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları nesilleri yok etmiş olmamız, onlar için yol gösterici olmadı mı? Kuşku yok ki bunda
kötülükten alıkoyan bir akıl için nice kanıtlar vardır.
129. Ve eğer Rabb’inden daha önce kararlaştırılmış bir hüküm ve
adı konmuş bir süre olmasaydı elbette ceza kaçınılmaz olurdu.1
1- Ayet, suçluların bu dünyada hemen cezalandırılmamasını; onlara
hiç ceza verilmeyeceği anlamına gelmediğini, cezanın belirlenmiş
bir süreye bırakıldığını ifade etmektedir.
130. O halde söylenen şeylere sabret! Ve Rabb’ini, Güneş’in doğmasından önce ve batmasından önce ve gecenin bir kısmında ve gündüzün iki tarafında hamd ile tesbih1
et. Umulur ki
böylece O’nun hoşnutluğunu kazanırsın.
1- Tesbih; Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile
tanımak ve tanıtmak demektir. Tesbihi, namazda “tesbih çekmeye”
indirgemek doğru değildir. Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının
kavranması ve Yaratıcının tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir. Allah’ı tesbih etmek; O’nu şirk içeren her türlü düşünce ve inançtan arındırarak, Kendisine özgü nitelikleri ile yüceltmek
demektir.
382 20/Taha Sûresi Bölüm 16
131. Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak onlara
verdiğimiz şeylere imrenme. Rabb’inin rızkı daha hayırlıdır ve
kalıcıdır.
132. Ehline salâtı buyur.1
Kendin de onun üzerinde sabırlı ol. Senden rızık istemiyoruz. Seni, Biz rızıklandırıyoruz. Sonuç takva2
içindir.
1- Seninle birlikte olanlara, çevrende bulunanlara, Allah’a yönelmelerini, Allah’tan istemelerini buyur. Birbirlerine destek olmalarını,
yardımlaşma ve dayanışma içinde olmalarını. Salât sözcüğü, namaz
kılma, dua etme, din, kulluk, yardım etme, destek olma gibi anlamlara gelmektedir. Bu ayette; salât sözcüğü, ayetin bağlamı dikkate
alındığında; “rızkın Allah’tan istenmesi, isteğin Allah’a yönelmesi”
ve yardımlaşıp, birbirlerine destek olunması, dayanışma içinde güç
birliği yapılmasının buyurulması anlamına gelmektedir. Dünya hayatının gayri meşru yollarla elde edilen zenginliğine, servetine imrenmek yerine, az da olsa helal kazançla, kendi emeğimizle ve hak
ederek kazandıklarımızla yetinmenin sonuç olarak daha kazançlı ve
hayırlı olduğu uyarısı yapılmaktadır. Bu ayetin söylendiği gibi “Aile
bireylerine namaz kılmalarını emretme” ile bir ilgisi yoktur. 2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü
ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
133. “Rabb’inden bize bir âyet1
getirse ya!” dediler. Onlara, önceki
kitaplarda yer alan kanıt içeren açıklayıcı bilgiler ulaşmadı mı?
1- Mucize.
134. Ve eğer Biz, ondan önce bir azap ile onları yok etseydik, kuşku yok ki “Ey Rabb’imiz! Bize bir rasul gönderseydin de, hor
ve rezil olmadan önce Sen’in ayetlerine uysaydık ya!” diyeceklerdi.
135. De ki: “Herkes beklemektedir. O halde siz de bekleyin. Kuşku
yok ki kimin düzgün yolda olduğunu, kimin doğru yolu bulduğunu yakında bileceksiniz.”
16. Bölümün Sonu
Bölüm 17 21/Enbiya Sûresi 383
enbiya sûresi
[İniş sırası: 73, Mekki, 112 ayet.
Adını surede geçen “nebiler” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. İnsanlar için hesap vakti1
yaklaştı. Ne var ki onlar gaflet içinde
aldırmıyorlar.
1- Hesap, ölümle birlikte başlamaktadır. Zira ölen insan için hesap
başlamış demektir. Ölü için zaman durmaktadır. Allah’a göre ise
zaten zaman diye bir şey yoktur. Ölen kimse için, kendi ölümü ile
kıyametin kopması arasında zaman farkı yoktur. Deyim yerinde ise,
ölmesi ile dirilmesi bir olmaktadır. Her bir insan için “vaktin yaklaşması” bu şekilde değerlendirilmelidir. Bu açıdan, bu nasıl bir vakit
yaklaşmasıdır ki yüz yıllar geçmesine rağmen bir türlü gelmedi düşüncesi yanlıştır. Ölümün yaklaşması ile kıyametin yaklaşması aynı
şeydir. (20/Taha, 100-104; 10/Yunus, 45; 30/Rum, 55-56)
2. Rabb’lerinden, kendilerine gelen her yeni öğüdü, sadece alay
ederek dinlerler.
384 21/Enbiya Sûresi Bölüm 17
3. O haksızlık yapanlar, akıllarınca önemsemeyerek ve kendi
aralarında fısıldayarak: “Bu, sizin gibi bir insandan başka bir
şey midir? Yoksa siz, göz göre göre büyüye mi kapılacaksınız?” diyorlar.
4. “Rabb’im, gökte ve yerde olan her sözü bilir. O, Her Şeyi
Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir. ” dedi.
5. “Hayır, bunlar karmakarışık düşlerdir. Hayır, belki onu uydurdu. Hayır, belki de o bir şairdir. Öyleyse öncekilere gönderildiği gibi bize bir âyet1
getirsin.” dediler.
1- Kanıt, mucize.
6. Onlardan önce yok ettiğimiz hiçbir topluluk, iman etmemişti.
Şimdi bunlar mı iman edecekler?1
1- Daha önce mucize gösterdiğimiz toplumlar, buna rağmen inanmadılar, bunlara mucize gösterecek olsak bunlar da inanmayacaklar.
7. Bizim, senden önce gönderdiklerimiz de ölümlü kimselerden
başkası değildi. Yalnızca onlara vahyettik. Eğer bilmiyorsanız
zikir ehline1
sorun.
1- Geçmiş vahyin mensuplarına. Kitap ehline.
8. Biz, onları yemeye, içmeye ihtiyaç duymayan bir varlık yapmadık. Ve onlar ölümsüz de değillerdi.
9. Sonra onlara verdiğimiz söze bağlı kaldık. Onları ve dilediğimiz kimseleri1
kurtardık. Aşırı gidenleri ise yok ettik.
1- Uygun gördüklerimizi. Kurtulmayı hak edenleri.
10. Ant olsun ki, gerçekten içinde sizin öğüdünüz1
olan bir kitap
indirdik. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
1- Sizin için bildirdiğimiz, yapmanız ve sakınmanız gereken bilgiler./
Sizin öğüt kitabınız.
11. Ve Biz, zalim olan kentlerden nicelerini kırıp geçirdik. Onlardan sonra başka bir toplum getirdik.
12. Öyle ki onlar azabımızı hissettikleri zaman, ondan kaçmaya
çalışıyorlardı.
Bölüm 17 21/Enbiya Sûresi 385
13. Boşuna kaçmayın, refaha kavuşturulduğunuz şeylere ve evlerinize geri dönün; çünkü hesaba çekileceksiniz.
14. “Yazıklar olsun bize! Biz zalimlermişiz.” dediler.
15. Biçilmiş ekin gibi pörsüyüp, cansız kalıncaya kadar bu çağrıları son bulmadı.
16. Biz; yeri, göğü ve ikisinin arasındakileri eğlence olsun diye yaratmadık.
17. Eğer eğlence edinmek isteseydik, elbette onu kendi şanımıza
uygun yapardık. Eğer yapacak olsak böyle yapardık.
18. Aksine, Biz; Hakk’ı, Batıl’a karşı ortaya koyarız da onu mahveder. Böylece Batıl yok olur. Nitelediğiniz şeylerden dolayı size
yazıklar olsun.
19. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O’nun yanında bulunanlar O’na kulluk etmekten büyüklenmez ve usanmazlar;
20. Gece-gündüz ara vermeksizin tesbih1
ederler.
1- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek. Allah’ın,
her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir.
21. Yoksa yeryüzünde birtakım ilahlar edindiler de, ölüleri onlar
mı diriltecek?
22. Eğer ikisinde1
de Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de kesinlikle fesada uğrardı. Arşın Rabb’i olan Allah, onların niteledikleri şeylerden münezzehtir.2
1- Göklerde ve yerde. 2- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta yoktur.
23. O, yaptıklarından dolayı sorgulanamaz. Ama onlar yaptıklarının hesabını vereceklerdir.
386 21/Enbiya Sûresi Bölüm 17
24. Yoksa O’ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: “Burhanınızı
getirin.1
Bu benimle beraber olanların ve benden öncekilerin
öğüdüdür.” Fakat onların çoğu gerçeği bilmezler ve onlar, ondan yüz çevirenlerdir.
1- İlahi rehberlik. Allah’tan kesin doğruları ortaya koyan yol gösterici.
25. Senden önce hiçbir rasul yoktur ki, kendisine, “Benden başka
ilah yoktur. Onun için Bana kulluk edin.” diye vahyetmiş olmayalım.
26. Ve onlar: “Rahman çocuk edindi.” dediler. O, bundan münezzehtir.1
Onlar2
, ikram olunmuş3
kullardır.
1- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta yoktur. 2- Melekler. 3- Şerefli
kılınmış.
27. Onlar1
, O’nun sözüne aykırı hareket edemezler. Onlar, yalnızca O’nun buyruğuna uyarlar.
1- Melekler.
28. Allah, onların bütün yapıp ettiklerini bilir. Ve onlar, rızasına
ermiş olanlardan başkasına şefaat1
edemezler. Onlar, O’na
duydukları derin saygıdan titrerler.
1- Yardım.
29. Onlardan1
kim, “O’nun yanı sıra ben de ilahım.” derse, işte o
zaman onu Cehennem’le cezalandırırız. Biz, zalimleri böyle
cezalandırırız.
1- Meleklerden.
Bölüm 17 21/Enbiya Sûresi 387
30. Gerçeği yalanlayan nankörler; bitişik olan gökleri ve yeri ayırdığımızı, suyu hayat kaynağı kıldığımızı görmüyorlar mı? Buna
rağmen hala inanmıyorlar mı?1
1- Çevirilerde, bu ayete; “Gökler ve yer daha önce bitişikti de biz
onları ayırdık, her canlıyı da sudan yarattık.” şeklinde anlam verilmektedir. Bunun nedeni; ayette, “bitişik” anlamına gelen “ratkan”
sözcüğü ile yine “ayırma” anlamına gelen “tanka” sözcüğünün birincil anlamları olan “bitişik” ve “ayırma” sözcüklerinin gerek bağlamları, gerek cümle içinde taşıdıkları anlamları dikkate alınmamış
olmasıdır. Böyle olunca da yanılgıya düşmüşlerdir. Öyle ki bu çevirilere göre ayet, muhatap aldığı kimselere yerin ve göğün daha
önce bitişik olduğunu neden görmediklerini sormaktadır. Böyle bir
soru, soru olarak doğru değildir. Bu sorunun cevabını, sorulanlar
nasıl bilebilsinler ki?” Öyle ya, “Dünya’nın önce bitişik olduğunu ve
daha sonra ayrıldığını” o insanlar nasıl görüp bilebildinler ki? Bu da
yetmiyormuş gibi tefsir kitaplarımız bu ayetin, evrenin nasıl yaratıldığını anlattığını iddia etmekte ve bunun “big-bang teorisi”ni ifade
ettiğini söylemektedirler. Oysaki Rabb’imiz, bizzat tanıklık edilen bir
durumdan söz etmektedir. Denilmektedir ki, “Bir çatlağı ve yarığı
olmadığı halde gökten yağmurun yağdığını ve kurumuş olan yerin
de bu su ile yarılıp canlı varlıklar bitirdiğini anlatmaktadır.
31. Ve Biz, onlar sarsılmasınlar diye yeryüzüne dağlar yerleştirdik. Orada yollarını bulsunlar diye bolca yollar1
yaptık.
1- Geçitler, vadiler, yollar.
32. Gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar hala âyetlerinden1
yüz çeviriyorlar.
1- Gökyüzünün varlığından ibret almıyorlar, yaradılıştaki muhteşem yapıdan ki o yapı, gerçeği görenler için bir göstergedir, işarettir, kanıttır.
33. Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Onların her
biri kendi yörüngelerinde hareket etmektedirler.
34. Biz, senden önce de hiçbir beşeri ölümsüz kılmadık. Sen öleceksin de onlar süresiz mi yaşayacaklar?
388 21/Enbiya Sûresi Bölüm 17
35. Her nefs1
ölümü tadıcıdır. Sizi sınav olarak, iyilik ve kötülükle
sınarız. Ve siz, yalnız Bize döndürüleceksiniz.
1- Canlı.
36. Ve gerçeği yalanlayan nankörler seni gördükleri zaman:
“İlahlarınızı zikreden1
bu mu?” diye alaya alıyorlar. Onlar,
Rahman’ın zikrini2
küfredenlerdir.3
1- İlahlarınız hakkında ileri geri konuşan. 2- Rahman’ın öğüdünü.
3- Görmezden gelenlerdir. Rahman’ın buyruklarının üzerini örtenlerdir.
37. İnsan aceleden yaratılmıştır.1
Size, günü gelince âyetlerimi2
göstereceğim. Acele etmemi istemeyin.
1- Yaradılışında acelecilik vardır. Tez canlıdır. Sabırsızdır. 2- Nasıl bir
sonuçla karşılaşacağınızı, azabımı.
38. “Eğer doğru söyleyenlerdenseniz bu uyarı ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.
39. Gerçeği yalanlayan nankörler, kendilerini her yönden saracak
ateşi savamayacakları ve tamamen yardımsız kalacakları zamanı ah bir bilselerdi!
40. Aslında, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecek.
Artık onu geri çevirmeye güçleri yetmeyecek ve onlara süre
de verilmeyecek.
41. Gerçek şu ki senden önce de birçok rasulle alay edildi. Sonra
alay ettikleri şey, alay edenleri kuşattı.
42. De ki: “Gece ya da gündüz Rahman’dan gelecek azaba karşı
sizi kim koruyabilir?” Doğrusu onlar, Rabb’lerinin öğüdünden
yüz çevirenlerdir.
43. Yoksa onların, onları Bize karşı koruyacak ilahları mı var? Onlar, kendilerine dahi yardıma güç yettiremezler. Ve onlara Bizim tarafımızdan sahip çıkılmaz.
Bölüm 17 21/Enbiya Sûresi 389
44. Oysaki onlara uzun gelen bir ömür boyunca, onları ve atalarını geçindirdik. Yeryüzüne müdahale edip onun her tarafında
birçok şeyi nasıl yok ettiğimizi1
görmüyorlar mı? O halde galip
olanlar onlar mı?
1- Tabiatta ve canlılar âleminde meydana gelen ölümleri, değişiklikleri; her şeyin nasıl ölümlü ve sonlu olduğunu…
45. De ki: “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” Ne var ki sağırlar
uyarılsalar da çağrıyı duymazlar.
46. Eğer onlara, Rabb’inin azabından bir nebze dokunsa, “Eyvah
bize! Biz kendilerine haksızlık edenleriz.” diyecekler.
47. Kıyamet Günü hak edileni eksiksiz belirleyen tartıları kurarız.
Hiç kimse, hiçbir biçimde haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi
kadar da olsa her şeyi hesaba katarız. Hesap gören olarak Biz
yeteriz.
48. Ant olsun ki, Musa ve Harun’a takva sahipleri için bir ışık olan,
bir öğüt olan Furkan’ı1
verdik.
1- Hakk ile Batıl’ı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayırma ölçüsü.
49. Onlar, Rabb’lerini görmedikleri halde, O’na içten derin bir
saygı duyarlar. Ve onlar, Kıyamet Günü’nün hesabından endişe ederler.
50. Bu, indirdiğimiz çok değerli bir öğüttür. Böyleyken, siz onu
inkâr mı edeceksiniz?
51. Ant olsun İbrahim’e rüşdünü1
vermiştik. Biz, onu tanıyorduk.
1- Doğru düşünme yetisi, isabetli davranma olgunluğu.
52. Hani o, babasına ve halkına: “Kendinizi ibadetlerine adadığınız bu heykeller nedir? dedi.
53. “Biz, atalarımızı bunlara ibadet edenler olarak bulduk.” dediler.
54. “Gerçek şu ki siz de atalarınız da açık bir sapkınlık içindesiniz.” dedi.
390 21/Enbiya Sûresi Bölüm 17
55. “Gerçeği mi getirdin, yoksa bizimle oyun mu oynuyorsun?”
dediler.
56. “Hayır! Sizin Rabb’iniz göklerin ve yerin Rabb’idir. Ki onlara
işleyiş yasalarını O koymuştur. Bunun böyle olduğundan kesinlikle eminim.
57. “Allah’a yemin ederim ki, siz buradan ayrıldıktan sonra, putlarınız hakkında tasarladığımı gerçekleştireceğim.”
58. Sonra da kendisine sorsunlar diye, büyük olanını hariç diğerlerini parçaladı.
59. “Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Kuşku yok ki o, gerçekten
zalimlerdendir.” dediler.
60. “İbrahim adında bir gencin onlardan söz ettiğini duyduk.”
dediler.
61. “O halde onu insanların huzuruna getirin. Belki tanıklık eden
çıkar” dediler.
62. “Ey İbrahim! İlahlarımıza bunu sen mi yaptın?” dediler.
63. “Hayır, onu şu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşabilirlerse haydi onlara sorun!” dedi.
64. Bunun üzerine birbirlerine dönüp, “Haksızlık ediyoruz.” dediler.
65. Sonra çok geçmeden yine eski inançlarına döndürüldüler: “Gerçek şu ki sen bunların konuşmadıklarını biliyorsun!” dediler.
66. İbrahim: “Allah’ı bırakıp da size bir faydası da bir zararı da
olmayan şeylere mi kulluk ediyorsunuz?” dedi.
67. “Yazıklar olsun size ve Allah’tan başka kulluk ettiğiniz şeylere.
Siz hala akıllanmayacak mısınız?” dedi.
68. Halk: “Eğer yapabilirseniz, onu yakın! İlahlarınızın intikamını
alın!” dediler.
69. “Ey ateş! İbrahim’e serin ve esenlik ol.” dedik.
70. Ona tuzak kurmak istediler. Fakat onları hüsrana uğrattık.
71. Onu ve Lut’u, âlemler için bereketli kıldığımız yurda ulaştırdık.
Bölüm 17 21/Enbiya Sûresi 391
72. Ona İshak’ı ve ayrıca Yakup’u armağan ettik. Ve hepsini iyi
kimseler yaptık.
73. Onları, buyruklarımızla doğru yolu gösteren önderler kıldık.
Onlara hayırlar yapmayı, salâtı1
ikame etmeyi, zekâtı1
vermeyi vahyettik. Ve onlar yalnızca bize kulluk eden kimselerdi.
1- “Salatı ikame etmek, zekâtı vermek” bir terkip olarak; ibadete
layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış, temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı,
destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir.
74. Biz, Lut’a bir hüküm, bir ilim1
verdik. Onu çirkin işler yapan
kentten kurtardık. Onlar fasık2
olan kötü bir toplumdular.
1- Vahiy. 2- Doğru yoldan çıkmış.
75. Onu rahmetimize dâhil ettik. O salihlerdendir1
.
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
76. Ve Nuh’u da, hani o daha önce çağrıda bulunmuştu. Biz de
çağrısına karşılık verdik. Onu ve ehlini1
büyük bir felaketten
kurtardık.
1- Ailesini, yakınlarını, yanında yer alanları.
77. Ayetlerimizi yalanlayan bir halka karşı ona yardım ettik. Onlar kötü bir toplumdu. Bundan dolayı Biz de hepsini suda
boğduk.
78. Hani Davud ve Süleyman, halkın koyunlarının, içinde yayıldıkları ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz, onların hükümlerine tanıktık.
79. Biz, bunu Süleyman’a iyice kavrattık. Her ikisine de hüküm1
ve ilim2
verdik. Davud’la beraber tesbih3
etsinler diye dağları
ve kuşları buyruk altına aldık. Ve Biz, yapanlarız.
1- Egemenlik. 2- Vahiy. 3- Dağların ve kuşların tesbih etmeleri, yaradılış özelliklerine göre hareket etmeleridir.
392 21/Enbiya Sûresi Bölüm 17
80. Ona; sizi, sizin şiddetinizden koruyacak elbise1
yapma sanatını öğrettik. Öyleyse şükredenler misiniz?
1- Zırh.
81. Ve şiddetli esen rüzgâr Süleyman içindi. Onun isteğine uygun
şekilde bereketli yerlere doğru eser giderdi. Biz, her şeyi bilenleriz.
82. Ve şeytanlardan1
kendisi için dalgıçlık eden ve bundan başka
iş yapanlar vardı. Onlar için koruyucular Biz’dik.
1- Söz konusu şeytanlar; şeytanlar sözcüğünün Kur’an’daki tanımı
dışında algılanmış ve bunun üzerinde, Süleyman Nebi hakkında birçok efsane uydurulmuştur. Bu ayetteki şeytanlar, hayali yaratıklar
olmayıp, şeytanın sözcük anlamı da olan ve Kur’an’da da kullanılan
biçimiyle “Hakk’tan uzak olan” kimselerdir. Burada sözü edilen şeytanlar da Süleyman Nebi’nin mahiyetinde çalışan ve “Hakk’tan uzak
bir karakteristik yapıya sahip olan” kimselerdir. Zira şeytan; Hakk’a
aykırı hareket eden her türlü güç, kurum ve kişinin ortak karakteristik adıdır. Anlaşılan bu kimseler de Süleyman Nebi’ye karşı, onun
aleyhinde sürekli planlar yapan, ona karşı kötülük tezgâhlayan, iftira ve yalanlar uyduran kimselerdir.
83. Eyyub’u da an! Hani o: “Bana bir dert dokundu. Ve Sen, merhamet edenlerin en merhametlisisin.” diye Rabb’ine seslenmişti.
84. Biz de onun çağrısına karşılık verdik. Ve ondaki derdi yok
ettik. Ve katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir öğüt
olmak üzere, kendisine ehlini1
ve onlarla birlikte bir mislini
daha verdik.
1- Ailesini, yakınlarını.
85. İsmail’i, İdris’i ve Zu’l –Kifl’i de an. Hepsi sabredenlerdendi.
86. Onları rahmetimizle kuşattık. Onlar salih1
kimselerdi.
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
Bölüm 17 21/Enbiya Sûresi 393
87. Ve Zennun’u1
da an! Hani öfkelenerek gitmişti de kendisini sıkıntıda bırakmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde,
“Senden başka ilah yoktur! Sen yüceler yücesisin. Ben haksızlık yaptım!” diye seslenmişti.
1- Balık olayı ile ilgili olarak Yunus Nebiyi.
88. Bunun üzerine çağrısına karşılık verdik ve onu sıkıntıdan kurtardık. İşte inananları böyle kurtarırız.
89. Ve Zekeriyya’yı da an! Rabb’ine: “Rabb’im! Beni tek başıma
bırakma, Sen varislerin1
en hayırlısısın.” diye seslenmişti.
1- Sonunda her şeyin kendisinin olacak olan, her şeyin gerçek sahibi.
90. Bunun üzerine çağrısına karşılık verdik. Ve kendisine Yahya’yı
armağan ettik. Ve onun için eşini ıslah1
ettik. Onlar hayırlarda yarışıyor, umarak ve endişe ederek Bize yalvarıyorlardı. Ve
Bize karşı içtenlikle saygı duyuyorlardı.
1- Doğum yapmaya engel olan durumunu iyileştirdik.
91. Ve o1
, namusunu korudu. Ona ruhumuzdan üfledik.2
Ve kendisini ve oğlunu âlemler için bir âyet3
kıldık.
1- Meryem. 2- Karnında bir çocuğa hayat verdik. İlgili ayetler: 15/Hicr,
29; 32/Secde, 9; 38/Sad, 72. 3- Mucize. İbret.
92. Bu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir1
. Çünkü hepinizin Rabb’i
Ben’im. O halde yalnızca Bana kulluk edin!
1- Ana yolunuz, yönünüz, amaç ve inanç birliğiniz, ortak değer yargılarınız ve uygarlığınız.
93. Emirlerini1
aralarında bölük pörçük ettiler. Oysa hepsi yalnızca Bize dönecekler.
1- Dinin buyruklarını.
394 21/Enbiya Sûresi Bölüm 17
94. Fakat kim inanmış olarak salihat1
yaparsa, onun çabası için kafirlik2
yapılmaz. Biz, bütün çabalarını yazmaktayız.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek. 2- Nankörlük.
“Kâfirlik” (kufrane) sözcüğü, inkâr etmenin yanı sıra esas olarak,
“nankörlük etme”, “gerçeğin üzerini örtme”, “gerçeği görmezden
gelme” anlamlarına gelmektedir.
95. Yok ettiğimiz bir kent halkının geri dönmesi haramdır.1
1- Geri dönmeleri mümkün değildir. Bu ihlal edilemez bir yasadır.
96. Hatta Ye’cuc ve Me’cuc1
yaygınlaşıp her tarafı kuşatma altına
alıncaya kadar.
1- Ye’cuc ve Me’cuc, bir nitelemedir. Toplumsal kokuşmanın,
topyekûn bir insanlığın tam bir “hercümerç” olması, ahlaki bozulmanın, sefaletin ve çöküntünün bütün bir toplumu kuşatmasının,
bütün bir toplumun işbirliği halinde fesat çıkarmasının, kötülüğün her şeye nüfus etmesinin genel adıdır. Bunu belli bir zamanla,
mekânla, toplum veya güçle sınırlamak veya bu konuda gaybi bir
beklentiye girmek anlamsızdır. Bu hayal görmekten başka bir şey
değildir. Ye’cuc ve Me’cuc, her çağda ve her toplumda ortaya çıkabilecek bir durumdur. 18/Kehf, 94: “Ey Zu’l-Karneyn! Şüphesiz Ye’cuc
ve Me’cuc yeryüzünde fesat çıkaranlardır. Onun için, onlarla bizim
aramıza ücreti mukabilinde bir set yap, olmaz mı?” dediler.
97. Uyarıldıkları gerçekle yüz yüze geldiklerinde, gerçeği yalanlayan nankörlerin gözleri korku ile büyür. “Eyvah bizlere! Gerçekten biz aldanış içindeymişiz. Aslında biz, kendimize haksızlık etmişiz.”
98. Siz ve Allah’ın yanı sıra kulluk ettikleriniz, Cehennem’in odunusunuz. Siz oraya gireceksiniz.
99. Eğer onlar gerçekten ilah olsalardı, Cehennem’e girmezlerdi.
Oysa hepsi orada sürekli kalacaklardır.
100. Onlar için orada bir inleme vardır ve onlar orada kendi inlemelerinden başka bir şey işitmezler.
Bölüm 17 21/Enbiya Sûresi 395
101. Biz’den kendilerine iyilik ulaşanlar, işte onlar, ondan1
uzaklaştırılanlardır.
1- Cehennem’den.
102. Onlar, Cehennem’in uğultusunu bile duymazlar. Ve onlar
canlarının istediği şeylerin içinde sürekli kalacaklardır.1
1- Bu ve buna benzer onlarca ayet iman ve salih amel sahibi kimselerin doğrudan Cennet’e gideceğini, Cehennem’in uğultusunu bile
duymayacaklarını söylemesine rağmen geleneksel inanışta herkesin muhakkak Cehennem’e gideceğini, günahları karşılığı kadar
orada kaldıktan sonra Cennet’e geçeceğine inanılmaktadır. Oysaki
yüzlerce ayette Cennet’in de Cehennem’in de sürekli olduğu bildirilmektedir. Cennet’e giden Cennet’te, Cehennem’e gidenin de Cehennem de sürekli kalacağı bildirilmektedir.
103. O en büyük dehşet, onları kaygılandırmayacak. Ve melekler,
“İşte bu, size söz verilen gününüzdür.” diye onları karşılayacaklar.
104. O gün, kitap sayfalarını dürer gibi göğü düreriz. Onu ilk yarattığımız gibi yeniden yaratacağız.1
Bu Bizim katımızdan verilmiş bir sözdür. Kuşkusuz sözümüzü yerine getiririz.
1- Varlıkları yeniden yaratacağız.
105. Ve ant olsun ki Biz, Zikir’den1
sonra Zebur’da2
, arza3
salih4 kullarımızın varis olacağını yazdık.
1- Her türlü hatırlatma ve öğütten sonra. 2- Mesajımızı içeren bütün
kitaplarda. 3- Cennet yurduna. Ayetin cümle yapısından ve siyakından ve konu bütünlüğünden söz konusu “arzın” yeryüzü değil, Cennet
yurdu olduğu anlaşılmaktadır. 4- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
106. Bunda kulluk eden bir toplum için açık bir duyuru vardır.
107. Biz, seni bütün insanlık için sadece bir rahmet olarak gönderdik.
108. De ki: “Bana, sizin ilahınızın ancak tek bir ilah olduğu vahyolundu. Artık O’na teslim olacak mısınız?”
396 21/Enbiya Sûresi Bölüm 17
109. Buna rağmen yüz çevirirlerse, o zaman de ki: “Herkese eşit
olarak duyurdum. Söz verilen şey yakın mı uzak mı orasını
bilmiyorum!”
110. O, açıkça söylenen sözleri de bilir, gizlediklerinizi de bilir.
111. Bilemem, belki o1
bir sınav ve sizin için belli bir zamana kadar
yararlanmadır.
1- Erteleme.
112. Dedi ki: “Rabb’im! Aramızda Hakk ile hükmet. Ve Rabb’imiz,
yakıştırmalarınıza karşı yardım istenecek Rahman’dır.”1
1- Rahmeti bol olandır.
Bölüm 17 22/Hac Sûresi 397
hac sûresi
[İniş sırası: 103, Mekki mi Medeni mi olduğu tartışmalıdır, 78 ayet.
Adını 27. ayetteki “el-hacc” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ey insanlar! Rabb’inize karşı takva sahibi olun. Kuşkusuz, o
Sa’atin1
şiddetli sarsıntısı çok büyük bir şeydir.
1- Kıyamet’in.
2. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğini unutur.
Her hamile kadın, bebeğini düşürür. Ve insanları sarhoş olmadıkları halde, sarhoş gibi görürsün. Zira Allah’ın azabı çok
şiddetlidir.
3. Ve insanlardan öyle kimseler vardır ki; hiçbir bilgisi olmadığı
halde, Allah hakkında ileri geri konuşurlar ve bütün azgın şeytanların1
peşinden giderler.
1- Toplumların ileri gelen saptırıcılarının.
4. Onun1
hakkında yazıldı: ona uyan kesinlikle bilmelidir ki, şeytan onu saptırır. Ve onu saîr’in2
azabına iletir.
1- Şeytanın. Şeytan, Hakk’tan uzak olan, Hakk’a aykırı hareket eden
her türlü varlık, kişi ve kurumun ortak “karakteristik” adıdır. 2- Cehennem.
398 22/Hac Sûresi Bölüm 17
5. Ey insanlar! Eğer öldükten sonra yeniden dirilmekten kuşkunuz varsa; bilin ki Biz, sizi topraktan, sonra nutfeden1
, sonra
bir alakadan2
, sonra yapısı belli belirsiz mudğadan3
yarattık.
Ne olduğunuzu bilin diye size açıklıyoruz. Ve Biz, dilediğimizi
belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir bebek
olarak çıkarırız. Sonra kiminiz ergenlik çağına ulaşır. Ve sizden
bir kısmınız vefat ettirilir. Kiminiz de ne dediğini bilmez yaşlı
bir bunak oluncaya kadar yaşar. Kurumuş yeryüzü gibi; yeryüzünü kurumuş ölmüş görürsün, ama üzerine su indirdiğimiz
zaman yeniden hareketlenir, kabarır ve her bitkiden göz alıcı
çiftler bitirir.
1- Bir damla sıvıdan. 2- İlişip yapışan, rahim duvarında asılı durandan. 3- Belli belirsiz bir çiğnem et parçasından.
6. İşte Hakk olan Allah budur. O, ölüleri diriltir. Ve O, Her Şeye
Gücü Yeten’dir.
7. Kuşkusuz kıyamet gelecektir. Onda şüphe yoktur. Ve Allah,
kabirlerde olanları diriltecektir.
8. İnsanlardan bazıları, bir bilgiye dayanmadan, bir yol göstericileri olmadan, aydınlatıcı bir kitapları olmadan Allah hakkında tartışırlar.
9. Allah’ın yolundan saptırmak için kıvırıp durur. Onun için dünyada rezillik vardır. Ve ona Kıyamet Günü yakıcı ateşin azabını
tattıracağız.
10. İşte bu kendi tercihinle yaptığın şeylerden dolayıdır. Kuşkusuz
Allah, kullarına haksızlık edici değildir.
11. İnsanlardan bazıları da iş olsun diye Allah’a kulluk eder. Onun
yararına bir şey olursa onunla mutlu olur, eğer bir fitneyle1
karşı karşıya kalırsa hemen yönünü değiştirir. O dünyada da
ahirette de kaybedendir. İşte o apaçık bir kayıptır.
1- Baskıyla, zorlukla, zorbalıkla ve bir sıkıntıyla.
Bölüm 17 22/Hac Sûresi 399
12. Allah’ı bırakıp, kendilerine zarar da fayda da veremeyecek
olan şeylere dua ediyorlar. İşte bu derin bir sapkınlıktır.
13. Gerçekten de zararı yararından daha yakın olana dua ediyorlar. O ne kötü mevla1
, ne kötü yoldaştır!
1- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren.
14. Allah, iman eden ve sâlihâtı yapanları1
altından ırmaklar akan
Cennetlere koyar. Kuşkusuz Allah, Dilediği Şeyi Yapar.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
15. Kim Allah’ın, ona dünyada ve ahirette kesinlikle yardım etmeyeceğini zannediyorsa, o zaman semaya1
bir araç uzatsın da
sonra onu2
kessin. Sonra da baksın bakalım bu planı kendisini
kızdıran şeyi giderecek mi?
1- İzafeten; yüce rahmet ve yardım kapısına. 2- Yardım ve desteği.
16. Onu1
apaçık ayetler olarak indirdik. Allah, dileyen kimseye2
doğru yolu gösterir.
1- Kur’an’ı. 2- Uygun gördüğünü. Doğru yola iletilmeyi hak edeni,
doğru yola iletilmeyi isteyeni.
17. Allah; İnananlar, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusiler
ve Müşrik olanların Kıyamet Günü aralarını ayıracaktır.1
Allah,
her şeye tanıktır.
1- Herkes hak ettiği karşılığı alacaktır.
18. Göklerde ve yerde ne varsa; Güneş’in, Ay’ın ve yıldızların,
dağların, ağaçların, hayvanların ve insanların birçoğunun
Allah’a secde1
ettiklerini görmüyor musun? Birçoğunun da2
üzerine azap hak oldu. Ve Allah, kimi küçük düşürürse artık
onun için bir yüceltici yoktur. Kuşkusuz Allah, Dilediğini Yapar.
1- Yüceliğini kabul edip, O’na teslim olduklarını, emirlerine tabi olduklarını; yasalarına içtenlikle boyun eğdiklerini. 2- İnsanların.
400 22/Hac Sûresi Bölüm 17
19. Bu iki karşıt taraf1
, Rabb’leri hakkında mücadele eden, birbirlerine iki düşmandır. Bunlardan gerçeği yalanlayan nankörler
için ateşten biçilmiş elbiseler vardır. Onların başlarının üstünden kaynar sular dökülecek.
1- İnananlar ve Küfredenler.
20. Bununla iç organları ve derileri eritilecek.
21. Ve onlar için demirden topuzlar vardır.
22. Azaptan kurtulmak için ne zaman oradan çıkmak isteyecek
olurlarsa, yakıcı azabı tatmaları için oraya geri döndürülürler.
23. Allah, iman eden ve salihatı yapanları, içinden ırmaklar akan
Cennetlere koyacak. Onlar, orada altından bilezikler ve inciler
ile süslenirler. Elbiseleri ipektendir.
24. Sözün temiz-hoş olanına yönlendirildiler. Övülen yola yönlendirildiler.
25. Allah’ın yolundan ve Mescid-i Haram’dan engelleyenler, gerçeği yalanlayan nankörlerdir. Ki onu1
, orada yerleşik olanların
ve dışarıdan gelenlerin eşitçe yararlanmaları için yaptık. Kim
orada zulümle sapkınlık yaparsa, ona acı azaptan tattıracağız.
1- Mescid-i Haram’ı.
26. Bir zamanlar İbrahim’e evin1
yerini göstererek; “Bana hiçbir
şeyi ortak koşma. Evimi tavaf edenler, kaim olanlar2
, ruku3
edenler, secde edenler4
için arındır.”5
demiştik.
1- Kâbe’nin. 2- Salat için ayakta durarak, 3- Eğilerek. 4- Yere kapanarak kulluklarını yalnızca bana has kılanlar için. 5- Evimi her
türlü şirkten, çıkarcılıktan, kötülükten ve yanlış şeylerden arındır.
“Tahhir” sözcüğüne “temizle, temiz tut” anlamının verilmesi doğru
değildir. Tahir; fiziki değil, değersel/manevi bir temizliği ifade eder.
Tıpkı bir kimseye, “Temiz insan dendiğinde; bedensel bir temizlikten
değil, ahlaksal bir temizlikten söz etmiş olmak gibi.” Bir kimseye;
temiz insan dendiğinde, dürüst insan, güvenilir insan vs. denmek istenmektedir. Evin/Beytin temiz tutulması da bu anlamdadır. Silinip
süpürülmesi anlamında değildir.
Bölüm 17 22/Hac Sûresi 401
27. İnsanları Hacca çağır. Gerek yaya gerek her türlü binek üzerinde, uzak yakın her yerden sana gelsinler.
28. Bunun kendilerine sağlayacağı yararlara tanık olsunlar. Ve
kendilerine rızık olarak verilen hayvanlar üzerine belli günlerde1
Allah’ın adını2
ansınlar. Böylece onlardan yiyin, muhtaç ve
yoksul olanları doyurun.
1- Hacc esnasında zamanı belli olan günlerde. 2- Kurbanları keserlerken.
29. Sonra kirlerini gidersinler.1
Adaklarını yerine getirsinler. Ve
Beyt-i Atik’i2
tavaf etsinler.
1- Ahlaken arınsınlar. 2- Bütün göstergelerle işret edilen anlam ve
değerlerin birleştiği, anlam ve önemlerini kazandıkları son nokta
Kâbe.
30. İşte böyle. Kim Rabb’inin yasaklarına uymada gerekli özeni
gösterirse, bu onun için daha hayırlıdır. Yasaklandığı bildirilen
hayvanlar1
hariç, diğer hayvanlar size helal kılındı. Artık putların pisliğinden2
kaçının. Yalan sözden kaçının.
1- Bu hayvanların hangileri olduğu 6/ En’am, 145 ve 16/Nahl, 115.
ayetlerde belirtilmektedir. 2- İnanç kirliliğinden.
31. Hanifler1
, onunla2
Allah’a şirk koşmayanlardır. Allah’a şirk koşan kimse, sanki gökten düşen ve kuşun kaptığı3
veya rüzgârın
uzak yerlere sürüklediği kimse gibidir.
1- Şirk koşmaksızın Allah’a yönelmiş olanlar. 2- Pislik olan putlar
ve putlar adına kesilen hayvanlarla. 3- Yükseklerden düştüğü için
param parça olan ve kuşlara yem olan kimse.
32. İşte böyle! Kim Allah’ın şiarlarına1
saygı gösterirse, kuşkusuz
bu saygı kalplerin takvasındandır.
1- Allah’ın, belirlediği dini simgelere, işaretlere, sembollere. Allah’ı
tanımaya, bilmeye yarayan, göstergelere.
402 22/Hac Sûresi Bölüm 17
33. Sizin için onlarda1
belli bir süreye kadar faydalar vardır. Sonra
bunların mahalli2
Beyt-i Atik’edir.3
1- Allah’ın şiârlarında; Kâbe, Safa, Merve, Müzdelife gibi Haccın anlam ve öneminin göstergeleri, hacc mesajının anlamını ifade eden
göstergeler. 2- Mahill, hâl kökünden gelir. Mastarı “çözmek, açmak,
indirmek” demektir. Mahill sözcüğüne, kurban kesme yeri anlamı
vermek doğru değildir. Mahill, açıklama, açıklığa kavuşturma yeri
anlamına gelmektedir. 3- Bütün göstergelerle işaret edilen anlam
ve değerlerin birleştiği, anlam ve önemlerini kazandıkları son nokta
Kâbe.
34. Rızık olarak verilen hayvanların üzerine Allah’ın adını anmaları için bütün ümmetlere bir mensek1
tayin ettik. Sizin ilahınız
bir tek ilahtır. Artık yalnızca ona teslim olun. Samimi insanları
müjdele.
1- İbadet kuralları.
35. Onlar ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, başlarına gelene
sabrederler1
, salâtı ikame ederler2
, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak3
ederler.
1- Yılgınlığa düşmez, umutlarını kaybetmez, dayanır ve direnirler.
2- Yardımlaşmayı, dayanışmayı, destek olmayı canlı ve diri tutarlar.
3- İhtiyacı olanlara karşılıksız verirler.
36. Büyükbaş hayvanları da1
sizin için Allah’ın şiarlarından2
kıldık.
Sizin için onlarda hayır vardır. Ayakları bağlı halde keserlerken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerine düşünce
onları yiyin. İsteyene de istemeyene de yedirin. Böylece onları yararlanmanıza sunduk. Umulur ki şükredersiniz.
1- Kurban olarak kesilmelerini. 2- Allah’ın, belirlediği dini simgelerden, işaretlerden, sembollerden. Allah’ı tanımaya, bilmeye yarayan, göstergelerden.
Bölüm 17 22/Hac Sûresi 403
37. Onların1
ne etleri ne kanları asla Allah’a ulaşmaz. Ona ulaşacak olan sizin takvanızdır. Sizi doğru yola ilettiğinden dolayı
Allah’ı yüceltmeniz için onları sizin yararınıza sundu. İyi olan
kimseleri müjdele.
1- Kurbanların.
38. Allah, inananları savunur. Allah, hain nankörleri sevmez.
39. Kendileriyle savaşılan kimselerin, zulme uğramaları nedeniyle, savaşmalarına izin verildi. Kuşkusuz Allah, onlara yardım
etmeye kadirdir.
40. Onlar, sadece “Rabb’imiz Allah’tır.” dedikleri için haksız yere
yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah, insanların bazılarını bazılarıyla savmasaydı, içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler mutlaka yıkılırdı. Allah,
kendisine yardım edene1
mutlaka yardım eder. Kuşkusuz Allah, Mutlak Güç Sahibi’dir, Mutlak Üstün Olan’dır.
1- Vahye içtenlikle uymayı esas alarak, Kendisine yönelene. Gösterdiği yoldan gidene.
41. Eğer yeryüzünde onları egemen kılarsak, salâtı ikame ederler, zekâtı verirler1
, iyiliği buyururlar, kötülükten sakındırırlar.
Bütün işlerin sonucu Allah’a dönecektir.
1- İbadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu,
Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve
arınmış, temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir. 39, 40 ve
41. ayetler, Müslümanlara savaş için izin verilme nedenini, savaşın
gerekçesini ve amacını bildirmektedir.
42. Eğer seni yalanlıyorlarsa, bil ki onlardan önce; Nuh, Âd ve Semud halkları da nebilerini yalanlamışlardı.
43. İbrahim ve Lut halkları da yalanlamışlardı.
404 22/Hac Sûresi Bölüm 17
44. Ve Medyen halkı da. Musa da yalanlandı. Fakat gerçeği yalanlayan nankörlere süre tanıdım. Sonra da onları yakaladım.
Benim inkarım1
nasılmış gördüler.
1- Onları inkâr etmem, yok saymam.
45. Böylece zulüm yapmalarından dolayı nice kentleri yok ettik.
Çatıları çökmüş, duvarları yıkılmış; sahipsiz kalmış kuyular ve
saraylar vardır.
46. Onlar, yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki kendilerinin, kendisi
ile akıl edecekleri kalpleri1
veya kendisi ile işitecek kulakları
olsun. Gerçek şu ki, kör olan gözler değildir, kör olan göğüslerde olan kalplerdir.
1- Kur’an, kalp sözcüğünü, kan pompalayan organ olan kalp anlamında değil; akıl anlamında, düşünme, akletme merkezi anlamında
kullanmaktadır.
47. Ve senden azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Oysa Allah, sözünden asla dönmez. Kuşkusuz Rabb’ine göre bir gün, sizin
saydıklarınızdan bin yıl gibidir.
48. Zulmedip duran nice kentler vardı ki onlara süre vermiştim.
Sonra onları yakaladım. Ve dönüş Bana’dır.
49. De ki:“Ey insanlar! Ben sizin için yalnızca apaçık bir uyarıcıyım.”
50. İman edip salihatı1
yapanlar için bağışlanma ve bol rızık vardır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
51. Ayetlerimizi geçersiz bırakma yarışında olanlar, işte onlar Cehennem ehlidir.
Bölüm 17 22/Hac Sûresi 405
52. Senden önce gönderdiğimiz her rasul ve nebi, bir şey dilediği1
zaman, şeytan2
onun bu dileğine bir şeyler katmak istedi.3
Fakat Allah, şeytanın kattığı şeyleri yok eder. Sonra Allah, kendi
ayetlerini sağlamlaştırır. Ve Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Mesajı topluma iletmek istedikleri zaman. 2- Hakk’tan uzak olan.
Hakk’a aykırı hareket eden her türlü varlık, kişi ve kurumun ortak
“karakteristik adıdır.” 3- Rasul ve nebilerin insanların kurtuluşuna
yönelik yaptıkları çağrıya bozguncular (insan şeytanlar) çağrıyı etkisiz kılmak için kendi yanlarından bir şeyler katarlardı.
53. Kalplerinde hastalık olan ve kalpleri kararıp katılaşmış olanlara, şeytanın kattığı şeyi1
, sınav vesilesi kıldık. Zalimler derin
bir yanılgı içindedirler.
1- Şeytanın/şeytan karakterli kimselerin çağrıyı boşa çıkarmak için
gösterdikleri çabayı, gerçeği çarpıtma isteğini.
54. İlim1
verilen kimselerin2
, onun3
Rabb’inden gelen bir gerçek
olduğunu bilmeleri, ona iman etmeleri ve kalplerinin tatmin
olması içindir. Allah, inananlara dosdoğru yolu gösterendir.
1- Allah’tan gelen bilgi, vahiyle gelen bilgi, vahiy bilgisi. 2- Vahiy
bilgisinin insanlara ulaşması sayesinde. 3- Vahyin.
55. Gerçeği yalanlayan nankörler de, Sâ’at1
ansızın gelinceye
veya ardından başka bir gün olmayan günün azabı gelinceye
kadar ondan2
kuşku duymaya devam edeceklerdir.
1- Kıyametin kopma anı. 2- İlimden/Allah’tan gelen bilgiden, vahiyden.
56. Egemenlik, İzin Günü1
tamamen Allah’a aittir, insanlar arasında yalnızca O hüküm verir. Artık iman eden ve salihatı yapanlar,2
nimet cennetlerindedirler.
1- Hesap görme/sorma günü. 2- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik
etmek, iyiye yönlendirmek.
57. Kâfir olan1
ve ayetlerimizi yalanlayan kimseler için alçaltıcı bir
azap vardır.
1- Gerçeği görmezden gelen; gerçeğin üzerini örten.
406 22/Hac Sûresi Bölüm 17
58. Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş ve ölmüş
olanları, Allah kesinlikle iyi bir rızıkla rızıklandıracaktır. Kuşkusuz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
59. Onları kesinlikle hoşnut olacakları bir yere yerleştirecektir. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, Çok Şefkatli’dir.
60. Bu böyledir! Kim kendisine yapılan haksız bir saldırıya aynı
oranda karşılık verirse, sonra yine saldırıya uğrarsa Allah ona
yardım eder. Allah, Çok Affedici’dir, Çok Bağışlayıcı’dır.
61. Bu böyledir! Allah, geceyi gündüze, gündüzü de geceye döndürür. Allah, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Gören’dir.
62. İşte böyledir! Allah Hakk’ın ta kendisidir. O’ndan başka yöneldikleriniz ise Batıl’dır. Allah, Çok Yüce’dir, Çok Büyük’tür.
63. Allah’ın gökten indirdiği su ile yeryüzünü nasıl yeşerttiğini
görmüyor musun? Allah, Bütün Ayrıntıları Bilen’dir, Her Şeyden Haberdar’dır.
64. Göklerde ve yeryüzünde olan her şey O’nundur. Kuşkusuz Allah, Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan’dır, Övgüye Değer Yegâne
Varlık’tır.
65. Allah’ın, yeryüzünde olanları emrinize amade kıldığını görmedin mi? Ve gemiler denizde O’nun emri ile akıp gider. Yeryüzüne düşmesin diye göğü iradesiyle1
O tutuyor. Kuşkusuz
Allah, insanlara Çok Şefkatli’dir, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Koyduğu yasalarla.
66. Ve size hayat veren, sonra sizi öldürecek olan, sonra da sizi
diriltecek olan O’dur. İnsan1
gerçekten çok nankördür.
1- Müşrik ve kâfir olan.
67. Her ümmet için bir ibadet tarzı1
belirledik. Herkes kendi
tarzını sürdürür. O halde bu işte seninle çekişmesinler. Sen,
Rabb’ine çağır. Kuşkusuz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
1- Hacc da kurban kesme usulü. Ayette yer alan “menseken” sözcüğü, “kurban kesme yeri” anlamı ile birlikte, “hacc ibadeti” anlamına
da gelmektedir.
Bölüm 17 22/Hac Sûresi 407
68. Eğer seninle tartışırlarsa, o zaman: “Allah yapmakta olduğunuz şeyleri en iyi bilendir.” de.
69. Allah, Kıyamet Günü üzerinde görüş ayrılığına düştüğünüz
konularda aranızda hüküm verecektir.
70. Allah’ın gökte ve yerde olan şeyleri kesinlikle bildiğini bilmez
misin? Bu bir Kitap’tadır1
. Bu Allah’a kolaydır.
1- Her şey kayıt altına alınmıştır. Her şey Allah’ın bilgisindedir.
71. Onlar; Allah’ı bırakıp, O’nun kendileri hakkında bir sultan1
indirmediği ve hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere kulluk
ediyorlar. Zalimler için hiçbir yardım edici yoktur.
1- Yetki, yetki belgesi, görev pusulası. (14/İbrahim, 10-22)
72. Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman, o gerçeği yalanlayan nankörlerin yüzlerindeki hoşnutsuzluğu görürsün.
Nerede ise kendilerine ayetlerimizi okuyanlara saldıracaklar.
De ki: “Size bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Ateş!
Allah’ın gerçeği yalanlayan nankörlere sözüdür. O, ne kötü bir
varış yeridir.”
73. Ey insanlar! Verilen örneği dikkatle dinleyin: Allah’tan başka
kulluk ettikleriniz bir araya gelseler, kesinlikle bir sineği bile
yaratamazlar. Değil yaratmak, sinek onlardan bir şey kapsa,
onu bile kurtaramazlar. İsteyen de kendisinden istenen de ne
kadar acizdir.
74. Allah’ı gereği gibi takdir edemediler1
. Kuşkusuz Allah, Mutlak
Güç Sahibi’dir, Mutlak Üstün Olan’dır.
1- O’nun yüceliğini ve gücünü kavrayamadılar. O’na şirk koştular.
O’na nankörlük ettiler…
75. Allah; meleklerden de rasuller süzer1
, insanlardan da. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyden Haberdar Olan’dır, Her Şeyi Gören’dir.
1- “Safâ” kökünden gelmektedir. Mastarı berrak olmak, temiz olmak, bulanıklıktan kurtulmak demektir. “Istıfa” kavram olarak süzülmek ve seçilmek demektir. “Mustafa” süzülmüş demektir.
408 22/Hac Sûresi Bölüm 17
76. Onların geçmişte yaptıklarını da gelecekte yapacaklarını da
bilir. Ve işler yalnızca Allah’a döndürülür.
77. Ey iman edenler! Rukû1
edin, secde2
edin, Rabb’inize kulluk
edin, iyilik yapın ki kurtuluşa erebilesiniz.
1- Allah’a boyun eğip, itaat etmek; içtenlikle teslim olmak. 2- Saygı
gösterip, değerini takdir etmek.
78. Allah yolunda gerektiği gibi cihad1
edin. O sizi seçti. Dinde
size bir zorluk yüklemedi. Bu atanız İbrahim’in milleti2
. O,
daha önce de şimdi de sizi Müslümanlar olarak isimlendirdi.
Rasul, size tanık olsun, siz de diğer insanlara. Öyleyse salâtı
ikame3
edin, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. O, sizin
mevlanızdır4
. Ne güzel Mevla, ne güzel yardımcıdır.
1- Gayret gösterin, çaba harcayın; bütün gücünüzle çalışın. 2- Yolu,
sünneti, inanç sistemi, yaşam biçimi. 3- “Salatı ikame etmek, zekâtı
vermek” demek, ibadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak;
kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir
bilinçle ve arınmış, temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle
yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir. 4- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. Mevla yalnızca Allah’tır. Allah’tan başkasına Mevla, Mevlana demek şirktir. Veli
sözcüğünün eş anlamlısıdır.
17. Bölümün Sonu
Bölüm 18 23/Mu’minun Sûresi 409
mu’minun sûresi
[İniş sırası: 74, Mekki, 118 ayet.
Adını 1. Ayetteki “Mu’minler” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Mü’minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
2. Onlar, salatlarında1
huşu2
içinde olan kimselerdir.
1- Namazlarında. Allah’a yönelmelerinde. 2- Allah’a karşı içten saygı duyan, içtenlikli, canı gönülden Allah’a yönelen, alçak gönüllü,
bilinçli ve duyarlılık içinde olan.
3. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.
4. Ve onlar, zekât için1
çalışanlardır.
1- Benliğin her türlü kötülükten arınması, temizlenmesi, arı duru
hale gelmesi.
5. Ve onlar, ırzlarını1
korurlar.
1- İffet, namus, şeref.
410 23/Mu’minun Sûresi Bölüm 18
6. Eşleri veya sağ ellerinin sahip oldukları hariç kimse ile ilişkiye
girmezler.1
Bundan dolayı da kınanmazlar.2
1- “Ma meleket eymanuhum,” “sağ ellerinizin sahip oldukları” anlamında bir deyimdir. Bu deyim; antlaşma yoluyla sahip olunanlar,
sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru
şekilde sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar ve savaşta esir alınanlar anlamlarına gelmektedir. Bu deyimle, esas olarak
kast edilen şey, bakımları ve sorumlulukları üstlenilerek, sahip olunan savaş esirleri ile ancak nikâh yapılarak (evlenilerek) ilişkiye girilebilineceğidir. Kur’an; kim olursa olsun, nikâh yapmaksızın ilişkiye
girmeyi zina olarak tanımlamaktadır. Diğer bir deyimle “nikâhsız
her birliktelik” zinadır. “Sağ elin sahip olduğu” veya “antlaşma yoluyla sahip olunan” deyimi ile ifade edilen şey, elinde nikâh sözleşmesini bulundurmak, nikâh sözleşmesine sahip olmak demektir. Bu
deyimle vurgusu yapılan husus, ilişkide nikâhın şart görülmesidir.
2- Onlarla olan ilişkiden dolayı kınanmazlar. Dikkat edilirse ayette
“ve” değil “veya” bağlacı kullanılmış. Bu şu anlama gelmektedir; ya
eşleri ile veya sağ ellerinin sahip oldukları ile birlikte olabilirler. Hem
eşi, hem de sağ elinin sahip olduğu ile aynı anda değil.
7. Kim bunun ötesinde1
bir şey isterse, işte onlar haddi aşanlardır.
1- Nikâhlı evliliğin dışında.
8. Onlar, kendilerine verilen emanetler için sözlerine bağlı kalan
kimselerdir.
9. Onlar, salatlarını1
koruyan kimselerdir.
1- Allah’a yönelmeyi, O’na tabi olmayı, ibadet ve kulluklarını.
10. İşte onlar varis1
olanlardır.
1- Cennet nimetlerine sahip.
11. Onlar, Firdevse1
varis olacaklar ve orada sürekli kalacaklardır.
1- Muhteşem, harika cennet.
12. Ant olsun ki, insanı çamurun özünden yarattık.1
1- Ant olsun insanı hülasadan/özden/süzülmüş/seçilmiş çamurdan
yarattık.
Bölüm 18 23/Mu’minun Sûresi 411
13. Sonra onu güvenli ve sağlam bir mekanda1
bir nutfe2
kıldık.
1- Rahimde. 2- Sperm/Hayat kaynağı.
14. Sonra nutfeyi1
bir alaka2
olarak yarattık. Alakayı da mudğa3
olarak yarattık. Mudğadan da kemikleri yarattık. Kemiklere
de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla şekillendirdik.
Yaratıcıların en iyisi olan Allah ne yücedir.
1- Spermi. 2- Rahim duvarına asılı. 3- Cenin
15. Sonra kuşku yok ki bunun ardından öleceksiniz.
16. Sonra kuşkusuz siz Kıyamet Günü diriltileceksiniz.
17. Ant olsun ki üzerinizde yolların yedisini yarattık. Ve Biz yarattıklarımızdan habersiz1
değiliz.
1- Her şey kontrolümüz altındadır.
18. Gökten kararınca su indirdik. Ve onu yeryüzünde yerleştirdik.1
Kuşkusuz Biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz.
1- Denizler, göller, nehirler…
19. Böylece onunla, sizin için hurma ve üzüm cennetleri1
meydana getirdik. Keza, oralarda yemekte olduğunuz pek çok meyve çeşitleri vardır.
1- Bağlar ve bahçeler.
20. Tûr-i Sinâ’da1
, yağ elde edilen ve aynı zamanda katık olarak
yenen ağaç2
yetiştirdik.
1- Mübarek dağ. Bereket dağı. Aynı zamanda mübarek yani nimeti
bereketli kılan, çoğaltan, bol bol nimet veren bereketli dağ, diğer
bir deyimle bereketli topraklar anlamına da gelen bu sözcüğe “Sina
Dağı” anlamı vermek doğru değildir. 2- Zeytin ağacı.
21. Hayvanlardan da sizin için alınacak dersler vardır. Onların karınlarındaki şeyden size içiriyoruz. Ve onlarda sizin için pek
çok yararlar vardır. Ve onlardan yersiniz.
22. Onları ve gemileri taşıma aracı olarak kullanırsınız.
412 23/Mu’minun Sûresi Bölüm 18
23. Ant olsun ki Biz, Nuh’u toplumuna gönderdik. “Ey halkım!
Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilah yoktur. Hala
takva1
sahibi olmayacak mısınız?” dedi.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
24. Bunun üzerine halkından gerçeği yalanlayan nankörlerin meleleri:1
“Bu, sizin gibi bir beşerden başka bir şey değildir. Size
karşı üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah elçi göndermek isteseydi mutlaka melekler indirirdi. Geçmiş atalarımızdan da
böyle bir şey duymadık.” dediler.
1- İleri gelenleri; güç ve imtiyaz sahibi seçkinleri.
25. “O ancak cinlenmiş bir adamdır. O halde kesinlikle bir süre1
bekleyin.”
1- Cinnetti geçinceye kadar.
26. Nuh: “Rabb’im! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
27. Bunun üzerine Biz, ona: “Gözetimimiz altında vahyimiz ile
bildirdiğimiz gibi gemi yap.” diye vahyettik. Böylece emrimiz gereği Tennur kaynadığı1
zaman hemen ona2
her cinsten
eşler olarak iki adet ve ehlini3
bindir. Onlardan, haklarında
önceden hüküm verilenler hariç. Ve zulmedenler hakkında
benden bir dilekte bulunma. Onlar boğulacak olanlardır.
1- Bu bir deyimdir; “sular yerden fışkırmaya başladığı” zaman anlamına gelmektedir. 2- Gemiye. 3- Sana inanları. Seninle birlikte olanları.
28. Sen ve seninle birlikte olanlar gemiye bindiğiniz zaman: “Zalim kavimden bizi kurtaran Allah’a hamd olsun.” de.
29. Ve de ki: “Rabbim! Beni kutlu, bereketli bir yere indir. Ve Sen
doğru yere yerleştireceklerin en hayırlısısın.”
30. Bunda kesinlikle âyetler1
vardır. Ve Biz kesinlikle sınayanlarız.
1- Kanıtlar, ibretler, göstergeler.
31. Sonra onların ardından başka bir nesil ortaya çıkardık.
Bölüm 18 23/Mu’minun Sûresi 413
32. Onlara, kendi içlerinden, “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan
başka ilahınız yoktur, hala takva sahibi olmayacak mısınız?”
diyen bir rasul gönderdik.
33. Dünya hayatında refaha kavuşturduğumuz, gerçeği yalanlayarak nankörlük eden ve ahirete kavuşmayı yalanlayan meleleri1
: “Bu da sizin gibi bir insandır. Sizin yediğinizden yiyor,
sizin içtiğinizden içiyor.” dediler.
1- Toplumun ileri gelenleri. Güç ve imtiyaz sahibi seçkinleri.
34. “Eğer siz, sizden hiçbir farkı olmayan böyle bir beşere uyacak
olursanız, kesinlikle hüsrana uğrarsınız.
35. Sizi; ölüp, toprak ve kemik haline geldikten sonra, yeniden
diriltileceğinizle mi uyarıyor?
36. Yazık, yazık! Uyarıldığınız şey, hiç olacak şey mi?
37. Hayat, yalnızca bu dünyadan ibarettir. Yaşarız ve ölürüz. Yeniden diriltilecek değiliz.
38. O, uydurduğu yalanı Allah’a dayandıran bir kimsedir. Ona inanacak değiliz.”
39. “Rabbim! Yalanlamaları nedeniyle bana yardım et.” dedi.
40. Allah: “Pek yakında kesinlikle pişman olacaklar.” dedi.
41. Derken, kaçınılmaz bir gerçek olarak sayha1
onları yakalayıverdi. Böylece onları çerçöp yaptık. Zalim halk yok oldu.
1- Korkunç çığlık, korkunç felaket.
42. Sonra, onların ardından başka nesiller getirdik.
43. Hiçbir ümmet1
ecelini2
öne alamaz ve erteleyemez.
1- Toplum. 2- Süresini.
44. Sonra ardı ardına elçilerimizi gönderdik. Her ümmet, kendilerine gelen rasulleri yalanladı. Biz de onları ardı sıra devirdik.
Ve onları halkın dilinde öykü konusu yaptık. İnanmayanlar
yok olsun.
414 23/Mu’minun Sûresi Bölüm 18
45. Sonra da Musa ve kardeşi Harun’u ayetlerimizle ve apaçık bir
görevle gönderdik;
46. Firavun ve melelerine1
. Ancak onlar kibirlendiler. Büyüklük
taslayan bir toplum oldular.
1- Toplumun ileri gelenleri. Güç ve imtiyaz sahibi seçkinleri.
47. Sonra da: “Bizden farkı olmayan, üstelik halkı da bize kulluk
eden bu iki insana mı inanacağız?” dediler.
48. Onları yalanladılar. Ve helak edilenlerden oldular.
49. Ve ant olsun, onlar doğru yolu bulsunlar diye Kitap’ı1
verdik.
1- Tevrat’ı.
50. Meryem’in oğlunu ve annesini bir âyet1
kıldık. Ve ikisini, suyu
olan yerleşime uygun bir tepeye yerleştirdik.
1- Kanıt, mucize.
51. Ey rasuller! Helal ve temiz şeylerden yiyin. Ve salihatı yapın1
.
Kuşkusuz yaptığınız şeyleri bilirim.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
52. Bu sizin ümmetiniz1
, tek bir ümmettir2
. Ben de sizin
Rabb’inizim. O halde bana karşı takva sahibi olun.
1- Topluluğunuz, toplumunuz. 2- Gideceğiniz ana yolunuz, yönünüz
ve amacınız aynıdır.
53. Sonra emirlerini1
aralarında parça parça ettiler. Her bir grup
kendine olanla yetinmektedir.
1- Bu sözcük, işlerinde ve konumlarında Kur’an’a bağlı kalmayıp,
ayrılığa düşmeyi ifade etmektedir.
54. Artık onları belli bir süreye kadar aymazlıkları ile baş başa
bırak!
55. Mal ve oğullarla onlara iyilik yaptığımızı mı sanıyorlar?
56. Hayır, gerçeği kavrayacak bilinçte değiller.
Bölüm 18 23/Mu’minun Sûresi 415
57. Rabb’lerine karşı derin saygı duyan kimseler, O’nu incitmekten çekinirler.
58. Onlar, Rabb’lerinin ayetlerine inanırlar.
59. Onlar, Rabb’lerine şirk koşmazlar.
60. Rabb’lerine döneceklerinin bilinciyle, derin bir saygı içinde
vermeleri gerekenleri1
verirler.
1- Mallarından, imkânından ihtiyaç sahiplerine yardım ederlerken
en iyisini yapmaya özen gösterirler.
61. İşte onlar, hayırlarda yarışırlar ve onda öncülük ederler.
62. Hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazlasıyla sorumlu tutmayız.
Nezdimizde gerçeği söyleyen bir kitap vardır1
. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.
1- Kim ne yaptıysa, onu eksiksiz bir şekilde kayda alıp ortaya koyan.
63. Fakat onların kalpleri1
bundan gaflet2
içindedir. Onlar, başka
işlerle3
uğraşıp durmaktadırlar.
1- Akılları. 2- Bu gerçekliğe karşı aymazlık içindedir. 3- Bir kalıcılığı
olmayan, önemsiz.
64. Nihayet varlıklılarını azapla yakaladığımızda, hemen feryat
etmeye başlarlar.
65. Bugün boşuna feryat etmeyin. Kesinlikle Bizden kurtulamazsınız.
66. Vaktinde ayetlerimiz size okunduğunda siz onları hiçe sayıyordunuz.
67. Büyüklük taslayarak, geceleri toplanıp ayetlerime karşı saçma sapan değerlendirmeler yapıyordunuz.
68. Onlar, hala sözün1
üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa onlara,
atalarına gelmemiş bir şey mi geldi?
1- Kur’an’ın.
69. Yoksa rasullerinin nasıl birisi olduğunu bilmiyorlar da onun
için mi onu reddediyorlar?
416 23/Mu’minun Sûresi Bölüm 18
70. Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, onlara,
Hakk1
ile geldi. Ne var ki onların çoğu haktan hoşlanmıyorlar.
1- Gerçeği kesin olarak bildiren mesaj, hakikat.
71. Eğer Hakk1
onların hevalarına2
göre belirlenseydi gökler, yer
ve onların içindekiler bozguna uğrardı. Hayır, faydalarına
olacak öğütlerde bulunduk. Ne var ki onlar faydalarına olan
öğütten yüz çevirenlerdir.
1- Gerçeği kesin olarak bildiren mesaj, hakikat. 2- Tutkularına, beklentilerine, arzularına.
72. Yoksa onlardan bir karşılık mı bekliyorsun? Rabb’inin vereceği karşılık daha hayırlıdır. O rızıklandıranların en hayırlısıdır.
73. Kuşkusuz sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
74. Kuşkusuz ahirete inanmayanlar, bu doğru yoldan sapanlardır.
75. Onlara, rahmet edip sıkıntılarını gidersek, yine de azgınlıklarına devam ederler.
76. Ant olsun, onları azap ile yakaladık1
. Ancak Rabb’leri için uslanmadılar ve boyun eğip yakarmadılar.
1- Daha önce verdiğimiz sıkıntılarla.
77. Ne var ki üzerlerine şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman,
bütün ümitleri boşa çıkacaktır.
78. Size; işitme, görme ve düşünme özelliği veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?1
1- Şükür, karşılık vermek demektir. Allah’a şükretmek demek; Allah’ın
verdiği nimetlerin karşılığını, Allah’ın rızasına uygun şekilde kullanmak demektir. Örneğin bir hayvanın şükretmesi, yediği otu süte ve
ete dönüştürmesidir; bir ağacın verdiği meyve onun şükrüdür.
79. Sizi yeryüzünde çoğaltan O’dur. Ve O’nun huzurunda toplanacaksınız.
80. Hayat veren de ve öldüren de O’dur. Gece ve gündüzün
oluşması O’nun yasalarına göredir. Niçin aklınızı kullanmıyorsunuz?
Bölüm 18 23/Mu’minun Sûresi 417
81. Ancak onlar öncekilerin dediklerinin aynısını dediler.
82. Dediler ki: “Ölüp de toprak ve kemik yığını olduktan sonra mı
diriltileceğiz?”
83. Ant olsun ki bize yapılan bu uyarı, daha önce atalarımıza da
yapılmıştı. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir.
84. De ki: “Söyleyin bakalım, yeryüzü ve onda bulunanlar kime
aittir?”
85. “Allah’a aittir.” diyecekler. De ki: “ Hala öğüt almayacak mısınız?”
86. De ki: “Yedi göğün ve muazzam arşın1
Rabb’i kimdir?”
1- Evrenin yöneticisi, düzenleyicisi, koruyucusu ve egemeni.
87. “Allah’tır.” diyecekler. De ki: “O halde takva sahibi olmayacak
mısınız?
88. Sor bakalım: “Evrenin egemenliğine sahip olan, koruyup gözeten ve kendisine karşı kimsenin korunamayacağı kimdir?
Biliyorsanız söyleyin.”
89. “Her şey Allah’a aittir.” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl oluyor
da aldanıyorsunuz?”
90. Oysa onlara Hakkı sunuyoruz. Onlar ise kesinlikle yalanlamaktadırlar.
91. Allah, çocuk edinmemiştir. Ve O’nun yanı sıra bir ilah daha
yoktur. Eğer olsaydı her ilah kendi yarattığı ile birlikte hareket
eder ve kimisi kimisine üstün olurdu. Allah, onların niteledikleri şeylerden münezzehtir.
92. O, gizliyi de açığı da bilir. Onların şirk koştuklarından çok
yücedir.
93. De ki: “Rabb’im! Eğer onlara “uyarısı yapılan azabı bana göstereceksen;”
94. “Rabbim! Beni, o zalim toplumun içinde bırakma.”
95. Kuşkusuz onları uyardığımız şeylere seni tanık yapmaya gücümüz yeter.
418 23/Mu’minun Sûresi Bölüm 18
96. Kötülüğü en iyi şekilde sav. Biz, yakıştırmakta oldukları şeyleri
çok iyi biliyoruz.
97. De ki: “Rabb’im! Şeytanların etkilemelerinden Sana sığınırım.”
98. “Rabb’im! Benimle yakınlık kurmalarından Sana sığınırım.”
99. Onlardan birine ölüm geldiği zaman, “Rabb’im beni hayata
geri döndür.” diye yalvarır.
100. Böylece ihmal ettiğim salih1
işleri yaparım. Hayır! Kuşkusuz
onun söylediği kesinlikle boş bir sözden ibarettir. Onların tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında2
bir berzah3
vardır.
1- Samimi ve erdemli olmak, iyi ve yararlı işleri yapmak. 2- Dünyaya
dönüşlerini imkânsız kılan. 3- Engel, perde.
101. Sura üfürüldüğü gün, artık ailenin, akrabanın bir yararı yoktur. Birbirlerinden yardım da göremezler!
102. Kimlerin tartısı ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
103. Ve kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar kendilerine yazık
edenlerdir; Cehennem’de sürekli kalıcıdırlar.
104. Ateş yüzlerini yalar ve onlar, orada acıyla somurtup kalırlar.
105. Ayetlerim size okunduğunda; onları yalanlayanlar siz değil
miydiniz?
106. Dediler ki: “Rabb’imiz! Azgınlığımıza yenilen sapkın bir topluluktuk.”
107. “Rabb’imiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak zalim olduğumuz kesinleşmiş olur.”
108. Dedi ki: “Sinin orada. Ben’den boşuna bir şey istemeyin.”
109. Gerçek şu ki, kimi kullarım: “Rabb’imiz! Biz iman ettik; bizi
bağışla, bize merhamet et, merhametlilerin en iyisi sensin.”
diyorlardı.
110. Siz ise onları alaya aldınız; öyle ki benim öğütlerimi kulak ardı
ettiniz. Onların haline gülüyordunuz.
Bölüm 18 23/Mu’minun Sûresi 419
111. Gerçek şu ki, bugün onlara size sabretmelerinin karşılığını
verdim. Onlar kazançlı çıkanlardır.
112. Allah: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” dedi.
113. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Hesabını tutanlara sor!” dediler.
114. “Çok az bir süre kaldınız. Keşke o zaman bunu kavramış olsaydınız.” dedi.
115. “Yoksa sizi boş yere yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
116. Şunu bilin ki, gerçek egemenlik sahibi olan Allah, çok yücedir.
O’ndan başka ilah yoktur. O şerefli arşın1
Rabb’idir.
1- Evrenin yöneticisi, düzenleyicisi, koruyucusu ve egemeni.
117. Her kim, hakkında hiçbir burhan1
olmadığı halde, Allah’ın
yanı sıra başka bir ilahtan istekte bulunursa, bilsin ki onun
hesabı yalnızca Rabb’ine aittir. Kuşku yok ki gerçeği yalanlayan nankörler kurtuluşa eremezler.
1- İlahi rehberlik. Allah’tan kesin doğruları ortaya koyan yol gösterici.
118. Ve de ki: “Rabb’im! Bağışla ve merhamet et. Sen merhametlilerin en hayırlısısın.”
420 24/Nur Sûresi Bölüm 18
nur sûresi
[İniş sırası: 102, Medeni, 64 ayet.
Adını 35. ayetteki “nur/aydınlık, ışık” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Bu indirip, yasa yaptığımız bir suredir. Onda beyinat1
ayetler
ortaya koyduk. Umulur ki öğüt alırsınız.
1- Kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi.
2. Zina yapan kadın ve zina yapan erkeğin her birine yüzer sopa
vurun. Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız, onlara karşı
duyduğunuz acıma duygusu sizi Allah’ın bu yasasını uygulamaktan alıkoymasın. Mü’minlerden bir grup da buna tanık
olsun.1
1- Görüldüğü gibi, zina yapmanın cezası recmetmek değil yüz değnek vurmaktır. Recmetmek(taşlayarak öldürmek) kesinlikle Allah’ın
dininde yoktur. Recmetme cezası İsrailiyat’a ait bir uygulamadır.
Kur’an’da olmayan bir hükmü dinin hükmü olarak görmek, Kur’an’ın
ifadesiyle, “kendi yanından uydurduğu şeyi din edinmektir.”
Bölüm 18 24/Nur Sûresi 421
3. Zina yapan erkek, zina yapan veya müşrik olan bir kadından
başkası ile evlenmiyor. Zina eden bir kadınla da zina eden
veya müşrik olan bir erkekten başkası evlenmiyor. Böyle bir
uygulama mü’minlere haram kılındı.1
1- Bu ayete, ayetteki “nikâhlanıyor/evleniyor” ifadesine
“nikâhlanamaz/evlenemez” şeklinde yanlış anlam verilerek önemli bir hataya düşülmektedir. Çevirilerde; bu ayete, genellikle “Zina
eden bir erkek veya kadın, zina eden veya müşrik olan bir erkek ve
kadından başkası ile nikâhlanamaz, evlenemez.” şeklinde anlam
verilmektedir. Oysaki bu bir haber ayetidir. O günkü toplumun bir
uygulamasından haber vermektedir. Emir veya yasaklama söz konusu değildir. Bakara 221’ de, müşrik olan kadın ve erkekle evlenmek açıkça yasaklandığı halde burada müşrik kadın veya erkekle
evlenilmeyi öngörenler, en hafif deyimi ile Kur’an’a açıkça çelişki
yakıştırmış olmuyorlar mı? Bu ayette, toplumda mevcut olan; zina
yapan bir erkeğin zina yapan veya müşrik olan bir kadınla, keza zina
yapan bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan bir erkeğin
evlenmesi şeklindeki uygulamadan haber verilerek, bunun doğru
olmadığı ve bu uygulamanın mü’minlere haram kılındığı ifade edilmektedir.
4. Ve muhsan1
kadınlara iftira edip de sonra dört tanık getiremeyen kimselere seksen sopa vurun. Ve onların tanıklığını
ebediyen kabul etmeyin. Onlar fasıktırlar2
.
1- Evli, hür, iffetli, namuslu. 2- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan.
5. Fakat bundan sonra tövbe eden ve kendilerini düzelten kimseler hariç. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
6. Eşlerine iftira atanlar, kendilerinden başka tanıkları yoksa o
zaman onların her birinin tanıklığı, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah’ı tanık tutmasıdır.
7. Beşincide de, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah’ın lanetinin kendisi üzerine olmasını dilemesidir.
422 24/Nur Sûresi Bölüm 18
8. Kadının, dört kez “Billahi o kesinlikle yalancıdır.” şeklinde
Allah’a tanıklık etmesi ondan cezayı kaldırır.
9. Ve beşinci kez eğer o doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendisinin üzerine olmasını diler.
10. Ya üzerinizde, Allah’ın lütuf ve rahmeti olmasaydı! Allah, Tövbeleri Kabul Eden’dir, En İyi Hüküm Verendir.
11. Bu ifk’i1
atanlar içinizden birileridir. Sizin için bunun bir şer olduğunu sanmayın. Aksine bu sizin için bir hayırdır. Onlardan
her birine günahtan bir pay vardır. İçlerinden önderlik yapıp
bunu organize eden kimse için de çok büyük bir azap vardır.
1- İftira.
12. Mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların onu işittikleri zaman, iyi niyetli kimseler olarak, “Bu apaçık iftiradır.” demeleri
gerekmez miydi?
13. İddialarına dört tanık getirmeleri gerekmez miydi? Tanık getiremediklerine göre onlar Allah’ın yanında yalancıdırlar.
14. Eğer dünyada ve ahirette Allah’ın lütuf ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı, içine düştüğünüz şeyden dolayı size kesinlikle
büyük bir azap dokunurdu.
15. Hani siz onu dillerinize dolayıp, kendisi hakkında bilgi sahibi
olmadığınız şeyi aranızda yayıyordunuz. Ve bunun önemsiz
olduğunu sanıyordunuz. Oysaki bunun Allah’ın yanında önemi çok büyüktür.
16. Ve onu duyduğunuz zaman: “Bunu konuşmamız bize yakışmaz. Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir iftiradır.” demeniz gerekmez miydi?
17. Eğer iman etmiş kimselerseniz, bilin ki Allah size böyle bir
şeyi bir daha yapmayı ebediyen yasaklıyor.
18. Allah, size ayetlerini beyan1
ediyor. Allah, Her Şeyi Bilen’dir,
En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi.
Bölüm 18 24/Nur Sûresi 423
19. İnananlar arasında, fahişenin1
yayılmasından hoşlananlara
dünya ve ahirette acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
1- Aşırılığın, hayâsızlığın, iftiranın, kötülüğün.
20. Eğer Allah’ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı! Allah,
Çok Şefkatli’dir, Rahmeti Kesintisiz’dir.
21. Ey iman edenler! Şeytanın1
yolundan gitmeyin. Kim şeytanın
yolundan giderse şunu bilsin ki şeytan, her türlü aşırılığı ve
her türlü çirkinliği telkin eder. Ve eğer Allah’ın üzerinizdeki
lütuf ve rahmeti olmasaydı sizden hiç kimse arınmayı asla
başaramazdı. Fakat Allah dileyeni arındırır. Allah, Her Şeyi
Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Şeytan, Hakk’tan uzak olan. Hakk’a aykırı hareket eden her türlü
varlık, kişi ve kurumun ortak “karakteristik adı” dır.
22. Sizden erdem ve varlık sahibi olanlar, yakınlarına, miskinlere,
Allah yolunda hicret edenlere yardım etmede kusur etmesinler. Ve artık bağışlayıp hoş görsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
23. Hiçbir şeyden haberi olmadığı halde muhsan1 mü’min kadınlara iftira atan kimseler dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir.
Ve onlar için büyük bir azap vardır.
1- İffetli.
24. O gün dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına tanıklık edecektir.
25. O gün Allah, onların hesaplarını hakkıyla görecektir. Onlar da
Allah’ın gerçeğin ta kendisi olduğunu apaçık bileceklerdir.
26. Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışır. Temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz
kadınlara yakışır. Bunlar, söylenenlerden uzak olanlardır. Onlar için bağışlanma ve cömertçe rızık vardır.
424 24/Nur Sûresi Bölüm 18
27. Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, sahiplerinin
sizi istekle karşılayacaklarından1
emin olmadan ve selam vermeden2
girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Umulur ki öğüt
alırsınız.
1- “Ayette “iste’zene” (izin istemek) fiili yerine; sevgi, yakınlık, ünsiyet anlamlarına gelen “üns” kökünden türeyen “iste’nese” fiili kullanılmıştır.” 2- Esenlik dilemeden.
28. Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar
oraya girmeyin. Eğer geri dönmeniz istenirse hemen geri dönün. Bu sizin için daha nezihtir.1
Allah yaptığınız şeyi hangi
amaçla yaptığınızdan haberdardır.
1- Temiz olma, arı ve lekesiz olma, saygıdeğer olma.
29. Oturulmayan ama yararlanmak için kullanılan yerlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah, sizin açığa vurduğunuz şeyleri
de gizlediğiniz şeyleri de bilir.
30. Mü’min erkeklere söyle, bakışlarından bir kısmını1
sakınsınlar
ve ırzlarını2
korusunlar. Bu onlar için daha nezihtir. Allah, davranışlarından haberdardır.
1- Kötü niyetle bakmasınlar. 2- “Furuc”lerini; yani, mahrem yerlerini, namuslarını, ırzlarını korusunlar. Ferc; sözcük olarak erkek veya
kadının cinsel organı anlamına gelmektedir.
31. Ve de mü’min kadınlara söyle, bakışlarından bir kısmını sakınsınlar1
, ırzlarını2
korusunlar. Doğal olarak görünmesi gerekli olanlar dışında, ziynetlerini3
açığa vurmasınlar.4
Örtüleri
ile göğüslerini örtsünler.5
Ziynetlerini; kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları,
kadınların tamamı, sağ ellerinin sahip oldukları6
, kadına ihtiyaç duymayan erkek hizmetliler, kadınların avret yerlerinin7
henüz farkında olamayan çocuklar hariç, açığa vurmasınlar.
Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye, ayaklarını vurmasınlar.8
Ey mü’minler! Hepiniz topluca Allah’a tövbe edin. Umulur ki
kurtuluşa erersiniz.
Bölüm 18 24/Nur Sûresi 425
1- Kötü niyetle bakmasınlar. 2- “Furuc”lerini korusunlar, yani; mahrem yerlerini, namuslarını, ırzlarını korusunlar. 3- “Yaradılışı itibarıyla sahip olunan, “biyolojik” olarak cinselliği çağrıştıran uzuvlarını. Ayette kast edilen ziynet, bilezik, kolye, gerdanlık vs. gibi takılar
değildir. Zira ziynet; anlam olarak, yalnızca mücevherata değil, aynı
zamanda ilgi uyandıran, dikkat çeken, cezbeden, değerli olan şeyler
de demektir. Kadının, cinselliğini ön plana çıkaran ve onu cazip kılan
uzuvları onun ziynetidir. Ayette sözü edilen, “kadının ziyneti”; onun
cazip yerleri, diğer bir ifade ile erkekler için ilgi unsuru olan; erkeğin
ilgisini çekecek organlarıdır. Ayrıca ziynetin diğer bir anlamı da malla, zenginlikle, makamla, şöhretle, güzellikle bezenerek gösterişli
hale gelmek, gösterişli olmak demektir. Ziynet; dünyada ve ahirette
insanın onurunu yükselten şey anlamına da gelmektedir; “bu şey;
mal-mülk, para-pul, süs eşyası, güzellik, yakışıklılık, sağlık, makammevki gibi basit dünya süsü cinsinden şeyler olabileceği gibi, iman,
güzel amel, güzel huy, ahlâk, edep, vakar gibi şeyler de olabilir.” 4-
Ayette, kadınlardan; doğal ve zorunlu olarak görünenler hariç ziynetlerini örtmeleri değil, açığa vurmamaları, belli etmemeleri istenmektedir. Yani kastedilen şey, bedenin nasıl olursa olsun örtülmesi
değil, bu örtünmenin, kadının ziyneti sayılan uzuvlarının belli olacak
tarzda olmamasıdır. Özetle, burada kadınlardan istenen şey, iffetin
korunmasıdır, cinsiyetin değil, kişiliğin öne çıkarılmasıdır. 5- Kadının
başını örtmesi hükmü bu ayete dayandırılmaktadır. Oysaki ayette,
bir “hüküm olarak” başı örtmekten söz edilmemektedir. Yani başörtüsü takın, başınızı örtün denmemektedir. Dolayısıyla burada yalın
olarak başı örtmeye yönelik bir hükümden söz etmek mümkün değildir. Ancak, Cahiliye Araplarında, hür kadını cariyeden ayırmanın
bir simgesi olarak var olan -zira Cahiliye Araplarında erkek köle
ve kadın cariyelerin başlarını örtmeleri yasaktı- örfe ve geleneğe
dayanan ve zaten var olan başörtüsü ile göğüslerin örtülmesinin
istendiğinden söz edilebilir. Ayetin “illeti” yani gerekçesi, başın değil, göğüslerin örtülmesidir. Kaldı ki bunun illa baştaki örtü ile yapılması şart değildir. Zaten ayette “baş” sözcüğü de geçmemektedir.
“bi humurihinne” yani yalın olarak sadece “örtüleri ile” sözcüğü
yer almaktadır. Bu sözcüğü “başörtüsü” şeklinde isim tamlamasına
dönüştürmek, ondan başın örtülmesi hükmünü çıkarabilme anlamına gelmez. Humur, hımarın çoğul formudur. Hımar, salt anlam
426 24/Nur Sûresi Bölüm 18
olarak; “başörtüsü” değil, “örtü” demektir. İsim tamlaması olarak
örtüldüğü yere göre anlam kazanır. “Örtü”; masaya örtüldüğü zaman “masa örtüsü” olur, yatağa örtüldüğü zaman “yatak örtüsü”,
yere konulduğu zaman “yer örtüsü”, başa konulduğu zaman “başörtüsü” olur. Sözcükler üzerinden konuyu tartışmanın bir anlamı
yoktur. Gerekçesi “baş örtmek” olmayan bir ayetten “başı örtme”
hükmü çıkarılamaz. Bu hüküm; Kur’an’ın hükmü yerine, kendi anlayışını Kur’an’a söyletmeye çalışan zihniyetin kadına bakış açısının
sonucudur. Erkeğin kadına bakış açısının dinleştirilmesidir. Nuzul ortamında, iklim koşullarının bir gereği de olarak, başlarını örten cahiliye kadınlarının, başları açık olsaydı ve ayet onlara başınızı örtün
deseydi bu konu tartışma konusu olmazdı. Ve elbette ki yine de göğüslerin örtülmesi istenecekti. Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür: Çok yalın ve açık olarak istenen şey, “göğüs yırtmacının
örtülmesi” olduğu halde, bunu başörtüsü olarak algılamak “atalar
dinini”, öngörüsünü ve Cahiliye Araplarının örfünü, dinin yerine geçirmekten başka bir şey değildir. Kaldı ki sözcük, “başörtüsü” olarak
tanımlansa bile, ayette istenen şey “başı örtmek” değil, başörtüsü
ile göğüs dekoltesini kapatmaktır. Bu baştaki örtü ile yapılabileceği gibi herhangi bir örtü ile veya elbisenin kendisi ile de yapılabilir. Ayrıca Kur’an’da baş örtme ile ilgili başka bir hüküm de yoktur.
6- “Sağ ellerinizin sahip olduğu” deyimi, “güç yolu ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğunuz” anlamına gelmektedir. Diğer
bir anlatımla; antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar gibi anlamlara gelmektedir. Bu
deyimle, esas olarak kast edilen şey, bakımları ve sorumlulukları
üstlenilerek sahip olunan savaş esirleri ve o günün cahiliye döneminin bakayası/kalıntısı olarak kalan cariyelerdir. 7- Cinselliğin ayırdına henüz varmamış olan. 8- Cinselliklerini öne çıkarmak amacıyla
kimi yerlerinin belli olması için kırıtarak yürümesinler.
32. Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih1
olanları nikahlayın2
. Eğer bunların durumları iyi değilse, Allah
onlara lütufta bulunur. Allah, Yardımı Çok Kapsamlı Olan’dır,
Her Şeyi Bilen’dir.
1- Ahlakı düzgün, iyi kimseleri. 2- Evlendirin.
Bölüm 18 24/Nur Sûresi 427
33. Nikâha1
imkân bulamayanlar, Allah lütfedip kendilerine bir
imkân verinceye kadar, iffetlerini korusunlar. Sağ ellerinizin
sahip olduklarından antlaşma yapmak isteyenlere2
, eğer iyi
niyetli olduklarını biliyorsanız3
onlarla hemen antlaşma yapın. Ve Allah’ın size verdiği mallardan onlara verin. Basit dünya hayatının geçici çıkarı için iffetli kalmak isteyen gençleri
fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa, bilsin ki Allah, onların zorlanmalarından dolayı onlara karşı Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.4
1- Evlenmeye. 2- Hür kalmak için. 3- Anlaşmalarına bağlı kalacaklarına. 4- Zorla yaptırılan bu fuhuştan dolayı Allah onları sorumlu
tutmayacak, onları bağışlayacaktır.
34. Ve ant olsun ki size gerçeği apaçık gösteren ayetler, sizden
önce yaşamış olan kuşaklardan örnekler ve takva sahipleri
için öğütler indirdik.
35. Allah, göklerin ve yeryüzünün aydınlığıdır1
. O’nun aydınlığı,
içinde ışık bulunan kandil yuvası gibidir. O kandil, bir fanus
içindedir. O fanus, inciden bir yıldız gibidir. Doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun
yağı neredeyse kendisine ateş dokunmasa bile ışık verir. Aydınlık üstüne aydınlıktır. Allah, dileyen kimseyi aydınlığına iletir. Allah, insanlara örnekler verir. Allah, her şeyi bütün ayrıntılarıyla bilendir.
1- Gökleri ve yeri aydınlatandır. İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkaran vahiydir.
36. Allah’ın isminin yüceltilmesine ve öğütlerinin dinlenmesine
izin verdiği evler1
vardır. Orada sabah akşam2
O’nu tesbih3
ederler.
1- İçinde Allah’ın nuru olan. 2- Gün boyu, sürekli, her zaman.
3- Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, bütün mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir.
428 24/Nur Sûresi Bölüm 18
37. Öyle kimseler vardır ki ne mal ne de alışveriş onları Allah’ın
buyruklarına uymaktan, salatı ikame etmekten1
ve zekâtı vermekten1
alıkoyar. Onlar, kalplerin ve gözlerin altüst olacağı
günden korkarlar.
1- Salatı ikame etmek, zekâtı vermek: İbadete layık yegâne ilah
olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti
şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış, temizlenmiş, arı duru hale
gelmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve
diri tutmak demektir.
38. Yaptıklarına karşılık Allah onlara en iyi karşılığı verecek ve lütfundan daha fazlasını da verecektir. Ve Allah dileyeni1
hesapsız rızıklandırır.
1- Uygun gördüğünü. Hak edeni.
39. Gerçeği yalanlayan nankörlerin yaptıkları, çöldeki serap gibidir. Susayan onu su zanneder. Ancak yanına vardığında hiçbir
şey bulamaz. Orada Allah’ı bulur1
ve O da yaptıklarının hesabını eksiksiz görür. Allah hesabı çabuk görendir.
1- Gittiği yolun bir serap gibi gerçek dışı olduğunu anlar ve gerçekle
baş başa kalır. Allah’ın vahyinin gerçek olduğunu görür.
40. Veya derin denizlerdeki karanlığa benzer. Onu, üzerinde bulutlar olan üst üste dalgalar kuşatmıştır. Elini göremeyecek
kadar, karanlık üstüne karanlık. Allah’ın aydınlığıyla aydınlanmamış bir kimse için başka aydınlık yoktur.
41. Göklerde ve yeryüzünde bulunanların, sürü sürü uçanların,
Allah’ı nasıl tesbih1
ettiklerini görmüyor musun? Kuşkusuz
hepsi salatını2
ve tesbihini3
bilmektedir. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.
1- Allah’ı yücelttiklerini, O’na boyun eğdiklerini. 2- O’na yönelmekte, O’na tabi olmakta, fıtratlarına uygun olanı yapmaktadırlar.
3- Ve O’na hak ettiği saygınlığı göstermektedirler.
42. Göklerin ve yeryüzünün egemenliği yalnızca Allah’a aittir. Sonuçta dönüş Allah’adır.
Bölüm 18 24/Nur Sûresi 429
43. Allah’ın, bulutları sürüklediğini, sonra aralarını birleştirdiğini,
sonra da onları küme haline getirdiğini görmüyor musun?
Böylece aralarından yağmur çıkardığını görürsün. Ve gökten
içinde dolu bulunan dağ gibi kümeleri getiriyor. Neredeyse
parıltısı gözlerinizi alan şimşeği dilediğine isabet ettiriyor, dilediğinden de onu uzak tutuyor.
44. Allah, geceyi ve gündüzü sürekli değiştirir. Kuşku yok ki, elbette bunda basiret1
sahipleri için ibretler vardır.
1- Kavrayış, gerçeği görme yeteneği; gerçeği kavrayarak, gerçeği
görerek, bilgi ve kanıta dayalı olarak düşünme.
45. Allah, hareket eden her canlıyı sudan yarattı. Onların kimisi
karnı, kimisi iki ayağı, kimisi de dört ayağı üzerinde yürür. Allah, dilediğini yaratır. Kuşkusuz, Allah’ın Her Şeye Gücü Yeter.
46. Ant olsun ki apaçık ayetler indirdik. Allah, dileyen kimseyi
dosdoğru yola iletir.
47. “Allah’a ve Rasul’e iman ettik ve tabi olduk.” diyorlar. Sonra
da onların bir kısmı yan çiziyor. Bunlar, iman etmiş değillerdir.
48. Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasul’üne çağrıldıkları zaman, onların bir kısmı bundan kaçınır.
49. Ama verilen hüküm lehlerine olursa seve seve kabul ederler.
50. Onların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe mi ediyorlar? Yoksa Allah ve Rasul’ünün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır! Onlar, zalimlerin ta kendileridir!
51. Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasul’üne çağrıldıkları zaman inananların sözü ancak, “İşittik ve itaat ettik.”
demeleri oldu. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
52. Kim Allah’a ve Rasul’üne itaat eder, Allah’a huşu1
duyar ve
O’na takvalı2
olursa işte onlar kazançlı çıkacak olanlardır.
1- Derin saygı ve içten sevgi beslediği; üstün ve yüce görmenin sonucu olarak hayranlık duyduğu yüce varlıktan ayrı düşme, uzak kalma endişesini taşıyan. 2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle
uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
430 24/Nur Sûresi Bölüm 18
53. Münafıklar, kendilerinden istediğin takdirde kesinlikle savaşa çıkacaklarına dair en kuvvetli yeminleri ile Allah’a yemin
ettiler. De ki: “Yemin etmeyin. Bağlılık ma’ruftur1
”. Kuşkusuz
Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
1- Yemine bağlılık, ancak iyi insanlara, erdemli kimselere ait bir
davranıştır.
54. De ki: “Allah’a itaat edin. Rasul’e de itaat edin.” Eğer itaat
etmezseniz, ona düşen yalnızca görevini yapmaktır. Size düşen ise sorumlu tutulduğunuz şeye uymaktır. Eğer ona itaat
ederseniz, doğru yolu bulursunuz. Rasul’ün üzerinde, mesajı
açıkça iletmekten başka bir sorumluluk yoktur.
55. Allah, sizden iman eden ve salihatı yapanlara1
, tıpkı kendilerinden öncekileri halife kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzünde
halife kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini mutlaka sağlamlaştıracağını ve endişelerinden sonra onları mutlaka güvene kavuşturacağını vaat etti. Onlar, Bana kulluk ederler ve
hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra da kim küfrederse,
işte onlar yoldan çıkanların ta kendileridir.2
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
2- Allah’ın verdiği söz ortada. Bu söze rağmen, eğer bugün İslam
Dünyası (!) denilen dünya bu durumdaysa; “bu durum”, bu dünyanın aslında gerçek imana sahip olmadığını, şirk içinde olduğunu,
Allah’ın dini yerine kendi yanından uydurduğu dine tabi olduğunu
ve yapılması gerekeni yapmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
56. Salâtı ikame1
edin, zekâtı verin1
. Ve Rasul’e itaat edin. Umulur
ki merhamet edilirsiniz.
1- “Salatı ikame etmek, zekâtı vermek” bir terkip olarak; şirkten
arınmış bir bilinçle Allah’a yönelmek, O’na kulluk etmek ve bunu
arınmış, temizlenmiş bir benlikle yapmak demektir. Salat sözcüğünün; namazın yanı sıra dua, destek, din, yardımlaşma, dayanışma,
kulluk gibi anlamları bulunmaktadır.
Bölüm 18 24/Nur Sûresi 431
57. Sakın gerçeği yalanlayan nankörleri, yeryüzünde aciz bırakıcı zannetme. Onların varacağı yer ateştir. Ne kötü bir varış
yeridir.
58. Ey iman etmiş kimseler! Sağ ellerinizin sahip olduğu1
kimseler, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlar; şu üç vakitte,
yanınıza girmek için sizden izin istesinler; sabah salatından2
önce, gün ortasında elbiselerinizi çıkardığınızda, gece salatından3
sonra. Bu üç vakit “avret”4
vaktidir. Bunlar dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda sizin ve onlar için bir sakınca
yoktur. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklıyor. Allah, Her Şeyi
Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- “Sağ ellerinizin sahip olduğu” deyimi, “güç yolu ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğunuz” anlamına gelmektedir. Diğer
bir anlatımla; antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar gibi anlamlara gelmektedir. Bu
deyimle, esas olarak kast edilen şey, bakımları ve sorumlulukları
üstlenilerek sahip olunan savaş esirleri ve o günün cahiliye döneminin bakayası/kalıntısı olarak kalan cariyeler ve kölelerdir. 2- Sabah
namazı. 3- Gece namazı. 4- Mahremiyet vakti. Özel zaman. Araplar
genellikle gün ortasında öğle uykusuna yatarlardı.
59. Ve sizden olan çocuklar, ergenlik çağına geldiği zaman, onlardan öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte böylece
Allah size ayetlerini açıklıyor. Ve Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En
İyi Hüküm Veren’dir.
60. Evlenme ümidi kalmamış yaşlı kadınların, cinsiyetlerini teşhir etme amacı gütmeden dış giysilerini çıkarmalarında bir
sakınca yoktur. İffetli olmaları daha hayırlıdır. Allah, Her Şeyi
Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
432 24/Nur Sûresi Bölüm 18
61. Köre bir sınırlama yoktur. Sakat olana, hasta olana bir sınırlama yoktur.1
Ve size de, evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin
evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın
evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına
sahip olduğunuz yerlerde veya arkadaşlarınızın evlerinde
yemek yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu olarak veya ayrı
ayrı olarak yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz
zaman Allah tarafından kutlu ve temiz bir selam2
ile selam
verin. İşte Allah, size ayetlerini böylece açıklıyor. Umulur ki
böylece aklınızı kullanırsınız.
1- Bu kimseler diledikleri gibi hareket edebilirler. Size sıkıntı verecekler diye ayırımcılık yapmayın. 2- Esenlik ve sağlık dileğiyle, esenlik ve sağlık dileyin.
62. Ancak Allah’a ve Rasul’üne içtenlikle iman etmiş mü’minler,
toplumu ilgilendiren bir iş için onunla bir araya geldikleri
zaman, ondan izin almadıkça gitmezler. Senden izin isteyen
kimseler, işte onlar Allah’a ve O’nun Rasul’üne iman edenlerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istedikleri zaman
onlardan dilediğin kimseye izin ver; onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
63. Rasul’ün çağrısını, birbirinize yaptığınız çağrıyla denk tutmayın. İçinizden birbirinin arkasına saklanarak sıvışmak isteyenleri Allah biliyor. Bu sebeple onun buyurmalarına karşı gelenler, kendilerine bir fitnenin veya çok acıklı bir azabın isabet
etmesinden sakınsınlar.
64. Unutmayın! Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. O
sizin ne üzerinde olduğunuzu kesinlikle bilir. O’na döndürüldükleri gün, onlara yaptıklarını haber verecektir. Allah, Her
Şeyi En İyi Bilen’dir.
Bölüm 18 25/Furkan Sûresi 433
furkan sûresi
[İniş sırası: 42, Mekki, 77 ayet.
Adını 1. ayetteki “Furkan/Doğruyu yanlıştan ayıran” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Âlemlere uyarıcı olması için, kuluna Furkan’ı1
indiren ne mübarektir!2
1- Doğruyu yanlıştan ayıran. İyi ve kötünün kendisine göre belirlendiği yasa. 2- Cömert, nimeti bereketli kılan, çoğaltan, bol bol nimet
veren.
2. O ki, göklerin ve yerin egemenliği yalnızca O’na aittir. Ve O,
hiçbir çocuk edinmemiştir. Egemenlikte O’nun ortağı yoktur.
Her şeyi yaratan, işleyiş ve varoluş yasalarını belirleyen O’dur.
3. O’nu bırakıp, hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılmış
olan, kendilerine yarar sağlama ve kendilerinden zararı savma güçleri olmayan; ölüme, hayata ve ölümden sonra diriltmeye güçleri yetmeyenleri ilahlar edindiler.
4. Gerçeği yalanlayan nankörler: “Bu sadece onun uydurduğu
bir yalandır. Ona bu konuda diğer toplumlar da yardım etti.”
dediler. Böylece haksızca iftira ettiler.
5. Ve “O, onun yazdırdığı ve sabah akşam1
ona okunan evvelkilerin masallarıdır.” dediler.
1- Devamlı, her zaman, gün boyu.
434 25/Furkan Sûresi Bölüm 18
6. De ki: “Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirdi. Kuşkusuz O,
Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
7. Dediler ki: “Bu nasıl bir rasul ki, yiyor-içiyor, çarşı-pazar dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi de onunla birlikte uyarıcı
olsaydı ya!”
8. “Veya ona bir hazine verilseydi veya kendisinden yiyeceği bir
bahçesi olsaydı ya!” Bu zalimler: “Siz yalnızca büyülenmiş bir
adama uyuyorsunuz.” dediler.
9. Senin için nasıl örnekler verdiklerine bir bak. Böylece saptılar,
artık bir çıkış yolu bulamazlar.
10. O, öyle cömerttir ki, dilerse sana bundan daha hayırlı olan,
içinden ırmaklar akan bahçeler verir. Köşkler de verir.
11. Hayır! Onlar Sa’ati1
yalanladılar. Ve Biz, o Sa’at’i yalanlayanlara alevli ateş hazırladık.
1- Hesap zamanını, Kıyamet Günü’nü.
12. Cehennem onları1
uzak bir yerden gördüğü zaman, onun öfkelenmesini ve uğultusunu işittiler.2
1- Hesap gününü yalanlayanları. 2- İşitecekler.
13. Çaresizlik içinde orada, dar bir yere atıldıkları zaman orada
yok olmayı istediler.
14. Bugün bir kez değil, defalarca yok olmayı isteyin.
15. De ki: “ Bu mu daha hayırlıdır, yoksa takva sahipleri için bir
ödül olan, dönüş yeri olarak söz verilen süresiz Cennet mi?”
16. Onlar için orada diledikleri her şey süresiz olarak vardır. Bu
Rabb’inin yerine getirmeyi üstlendiği bir sözdür.
17. Ve o gün, onları ve Allah’tan başka kulluk ettikleri şeyleri toplar, sonra da onlara: “Kullarımı siz mi saptırdınız yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?” der.
Bölüm 18 25/Furkan Sûresi 435
18. Dediler ki: “ Seni tenzih ederiz, Senden başka veliler1
edinmek bize yakışmaz. Ancak Sen, onları ve atalarını öylesine
mal mülk sahibi yaptın ki, öğüdüne uymayı boş verdiler. Ve
helak olmayı hak eden bir toplum oldular.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
19. İşte onlar1
söylediklerinizden dolayı sizi yalanladılar. Artık
uzaklaştırmaya2
ve yardım almaya güç yetiremezsiniz. Ve sizden kim haksızlık etmişse ona büyük azabı tattıracağız.
1- Allah’tan başka kulluk ettikleriniz. 2- Azabı uzaklaştırmaya.
20. Kesinlikle Biz, senden önce de yemek yiyen ve çarşılarda dolaşan rasullerden farklı rasul göndermedik. Ve sizin bir kısmınızı1
bir kısmınız2
için sınav kıldık. Bakalım sabrediyor musunuz? Rabb’in Her Şeyi Gören’dir.
1- Müşrikleri. 2- Sizin için.
18. Bölümün Sonu
21. Bizimle karşılaşacaklarına ihtimal vermeyenler: “Bize meleklerin indirilmesi veya Rabb’imizi görmemiz gerekmez miydi?”
dediler. Ant olsun ki onlar kendi kendilerine büyüklendiler ve
büyük bir taşkınlıkla hadlerini aştılar.
22. Suçları kendilerini kuşatmış olanlar, melekleri görecekleri
gün, onlar için hiç de sevindirici olmayacak, melekler onlara:
“Boşuna beklemeyin size sevindirici haber imkânsız.” diyecekler.
23. Ve onların yaptıklarının tamamını savrulmuş toz zerresi gibi
boşa çıkaracağız.1
1- Yaptıkları, toz gibi savrulup gidecek ve onları kurtaramayacak.
24. O gün, Cennet ehli en yararlı yerde eğlenecek ve en iyi yerde
dinlenecek.
436 25/Furkan Sûresi Bölüm 19
25. O gün, gök beyaz bulutlar şeklinde parçalanacak ve melekler
ardı sıra indirilecek.
26. İzin Günü egemenlik yalnızca Rahman’a aittir. O gün, gerçeği
yalanlayan nankörler için zor bir gündür.
27. O gün, zalim kimse, ellerini ısırarak: “Eyvah, keşke Rasul’ün
tuttuğu yolu tutmuş olsaydım.” diyecek.
28. “Eyvah! Keşke falancayı veli edinmeseydim!”
29. “Ant olsun ki bana öğüt geldiği halde, beni o sapıttı.” Şeytan,
insanı yalnız ve yardımsız bırakır!
30. Rasul: “Ey Rabb’im, halkım bu Kur’an’ı mehcur1
edindi.” dedi.
1- Kur’an’la bağlarını kopardılar. Ona karşı duyarsız hale geldiler.
31. Bu hep böyle olmuştur. Biz her nebiye, günahı kendisini kuşatanlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardım edici
olarak Rabb’in sana yeter.
32. Gerçeği yalanlayan nankörler: “Kur’an ona bir defada ve topluca indirilmeli değil miydi?” dediler. Oysaki bu, onu kalbine
iyice yerleştirelim diyedir. Onu düzenli bir şekilde pekiştire
pekiştire okuduk.
33. Onların sana verecekleri her örneğe karşılık, biz sana hakkı
en iyi şekilde açıklarız.
34. Yüzüstü Cehennem’e toplanacak olanlar; işte onlar, yerce çok
kötü ve yolca çok sapkınlardır.
35. Ant olsun ki Musa’ya kitabı verdik. Ve kardeşi Harun’u da ona
yardımcı yaptık.
36. Sonra da “Ayetlerimizi yalanlayan o topluma gidin.” dedik.
Sonunda da onları helak ederek yok ettik.
37. Nuh’un kavmini, rasulleri yalanladıklarında suda boğduk ve
onları insanlar için bir âyet1
yaptık. Ve zalimler için acı veren
bir azap hazırladık.
1- İbret.
Bölüm 19 25/Furkan Sûresi 437
38. Ad’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar arasında yaşayan daha
birçok nesilleri de yok ettik.
39. Ve onların hepsini örneklerle uyardık ve hepsini mahvederek
helak ettik.
40. Ve ant olsun ki onlar, felaket yağmuru yağdırılmış olan beldeye vardılar. Peki, onu da mı görmediler? Aksine onlar, öldükten sonra dirilmeyi beklemiyorlar.
41. Seni gördükleri zaman: “Allah’ın rasul olarak gönderdiği bu
mu?” diye alay konusu ediniyorlar.
42. “Şayet ilahlarımıza bağlılıkta kararlı olmasaydık, neredeyse
bizi saptırıyordu.” diyorlar. Azabı gördükleri zaman kimin
sapkın olduğunu görecekler.
43. Hevasını1
ilah edinen kimseyi görüyorsun! Onun sorumluluğunu sen üstlenebilir misin?
1- Kuruntu ve tutkusunu. Cemaatinin, tarikatının, ruhban sınıfının,
önderinin, liderinin istek ve düşüncelerini.
44. Yoksa onların çoğunun gerçeğe kulak verdiğini veya akıllarını
kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar tıpkı hayvanlar gibidir.
Hatta doğru yolu seçmede hayvanlardan daha yetersizlerdir.
45. Rabb’inin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? Dileseydi onu
sabit kılardı. Sonra da Güneş’i ona yol gösterici yaptık.
46. Sonra da onu kolayca kendimize çektik.
47. Sizin için geceyi örtü, uykuyu dinlenme ve gündüzü çalışma
zamanı kıldık.
48. Rahmetinin önünde rüzgarı müjdeci olarak gönderen O’dur.
Biz, gökten tertemiz bir su indirdik.
49. Ki o yağmurla ölü bir beldeyi canlandırmak, yaratmış olduğumuz hayvanları ve insanları suya kavuşturmak içindir.
438 25/Furkan Sûresi Bölüm 19
50. Ant olsun ki Biz, öğüt almaları için onu, onların aralarında
paylaştırdık. Ancak insanların çoğu nankörlük etmekte direttiler.
51. Eğer dileseydik, elbette her beldeden bir uyarıcı çıkarırdık.
52. Öyleyse gerçeği yalanlayan nankörlere boyun eğme. Onunla1
onlara karşı var gücünle büyük bir mücadeleye giriş.
1- Furkan’la.
53. Ve iki denizi serbest bırakan O’dur; biri lezzetli ve tatlı, diğeri
tuzlu ve acı. Aralarına bir perde koydu. Birbirlerine karışmalarını engelledi.
54. O, beşeri1
sudan yarattı. Sonra onu, soy sop ve akraba sahibi
kıldı. Senin Rabb’in her şeye güç yetirendir.
1- İnsanı.
55. Allah’ı bırakıp, kendilerine bir yararı da zararı da olmayan
şeylere kulluk ediyorlar. Gerçeği yalanlayan nankör, Rabb’ine
karşı olanın destekçisidir.
56. Biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olmanın dışında başka bir şey
için göndermedik.
57. De ki: “Yaptığım çağrı için; sizden, Rabb’inizin yolunu seçmenizi istemekten başka bir ücret istemiyorum.”1
1- Hiçbir nebi, dini geçim kaynağı yapmadı. Nebi’nin yolunu izlediklerini iddia edenler, bu iddialarında samimi iseler; din üzerinden
para kazanmaktan vazgeçsinler. Özellikler, Kur’an’ı ticarete konu
edinenler, bu uyarıyı dikkate almalıdırlar.
58. Ve sen, ölümsüz olana1
güvenip dayan. Ve O’nu övgü ile yücelt.
O’nun kullarının günahlarından haberdar olması sana yeter.
1- Allah.
59. O; gökleri, yeryüzünü ve ikisinin arasındakileri altı günde1 yarattı. Sonra arş üzerine istiva etti.2
O, Rahman’dır. Öyleyse ne
dileyeceksen her şeyi bilenden dile.
1- Altı devrede, altı bölümde, altı aşamada, altı günde. 2- Evrenin
egemenliğini ve yönetimini eline aldı.
Bölüm 19 25/Furkan Sûresi 439
60. Ve onlara, “Rahman’a tabi olun.” dendiği zaman, “Rahman da
neymiş? Senin bize buyurduğun her şeye tabi mi olacağız?”
dediler. Bu çağrın onların nefretlerini arttırdı.
61. Gökte burçlar yapan ve orada bir Çerağ1
ve aydınlatan Ay’ı
yapan ne cömerttir.
1- Işık saçan, ışık kaynağı, Güneş.
62. Ve O, öğüt almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü art arda izletendir.
63. Rahman’ın kulları yeryüzünde alçak gönüllülükle yürürler.
Cahiller, onlara laf attıkları zaman, “Selam.”1
derler.
1- Esen kalın, bizden size zarar gelmez.
64. Onlar, Rabb’lerinin buyruklarına tabi olmada ve yerine getirmede önlem alırlar ve özenli davranırlar.1
1- Bu ayete, “Onlar, gecelerini Rabb’lerine secde ve kıyam ederek
geçirirler.” şeklinde anlam verilmektedir. Kanaatimizce, bu doğru
değildir. “Gecelenirler veya gecelerler şeklinde “yebitune” sözcüğüne doğrudan “gece” anlamı vermek doğru değildir. Bu sözcüğün
gece ile anlamsal bağı var, ancak bu bağ; önlem almada, plan yapmada, gizlilik esas olduğu için ve gizlilik içeren şeyler de mecaz
olarak gece ile yani karanlık ile ilişkilendirilerek kurulmuş bir bağdır.
Bir önceki ayette, cahillerle karşılaşmada gösterilecek davranışın
nasıl olması gerektiğinden söz edilmişti. O ayetin devamı olarak bu
ayette de, özenli ve dikkatli davranmaya dikkat çekilmiştir. Kök anlamı b-y-t olan bu sözcük, türevleri ile birlikte geçtiği birçok ayette
mecaz anlamıyla dikkatli olmayı, önlem almayı, plan ve program
yapmayı ifade etmektedir. Gecenin doğrudan sözcük karşılığı L-y-l ‘
olduğu dikkate alındığında “byt” sözcüğünün mecaz olarak geceyi
ifade ettiği, hatta uyumak anlamına geldiği söylenebilir.
65. Onlar: “Rabb’imiz Cehennem azabını bizden uzaklaştır. Kuşkusuz onun azabı sürekli bir yok oluştur.” derler.
66. Kuşkusuz o, kötü bir konaklama yeri ve konaktır.
67. Onlar, harcadıkları zaman israf da cimrilik de etmezler. Bu ikisi arasında bir denge kurarlar.
440 25/Furkan Sûresi Bölüm 19
68. Onlar, Allah’la birlikte başka bir ilaha dua etmezler. Allah’ın
haram kıldığı canı geçerli bir neden olmadıkça öldürmezler.
Zina yapmazlar. Kim bunları yaparsa günaha bulaşmış olur.
69. Kıyamet Günü onun azabı katlanır ve orada sürekli horlanmış
olarak kalır.
70. Ancak tövbe eden, iman edip salihatı yapanlar1
hariç. Allah
onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
71. Kim tövbe eder ve salihatı yaparsa, kuşkusuz o, bağışlanmış
olarak Allah’a döner.
72. Onlar, yalan yere tanıklık etmezler. Boş ve anlamsız bir şeyle
karşılaştıkları zaman, onurlu ve erdemlice oradan uzaklaşırlar.
73. Onlara, Rabb’lerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı
kör ve sağırmış gibi görmezden gelmezler.
74. Ve onlar, “Rabb’imiz! Eşlerimizden ve soyumuzdan bize göz
aydınlığı bağışla. Ve bizi takva sahiplerine1
önder yap!” derler.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık yüksek makamlarla ödüllendirilecekler. Orada saygınlık ve esenlik dilekleriyle karşılanacaklardır.
76. Sürekli orada kalacaklardır. Orası ne güzel bir konaklama yeri
ve konaktır.
77. De ki: “Başkasına yalvarmanız olmazsa Rabb’im sizi ne yapsın?”1
Oysaki siz yalanladınız. Bunun karşılığını yakında göreceksiniz.
1- “Başkasına yönelmez, onlardan yardım istemezseniz Allah sizi ne
diye cezalandırsın!”
Bölüm 19 26/Şu’ara Sûresi 441
şu’ara sûresi
[İniş sırası: 47, Mekki, 227 ayet.
Adını 224. ayetteki “şu’ara/şairler” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ta, Sin, Mim.
2. Bunlar1
gerçeği apaçık ortaya koyan Kitap’ın ayetleridir.2
1- Ta. Sin. Mim. 2- Göstergeleridir.
3. İman etmiyorlar diye, adeta kendini helak edeceksin.
4. Eğer dileseydik gökten öyle bir ayet1
indirirdik ki hepsi ona
boyun eğmek2
zorunda kalırdı.
1- İradelerini ellerinden alırdık. 2- İman etmek.
5. Rahman’dan kendilerine gelen her yeni öğütten yüz çevirdiler.
6. Sonra da kesin olarak yalanladılar. Fakat alay ettikleri şeyin
haberleri yakında onlara gelecek.
7. Onlar, yeryüzünü görmüyorlar mı? Her tür bitkiden çiftler
olarak bol bol yetiştirdik.
8. Bunda kesinlikle bir ayet1
vardır. Ancak onların çoğu iman etmedi.
1- Kanıt, gösterge.
9. Rabb’in, Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
10. Bir zamanlar Rabb’in, zalim toplumuna gitmesi için Musa’ya
seslenmişti.
11. Firavun kavmi takva sahibi olmayacak mı?
442 26/Şu’ara Sûresi Bölüm 19
12. Musa, “Rabb’im! Beni yalanlamalarından korkuyorum.” dedi.
13. “Göğsüm daralır, dilim dönmez;1
onun için Harun’u gönder.”
1- Musa daha önce karışmış olduğu cinayet olayından dolayı tedirginlik göstermektedir.
14. “Onlara göre ben suçluyum. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum.”
15. “Hayır, haydi ikiniz ayetlerimizle gidin! Kuşkusuz Biz, sizinle
beraber işitenleriz.1
” dedi.
1- Size söylenecek şeyleri anında işitip sizi koruruz.
16. Haydi! Firavun’a gidin ve ona: “Biz, âlemlerin Rabb’inin rasulleriyiz.” deyin.
17. “İsrailoğulları’nı bizimle beraber gönder!”
18. Firavun: “Çocukken, seni içimizde himaye edip büyütmedik
mi? Yıllarca yanımızda kalmadın mı?”
19. “Sen ise yapacağını yaptın. Sen kâfirlerdensin.1
”
1- Nankörlük edenlerdensin.
20. Musa: “Ben o işi şaşkınlıkla yaptım.” dedi.
21. Sizden korktuğum için de hemen kaçtım. Sonra Rabb’im bana
hikmet1
bağışladı ve beni rasullerden kıldı.
1- Baskı, zulüm, fitne ve fesadı engellemek için konulan yasa, kural
ve ilkeler. Sağlıklı düşünme, gerçeği kavrama, doğru hüküm verme
yetisi. Yargı, yargılama, karar, güçlendirme, sağlamlaştırma.
22. “İsrailoğulları’nı kendine köle edinmiş olmayı bir nimetmiş
gibi başa kakıyorsun.” dedi.
23. Firavun: “Âlemlerin Rabb’i de nedir? dedi.
24. Musa: “ Eğer bütün gerçekliği ile doğruyu bilmek istiyorsanız,
bilesiniz ki O, göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların
Rabb’idir.” dedi.
25. Firavun, etrafındakilere: “Duymuyor musunuz?” dedi.
26. Musa: “Sizin de Rabb’iniz, sizden önceki atalarınızın da
Rabb’idir” dedi.
Bölüm 19 26/Şu’ara Sûresi 443
27. Firavun: “Size gönderilmiş olan rasulünüz, gerçekten mecnundur1
.” dedi.
1- Delinin biridir.
28. Musa: “Eğer aklınızı kullanırsanız anlayacaksınız ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasındakilerin Rabb’idir.” dedi.
29. Firavun: “Benden başka bir ilah edinirsen, kesinlikle seni zindana atarım.” dedi.
30. Musa: “Sana apaçık bir şey getirsem de mi?” dedi.
31. Firavun: “Öyleyse haydi getir onu. Eğer doğru söyleyenlerdensen.” dedi.
32. Bunun üzerine Musa, asasını bırakıverdi; bir de ne görsünler,
apaçık bir ejderha.
33. Ve elini çıkardı. Bakanlar ne görsün; beyaz bir el.
34. Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: “Bu gerçekten çok bilgili
bir sihirbazdır.” dedi.
35. “Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne yapmamı istiyorsunuz?” dedi.
36. “Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere sihirbazları toplamaya birilerini gönder.” dediler.
37. “Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.”
38. Böylece sihirbazlar, belirlenen bir günde tayin edilen vakitte
bir araya getirildiler.
39. İnsanlara: “Siz de toplananlar olun.” denildi.
40. “Umarız sihirbazlar galip gelir; o zaman biz de onlara tabi
oluruz.”
41. Sihirbazlar Firavun’a geldiklerinde: “Eğer galip gelirsek bize
bir ödül var mı?” dediler.
42. “Evet; o zaman sizi kesinlikle himayeme alırım.” dedi.
43. Musa onlara: “Atacağınız şeyi atın.” dedi.
444 26/Şu’ara Sûresi Bölüm 19
44. Bunun üzerine iplerini ve asalarını attılar. “Firavunun onuru
adına elbette galip gelecekler bizler olacağız.” dediler.
45. Sonra Musa asasını attı. Birde ne görsünler! Uydurdukları
şeyleri yutuyor.
46. Sihirbazlar hemen teslimiyetlerini ilan ettiler.
47. “Âlemlerin Rabb’ine inandık.” dediler.
48. “Musa ve Harun’un Rabbine.”
49. “Benden izinsiz ona iman ettiniz. Kesinlikle o size sihir öğreten büyüğünüzdür! Şunu kesin olarak bilin ki yakında ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve kesinlikle hepinizi astıracağım!” dedi.
50. “Önemli değil. Nasıl olsa Rabb’imize döneceğiz.” dediler.
51. “İlk inananlar olduğumuz için, Rabb’imizin bizi bağışlayacağını ümit ediyoruz.” dediler.
52. Musa’ya: “Kullarım ile gece yola çık. Kesinlikle siz takip edileceksiniz.” diye vahyettik.
53. Derken Firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi.
54. “Bunlar önemsiz bir topluluktur.”
55. “Ve bize karşı kin ve nefret duyuyorlar.”
56. “Biz ise hazırlıklı bir topluluğuz.”
57. Derken onları cennetlerden1
ve çeşmelerden çıkardık.
1- Bahçelerden.
58. Ve hazinelerden ve kerim1
makamlardan.
1- Saygın, ikram edilmiş, şerefli, bolluklu.
59. İşte böylece onlara İsrailoğulları’nı varis kıldık.
60. Gün doğarken onların ardına düştüler.
61. İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın taraftarları, “İşte şimdi yakalandık.” dediler.
62. Musa: “Hayır, endişelenmeyin! Kuşkusuz Rabb’im benimledir. Bana yol gösterecektir.” dedi.
Bölüm 19 26/Şu’ara Sûresi 445
63. Musa’ya, “Asanı denize vur.” diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı. Her bir parçası büyük yüksek bir dağ gibiydi.
64. Sonra Firavun ve adamlarını da oraya yaklaştırdık.
65. Musa ve beraberinde olanların hepsini kurtardık.
66. Sonra da diğerlerini boğduk.
67. Kuşkusuz bunda bir ayet1
vardır. Buna rağmen onların çokları
inanmamaktadır.
1- İbret, mucize.
68. Kuşkusuz Rabb’in, Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
69. Onlara İbrahim’in haberini anlat.
70. Babasına ve halkına; “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” demişti.
71. “Putlara kulluk ediyoruz. Onlara ibadetten ayrılmayacağız.”
dediler.
72. İbrahim: “Onlara dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” dedi.
73. “Veya size bir yararları ya da zararları oluyor mu?”
74. Onlar: “Ama atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.” dediler.
75. İbrahim: “Peki neye kulluk ettiğinizi hiç düşünüyor musunuz?” dedi.
76. “Siz ve geçmiş atalarınız.”
77. “Benim için Rabb, yalnızca Âlemlerin Rabbi’dir. O’nun dışındakilerin hepsi benim düşmanımdır.”
78. “Beni yaratan ve yol gösteren O’dur.”
79. “O’dur beni yediren ve içiren.”
80. “Hastalandığım zaman, O’dur bana şifa veren.”
81. “Beni öldürecek ve tekrar diriltecek olan O’dur.”
82. “Ve din günü1
hatamı bağışlayacağını umduğum O’dur.”
1- Hesap günü.
446 26/Şu’ara Sûresi Bölüm 19
83. “Rabb’im bana karşılıksız hüküm ver1
ve beni salihlerin2
arasına dâhil et.”
1- Diğer çevirilerde “heb” ve “hüküm” sözcükleri “bana hikmet ver”
şeklinde anlamlandırılmaktadır. Oysaki ayette yer alan “heb” sözcüğünün anlamı “hibe etmek” yani karşılıksız vermek demektir. Dolayısı ile ayetin doğru anlamı; karşılıksız yani bir şey yapmamış olsam da Sen yine de yapmış say ve hükmünü ona göre ver. 2- İyilerin.
Dürüst, samimi ve erdemli olanların, iyi ve yararlı işleri yapanların.
84. “Ve sonrakiler arasında güzel bir ün ile anılmamı nasip et.”
85. “Ve beni nimeti bol Cennet’in mirasçılarından kıl.”
86. “Babamı bağışla, o sapkınlardandır.”
87. “Yeniden dirilme gününde beni utandırma.”
88. “Evladın ve malın yarar sağlamadığı gün.”
89. “Allah’a selim1
bir kalple gelenler hariç.”
1- Hastalıksız, tatmin olmuş, emin.
90. Ve Cennet, takva1
sahipleri için yaklaştırılır.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
91. Ve Cehennem azgınların karşısına çıkarılır.
92. Ve onlara: “Kulluk ettikleriniz nerede?” denilir.
93. “Allah’tan başka size yardım edebilecek var mı? Veya kendilerine bir yararları olabilir mi?
94. Arkasından onlar ve azgınlar1
onun içine tepetaklak atılacaklar.
1- Kendilerine kulluk edilenler.
95. Ve iblisin bütün askerleri.
96. Onlar, orada birbirleriyle çekişerek diyecekler ki:
97. “Allah’a yemin olsun ki, biz apaçık bir sapkınlık içindeymişiz.”
98. “Çünkü sizi âlemlerin Rabb’i ile bir tutuyorduk.”
99. “Ve bizi hep o suçlular1
saptırdı.”
1- Önderlerimiz.
Bölüm 19 26/Şu’ara Sûresi 447
100. “Artık şefaat1
edecek kimsemiz de yok.”
1- Yardımcı olacak.
101. “Gerçek bir dostumuz da.”
102. “Keşke bizim için geri dönüş olsaydı da biz de inananlardan
olsaydık.”
103. Bunda1
bir ayet2
vardır. Buna rağmen onların çoğu inanmamaktadırlar.
1- İbrahim’in kıssasında. 2- Bir ders, ibret.
104. Kuşkusuz senin Rabb’in Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
105. Nuh toplumu gönderilmişleri1
yalanladı.
1- Rasulleri, mesajları.
106. Kardeşleri Nuh onlara: “Takva sahibi olmayacak mısınız?” demişti.
107. “Sizin için güvenilir bir rasulüm.”
108. “Öyleyse Allah için takva sahibi olun ve bana itaat edin.”
109. “Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim
yalnızca âlemlerin Rabb’ine aittir.”
110. “Öyleyse Allah için takva sahibi olun ve bana itaat edin.”
111. “Toplumun en yoksun kesimi sana uymaktayken, biz kendimizi onlarla bir tutup sana inanır mıyız? dediler.
112. “Onların tercihlerini belirleyici ben değilim.1
” dedi.
1- Tercihte bulunmada, insanların konumu bir ayrıcalık nedeni olamaz.
113. “Onların hesabı ancak Rabb’ime aittir. Eğer düşünürseniz gerçeği anlarsınız.”
114. “İnananları kovacak değilim.”
115. “Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım.”
116. “Ey Nuh! Eğer kesin olarak vazgeçmezsen, iyi bil ki, kesinlikle
taşlananlardan olursun!” dediler.
448 26/Şu’ara Sûresi Bölüm 19
117. “Rabb’im! Halkım beni yalanladı.” dedi.
118. “Artık benim onlarla işimi tamamen bitir. Beni ve benimle beraber iman edenleri kurtar.” dedi.
119. Bunun üzerine onu ve onunla birlikte olanları dolan gemide
kurtardık.
120. Sonra geride kalanları boğduk.
121. Bunda kesinlikle bir ayet1
vardır. Yine de onların çoğu iman
edenlerden olmadı.
1- İbret.
122. Rabb’in, elbette Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
123. Ad halkı gönderilmişleri1
yalanladı.
1- Rasulleri, mesajları.
124. Kardeşleri Hud onlara: “Takva sahibi olmayacak mısınız?” demişti.
125. “Sizin için güvenilir bir rasulüm.”
126. “Öyleyse Allah için takva sahibi olun ve bana itaat edin.”
127. “Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim
yalnızca âlemlerin Rabb’ine aittir.”
128. “Her yüksek tepeye ayet1
bina ederek mi oyalanıyorsunuz?”
1- Alamet, işaret, belirti.
129. “Hiç ölmeyeceğinizi sanarak sağlam yapılar ediniyorsunuz.”
130. “Elinize imkân geçtiği zaman, onu zorbaca kullanıyorsunuz.”
131. “Gelin Allah’a karşı takva sahibi olun. Ve bana itaat edin.”
132. “Bildiğiniz şeylerle1
size yardım edene karşı takva sahibi
olun.”
1- Verdiği nimetlerle.
133. “Size davarlarla, evlatlarla yardım etti.”
134. “Ve bahçelerle ve pınarlarla.”
135. “Ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.”
Bölüm 19 26/Şu’ara Sûresi 449
136. “Bize öğüt versen de veya öğüt verenlerden olmasan da bizim için birdir.” dediler.
137. “Bu öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.”
138. “Biz, azaba uğratılacak da değiliz.”
139. Onu1
yalanladılar. Bunun üzerine onları helak ettik. Bunda bir
ayet2
vardır. Buna rağmen insanların pek çoğu inanmamaktadırlar.
1- Hud’u. 2- İbret, işaret, belirti.
140. Rabb’in; Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
141. Semud halkı gönderilmişleri1
yalanladı.
1- Rasulleri, mesajları.
142. Hani! Kardeşleri Salih onlara: “Takva sahibi olmayacak mısınız?” demişti.
143. “Sizin için güvenilir bir rasulüm.”
144. “Allah için takva sahibi olun ve bana itaat edin.”
145. “Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim
yalnızca âlemlerin Rabb’ine aittir.”
146. “Siz burada; bulunduğunuz yerde hep güven içinde bırakılacak mısınız?”
147. “Cennetlerde1
ve çeşme başlarında.”
1- Bahçelerde.
148. “Ekinliklerde ve salkımlı hurmalıklarda.”
149. “Ve dağlardan ustalıkla yonttuğunuz evlerde.”
150. “Allah için takvalı olun ve bana itaat edin.”
151. “Ve müsriflerin1
buyruklarına uymayın.”
1- Haddi aşanların, bozgunculuk yapanların, ölçüsüz davrananların, taşkınlık yapanların.
152. “Onlar, yeryüzünde haddi aşarlar ve yıkıcılık yaparlar.”
153. “Sen kesinlikle büyülenmişlerdensin.” dediler.
450 26/Şu’ara Sûresi Bölüm 19
154. “Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen bize bir ayet1
getir.”
1- Mucize, kanıt, belge, gösterge.
155. “İşte bu dişi deve.1
Su içme hakkı; belirli bir gün onun ve belirli bir gün sizindir.” dedi.
1- Her hangi bir kimseye ait olmayan, toplumun ortak malı olan.
Sahibi toplum olan, deve.
156. “Sakın ona zarar vermeyin. Yoksa büyük günün azabı sizi yakalar.”
157. “Derken onu kestiler. Sonra da pişman oldular.”
158. Fakat azap onları yakaladı. Kuşkusuz bunda1
bir ayet2
vardır.
Yine de insanların çoğu inanmadılar.
1- Salih’in kıssasında. 2- İbret.
159. Rabb’in, Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
160. Lut halkı da gönderilmişleri1
yalanladı.
1- Rasulleri, mesajları.
161. Kardeşleri Lut onlara: “Takva1
sahibi olmayacak mısınız?” demişti.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
162. “Sizin için güvenilir bir rasulüm.”
163. “Öyleyse Allah için takva sahibi olun ve bana itaat edin.”
164. “Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim
yalnızca âlemlerin Rabb’ine aittir.”
165. “İnsanlardan erkeklerle mi ilişkiye giriyorsunuz?”
166. “Rabb’inizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır! Siz azgın bir toplumsunuz.”
167. “Ey Lut! Eğer kesin olarak vazgeçmezsen, kesinlikle sürülenlerden1
olacaksın.” dediler.
1- Yurdundan çıkarılanlardan.
Bölüm 19 26/Şu’ara Sûresi 451
168. Lut: “Sizi yaptıklarınızdan dolayı kınıyorum.” dedi.
169. “Rabb’im beni ve ehlimi1
bunların yaptıklarından kurtar.”
1- Ailemi. Bana inananları.
170. Bunun üzerine onu ve ehlinin1
tamamını kurtardık.
1- Ona inananların. Ailesinin.
171. Geride kalanlardan bir aciz1
kadın hariç.
1- Yaşlı, kocakarı.
172. Sonra diğerlerini dumura1
uğrattık.
1- Kırıp geçirdik, yerle bir ettik, mahvettik, çökerttik.
173. Ve üzerlerine taştan1
yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür!
1- 11/Hud, 82.
174. Kuşkusuz bunda1
bir ayet2
vardır. Ama onların çoğu iman
edenlerden olmadı.
1- Lut’un kıssasında. 2- Gösterge, belge, ibret.
175. Senin Rabb’in, Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
176. Eyke halkı da gönderilmişleri1
yalanladı.
1- Rasulleri, mesajları.
177. Hani! Şuayb onlara: “Takva sahibi olmayacak mısınız?” demişti.
178. “Sizin için güvenilir bir rasulüm.”
179. “Allah için takva sahibi olun ve bana itaat edin.”
180. “Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim
yalnızca âlemlerin Rabb’ine aittir.”
181. “Ölçüde tam olun. Hak yiyenlerden olmayın.”
182. “Doğru terazi ile tartın.”
183. “İnsanların mallarını değerinden düşürmeyin. Bozgunculuk
yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.”
452 26/Şu’ara Sûresi Bölüm 19
184. “Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratana karşı takva sahibi
olun.”
185. “Sen iyice büyülenmişlerdensin.” dediler.
186. “Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Kesinlikle yalancı olduğunu düşünüyoruz.”
187. “Eğer doğru söylüyorsan, haydi gökten üzerimize parçalar
düşür.”
188. Şuayb: “Rabb’im yaptıklarınızı daha iyi bilir.”1
dedi.
1- Sizi nasıl cezalandıracağını O bilir.
189. Ne var ki onu yalanladılar. Bunun üzerine gölge gününün azabı onları yakaladı. Kuşkusuz o, büyük günün azabıydı.
190. Kuşkusuz bunda1
bir ayet2
vardır. Ama onların çoğu iman
edenlerden olmadı.
1- Şuayb’ın kıssasında. 2- İbret. Gösterge, kanıt.
191. Rabb’in, Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
192. O1
, kesinlikle âlemlerin Rabb’inin indirmesidir.
1- Kur’an.
193. Onunla er-ruh’ul emin1
indi.
1- Güvenilir, sağlam, kesin doğru bilgi. Vahiy. Ruh, esas itibarıyla
“can” demektir. “Can”, vücuda hayat veren cevher” demektir. Kur’an,
ruh sözcüğünü vahiy anlamında kullanmaktadır. Zira vahiy, insana
ve topluma hayat vermekte, insana ve topluma düzen vererek onları
canlı ve diri tutmakta; onlara en iyi yaşantıyı sağlamanın yolunu göstermektedir. Ruh’ul Emin’e Cebrail denmesi doğru değildir.
194. Senin kalbine. Uyarıcılardan olman için.
195. Apaçık Arapça bir lisan ile.
196. Kuşkusuz o kesinlikle öncekilerin Zebur’larında1
da vardır.
1- Kitaplarında.
Bölüm 19 26/Şu’ara Sûresi 453
197. Ve İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi1
, onlar için bir ayet2
değil mi?
1- Kur’an’ın vahiy eseri olduğunu. 2- Kanıt, gösterge, belge.
198. Eğer onu yabancılardan1
birisine indirseydik;
1- Arapça bilmeyen birisine.
199. O da bunu onlara okusaydı, onlar yine de inanmayacaklardı.
200. Böylece onu1
mücrimlerin2
kalplerine soktuk.
1- Kur’an’ı yalanlamayı. 2- Suçluların. Sapkınlığı seçmeleri nedeniyle.
201. Acıklı azabı görmedikçe ona inanmazlar.
202. İşte bu1
onlara, onlar farkında olmadan, ansızın gelecektir.
1- Azap.
203. O zaman; “Bize birazcık olsun süre verilir mi acaba?” diyecekler.
204. Yoksa azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
205. Gördün mü? Onlara yıllarca yararlanmalarına fırsat versek,
206. Sonra da onlara yapılan uyarı1
gerçekleşse,
1- Azap.
207. Yararlandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamaz.
208. Uyarıcıları olmayan1
hiçbir kenti yok etmedik.
1- Uyarıcı bir nebi göndermeden.
209. Bu öğüttür1
. Biz, haksızlık yapanlardan olmadık.2
1- Doğru yolu gösteren bir uyarıdır. 2- Uyarmadan hiçbir toplumu
cezalandırmadık.
210. Onu, şeytanlar1
indirmedi.
1- Şeytan, Hakk’tan uzak olan. Hakk’a aykırı hareket eden her türlü
varlık, kişi ve kurumun ortak “karakteristik adı” dır.
211. Bu onların harcı değil, hem buna güçleri de yetmez.
212. Çünkü onlar, işitmekten1
kesin olarak uzak tutulmuş olanlardır.
1- Vahyi duymaktan, vahiyden haberdar olmaktan.
454 26/Şu’ara Sûresi Bölüm 19
213. O halde Allah ile beraber başka bir ilaha yönelme. Yoksa azap
edilenlerden olursun.
214. Önce yakın akrabalarını uyar.
215. Ve sana uyan inananlara sahip çık.
216. Eğer sana karşı çıkarlarsa, “Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım.” de.
217. Mutlak Üstün Olan’a, Rahmeti Kesintisiz Olan’a tevekkül1
et.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
218. Kıyam1
ettiğin zaman O seni görür.
1- Hep beraber ayağa kalkma, kalkışma. Harekete geçme.
219. Secde1
edenler içindeki hareketini de.
1- Boyun eğenler, kabul ve itaat edenler.
220. O, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
221. Şeytanların kimlere indiğini size haber vereyim mi?
222. Bütün iftiracı günahkârlara inerler.
223. Onlar, kulak verirler1
ve onların çoğu yalancıdırlar.
1- Yalana kulak verirler.
224. Ve şu şairler; onlara azgınlar tabi olur.1
1- Ayette; kınanan, bizatihi şairlik ve şairler değildir O günün toplumunu etkileyerek, kamuoyu oluşturma görevini üstlenmiş olan,
“bildik, bilinen” kimselerdir. Yani şiiri, amaçlarına alet edenlerdir.
Sözcüğün başında belirlilik ifade eden “el” takısının bulunması, şairlerin bilinen/görevli kimseler olduğunu göstermektedir.
225. Onların her vadide nasıl şaşkın şaşkın dolaştıklarını görmüyor
musun?
226. Onlar yapmayacakları şeyleri söylerler.
227. Ancak inananlar, salihatı yapanlar, her zaman Allah’ın öğüdünü dinleyenler ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar1
hariç. Zulmedenler, nasıl bir alt üst oluşla, alt üst2
olacaklarını yakında bileceklerdir.
1- Şairler. 2- Nasıl bir devrimle devrileceklerini.
Bölüm 19 27/Neml Sûresi 455
Neml sûresi
[İniş sırası: 48, Mekki, 93 ayet.
Adını 18. ayetteki “neml/karınca” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ta, Sin. İşte bunlar1
Kur’an’ın, gerçeği apaçık ortaya koyan
Kitap’ın ayetleridir.2
1- Ta, Sin. 2- İşaretleridir, göstergeleridir.
2. İnananlar için doğru yola iletici ve müjdeleyicidir.
3. Onlar, salâtı ikame ederler, zekâtı verirler.1
Onlar, ahirete kesin olarak inanırlar.
1- “Salatı ikame etmek, zekâtı vermek” terkip olarak, ibadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi,
dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış, temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir.
4. Hesap Günü’ne inanmayanlara, yaptıklarını sevimli gösterdik. Bu yüzden şaşkınlık içinde bocalayıp dururlar.
5. Onlar için azabın kötüsü vardır. Onlar, hesap gününde en çok
ziyana uğrayacak kimselerdir.
6. Bu Kur’an, sana En İyi Hüküm Veren ve Her Şeyi Bilen tarafından indirilmektedir.
7. Hani Musa, yakınlarına: “Bir ateş fark ettim. Size ondan bir
haber veya ısınmanız için kor halinde bir parça ateş getireceğim.” demişti.
456 27/Neml Sûresi Bölüm 19
8. Oraya gittiği zaman ona seslenildi: “Ateşin içinde ve etrafında olanlar kutlu kılındı. Ve âlemlerin Rabb’ı olan Allah,
Subhan’dır.1
”
1- Yüceler yücesidir, eksikliklerden münezzehtir.
9. “Ey Musa! Ben, Mutlak Üstün Olan ve En İyi Hüküm Veren
Allah’ım.”
10. “Asanı bırak!” Musa, asasını bırakmasıyla birlikte onun yılan
gibi hareket ettiğini görünce, geri dönüp arkasına bakmadan
kaçtı. “Ey Musa! Korkma, gerçekten Ben’im. Benim huzurumda rasuller korkmaz.”
11. “Kim haksızlık yapar, sonra da yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki Ben, Çok Bağışlayıcıyım ve Rahmeti Kesintisiz
Olan’ım.”
12. “Ve elini koynuna sok. Onu bembeyaz olarak çıkar. Firavun
ve kavmine dokuz ayet1
ile git. Çünkü onlar fasık2
bir toplum
oldular.”
1- Uyarı, kanıt, belge. 2- Doğru yoldan sapmış.
13. Onlara, gerçeği ortaya koyan ayetlerimiz1
gelince, “Bu apaçık
sihirdir.” dediler.
1- Kanıt, işaret.
14. Doğruluğundan emin oldukları halde, haksızca ve büyüklenerek bile bile yalanladılar. Ama bozguncuların sonlarının nasıl
olduğuna bir bak!
15. Ant olsun ki Davud’a ve Süleyman’a bir ilim1
verdik. İkisi de:
“Tüm övgüler, bizi, inanan kullarının birçoğuna üstün kılan Allah’adır.” dediler.
1- Vahiy.
16. Süleyman, Davud’a mirasçı oldu1
. Süleyman: “Ey insanlar!
Bize kuşdili öğretildi2
. Bize her şeyden verildi. Bu apaçık ilahi
bir armağandır.” dedi.
1- Davut’tan sonra onun yerine geçti. 2- Ses ve hareketlerinden ne
demek istedikleri öğretildi.
Bölüm 19 27/Neml Sûresi 457
17. Süleyman için, cinlerden1
, insanlardan1
ve kuşlardan ordular
toplandı. Sonra da sevk edildiler.
1- Görünen, görünmeyen; bilinen bilinmeyen, yabancı yerli kim
varsa.
18. Nihayet Neml1
vadisine geldikleri zaman, bir Neml’li: “Ey
Neml’liler! Evlerinize girin, Süleyman ve orduları istemeyerek
sizi kırıp geçirmesin.” dedi.
1- Karınca.
19. Bunun üzerine Süleyman onun sözüne gülümsedi. Ve “Ey
Rabb’im! Bana, anne ve babama bağışladığın nimetlerin karşılığında, şükretmede ve hoşnut olacağın işler yapmada beni
başarılı kıl. Ve rahmetinle beni salih1
kullarının arasına kat.”
dedi.
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
20. Süleyman kuş topluluğunu yokladı. Sonra: “Hudhud’u niçin
göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?” dedi.
21. “Kesinlikle ona bir ceza vereceğim. Ya da onu boğazlayacağım. Ya da bana mazereti ile ilgili bir belge getirecek.”
22. Çok geçmeden Hudhud geldi. Ve: “Senin henüz bilmediğin
bir şeyi öğrendim. Sana Sebe’den kesin doğru olan bir haber
getirdim.” dedi.
23. “Onlara yöneticilik yapan bir hanım buldum. Ona her şeyden
verilmiş. Çok görkemli bir tahtı var.”
24. “Kendisini de toplumunu da, Allah’ın yerine Güneş’e teslimiyet içinde buldum. Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstererek onları doğru yoldan alıkoymuş, bundan dolayı da doğru
yolu bulamıyorlar.”
25. “Nasıl olur da göklerde ve yerde saklı olanı çıkaran, sizin sakladığınızı da açıkladığınızı da bilen Allah’a teslimiyet göstermezler?”
26. “Allah ki, büyük arşın1
sahibidir. O’ndan başka ilah yoktur.”
1- Mutlak egemenliğin.
458 27/Neml Sûresi Bölüm 19
27. Süleyman, Hudhud’a: “Bakacağız! Doğru mu söyledin yoksa
yalan mı!” dedi.
28. “Bu mektubumu götür, onlara ilet. Sonra bir kenara çekilip ne
tepki vereceklerini gözle.”
29. Sebe melikesi: “Ey ileri gelenler! Bana çok şerefli bir mektup
bırakıldı.” dedi.
30. “O, Süleyman’ın mektubudur. Rahmeti Bol ve Kesintisiz
Allah’ın adıyla başlıyor.”
31. “Sakın bana karşı büyüklük taslamayın. Teslimiyet içinde
bana gelin!” diyor.
32. “Ey ileri gelenler! Bu istekle ilgili bana görüşlerinizi bildirin.
Siz, görüşünüzü bildirmedikçe ben kesin bir karar verecek değilim.” dedi.
33. “Biz güçlüyüz ve çok büyük savaş gücüne sahibiz. Buyruk senindir. Nasıl istiyorsan öyle olsun.” dediler.
34. Sebe melikesi: “Hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı bozguna uğratırlar. Oranın halkından izzet sahibi olanları
zillete düşürürler. Onlar da böyle yapacaklar.” dedi.
35. “Onlara hediyeler göndereyim. Bakalım elçiler nasıl bir cevapla dönecekler?”
36. Elçi Süleyman’a geldiğinde, Süleyman: “Bana mal ile yardım
mı etmek istiyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Böyle hediyelere ancak sizin gibiler
sevinir.” dedi.
37. “Onlara geri dön. Karşı koyamayacakları bir ordu ile gelir, onları yurtlarından hor ve aşağılanmış olarak çıkarırım.”
38. Süleyman: “Ey ileri gelenler! Onlar teslimiyet içinde bana gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir? dedi.
39. Cinlerden bir ifrit1
: “Sen makamından kalkmadan önce onu
sana getiririm. Bunu gerçekleştirebileceğimden eminim.” dedi.
1- İfrit isim değil, becerikli ve güçlü anlamında niteliktir.
Bölüm 19 27/Neml Sûresi 459
40. Kitaptan yanında bir bilgi bulunan kimse: “Göz açıp kapayıncaya kadar onu sana getiririm.” dedi. Süleyman, onun yanı
başında durduğunu görünce: “Bu Rabb’imin lütfundandır;
şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni
sınamak içindir.” dedi. Ve kim şükrederse kendisi için şükretmiş olur, kim de nankörlük ederse, bilsin ki Rabb’im Hiçbir
Şeye Muhtaç Olmayan’dır, Cömerttir.
41. Süleyman: “Onun tahtının şeklini değiştirin. Bakalım tahtını
tanıyacak mı yoksa tanımayacak mı?” dedi.
42. Melike geldiğinde ona: “Senin tahtın böyle miydi?” denildi.
“Tıpkı o.” dedi. Ve “Bize daha önce bilgi verildi ve biz teslimiyet gösterdik!”
43. Allah’tan başka kulluk ettiği şeyler, onu alıkoymuştu. Çünkü o
gerçeği yalanlayan nankör bir toplumdandı.
44. Ona, “Köşke gir!” denildi. Billur zemini görünce, onu derin
su sanarak elbisesini topladı. Süleyman, “Bu billurdan yapılmış şeffaf bir zemindir.” dedi. Melike, “Rabb’im, ben kendime haksızlık ettim. Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan
Allah’a teslim oldum.” dedi.
45. Ant olsun ki Semud halkına da, “Allah’a kulluk edin.” diye
kardeşleri Salih’i gönderdik. Ne var ki birbirleri ile çekişen iki
grup oldular.
46. Salih: “Ey kavmim! Neden iyilik dururken, kötülüğün bir an
önce olmasını istiyorsunuz? Allah’tan bağışlanma dileseniz
olmaz mı? Belki bağışlanırsınız!” dedi.
47. “Sen ve seninle beraber olanlar bize uğursuzluk getirdiniz.”
dediler. Salih: “Sizin uğursuzluğunuz Allah’ın takdirindedir.
Belki sınav olunmakta olan bir toplumsunuz!” dedi.
48. Kentte bozguncu olan, bozgunculuk yapan dokuz kişilik çete
vardı.
460 27/Neml Sûresi Bölüm 19
49. Allah’a yemin ederek dediler ki: “Gece ona ve ailesine baskın yapalım. Sonra da onun yandaşlarına Bizim, o ailenin yok
edilmesiyle bir ilgimiz yok. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz
diyelim.” dediler.
50. Plan yaptılar. Biz de planlarını boşa çıkardık. Fakat farkına varamadılar.
51. Onların planlarının sonucunun nasıl olduğuna bak; onları ve
toplumlarını yerle bir ettik.
52. İşte, haksızlıkları nedeniyle harabe olan evleri! Bilen bir toplum için bunda kesinlikle bir ayet1
vardır.
1- Gösterge. Belirti. Kanıt.
53. İman edip takva sahibi olanları ise kurtardık.
54. Lut, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre fahişelik1
mi yapıyorsunuz?”
1- Sapıklık, aşırılık, iğrençlik, kötülük.
55. “Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Hayır! Siz gerçekten cahil1
bir toplumsunuz.”
1- Yapılması gerekeni yapmayan, gerçeğe aykırı hareket eden.
19. Bölümün Sonu
56. Fakat halkının cevabı: “Lut ailesini kasabamızdan çıkarın;
çünkü onlar temiz kalmak isteyen kimselermiş!” olmaktan
başka bir şey olmadı.
57. Bunun üzerine hanımı hariç onu ailesini ve taraftarlarını kurtardık. Hanımının geride kalanlardan olmasını uygun gördük.
58. Ve onların üzerlerine taştan1
yağmur yağdırdık. Uyarılanların
yağmuru; çok kötü oldu.
1- 26/Şuara, 172.
Bölüm 20 27/Neml Sûresi 461
59. De ki: “Allah’a hamd olsun.” Selam onun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlıdır yoksa ona şirk koştukları mı?
60. Veya gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren mi?
Biz onunla, bir ağacını dahi yetiştiremeyeceğiniz güzel bahçeler yetiştirdik. Allah ile birlikte başka bir ilah mı var? Hayır,
onlar sapkınlık ediyorlar.
61. Yoksa yeryüzünü yerleşme yeri yapan ve orda nehirler akıtan, orada büyük dağlar yükselten ve iki deniz arasına engel
koyan mı? Allah ile beraber bir ilah mı? Hayır, onların çoğu
bilmiyorlar.
62. Yoksa darda kalanın çağrısına karşılık veren, kötülüğü gideren
ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı? Allah ile birlikte başka
bir ilah mı? Ne kadar az öğüt alıyorsunuz?
63. Yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren mi?
Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgârları gönderen mi?
Allah ile birlikte bir ilah mı var? Allah, onların şirk koştuklarından çok yücedir.
64. Yoksa ilk kez yaratan, sonra da yaratmayı tekrarlayacak olan,
sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka
bir ilah mı var? De ki: “Eğer doğru söyleyenlerdenseniz burhanınızı1
getirin.”
1- İlahi rehberlik. Allah’tan kesin doğruları ortaya koyan yol gösterici.
65. De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. Onlar ne zaman diriltileceklerinin bilincinde olamazlar.”
66. Aslında onlar ahiret hakkında yeterince bilgilendirildiler. Fakat hala şüphe içindeler. Doğrusu bundan yana kördürler.
67. Gerçeği yalanlayan nankörler: “Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten de diriltilip çıkartılacak mıyız?” dediler.
68. “Ant olsun, bu bize söylenen daha önce atalarımıza da söylenmişti. Ancak bunlar evvelkilerin masallarından başka bir
şey değildir.” dediler.
462 27/Neml Sûresi Bölüm 20
69. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, suçluların sonları nasıl olmuş bir görün?”
70. Onlar için üzülme! Yaptıkları planlardan dolayı canını sıkma.
71. “Eğer doğru söyleyenlerdenseniz, bu uyarı ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.
72. De ki: “Çarçabuk istediğiniz azabın bir kısmı belki de size yaklaşmıştır.”
73. Senin Rabb’in insanlara karşı lütuf1
sahibidir. Ne var ki onların
çoğu şükretmiyorlar.2
1- Dostça davranan, iyilik yapan. 2- Kendilerine yapılan lütfun ve
sunulan nimetlerin karşılığını vermiyor, gereğini yapmıyorlar.
74. Rabb’in, onların kalplerinde gizlediklerini de açıkladıklarını
da kesin olarak bilmektedir.
75. Gökte ve yerde gayb1
olan hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta2
olmasın.
1- Gizli, görünmeyen, bilinemeyen, algılanamayan, gelecekte olacak
şeyler, geleceğe dair bilgiler. 2- Levh-i mahfuz; Allah’ın bilgisi. İçi yazılı
olan şey. Yasa, hüküm, kader, yazmak. Bir şeyin kayıt altına alınması,
korunması. Allah’ın yarattığı âleme koyduğu yasalar.(Sunnetullah)
76. Bu Kur’an; İsrailoğulları’na, hakkında ayrılığa düştükleri pek
çok şeyi açıklıyor.
77. O, inananlar için kesinlikle yol gösterici ve rahmettir.
78. Rabb’in, onların arasında hükmünü verecek. O, Mutlak Üstün
Olan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
79. Öyleyse Allah’a tevekkül1
et. Kuşkusuz sen, apaçık gerçek
üzerindesin.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
80. Sen, ölülere duyuramazsın. Mesajı aldırmayan sağırlara da
duyuramazsın.
Bölüm 20 27/Neml Sûresi 463
81. Sen körleri, sapkınlıktan çevirip doğru yola iletemezsin; sen
ancak ayetlerimize iman edip teslim olanlara gerçeği duyurabilirsin.
82. Üzerlerine söz1
gerçekleştiği zaman, onlara yerden bir dabbe2
çıkarırız. Kuşkusuz o, onlara, insanların3
ayetlerimize inanmadıklarını söyler.4
1- Mahşerde toplayıp hesap sorma, hesaba çekme. 2- Dabbe, Hareket eden, canlı demektir. Genellikle sürüngenler için kullanılır.
Kur’an’da tüm canlılar için de kullanılmıştır.(8/Enfal, 22; 35/Fatır,
45) Ancak “Dabbetü’l-arz”, bir tamlama olarak “yer canlısı” demektir. Bu sözcük, tefsirlerde daha çok eski inançların hurafelerine dayalı olarak ele alınmakta, kıyametin alameti de olmak üzere,
gerçeği yansıtmayan pek çok farklı rivayetlere yer verilmektedir.
Bu rivayetlerin hiç birsinin Kur’an’i bir dayanağı yoktur. Bu tamlamanın, Kıyamet’in yaklaşması anıyla bir ilgisi olmayıp, Kıyamet’in
kopuşundan sonraki durum olan “hesaba çekilme” anından söz
etmektedir. Ayetin bağlamı dikkate alındığında müşriklerin gerçeğe kapalı, hiçbir sözden anlamaz oldukları eleştiri konusu edildiği
görülmektedir. Dabbe, bu bağlamda müşriklerin bütün yapıp ettiklerinin ortaya çıkarılması, gerçeklerin ortaya dökülmesinin ifadesi
olarak mecaz bir anlatımdır. Yerden yapılmış konuşan bir varlığın/
cismin/aletin, onların yapıp ettiklerini tek tek söyleyeceği mecazen
anlatılmaktadır. Tıpkı insanın uzuvlarının, insanın yapıp ettiklerine
tanıklık edecekleri hususundaki ayetler gibi. (24/Nur, 24). 3- Müşriklerin. Kâfirlerin. 4- Onlar adına konuşacak.
83. O gün bütün toplumlardan, ayetlerimizi yalanlayanları gruplar halinde toplayacağız. Artık onlar sımsıkı tutuklanıp sevk
edilirler.
84. Ve geldikleri zaman: “Onu bilgi ile kavramadınız1
da mı ayetlerimi yalanladınız? Yoksa başka bir neden mi var?” dedi.
1- Bir ironi olarak: “Bilginiz ve aklınız yetersiz mi kaldı.” Söylenenleri
gerçek dışı buldunuz da onun için mi yalanladınız? denmektedir.
464 27/Neml Sûresi Bölüm 20
85. Ve haksızlıkları1
nedeniyle üzerlerine söz2
gerçekleşmiş oldu.
Artık onlar konuşamazlar.
1- Gerçeğe karşı kör ve sağır olarak kendilerine yaptıkları yanlışlıktan, haksızlıktan dolayı. 2- Azap, ceza, karar.
86. Dinginlik için geceyi nasıl karanlık, iş görmeleri için gündüzü
de nasıl aydınlık yaptığımızı görmüyorlar mı? Kuşkusuz bunda inanan toplum için ayetler1
vardır.
1- Göstergeler, kanıtlar.
87. Sur’a üflendiği gün, Allah’ın dilediği kimseler1
hariç, göklerde
ve yerde olanlar dehşete kapılacak ve hepsi aşağılanmış olarak geleceklerdir.
1- Uygun gördüğü kimseler.
88. Dağı görürsün, onu hareketsiz sanırsın. Oysaki o bulut gibi
hareket eder. Her şeyi mükemmel yapan Allah’ın işidir bu.
Kuşkusuz O, yaptığınız her şeyden haberdardır.
89. Kim iyi şeylerle geldiyse, onun için getirdiğinden daha iyisi
vardır. Onlar, İzin Günü dehşetten güvende olanlardır.
90. Ve kim kötü şeylerle gelirse, onlar da yüzüstü ateşe atılır.
Yaptıklarınızın karşılığından başka bir şeyle mi cezalandırılıyorsunuz?
91. Ben, sadece bu beldeye saygınlık veren Rabb’e kul olmakla
emrolundum! Her şey O’nundur. Ve ben teslim olanlardan
olmakla emrolundum!
92. Ve Kur’an okumakla1
. Her kim doğru yola yönelirse, kendisi
için yönelmiş olur. Ve sapkın yolu seçenlere: “Ben yalnızca bir
uyarıcıyım.” de.
1- Kur’an’ı anlatmakla, duyurmakla.
93. Ve de ki: “Hamd Allah’adır. Size ayetlerini1
gösterecek, siz de
onları tanıyacaksınız.” Senin Rabb’in, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
1- Vaadettiklerini.
Bölüm 20 28/Kassas Sûresi 465
Kassas sûresi
[İniş sırası: 49, Mekki, 88 ayet.
Adını 25. ayetteki “kassas/hikaye anlatma” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ta. Sin. Mim.
2. İşte bunlar1
gerçeği apaçık ortaya koyan Kitap’ın ayetleridir.2
1- Ta. Sin. Mim. 2- Göstergeleridir.
3. Biz, sana inanan bir toplum için ders alsınlar diye Musa ve
Firavun’un haberinden bir kısım gerçeği açıklayacağız.
4. Gerçek şu ki: Firavun, büyüklenerek halkı sınıflara ayırdı. Onlardan bir sınıfı güçsüz düşürerek ezmek istiyor; erkek çocuklarını boğazlatıyor ve kadınlarını sağ bırakıyordu. Kuşkusuz o,
bozgunculardandı.
5. Biz ise, yeryüzünde ezilenleri nimetlendirmek1
ve onları önderler kılmak ve varisler2
yapmak istiyoruz.
1- Varlıklı ve güçlü kılmak, söz sahibi yapmak. 2- Güç sahibi.
6. Ve onları yeryüzünde iktidar yapalım, Firavun’a, Haman’a ve
ikisinin ordusuna, onlardan çekindikleri şeyleri gösterelim.
7. Musa’nın annesine vahyettik: “Onu emzir! Eğer onun için
korkarsan, onu nehre bırak. Ve korkma, üzülme. Biz, onu
sana döndüreceğiz. Ve onu rasul yapacağız.”
466 28/Kassas Sûresi Bölüm 20
8. Derken Firavun ailesi, kendileri için bir düşman ve başlarına
dert olacak olan onu, buluntu olarak aldı. Firavun, Haman ve
askerleri yanılgıya düştüler.
9. Ve Firavun’un hanımı: “Bana ve sana göz aydınlığı olsun. Onu
öldürmeyin, belki bize yararı olur. Veya onu evlat ediniriz.”
dedi. Onlar, olacakların ayırdında değillerdi.
10. Musa’nın annesi gönlü boş olarak sabahladı. Eğer Biz sözümüze güvenenlerden olması için gönlünü pekiştirmeseydik
az kalsın durumu açığa vuracaktı.
11. Kız kardeşine:1
“Onu izlemeye al.” dedi. O da onlar farkında
olmadan onu uzaktan izledi.
1- Musa’nın annesi, Musa’nın ablasına.
12. Biz, onun, sütannelerinin sütünü emmemesini sağladık. Bunun üzerine:1
“Size, onun bakımını üstlenecek ve onu iyi yetiştirecek bir aile göstereyim mi?” dedi.
1- Musa’nın ablası, Firavun’un ailesine.
13. Derken onu; gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah’ın sözünün
gerçek olduğunu bilsin diye annesine geri verdik. Ne var ki
onların çoğu bunu bilmezler.
14. Ve ergenlik çağına erişip olgunlaşınca1
, ona hikmet ve bilgi
verdik. İyileri işte böyle ödüllendiririz.
1- Bedensel ve zihinsel olgunluğa erişince.
15. Musa, şehir halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi.
Orada biri kendi tarafından, diğeri de düşman olan taraftan
kavga eden iki kişi buldu. Kendi tarafından olan, diğerine karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Musa onu yumrukladı
ve ölümüne neden oldu. Musa: “Bu şeytanın işindendir. Kuşkusuz o, saptırıcı apaçık bir düşmandır.” dedi.
16. “Rabb’im! Doğrusu ben kendime haksızlık yaptım. Artık
beni bağışla.” dedi. Böylece onu bağışladı. Gerçekten O; Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
Bölüm 20 28/Kassas Sûresi 467
17. Rabb’im! Bana verdiğin nimet sayesinde, bundan böyle asla
suçlulara arka çıkmayacağım.” dedi.
18. Korku içinde etrafı kollayarak şehirde sabahladı. Bir de baktı ki dün yardım isteyen kişi yine yardım istiyor. Musa: “Sen
apaçık bir azgınsın!” dedi.
19. İkisinin de düşmanı olan adamı yakalamak istediğinde: “Ey
Musa! Dün öldürdüğün kimse gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Sen yalnızca yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun,
arayı düzelticilerden olmak istemiyorsun.” dedi.
20. Şehrin diğer tarafından bir adam koşarak geldi. “Ey Musa! İleri gelenler senin öldürülmen konusunda görüşme yapıyorlar.
Derhal kaybol. Seni iyiliğin için uyarıyorum.” dedi.
21. Bunun üzerine korku içinde etrafı kollayarak oradan ayrıldı:
“Rabb’im! Beni bu zalim halktan kurtar.” dedi.
22. Medyen tarafına yöneldiğinde: “Umarım Rabb’im bana bir
çıkış yolu gösterir.” dedi.
23. Medyen suyuna vardığında, orada hayvanlarını sulamakta
olan birçok insan gördü. Bir de sürülerini sulamayı gözetleyen iki kadın vardı. Onlara: “Neden böyle duruyorsunuz?”
dedi. “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulayamayız. Babamız
çok ihtiyardır.” dediler.
24. Bunun üzerine ikisi için hayvanları suladı. Sonra gölgeye çekildi. “Rabb’im! Ben, bana hayır olarak indirdiğin her şeye
muhtacım.” dedi.
25. Derken, iki kızdan biri utana utana Musa’ya geldi: “ Babam,
bizim yerimize sulamanın karşılığını vermek için seni çağırıyor.” dedi. Musa, yanına vararak başından geçenleri anlattı.
“Korkma! Zalimlerden kurtuldun.” dedi.
26. İki kızından biri: “Ey babacığım! Onu ücretle tut. Gerçekten o,
ücretle tutacaklarının en iyisi, güçlüsü ve güvenilirdir.” dedi.
468 28/Kassas Sûresi Bölüm 20
27. Bu iki kızımdan birini, bana sekiz yıl çalışmana karşılık seninle
evlendirmek istiyorum. Eğer on yılı tamamlarsan sen bilirsin.
Seni zorlamak istemem. İnşaallah beni salihlerden1
bulacaksın.” dedi.
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
28. “Bu ikimizin arasındadır. Bu iki süreden hangisini tamamlarsam tamamlıyayım bana kırgınlık olmasın. Konuştuklarımıza
Allah tanıktır.” dedi.
29. Musa, süresini tamamlayınca, ailesi ile yola çıktı. Tur tarafında bir ateş fark etti. Ailesine: “Bekleyin. Ben bir ateş gördüm.
Belki size ondan bir haber veya ısınmanız için alevli bir ateş
getiririm.” dedi.
30. Oraya vardığında, kutlu yerdeki vadinin sağ yanındaki bir
ağaç tarafından seslenildi: “Ey Musa! Ben, âlemlerin Rabb’i
Allah’ım.”
31. Asanı yere bırak! Onun yılan gibi hareket ettiğini görünce,
dönüp arkasına bakmadan kaçtı. “Ey Musa, dön! Korkma, güvende olanlardansın.”
32. Elini koynuna sok, kusursuz beyaz olarak çıkar. Telaşlanma,
kollarını kendine çek. Bu ikisi, senin Rabb’inden, Firavun ve
onun halkının ileri gelenlerine iki burhandır.1
Kuşkusuz ki onlar, yoldan çıkmış bir kavimdir.
1- İlahi rehberlik. Allah’tan kesin doğruları ortaya koyan yol gösterici.
33. “Rabb’im! Onlardan birisini öldürdüm. Onların da beni öldürmelerinden korkuyorum.” dedi.
34. “Kardeşim Harun’un konuşması benden daha düzgündür.
Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak, benimle birlikte
gönder. Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum.”
Bölüm 20 28/Kassas Sûresi 469
35. “Senin gücünü kardeşinle arttıracağız. İkinizi de sultan1
kılacağız. Onlar, ayetlerimizden2
dolayı size karşı koyamayacaklar.
Siz ikiniz ve sizi izleyenler kazanacaksınız.” dedi.
1- Yetkili, yetki sahibi, güç sahibi. 2- Göstergelerimizden, kanıtlarımızdan.
36. Musa onlara apaçık ayetlerimizi1
iletince: “Bu, uydurulmuş
bir sihirden başka bir şey değildir. Biz önceki atalarımızdan
böyle bir şey duymadık.” dediler.
1- Mucizelerimizi, kanıtlarımızı, göstergelerimizi.
37. Musa: “Rabb’im, kimin kendi katından doğru yolu göstermek
için geldiğini ve hayırlı sonucun kimin olacağını en iyi bilendir.
Kuşkusuz zalimler kurtuluşa eremezler.” dedi.
38. Firavun: “Ey halkımın ileri gelenleri! Ben, sizin için benden
başka ilah bilmiyorum.1
Ey Haman, benim için çamur üzerine
hemen bir ateş yak2
; bana yüksek bir kule yap. Belki Musa’nın
ilahı ile karşılaşırım. Onun yalancılardan olduğunu zannediyorum.3
” dedi.
1- İfade sözcük anlamı ile böyle olmakla birlikte Mısır firavunlarının ahirete inanan kimseler oldukları dikkate alındığında; buradaki
“ilahlık”, anlam olarak Firavun’un kendisini Mısır halkının ilahlarının temsilcisi olarak gördüğü anlamına gelmektedir. 2- Tuğla yap.
3- Kesinlikle biliyorum. Zan, sözcük olarak tahmin, sanı anlamında
değil; cahiliye toplumunda kesinlik ifade eden; tecrübe ve gözlemle
elde edilmiş bilgi anlamında kullanılan bir sözcüktü.
39. O ve ordusu yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten de Bize döndürülmeyeceklerine inandılar.
40. Sonra onu ve askerlerini yakalayıp suya gömdük. Bak bakalım, zalimlerin sonunun nasıl olduğuna!
41. Onları, ateşe çağıran önderler yaptık. Ve Kıyamet Günü onlara yardım edilmez.
470 28/Kassas Sûresi Bölüm 20
42. Bu dünyada arkalarına bir lanet taktık.1
Kıyamet Günü ise onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.
1- Lanetle yaftaladık. Dünyada yaşadıkları sürece hep peşlerinde
olacak.
43. Ant olsun ki önceki nesilleri yok ettikten sonra; Musa’ya, öğüt
alırlar diye, basiretler1
, doğru yolu gösteren ve rahmet olarak
Kitap’ı verdik.
1- Kavrayış, sezgi, görme yeteneği, aydınlanma kaynağı.
44. Sen, Musa’ya o emri yerine getirdiğimizde batı tarafında1
değildin. Ve sen, tanık olanlardan da değildin.
1- Tur’un batı yakasında.
45. Üstelik uzun ömürlü nice nesiller inşa ettik. Medyen Halkı
arasında ayetlerimizi okuyan da sen değildin. Fakat bu bilgileri sana veren Biziz.
46. Ve seslendiğimiz zaman, Tur’un yanında da değildin. Fakat
senden önce, kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan halkı
uyarman için, seni Rabb’inden bir rahmet olarak gönderdik.
Umulur ki öğüt alırlar.
47. Eğer elleriyle sundukları nedeniyle1
onlara bir bela isabet
ederse: “Rabbimiz! Keşke bize bir rasul gönderseydin böylece
biz, Senin ayetlerine tabi olur ve inanlardan olurduk.” diyemesinler diye.2
1- Hesap gününde. 2- Böyle bir mazeretleri olmasın diye seni rasul
olarak gönderdik.
48. Ne var ki onlara hakk gelince: “Musa’ya verilen gibi ona da
verilseydi olmaz mıydı?” dediler. Oysaki Musa’ya verilenleri
de, daha önce inkâr etmediler mi? “Bunlar, birbirine destek
olan iki sihir.” dediler. Biz hepsini inkâr edenleriz.” dediler.
49. De ki: “Eğer doğru söyleyenlerdenseniz, Allah’ın katından, o
ikisinden1
daha doğru yola ileten bir kitap getirin de ben de
ona uyayım.”
1- Tevrat ve Kur’an’dan.
Bölüm 20 28/Kassas Sûresi 471
50. Buna rağmen eğer sana uymazlarsa, bil ki onlar tutku ve kuruntularına uymaktadırlar. Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi tutkusuna uyandan daha sapkın kim olabilir? Kuşkusuz Allah, zalim bir toplumu doğru yola iletmez.
51. Ant olsun! Öğüt alırlar diye, onlara Söz’ü1
ardı ardına yolladık.
1- Vahyi.
52. Ondan1
önce kendilerine kitap verdiklerimiz, O’na2
inanırlar.
1- Sözden, vahiyden. 2- Söze, vahye.
53. Onlara okunduğu1
zaman: “Ona inandık. Kuşkusuz o,
Rabb’imizden gelen Hak’tır. Biz ondan önce de teslim2
olanlardık.” dediler.
1- Söz, vahiy. 2- Müslüman.
54. İşte onlara sabrettiklerinden dolayı, ödülleri iki kat verilecektir. Onlar, kötülüğü iyilik ile savarlar. Kendilerine verdiğimiz
rızıktan infak1
ederler.
1- Hayırlı işlerde ve ihtiyaç sahiplerine verirler.
55. Onlar, kötü ve çirkin bir söz duydukları zaman, ondan yüz çevirirler. Ve: “Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size
aittir. Selam üzerinize olsun. Bizim cahillerle işimiz olmaz.”
derler.
56. Sen, sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin; ama Allah dilediğini1
doğru yola iletir. O, doğru yolu seçenleri daha iyi bilir.
1- Uygun gördüğünü. Hak edeni, dileyeni; doğru yolu bulma çabasında olanı. Allah, sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru
yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir. Ayetteki “Şâe” sözcüğü, “dilediğini” anlamının yanı sıra, “şey edeni”,
“gayret göstereni”, “bir şey elde etmek çabasında olanı” anlamına
da gelmektedir. Zaten ayetin son cümlesinde “dilediğinden” ile kast
edilen şeyin, insanın kedi seçimi olduğu görülmektedir.
472 28/Kassas Sûresi Bölüm 20
57. “Eğer seninle beraber doğru yoldan gidersek, yerimizden kovuluruz.” dediler. Katımızdan bir rızık olarak her türlü ürünün
kendilerine getirildiği, saygı duyulan kutlu yere1
güven içinde
yerleştirmedik mi? Ne var ki onların çoğu bilmiyorlar.2
1- Mekke. 2- Gerçeği kavramıyorlar.
58. Şımararak, geçindikleri şeylere şükretmeyen nice kenti yıkıma uğrattık. İşte bunlar, onların yerleşim yerleri! Kendilerinden sonra pek az kullanılan evleri. Şimdi onların hepsi bize
kaldı.
59. Rabb’in, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir rasulü anakentlerine göndermedikçe, yıkıma uğratıcı olmadı. Biz, halkı zulmetmedikçe, kentleri yıkıma uğratıcı değiliz.
60. Size verilen her şey, aslında dünya hayatının geçimliğidir ve
süsüdür. Allah’ın katında olanlar ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
61. Öyleyse, kendisine iyi bir söz verdiğimiz ve mutlaka ona kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliği ile geçimlerini
sağladığımız, sonra Kıyamet Günü hazır bulundurulacak1
olan
kimse gibi midir?
1- Hesaba çekilmek üzere.
62. O gün, onlara seslenilir: “Benim ortaklarım olduğunu ileri
sürdükleriniz hani nerede?”
63. Haklarında sözün gerçekleştiği1
kimseler: “Rabb’imiz! İşte
bunlar azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi, onları da azdırdık.2
Uzak olduğumuzu3
Sana arz ederiz. Zaten
onlar, bize kulluk etmiyorlardı.” dediler.
1- Mahşerde toplayıp hesap sorma, hesaba çekme. 2- Biz azdık, onlar da bize uydular. 3- Onların yaptıklarından uzak olduğumuzu, bu
konuda suçsuz olduğumuzu.
64. Ve onlara: “Ortaklarınızı çağırın.” denildi. Onlar da çağırdılar.
Ancak cevap alamadılar ve azapla karşı karşıya kaldılar. Keşke
zamanında doğru yolu seçselerdi.
Bölüm 20 28/Kassas Sûresi 473
65. Ve o gün Allah, onlara seslenecek: “Gönderilen rasullere ne
cevap verdiniz?”
66. İzin Günü, bütün özür yolları onlara kapanır. Artık onlar sorulmazlar.
67. Fakat tövbe eden1
, iman eden ve salihatı yapan2
kimse, kurtuluşa erenlerden olacağını umabilir.
1- Tövbe, sözle yapılan pişmanlık ifadesi değil, kötülük yapmaktan
vaz geçmektir. 2- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici
olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
68. Ve Rabb’in, dilediği şeyi yaratır ve onlar için hayırlı olanı seçer.1
Seçim onların değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yüceler yücesidir.
1- Uygun gördüğünü rasullükle görevlendirir.
69. Ve Rabb’in, onların sinelerinde gizledikleri şeyleri de açığa
vurdukları şeyleri de bilir.
70. O, Kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. Her işin başında
da sonunda da tüm övgüler onun içindir. Ve karar O’na aittir.
Ve O’na döndürüleceksiniz.
71. Baksanıza! Eğer Allah, üzerinize geceyi, Kıyamet Günü’ne
kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size aydınlığı
verecek olan ilah kimdir? Hala gerçeğe kulak vermeyecek misiniz?
72. Baksanıza! Eğer Allah, üzerinize gündüzü kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size içinde dinlendiğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Hala gerçeği görmeyecek
misiniz?
73. Gece ve gündüzün olması O’nun rahmetindendir; dinlenmeniz için ve lütfundan rızkınızı temin etmeniz için geceyi ve
gündüzü düzenledi. Umulur ki şükredersiniz.1
1- Size verdiği nimetlerin gereğini yaparsınız.
474 28/Kassas Sûresi Bölüm 20
74. O gün onlara seslenecek: “Ortaklarım olduğunu iddia ettikleriniz hani nerede?” diye soracak.
75. Her ümmetten bir tanık seçtik. Sonra da: “Burhanlarınızı1
getirin.” dedik. Böylece hakikatin Allah’a ait olduğunu anladılar.
Uydurdukları şeyler, onlardan ayrılıp kayboldular.
1- İlahi rehberlik. Allah’tan kesin doğruları ortaya koyan yol gösterici.
76. Karun, Musa’nın halkından birisiydi. Halkına karşı azgınlaştı.
Ona öyle hazineler vermiştik ki, onların anahtarlarını güçlü
bir topluluk zor taşıyordu. Halkı ona: “ Şımarma! Allah şımaranları sevmez.” demişti.
77. Allah’ın sana verdikleri ile ahiret yurdunu elde etmeye çalış.
Ve dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilikte bulunduğu gibi, sen de insanlara iyilikte bulun. Ve yeryüzünde
bozgunculuk yapma. Allah, bozguncuları sevmez.
78. Karun: “Bu serveti bilgili olmam sayesinde elde ettim.” dedi.
Allah’ın daha önce ondan daha güçlü olan ve ondan daha çok
taraftarı ve birikimi olan kimseleri yıkıma uğratmış olduğunu
bilmiyor mu? Suçlulara suçlarından sorulmaz.1
1- Bu denli büyük suçu olanlara azap etmek için başka bir şeye gerek kalmaz.
79. Karun, görkemli bir şekilde halkının karşısına çıktı. Dünya hayatına düşkünlüğü olanlar: “Keşke bizim de Karun gibi varlığımız olsaydı! Gerçekten o, çok kısmetli biri.” diye iç geçirdiler.
80. İlim verilenler1
: “Size yazıklar olsun! İnanan ve salihatı2
yapan
kimselere Allah’ın vereceği ödül daha hayırlıdır. Buna sabredenlerden3
başkası kavuşamaz.” dediler.
1- Vahin bilgisi ile bilgilenenler. Vahyin mutlak doğru olduğuna
iman edenler. 2- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
3- İnanan ve salihatı yapma yolunda kararlılık gösterenler.
Bölüm 20 28/Kassas Sûresi 475
81. Sonra, onu ve yurdunu yerin dibine geçirdik. Allah’a karşı
kendisine yardım edecek bir taraftar da olmadı. Yardım edilenlerden de olmadı.
82. Dün, onun yerinde olmayı isteyenler; bugün, “Demek ki, kullarından dilediğine rızkı genişleten ve ölçülendiren Allah’mış.
Eğer Allah bize lutfetmiş1
olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay be! Demek ki gerçeği yalanlayan nankörler kurtuluşa eremezler.” dediler.
1- Hoşnut edici, dostça davranış, incelik, iyilik.
83. İşte ahiret yurdu! Onu, yeryüzünde büyüklük taslamayan ve
bozgunculuk yapmayan kimseler için ayırdık. Gelecek takva1
sahiplerinindir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uymak, erdemli ve sorumluluk sahibi olmak. Yaptığı iyi işlerle kendisini kötü ve zararlı şeylere karşı
korumaya almak.
84. Kim bir iyilik ile gelirse; ona, ondan daha hayırlısı vardır. Kim
de bir kötülük ile gelirse; yaptığı kötülük kadar cezalandırılır.
85. Sana Kur’an’a uymayı zorunlu kılan, elbette seni dönülecek
yere döndürecektir. De ki: “Kimin doğru yolda olduğunu ve
kimin sapkın olduğunu Rabb’im daha iyi bilir.”
86. Sen, Kitap’ın sana iletileceğini beklemiyordun. O, ancak
Rabb’inden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın gerçeği
yalanlayan nankörlere destek1
olma.
1- Onlara ödün vererek, gevşeklik göstererek yardımcı olma.
87. Sana indirilen, Allah’ın ayetleridir. Sakın seni ondan alıkoymasınlar1
. Sen, insanları Rabb’ine çağır. Sakın müşriklerden
olma.2
1- Engel olmalarına aldırma. 2- İnsanları, Allah’ın yanı sıra başka bir
ilaha çağırma.
88. Allah’ın yanı sıra başka bir ilaha kulluk etme. O’ndan başka ilah yoktur. O’ndan başka her şey yok olucudur. Hüküm
O’nundur. Ve O’na döndürüleceksiniz.
476 29/Ankebut Sûresi Bölüm 20
ankebut sûresi
[İniş sırası: 85, Mekki, 69 ayet.
Adını 41. ayetteki “ankebut/örümcek” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Elif. Lam. Mim.
2. İnsanlar, inandık demekle fitnelendirilmeden1
bırakılacaklarını mı sanıyorlar.
1- Samimiyet sınavından geçmeden, güçlerini, mallarını ve imkânlarını nasıl kullanacakları belli olmadan.
3. Ant olsun ki onlardan öncekilerini de fitnelendirmiştik. Böylece Allah, kimin samimi kimin de yalancı olduğunu ortaya
çıkarmaktadır.
4. Yoksa kötülük yapanlar, Biz’den kurtulacaklarını mı sanıyorlar? Ne kötü bir yargıda bulunuyorlar!
5. Allah’a kavuşacaklarını1
umanlar bilsinler ki, Allah’ın belirlediği zaman mutlaka gelecektir. O, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi
Bilen’dir.
1- Allah tarafından iyi bir şekilde karşılanacaklarını.
6. Kim cihad1
ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Allah,
kesinlikle hiç kimseye, hiçbir şeye muhtaç değildir.2
1- Allah yolunda içtenlikle çalışıp çabalarsa. Mücadele ederse.
2- Allah’ın kullarından yapmalarını ve uymalarını istediği her şey
sadece kullarının yararı içindir.
Bölüm 20 29/Ankebut Sûresi 477
7. İnanan ve salihatı yapanların kötülüklerini mutlaka örteceğiz
ve kesinlikle onlara yaptıklarından daha iyisi ile karşılık vereceğiz.
8. Biz, insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik.
Eğer onlar, hakkında bilgin1
olmayan bir şey ile Bana şirk koşman için seninle cihad2
ederlerse, onları dinleme. Dönüşünüz
ancak Bana’dır. O zaman yapmış olduklarınızı size haber vereceğim.
1- Doğruluğu, kesinliği, gerçekliği konusunda vahiy ile bilgilendirilmediğin; gerçeğe dayanmayan, gaybi, gizemli şeyler. 2- Çaba harcarlarsa, gayret ederlerse.
9. İnanan ve salihatı yapanları da; kesinlikle salihlerin arasına
katacağız.
10. Allah’a iman ettiğini söyleyen kimi insanlar vardır ki, Allah
yolunda bir eziyet gördükleri zaman, insanların fitnesini1
Allah’ın azabı ile bir tutarlar. Eğer Rabb’lerinden bir yardım
gelecek olsa2
, kesinlikle, “Kuşku yok ki biz sizinle beraberdik.”
diyeceklerdir. Oysaki Allah, herkesin göğsünde olanı en iyi bilen değil midir?
1- Baskı ve zulümlerini. 2- Bir zafer elde edilecek olunursa, ganimetten pay almak için.
11. Allah, elbette inananları bilir ve elbette kimlerin de münafık1
olduğunu da bilir.
1- Nüzul sırasına göre, münafık sözcüğü ilk kez bu ayette geçmektedir. Münafık: “nfk” (nefeka), mastar olarak, tükenmek, bitmek,
kalmamak demektir. Münafık, içten “bitmiş,” “ tükenmiş” ve imanı
“kalmamış,” omurgasız, onursuz ve ikiyüzlü kimse demektir. “Münafık sözcüğü, tarla faresi ve Arap tavşanın durumu için kullanılan
bir sözcüktür. Arap tavşanının ve tarla faresinin yer altında birçok
yuvası bulunur. Bir tehlike söz konusu olduğu zaman, bu tehlikeye
göre yuva değiştirirler. Birinde tehlike olunca diğerine geçerler. Münafık, İman konusunda dürüst ve samimi olmayan, tıpkı tarla faresinin yuva değiştirdiği gibi, yer değiştiren: işlerine gelince mümin,
işlerine gelince kâfir olan kimsedir.”
478 29/Ankebut Sûresi Bölüm 20
12. Gerçeği yalanlayan nankörler: inananlara: “Bizim yolumuza
uyun, sizin hatalarınızı biz üstlenelim.” dediler. Oysa onlar,
başkalarının hatalarından hiçbir şey üstlenemezler. Kesinlikle
onlar yalancıdırlar.
13. Onlar, elbette kendi yükleri ile birlikte onların yüklerini de
mutlaka yüklenecekler. Kıyamet Günü, kesinlikle uydurdukları şeylerden hesaba çekileceklerdir.
14. Ant olsun ki Biz, Nuh’u kavmine gönderdik. Onların içinde bin
yıldan1
elli yıl eksik kaldı. Sonunda haksızlık edenleri tufan aldı.
1- Bin yıl ifadesi, sayısal değer olarak “bin yıl” anlamına değil, deyim olarak “çok uzun zaman” anlamına gelmektedir. Uzun ömrünün elli yılı hariç, onların arasında kaldı anlamını ifade etmektedir.
15. Böylece Biz, onu ve gemi arkadaşlarını kurtardık. Onu1
cümle
âleme bir ayet2
yaptık.
1- Gemiyi veya olayı. 2- İbret, belge.
16. İbrahim, halka: “Allah’a kul olun ve O’na karşı takva sahibi
olun. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” demişti.
17. “Siz ise, Allah’tan başka, birtakım putlara kulluk ediyorsunuz
ve yarattığınız putlarla1
iftira ediyorsunuz. Şunu iyi bilin ki,
Allah’tan başka kulluk ettikleriniz, size bir rızık vermeye güç
yetiremezler. Öyleyse, rızkı Allah’tan isteyin. Ve yalnızca O’na
kulluk edin. O’na şükredin. Eninde sonunda O’na döndürüleceksiniz.”
1- Taşlardan ve birtakım nesnelerden putlar yaparak; kendi ilahınızı kendiniz yaratıyorsunuz. Sonra da bu ilahları Allah’ın konumuna
yükselterek, O’na iftira ediyorsunuz.
18. Eğer yalanlarsanız, şunu bilin ki, sizden öncekiler de yalanlamışlardı. Rasullere düşen de açıkça çağrı yapmaktan başka
bir şey değildir.
19. Onlar, Allah’ın yaratmayı nasıl başlattığını hiç düşünmüyorlar mı? Sonra onu tekrarlayacak. Kuşkusuz bu, Allah’a çok
kolaydır.
Bölüm 20 29/Ankebut Sûresi 479
20. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da ilk1
yaratışın nasıl olduğuna bakın. Sonra Allah, son yaratılışı da aynı şekilde yapacaktır. Allah, Her Şeye Güç Yetiren’dir.”
1- Mevcut.
21. O, dilediği kimseye azap eder, dilediği kimseye de rahmet
eder.1
Ve O’na döndürüleceksiniz.
1- Azabı hak edeni azaplandırır, bağışlanmayı hak edeni de bağışlar.
22. Siz, yerde ve gökte aciz bırakacak değilsiniz1
. Sizin Allah’tan
başka veliniz2
ve yardımcınız yoktur.
1- Ne gökyüzünde ne de yeryüzünde Allah’ın hükmünden kurtulamazsınız. 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
Kur’an’da yer alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu
edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi
bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
23. Allah’ın ayetlerini ve O’nunla buluşmayı inkâr edenler; işte
onlar, Ben’im rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir. Onlar için
acıklı bir azap vardır.
24. Sonra onun halkının cevabı: “Onu öldürün veya yakın!” demeleri oldu. Bunun üzerine Allah, onu ateşten kurtardı. Bunda iman edecek bir toplum için kesinlikle ayetler1
vardır.
1- Kanıtlar, işaretler, ibretler.
25. İbrahim: “Siz, dünya hayatında Allah’ı bırakarak, putları aranızda dostluk vesilesi edindiniz. Sonra Kıyamet Günü, bir kısmınız bir kısmınızı yalanlayacak ve bir kısmınız bir kısmınızı
lanetleyeceksiniz. Varacağınız yer ateştir. Ve sizin için bir yardımcı yoktur.” dedi.
26. Bunun üzerine Lut, O’na1
inandı. Ve dedi ki: “Ben, Rabb’im
için hicret ediyorum. O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm
Veren’dir.”
1- İbrahim’e.
480 29/Ankebut Sûresi Bölüm 20
27. Biz O’na İshak’ı ve Yakup’u hibe ettik. Onun soyundan gelenlere nebilik ve kitap verdik. Böylece O’na dünyada ödülünü
verdik. O, ahirette de elbette salihlerden1
olacaktır.
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
28. Hani Lut kavmine: “Siz, bu âlemde sizden önce yaşamış olanların hiçbirinin yapmadığı bir fahişeliğe1
yöneliyorsunuz.” demişti.
1- Her türlü aşırılık. Homoseksüellik.
29. “Gerçekten siz; erkeklere yönelecek, yanlış yolu seçecek ve
bir araya gelerek çirkinlik yapacak mısınız?” Kavminin yanıtı:
“Eğer doğru söyleyenlerden isen Allah’ın azabını bize getir.”
demeleri oldu.
30. Lut: “Rabb’im! Bozgunculuk yapan kavme karşı bana yardım
et.” dedi.
31. Rasullerimiz1
İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde:2
“Biz bu beldenin halkını helak edeceğiz.” dediler. Zira bu beldenin halkı
zalim oldular.
1- Elçilerimiz. 2- Müjde vermek için geldiklerinde.
32. İbrahim: “Fakat orada Lut var!” dedi. “Biz, orada kimin olduğunu daha iyi biliriz. Geride kalanlarla beraber olacak olan
karısı hariç, onu ve ailesini1
mutlaka kurtaracağız.” dediler.
1- Ona inananları.
33. Elçilerimiz Lut’a vardıkları zaman, onların gelmelerinden dolayı telaşlandı, sarkıntılık yapacaklarını düşünerek içi daraldı.
Elçiler: “Korkma ve üzülme; Biz -geride kalanlarla beraber
olacak olan karın hariç- seni ve aileni mutlaka kurtaracağız.”
dediler.
34. Biz, bu belde halkının üzerine, yoldan çıkmaları nedeniyle
gökten bir azap indireceğiz.
35. Ant olsun ki Biz, aklını kullanan bir toplum için ondan1
apaçık
bir ayet2
bıraktık.
1- Gökten indirdiğimiz azaptan. 2- İbret, işaret, kanıt.
Bölüm 20 29/Ankebut Sûresi 481
36. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Şuayb: “Ey
halkım! Allah’a kulluk edin. Ahiret Günü’nü umut edin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!” dedi.
37. Fakat onu yalanladılar. Bu nedenle onları şiddetli bir sarsıntı
yakaladı; yurtlarında yerle bir oldular.
38. Ad ve Semud’un sonları da yurtlarının durumundan size belli
olmaktadır. Şeytan yaptıklarını güzel göstererek onların yanlış
yolu seçmelerine sebep oldu. Oysaki doğruyu görebilirlerdi.
39. Karun, Firavun ve Haman’a; Musa kanıt içeren, açıklayıcı bilgiyle geldi. Ne var ki onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar.
Onlar kurtulanlardan olmadılar.1
1- Azabımızdan kurtulamadılar.
40. Bunun üzerine suçları nedeniyle hepsini cezalandırdık. Bir
kısmının üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik. Kimisini
de korkunç bir ses yakaladı. Kimisini de yerin dibine geçirdik.
Kimisini de boğduk. Böyle yapmakla, Allah onlara haksızlık
yapmadı. Fakat onlar kendi kendilerine haksızlık yaptılar.
41. Allah’tan başka evliya1
edinenlerin2
durumu, kendisine ev
edinen dişi örümceğin durumu gibidir. Kuşkusuz evlerin en
dayanıksızı dişi örümceğin3
evidir. Keşke bunu kavrayabilselerdi.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü;
dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler,
etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler. 2- Mürşid, efendi, âlim, mezhep,
tarikat, ekol vb. şeyleri veli edinerek müşrik olanlar. 3- “Örümcek”
değil de “dişi örümcek” denmesinin nedeni; “dişi örümceğin yaptığı
evde, çiftleştikten sonra erkek örümceği öldürmesindendir. Bu açıdan bakıldığında, dişi örümcek yuvası en yakın dostu için bile bir
felaket, yok oluş yuvasıdır. Allah’tan başka veli edinenler de, tıpkı
bu örnekte olduğu gibi, kendilerine örümcek yuvasına benzer bir
yuva edinmiş olmaktadırlar.
482 29/Ankebut Sûresi Bölüm 20
42. Kuşkusuz Allah, onların Kendisinden başka yöneldikleri şeylerin ne olduğunu1
bilir. O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm
Veren’dir.
1- Hiçbir şeye yaramayan, boş şeyler olduğunu.
43. Bu örnekleri insanlara veriyoruz. Onu bilenlerden1
başkası
kavrayamaz.
1- Gerçeği idrak etmiş olanlar. Gerçeğin vahiy olduğuna inananlar.
Kur’an’da yer alan ilim ve âlim sözcükleri; Allah’ın, nasıl bir Allah olduğunu idrak etmek; kesin, doğru ve gerçek bilgi kaynağının vahiy
olduğuna inanmak, tevhidi bilince sahip olmak; gerçeği görmenin,
bilmenin ve kavramanın ayırdında ve bilincinde olmak demektir. Bu
nedenle, Kur’an’da yer alan her âlim sözcüğüne “bilgin”, her ilim
sözcüğüne de “bilgi” anlamı vermek kesinlikle doğru değildir.
44. Allah, gökleri ve yeri hakk ile yarattı. Bunda inanlar için kesinlikle bir ayet1
vardır.
1- Gösterge, kanıt.
45. Kitap’tan sana vahyolunan şeyi oku. Salatı ikame et.1
Salat2
,
fahşadan3
ve münkerden4
alıkoyar. Kesinlikle Allah’ın zikri5
daha büyüktür. Allah, yaptığınız6
şeyleri bilir.
1- Allah’ın yasalarına bağlılıkta kararlı ol. Allah’a yönelmede destek, yardımlaşma ve dayanışma içinde ol. 2- Allah’ın yasaları – dini.
3- Her türlü aşırılıktan, 4- Her türlü kötülükten. 5- Allah’ın öğütleri
daha önemlidir; O, yaptığınız her şeyin karşılığını verecektir. 6- Uğraştığınız şeyleri, çalışmalarınızı.
20. Bölümün Sonu
46. Haksızlık edenleri hariç, Kitap Ehli ile ancak en iyi şekilde mücadele edin. Ve deyin ki: “Biz, bize indirilene de size indirilene
de inandık. Bizim ve sizin ilahınız birdir. Biz de O’na teslim
olanlarız.”
Bölüm 21 29/Ankebut Sûresi 483
47. İşte böylece sana Kitap’ı indirdik. Kendilerine Kitap ulaştırdıklarımız1
, ona inanırlar. Şu kimselerden2
de O’na inanacaklar
vardır. Gerçeği yalanlayan nankörlerden başkası ayetlerimizi
inkâr etmez.
1- Daha önce Kitap verdiklerimiz. 2- Araplardan.
48. Sen, daha önce1
herhangi bir kitaptan okuyor ve onu yazıyor
değildin. Öyle olsaydı, mesajını geçersiz yapmak isteyenler
kuşkulanırlardı.2
1- Kur’an sana vahyedilmeden önce. 2- Seni, bu mesajları başka kitaplardan almakla suçlarlardı.
49. Hayır! O, kendilerine ilim verilenlerin1
gönüllerinde yer eden
apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi zalimlerden2
başkası yalanlamaz.
1- Gerçeği idrak etmiş olanlar. Gerçeğin vahiy olduğuna inananlar.
Kur’an’da yer alan ilim ve âlim sözcükleri; Allah’ın, nasıl bir Allah olduğunu idrak etmek; kesin, doğru ve gerçek bilgi kaynağının vahiy
olduğuna inanmak, tevhidi bilince sahip olmak; gerçeği görmenin,
bilmenin ve kavramanın ayırdında ve bilincinde olmak demektir.
Bu nedenle, Kur’an’da yer alan her âlim sözcüğüne “bilgin”, her
ilim sözcüğüne de “bilgi” anlamı vermek kesinlikle doğru değildir.
2- Şirke saplanmış olanlar.
50. “Ona Rabb’inden ayetler1
indirilmeli değil miydi?” dediler. De
ki: “Ayetler ancak Allah’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir
uyarıcıyım.”2
1- Mucizeler. 2- Kur’an, bu ve birçok ayette nebiye mucize verilmediğini açıkça belirtmesine rağmen, başta hadis kitapları olmak üzere birçok kaynakta nebiye yüzlerce mucize verildiği yer almaktadır.
Bu açık bir iftiradır.
51. Kendilerine okunan Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmedi
mi? Kuşkusuz bunda1
inanan bir toplum için bir rahmet2
ve
zikir3
vardır.
1- Kur’an’da. 2- İnsanlığa kurtuluşun yollarını gösteren, onları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak olan. 3- Öğüt.
484 29/Ankebut Sûresi Bölüm 21
52. De ki: “Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir.” Batıla inananlar ve Allah’ı yalanlayan kimseler, işte onlar hüsranda olanlardır.
53. Senden azabı hemen getirmeni istiyorlar. Eğer belirlenmiş bir
zaman olmasaydı, azap onlara elbette gelmişti. Ve o, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın gelecek.
54. Senden azabı hemen getirmeni istiyorlar. Oysaki Cehennem kesinlikle gerçeği yalanlayan nankörleri çepeçevre kuşatacaktır.
55. O gün, azap üstlerinden ve ayaklarının altından onları kuşatacak. Ve “Yapmış olduğunuz şeylerin cezasın tadın!” diyecek.
56. Ey inanan kullarım! Yeryüzüm geniştir.1
Öyleyse yalnız Bana
kulluk edin.
1- Eğer, Bana kulluk etmekten engelleniyor, baskı ve zulme dayanamıyorsanız başka yerlere gidin.
57. Her nefs1
ölümü tadıcıdır. Sonra Bize döndürüleceksiniz.
1- Can.
58. İnananları ve salihatı yapanları, içinde sürekli kalacakları
Cennet’te; altından ırmaklar akan köşklere yerleştireceğiz. İyi
işler yapanların ödülü ne güzeldir!
59. Onlar, sabreden1
ve Rabb’lerine tevekkül2
edenlerdir.
1- Zorluklara göğüs geren. 2- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her
türlü çabayı gösterdikten sonra sonucu Allah’a bırakma.
60. Rızıklarını temin edemeyen1
nice dabbe2
vardır. Onlara
da, size de Allah rızık verir. O, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi
Bilen’dir.
1- Kendi başına yiyeceğini elde edemeyen, yiyecek biriktiremeyen.
2- Dabbe, hareket eden, canlı demektir. Genellikle sürüngenler için
kullanılır. Kur’an’da tüm canlılar için de kullanılmaktadır.
61. Gerçek şu ki, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş’i ve
Ay’ı yararınıza sunan kimdir?” diye sorsan, kesinlikle “Allah.”
diyecekler. O halde nasıl başka varlıklara yöneliyorlar!
Bölüm 21 29/Ankebut Sûresi 485
62. Allah, kullarından dilediğine rızkı genişletir ve onun için takdir eder. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi En İyi Bilen’dir.
63. Eğer onlara: “Gökten su indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra dirilten kimdir?” diye sorsan, kesinlikle “Allah” diyecekler. De ki: “Hamd1
Allah’a özgüdür.” Fakat onların
çoğu akıllarını kullanmıyorlar.
1- Yüceltme. Övgü.
64. Bu dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.
Ahiret yurdu, gerçek hayattır. Keşke, bunun farkında olsalardı!
65. Gemiye bindikleri zaman1
, dini yalnız Allah’a özgü kılarak
O’na dua ederler. Fakat onları karaya çıkarıp kurtardığımız zaman, hemen şirk koşarlar.
1- Tehlike ile yüz yüze geldiklerinde.
66. Onlar, kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler
ve gönüllerince yaşasınlar! Yakında neyin ne olduğunu görecekler!
67. Çevresindeki insanlar can güvenliği içinde değilken, orayı1
güvenli harem2
ve emin bir yer kıldığımızı görmediler mi?
Hala batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetine nankörlük mü
ediyorlar?
1- Mekke’yi. 2- Saygı duyulan, dokunulmaz, kutsal.
68. Uydurduğu yalanı Allah’a isnat eden iftiracıdan veya kendisine gelen hakikati yalanlayandan daha zalim kim vardır? Gerçeği yalanlayan nankörler için Cehennem’de yer mi yok?
69. Biz, Bizim yolumuzda cihad edenleri1
elbette yollarımıza iletiriz. Kuşkusuz Allah, muhsinlerle2
beraberdir.
1- Öz veri ile gayret gösterenleri, çalışıp çabalayanları, imkânlarını
seferber edenleri, kararlılıkla mücadele edenleri. 2- İyi kimseler,
iyi işler yapanlar, iyi davranmayı ilke edinenler, güzel ahlak sahibi
olanlar.
486 30/Rum Sûresi Bölüm 21
rum sûresi
[İniş sırası: 85, Mekki, 60 ayet.
Adını 2. ayetteki “er-Rum/Romalılar” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Elif. Lam. Mim.
2. Rumlar yenildiler.
3. En yakın bir yerde. Bu yenilgilerinden sonra pek yakında galip
geleceklerdir.
4. Birkaç yıl içinde1
. Önce de sonra da her buyruk Allah’ındır. Ve
İzin Günü inananlar sevineceklerdir.
1- Ayet; yakın bir gelecekte, Bizanslılar ve İranlılar arasında savaş
çıkacağını; Bizanslıların galip geleceğini bildirmektedir. Bu haber
aynen gerçekleşmiştir.
5. Dilediği kimseye1
yardım eden Allah’ın yardımıyla. O, Mutlak
Üstün Olan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Uygun gördüğüne, hak edene.
6. Bu, Allah’ın sözüdür. Allah verdiği sözden dönmez. Fakat insanların çoğu bunun bilincinde değildirler.
7. Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Onlar, ahiret
hayatının bilincinde değildirler.
8. Onlar, muhasebe yapıp hiç düşünmüyorlar mı? Allah; gökleri,
yeri ve bu ikisinin arasındaki şeyleri ancak hakk ile ve belli bir
süre için yarattı. İnsanların çoğu Rabb’lerinin huzuruna çıkacaklarını yalanlamaktadırlar.
Bölüm 21 30/Rum Sûresi 487
9. Onlar, yeryüzünde gezip dolaşarak, kendilerinden öncekilerinin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlüydüler; yeryüzünü alt üst etmişlerdi; onu,
kendilerinin imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Rasulleri, onlara nice açık belgelerle gelmişti. Allah onlara haksızlık yapmamış, onlar kendi kendilerine haksızlık yapmışlardı.
10. Sonra, Allah’ın ayetlerini yalanlayıp, alaya alarak kötülük yapanların sonları çok kötü oldu.
11. Allah, önce yaratmaya başlar, sonra onu iade1
eder. Sonra da
O’na döndürülürsünüz.
1- Öldükten sonra tekrar diriltir.
12. Saatin gerçekleştiği gün1
, suçlular umutlarını kaybederler.
1- Kıyametin koptuğu gün.
13. Ortak koştukları da onlara şefaatçi1
olmayacaktır. Ortaklarını
da inkâr edeceklerdir.
1- Yardımcı.
14. Saat’in gerçekleştiği gün1
; İzin Günü, onlar2
birbirinden ayrılırlar.
1- Kıyametin koptuğu gün. 2- Müşriklerle, ilah edindikleri.
15. Fakat inananlar ve salihatı yapanlar1
, onlar güzel bir bahçede
mutluluk içinde yaşayacaklardır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
16. Gerçeği yalanlayarak nankörlük eden, ayetlerimizi ve ahiret
kavuşmasını yalanlayan kimselere gelince; onlar, azap içinde
hazır bulundurulurlar.
17. O halde akşama girdiğiniz ve sabaha erdiğiniz zaman, tesbih1
Allah’ındır.2
1- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek. Allah’ın,
tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine
özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir. Tesbihi, namaza
indirgemek doğru değildir. Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının
kavranması ve Yaratıcının tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir. 2- Gece, gündüz sürekli duyarlı olun ve başka varlıkları ortak koşmaksızın tevhide bağlı kalın. Yalnızca Allah’a kulluk edin.
488 30/Rum Sûresi Bölüm 21
18. Günün sonunda ve öğleye erdiğiniz zaman, Göklerde ve yerde hamd1
, O’a aittir.
1- Övgü, yüceltme.
19. O, ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarır. Ve ölmüş yeryüzüne
hayat verir. İşte, tıpkı bunun gibi siz de diriltileceksiniz.
20. Sizi topraktan yaratması, O’nun ayetlerindendir.1
Ardından
da yeryüzüne dağılan bir beşer2
oldunuz.
1- Kanıt, gösterge. 2- İnsan.
21. O’nun ayetlerinden1
biri de, sizin için kendi cinsinizden eşler
yaratmasıdır. Siz, onunla dinginleşir huzur bulursunuz. Birbirinize karşı, aranızda sevgi ve rahmet oluşturdu. Düşünen bir
toplum için bunda nice ayetler1
vardır.
1- Kanıt, gösterge, ibret, işaret.
22. Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O’nun ayetlerindendir1
. Bunda bilenler2
için ayetler3
vardır.
1- Yasalarındandır. 2- Gerçeği idrak etmiş olanlar. Vahyin bildirdiği
bilgilerin gerçek olduğuna inananlar. 3- Kanıt, gösterge, belge.
23. Yine gece uyumanız, gündüz O’nun fazlından1
rızık aramanız
O’nun ayetlerindendir2
. Bunda, anlayan bir toplum için ayetler vardır.
1- Lütuf, ihsan, ikram, cömertlik, hayır, iyilik. 2- Kanıt, gösterge, belge.
24. Size, bir yandan korku veren bir yandan da yağmurun belirtisi
olarak umut veren şimşeği göstermesi ve gökten su indirerek, ölmüş yeryüzüne hayat vermesi O’nun ayetlerindendir.1
Bunda aklını kullanan bir kavim için kesinlikle ayetler vardır.
1- Kanıt, gösterge, belge.
25. Göğün ve yerin, buyruğu ile durması1
, O’nun ayetlerindendir.2
Sonra bir tek çağırışla çağırdığı zaman yerden derhal çıkacaksınız.3
1- Dengede durması, varlığını sürdürmesi, bir düzene sahip olması.
2- Kanıt, gösterge, işaret. 3- Yeniden diriltileceksiniz.
Bölüm 21 30/Rum Sûresi 489
26. Göklerde ve yerde olanların tamamı O’nundur. Hepsi O’nun
yasalarına bağlıdır.
27. Yaratmayı ilk kez başlatan, sonra onu tekrar eden1
O’dur. Bu,
O’nun için çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce nitelikler
O’nundur. O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Ölümünden sonra yeniden dirilten.
28. Kendinizden, size bir örnek vermektedir: Size verdiğimiz mallarda, sağ ellerinizin sahip olduğu1
kimselerden ortaklarınız
var mı? Siz ve onlar bu mallarda eşit misiniz? Onları, birbirinizi saydığınız gibi sayar mısınız? Aklını kullanan bir kavim için
ayetleri işte böyle açıklıyoruz.”2
1- “Sağ ellerinizin sahip olduğu” deyimi, “güç yolu ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğunuz” anlamına gelmektedir. Diğer
bir anlatımla; antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar gibi anlamlara gelmektedir.
2- Bu ayette Rabb’imiz; rızkı yaratan da, rızkın gerçek sahibi olan
da Ben’im diyor. Ve diyor ki: Siz yeminlerinizin mülkü olan kimseleri
malınıza ortak ediyor musunuz ki Ben kullarımı rızıklandırırken bu
rızıklandırmamda ilahlarınızı(Lat, Uzza, Menat vb.) Kendime ortak
edeyim? Ve onlar aracılığıyla veya onlarla birlikte size rızık vereyim.
Diğer bir anlatımla, rızık verici olan yalnızca Benim demektedir.
Aktüel bir tanımlama ile hiçbir fabrika sahibi, fabrikasında çalışan
bir işçiyi mal ve yönetimde kendisiyle eşit görmez. Aynı içerikte bir
diğer ayet de şudur: Allah, rızık konusunda kiminizi kiminize üstün
kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını yeminlerinin mülkü olan kimselere
aktarıyorlar da onlar onda eşit oluyorlar mı? O halde Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar? (16/Nahıl, 71)
29. Hayır, zalimler körü körüne hevalarına1
uydular. Bundan sonra2
Allah’ın şaşırttığını kim doğru yola iletebilir? Ve onların
yardımcıları da yoktur.
1- Tutku ve kuruntularına. 2- Tutku ve kuruntularına uyarak kendisine haksızlık eden ve böyle yaptığı için Allah’ın şaşırttığı kimsenin bu
sapkınlığı, kendi tercihinin sonucudur.
490 30/Rum Sûresi Bölüm 21
30. O halde hanif1
olarak dine yüzünü2
ikame et3
. İnsanları, üzerinde yaratmış olduğu Allah’ın fıtratına.4
Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum5
olan din budur. Fakat insanların
çoğu bilmiyorlar.
1- Şirk koşmaksızın, birleyerek. 2- Bütün varlığınla. 3- Doğrult. (Şirk
koşmaksızın, bütün varlığınla dine sımsıkı sarıl). 4- Ki Allah, insanları
bu benlik üzerinde yaratmıştır. 5- Dosdoğru, gözetici, emniyete alıcı.
31. O’na yönelin. O’na karşı takva1
sahibi olun. Salatı ikame edin2
.
Müşriklerden olmayın.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
2- İbadete layık yegane ilah olarak yalnızca Allah’a ibadet edin.
32. Dinlerini parçalara bölen1
, gruplara ayrılan ve her grubun
kendi yanındakiyle böbürlendiği kimselerden olmayın.
1- Dinin tamamını almak yerine, işine gelen kısmını alarak, dinin
bütünlüğünü bozan; dini mezhebe, tarikata, cemaate dönüştüren.
33. İnsanların başlarına bir sıkıntı gelince, Rabb’lerine yönelerek
O’na dua ederler. Sonra, onlara kendinden bir rahmet tattırınca1
, onlardan bir kısmı Rabb’lerine şirk koşarlar.
1- Sıkıntıları giderilince.
34. Kendilerine verdiğimiz şeylere nankörlük ederler. İstediğiniz
gibi yaşayın bakalım! İleride gerçeği göreceksiniz.
35. Yoksa onlara bir yetkili1
gönderdik de o, onlara şirk koşmalarını mı söylüyor?
1- Çevirilerde “sultan” sözcüğüne “delil” anlamı verilmektedir. Oysaki “sultan” yetki belgesi, görev pusulası demektir. “Sultan” bir
kimsenin yetkili kılındığına; yetkili olduğuna dair verilen “yetki belgesi” anlamına gelmektedir. Söz ve yetki sahibi demek olan “sultan/kral” sözcüğü de bu sözcükten türemiştir.
36. İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla şımarırlar.
Kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir kötülük gelirse, o
zaman hemen umutsuzluğa kapılırlar.
Bölüm 21 30/Rum Sûresi 491
37. Allah’ın dilediği1
kimse için rızkı genişlettiğini ve ölçülendirdiğini görmüyorlar mı? Bunda inanan bir toplum için ayetler2
vardır.
1- Uygun Gördüğü. 2- Göstergeler, belgeler, kanıtlar.
38. Öyleyse; yakınlara, miskine1
ve “sebilin oğluna”2
hakkını ver.
Bu, Allah’ın yüzünü3
dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar
kurtuluşa erenlerdir.
1- Yoksul, düşkün. 2- Sebil, “yol” demek değildir. Sebil: “İki şey arasından birini seçmek suretiyle tercih edilen şey/yol.” demektir. Yani
Hakk veya Batıl yoldan “birini tercih etmek” anlamına gelmektedir.
Çeviriler bu sözcüğe, “yolda kalanlar” olarak anlam vermektedirler.
Oysaki bu deyimle kast edilen şey, kendilerini Allah yolunda mücadeleye adamış olanlardır. 3- Allah’ın yönü. Diğer bir deyimle, “ bütün varlığı ile Allah’a yönelme.
39. İnsanların mallarında artsın diye ribadan1
verdiğiniz, Allah’ın
katında artmaz1
. Allah’ın yüzünü2
dileyerek zekattan3
verenler, işte bunu yapanlar kat kat arttıranlardır.
1- Ayette yer alan riba sözcüğüne, faiz anlamı vermek doğru değildir. Zira ayette anlatılmak istenen şey şudur: Yardım ederken,
Allah’ın rızasını gözetmek yerine; menfaat elde etmek, bir verip iki
almak; “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.” anlayışı ile yardımda bulunmak kınanmaktadır. Ayette; riba, yalın sözcük anlamı olan
“büyümek, artmak, çoğalmak, gelişmek” anlamında kullanılmıştır.
Ayrıca ayette, riba sözcüğü iki kez yer almaktadır. Çevirisini “artsın
diye” yaptığımız sözcük, ayette riba(yerbuve) olarak yer almaktadır. (Daha geniş açıklama için Bakara Suresi, 279. ayetin dipnotuna
bakınız.) 2- Allah’ın yüzü, Allah’ın yönü demektir. Diğer bir deyimle
“tamamıyla Allah’a yönelme” anlamına gelmektedir. 3- Hiçbir karşılık beklemeden, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yardımda bulunanlar.
40. O Allah ki, sizi yaratan, sonra sizi yaşatan, sonra sizi öldüren,
sonra sizi diriltendir. Ortak koştuklarınızdan bunları yapacak
olan var mı? Allah, onların şirk koştuklarından münezzehtir,
yüceler yücesidir.
492 30/Rum Sûresi Bölüm 21
41. İnsanların kendi yaptıklarından dolayı karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki akıllarını başlarına alırlar diye yaptıklarının bir kısmı onlara tattırıldı.
42. De ki: “Yeryüzünde gezin de daha öncekilerin sonlarının nasıl
olduğuna bakın. Onların çoğu müşriklerdendi.
43. Öyleyse Allah tarafından geri döndürülmesi olmayan gün gelmeden önce, yönünü, koruyup güvene alan dine çevir, ona
sıkı sıkıya bağlan. İzin Günü onlar bölük bölük ayrılırlar.1
1- Herkes hak ettiği yere göre bir birinden ayrılacak.
44. Kim küfrederse, küfrü kendi aleyhinedir. Kim salihatı1
yaparsa, onlar kendileri için iyi bir gelecek hazırlamış olurlar.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
45. İnanan ve salihatı yapanlara lütfundan karşılık verir. O, gerçeği yalanlayan nankörleri sevmez.
46. Rüzgârları müjdeci olarak göndererek, rahmetinden size tattırması, buyruğu ile gemilerin akıp gitmesi ve lütfundan rızık
istemeniz, O’nun ayetlerindendir. Umulur ki şükredenlerden
olursunuz.
47. Ant olsun ki, senden önce, birçok rasulü kavimlerine gönderdik. Onlara beyyineler1
getirdiler. Ardından suçlulardan intikam aldık. İnanan kimselere yardım etmek Bize hak oldu.
1- Kanıt içeren, açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi.
48. Allah, rüzgârı göndererek bulutları hareket ettirir. Sonra onu
gökyüzünde dilediği gibi yayıp kütleler haline getirir. Sonra
onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Böylece kullarından dilediğine onu isabet ettirdiği zaman onlar sevinirler.
49. Oysa onlar, yağmurun onlara indirilmesinden önce gerçekten
ümitlerini kesenlerdi.
50. Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak! Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor. Ölüleri de kesinlikle diriltecek O’dur. O,
Her Şeye Güç Yetiren’dir.
Bölüm 21 30/Rum Sûresi 493
51. Eğer rüzgâr göndersek, ekini ve bitkileri sararmış görseler,
nankörlük etmeye başlarlar.
52. Şu bir gerçek ki, sen ölülere1
duyuramazsın. Arkasını dönüp
giden sağırlara2
da çağrıyı duyuramazsın.3
1- Aklını kullanmayanlara, aklını devre dışı bırakanlara. 2- Vurdumduymaz, sorumsuz ve neme lazımcılara. 3- Söz dinletemezsin.
53. Sen, körleri1
sapkınlıklarından kurtarıp doğru yola iletemezsin. Sen, ayetlerimizi ancak iman edeceklere duyurabilirsin;
zira onlar teslim2
olmuş kimselerdir.
1- Gerçekleri görmeyenleri. 2- Gerçekleri yürekten arzulayan kimseler.
54. Sizi önce zayıf1
yaratıp, ardından size güç veren sonra bu gücün ardından sizi zayıf ve yaşlı kılan Allah’tır. O, dilediği şeyi
yaratır. Ve O, Her Şeyi Bilen’dir, Her Şeye Gücü Yeten’dir.
1- Hiçbir şeye güç yetiremeyen bir bebek olarak.
55. Kıyametin koptuğu gün, suçlular dünyada bir saatten fazla
kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle döndürülüyorlardı.1
1- Dünyada iken de böyle aldanıyorlardı; gerçekleri çarpıtıyorlardı.
56. Kendilerine bilgi ve iman verilenler: “Ant olsun ki, siz Allah’ın
yasasındaki diriliş gününe kadar kaldınız. İşte bu ölümden sonra dirilme günüdür. Ne var ki siz bu gerçeği algılayamadınız.
57. Artık o gün zalimlere mazeretleri yarar sağlamaz. Onlardan
mazeret de istenmeyecek.
58. Ant olsun ki, insanlar için bu Kur’an’da her türlü örneği vererek gerçekleri anlattık. Sen onlara bir ayet1
de getirsen,
gerçeği yalanlayan nankörler kesinlikle: “Siz, sadece, asılsız
iddialarda bulunan kimselersiniz.” derler.
1- Mucize, kanıt.
59. İşte Allah, bilmeyen1
kimselerin kalpleri üzerini böyle mühürler.
1- Gerçeği idrak etmeyen, algılamayan.
60. Öyleyse sabret, kuşkusuz Allah’ın verdiği söz kesindir. Sakın
ha! İnanmayanlar seni gevşetmesinler.
494 31/Lokman Sûresi Bölüm 21
LOKMAN sûresi
[İniş sırası: 57, Mekki, 34 ayet.
Adını 12. ve 13. ayetlerdeki “Lokman” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Elif. Lam. Mim.
2. İşte bunlar1
, hâkim olan Kitap’ın ayetleridir.2
1- Elif. Lam. Mim. 2- Göstergeleridir.
3. İyiler için yol gösterici ve rahmettir.
4. Onlar, salâtı ikame ederler ve zekâtı verirler1
. Onlar ahirete
kesin olarak inanırlar.
1- İbadete layık yegâne ilah olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a
yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle ve arınmış,
temizlenmiş, arı duru hale gelmiş bir benlikle yapmak; yardımlaşmayı, destek olmayı canlı ve diri tutmak demektir.
5. İşte onlar, Rabb’leri tarafından doğru yol üzerindedirler. Onlar kurtuluşa erenlerdir.
6. İnsanlardan, bilgisi olmadığı halde; Allah yolundan saptırmak
ve onu alay konusu edinmek için gerçeği boş sözlerle değiştirenler vardır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.
Bölüm 21 31/Lokman Sûresi 495
7. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman sanki onları duymamış,
sanki kulakları sağırmış gibi, küstahça umursamazlıktan gelir.
Öyleyse onu, çok acı veren bir azaptan haberdar et.
8. İman eden ve salihatı1
yapanlar için, Naim Cennet’ler vardır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
9. Orada sürekli kalırlar. Allah’ın vaadi gerçektir. O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
10. Gördüğünüz gibi gökleri direksiz yarattı. Yeryüzüne de sizi
sarsmaması için dağlar yerleştirdi. Orada her türlü canlıyı
yaydı. Gökten su indirip, orada her kerim1
çiftten bitki bitirdi.
1- Cömert.
11. Bu Allah’ın yaratmasıdır. Haydi, bana O’ndan başkasının ne
yarattığını gösterin. Hayır! Zalimler apaçık bir sapkınlık içindedirler.
12. Ant olsun ki, “Allah’a şükret.” diye, Lokman’a hikmet1
verdik. Kim şükrederse2
kendisi için şükreder. Kim de nankörlük
ederse bilsin ki Allah kimsenin şükrüne muhtaç değildir. Bütün övgüler, O’nadır.
1- Baskı, zulüm, fitne ve fesadı engellemek için konulan yasa, kural
ve ilkeler. Sağlıklı düşünme, gerçeği kavrama, doğru hüküm verme yetisi. Yargı, yargılama, karar, güçlendirme, sağlamlaştırma.
2- Şükretmek: Allah’ın verdiği nimet ve imkânları Allah’ın rızasına
uygun şekilde kullanmak demektir. Sahip olunan şeylerin hakkının
verilmesidir. Örneğin, hayvanların yedikleri yeme karşı et, süt veresi, ağaçlaarın meyve vermesi onların şükretmesidir.
13. Vaktiyle Lokman oğluna öğüt vererek: “Ey yavrucuğum!
Allah’a şirk koşma, kuşkusuz şirk koşmak çok büyük bir zulümdür.” demişti.
496 31/Lokman Sûresi Bölüm 21
14. İnsana, anne ve babasını vasiyet ettik. Onu, annesi zorluk
üzerine zorluk içinde taşıdı. İki yıl boyunca ona süt verdi.
Bana, anne ve babana şükret!1
Dönüş Bana’dır.
1- Allah’ın verdiği nimetlerin, anne ve babanın sağladığı imkânların
karşılığında, minnettar ol, sorumlu davran, ne gerekiyorsa onu yap.
15. Eğer o ikisi, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için seninle mücadele ederlerse, o zaman onlara itaat
etme. Dünyada onlarla güzel geçin. Bana yönelen kimselerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz Bana’dır. O zaman yaptığınız
şeyleri size haber vereceğim.
16. “Ey oğulcuğum! Yaptıkların bir hardal tanesi kadar olup da
bir kayanın içinde veya gökyüzünde veya yer altında bile olsa,
Allah onu meydana çıkarır. Kuşkusuz Allah, Bütün Ayrıntıları
Bilen’dir, Her Şeyden Haberdar’dır.”
17. “Ey oğulcuğum! Salatı ikame et1
, iyiliği öner, kötülükten sakındır.2
Karşılaştığın zorluklara dayan. Bunlar kararlılık göstermen gereken şeylerdir.”
1- Gereği gibi namaz kıl. Veya destek ol. Ayetteki salat sözcüğüne,
“yardımlaşmayı ve dayanışmayı sürdürmek, destek olmak” anlamı da, “namaz kılmak” anlamı da verilebilir. 2- “Emr-i b’il-maruf
nehy-i ani’l münker” yani iyiliği emret, kötülükten sakındır” deyimi,
iyi olan şeyleri yapmayı kendine iş edin, ahlak edin; kötü olan şeylerden uzak dur, kötülükten sakın demektir. Bu deyim, “başkalarına
iyilikleri buyurmak, kötülükleri yasaklamak” şeklinde değil; kişinin
bizzat kendisini kötülüklerden uzak tutmayı ve iyi olan şeyleri yapmayı ilke edinmesi demektir.
18. “İnsanları küçümseyerek yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Kuşkusuz Allah, kendisini beğenen ve övünüp duranları sevmez.”
19. “Yürüyüşünde ölçülü ol; sesini alçalt. Seslerin en çirkini, eşeklerin sesidir.”
Bölüm 21 31/Lokman Sûresi 497
20. Allah’ın, göklerde ve yerde olan her şeyi sizin hizmetinize
sunduğunu, görünen görünmeyen1
nimetleri sizin için bollaştırdığını görmüyor musunuz? Ne var ki kimi insanlar; bir bilgiye, bir yol göstericiye ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın
Allah hakkında tartışıyorlar.
1- Maddi ve manevi.
21. Onlara, “Allah’ın indirdiği şeye uyun.” dendiği zaman: “Hayır!
Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” dediler.1
Peki! Ya şeytan onları alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı?
1- Kur’an, Allah’ın; onun dışında olanların tamamı atalarındır.
Kur’an’ın dışında her neye tabi oluyorsak, o “atalarımızı üzerinde
bulunduğumuz şey”dir. Müşriklerin ataları, kendi dinlerini tahrif etmişlerdi, bizim atalarımız da bizim dinimizi tahrif ettiler.
22. Kim muhsin1
olarak, tüm varlığı ile Allah’a yönelirse, işte o,
gerçekten en sağlam tutamağa tutunmuştur. İşlerin sonucu
yalnızca Allah’a aittir.
1- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak
sahibi olan.
23. Kim de gerçeği yalanlayarak nankörlük ederse, artık onun
nankörlüğü seni üzmesin. Onların dönüşü yalnızca Biz’edir.
Yaptıkları şeyleri haber vereceğiz. Kuşkusuz Allah, sinelerde
olanı en iyi bilendir.
24. Onları biraz yararlandırırız.1
Sonra ağır bir azaba maruz bırakırız.
1- Dünya nimetlerinden az çok yararlandırırız.
25. Eğer onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, kesinlikle “Allah.” diyecekler. De ki: “Bütün övgüler Allah’a layıktır.”
Hayır, çokları bunu idrak etmezler.
26. Göklerde ve yerde olanlar, Allah’ındır. Allah, Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan’dır, Övgüye Değer Yegâne Varlık’tır.
498 31/Lokman Sûresi Bölüm 21
27. Eğer yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsaydı; deniz ve
yedi deniz1
daha ilave edilseydi, Allah’ın kelimeleri2
tükenmezdi. Kuşkusuz Allah, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm
Veren’dir
1- Yedi sayısı çokluk bildirmektedir. Yani “çokça deniz” anlamına
gelmektedir. 2- “Allah’ın kelimeleri” deyimi “Allah’ın takdir edilmiş
hükümleri” demektir. Allah’ın “ol emri” ile yarattığı şeyleri ve yaratma gücünü ifade etmektedir. Allah’ın sonsuz ilmi ve gücü vurgulanmaktadır. Buna “Allah’ın sözleri” anlamı verilmesi doğru değildir.
28. Sizin yaratılmanız ve ölümden sonra diriltilmeniz Allah için bir
kişiyi yaratmak ve diriltmek kadar kolaydır. Kuşkusuz Allah,
Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören’dir.
29. Allah’ın; geceyi gündüze, gündüzü de geceye çevirdiğini görmüyor musun? Güneş’i ve Ay’ı buyruk altına aldı. Her biri
belirlenmiş bir süreye kadar hareketini sürdürüyor. Kuşkusuz
Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
30. Çünkü Allah gerçeğin ta kendisidir. Ve onların, O’dan başka
yakardıkları ise kesinlikle gerçek dışıdır. Kuşkusuz Allah, Çok
Yüce’dir, Çok Büyük’tür.
31. Allah’ın nimeti1
ile denizde yüzen gemileri görmüyor musunuz? Allah, bununla size ayetlerinden2
göstermektedir. Kuşkusuz bunda sabreden3
ve şükredenler4
için dersler vardır.
1- Allah’ın koyduğu yasalar sayesinde. 2- Yaratıcının varlığının ve
gücünün göstergesi olan işaretleri. 3- Güçlüklere göğüs germesini bilen. 4- Allah’ın verdiği nimetleri, veriliş amacına uygun olarak
değerlendirenler, onun karşılığını vermeye çalışanlar. Şükür, karşılık
vermek demektir. Allah’a şükretmek demek; Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını vermek demektir. Onları Allah’ın rızasına uygun şekilde harcamak demektir.
Bölüm 21 31/Lokman Sûresi 499
32. Ve karanlık gölgeler gibi dalgalar onları sardığı zaman, dini
O’na has kılarak Allah’a yalvarırlar. Ama onları karaya çıkarıp
kurtardığı zaman, onlardan bir kısmı gerçek doğru yolu tutar.
Ve Bizim ayetlerimizi ancak, tam hain ve tam nankör olanlardan başkası bile bile yalanlamaz.
33. Ey insanlar! Rabb’inize takvalı olun. Ve babanın çocuğuna
hiçbir yarar sağlayamadığı, çocuğun da babasına hiçbir şey ile
yarar sağlayamadığı günden sakının. Kuşkusuz Allah’ın uyarısı
gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın. Ve sakın aldatıcı1
sizi Allah ile aldatmasın.2
1- Şeytan, şeytani güçler, her türden aldatıcı. 2- Allah’ın bağışlayıcılığına, merhametine güvendirerek kötülük yaptırmasın.
34. Saatin1
bilgisi, Allah’ın yanındadır. Ve O, yağmuru yağdırır,
rahimde olanı bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilemez.
Kimse nerede öleceğini de bilemez. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi
Bilen’dir, Her Şeyden Haberdar’dır.
1- Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi.
500 32/Secde Sûresi Bölüm 21
secde sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Elif. Lam. Mim.
2. Kendisinde şüphe olmayan bu Kitap’ın indirilişi, âlemlerin
Rabb’indendir.
3. Yoksa, “Onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? Bilakis! O,
Rabb’inden bir gerçektir. Senden önce kendilerine bir uyarıcı
gelmemiş olan halkı uyarman içindir. Umulur ki böylece onlar, doğru yolu seçerler.
4. O Allah ki; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde1
yarattı. Sonra arşa istiva etti.2
Sizin O’ndan başka veliniz3
ve
şefaatçiniz yoktur. Hala öğüt almaz mısınız?
1- “Altı evrede, altı dönemde.” 2- Sonra yarattıklarını egemenliği
altına aldı; düzenleyip, işleyiş yasalarını koydu. Sözcük olarak; arş,
kral koltuğu, taht; istiva ise tahta kurulmak, oturmak demektir.
3- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
[İniş sırası: 75, Mekki, 30 ayet.
Adını 15. ayetteki “sücceden/secde edenler” sözcüğünden almıştır. ]
Bölüm 21 32/Secde Sûresi 501
5. Gökten yere kadar işleri düzenler. Sonra miktarı sizin hesabınıza göre bin yıl süren bir gün1
içinde işler O’na yükselir.2
1- “Bin yıl” ve “bir gün” sözcükleri, “asırlarca süren” ve “bir an” anlamında zaman dilimini ifade etmektedir. 2- Yeryüzünün işleyişini
düzenleyen yasalar iptal olur.
6. İşte O, görünmeyeni ve görüneni bilen Mutlak Üstün Olan’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
7. O ki yarattığı her şeyi en iyi şekilde yaratmıştır. İnsanı yaratmaya çamurdan başladı.
8. Sonra onun soyunu1
bir özden, basit bir sudan2
, devam ettirdi.
1- Üreyip çoğalmasını. 2- Sperm.
9. Sonra onu düzenledi ve ona ruhundan üfledi1
. Size duyma yetisi, görme yetisi ve fuad2
verdi. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
1- Ruh, esas itibarıyla “can” demektir. Ruh sözcüğü; “can”, vücuda hayat veren cevher” demektir. Ne var ki Kur’an, ruh sözcüğünü
vahiy anlamında kullanmaktadır. Zira vahiy, insana ve topluma hayat vermekte, insana ve topluma düzen vererek onları canlı ve diri
tutmakta; onlara en iyi yaşantıyı sağlamanın yolunu göstermektedir. Ruh üfürme,” bilgi ile bilgilendirmek demektir. Ruh üflenmesi,
mecazi(değişmeceli) bir anlatımdır. Allah’ın gönderdiği vahiyle insana yol göstermesi, verdiği bilgi ile adeta ona hayat vermesi, onu
en doğru şekilde yaşamaya yönlendirmesi anlamına gelmektedir.
Ruh; diriltici, hayat verici, yol gösterici bilgiyi; üflemek te o bilginin
aktarılması demektir. 2- “Fuad” sözcüğüne gönül veya kalp olarak
anlam verilmektedir. Oysaki bu ve daha pek çok ayette yer alan ve
“kalp” veya “gönül” olarak çeviriye konu olan “fuad” sözcüğü; kavramanın, idrak etmenin, düşünmenin, akletmenin organı, merkezi
anlamındadır. Ayrıca gönül, yararlı olmak, bir şeye ilgi duymak ve
sorumlu olmak gibi anlamları da bulunmaktadır.
10. Onlar: “Toprakta yok olup kaybolduktan sonra yeniden mi
yaratılacağız?” dediler. Hayır; onlar, Rabb’lerine kavuşmayı
yalanlıyorlar.
502 32/Secde Sûresi Bölüm 21
11. De ki: “ Size vekil kılınan1
ölüm meleği, sizi vefat ettirecek.
Sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.2
1- Sizden sorumlu olan. 2- Ölüm, Kur’an’da Allah’a dönüş, Allah’a
kavuşma olarak nitelendirilmektedir.
12. Suçluları, Rabb’lerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak:
“Rabb’imiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi dünyaya geri gönder de salihatı1
yapalım. Biz, artık kesin bir şekilde inandık.”
derlerken bir görsen!
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
13. Eğer dileseydik, herkese elbette hidayetini verirdik.1
Fakat
Ben’den söz2
hak oldu: “Cehennemi tamamen cin ve insanlardan dolduracağım.”3
1- Herkesi doğru yolu seçme mecburiyetinde bırakırdık. Ancak
herkesi dilediği şeyi seçme konusunda serbest bıraktık. İnsanların, seçimlerinde özgür irade sahibi kılındıklarına dair Kur’an’da
onlarca ayet var. Örneğin, 18/Kehf Suresi, 29. Ayet: De ki: “Hakk
Rabb’inizdendir. O halde dileyen iman etsin, dileyen küfretsin…”
2- Herkesin yaptığının karşılığını göreceğine ve insanları yoldan
saptıracağına dair ant içen şeytana (38/Sad Suresi, 71-78) verdiğim
cevapta da belirttiğim gibi, “şeytana uyanların Cehennem’e gireceği ile ilgili” yaptığım uyarı gerçekleşti. 3- Cehennem’in tamamını;
şeytana uyan, doğru yoldan sapan, bilinen bilinmeyen ne kadar
gerçeği yalanlayan nankör varsa, onlarla dolduracağım. Bir sonraki
ayete bakılırsa, bu ayetle kast edilen şey açıklamaktadır.
14. Öyleyse bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz1
için tadın
azabı. Kuşkusuz Biz de sizi unuttuk.2
Yapmış olduklarınıza karşılık, sürekli olan azabı tadın.
1- Hesap günü ile ilgili yaptığımız uyarıları dikkate almadığınız için.
2- Pişmanlığınızı, yalvarıp yakarmanızı dikkate almayacağız.
Bölüm 21 32/Secde Sûresi 503
15. Bizim ayetlerimize inananlar; kendilerine öğüt verildiği zaman saygı gösterirler1
ve Rabb’lerini övgü ile yüceltirler. Onlar asla büyüklük taslamazlar.
1- Kimi çevirilerde, bu cümleye; cümlede yer alan “harra” sözcüğüne “yere kapanma” anlamı verilerek; “Yere kapanarak secde ederler.” şeklinde anlam verilmektedir. Oysaki “harra”, sözcük olarak,
çöktü, yıkıldı, yüksekten düştü anlamına gelmektedir. Dolayısı ile
burada kast edilen şey tevazu göstermek, yanı saygı duymaktır.
16. Onlar, yataklarından kalkarak korku ve ümit içinde dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak1
ederler.
1- İhtiyaç sahiplerine yardım ederler.
17. Hiç kimse, yaptıkları iyi şeylerin karşılığı olarak, kendisini ne
tür bir mutluluğun beklediğini bilmez.
18. Öyleyse, mü’min kimse “fasık”1
olan kimse gibi midir? Elbette
bunlar bir olmazlar.
1- Günaha sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan; iyi, doğru, güzel ve temiz şeylerden uzak kalan. Hakk yoldan sapan.
19. İnanan ve salihatı yapanlar1
, işte onlar için, yapmış olduklarından dolayı konaklama yeri olarak Cennetlerde ağırlanırlar.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
20. Fasıklara gelince, onların barınağı ateştir. Her çıkmak istediklerinde, oraya yeniden iade edilirler. Ve onlara: “Yalanladığınız ateşin azabını tadın!” denir.
21. Onlara, büyük azaptan1
önce, daha yakın2
olan azaptan tattıracağız. Belki dönerler.3
1- Ahiret. 2- Dünya. 3- Belki akıllarını başlarına alırlar, gerçeği kavrarlar.
22. Rabb’inin ayetleri ile öğütlendiği halde, ondan yüz çeviren
kimseden daha zalim kim vardır? Kuşkusuz Biz, suçlulara hak
ettikleri cezayı vereceğiz.
504 32/Secde Sûresi Bölüm 21
23. Ant olsun ki Musa’ya Kitap verdik. Sakın ona kavuşmaktan1
kuşku içinde olma. Onu2
İsrailoğulları için yol gösterici yaptık.
1- Musa’nın muhatap olduğu ilahi vahye muhatap olduğundan,
aynı yolun yolcusu olduğundan. 2- Tevrat’ı.
24. Sabrettikleri1
ve ayetlerimize tam bir bağlılık gösterdikleri
için, onlardan buyruğumuzla doğru yola ileten önderler çıkardık.
1- Direnip dayandıkları.
25. Senin Rabb’in; Kıyamet Günü, anlaşmazlığa düştükleri şeylerde onların arasını ayırır.1
1- Kimin haklı, kimin haksız olduğu konusunda kesin hükmünü verecek.
26. Yaşadıkları yerlerde, daha önce gezip dolaşmış olan nice nesilleri yok etmiş olmamız, onları doğru yola iletmeye yetmedi
mi? Kuşkusuz bunda nice ayetler1
vardır. Hala söz dinlemeyecekler mi?
1- Dersler, göstergeler, kanıtlar.
27. Çorak araziye suyu sevk edip, onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri bitkileri çıkardığımızı görmüyorlar mı? Bundan ibret almaları gerekmez mi?
28. Eğer doğru kimselerseniz, “Bu fetih1
ne zaman?” diyorlar.
1- Karar, yargı zamanı; haklı ve haksızın belli olacağı Kıyamet Günü.
29. De ki: “Gerçeği yalanlayan nankörlerin, fetih günü1
inanmaları
kendilerine bir yarar sağlamaz. Ve onlara süre de tanınmaz.”
1- Karar zamanı, hüküm günü, kıyamet günü.
30. Artık onları kendi hallerine bırak ve olacakları bekle. Doğrusu
onlar da bekleyenlerdir.
Bölüm 21 33/Ahzap Sûresi 505
ahzap sûresi
[İniş sırası: 90, Medeni, 73 ayet.
Adını 20. ayetteki “el ahzap/kabileler” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ey nebi! Allah’a takvalı ol.1
Gerçeği yalanlayan nankörlere ve
münafıklara uyma.2
Kuşkusuz Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En İyi
Hüküm Veren’dir.
1- Allah’ın buyruklarını uygulamada azami özeni göster. 2- Kâfirlerin
ve münafıkların baskılarına boyun eğme, onlara ödün verme.
2. Rabb’inden sana vahyedilen neyse yalnızca ona uy. Kuşkusuz
Allah, yaptığınız şeylerden haberdardır.
3. Allah’a tevekkül1
et. Vekil2
olarak Allah yeter.
1- Allah’a güven, O’na dayan; her türlü hazırlığı yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırak. 2- Her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve
kefili olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan kontrol altında
tutan, rızkını ve hak ettiğini veren.
4. Allah, hiç kimsenin bedenine iki kalp yerleştirmedi. Bedenlerini, annenizin bedeni gibi saydığınız1
eşlerinizi, size anne
yapmadı. Ve evlatlıklarınızı, sizin öz evladınız gibi saymadı.
Bunlar, sizin söylediğiniz boş sözlerdir. Allah gerçeği söyler.
Ve doğru yola O iletir.
1- Zihar yapmak: Cahiliye döneminde bir kimsenin, hanımının sırtını
annesinin sırtına benzeterek yemin etmesi ve böylece eşiyle ilişkiye
girmeyi kendisine haram yapmasıdır.
506 33/Ahzap Sûresi Bölüm 21
5. Onları1
babalarına nispet edin.2
Bu Allah’ın yanında daha adilcedir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, artık onlar dinde kardeşleriniz ve sorumluluklarını üstlendiğiniz kimselerdir. Bilinçli
olarak yaptığınız şeyler dışında, yanlışlıkla yaptıklarınızda sizin için bir günah yoktur. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Evlatlıklarınızı. 2- Babalarının kim olduğunu onlara açıklayın ve
çağırdığınız zaman babalarının adıyla çağırın.
6. Nebi, inananlar için kendi canlarından daha yakındır. O’nun
eşleri onların anneleridir. Aralarında aile bağı olanlar; Allah’ın
Kitap’ına göre -evliyaya1
yapılacak iyilik hariç- birbirlerine, diğer mü’minlerden2
ve muhacirlerden3
daha yakındırlar4
. İşte
bunlar Kitap’ta5
kayıtlıdır.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü;
dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler. 2- Medineli mü’minlerden.
3- Hicret ederek Medine’ye gelmiş olanlardan. 4- Önceliklidirler.
5- Yasa gereğidir.
7. Hani Biz, nebilerden kesin söz almıştık. Ve senden, Nuh’tan,
İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan, hepsinden
sağlam söz aldık.
8. Ki, doğru kimselere, doğruluklarını sorsun.1
Ve gerçeği yalanlayan nankörlere de acı verecek bir azap hazırladı.
1- Sözüne bağlı kimselerin, sözlerine bağlılıklarını ortaya koysun.
9. Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın!
Hani, üzerinize ordular gelmişti de Biz, onların üzerine rüzgar1
ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görendir.2
1- Fırtına. 2- Ne kadar zor durumda olduğunuzu görmekteydi.
Bölüm 21 33/Ahzap Sûresi 507
10. Hani onlar, alttan ve üsten, her yönden size saldırmışlardı.
Gözler kaymış, yürekler ağızlara gelmişti. Ve siz, Allah hakkında zan üzerine zanda bulunuyordunuz.1
1- Allah’ın ne yapacağına, yardım edip etmeyeceğine dair aklınızdan birçok düşünce geçiriyordunuz.
11. Orada, inananlar sınava tabi oldular. Şiddetli bir sarsıntı ile
sarsıldılar.
12. O zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, “Allah ve
Rasulü bize boş vaatte1
bulunmuş.” diyorlardı.
1- Allah ve Rasul’ünün zafer sözü bir aldatmacaymış.
13. Onlardan bir topluluk: “Ey Yesrib1
halkı, sizin için burada duracak bir yer yok, hemen dönün. Yine onlardan bir grup da:
“Evlerimiz gerçekten korumasızdır.” diyerek Nebiden izin istiyorlardı. Oysaki evleri korumasız değildi. Onlar, savaştan kaçmak için bahane arıyorlardı.
1- Medine.
14. Fakat onların üzerlerine, her bir taraftan girilip kuşatılsalardı
ve sonra da fitne1
çıkarmaları istenseydi, tereddüt etmeksizin
bunu hemen yerine getirirlerdi.
1- Baskı ve işkence yapmaları. Düşmanla işbirliği yapmaları,
müminlerle savaşmaları, yağma yapma ve kargaşa çıkarmaları
istenseydi.
15. Oysaki onlar, daha önce arkalarını dönüp kaçmayacaklarına
dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz sorumluluktur.
16. De ki: “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak asla size yarar sağlamaz. Öyle olsa bile çok az faydalanırsınız.”
508 33/Ahzap Sûresi Bölüm 21
17. De ki: Eğer Allah başınıza bir felaket getirmeyi dilese sizi kim
koruyabilir? Veya size bir rahmet dilese…1
Onlar, kendileri için
Allah’tan başka bir veli2
de bir yardımcı da bulamazlar.
1- Buna kim engel olabilir? 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak
çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade
etmektedir Yakın kişi, himaye eden, gözeten, dost.
18. Allah, sizden engel1
olmaya çalışanları ve kardeşlerine:2
“Bize
gelin.”3
diyenleri kesinlikle biliyor. Onların pek azı hariç savaşa gelmezler.
1- Savaşmaya gitmeye. 2- Yandaşlarına. 3- Bizimle birlikte hareket edin.
19. Size karşı çok isteksizdirler. Fakat korku gelince, ölümden dolayı baygınlık çökmüş kimse gibi gözleri dönmüş olarak sana
baktıklarını görürsün. Sonra korkuyu savınca, hayra1
karşı kıskançlıkla sivri dilleriyle sizi incitirler. İşte onlar mü’min değiller. Allah yaptıklarını boşa çıkardı. Bu Allah’a kolaydır.
1- Mal ve ganimet.
20. Onlar, düşman birliklerinin gitmediğini sanıyorlardı. Eğer birlikler gelseler1
, bedevi Araplar arasına karışıp, ne halde bulunduğunuzu sormak isterler2
. Eğer sizin aranızda olsalardı,
pek azı hariç, savaşmazlardı.
1- Düşman birlikleri tekrar saldıracak olsalar. 2- Yenilgi haberlerinizi
beklerler.
21. Ant olsun ki, sizden Allah’a ve Ahiret Günü’ne kavuşmayı
uman ve Allah’ı çokça ananlar için, Allah’ın Rasul’ünde iyi bir
örnek vardır.
22. İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman: “İşte bu,
Allah’ın ve Rasul’ünün bize söz verdiği şeydir. Allah ve O’nun
Rasul’ü doğru söyledi.” Bu, onların yalnızca iman ve teslimiyetlerini arttırdı.
Bölüm 21 33/Ahzap Sûresi 509
23. İnananlardan öyle erler1
var ki; Allah’a, üzerine söz verdikleri
şeylere bağlılık gösterdiler. Böylece onlardan bir kısmı verdiği sözü yerine getirdi, bir kısmı da beklemektedir.2
Verdikleri
sözden asla dönmediler.
1- Yiğitler. 2- Bir kısmı savaşarak can verdi, bir kısmı da sırasını beklemektedir.
24. Allah, doğru kimseleri, doğruluklarından dolayı ödüllendirecek, münafıkları, dilerse cezalandıracak veya tövbelerini
kabul edecektir. Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
25. Allah, gerçeği yalanlayan nankörleri hiçbir yarar elde etmeden kinleriyle geri çevirdi. Ve Allah, inananlara savaşta yeterli
geldi. Allah, Mutlak Güç Sahibi’dir, Mutlak Üstün Olan’dır.
26. Allah, Kitap Ehli’inden düşmanlara yardım edenleri kalelerinden indirdi. Ve yüreklerine korku saldı. Bir kısmını öldürüyor,
bir kısmını esir alıyordunuz.
27. Sizi, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve hiç ayak basmadığınız yerlere mirasçı yaptı. Allah, Her Şeye Güç Yetiren’dir.1
1- Bu ayetlerin, Hicretin 5. Yılında gerçekleşen Hendek savaşını
konu edindiği söylenmektedir.
28. Ey Nebi! Eşlerine de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun güzelliklerini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım.1
Ve sizi güzellikle
boşayayım.”
1- Nafakanızı, geçimliğinizi.
29. “Eğer Allah’ı, Rasul’ünü ve Ahiret Yurdu’nu istiyorsanız, kuşkusuz Allah, sizden Muhsin1
olan kadınlar için büyük bir ecir2
hazırlamıştır.”
1- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak
sahibi olan. 2- Ödül, karşılık.
510 33/Ahzap Sûresi Bölüm 21
30. Ey Nebi’nin hanımları! Sizden kim açık bir fuhuş1
yaparsa,
onun azabı iki kat arttırılır. Ve bu Allah’a göre pek kolaydır.
1- İsyankârlık, aşırılık. Fuhuş, sözcük olarak aşırılık demektir. Hangi
konu ve alanda olursa olsun, yapılan her aşırılığı kapsamaktadır.
(Fuhuş sözcüğü, “el” takısı(belirlilik takısı) almamışsa “isyankârlık”;
“el” takısı(belirlilik takısı) almışsa, “hayâsızlık” anlamında kullanılmaktadır.)
21. Bölümün Sonu
31. Ve sizden kim Allah’a ve Rasul’üne içtenlikle uyar ve salih1
olanı yaparsa ona da iki kat ödül veririz. Ayrıca ona cömertçe
bir rızık hazırlamışızdır.
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
32. Ey Nebi’nin hanımları! Siz sıradan bir kadın değilsiniz. Eğer
takvalıysanız,1
yabancı erkeklerle edalı2
bir üslupla konuşmayın. Zira kalbinde kötülük olan bir kimse buna yanlış anlam
yükleyebilir. Sözün maruf3
olanını söyleyin.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve
zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak. 2- Yumuşak sesle. 3- Doğru, iyi ve yararlı kabul edilen toplumsal değer
yargılarına ve vahye uygun olan.
33. Evlerinizde vakarlı olun.1
Cahiliye dönemindeki gösteriş gibi
gösteriş yapmayın. Salâtı2
ikame edin, zekatı2
verin. Allah’a ve
Rasul’üne itaat edin. Ey Nebi’nin ailesi! Allah sizden her türlü
kirliliği giderip sizi tertemiz kılmak istiyor.
1- Yaşam biçiminize özen gösterin. Çevirilerde, “Vakarlı olma (vekarna)” buyruğuna, çoğunlukla “evinizde oturun” diye anlam verilmektedir. Oysaki ayette oturmaktan söz eden herhangi bir ibare
bulunmamaktadır. Ayet, evde oturmaktan değil, vakarlı olmaktan
söz etmektedir. 2- “Salatı ikame etmek, zekâtı vermek” bir terkip
olarak; şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelmek, O’na kulluk etmek ve bunu arınmış, temizlenmiş bir benlikle yapmak demektir.
Bölüm 22 33/Ahzap Sûresi 511
34. Evlerinizde okunmakta olan Allah’ın ayetlerini ve hikmetini1
aklınızdan çıkarmayın. Kuşkusuz Allah, Bütün Ayrıntıları
Bilen’dir, Her Şeyden Haberdar’dır.
1- Yasa, yargı, karar, emir, ilke ve kurallarını.
35. Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler
ve mü’min kadınlar, adanmış erkekler ve adanmış kadınlar,1
sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşulu2
erkekler ve huşulu kadınlar, sadaka
veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler
ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını
koruyan kadınlar ve Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı
çok zikreden kadınlar3
; Allah, onlar için bağışlanma ve büyük
bir ödül hazırlamıştır.
1- Kendilerini Allah’a adamış. 2- Allah’a içtenlikle, samimiyetle yönelen. 3- Allah’ın buyruklarını dikkate alan, Allah’ı akıllarından çıkarmayan.
36. Allah ve Rasul’ü bir konuda karar verdiği zaman, hiçbir inanan erkek ve inanan kadın için, o konuda tercih hakkı yoktur.
Kim Allah’a ve Rasul’üne asilik ederse o, açık bir sapkınlıkla
sapmış olur.
37. Hani sen, Allah’ın kendisine bağışta bulunduğu ve senin de
kollayıp gözettiğin kimseye, “Eşini yanında tut ve Allah’a takvalı davran.” diyordun. İnsanlardan çekindiğin için, Allah’ın
açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. Oysaki esas çekinilmesi gereken Allah’tır. Sonra Zeyd, ondan ayrılınca, senin onunla
evlenmeni istedik ki, evlatlıkların, kendilerinden boşandıkları
kadınların evlenmelerinde, inananların üzerinde bir güçlük
olmasın diye. İşte Allah’ın emri böylece yerine gelmiş oldu.
38. Nebi, Allah’ın emri gereği bir şeyi yapmasından dolayı suçlanamaz. Bu, daha önceki toplumlarda da geçerli olan Allah’ın
yasasıdır. Allah’ın emri, kesinleşmiş bir yazgıdır.
512 33/Ahzap Sûresi Bölüm 22
39. Onlar, Allah’ın mesajını iletirler ve O’na huşu1
duyarlar ve
Allah’tan başka hiç kimseye huşu duymazlar. Allah, hesap görücü olarak yeter.2
1- Allah’a karşı içten saygı duyan, içtenlikli olan, canı gönülden
Allah’a yönelen, alçak gönüllü, bilinçli ve duyarlı olan. 2- Hesap verilecek tek merci Allah’tır.
40. Muhammed içinizden hiç birinizin babası değildir; fakat
Allah’ın rasul’ü1
ve nebilerin1
sonuncusudur. Allah, her şeyi
en iyi bilendir.
1- Nebi sözcüğü, nebe/haber sözcüğünden türemiştir. “Muhbir/haberci” demektir. Kur’an, nebi sözcüğünü, yalnızca önemli haberler
hakkında kullanmıştır. Nebi, “önemli haberleri veren” kişi demektir.
Bu sözcük, yalnızca nebileri ifade etmek için kullanılmıştır. Zira nebiler, sıradan haberleri değil, hiçbir şeyin kendisi kadar önemli olamayacağı Allah’ın vahyini haber vermektedirler. Rasul, gönderilen/elçi
demektir. Belli bir amaç için, başkalarına bilgi ve haber götürmek
için görevlendirilen kişi demektir. Kur’an bu sözcüğü; Allah’ın, kullarına, haberlerini ulaştırması için seçtiği kişi” anlamında kullanmıştır. Dolayısı ile “işlevsellik” bakımından rasul ve nebi arasında bir
fark yoktur.
Rasul ile Nebi arasındaki fark: Bir kimse rasul/elçi olarak atanmışsa, onda nebilik görevi de vardır. Zira elçilik görevi olmadan, haber
iletme işi olamaz. Rasul, “ görev”, nebi de “görevli”, “haberi getiren” demektir. Rasul/elçi sözcüğü, nebilik dışında da birçok konuda
Kur’an’da yer almaktadır. Örneğin can alıcı melekler için de rasul/
elçi sözcüğü kullanılmıştır. Haber bittiğine(artık vahiy inzal olamayacağına) göre rasullük/elçilik de bitmiştir. Kimilerinin, nebiliğin bittiğini ancak elçiliğin sürdüğünü ileri sürmeleri tam bir sapkınlıktır.
Zira vahiy olmadan elçilik olmaz; haber olmadan, haberci olmaz.
41. Ey iman edenler! Çok anışla Allah’ı anın.
Bölüm 22 33/Ahzap Sûresi 513
42. O’nu sabah akşam1
tesbih2
edin.
1- Sürekli. Bütün bir gün. Sabahtan akşama. 2- Tesbih, Allah’ın, her
türlü noksanlıktan arınık, bütün mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir. Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının kavranması
ve Yaratıcının tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir.
Allah’ı tesbih etmek; O’nu şirk içeren her türlü düşünce ve inançtan
arındırarak, Kendisine özgü nitelikleri ile yüceltmek demektir. (20/
Taha, 130). Tesbihi, namazda tesbih çekmeye indirgemek bidat ve
hurafedir.
43. Allah ve melekleri, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için
size salat1
etmektedir. O, inananlara karşı çok merhametlidir.
1- Destek olmaktadır, yardım etmektedir.
44. O’na kavuşacakları gün, “selam1
” ile karşılanırlar. Onlar için
cömertçe ödül hazırlanmıştır.
1- Esenlik ve güven.
45. Ey Nebi! Biz seni tanık, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
46. O’nun izni1
ile Allah’a çağıran ve aydınlatan bir kandil2
olarak.
1- Allah’ın bilgisine göre, Allah’ın bilgisi gereği. Allah’ın bilgisi
dâhilinde. 2- Aydınlatıcı.
47. İnananları müjdele! Onlar için Allah’tan büyük bir lütuf vardır.
48. Gerçeği yalanlayan nankörlere ve münafıklara boyun eğme,
onların baskılarına aldırma. Allah’a tevekkül1
et. Vekil2
olarak
Allah yeter.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma. 2- Her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan
kontrol altında tutan, rızkını ve hak ettiğini veren.
49. Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâh edip, sonra onlara
dokunmadan boşarsanız, onların iddet süresince beklemelerini isteme hakkınız yoktur. Böyle bir durumda onları hemen
yararlandırın1
ve güzellikle ayrılın.
1- Tazminatlarını verin, bağışta bulunun.
514 33/Ahzap Sûresi Bölüm 22
50. Ey Nebi! Biz, ecirlerini1
verdiğin eşlerini ve savaşlarda Allah’ın
ganimet olarak sana verdiği sağ elinin sahip olduklarını2
, sana
helal kıldık. Seninle birlikte hicret eden amcanın kızları, halanın kızları, dayının kızları, teyzenin kızları ve kendisini Nebiye
hibe3
edip de nebinin de nikâhlamayı uygun gördüğü mü’min
kadınları -ki bu yalnızca sana özgüdür- sana helal kıldık. Onlara4
zevceleri ve ellerinin sahip oldukları2
konusunda neyi farz
kıldığımızı biliriz. Bu durum senin için bir güçlük olmasın diyedir. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Mehirlerini. 2- “Sağ ellerinizin sahip olduğu” deyimi, “güç yolu
ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğunuz” anlamına gelmektedir. Diğer bir anlatımla; antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar gibi anlamlara
gelmektedir. Bu deyimle, esas olarak kast edilen şey, bakımları ve
sorumlulukları üstlenilerek sahip olunan savaş esirleri ve o günün
cahiliye döneminin bakayası/kalıntısı olarak kalan cariyeler ile ancak nikâh yapılarak birlikte olunabileceğidir. Kur’an; kim olursa olsun, nikâh yapılmaksızın ilişkiye girmeyi zina olarak tanımlamaktadır. 3- Kendisini Nebi’nin yoluna adayan, onun için her şeyinden vaz
geçen. Kendisini Nebi’ye bağışlayan. Mehir talebinde bulunmayan.
4- Senin dışındaki mü’minlere.
51. Onlardan dilediğini ertelersin, dilediğini yanına alırsın.1
Bıraktıklarından2
, istediğini yanına almanda senin için bir sakınca
yoktur. Bu, onların gözlerinin aydın olması3
ve hüzünlenmemeleri ve kendilerine verdiğinle hoşnut olmaları için en uygun olanıdır. Allah, kalplerinizde olanı bilmektedir. Allah, Her
Şeyi Bilen’dir, Çok Şefkatli’dir.
1- Birlikte olma sıralarını değiştirebilirsin. 2- Bir süre uzak kaldıklarından. 3- Sevinmeleri.
Bölüm 22 33/Ahzap Sûresi 515
52. Bundan sonra kadınlar ve zevcelerinden birini -iyi birisi olması hoşuna gitse bile- değiştirmen sana helal olmaz.1
Ancak sağ
ellerinin sahip olduğu hariç. Allah, her şeyi gözetleyip denetleyendir.
1- Artık başka biriyle evlenemezsin.
53. Ey iman edenler! Nebinin evlerine, yemeğe müsaade edilmiş
olmasının dışında vakitli vakitsiz izinsiz girmeyin. Ama çağrılmışsanız o başka. Yemeği yiyince de söze dalıp oyalanmayın,
hemen dağılın. Doğrusu bu haliniz Nebi’yi rahatsız ediyor, o
sizden çekindiği için bir şey demiyor. Allah ise gerçeği açıklamaktan çekinmez. Onlardan bir şey isteyeceğiniz zaman da
hicap1
arkasından isteyin. Bu sizin kalpleriniz için de onların
kalpleri için de daha uygundur. Allah’ın Rasulü’ne rahatsızlık
vermeniz ve kendisinden sonra da eşleriyle evlenmeniz asla
olacak bir şey değildir. Bu buyruklara uymamanız Allah’ın yanında büyük günahtır.
1- Perde. (Kapı yerine kullanılan perde. O günün koşullarında iç
odalarda kapı olmadığı için, kapı olarak perde kullanılmaktaydı.)
Hicap, iki şey arasına girerek, birini diğerinden koruyan, saklayan
nesneyi ifade etmektedir. Bu kullanıldığı yere göre somut bir şey
olabileceği gibi, edep, hayâ gibi soyut bir şey de olabilir. Burada
kast edilen şey; aile ortamının ve kişinin özel hayatının mahremiyetinin korunmasıdır. Müsaade istenmeden, haberdar etmeden özel
alanlara girilmemesidir. Ev ortamında, başkalarının gördüklerinde
uygun olmayacak bir kıyafet ve durumla karşılaşmaya karşı bu bir
uyarıdır. Hicap aynı zamanda edepli olmayı da ifade etmektedir.
Bunun cinsiyetler arası insanî görüşmeleri kısıtlayan bir uyarı olarak algılanması doğru değildir.
54. Bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de şunu bilin ki; kuşkusuz
Allah, Her Şeyi En İyi Bilen’dir.
516 33/Ahzap Sûresi Bölüm 22
55. Nebi eşlerine; babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, hemcinsleri ve sağ
ellerinin sahip oldukları1
ile serbestçe görüşmelerinde bir sakınca yoktur. Allah’a karşı takva2
sahibi olun. Kuşkusuz Allah,
Her Şeye Tanık’tır.
1- “Sağ ellerinizin sahip olduğu” deyimi, “güç yolu ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğunuz” anlamına gelmektedir. Diğer
bir anlatımla; antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar gibi anlamlara gelmektedir. Bu
deyimle, bakımları ve sorumlulukları üstlenilerek sahip olunan savaş esirleri ve o günün cahiliye döneminin bakayası/kalıntısı olarak
kalan cariyeler ile ancak nikâh yapılarak birlikte olunabileceğidir.
Kur’an; kim olursa olsun, nikâh yapılmaksızın ilişkiye girmeyi zina
olarak tanımlamaktadır. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak,
o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye almak.
56. Kuşkusuz Allah ve melekleri, Nebi’ye salat1
ederler. Ey iman
edenler! Siz de O’na salat1
edin. Tam bir bağlılıkla salat1
edin.
1- Destek olun, yardım edin. Allah ve melekleri, nebiye destek oluyorlar, siz de ona destek olun.
57. Allah ve Rasul’üne eziyet edenlere, Allah, dünya ve ahirette
lanet etti. Ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırladı.
58. Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şey
nedeniyle eziyet eden kimseler, bu durumda iftira ve apaçık
günah yüklenmiş oldular.
59. Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle,
üzerlerine1
cilbablarını (celabib)2
örtünsünler. Bu, onların bilinmeleri3
ve eziyet edilmemeleri4
için daha uygundur. Allah,
Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Dışarı çıkarlarken. 2- Cilbab, söylendiği gibi, kadını tepeden tırnağa örten bir giysi türü değil, o günün toplumunda İffetli, hür Arap
kadınlarını, cariyelerden ayırt eden bir kıyafet çeşididir. Hür kadınların
dışarı çıktıklarında giydiği bir çeşit “üstlük” demektir. 3- İffetli, hür kadın olduklarının anlaşılması. 4- Sarkıntılık yapılarak incitilmemeleri.
Bölüm 22 33/Ahzap Sûresi 517
60. Eğer, münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar, şehirde yalan ve kötü haber yayanlar bu davranışlarına son vermezlerse, ant olsun ki, seni onlara musallat ederiz de seninle bir
arada daha fazla kalamazlar.
61. Lanetlenmiş kimseler olarak, nerede rastlansalar yakalanıp,
öldürülürler.1
1- Müslümanların morallerini bozup, onları panikleterek bozguna
uğramalarını sağlamak için Nebi’nin savaşta öldüğü türden ve benzeri yalan haberlerle bozgunculuk yapanlardan söz edilmektedir.
62. Gelmiş geçmiş olanların tamamı1
hakkında Allah’ın sünneti2
budur. Ve Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.
1- Gelmiş geçmiş bütün bozguncular için. 2- Allah’ın yasası.
63. İnsanlar sana Sa’at’ten1
soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi yalnızca Allah’ın yanındadır. Ne bilirsin belki de o Sa’at yaklaşmıştır.
1- Kıyametin kopuş anı.
64. Allah, gerçeği yalanlayan nankörlere lanet etmiştir.1
Onlar
için alevli ateşi hazırlamıştır.
1- Rahmetinden uzaklaştırmıştır.
65. Orada sürekli kalıcıdırlar. Orada bir koruyucu ve yardımcı bulamazlar.
66. Yüzlerinin ateşin içinde bir taraftan bir tarafa çevrileceği gün:
“Keşke biz, Allah’a ve Rasul’e itaat etseydik.” derler.
67. “Ey Rabb’imiz! Biz büyüklerimize ve beylerimize1 uyduk, onlar da bizi yanlış yola saptırdılar.”
1- Dinde ileri gidenlerimize, önderlerimize.
68. “Rabb’imiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanete
uğrat.1
”
1- Rahmetinden tamamen uzaklaştır.
69. Ey iman edenler! Musa’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın! Allah; O’nu, onların söylediklerinden1
temize çıkardı. O,
Allah’ın yanında yüzü ak olan biriydi.
1- Suçladıkları şeylerden.
518 33/Ahzap Sûresi Bölüm 22
70. Ey iman edenler! Allah’a takvalı1
davranın ve daima doğruyu
söyleyin;
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye alın.
71. Ki yaptıklarınızı sizin için düzeltsin1
, suçlarınızı bağışlasın. Her
kim Allah’a ve Rasul’üne itaat ederse en büyük kurtuluşla
kurtuluşa ermiş olur.
1- Yanlışlarınızı düzeltsin, eksiklerinizi tamamlasın.
72. Biz, emaneti1
göklere, yere ve dağlara sunduk. Onu taşımaya
yanaşmadılar2
. Ondan korktular.3
Onu insan taşıdı. O, çok zalim ve çok cahildir.4
1- İrade sahibi olmayı, iradesiyle hareket etmeyi, dilediğini yapabilme özgürlüğünü. 2- İrade sahibi olmaktan çekindiler. 3- Emanetin,
göklere, yerlere ve dağlara sunulması mecazi bir ifadedir. Bununla
emaneti yüklenmenin, yani irade sahibi olmanın ne denli önemli bir
sorumluluk olduğu anlatılmak istenmektedir. 4- Bu niteleme, insanların tamamını kapsayan bir niteleme değildir; yüklendiği sorumluluğun gereğini yerine getirmeyen insanlar içindir. Zira yüklendiği
sorumluluğun gereğini yerine getirmeyen insan, büyük bir cehaletle
hem kendisine hem de dışındaki âleme büyük bir haksızlık yapmaktadır.
73. Bu, Allah’ın münafık erkekleri ve kadınları, müşrik erkekleri
ve kadınları cezalandırması ve mü’min erkeklerin ve kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir.1
Allah, Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Allah, iradelerini kötüye kullanan, sorumluluklarının gereğini
yerine getirmeyen, münafık ve müşrik olanları cezalandıracaktır.
Buna karşılık iradesini iyiden yana kullanan, sorumluluklarının gereğini yerine getirerek mü’min olanların bu sorumluluklarını yerine
getirirken işlemiş oldukları hatalardan dolayı yaptıkları tövbeleri
kabul edecek, günahlarını bağışlayacaktır. Bu ayet, bir önceki ayetin devamı niteliğinde olup, aynı zamanda “emanetten” kast edilen
şeyin, insana verilen “irade” olduğunu da açıklamaktadır. Emanetin; göklere, yere ve dağlara teklif edilmesi temsili bir anlatım olup,
ne denli bir sorumluluk gerektirdiğinin önemini vurgulamaktadır.
Bölüm 22 34/Sebe Sûresi 519
sebe sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Hamd1
, göklerde ve yerde olan şeyler kendisine ait olan Allah içindir. Hamd, ahirette de O’na aittir. O, En İyi Hüküm
Veren’dir, Her Şeyden Haberdar’dır.
1- Övgünün tamamı.
2. O, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve ona yükseleni
bilir. O, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
3. Gerçeği yalanlayan nankörler: “Bize o Sa’at1
gelmeyecek.”
dediler. De ki: “Bilakis! Gaybı bilen Rabb’ime ant olsun ki, o
kesinlikle size gelecektir. Göklerde olsun, yerde olsun zerre
kadar da olsa hiçbir şey O’ndan gizli kalmaz. En küçüğünden
en büyüğüne kadar her şey Kitab-ı Mubin’dedir.2
1- Kıyametin kopması. 2- Apaçık kitap. Allah’ın ezeli ilmi.
4. O gün; iman edip, salihatı yapanları ödüllendirecektir. Onlar
için bağışlanma ve cömertçe rızık vardır.
5. Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için çalışanlar; işte onlar, onlar
için elem verici kötü bir azap vardır.
[İniş sırası: 58, Mekki, 54 ayet.
Adını 15. ayetteki “sebe/Yemen’de bir bölge” sözcüğünden almıştır. ]
520 34/Sebe Sûresi Bölüm 22
6. Kendilerine ilim1
verilmiş olanlar2
, Rabb’inden sana indirilenin yegâne gerçek olduğunu ve onun; Aziz’in, Hamid’in3
yoluna ilettiğini görüyorlar.
1- Vahiyle bilgilendirilmiş olan. 2- Ehl-i Kitap. (10/Yunus, 94: Eğer
sana indirdiğimizden şüphe ediyorsan, senden önce kitap okuyanlara sor! Ant olsun ki Rabb’inden sana gelen haktır. Sakın şüphe
edenlerden olma.) 3- Yüce, Güçlü ve Övgüye Değer Yegâne Varlık.
7. Gerçeği yalanlayan nankörler, alayımsı bir şekilde : “Çürüyüp,
lime lime parçalandığınız zaman, sizin yeniden dirileceğinizi
haber veren bir adamı size gösterelim mi?” dediler.
8. Bu adam, ya uydurduklarını Allah’a dayandırıyor ya da cinnet
geçiriyor! Hayır, aslında ahirete inanmayanlar, çaresizlik ve
derin bir sapkınlık içindedirler.
9. Onlar, göklerde ve yerde, önlerinde ve arkalarında olanları
görmediler mi? Dilersek onları yere geçiririz. Veya gökten
üzerlerine parçalar düşürürüz. Bunlarda1
yönelen2
her kul
için ayet3
vardır.
1- Göklerde ve yerde olanlar. 2- Bütün benliği ile Allah’a yönelen.
3- Kanıt.
10. Ant olsun ki, katımızdan Davud’a bir fazilet1
verdik. Ey dağlar
ve kuşlar! Onunla beraber övgüyü tekrarlayın. Ve onun için
demiri yumuşattık.2
1- Üstünlük, ayrıcalık. 2- Demiri eritmeyi ve işlemeyi; kendisini korumayı ve savunmayı öğrettik.
11. Bedeni örten zırhlar yap. Bağlantılarını güzel şekilde tasarla.
Salihatı1
yapın. Ben, yaptıklarınızı bütün gerçeğiyle görenim.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
Bölüm 22 34/Sebe Sûresi 521
12. Sabahleyin bir aylık yol gitmeyi, akşamleyin bir aylık yoldan
geri dönmeyi sağlayan rüzgâr1
, Süleyman içindi. Ve erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Ve cinlerden2
, Rabb’inin izni
ile onun elinin altında çalışanlar vardı. Onlardan kim emrimizden çıkacak olsa, ona alevli ateşin azabından tattırdık.
1- Yürümeyle bir ay sürecek mesafeyi rüzgârın sayesinde gemilerle
bir günde almayı sağladık. 2- Süleyman’ın yönetiminde çalışan, yetenekli, bilgili ve ileri düzeyde usta olan yabancı uyruklu kimseler.
13. Onlar, ona dilediği gibi mabetler1
, model örnekler, havuz büyüklüğünde çanaklar2
ve sabit3
kazanlar yapıyorlardı. Ey Davud ailesi! Şükür için çalışın. Ama kullarım içinde şükreden çok azdır.
1- Mescitler, saraylar, binalar. 2- Büyük yelkenliler, tekneler. 3- Taşınamayacak büyüklükte.
14. Onun ölümünü gerçekleştirdiğimiz zaman; ölümünü, değneğini yiyen “debbetulard”dan1
başka bir şey ortaya çıkarmadı.
Yere kapandığında ortaya çıktı ki; cinler2
o gaybı3
bilselerdi, o
alçaltıcı azap4
içinde kalmazlardı.
1- Yer kurdu. 2- Süleyman’ın yönetiminde çalışan, yetenekli, bilgili ve
ileri düzeyde usta olan yabancı uyruklu kimseler. 3- Süleyman’ın ölmüş
olduğunun bilgisini. 4- Ağır işçilik koşullarında çalışma zorunluluğu.
15. Ant olsun ki, Sebe’lilerin yaşadıkları yerde bir ayet1
vardı:
Sağda ve Solda iki cennet!2
Rabb’inizin rızkından yiyin ve
O’na şükredin.3
Temiz bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rabb!
1- Kanıt, belge. 2- Bahçe. 3- O’nun size verdiği nimet ve imkânların
karşılığını; O’nun istediği şekilde harcayarak verin. O rızıktan ihtiyaç
sahiplerine verin. İhtiyacı olanlara yardım edin.
16. Onlarsa yüz çevirdiler1
. Biz de üzerlerine su seddinin suyunu
salıverdik. Ve iki cennetlerini2
, acı meyveli ağaçlara, meyvesiz ağaçlara ve az miktarda sedir ağacı bulunan iki cennete2
çevirdik.
1- Karşılığını vermediler. 2- İki bahçelerini.
17. Bu, gerçeği yalanlayarak nankörlük etmeleri nedeniyle, onları
cezalandırmamızdır. Biz, yalnızca nankörleri cezalandırırız.
522 34/Sebe Sûresi Bölüm 22
18. Sebe’lilerle bereketli kıldığımız şehirler arasına birbirlerine
yakın kasabalar yaptık. “Buralarda geceleri ve gündüzleri güvenli olarak yolculuk yapmaları için onlara ulaşım yolları düzenledik.
19. Fakat onlar: “Rabb’imiz! Yolculuk mesafelerimizi uzat.1
” dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları dillerde dolaşan
sözler2
yaptık. Ve onları tamamen parça parça dağıttık. Kuşkusuz bunda çok sabredenlerin ve çok şükredenlerin tamamı
için kesinlikle ayetler3
vardır.
1- Verilen nimetlerle yetinmeyerek daha çok kazanmak için, ihtiyaç
sahiplerini daha çok soymak için, çok konaklama yerleri ve uzun
yolculuklar istediler. 2- Nesilden nesile aktarılan efsane. 3- İşaretler,
göstergeler.
20. Ant olsun ki, iblis onlar hakkındaki beklentisini gerçekleştirdi.
İnananlardan oluşan bir topluluk hariç, hepsi ona uydular.
21. Aslında iblisin onlar üzerinde bir sultanlığı1
yoktu. Fakat Biz,
ahirete iman edenle ondan kuşku duyanı ayırt edeceğiz. Senin Rabb’in Her Şeyi Gözetip Koruyan’dır.
1- Yetkilendirilmiş değildi, zorlayıcı gücü yoktu.
22. De ki: “Allah’ın yanı sıra değer verdiklerinize yakarın! Onlar,
göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değildirler. Onların, Göklerin ve yerin yaratılmalarında bir payları yoktur. Ve
Allah’ın, onların yardımına ihtiyacı da yoktur.
23. O’nun yanında şefaat, yalnızca izin verdiği kimseye fayda verir.1
Kalplerindeki korku giderilince: “Rabb’imiz ne buyurdu?”
derler. “Gerçeği.” derler. Ve O, Çok Yüce’dir, Çok Büyük’tür.
1- Bu ayet, genellikle yanlış çeviriye konu edinilen bir ayettir. Ayet;
“şefaat edecekten” değil, “şefaat edilecekten” söz ettiği halde; ayete, genellikle birilerine şefaat etme hakkı verilecekmiş gibi anlam
verilmektedir. Oysaki ayette, kimlerin şefaat edeceği değil, kimlere
şefaat edileceği bildirilmektedir. Ne var ki; gerçeği saptırmak için
veya bilmeyerek bu ayete, “Kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez.” şeklinde anlam verilerek, İslam inancında “şefaat” varmış gibi gösterilmek istenmektedir. Oysaki “şefaat
inancı” Kur’an’a göre kesinlikle şirktir.
Bölüm 22 34/Sebe Sûresi 523
24. De ki: “Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?” De ki:
“Allah.” Ya siz ya da biz doğru yoldayız veya ya biz ya da siz
açıkça bir sapkınlık içindeyiz.
25. De ki: “Bizim yaptığımız suçlardan siz sorumlu tutulmazsınız.
Ve biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu tutulmayız.”
26. De ki: “Rabb’imiz hepimizi bir araya toplayacak sonra da aramızda adaletle yargıda bulunacaktır. O; En Adil Yargıç’tır, Her
Şeyi Bilen’dir.”
27. De ki: “O’na ortak kabul ettiklerinizi bana gösterin! Asla böyle
bir şey olamaz. O, Allah ki; Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
28. Biz, seni bütün insanlığa yalnızca müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik. Ne var ki insanların çoğu bu gerçeği anlamıyorlar.
29. “Eğer doğru söylüyorsanız, bizi tehdit ettiğiniz uyarı ne zaman?” diyorlar.
30. De ki: “Size yapılan uyarının bir zamanı vardır. Ondan, bir saat
bile geri de kalmazsınız ileri de geçemezsiniz.”
31. Gerçeği yalanlayan nankörler, “Biz ne bu Kur’an’a, ne de ondan önce gelene asla inanmayacağız.” dediler. Sen bu zalimleri, Rabb’leri huzuruna çıkarıldıklarında nasıl birbirlerine
sataştıklarını bir görsen! Güçsüzler, büyüklük taslayan kimselere, “Eğer siz olmasaydınız, biz kesinlikle inananlar olurduk.”
derler.
32. Büyüklük taslayanlar, güçsüz bırakılmışlara: “Size doğru yol
gösterildiğinde, sizi o yoldan biz mi alıkoyduk? Hayır! Siz zaten suçlu kimselerdiniz.”1
dediler.
1- Asıl suçlu siz kendinizsiniz.
524 34/Sebe Sûresi Bölüm 22
33. Güçsüz bırakılanlar, büyüklük taslayanlara: “Hayır! Gece gündüz1
kurduğunuz tuzaklarla bize, Allah’ı yalanlamamızı, O’na
bir takım eşler koşmamızı öneriyordunuz.” dediler. Azabı gördükleri zaman, için için pişman olacaklar. Gerçeği yalanlayan
nankörlerin boyunlarına demir halkalar geçirmişizdir. Onlar,
yalnızca yapmış oldukları şeylerin karşılığını görecekler.
1- Hiç durmadan, sürekli.
34. Biz, hangi beldeye bir uyarıcı gönderdiysek, oranın varlıklı olmalarıyla şımarmış ileri gelenleri1
: “Biz, sizin getirdiğiniz şeylere inanmıyoruz.” dediler.
1- Kodamanları, güç ve imtiyaz sahibi olanları.
35. “Biz, varlık ve evlat olarak çok daha fazlayız. Ve biz, azap görecek de değiliz.” dediler.
36. De ki: “Benim Rabb’im, dilediği kimseye rızkı genişletir ve
takdir eder. Fakat insanların çoğu idrak etmezler.”
37. Sizi, Bize yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir.
İnananlar ve salihatı1
yapanlar, işte onlara yaptıklarına karşılık kat kat ödül vardır. Ve onlar, yüksek makamlarda güven
içindedirler.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
38. Ayetlerimizi etkisiz kılmak için uğraşanlar, işte onlar azapla
karşı karşıya kalacak olanlardır.
39. De ki: “Benim Rabb’im, kullarından dilediği kimse için rızkı
genişletir ve takdir eder. Bir şey infak1
ettiğiniz zaman; O,
onun karşılığını verir. Ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
1- İhtiyaç sahiplerine yardım etmek.
40. Ve o gün O, onların hepsini bir araya toplayacak. Sonra meleklere1
: “Şunlar, size mi kulluk ediyorlardı?” diye soracak.
1- Güçlere: bereket, yağmur, güç tanrısı vb. isimlerle isimlendirilen
putlara.
Bölüm 22 34/Sebe Sûresi 525
41. Onlar: “Seni tenzih1
ederiz. Bizim velimiz2
onlar değil, Sen’sin.
Bilakis, onlar, cinlere3
kulluk ediyorlardı. Çoğu onlara inanıyorlardı.” dediler.
1- Eş koşulanların ve eş yakıştırılan niteliklerin tamamından arındırma. 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. 2- Duyuları ile kavrayamadıkları uydurulmuş, gizemli varlıklara.
42. Artık bugün birbirinize ne yarar ne de zarar vermeye gücünüz
yeter. Zulmedenlere1
: “Yalanlamış olduğunuz ateşin azabını
tadın.” diyeceğiz.
1- Müşriklere.
43. Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman: “Bu, ancak, atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi vazgeçirmek isteyen
bir adamdan başkası değildir.” dediler. Ve dediler ki: “Bu, uydurulmuş bir iftiradan başka bir şey değildir.” Gerçeği yalanlayan nankörler, kendilerine gerçek gelince: “Bu, ancak apaçık
bir büyüdür.” dediler.
44. Biz, onlara bilgilenecekleri kitaplardan1 vermedik. Ve senden
önce onlara bir uyarıcı da göndermedik.
1- Bunların söyledikleri, ne bir kitaba ne de bir nebiye dayanmaktadır.
45. Kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardı. Ve onlara verdiğimiz nimetlerin onda birine bile sahip değillerdi. Buna rağmen rasullerimizi yalanladılar. Fakat Beni yok sayma neymiş
gördüler!
46. De ki: “Size yalnızca bir tek şey öğütlüyorum. Allah için ikişer
ikişer ve teker teker bir araya gelin1
. Sonra iyice düşünün.”
Sizin arkadaşınızda bir delilik yoktur. O, şiddetli bir azabın öncesinde bir uyarıcıdır.
1- İkişer ikişer sayısal bir değer değil, çokluk ifade eden bir deyimdir.
İster kendi kendinize ister birçoğunuz birlikte bir araya gelip kafa
kafaya verip düşünüp gerçeği görmeye çalışın.”
526 34/Sebe Sûresi Bölüm 22
47. De ki: “Sizden, sizin doğru yolu bulmanızdan başka bir karşılık
beklemiyorum. Benim ücretim, yalnızca Allah’a aittir. Ve O,
Her Şeye Tanık’tır.”
48. De ki “Benim Rabb’im gerçeği ortaya koyar. O, bütün gaybı1
en iyi bilendir.”
1- Gizlilikleri, görünmeyenleri, bilinemeyenleri, algılanamayanları,
gizli gerçekleri.
49. De ki: “Hakk1
geldi. Artık, Batıl2
ortaya bir şey koyamaz da geri
getiremez de.”
1- Kur’an, Allah’ın dini, gerçek. 2- Cahiliye, cahiliye dini.
50. De ki: “Eğer yanlış yola sapmışsam sadece kendi zararıma
sapmış olurum. Eğer doğru yoldaysam, bilesiniz ki Rabb’imin
bana verdiği vahiy sayesindedir. O, Her Şeyi Duyan’dır, En Yakın Olan’dır.
51. Onları, korkuya kapıldıkları zaman bir görsen. Artık kurtuluş
yoktur. Yakın bir yerden1
yakalandılar.
1- Kıskıvrak, sıkı sıkıya.
52. “O’na iman ettik.” dediler. Bunu uzak bir yerden1
nasıl elde
edebilirler?
1- Asıl iman etme yeri dünyaydı. O, şimdi çok uzak. Dünyadayken
iman etmemiş olanlar için ahirette iman etmenin bir yararı olmaz.
53. Oysaki daha önce onu1
kesin olarak yalanlamışlardı. Uzak bir
yerden2
gayb3
hakkında atıp tutuyorlardı.
1- Vahyi, hesap gününü. 2- Dünyadayken. 3- Ahiret hayatının varlığı
hakkında.
54. Tıpkı bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi; artık canlarının arzu ettiğini yapamayacaklar. Onlar derin bir kuşku içindeydiler.1
1- Kıyamet Günü’yle karşılaşacaklarına dair.
Bölüm 22 35/Fatır Sûresi 527
fatır sûresi
[İniş sırası: 43, Mekki, 45 ayet.
Adını 1. ayetteki “fatır/fıtrat, yaradılış” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Hamd1
, göklere ve yere yaradılış yasalarını koyan, melekleri
ikişer, üçer, dörder kanatlı rasuller2
yapan Allah’a özgüdür. O,
yaratmada dilediğini arttırır. Allah, Her Şeye Gücü Yeten’dir.
1- Yüceltme, övgünün tamamı. 2- Elçiler.
2. Allah, insanlar için rahmetinden neyi açarsa artık onu tutacak
biri olamaz. Her neyi tutarsa da artık O’ndan sonra onu gönderecek de yoktur. Ve O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm
Veren’dir.
3. Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.
Allah’tan başka gökten ve yerden size rızık veren bir yaratıcı
var mı? O’ndan başka ilah yoktur. O halde ne diye döndürülüyorsunuz?1
1- Başka varlıklara yöneliyorsunuz.
4. Eğer seni yalanlıyorlarsa, bil ki senden önceki rasuller de yalanlanmışlardı. Bütün işler Allah’a döndürülür.
528 35/Fatır Sûresi Bölüm 22
5. Ey insanlar! Allah’ın sözü gerçektir. Öyleyse, dünya hayatı sizi
aldatmasın! Sakın aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın.1
1- Allah’ın bağışlayıcılığına, merhametine güvendirerek.
6. Kuşkusuz şeytan sizin düşmanınızdır. Öyleyse siz de onu düşman edinin. O kendisine uyanları alevli ateşin halkından olmaya çağırır.
7. Gerçeği yalanlayan nankörler için şiddetli bir azap vardır. İnananlar ve salihatı1
yapanlar için bağışlanma ve büyük bir ödül
vardır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
8. Yaptığı kötü işleri kendisine yakıştıran ve onu güzel gören
kimseye ne demeli? Allah, dileyeni1
saptırır, dileyeni de doğru
yola iletir.1
Dolayısıyla onlar için üzülüp kendini harap etme.
Allah, onların yapmakta olduklarını en iyi bilendir.
1- Uygun gördüğünü. Yani, neye uygunsa; neyi hak ediyorsa. Bu
terkip; Allah, doğru yola iletilmeyi hak edeni, isteyeni doğru yola
iletir; sapkınlıkta kalmayı hak edeni, isteyeni de sapkınlıkta bırakır;
sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi
gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir, demektir. Hidayet ve
dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir. Allah, hiç kimseyi ne
zorla hidayete erdirir ne de dalalete düşürür. İman ve inkâr konusunda sorumluluk bütünüyle insana aittir. Ayetteki “Şâe” sözcüğü,
“dilediğini” anlamının yanı sıra, “şey edeni”, “gayret göstereni”, “bir
şey elde etme çabasında olanı” anlamlarına da gelmektedir. “Ne
diyor” değil de “ne demek istiyor” dikkate alındığında, “dilediğini”
sözcüğü, aslında “dileyeni” anlamına gelmektedir.
9. Allah, rüzgârları göndererek bulutları harekete geçirendir.
Sonra onu ölü bir beldeye yönelterek, onunla, ölü yeryüzüne
hayat veririz. İşte yeniden diriliş de böyledir.
Bölüm 22 35/Fatır Sûresi 529
10. Kim izzet1
istiyorsa, bilsin ki izzet tamamen Allah’a aittir. Temiz sözler2
O’na yükselir. Düzgün iş3
onu4
yükseltir. Kötülük
planı yapanlar için, şiddetli bir azap vardır. Kurdukları düzenler boşa gidecektir.
1- Yüksek onur, şeref, büyük itibar, yücelik, saygınlık, üstünlük, güç.
2- Şirkten arınmış, tevhit inancı, İslami tutum ve tavır. 3- Tevhide uygun eylemler, inancın pratiğe dönüşmesi. 4- Onur, şeref, saygınlık,
üstünlük.
11. Allah; sizi topraktan, sonra nutfeden1
yarattı. Sonra sizi çiftler
kıldı. Hiçbir dişi, O’nun bilgisi olmadan ne hamile kalabilir ne
de doğurabilir. Bir kimseye ömür verilmesi; ömrünün uzaması veya kısalması, hepsi bir Kitap’tadır.2
Kuşkusuz bu Allah’a
kolaydır.
1- Bir damla sıvı. 2- Her şey Allah’ın koyduğu yasalara göre gerçekleşmektedir.
12. İki deniz bir değildir. Biri lezzetlidir, tatlıdır. Susuzluğu gideren içimi rahat olandır. Diğeri tuzlu ve acıdır. Her ikisinden de
taze et1
yersiniz. Ve her ikisinden de kullandığınız süs eşyası
çıkarırsınız. O’nun lütfundan rızık aramanız için, onu yararak
giden gemileri görürsün. Umulur ki şükredersiniz.
1- Balık ve su ürünleri.
13. O, geceyi gündüze, gündüzü de geceye çevirir. Güneş’i ve Ay’ı
yararınıza sunmuştur. Hepsi de belirlenmiş bir zamana kadar
yörüngesinde akar gider. İşte bu, Allah’tır, Rabb’inizdir. Egemenlik O’nundur. O’nu bırakıp çağırdığınız kimseler, bir çekirdeğin zarına bile sahip değiller.
14. Eğer onları çağırırsanız, çağrınızı işitmezler. İşitmiş olsalar
bile size cevap veremezler. Kıyamet Günü, kendilerine yakıştırdığınız şirki reddederler. Sana, Her Şeyden Haberdar
Olan’ın, haber verdiği gibi hiç kimse haber veremez.
15. Ey insanlar! Allah’a muhtaç olanlar sizlersiniz. Allah ise hiçbir
şeye muhtaç değildir. Övgüye layık olandır.
530 35/Fatır Sûresi Bölüm 22
16. Eğer dilerse sizi yok eder ve yeni bir halk getirir.
17. Bu, Allah için asla güç bir şey değildir.
18. Yük taşıyan birisi, bir başkasının yükünü yüklenemez.1
Yükü
ağır olan kimse, bir başkasını yardıma çağırsa, çağırdığı kimse
yakını da olsa, onun yükü başkası tarafından taşınmaz. Sen,
ancak görmedikleri halde Rabb’ine içtenlikle saygı duyan ve
salatı2
ikame edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa3
kendisi için
arınmış olur. Dönüş Allah’adır.
1- Sorumluluk kişiseldir, hiç kimse yakını da olsa başkasının yaptığından sorumlu değildir. Ve hiç kimsenin bir başkasına yardım etmesi; hiç kimsenin başkasının günahını yüklenmesi de mümkün değildir. 2- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelmek; ibadete layık
yeğene ilahın Allah olduğuna inanmak. Salat sözcüğünün, namazın
yanı sıra; dua, destek, din, yardımlaşma, dayanışma, davet, kulluk,
itaat ve yaradılış amacına uygun hareket etmek gibi anlamları bulunmaktadır. 3- Arınma/Tezkiye; kişinin, kendisini şirk, günah, pislik,
cehalet, kötü duygu ve düşüncelerden temizlemesidir.
19. Körle gören bir değildir.1
1- Gerçeği görenle, görmeyen bir değildir.
20. Karanlık ve aydınlık bir değildir.
21. Serinlik ve sıcaklık bir değildir.
22. Dirilerle ölüler bir değildir. Kuşkusuz ki Allah, dileyene1
duyurur. Sen mezarlarda olanlara asla duyuramazsın.
1- Uygun gördüğüne. Duyma çaba ve isteğinde olana. “Ne diyor”
değil de “ne demek istiyor” dikkate alınırsa, “dilediğini” sözcüğü,
aslında “dileyeni” anlamına gelmektedir.
23. Sen yalnızca bir uyarıcısın.1
1- Senin sorumluluğun ve görevin yalnızca gerçeklerden haberdar
etmektir.
24. Kuşkusuz Biz seni, gerçek ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak
gönderdik. Her ümmet1
içinde bir uyarıcı geçmiştir.
1- Topluluk.
Bölüm 22 35/Fatır Sûresi 531
25. Eğer seni yalanlıyorlarsa, bil ki onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onların rasulleri, onlara kanıt içeren bilgiyle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi.
26. Sonra gerçeği yalanlayan nankörleri yakaladım. Benim
inkârım nasıl oldu?1
1- İnkâr etmek neymiş gördüler.
27. Allah’ın gökten su indirdiğini görmüyor musun? Onunla
rengârenk ürünler çıkardık. Ve dağlarda da beyazlı, kırmızılı
ve çeşitli renklerde, siyah ve simsiyah katmanlar oluşturduk.
28. İnsanlardan, hayvanlardan ve diğer canlılardan da çeşitli
renkte olanları vardır. Allah’ın kullarından yalnız ilim sahibi1
olanlar haşyet2
ederler. Kuşkusuz ki Allah, Mutlak Üstün
Olan’dır, Çok Bağışlayıcı’dır.
1- Gerçeği idrak etmiş olanlar. Gerçeğin vahiy olduğuna inananlar.
Kur’an’da yer alan ilim ve âlim sözcükleri; Allah’ın, nasıl bir Allah olduğunu idrak etmek; kesin, doğru ve gerçek bilgi kaynağının vahiy
olduğuna inanmak, tevhidi bilince sahip olmak; gerçeği görmenin,
bilmenin ve kavramanın ayırdında ve bilincinde olmak demektir. Bu
nedenle, Kur’an’da yer alan her âlim sözcüğüne “bilgin”, her ilim
sözcüğüne de “bilgi” anlamı vermek kesinlikle doğru değildir. 2- Derin saygı, içten sevgi, üstün ve yüce görmenin sonucu olarak, hayranlık duyulan varlıktan ayrı düşme, uzak ve hasret kalma kaygısıdır. Bu sözcüğün; korku, korkmak anlamına gelen ‘havf’ sözcüğü ile
bir benzerliği yoktur. 13/Ra’d Suresi’nin 21. ayetinde her iki sözcük
bir arada ve farklı anlamlarda kullanılmaktadır.
29. Kuşkusuz Allah’ın Kitap’ını okuyanlar, salatı1
ikame edenler ve
rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak ihtiyaç sahiplerine verenler, asla kesilmeyecek bir kazanç umabilirler.
1- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelip, O’na kulluk edenler.
Yardım ve desteği canlı ve diri tutanlar.
30. Onlara, yaptıklarının karşılığını lütfundan arttırarak fazlasıyla
verir. Kuşkusuz ki O, Çok Bağışlayıcı’dır, Yapılan Şeyin Karşılığını Veren’dir.
532 35/Fatır Sûresi Bölüm 22
31. Sana Kitap’tan vahyettiğimiz, kendisinden öncekileri tasdik
edici olarak gerçektir. Allah, Her Şeyden Haberdar Olan’dır,
Her Şeyi Gören’dir.
32. Sonra kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Kitap’ı miras bıraktık. Onlardan bir kısmı kendilerine zulmederler, onlardan bir
kısmı ortalama bir yol tutarlar, onlardan bir kısmı da Allah’ın
izniyle hayırlarda önde giderler.1
İşte büyük fazilet budur.
1- Bazıları Kitap’ın buyruklarına, yaradılış amaçlarına uygun davranmamakla aslında kendi kendilerine haksızlık ederler, bazıları
Kitap’ın buyruklarına uymada yeterli ve gerekli özeni göstermemekte, bazıları ise tam bir uygunluk ve uyum içinde Kitap’ın buyruklarını yerine getirmektedirler.
33. Onların girecekleri yer Adn Cennetleridir. Orada, altından bilezik ve incilerle süslenecekler. Giysileri ise ipektendir.
34. Bizden hüznü gideren Allah’a hamdolsun. Rabb’imiz gerçekten Çok Bağışlayıcı’dır, Yapılan Şeyin Karşılığını Veren’dir.
35. O ki, bizi lütfundan kalınacak bir yurda yerleştirdi. Orada bize
bir yorgunluk dokunmayacak ve orada bize bir usanç gelmeyecek.
36. Gerçeği yalanlayan nankörler; onlar için Cehennem ateşi
vardır. Ölmelerine karar verilmez ki ölüp kurtulsunlar. Onların azaplarından da hafifletilmez. İşte gerçeği yalanlayan her
nankörü böyle cezalandırırız.
37. Onlar, orada yardım için bağırıp çağırırlar: “Rabb’imiz! Bizi çıkar, daha önce yaptığımızdan başka, düzgün amel yapalım.”
Size dünyada öğüt dinleyecek kimsenin, öğüt dinlemesine
yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı gelmedi
mi? O halde tadın! Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
Bölüm 22 35/Fatır Sûresi 533
38. Kuşkusuz Allah, göklerin ve yerin gaybını1
bilendir. Kuşkusuz
O, göğüslerde olanı en iyi bilendir.2
1- Gizli, görünmeyen, bilinmez olan, algılanamayan, gelecekte olacak şeyler, geleceğe dair bilgiler. 2- Dünya hayatına döndürülseler
bile daha önce yaptıklarının benzerini yapacaklarını, yalan söylediklerini bilmektedir.
39. Sizi yeryüzünde halifeler1
yapan O’ dur. Kim gerçeği yalanlayarak nankörlük ederse, gerçeği yalanlayarak nankörlük etmesi kendi zararınadır. Nankörlere; nankörlükleri, kendileri
için Rabb’lerinin yanında azabı artırmaktan başka bir şeye
yaramaz. Nankörlerin, nankörlükleri sadece kendilerinin zararını artırır.
1- Yeryüzüne egemen yapan, yeryüzünün düzenleyicisi yapan. Sizden öncekilerin yerine geçiren.
40. De ki: “Allah’ın yanı sıra kulluk ettiğiniz, ortak koştuklarınıza
hiç baktınız mı? Gösterin bana, yeryüzünde neyi yaratmışlar?
Ya da onlar için göklerde bir ortaklık mı var? Ya da onlara bir
kitap verdik de onlar, ondan bir beyyine1
üzerinde midirler?
Hayır, hayır! Zalimlerin birbirlerine verdikleri sözler2
, aldatmacadan başka bir şey değildir.
1- Açık kanıt içeren belge, bilgi. 2- Şefaat olunacaklarına dair.
41. Gökleri ve yeri koyduğu yasalarla yok olmaktan koruyan Allah’tır. Ant olsun ki eğer onlar yok olurlarsa, o ikisini
O’ndan başka tutacak yoktur. Kuşkusuz O, Çok Şefkatli’dir,
Çok Bağışlayıcı’dır.
42. Eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, diğer toplumlardan kesinlikle daha doğru yolda olacaklarına dair var güçleriyle Allah’a
yeminler etmişlerdi. Fakat onlara uyarıcı geldiğinde bu onların yalnızca nefretlerini artırdı.
534 35/Fatır Sûresi Bölüm 22
43. Yeryüzünde büyüklendiler ve kötü planlar yaptılar. Oysa
kötü planlar, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öyleyse onlar,
öncekilerin sünnetinden1
başkasını mı gözlüyorlar? Hâlbuki
Allah’ın sünnetinde2
asla bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın
sünnetinde asla bir sapma bulamazsın.
1- Öncekilerin başına gelenler. 2- Allah’ın yasasında.
44. Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerinin sonları nasıl
olmuş, bir bakmadılar mı? Oysaki onlar, güç olarak kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah’ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. O, Her Şeyi Bilen’dir, Her Şeye Gücü
Yeten’dir.
45. Eğer Allah, insanların yaptıklarının hesabını hemen görecek
olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat O, onlara
belli bir zamana kadar süre vermektedir. Belirlenen süre dolduğu zaman da kuşkusuz Allah kendi kullarını en iyi görendir.1
1- Kim neyi hak etmişse karşılığını alacaktır.
Bölüm 22 36/Yasin Sûresi 535
yasin sûresi
[İniş sırası: 41, Mekki, 83 ayet.
Adını 1. ayetteki “Ya-Sin” harflerinden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Yâ-Sîn.
2. Hakîm1
Kur’an’a ant olsun.
1- “Çok yasa koyan,” “yasalaştırılmış, çok yasa içeren.” Bu anlam,
‘muhkem/pekiştirilmiş’ sözcüğünün tam karşılığıdır.
3. Kuşkusuz sen, gönderilmiş elçilerdensin.
4. Dosdoğru bir yoldasın;
5. Bu Kur’an, Mutlak Üstün ve Rahmeti Kesintisiz olan tarafından,
6. Ataları uyarılmamış ve bu nedenle habersiz bir halkı uyarman
için indirilmiştir.
7. Ant olsun ki, onların çoğu üzerine söz1
hakk oldu. Artık onlar
inanmazlar.
1- Karar, ilke. Azap. Gerçeği yalanlayarak nankörlük edenlerin, büyüklenerek yeryüzünde haksızlık yapanların, ortak koşanların, yapılan bütün uyarılara aldırmamaları ve bu tutumlarını baskı ve zulme
dönüştürmeleri durumunda, yani zulmetmeleri onların cezalandırılmalarını zorunlu kıldığından, Allah, onlara hiçbir zaman iman
nasip etmeyecektir. Ki zulümleri karşılıksız kalmasın. Bu zalimlerin
Cehennem’e gideceklerine dair alınan bir karardır, gerçekleşecek
bir sözdür. Allah, zalimlere, yaptıklarının karşılığını görmeleri, hak
ettikleri cezayı bulmaları için onlara hidayet nasip etmeyecektir. Bu
husus yüzlerce ayette açıkça ifade edilmektedir.
536 36/Yasin Sûresi Bölüm 22
8. Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar dayanan demir
halkalar geçirdik. Bu nedenle başları sürekli yukarıda kalkık
olanlardır.1
1- Bu durum, uyarılara karşılık inatla direnen ‘inatçı ve büyüklenen
kimselerin bir tiplemesidir.’ Onlar büyüklenirlerken de başlarını hep
kalkık tutarlardı.
9. Önlerine ve arkalarına birer set çektik1
. Böylece onları perdeledik. Artık gerçeği görmezler.2
1- Zulmeden ve işledikleri günahları kendilerini kuşatanlar, büyüklenip yeryüzünde baskı ve zulüm yapanlar cezalandırılmayı kesin
olarak hak ettiklerinden artık isteseler de iman edemezler. Artık
gerçeği kavrayamazlar. 2- Bu, 7. ayette yer alan ‘artık inanmazlar’
ifadesinin pekiştirilmesidir.
10. Uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.
11. Sen ancak Zikir’e1
uyan ve görmediği halde Rahman’a haşyet2
duyan kimseyi uyarabilirsin.3
İşte böylesini bağışlanma ve çok
şerefli bir ödül ile müjdele.
1- Allah’ın öğüdüne. 2- Derin saygı ve içten sevgi beslediği; üstün
ve yüce görmenin sonucu olarak hayranlık duyduğu yüce varlıktan
ayrı düşme, uzak kalma endişesini taşıyan. 3- Uyarın ancak bu kimselere yarar sağlar.
12. Kuşkusuz ölüleri Biz diriltiriz Biz. Önceden yapıp gönderdiklerini ve geride bıraktıklarını yazarız. Biz her şeyi bir ‘imam-ı
mübin’de1
kayıt altına almışızdır.
1- Her şeyin ayrıntılı olarak kayıt altına alındığı ana sicilde. Ezeli
ilmimizde.
13. Onlara, o kentin halkını örnek ver. Hani, onlara rasuller gelmişti.
14. Onlara iki rasul göndermiştik. Fakat ikisini de yalanladılar.
Bunun üzerine üçüncü ile destekledik. Dediler ki: “Biz, size
gönderilmiş rasulleriz.”
Bölüm 22 36/Yasin Sûresi 537
15. Onlar: “Siz de bizim gibi birer insansınız. Rahman herhangi
bir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” dediler.
16. “Rabb’imiz biliyor ki, biz gerçekten size gönderilmiş rasulleriz.” dediler.
17. “Bize düşen yalnızca açıkça duyurmaktır.”
18. “Siz bize kesinlikle uğursuzluk getirdiniz. Eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlarız. Ve bizden size çok acıklı bir azap
dokunur.” dediler.
19. “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildi diye mi?1
Hayır! Siz haddi aşan bir kavimsiniz.” dediler.
1- Size gerçekleri iletmemizi mi uğursuzluk sayıyorsunuz?
20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: “Ey halkım,
gönderilmiş olan rasullere uyun!” dedi.
21. “Sizden herhangi bir karşılık beklemeyen bu kimselere uyun.
Onlar doğru yolda olanlardır.”
22. Ben, niçin benim fıtratımı1
belirleyene kulluk etmeyeyim? Siz
de O’na döndürüleceksiniz.
1- Benliğimi, yaradılış özelliğimi, kişiliğimi.
23. “Ben, O’ndan başka ilahlar edinir miyim? Eğer Rahman, bana
bir zarar dilerse, onların şefaatinin1
bana hiçbir yararı olmaz.
Onlar beni kurtaramazlar.”
1- Yardımlarının.
24. “Öyle olsaydı1
ben, kesinlikle apaçık bir sapkınlık içinde
olurdum.”
1- Eğer başka ilahlar edinseydim.
25. “Ben, sizin de Rabb’iniz olana inandım. Beni dinleyin!”
26. Ona, “Cennete gir!” denildi. “Keşke halkım bilseydi.”
27. “Rabb’imin beni bağışladığını ve ikram edilenlerden yaptığını.”
22. Bölümün Sonu
538 36/Yasin Sûresi Bölüm 23
28. Ondan sonra, halkının üzerine gökten hiçbir ordu indirmedik,
indirecek de değildik!
29. Sadece bir sayha!1
O zaman onlar sönenler oldular!
1- Orduya gerek de yok. Onların hakkından gelmek için ‘şiddetli bir
ses, korkunç bir gürültü’ yetti.
30. Yazıklar olsun o kullara! Kendilerine gelen her rasulle alay
ettiler.
31. Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve bir daha
geri dönemediklerini düşünmezler mi?
32. Onların hepsi de toplanıp kesinlikle karşımızda hazır bulundurulacaklardır.
33. Ölü toprak, onlara bir ayettir.1
Onu canlandırdık ve ondan
ürünler çıkardık. Böylece ondan yerler.
1- Kanıt, gösterge.
34. Orada hurma ve üzüm bahçeleri yaptık. Ve orada pınarlar
akıttık.
35. Onun ürünlerinden ve elleriyle yaptıklarından yesinler diye.
Hala şükretmeyecekler mi?
36. Yerin bitirdiklerinden, kendilerinden ve bilemeyecekleri şeylerden çiftler1
yaratan, O, Sübhan’dır.2
1- Bütün varlıklar çift yaratılmıştır. 2- Her türlü noksanlıktan arınıktır, her şeyden yücedir.
37. Gece de onlar için bir ayettir1
. Ondan gündüzü çekip alırız da
onlar karanlıkta kalırlar.
1- Göstergedir, kanıttır.
38. Güneş, kendisi için karar kılınan yörüngesinde akar gider. İşte
bu Mutlak Üstün Olan’ın, Her Şeyi Bilen’in yasasıdır.
39. Ay’a da menziller takdir ettik. Sonunda kuru bir hurma dalı
gibi olur.
40. Ne Güneş Ay’a erişebilir ve ne de gecenin gündüzü geçmesi
mümkün olabilir. Hepsi de bir yörüngede hareket ederler.
Bölüm 23 36/Yasin Sûresi 539
41. Onların soyunu dolu gemilerde taşımamız onlar için bir
ayettir.1
1- Kanıttır, göstergedir.
42. Onlar için, onun gibi binecekleri şeyler yarattık.
43. Dilersek onları batırırız. Ne onlara yardım eden bulunur ne de
onlar kurtulabilir.
44. Bizden bir merhamet ve belli bir zamana kadar yararlandırmamız hariçtir.
45. Onlara: “Sahip olduğunuz ve olacağınız şeylerde takva1
sahibi
olun. Umulur ki böylece merhamet olunursunuz.” denildiği
zaman;
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye almak.
46. Onlar, Rabb’lerinin ayetlerinden hangi ayet gelirse gelsin ondan yüz çevirenler oldular.
47. Onlara: “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infak1
edin.”
dendiği zaman, gerçeği yalanlayan nankörler, iman edenlere:
“Allah’ın dileseydi doyuracağı kimseyi biz mi doyuracağız? Siz
ancak apaçık bir sapkınlık içindesiniz.” dediler.
1- İhtiyaç sahiplerine yardım.
48. “Madem doğru söyleyenlerseniz, bu söz1
ne zaman?”2
derler.
1- Tehdit edildiğimiz şey; cezalandırma. 2- Alayımsı bir şekilde.
49. Onlar birbirleri ile çekişirlerken, onları yakalayacak tek bir
çığlıktan başkasını gözlemiyorlar.
50. Artık vasiyette bulunmaya da ailelerine dönmeye de güçleri
yetmez.
51. Sur’a1
üflenmiştir! İşte o zaman onlar, kabirlerinden
Rabb’lerine koşarlar.
1- Sur’a üflenme; toplanmayı veya tehlikeyi, bir şeyin başlamasını
veya bitmesini haber vermek için bir borunun, düdüğün veya sirenin çalınmasına benzer bir şeyi çağrıştırmaktadır.
540 36/Yasin Sûresi Bölüm 23
52. “Eyvah bize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu Rahman’ın
uyardığı şeydir. Rasuller doğru söylemişler.” dediler.
53. Sadece tek bir sayha!1
İşte o zaman onların tamamı huzurumuza getirilirler.
1- Şiddetli bir ses, korkunç bir gürültü.
54. Artık bugün kişi, hiçbir haksızlık görmeyecek. Sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.
55. Kuşkusuz Cennet ehli bugün keyifli bir uğraş içindedir.
56. Onlar ve eşleri gölgeliklerde tahtlar üzerine kurulmuşlardır.
57. Orada onlar için meyve ve gönüllerinin çektiği her şey vardır.
58. Rahmeti kesintisiz Rabb’den söz selamdır.1
1- Esenlik ve huzur dileğidir.
59. Ey suçlular! Bugün ayrılın!
60. Ey âdemoğulları! Ben, size “Şeytana kulluk etmeyin, o sizin
için apaçık düşmandır, diye uyarıda bulunmadım mı?”
61. Bana kulluk edin. Dosdoğru yol budur.
62. Ant olsun ki sizden birçoklarını saptırdı. Sizde bunu anlayacak
akıl yok muydu?
63. İşte, uyarılmış olduğunuz Cehennem budur.
64. Gerçeği yalanlayan nankörler olduğunuz için bugün oraya
girin!
65. Bugün onların ağızlarını kapatırız. Bize elleri konuşur, ayakları
da kazandıkları şeylere tanıklık eder.
66. Eğer dileseydik, elbette gözlerini kör ederdik de yol bulmak
için koşuşturup dururlardı. Yollarını nasıl bulacaklardı ki?
67. Eğer dileseydik, oldukları yerde sabit bir şekle dönüştürürdük,1
ileri gitmeye de geri dönmeye de güç yetiremezlerdi.
1- İradesi elinden alınmış, hareket edemez bir nesne yapardık.
Bölüm 23 36/Yasin Sûresi 541
68. Kimin ömrünü uzatırsak, zamanla yaratılış olarak onu tersine
çeviririz.1
Buna rağmen hâlâ akıllarını kullanmayacaklar mı?
1- Yaşlandıkça sahip olduğu güç azalmaya başlar.
69. Biz ona şiir öğretmedik. Ve bu, ona yakışmaz da. O, yalnızca
bir Öğüt ve apaçık Kur’an’dır.
70. O, diri olanları uyarmak1
ve gerçeği yalanlayan nankörlerin
üzerine Söz’ün2
hak olması3
içindir.
1- Kur’an’ın diriler için olduğunu bildiren Yasin Suresi’nin bu ayetine
rağmen, bu surenin ölülere okunması apaçık hurafeden başka bir
şey değildir. Bu, Kur’an’ın deyimi ile, Allah’ın ayetlerinin az bir değer
karşılığında satılmasıdır. 2- Azap uyarısı. 3- Bu ayet, birçok ayetin
yanı sıra Kur’an’ın öğütleri kendisine ulaşmamış kimsenin, ondan
sorumlu olmadığını ifade etmektedir.
71. Ellerimizin1
yaptıklarından, onlara sahip oldukları hayvanlar
yarattığımızı görmüyorlar mı?
1- Kudretimizle, gücümüzle yaptığımız.
72. Bu hayvanları yararlanmalarına sunduk. Kimine biniyor, kimini de yiyorlar.
73. Bu hayvanlarda onlar için yararlar1
ve içecek1
şeyler vardır.
Hala şükretmeyecekler mi?
1- Derisinden, yününden ve sütünden.
74. Onlar, Allah’ın yanı sıra, kendilerinden yardım umdukları ilahlar edindiler.1
1- Günümüz Müslümanları(!) tıpkı müşrikler gibi şefaat inancı çerçevesinde ve Allah’ın seçkin kulları olduğuna inanılan kimseler bağlamında Allah’ın yanısıra yardım umdukları bir çok ilah edinmiş bulunmaktadırlar; Mürşit, evliya, şeyh, efendi, üstat, alim vb. unvanlı
kimseler, Allah’ın yanısıra yardım umulan ilahlardır.
75. Oysa bu ilahlar onlara yardım etmeye güç yetiremezler. Ne
var ki kendileri1
onlar için2
hazır askerlerdir.
1- Müşrikler. 2- Uydurdukları ilahlar için.
542 36/Yasin Sûresi Bölüm 23
76. Artık onların1
sözleri seni üzmesin. Biz, onların gizlediklerini
de açığa vurduklarını da biliyoruz.
1- Müşriklerin.
77. İnsan, onu bir nutfeden1
yarattığımızı düşünmüyor mu? Şimdi de Bize apaçık düşman oldu.
1- Bir damla sıvı.
78. Nasıl yaratıldığını dikkate almayarak, bir de Bize örnek veriyor: “Kemiklerimiz çürüyüp gitmişken, kim onlara can verecek?” diyor.
79. De ki: “Onu ilk defa inşa1
eden, ona hayat verecek. Ve O, yaratmayı çok iyi bilendir.”
1- Yapmak, düzenlemek, tasarlamak. Yapı yapmak, yapı kurmak.
80. Size yemyeşil ağaçtan ateş çıkaran O’dur. Siz, ondan yakıp duruyorsunuz.
81. Gökleri ve yeri yaratanın, onların benzerlerini de yaratmaya
gücü yetmez mi? Evet O, Yegâne Yaratıcı’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
82. O, bir şey yaratmak istediğinde, ona: “Ol.” der. O da hemen
oluverir.
83. O, çok yüce ve çok üstündür. Her şeyin mülkü ve egemenliği
O’nun elindedir. Ve O’na döndürüleceksiniz.
Bölüm 23 37/Saffat Sûresi 543
saffat sûresi
[İniş sırası: 56, Mekki, 182 ayet.
Adını 1. ayetteki “saffat/sıra sıra duranlar” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Saf bağlayarak, saflar halinde dizilenlere ant olsun.
2. Haykırıp sürenlere,
3. Öğüt okuyanlara,
4. Kuşkusuz ilahınız elbette Bir Tek’tir.
5. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında olanların Rabb’idir. Ve doğuların1
Rabb’idir.
1- Güneş’in doğduğu yerin.
6. Biz, dünya semasını yıldızlarla süsledik.
7. Marid1
şeytanlardan koruduk.
1- Azgın, isyankâr, haddi aşan.
8. Mele-i A’lâ’ya1
kulak verip dinleyemezler; her taraftan kovulurlar.
1- Her şeyi açıklayan, bilgi ile dopdolu olan yüce vahye.
9. Kovulmuş olarak, onlar için kesintisiz azap vardır.
10. Ancak oradan bir söz kapan olursa, kayıp giden parlak bir alev
ona yetişir ve onu yakar.
544 37/Saffat Sûresi Bölüm 23
11. Şimdi onlara sor: “Onları yaratmak mı daha zor, yoksa diğer
yarattıklarımızı mı?1
Oysa kendilerini yapışkan bir çamurdan
yarattık.
1- “Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir iştir. Ama insanların çoğu bilmiyorlar.” (40/
Mü’min, 57)
12. Evet, sen hayran kaldın, onlar ise alay ediyorlar.
13. Kendilerine öğüt verildiği zaman, öğüdü dikkate almıyorlar.
14. Ve bir ayet1
gördükleri zaman eğlenceye alıyorlar.
1- Belirti, gösterge, kanıt.
15. “Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir.” diyorlar.
16. “Öldüğümüz; toprak ve kemik olduğumuz zaman, yeniden diriltileceğiz öyle mi?”
17. “Yok olup gitmiş atalarımız da mı?”
18. De ki: “Evet, aşağılanmış olarak.”
19. Artık o tek bir haykırıştır.1
O zaman neyin ne olduğunu görecekler.
1- Uyulması zorunlu bir sesleniş.
20. “Eyvah bizlere! İşte bu Din Günü’dür”1
derler.
1- Karşılık günü; yargılanma, hesap verme günü.
21. “Bu, yalanladığınız Fasıl Günü’dür.1
1- Haklıyı haksızdan, iyiyi kötüden ayırma günü.
22. Toplayın o zulmedenleri, eşlerini1
ve onların kulluk ettikleri
şeyleri;
1- Onlara eşlik edenleri.
23. Allah’ın yanı sıra kulluk ettikleri. Artık onlara Cehennem yolunu gösterin.
24. Onları durdurun! Kuşkusuz onlar sorguya çekilecekler.
25. Size ne oldu da dünyadaki gibi yardımlaşmıyorsunuz?
26. Hayır! Onlar o gün teslim olmuşlardır.1
1- Çaresizdirler. Karşı koyacak güce sahip değiller.
Bölüm 23 37/Saffat Sûresi 545
27. Karşılıklı olarak birbirlerini suçluyorlar.
28. “Gerçek şu ki siz bize, hep sağ taraftan1
geliyordunuz.” derler.
1- Sağ taraf, deyim olarak; gücü, güç kullanmayı ifade etmektedir.
Siz bizi gücünüzle etki altına alarak ve iyi niyetli görünerek yönlendiriyordunuz, denmektedir.
29. “Hayır, siz zaten inanan kimseler değildiniz.” derler.
30. Bizim sizin üzerinizde yetkimiz yoktu. Bilakis, siz azmış bir
toplumdunuz.
31. Artık Rabb’imizin Söz’ü1
üzerimize hak oldu. Kuşkusuz biz,
azabı tadacak olanlarız.
1- Azap sözü.
32. “Biz, sizi azdırdık, çünkü biz azgındık.”
33. Onlar, izin günü azapta ortaktırlar.
34. Suçluları böyle cezalandırırız.
35. Onlar, kendilerine: “Allah’tan başka ilah yoktur.” denildiği zaman büyüklük taslayanlardı.
36. “Mecnun1
bir şair için ilahlarımızı terk edenler mi olacağız?”
derlerdi.
1- Deli, cinlenmiş..
37. Bilakis, o, Hakkı getirdi ve gönderilmiş rasulleri doğruladı.
38. Siz, kesinlikle elim azabı tadacak olanlarsınız.
39. Yapmış olduğunuz şeyden başkasıyla cezalandırılmayacaksınız.
40. Allah’ın muhles kulları hariç.
41. Onlar için bilinen bir rızık vardır.
42. Onlara meyveler ikram edilecek.
43. Naim cennetlerinde.
44. Karşılıklı tahtlar üzerinde.
45. Etraflarında kaynaklardan doldurulmuş kâseler dolaştırılır.
46. Berrak, içenlere lezzet veren.
546 37/Saffat Sûresi Bölüm 23
47. İçinde kötü etkisi olan bir şey yoktur. Ve onlar, ondan sarhoş
olmazlar.
48. Yanlarında da bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş1
iri
gözlüler2
vardır.
1- Sadık, iffetli, sevgi dolu. 2- Güzel gözlü eş.
49. Onlar, iyi korunmuş yumurta1
gibidir.
1- O dönemde yumurta bayatlamasın, bozulmasın diye Güneş’ten
çok sıkı bir şekilde korunurdu. Burada benzetme yapılmıştır.
50. Birbirleriyle karşılıklı sohbet ediyorlar.
51. İçlerinden biri dedi ki: “Benim yakın bir arkadaşım vardı.”
52. Diyordu ki: “Sen gerçekten ahireti doğrulayanlardan mısın?”
53. Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman, gerçekten
cezalandırılacak mıyız?
54. “Siz yakından bilenler misiniz?” derdi.
55. Derken yakından tanık oldu. Onu Cehennem’in ortasında
gördü.
56. “Vallahi az kalsın beni de mahvedecektin.” dedi.
57. Eğer Rabb’imin nimeti1
olmasaydı, ben de Cehenneme atılanlardan olurdum.
1- Doğru gösteren vahyi. Lütfu.
58. “Biz artık bir daha ölmeyeceğiz, öyle değil mi?”
59. “İlk ölümümüzden başka ölüm görmeyecek, azaba uğratılacaklar da olmayacağız.”
60. Bu gerçekten en büyük başarıdır.
61. Çalışanlar, bunun gibi şeyler için çalışsın.
62. İkram olarak bu mu daha iyi, yoksa zakkum ağacı mı?
63. Biz, onu zalimler için bir fitne yaptık.
64. O, Cehennem’in dibinde çıkan bir ağaçtır.
Bölüm 23 37/Saffat Sûresi 547
65. Tomurcukları şeytanların başları1
gibidir.
1- Bu bir benzetmedir. Bu tarz benzetmeler, hayali benzetmelerdir.
Genellikle iyi ve güzel şeyler meleklere benzetilirken, kötü şeyler de
şeytan ve canavar gibi şeylere benzetilerek anlatılır.
66. Onlar, ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklardır.
67. Sonra da onun üstüne kaynar su karıştırılmış bir içecek vardır.
68. Sonra dönecekleri yer, kesinlikle Cehennem’dir.
69. Onlar, atalarını sapkın bir halde buldular.
70. Kendileri de onların izleri üzerinde koşturdular.
71. Ant olsun ki onlardan öncekilerin çoğu sapkındı.
72. Ant olsun ki onlara da uyarıcılar gönderdik.
73. Uyarılanların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!
74. Ancak Allah’ın muhles1
kulları hariç.
1- Arıtılmış kullar(muhlis). Fitne işlemine tabi tutularak arıtılmış,
saf, berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş olan kullar.
Şeytanların etki edemedikleri kullar. (Fitne; kıymetli madenlerin,
ateşte eritilerek, içlerinde bulunan değersiz madenlerden ayrıştırılarak saf hale getirilmesi işlemidir. Allah da açlık, yokluk, savaş,
mal, mülk, evlat, ün, vb. konularda Müslümanları fitnelendirerek
samimiyet durumlarını ortaya koymaktadır.)
75. Ant olsun ki Nuh, Bize dua etmişti. Biz, ne güzel karşılık vermiştik!
76. Onu ve ehlini1
büyük sıkıntıdan kurtardık.
1- Ailesini, yanında yer alanları, taraftarlarını.
77. Onun soyunu kalıcı kıldık.
78. Sonradan gelenler içinde onu destekleyiciler bıraktık.
79. Âlemler içinde, Nuh’a selam olsun.
80. İyilere, işte böyle karşılık veririz.
81. O, Bizim inanan kullarımızdandı.
82. Sonra diğerlerini boğduk.
548 37/Saffat Sûresi Bölüm 23
83. İbrahim, onun yolunu izleyenlerdendi.
84. O, Rabb’ine selim1
bir kalp2
ile gelmişti.
1- Sağlam, sağlıklı. 2- Arınmış bir akılla, düşünceyle.
85. Babasına ve halka: “Nelere kulluk ediyorsunuz?” demişti.
86. “Allah’ı bırakarak uydurma ilahlar mı istiyorsunuz?”
87. “Âlemlerin Rabb’i hakkında nasıl bir anlayışa sahipsiniz?”
88. Yıldızlara bir göz attı.1
1- Zihinsel bir muhakeme yaptı.
89. “Ben gerçekten hastayım.” dedi.
90. Bunun üzerine ondan yüz çevirerek, arkalarını dönüp gittiler.
91. Onların ilahlarına yanaşarak: “Yemez misiniz?” dedi.
92. Neyiniz var? Neden konuşmuyorsunuz?
93. Üzerlerine yürüyüp sağıyla1
vurdu.
1- Bütün gücüyle.
94. Bunun üzerine koşarak ona yöneldiler.
95. “Siz yonttuğunuz şeylere mi kulluk ediyorsunuz?”
96. “Sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yarattı.”
97. “Onun için bir yer hazırlayın, sonra da onu ateşe atın.” dediler.
98. Ona tuzak kurmak istediler. Tuzaklarını boşa çıkarıp onları
aşağılık bir duruma düşürdük.
99. İbrahim: “Ben, Rabb’ime gidiyorum1
, O, bana yol gösterecek.” dedi.
1- Rabb’imin emrettiği şeyleri yapmaya devam edeceğim.
100. “Rabb’im! Bana salihlerden1
bağışla.”
1- İyilerden.
101. Bunun üzerine onu yumuşak huylu bir oğulla müjdeledik.
Bölüm 23 37/Saffat Sûresi 549
102. Çocuk babasıyla birlikte iş tutacak çağa eriştiği zaman, babası: “Ey oğulcuğum! Ben, uykumda seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün bakalım, sen ne dersin?” dedi. Çocuk: “Ey babacığım! Sana buyurulanı yap. İnşallah beni sabredenlerden
bulacaksın.” dedi.
103. Sonra, ikisi de teslim olup, onu alnı üzere yatırınca,
104. “Ey İbrahim!” diye ona seslendik.
105. Sen kesinlikle o rüyayı doğruladın. Biz, Muhsinleri1
işte böyle
ödüllendiririz.
1- İyi kimseler, iyi işler yapan, güzel ahlak sahibi.
106. Bu, kesin olarak apaçık bir beladır.1
1- Deneme, sınav.
107. Ona fidye1
olarak büyük bir kurbanlık verdik.2
1- Bedel. 2- 100-107 ayetleri üzerinden Allah’ın İbrahim Nebî’ye
oğlunu kurban etmesini emrettiği söylenmektedir. İbrahim’in rüyası “Allah’ın emretmesi gibi” yanlış algılanıyor. Allah’ın, İbrahim’in
oğlunu kurban etmesi gibi bir emri yoktur. Allah’ın, bir babadan,
oğlunu kesmesini istemesi söz konusu olamaz. Bu, İbrahim’in rüyası
bağlamında yaşanmış bir olay olup Allah’ın fidye olarak bir kurbanlık vererek rüyaya müdahalesi söz konusudur.
108. Gelecek nesiller arasında ona iyi bir ün bıraktık.
109. İbrahim’e selam olsun.
110. İşte Biz, iyileri böyle ödüllendiririz.
111. O, Bizim inanan kullarımızdandı.
112. Biz, onu salihlerden1
bir nebi olan İshak ile müjdeledik.
1- Dürüst, seçkin, samimi, erdemli, iyilerden.
113. Ona ve İshak’a bereket verdik. Her ikisinin soyundan muhsin1
olan da kendisine açıkça zulmeden2
de vardır.
1- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak
sahibi olan. 2- Muhsin olmamakla kendisine haksızlık eden.
550 37/Saffat Sûresi Bölüm 23
114. Ant olsun ki Musa ve Harun’a nimetler verdik.
115. O ikisini ve onlarla birlikte hareket eden halkı büyük sıkıntıdan kurtardık.
116. Onlara yardım ettik. Galip gelenler onlar oldular.
117. Onlara gerçekleri açıklayan kitap verdik.
118. Onları dosdoğru yola ilettik.
119. Gelecek nesiller arasında ona iyi bir ün bıraktık.
120. Musa ve Harun’a selam olsun.
121. Biz, muhsinleri1
böyle ödüllendiririz.
1- İyi kimseleri, iyi işler yapanları, iyi davranmayı ilke edinenleri,
güzel ahlak sahibi olanları.
122. İkisi de Bizim inanan kullarımızdandı.
123. İlyas da kesinlikle gönderilenlerdendir.
124. Hani o, halkına: “Siz, takva sahibi olmayacak mısınız?” demişti.
125. Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba’le1
mi yöneliyorsunuz?
1- İlah edinilen bir putun adı. Efendi, sahip, rabb demektir.
126. Allah, sizin ve atalarınızın Rabb’idir.
127. Ancak onu yalanladılar. Kuşkusuz onlar hazır bulundurulacak
olanlardır.1
1- Yaptıklarından dolayı hesaba çekileceklerdir.
128. Allah’ın muhles1
kulları hariç.
1- Arıtılmış kullar. Saf, berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş olan kullar. Şeytanların etki edemedikleri kullar.
129. Gelecek nesiller arasında ona iyi bir ün bıraktık.
130. İlyas’a selam olsun.
131. İşte Biz, iyileri böyle ödüllendiririz.
132. O, Bizim inanan kullarımızdandı.
133. Lut da kesinlikle gönderilenlerdendir.
Bölüm 23 37/Saffat Sûresi 551
134. Hani onu ve yanında yer alanların tamamını kurtarmıştık.
135. Ancak geride kalan acuze1
bir kadın hariç.
1- Yaşlı ve düşkün kadın, koca karı.
136. Sonra diğerlerini dumura uğrattık.
137. Siz, gündüz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz.
138. Ve geceleyin de. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
139. Yunus da kesinlikle gönderilenlerdendir.
140. Hani o, dolu gemiye kaçmıştı.
141. Sonra kura çekti ve kaybedenlerden oldu.
142. O kendisini suçlayıp dururken, hut1
onu yuttu.
1- Balık.
143. Eğer o gerçekten tesbih1 edenlerden olmasaydı;
1- Allah’ı her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek.
Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere
sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak
ve tanıtmak.
144. Diriltilecekleri güne kadar1
balığın karnında kalırdı.
1- Ölüp gidecekti. Balığın karnı ona mezar olacaktı.
145. Sonunda, onu bitkin bir halde ıssız bir yere attık.
146. Onun üzerine geniş yapraklılardan bir ağaç bitirdik.
147. Onu, nüfusu yüz binden fazla bir halka Rasul olarak gönderdik.
148. Bu sefer Yunus’a inandılar. Biz de onları belli bir süre yararlandırdık.
149. Haydi, onlara sor: “Kız çocuklar Rabb’inin de oğlan çocuklar
onların mı?”
150. Yoksa Biz melekleri dişi olarak yarattık da onlar buna tanık mı
oldular?
151. Dikkat edin! Doğrusu uydurdukları iftiralarından dolayı;
152. “Allah doğurdu.” diyorlar. Onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
552 37/Saffat Sûresi Bölüm 23
153. Allah; kızları, oğullara tercih etmiş öyle mi?
154. Size ne oluyor? Nasıl böyle bir hüküm veriyorsunuz?
155. Hiç mi öğüt almıyorsunuz?
156. Yoksa elinizde açık bir belgeniz mi var?
157. Eğer doğru söyleyenlerdenseniz, o halde kitabınızı1
getirin.
1- Sizi doğrulayan yazılı belgenizi.
158. Allah ile cinler1
arasında soy bağı uydurdular. Ant olsun ki cinler de kesinlikle onların hazır bulundurulacaklarını2
bilmektedirler.
1- Melekler. 2- Hesap günü, hesaba çekileceklerini.
159. Allah, onların niteledikleri şeyden münezzehtir.1
1- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta yoktur.
160. Allah’ın muhles1
kulları hariç.2
1- Arıtılmış kullar. Arıtılmış, saf, berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş olan kullar. Şeytanların etki edemedikleri kullar.
2- Onlar, bir azapla karşılaşmayacaklar.
161. Artık siz ve kulluk yaptıklarınız,
162. O’na karşı fitneye düşüremezsiniz.
163. Cehennem’e girecekler hariç.
164. Bizden her birimizin belli bir makamı vardır.
165. Biziz biz, saf saf duranlar.
166. Biziz biz, tesbih1
edenler.
1- Allah’ı her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek.
Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere
sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak
ve tanıtmak.
167. Müşrikler, diyorlardı ki:
168. Eğer yanımızda öncekilere verilen öğüt1
gibi bir öğüt olsaydı.
1- Kitap, vahiy.
Bölüm 23 37/Saffat Sûresi 553
169. Biz de Allah’ın muhles1
kullarından olurduk.
1- Arıtılmış kullar. Saf, berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş olan kullar. Şeytanların etki edemedikleri kullar.
170. Fakat onu1
yalanladılar. Artık yakında bilecekler.
1- Kendilerine gelen Kitap’ı.
171. Ant olsun ki gönderilen kullarımıza1
şu sözü verdik:
1- Nebiler.
172. Onlar, kesinlikle yardım edilecek olanlardır.
173. Bizim ordumuz onlara mutlaka galip gelecektir.
174. Artık bir süre onlardan yüz çevir.
175. Onları gözle! Yakında onlar da görecekler.
176. Yoksa azabımızı acele mi istiyorlar?
177. Fakat onların bulundukları yere indiği zaman, uyarılanların
sabahı ne kötüdür!
178. Artık bir süre onlardan yüz çevir.
179. Onları gözle! Yakında onlar da görecekler.
180. İzzetin1
Rabb’i olan Rabb’in, onların nitelediği şeylerden münezzehtir.
1- Yüksek onur, şeref, büyük itibar, yücelik, saygınlık, üstünlük, güç.
181. Gönderilenlere1
selam olsun.
1- Gönderilen nebilere.
182. Hamd, âlemlerin Rabb’i Allah’adır.
554 38/Sad Sûresi Bölüm 23
sad sûresi
[İniş sırası: 38, Mekki, 88 ayet.
Adını 1. ayetteki “sad” harfinden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Sad. Zikir1
sahibi Kur’an’a ant olsun.
1- Öğüt.
2. Doğrusu gerçeği yalanlayan nankörler, kibirlerine yediremediklerinden muhalefet ediyorlar.
3. Onlardan önce nice kuşakları yok ettik. O zaman feryat ettiler,
ama artık kurtuluş vakti geçmişti.
4. İçlerinden, kendilerine bir uyarıcı gelmesine şaşırdılar. Gerçeği yalanlayan nankörler: “Bu, yalancı bir büyücüdür.” dediler.
5. O, bunca ilahı, bir tek ilah mı kılıyor? Kuşkusuz bu şaşılacak
bir şeydir.
6. Onlardan, söz sahibi olanlar harekete geçerek: “Bildiğiniz yoldan gitmeye devam edin, ilahlarınızı bırakmayın. Kesinlikle
sizden beklenen budur.” dediler.
Bölüm 23 38/Sad Sûresi 555
7. Biz, bunu1
son inanç sistemlerinde de duymadık. Bu yalnızca
bir uydurmadır.
1- İlah’ın tek bir ilah olduğunu.
8. Zikir1
, aramızda ona mı indirildi? Oysaki onlar Benim zikrimden kuşku içindedirler. Hayır, onlar azabımı henüz tatmadılar.
1- Öğüt, vahiy.
9. Yoksa çok yüce ve çok bağışta bulunan Rabb’inin rahmet hazineleri onların yanında mı?
10. Ya da göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü onlara mı
ait? O halde sebepler bulsunlar da yükselsinler!
11. Onlar, burada bozguna uğramış gruplardan meydana gelmiş
bir ordudur.
12. Onlardan önce Nuh toplumu, Ad, kazıklar sahibi Firavun da
yalanlamıştı.
13. Ve Semud, Lut’un toplumu ve Eyke halkı; işte onlar da işbirlikçi gruplardır.
14. Onların hepsi de rasulleri yalanladı. Bu nedenle azabımı hak
ettiler.
15. Bunlar geri dönüşü olmayan bir çığlıktan başkasını beklemiyorlar.
16. Ve: “Rabb’imiz, Hesap Günü’nden önce1
azaptan payımıza
düşeni hemen ver.” dediler.
1- Hesap Günü’ne inanmadıklarını ifade edercesine, alayımsı bir tutumla; beklemeye gerek yok, eğer doğruysa azabımızı hemen ver.
17. Onların dediklerine sabret, güçlerin sahibi kulumuz Davud’u
düşün. O, her durumda Allah’a yönelirdi.
556 38/Sad Sûresi Bölüm 23
18. Dağları emrine amade kıldık. Akşamdan gündoğumuna1
onunla birlikte tesbih2
ederlerdi.
1- Her zaman, sürekli, bütün bir gün boyu. 2- Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının kavranması ve Yaratıcı’nın tüm nitelikleriyle
tanınması ve dillendirilmesi, tanıtılması demektir. Dağların, Allah’ı
tesbih etmeleri demek; Allah’ın yaradılışlarına koyduğu yasalara
bağlılık içinde, varlık amaçlarına uygun bir hal içinde bulunmaları
demektir. Bu bağlamda, evrende olan tüm canlı ve cansız varlıklar
Allah’ı tesbih etmektedirler. Hal diliyle ortaya konan bu gerçeklik,
aslında Allah’ın tüm nitelikleri ile tanınması, tanıtılmasını ifade etmektedir.
19. Kuşların tamamı toplu olarak ona yönelmişlerdi.
20. Onun gücünü pekiştirdik. Ona hikmeti1
ve fasl-ı hitabı2
verdik.
1- Baskı, zulüm, fitne ve fesadı engellemek için konulan yasa, kural
ve ilkeler. Sağlıklı düşünme, gerçeği kavrama, doğru hüküm verme yetisi. Yargı, yargılama, karar, güçlendirme, sağlamlaştırma.
2- Hakk’ı Batıl’dan ayıran sözü söyleme yeteneği.
21. Birbirleriyle davalıların haberi sana geldi mi? Duvarı aşarak
mihraba gelmişlerdi!
22. Davud’un yanına girdiklerinde o, onlardan korktu. “Korkma!
İki davacıyız. Birimiz ötekine haksızlık etti. Şimdi sen, hakkımızda hakk ile karar ver. Haksızlık etme. Bize makul olan yolu
göster.” dediler.
23. Bu benim kardeşim1
Onun doksan dokuz koyunu var ve benim bir tek koyunum var. Buna rağmen onu da kendisine vermemi istedi ve tartışmamızda bana üstünlük sağladı.2
1- Ortağım. Bir sonraki ayette de kardeşten kastın ortak olduğu
anlaşılmaktadır. 2- Verilen örnekle ifade edilmek istenen konu şudur: Kardeşim (arkadaşım, ortağım, tanıdığım) çok varlıklı, zengin
ve güçlü bir kimse, ben ise güçsüz ve yoksul bir kimseyim. Bundan
dolayı da ona karşı çıkma gücü ve cesaretini kendimde bulamıyorum. Vereceğin kararla beni ve benim gibi güçsüz olanları koru, bize
haksızlık yapılmasını engelle.
Bölüm 23 38/Sad Sûresi 557
24. “Ant olsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle doğrusu sana haksızlık etmiştir. Ortakların çoğu, birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edenler ve salihatı1
yapanlar haksızlık etmezler. Ancak onlar da ne kadar azdır!”
dedi. Davud, kendisini fitnelendirdiğimizi2
iyice anladı. Hemen Rabb’inden bağışlanma3
diledi, rüku4
ederek, tam bir
teslimiyetle Rabb’ine yöneldi.5
1- Salihatı yapmak; bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak,
yapıcı olmak, düzeltmeye yönlendirmek, teşvik etmek demektir. 2-
Onu, arı duru hale getirdiğimizi anladı. Fitne: Ateşte yakmak anlamındaki fetn kökünden türemiştir. ‘Anlamı, “altın, gümüş gibi değerli madenlerin kendileriyle kaynaşmış olan değersiz madenlerden
ayrıştırılması, yani saflaştırılması amacı ile yüksek ateşte eritilmesi”
işlemidir.’ Fitne sözcüğü, kişinin samimiyetinin, iç yüzünün ortaya
çıkması için; savaş, baskı, zulüm, zenginlik, yoksulluk, hastalık,
ölüm, ün, mevki, mal, mülk gibi konularda tabi tutulduğu samimiyet sınavıdır. 3- Haksızlık yapan kişi için. 4- Boyun eğip, itaat etmek.
Tam teslim olmak. 5- Nebi Davud ile ilgili tefsir kitaplarında yer alan
hikâyelerin tamamı yalan ve iftiradır. Tamamı İsrailiyat kaynaklıdır. Bu kaynaklarda, zani(zina eden erkek) olarak gösterilen Nebi
Davud’u, Kur’an şu şekilde tanımlamaktadır: “Çok sabırlı kulumuz,”
“Evvab (sürekli Allah’a yönelen),” “Salihatı yapan, kendisine hikmet
verilen, Allah’ın koruması altında bulunan, Allah katında güzel bir
yere sahip olan.” Nebi Davud, bu özellikleri ile Nebi Muhammed’e
örnek gösterilen bir şahsiyettir. “Söz konusu 23. ve 24. ayetlerde
Davut Nebi’nin iki tarafı dinlemeden karar vermesi eleştirilmektedir.”
25. Böylece onu bundan dolayı bağışladık. Onun yanımızda yüksek konumu ve iyi bir sığınağı vardır.
26. Ey Davud! Biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. İnsanlar arasında Hakk ile hükmet. Hevaya1
uyma. Aksi halde hevan seni
Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar, hesap
gününü göz ardı etmiş olduklarından, kendileri için çok şiddetli bir azap vardır.
1- Kuruntu ve tutkularına. Keyfi arzularına.
558 38/Sad Sûresi Bölüm 23
27. Biz, gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında olanları boşuna
yaratmadık. Bu, gerçeği yalanlayan nankörlerin görüşüdür.
Kendilerini ateşe atan, gerçeği yalanlayan nankörlerin vay
haline.
28. İman eden ve salihatı yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlarla bir tutar mıyız? Ya da takva sahiplerini suçlularla bir
tutar mıyız?
29. Bu; akıl sahiplerinin, ayetlerini düşünüp öğüt almaları için,
sana indirdiğimiz kutlu bir Kitap’tır.
30. Davud’a Süleyman’ı armağan ettik. Ne güzel bir kuldu. O, her
zaman Allah’a yönelendi.
31. Bir zaman kendisine, akşamüstü iyi cins safkan atlar sunulmuştu.
32. “Doğrusu ben Rabb’imin öğüdünden dolayı hayra muhabbeti
sevdim.”1
dedi. Derken gözden kayboldular.2
1- Hayırlı olan şeyler, bana Rabb’imi hatırlattığı için sevdim.
2- Atlar.
33. “Onları bana geri getirin.” Ardından bacaklarını ve boyunlarını sevgiyle okşamaya başladı.1
1- Bu ayete, kimi çevirilerde: “Bacaklarını ve boyunlarını kesti” şeklinde anlam verilerek önemli bir hataya düşülmektedir. Böylesi kötü
bir davranışı, bir nebiye yakıştırmak, “kör” bir anlayıştan başka bir
şey değildir.
34. Ant olsun ki Süleyman’ı fitnelendirdik.1
Kürsüsünün2
üzerine
bir ceset bıraktık.3
Sonra o Bize yöneldi.4
1- Çeşitli olaylarla arı duru hale getirdik, olgunlaştırdık, saflaştırdık.
2- İktidarının, yönetiminin. 3- İktidarını çökerttik. Gücünü yok edip,
ikktidarını yaşayan bir ölüye çevirdik. 4- Bize sığındı, Bizden bağışlanma diledi. (Bkz. Bir sonraki ayet)
Bölüm 23 38/Sad Sûresi 559
35. “Ey Rabb’im! Beni bağışla. Bana, benden sonra hiç kimsenin
sahip olamayacağı bir mülk1
bağışla. Kuşkusuz ki Sen, bol bol
bağışlayıcısın.” dedi.
1- Güç, imkân.
36. Bunun üzerine rüzgârı onun emrine verdik. Onun emri ile dilediği yere yumuşak bir esinti ile akıp gidiyordu.
37. Ve şeytanları.1 Her türlü yapı ustasını ve dalgıçları onun emrine verdik.
1- Haktan uzak olan kimseleri, halkı saptıran, bozgunculuk yapanları. İsyankâr tutsakları. Şeytan: Hakk’a aykırı hareket eden, her türlü güç, kurum ve kişinin ortak karakteristik adıdır.
38. Ve zincirlerle bağlanmış olan1
diğerlerini de.
1- Kontrol altına alınmış olan.
39. Bu Bizim verdiklerimizdir. Artık dilediğine ver veya verme.
40. Onun yanımızda iyi bir makamı ve iyi bir geleceği vardır.
41. Kulumuz Eyyub’u da hatırla. Bir zamanlar Rabb’ine seslenmişti: “Şeytan1
bana dert ve azap dokundurdu.”2
1- Şeytan, Hakk’tan uzak olan. Hakk’a aykırı hareket eden her türlü
varlık, kişi ve kurumun ortak “karakteristik adı” dır. 2- Şeytan, çektiğim sıkıntıya gösterdiğim tahammülde, beni kuşkuya düşürmeye
çalışıyor; bana vesvese veriyor.
42. Ey Eyyûb! “Ayağın ile topukla!1
İşte yıkanılacak yer ve soğuk
içecek!”
1- Hemen yola koyul. Durma yürü.
43. Katımızdan bir rahmet ve akıl sahipleri için bir ibret olarak,
ona ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını daha bahşettik.
560 38/Sad Sûresi Bölüm 23
44. Ve eline bir deste al, onunla yola çık1
ve hanis2
olma. Biz,
onu sabredici bulduk. O ne iyi kuldu! O, her zaman Allah’a
yöneldi.3
1- Ayette yer alan “darabe” sözcüğüne, çevirilerde “vur, döv” anlamının verilmesi, bu sözcüğün onlarca anlamının bulunduğunun dikkate alınmamasından kaynaklanmaktadır. Ayette; Eyyûb Nebi’ye,
“Elinde avucunda ne kaldıysa onları da alarak rızkını aramak için
daha verimli; imkânı daha iyi olan yerleri bulmak için yola koyul,
bulunduğun yerden ayrıl, sefere çık.” denmektedir. 2- Kararsız olma,
haktan ayrılma. 3- Bu ayetin tefsirinde yer alan bilgiler, İsrailiyat
kaynaklı olup, tamamıyla uydurmadır. Kur’an’i bir dayanağı yoktur.
Bu yalanlara göre, Eyyûb Nebi’nin, hanımına yüz sopa vuracağına
dair yemin ettiğini, daha sonra pişman olduğunu; Allah’ın da yeminini yerine getirmek için ona yüz adet saptan bir demet yaparak, o
demetle hanımına bir kez vurmasını ve böylece sözünü yerine getirmiş olacağına dair bir yol göstermektedir. Bunun, Allah’a hile yapmayı yakıştırmak olduğunu akletmeyen sapkın anlayış, İsrailiyat’ta
yer alan bilgileri doğrulamak adına, yalan uydurma yarışına girmiştir. Eyyûb Nebi’nin hastalığına dair çeviri ve tefsirlerde yer alan
bilgilerin tamamı Kur’an dışı kaynaklardan alınmıştır.
45. Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve
Yakup’u da an.
46. Biz, onları sürekli ahiret yurdu düşüncesiyle arınmış, samimiyet sahibi kimseler yaptık.
47. Onlar, yanımızda seçkin ve hayırlı kimselerdendir.
48. İsmail’i, Elyesa’yı ve Zulkifl’i de an. Hepsi de hayırlı kimselerdendir.
49. Bu bir öğüttür. Kuşkusuz takva1
sahipleri için iyi bir gelecek
vardır.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
50. Adn Cennetlerinin kapıları onlara açıktır.
51. Orada keyiflerince oturmuş olarak onlara pek çok meyve ve
içecek sunulur.
Bölüm 23 38/Sad Sûresi 561
52. Ve yanlarında, bakışlarını eşlerine dikmiş yaşıtlar.
53. İşte bu, hesap günü için size söz verilenlerdir.
54. Bu, bitmez tükenmez rızkımızdır.
55. İyilerin durumu budur. Azgınlar için ise kötü bir gelecek vardır.
56. Varacakları yer Cehennem’dir. Orası ne kötü bir yataktır.
57. İşte kaynar ve kokuşmuş su; tatsınlar bakalım!
58. Ve aynı türden çeşit çeşit azaplar.
59. İşte bunlar da sizinle birlikte azaba katlanacak olan bir gruptur. Onlara rahatlık yoktur. Onlar, ateşe girecek olanlardır.
60. Diğerleri ise: “Hayır! Asıl size rahatlık yok. Ona uğramamızın
sebebi sizsiniz. O ne kötü bir konaklama yeridir!” dediler.
61. “Rabb’imiz! Buna kim sebep olduysa onun ateşteki azabını
kat kat arttır!” dediler.
62. “Biz, neden kötülerden olarak gördüğümüz adamları1
görmüyoruz?” derler.
1- Dünyada iken kendilerini kötü olarak gördüğümüz insanları.
İman edenleri.
63. Hani kendilerini alaya almıştık! Yoksa buradalar da biz mi görmüyoruz?
64. Ateş halkının birbirleriyle bu çekişmeleri kesinlikle gerçektir.
65. De ki: “Ben yalnızca bir uyarıcıyım. Tek ve kahredici olan
Allah’tan başka ilah yoktur.”
66. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin Rabb’i, Mutlak Üstün Olan’dır, Çok Bağışlayıcı’dır.
67. De ki: “O, çok büyük bir haberdir.”
68. Siz, ondan yüz çeviriyorsunuz.
69. Onlar tartışırlarken, benim mele-i a’la’ya1
dair bir bilgim yoktu.
1- Her şeyi açıklayan, bilgi ile dopdolu olan yüce vahiy hakkında.
70. Bana, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum için vahyediliyor.
562 38/Sad Sûresi Bölüm 23
71. Hani Rabb’in meleklere: “Ben çamurdan bir beşer yaratacağım.” demişti.
72. Onu biçimlendirip, ruhumdan üflediğim1
zaman derhal ona
secdeye kapanın!2
1- Ruh, esas itibarıyla “can” demektir. Ruh sözcüğü; “can”, vücuda
hayat veren cevher” demektir. Ne var ki Kur’an, ruh sözcüğünü vahiy anlamında kullanmaktadır. Zira vahiy, insana ve topluma hayat
vermekte, insana ve topluma düzen vererek onları canlı ve diri tutmakta; onlara en iyi yaşantıyı sağlamanın yolunu göstermektedir.
“Ruh üfleme,” mecazi bir anlatım olup, bilgi ile bilgilendirmek demektir. Allah’ın gönderdiği vahiyle insana yol göstermesi, verdiği
bilgi ile adeta ona hayat vermesi, onu en doğru şekilde yaşamaya
yönlendirmesi anlamına gelmektedir. “Ruh”; diriltici, hayat verici,
yol gösterici bilgiyi; “üflemek” de o bilgiden çok az bir miktarı ifade
etmektedir. 2- Onun saygınlığını kabullenin. Ona saygınızı sunun.
73. Bunun üzerine meleklerin tamamı, hep birlikte secde ettiler.1
1- Saygılarını sundular.
74. İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve nankörlerden oldu.
75. “Ey iblis! İki elimle1
yarattığım şeye secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun, yoksa kendini çok mu
üstün görüyorsun?” dedi.
1- Kudretimle. Gücümle.
76. “Ben ondan hayırlıyım.1
Beni ateşten yarattın, onu çamurdan
yarattın.” dedi.
1- Değerliyim. İyiyim.
77. “Oradan çık! Sen kesinlikle racimsin.1
” dedi.
1- Kovulmuşlardansın.
78. Lanetim, Din Günü’ne1
kadar senin üzerindedir.
1- Karşılık gününe, hesap görme gününe.
79. İblis: “Rabb’im! O halde yeniden dirilme gününe kadar bana
süre ver.” dedi.
80. Allah, “Peki süre verilenlerdensin.” dedi.
Bölüm 23 38/Sad Sûresi 563
81. Zamanı bilinen güne1
kadar.
1- Kıyamet Günü.
82. İblis: “Öyleyse, izzetine1
ant olsun ki onların hepsini azdıracağım.” dedi.
1- Yüksek onur, şeref, büyük itibar, yücelik, saygınlık, üstünlük, güç.
83. “Ancak içlerinden muhles1
kulların hariç.”
1- Arıtılmış kullar. Saf, berrak, arı-duru, samimi, erdemli hale getirilmiş olan kullar.
84. “Gerçek budur. Ben, gerçeği söylerim.” dedi.
85. Allah: “Ant olsun ki Cehennem’i senden ve sana uyanlardan
dolduracağım.” dedi.
86. De ki: “Sizden yaptığım bu işe karşı bir ücret istemiyorum. Ve
ben kendiliğimden bir sorumluluk getirenlerden değilim.”
87. O, ancak bütün insanlık için bir zikirdir.1
1- Öğüttür.
88. Onun haberini bir zaman sonra kesinlikle bileceksiniz.1
1- Onun verdiği haberin, mutlaka doğru olduğunu, zamanı gelince
görüp anlayacaksınız.
564 39/Zumer Sûresi Bölüm 23
zUmer sûresi
[İniş sırası: 59, Mekki, 75 ayet.
Adını 71. ve 73. ayetteki “zumeran/topluluklar” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kitap’ın indirilmesi, Mutlak Üstün Olan, En İyi Hüküm Veren
Allah tarafındandır.
2. Biz, bu Kitap’ı sana hakk ile indirdik. Öyleyse dini yalnızca
O’na halis kılarak1
Allah’a kulluk et.
1- Şirkiz, hurafesiz, katıksız, küfürden arınmış; saf, arı-duru ve erdemli bir benlikle. Yalnızca Allah’ın buyruklarına uymak.
3. Dikkat edin! Halis1
din yalnızca Allah’a aittir. O’ndan başka
veliler edinenler: “Onlara, bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.” diyorlar. Allah, hakkında tartıştıkları
şey için hükmünü verecektir. Allah, yalancı olan ve gerçeği
yalanlayan azılı nankörleri doğru yola iletmez.
1- Doğru. Şirkiz, hurafesiz, katıksız, küfürden arınmış; saf, arı-duru
ve erdemli.
4. Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yaratacağından dilediğini seçerdi. O, bundan münezzehtir.1
O Allah, Eşsiz ve Benzersiz Tek Olan’dır, Varlığın Üzerinde Mutlak Egemen’dir.
1- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta yoktur.
Bölüm 23 39/Zumer Sûresi 565
5. Gökleri ve yeri hakk ile yarattı. Geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir. Güneş’i ve Ay’ı buyruk altına almıştır. Hepsi belirlenmiş bir zamana akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, Mutlak
Üstün Olan’dır, Çok Bağışlayıcı’dır.
6. Sizi tek bir nefisten1
yarattı. Sonra ondan2
eşini meydana getirdi. Sizin için hayvanlardan sekiz eş bağışladı. Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde, yaratılıştan sonra bir yaratılış
ile yaratıyor. İşte bu sizin Rabb’iniz Allah’tır. Mülk, O’nundur.
O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl oluyor da başka şeylere yöneliyorsunuz?
1- Aynı cevherden, aynı özden, aynı varlıktan. Eşeysiz olarak.
(Havva’nın, Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığına dair “hadis”
olduğu söylenen sözler de dâhil, kaynaklarımızda yer alan bilgilerin
tamamı İsrailiyat’tır ve uydurmadır. Gerçekle bir ilgisi yoktur. Ayrıca bu ayetin bilimsel olarak biyolojiye konu edinilmesi, Kur’an’ın
mesajı ile de amacı ile de bir bağı yoktur. Kur’an’ın konusu bilim
olmadığı halde onu bilime konu edinmek, Kur’an dışı bir anlayıştır.)
2- O cevherden, o özden, o varlıktan da.
7. Eğer gerçeği yalanlayıp nankörlük ederseniz; bilin ki Allah’ın
size hiçbir ihtiyacı yoktur. O, kullarının gerçeği yalanlayarak
nankörlük etmelerinden hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz1
ondan hoşnut olur. Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez.2
Nihayetinde dönüşünüz Rabb’inizedir. Böylece yapmış
olduklarınızı size haber verecektir. Kuşkusuz O, sinelerde olanı en iyi bilendir.
1- Şükretmek demek, verilen nimetin karşılığını vermek demektir.
Kim ki Allah’a şükretmek istiyorsa; Allah, kendisine her ne verdiyse onun karşılığını vermelidir. Sözle şükretmenin bir anlamı yoktur.
Canın/hayatın şükrü kul olmaktır. Malın şükrü infaktır. Aklın şükrü
teslim olmaktır. Vs. 2- Suç ve sorumluluk kişiseldir.
566 39/Zumer Sûresi Bölüm 23
8. İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, Rabb’ine yönelerek bütün benliğiyle O’na dua eder. Sonra kendisine bir nimet lütfettiği zaman, daha önce O’na yöneldiği halini unutur. O’nun
yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar koşar. De ki: “Nankörlüğünle biraz daha yararlan. Kuşkusuz ki sen ateşin halkındansın.
9. Gece saatlerinde secde ederek, kıyam durarak itaatkâr olan,
ahireti hesaba katan ve Rabb’inin rahmetini uman kimse, bu
nankörlerle bir tutulur mu hiç? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?1
” Kesinlikle yalnızca temiz akıl sahipleri
öğüt alırlar.
1- Gerçeği idrak etmiş olanlar. Gerçeğin vahiy olduğuna inananlar.
Bu ve benzeri daha birçok ayette yer alan “ilim” ve “âlim” sözcükleri; Allah’ın, nasıl bir Allah olduğunu idrak etmek; kesin, doğru ve
gerçek bilgi kaynağının vahiy olduğuna inanmak, tevhidi bilince sahip olmak; gerçeği görmenin, bilmenin ve kavramanın ayırdında ve
bilincinde olmak demektir. Bu nedenle, Kur’an’da yer alan her âlim
sözcüğüne “bilgin”, her ilim sözcüğüne de “bilgi” anlamı vermek kesinlikle doğru değildir. “Bilenler” sözcüğünden kasıt, “âlim” olmayı
sağlayan hadis, fıkıh, kelam, siyer vb. ilimlere sahip olmak demek
değildir. Zaten ayetin girişinde de bu çok açık ve anlaşılır olarak
ifade edilmektedir: bir yandan nankörlük edenler, diğer yandan
şükredenler; bu iki zümre birbirleri ile kıyaslanarak; hiç nankörlük
edenlerle şükredenler bir olur mu denmektedir.
10. De ki: “Ey inanan kullar! Rabb’inize karşı takvalı olun. Bu dünyada, iyi olanlar için iyilik vardır. Allah’ın arzı geniştir. Ancak
sabredenlere1
ödülleri hesapsız ödenir.
1- Dayanıp, direnenlere; sıkıntılara göğüs gerenlere.
11. De ki: “Ben, dini yalnızca Kendisine özgü kılarak, Allah’a kulluk etmekle emrolundum.
12. “Ve bana teslim olanların ilki1
olmam buyruldu.”
1- Öncüsü.
Bölüm 23 39/Zumer Sûresi 567
13. De ki: “Eğer Rabb’ime karşı gelirsem, büyük günün azabından
korkarım.”
14. De ki: “Ben, dinimi Allah’a özgü kılarak O’na kulluk ederim.”
15. Siz de O’ndan başka istediğinize kulluk edin. De ki: “Asıl kaybedenler, Kıyamet Günü’nde kendilerini ve yakınlarını kayba
uğratacak olanlardır.” Dikkat edin! İşte apaçık kayıp budur.
16. Onların üstlerinden ve altlarından ateşten gölgeler vardır.
İşte Allah’ın, kullarını uyarıp sakınmalarını istediği şey budur.
Ey kullarım, Bana karşı takvalı1
olun!
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye almak.
17. Tağuta1
kulluk etmekten kaçınan ve Allah’a yönelenlere müjdeler olsun. O halde bu kullarımı müjdele.
1- Azgın, sapık, kötülük ve sapkınlık önderi, zorba, şeytan, put,
puthâne, kâhin, sihirbaz, Allah’ın yasalarına sırt çeviren kişi, kurum
ve yönetimler.
18. Sözü dinleyip, en iyisine uyarlar. İşte onlar, Allah’ın doğru yola
ilettiği kimselerdir. İşte onlar sağlıklı düşünen akıl sahipleridir.
19. Hakkında azap kararı gerçekleşmiş olana gelince; ateşte olanı
sen mi kurtaracaksın?
20. Fakat Rabb’lerine takvalı1
olanlar için kat kat bina edilmiş,
önlerinde nehirler akan köşkler vardır. Bu Allah’ın verdiği sözdür. Allah verdiği sözden dönmez.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye almak.
21. Allah’ın, gökten su indirdiğini ve onu su kaynakları şeklinde
yeryüzünde akıttığını, sonra onunla rengârenk ekinler çıkardığını, daha sonra onların kuruduklarını; sararıp kuru bir çöpe
döndüğünü görmedin mi? Kuşkusuz bunda sağlıklı düşünen
akıl sahipleri için bir öğüt vardır.
568 39/Zumer Sûresi Bölüm 23
22. Allah’ın, gönlünü İslam’a açtığı kimse, Rabb’inden bir ışık üzerinde olmaz mı? Öyleyse Allah’ın öğütlerine karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlar, apaçık bir sapkınlık
içindedirler.
23. Allah, sözün en iyisini; muteşâbih1
, ikişerli bir Kitap halinde
indirdi. Ondan, Rabb’lerine karşı içtenlikli saygısı olanların
tüyleri ürperir. Ardından da benlikleri ve kalpleri Allah’ın öğüdü ile huzura kavuşur. İşte bu, Allah’ın doğru yolu gösteren
kılavuzudur. Onunla dileyeni doğru yola iletir; Allah, kimi sapkınlıkta bırakırsa, artık onu doğru yola iletici bulunamaz.2
1- Benzeşen, benzer, eş anlamlı, birden çok anlamlı, yoruma açık
anlamlı, benzetmelerle anlamları açık ve anlaşılır olan, birbirinden
güzel anlamlar içeren. 2- Tercihlerinden ve yaptıklarından dolayı.
Uygun gördüğünü. Yaptığı seçime göre uygun olan karşılığı vererek.
Bu terkip; Allah, doğru yola iletilmeyi hak edeni, isteyeni doğru yola
iletir; sapkınlıkta kalmayı hak edeni, isteyeni de sapkınlıkta bırakır;
sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi
gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir, demektir. Hidayet ve
dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir. Allah, hiç kimseyi ne
zorla hidayete iletir ne de dalalete düşürür. İman ve inkâr konusunda sorumluluk bütünüyle insana aittir.
24. O halde Kıyamet Günü, kendisini kötü azaptan kim koruyabilir? Zalimlere: “Kazandığınızın karşılığını tadın!” denir.
25. Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı da kendilerine hiç beklemedikleri yerden azap geldi.
26. Allah, onlara dünya hayatında zilleti tattırdı. Ahiret azabı elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı.
27. Ant olsun ki Kur’an’da insanlar için her konudan örnekler verdik. Umulur ki böylece öğüt alırlar.
28. Kusursuz, Arapça bir Kur’an’dır. Umulur ki takva1
sahibi olurlar.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
Bölüm 23 39/Zumer Sûresi 569
29. Allah, aralarında anlaşamayan birkaç ortağa bağlı bir kimse
ile tek bir kişiye bağlı bir kimseyi örnek verdi: Bu iki kimsenin
durumu hiç bir olur mu? Övgü yalnızca Allah’a özgüdür. Ama
çokları bilmiyorlar.
30. Kuşkusuz sen ölümlüsün, kuşkusuz onlar da ölümlüdürler.
31. Sonra Kıyamet Günü hepiniz Rabb’inizin huzurunda birbirinizden davalı ve davacı olacaksınız.
23. Bölümün Sonu
32. Öyleyse, Allah adına yalan uyduran ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Gerçeği yalanlayan
nankörlerin yeri Cehennem’de değil mi?
33. Doğruyu getirenler1
ve onu doğrulayanlar, işte onlar takva2
sahibidirler.
1- Nebiler. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya/güvenceye
alanlardır.
34. Onlar için Rabb’leri yanında diledikleri her şey vardır. İşte budur muhsin1
olanların karşılığı.
1- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak
sahibi olan.
35. Allah, onların1
yaptıklarının en kötülerini örtecek; yaptıklarının karşılığında, en iyisiyle karşılık verecek.
1- Muhsin olanlardan.
570 39/Zumer Sûresi Bölüm 24
36. Allah, kuluna yeterli değil mi? Onlar seni O’ndan başkası ile
korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi sapkınlıkta bırakırsa, onu
doğruya iletecek yoktur.1
1- Uygun gördüğünü. Yani, kişinin seçimine göre uygun olan karşılığı vererek. Bu terkip; Allah, doğru yola iletilmeyi hak edeni, isteyeni
doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmayı hak edeni, isteyeni de sapkınlıkta bırakır; sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola
iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir, demektir.
37. Allah, kimi doğru yola iletirse, onu saptırabilecek yoktur.
Allah, Mutlak Üstün Olan; suçluya hak ettiği cezayı verecek
olan değil midir?
38. Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, “Elbette Allah.” Diyecekler. De ki: “O halde Allah’ın yanı sıra yöneldiğiniz
ilahlar, eğer Allah bana bir sıkıntı vermek istese, o sıkıntıya
engel olabilirler mi? Veya Allah bana bir rahmet dilese, buna
engel olabilirler mi? De ki: “Allah bana yeter!” De ki: “Sığınıp
güvenmek isteyenler, yalnızca O’na sığınıp güvensinler.”
39. De ki: “Ey halkım! Elinizden geleni yapın! Ben de bana düşeni
yapacağım. Yakında anlayacaksınız!”1
1- Haklı-haksız, doğru-yanlış belli olacak. Azabı ve ödülü hak edeni.
40. “Alçaltıcı ve kalıcı azabın kime geleceğini.”
41. Biz, sana bu Kitap’ı insanlar için “hakk”1
ile indirdik. Artık kim
doğru yolu2
seçerse bu kendi yararınadır. Kim de sapkınlığı
seçerse kendi zararına sapmış olur. Sen onların üzerine vekil
değilsin3
.
1- Gerçeği, doğru yolu göstermek için. 2- Bu Kitap’ın gösterdiği yoldan gitmeyi. 3- Onların tercihlerinin sorumlusu değilsin.
42. Allah, ölümü anında nefisleri vefat ettirir; ölmeyenleri de uykularında. Ölümüne hükmettiğini yanında tutar, diğerlerini
belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. Bunda düşünen bir toplum için alınacak pek çok ders vardır.
Bölüm 24 39/Zumer Sûresi 571
43. Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar
hiçbir şeye sahip olmasalar ve akıl etmeseler de mi?
44. De ki: “Şefaat etme tamamıyla Allah’ın elindedir.1
Göklerin ve
yerin egemenliği yalnızca O’na aittir. Sonra O’na döndürüleceksiniz.
1- Kur’an, “şefaat” anlayışını ve inancını kesin olarak reddetmektedir. Nebiler de dâhil hiç kimsenin şefaat etme hakkı yoktur. Şefaatin
varlığına inanan bir kimse müşrik olur.
45. Allah, “tek başına”1
anıldığı zaman, ahirete inanmayanların
kalpleri burkulur. O’ndan başkası2
anıldığı zaman sevinip
mutluluk duyarlar.
1- Kendi ilahları ile birlikte olmaksızın. 2- Kendi ilahları.
46. De ki: “Göklere ve yere işleyiş yasalarını koyan, gaybı1
ve görüneni bilen Allah’ım! Kullarının aralarında çekiştikleri şeyler
hakkında hüküm verecek olan Sen’sin.”
1- Görünemez ve bilinemez olanı.
47. Eğer yeryüzünde olanların tamamı ve bir o kadarı daha, o zulmedenlerin olsaydı, Kıyamet Günü azabın kötülüğünden kurtulmak için kesinlikle onu fidye olarak verirlerdi. Hiç hesaba
katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılacaktır.
48. Ve kazandıkları kötülükler meydana çıktı. Kendisi ile alay ettikleri şey1
onları kuşattı.
1- Hesap Günü’nün azabı.
49. İnsanın başı derde girdiği zaman Bize yönelir. Sonra ona tarafımızdan bir yardım bahşettiğimizde: “Bu bana bilgimden/
yeteneğimden dolayı verilmiştir.” der. Hayır! O bir fitnedir1
.
Ne var ki onların çoğu bilmezler.
1- Kişinin samimiyetinin iç yüzünün ortaya çıkması için; savaş, baskı, zulüm, zenginlik, yoksulluk, hastalık, ölüm, ün, mevki, mal, mülk
gibi konularda tabi tutulduğu samimiyet sınavı.
50. Gerçekten, onlardan öncekiler de böyle söylemişti. Fakat kazanmış oldukları şeyler onlara bir yarar sağlamadı.
572 39/Zumer Sûresi Bölüm 24
51. Kazandıkları şeylerin kötülükleri kendilerine isabet etti. Bunlardan zulmeden kimselerin de kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara yakında isabet edecektir. Ve onlar azabı önleyecek
güce sahip değiller.
52. Allah’ın dilediğine rızkı genişlettiğini ve ölçülendirdiğini bilmediler mi? Bunda iman edecek bir toplum için ayetler1
vardır.
1- Göstergeler, işaretler.
53. De ki: “Ey kendilerine karşı haddi aşmış kullar! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah, suçların hepsini bağışlar. O,
Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
54. Rabb’inize yönelin! Ve size azap gelmeden önce O’na teslim
olun. Sonra yardım olunmazsınız.
55. Hiç beklemediğiniz bir anda, size ansızın azap gelmeden
önce, Rabb’inizden size indirilen en iyi olana1
uyun.
1- Kur’an’a.
56. Sonunda: “Allah’a karşı aşırı gittiğimden dolayı yazıklar olsun
bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim.” denmemesi için,
57. Veya “Allah bana doğru yolu gösterseydi, takva sahibi olurdum.” denmemesi için.
58. Veya azabı gördüğü zaman, “Keşke bir kez daha dünyaya dönme imkânım olsaydı, o zaman muhsinlerden1
olurdum.” denmemesi için.
1- İyi kimse, iyi işler yapan, iyi davranmayı ilke edinen, güzel ahlak
sahibi olan.
59. Hayır1
, sana ayetlerim gelmişti de onları yalanlamıştın, büyüklük taslamış ve gerçeği yalanlayan nankörlerden olmuştun.
1- Hayır! İş işten geçti artık.
60. Kıyamet Günü, Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerini
kararmış görürsün. Büyüklük taslayanların yeri Cehennem’de
değil mi?
Bölüm 24 39/Zumer Sûresi 573
61. Allah, takva sahiplerini, hak ettikleri kurtuluşa erdirecektir.
Onlara kötülük dokunmaz. Onlar üzülmezler de.
62. Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, Her Şeye Vekil’dir.1
1- Her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve
hak ettiğini veren.
63. Göklerin ve yerin kilidi1
O’na aittir. Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar; işte onlar, hüsrana uğrayanlardır.
1- Kontrolü.
64. De ki: “Ey cahiller! Buna rağmen, Allah’tan başkasına kulluk
etmemi mi istiyorsunuz?”
65. Ant olsun ki, sana ve senden öncekilere şöyle vahyolundu:
“Eğer Allah’a şirk koşarsan1
şunu iyi bil ki bütün yaptıkların
boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun.”
1- Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinirsen.
66. “O halde yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol!”
67. Allah’ı hakkıyla takdir etmediler. Yeryüzü, Kıyamet Günü tamamıyla O’nun avucundadır. Gökler de O’nun sağ eliyle1
dürülmüş olacaktır. O, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve çok yücedir.
1- Gücüyle.
68. Sura üflenmiş, Allah’ın dilediği hariç göklerde ve yerde olanlar çarpılıp yıkılıvermiştir. Sonra ona bir kez daha üfürüldüğü
zaman onlar kalkarak bakınırlar.
69. Yer1
Rabb’inin aydınlığı ile aydınlanır, kitap2
ortaya konur, Nebiler ve tanıklar getirilir; aralarında hakk ile karar verilir. Ve
onlar asla haksızlığa uğramazlar.
1- Mahşer yeri. 2- Herkesin amel defteri.
70. Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. O, onların yaptıklarını en iyi bilendir.
574 39/Zumer Sûresi Bölüm 24
71. Gerçeği yalanlayan nankörler bölük bölük Cehennem’e sürülürler. Oraya vardıklarında, kapıları açılır. Cehennem’in bekçileri onlara: “İçinizden size Rabb’inizin ayetlerini okuyan, sizi
bu gününüzle karşılaşacağınıza dair uyaran rasuller gelmedi
mi?” derler. Onlar: “Evet geldi.” derler. Fakat azap sözü, gerçeği yalanlayanların üzerine gerçekleşti.
72. “İçinde sürekli kalmak üzere Cehennem’in kapılarından girin!” denir. Büyüklük taslayanların kalacakları yer ne kötüdür.
73. Rabb’lerine karşı takva sahibi olanlar grup grup Cennet’e
sevk edilirler. Oraya vardıklarında, onun kapıları açılır. Onun
görevlileri, onlara: “Selam sizlere, siz aklandınız! Sürekli kalmak üzere ona girin.” derler.
74. Onlar da: “Hamd, bize verdiği sözü yerine getiren Allah’a özgüdür. Bizi bu yere varis kıldı. Cennet’te istediğimiz yerde kalabiliyoruz. Çalışanların1
ödülü ne güzel.” derler.
1- Allah’ın buyruklarını yerine getirenlerin.
75. Melekleri, arşın1
çevresini kuşatmış olarak, Rabb’lerini övgü
ile yücelttiklerini görürsün. Artık onların2
aralarında hakk ile
hüküm verilmiştir. “Âlemlerin Rabb’ine hamdolsun.” denir.
1- Egemenlik makamı. 2- Cennettekilerin.
Bölüm 24 40/Mü’min Sûresi 575
mü’min sûresi
[İniş sırası: 60, Mekki, 85 ayet.
Adını 28. ve 45. ayetteki “mü’min/inanan, iman eden” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ha, Mim.
2. Bu Kitap’ın indirilmesi, Mutlak Üstün Olan, Her Şeyi Bilen Allah tarafındandır.
3. O, suçu bağışlayan, tövbeyi kabul eden, cezası şiddetli, sınırsız güç1
sahibi olandır. O’ndan başka ilah yoktur. Dönüş, yalnızca O’nadır.
1- “zi’t-tavl” ifadesi, çevirilerde “ihsan”, “lütuf”, “kerem”, “ni’met”
şeklinde yer almaktadır. Bu sözcüğün, “kudret/güç sahibi” demek
olan anlamının tercih edilmesi daha uygundur. Zira eğer kast edilen
şey; “ihsan, nimet, lütuf ve ikram” demek olunsaydı,“tavl” sözcüğü
yerine -birçok ayette olduğu gibi- doğrudan bu sözcüklerin kendisi
kullanılırdı.
576 40/Mü’min Sûresi Bölüm 24
4. Gerçeği yalanlayan nankörlerden başkası Allah’ın ayetleri
hakkında tartışmaz. Onların beldelerde1
diledikleri gibi gezip
tozmaları seni aldatmasın.
1- Bu dünyada.
5. Onlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonraki topluluklar
da yalanladılar. Her ümmet, kendi rasullerini yalanlamaya
yöneldi. Hakk’ı, Batıl’la yok etmek için mücadele ettiler. Ben
de onları yakalayıverdim. Akabinde cezalandırmam nasılmış
gördüler!
6. İşte böylece gerçeği yalanlayan nankörler üzerine, Rabb’inin,
“Kuşkusuz ki onlar Cehennem halkıdır.” Kelimesi1
hak oldu.
1- Takdir edilmiş hükmü.
7. Arş’ı1
yüklenenler ve çevresinde bulunanlar, Rabb’lerini övgü
ile yüceltirler. Ve O’na inanırlar. İnananlar için bağışlanma dilerler: “ Rabb’imiz! Sen, rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın.
Tövbe edenleri ve senin dosdoğru yoluna uyan kimseleri bağışla. Onları Cehennem azabından koru.”
1- Mutlak yönetim gücü.
8. “Rabb’imiz! Onları; onların atalarından, eşlerinden ve soylarından salih1
kimseleri, kendilerine söz verdiğin Adn Cennetlerine girdir. Sen, Mutlak Üstün Olan’sın, En İyi Hüküm
Veren’sin.”
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
9. “Onları kötülüklerden koru. Ve Sen izin günü kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu, büyük
kurtuluştur.”
10. Gerçeği yalanlayan nankörlere seslenilir: “Elbette ki Allah’ın
kızgınlığı, kendinize duymuş olduğunuz kızgınlıktan daha büyüktür. Zira siz inanmaya çağrıldığınız zaman, gerçeği yalanlayarak nankörlük ediyordunuz.”
Bölüm 24 40/Mü’min Sûresi 577
11. Dediler ki: “Rabb’imiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin1
.
Artık suçlarımızı itiraf ettik. Şimdi bu durumdan kurtulmanın
bir yolu var mı?”
1- Çoğunluğun kabulüne göre, iki kez ölüp diriltilme şu şekildedir:
Birinci ölüm ve diriltme, yaratılmadan önceki toprak haldeki durum, ölü olmayı; topraktan yaratılmak da diriltilme; ikinci ölüm ve
diriltilme de dünyadaki ölüm ve ahiretteki diriltilme şeklindedir. (2/
Bakara, 28: Yokken sizi var eden Allah’ı nasıl inkâr edersiniz! Sonra
sizi öldürecek, sonra tekrar dirilterek kendisine döndürecektir.)
12. Bu, sizin bir tek Allah’a çağrıldığınız zaman inkâr etmeniz
nedeniyledir. O’na şirk koşulunca inanıyordunuz. Artık karar
yüce ve büyük olan Allah’ındır.
13. O, size ayetlerini1
gösteren, sizin için gökten rızık indirendir.
Ancak, gönülden yönelenler öğüt alırlar.
1- Göstergelerini, kanıtlarını.
14. Öyleyse, gerçeği yalanlayan nankörler hoşlanmasa da, dini
yalnızca kendisine özgü kılarak Allah’a dua edin.
15. O, dereceleri yükseltendir, Arş’ın1
sahibidir. O, “Buluşma
Günü” hakkında insanları uyarmak için Kendi buyruğundan
olan ruhu2
kullarından dilediğine ulaştırır.
1- Mutlak yönetim gücü. 2- Vahiy.
16. O gün, onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. O gün, mülk1
kimindir? Tek ve Kahhar2
Olan Allah’ındır.
1- Mutlak egemenlik. 2- Varlığın Üzerinde Mutlak Egemen’dir.
17. Bugün her kişi kazandıklarıyla1
hesaba çekilecektir. Bugün,
haksızlık yoktur. Kuşkusuz Allah hesabı çabuk görendir.
1- Hayattayken yaptıklarıyla.
18. Yaklaşan gün hakkında onları uyar. O gün korkudan yürekler
ağızlara gelir. Zalimler için ne samimi bir dost ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır.
19. O, bakışlardaki art niyeti ve göğüslerin gizlediğini bilir.
578 40/Mü’min Sûresi Bölüm 24
20. Allah, hakkı gerçekleştirir. Allah’ın yanı sıra yöneldikleri kimseler ise hiçbir şeyi gerçekleştiremezler. Kuşkusuz Allah, Her
Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören’dir.
21. Onlar, yeryüzünde gezinip, kendilerinden önce gelip geçmiş
olanların sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Onlar, yeryüzünde güç olarak ve bıraktıkları eserler bakımından daha
üstündüler. Yine de Allah onları, suçları1
nedeniyle cezalandırdı. Kendilerini Allah’tan koruyan kimse olmadı.
1- Ayette, “zenb” sözcüğü yer almaktadır. Bu sözcüğü “günah” olarak çevirmek doğru değildir. Zenb, suç işlemek demektir. Günahın
karşılığı “ism” dir. Zenb, kavram olarak sonucu kötü olan her şeyi
kapsamaktadır. Zenb, (çoğulu “Zunub”) : sözcük olarak bir şeyin
kuyruğunu almak demektir. Dikkatsizlik veya yeteneksizlik nedeniyle ortaya çıkan kusurları, yanlışları ve sonucu iyi olmayan bütün
eksiklikleri içerir.
22. Bu, rasuller kendilerine kanıt içeren belgelerle geldikleri halde onu yalanlamaları nedeniyledir. Bunun üzerine Allah onları cezalandırdı. O, Mutlak Güç Sahibi’dir, Cezalandırması Çok
Şiddetli Olan’dır.
23. Ant olsun ki, Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir yetkiyle gönderdik:
24. Firavun’a, Haman’a ve Karun’a. Fakat onlar: “Bu yalancı bir
sihirbazdır.” dediler.
25. Böylece katımızdan hakk ile geldiği zaman onlar: “Onunla birlikte iman eden kimselerin oğullarını öldürün; kadınlarını ise
sağ bırakın.” dediler. Gerçeği yalanlayan nankörlerin düzeni,
sapkınlığa düşmekten başka bir şey değildir.
Bölüm 24 40/Mü’min Sûresi 579
26. Firavun: “Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim. O istediği kadar
Rabb’ini yardıma çağırsın. Ben, onun sizin dininizi1
değiştirmesinden veya yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.” dedi.
1- Din kavram olarak Kur’an’da inanç sistemi, yaşam biçimi, toplumsal düzen, yasa, hesap, karşılık/ceza vb. anlamlarda kullanılmıştır. Din, öncelikli anlamı itibariyle, yaşamı düzenleyen ilke ve
kuralların referans alındığı değerler demektir. Kur’an’a göre yaşamı
düzenlemede vahyi referans almayan her düşünce ve inanç küfürdür. Keza insanlar; yaşamlarını, düzenlerini, sistemlerini hangi değerleri referans alarak düzenliyorlarsa, o değerler onların dinidir.
Örneğin 3/Al-i İmran 73; 6/En’am 70; 7/Araf 51; 12/Yusuf 76; 40/
Mü’min 26. Kur’an, nasıl ki Mekkeli müşriklerin cahiliye değerlerini
referans alan düzenlerini, sistemlerini din olarak tanımlıyorsa; günümüzün Kur’an’nı referans almayan bütün düzen ve sistemleri de
birer cahiliye dinidir. Ancak şu gerçek göz ardı edilmemelidir: Allah,
Kur’an’ı değerleri referans almak koşulu ile yaşadığımız hayatı düzenlemeyi kullarına bırakmıştır. Nasıl bir yönetim biçimi, nasıl bir
ekonomik sistem, nasıl bir yaşam biçimi vb. olması gerektiği konusunda yetki de, görev de, sorumluluk da bize aittir. Kur’an’ı referans
almak koşulu ile günün koşullarına ve ihtiyaçlarına göre istediğimiz
düzeni/sistemi kurmak bize bırakılmış bir husustur.
27. Musa: “Kuşkusuz ben, hesap gününe inanmayan bütün kibirlilerden, benim de Rabb’im, sizin de Rabb’iniz olan Allah’a
sığınırım.” dedi.
28. Firavun taraftarlarından imanını gizleyen bir kimse, şöyle
dedi: “Rabb’im Allah’tır dediği için mi bir adamı öldüreceksiniz? Oysaki o, size Rabb’inizden açık kanıtlarla geldi. Eğer
yalancı biriyse yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa uyardığı şeylerin bir kısmı size isabet edecektir. Allah, aşırı
giden yalancı bir kimseyi doğru yola iletmez.
580 40/Mü’min Sûresi Bölüm 24
29. Ey halkım! Bugün yeryüzünde gücü elinizde bulunduranlar
olarak mülk1
sizindir. Şayet gelecek olursa Allah’ın azabından
bizi kim kurtarabilir? Firavun: “Ben size, gördüğüm şeyden
başkasını göstermiyorum. Ve ben, sizi reşadın2
yolundan başkasına iletemem.” dedi.
1- Egemenlik, hükümranlık. 2- Doğru yol.
30. İman etmiş olan kimse: “Ey insanlar! Ben daha önce birçok
toplumun başına gelenin sizin başınıza da gelmesinden korkuyorum.”
31. “Nuh, Ad, Semud ve onlardan sonraki toplumların durumu
gibi. Allah, kullarına haksızlık edici değildir.”
32. “Ey halkım! Ben sizin için o feryat1
gününden korkuyorum.”
1- Kıyamet Günü’nden.
33. Arkanıza bakmadan kaçacağınız gün, sizi Allah’ın azabından
koruyabilecek kimse yoktur. Allah, kimi sapkınlıkta bırakırsa1
ona doğru yolu gösterecek yoktur.
1- Uygun gördüğünü. Yani, kişinin seçimine göre uygun olan karşılığı vererek. Bu terkip; Allah, doğru yola iletilmeyi hak edeni, isteyeni
doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmayı hak edeni, isteyeni de sapkınlıkta bırakır; sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola
iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir, demektir.
Hidayet ve dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir.
34. Ant olsun ki daha önce Yusuf size açık kanıt içeren belgelerle
gelmişti. Ancak o zaman onun size getirdiği şeyler hakkında
şüphe edip durmuştunuz. Yusuf ölünce de: “ Bundan sonra
Allah asla Rasul göndermez.” dediniz. Allah, haddi aşan kuşkucu kimseyi işte böyle saptırır.
35. O kimseler, kendilerine görevli kılınmış, yetki verilmiş bir kimse gelmediği halde, Allah’ın ayetleri hakkında tartışırlar. Bu
da Allah’ın yanında da insanların yanında da büyük bir kızgınlığa neden olur. İşte böyle! Allah, her büyüklük taslayanın
kalbini mühürler.
Bölüm 24 40/Mü’min Sûresi 581
36. Firavun: “Ey Haman! Benim için yüksek bir kule yap. Belki
böylece o sebeplere1
ulaşırım;”
1- Musa’nın ilahına gidecek yolu bulurum. Hedefe ulaşırım.
37. “Göklerin sebeplerine. Böylece Musa’nın ilahını görürüm.
Çünkü ben onun yalancı olduğunu sanıyorum.” dedi. Ve işte
böylece Firavun’a, yaptığı kötü iş iyi gösterildi ve doğru yoldan çıkarıldı. Firavunun planı, hüsrandan başka bir şeye yaramadı.
38. İman etmiş olan kimse: “Ey halkım! Bana uyun ki sizi reşadın1
yoluna ileteyim.”
1- Doğru yolda olan, olgun, akıllı olan.
39. “Ey halkım! Bu dünya hayatı geçici bir yararlanmadır. Ahiret
hayatı ise kesinlikle devamlı kalınacak yerdir.”
40. Kim bir kötülük yaparsa, ona yaptığının karşılığından fazlasıyla karşılık verilmez. Erkek veya kadın, her kim mü’min olarak
salihi1
yaparsa, işte onlar hesapsız şekilde rızıklanmak üzere
Cennet’e girerler.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
41. Ey halkım! “Ne gariptir ki siz beni ateşe, ben ise sizi kurtuluşa
çağırıyorum!”
42. “Siz beni Allah’ı yalanlamaya ve hakkında bilgim olmayan
şeyleri O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi Mutlak Üstün ve Çok Bağışlayıcı Olan’a çağırıyorum.”
43. “Şu bir gerçek ki, sizin beni kendisine çağırdığınız şey, dünyada da ahirette de kendisine çağıranlara cevap verme gücü olmayan şeydir. Kuşkusuz dönüşümüz Allah’adır. Haddi aşanlar
Cehennemliktirler.”
44. “Sizin için söylediklerimin doğruluğunu yakında anlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Allah, kullarının yaptığı her şeyi görmektedir.”
582 40/Mü’min Sûresi Bölüm 24
45. Sonra Allah onu1
, onların yaptıkları planların kötülüklerinden
korudu. Firavuncuları ise azabın kötüsü kuşattı.
1- İnanan kimseyi.
46. Ateş! Sabah akşam ona1
arz olunurlar. O saatin gerçekleşeceği gün: “Firavuncuları azabın şiddetlisine sokun!”
1- Sabah akşam: “sabahtan akşama,” diğer bir ifade ile “devamlı”
anlamına gelen; süreklilik ifade eden bir deyimdir. Buna; günün iki
ucu, yani sabah ve akşam vakitleri olarak anlam vermek yanlıştır.
Bu ayet, sapkın bir inanç olan “kabir azabına” delil olarak gösterilmektedir. Böyle bir inanç, Kur’an’ın onlarca ayetiyle çelişmektedir.
Zira Kur’an, yalnızca ve çok açık bir şekilde “ölümden” ve ölümden
sonra da “Kıyamet Günü diriltilmekten” söz etmektedir. Kur’an’a
göre, bu ikisinin arasında ayrıca bir diriltilme kesinlikle söz konusu değildir. Kabir azabı ve kabir azabına dair söylenenlerin tamamı
gerçek dışıdır; Kur’an’ı yalanlamadır. Örneğin: “Kıyametin koptuğu
gün, suçlular bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar
işte böyle döndürülüyorlardı.”(30/Rum, 55) Kur’an’a göre: Kıyamet
Günü herkes hesaba çekilecek ve ondan sonra kimin nereye gideceği belirlenecektir. Yani hesaba çekilmeden, yargılanmadan ceza
veya ödül söz konusu değildir.
47. Ateşin içinde birbirlerini suçlarlar; güçsüz olanlar, büyüklük
taslayanlara: “Biz size uyduk, şimdi siz ateşin bir kısmını bizden savabilir misiniz?” derler.
48. Büyüklük taslayanlar: “Hepimiz onun içindeyiz. Artık Allah,
kulları arasında hükmünü verdi.” derler.
49. Ateşte olanlar, Cehennem görevlilerine: “Rabb’inize dua edin
de bir gün de olsa azabı bizden hafifletsin.” derler.
50. Görevliler: “Rasulleriniz, size kanıt içeren bilgilerle gelmediler mi?” derler. Onlar: “Evet, geldiler.” derler. Görevliler: “O
halde kendiniz yalvarıp yakarın; gerçeği yalanlayan nankörlerin duası ancak sapkıncadır.” derler.
Bölüm 24 40/Mü’min Sûresi 583
51. Biz, rasullerimize ve inanan kimselere dünya hayatında ve tanıkların, tanıklık edecekleri günde1
kesinlikle yardım ederiz.
1- Kıyamette.
52. O gün zalimlere, mazeretleri yarar sağlamaz. Onlara lanet1
okunacak ve yurtların en kötüsü onlar içindir.
1- Lanet: Dışlamak, uzaklaştırmak; iyilik, lütuf ve merhametten yoksun bırakmak; beddua ve hakarette bulunmak.
53. Ant olsun ki Musa’ya hidayet1
verdik. İsrailoğulları’na Kitap’ı
miras kıldık;
1- Doğru yolu göstericiyi verdik.
54. Temiz akıl sahipleri için doğru yolu gösterici ve öğüt olarak.
55. O halde sabret. Kuşkusuz Allah’ın verdiği söz gerçektir. Kusurların için bağışlanma dile. Akşam sabah1
Rabb’ini hamd ile
tesbih et.2
1- Sürekli, gün boyu. 2- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü
ile yücelt. Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel
niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir. Tesbihi, namaza indirgemek
doğru değildir. Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının kavranması
ve Yaratıcının tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir.
Allah’ı tesbih etmek; O’nu şirk içeren her türlü düşünce ve inançtan
arındırarak, Kendisine özgü nitelikleri ile yüceltmek demektir.
56. Yetkili kılınmadıkları1
halde Allah’ın ayetleri hakkında ileri
geri konuşanların kalplerinde, hiçbir zaman tatmin edemeyecekleri bir büyüklenme tutkusu vardır. Sen, Allah’a sığın. O,
Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören’dir.
1- Allah tarafından, kendilerinde mesajını insanlara iletme görevi
(elçilik) verilmediği halde. Ayette “sultan” sözcüğü yer almaktadır.
Bu sözcüğü “delil” olarak çevirmek doğru değildir. Sultan, bir kimsenin yetkili kılındığına; yetkili olduğuna dair verilen yetki belgesi
anlamına gelmektedir. Söz ve yetki sahibi demek olan “Sultan” sözcüğü de bu sözcükten türemiştir.
584 40/Mü’min Sûresi Bölüm 24
57. Elbette ki göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Ama insanların çoğu bu gerçeği
kavramıyorlar.
58. Kör ile gören bir değildir1
. İman edip salihatı2
yapanlar ile kötülük yapanlar3
da bir değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz?
1- Gerçeği görenle, görmeyen. 2- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek. 3- Bozguncu olanlar, yıkıcı olanlar, kötüye
yönlendirenler.
59. Kuşkusuz ki o Sa’at1
kesinlikle gelecektir. Onda hiç kuşku yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.
1- Kıyametin kopuş anı.
60. Rabb’iniz: “Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Bana kulluk
etmeğe büyüklenenler, horlanmış olarak Cehennem’e gireceklerdir.” dedi.
61. Allah, dinginlik bulmanız için geceyi karanlık, gündüzü de işlerinizi görmeniz için aydınlık yapandır. Allah, insanlara karşı
lütuf sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmezler.
62. İşte Rabb’iniz olan Allah budur. O, her şeyin yaratıcısıdır.
O’ndan başka ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da başka şeylere yöneliyorsunuz?
63. Allah’ın ayetlerini bile bile reddedenler, işte böyle haktan
uzaklaşmışlardı.
64. Sizin için yeryüzünü yerleşim alanı, gökyüzünü de üzerinize
bir tavan gibi yapan Allah’tır. O, size en iyi şekille şekil veren
ve sizi temiz şeylerden rızıklandırandır. İşte Rabb’iniz olan Allah odur. Âlemlerin Rabb’i olan Allah, ne mübarektir.1
1- Kutlu, yüce. Nimeti bereketli kılan, çoğaltan, bol bol nimet veren.
65. O, diridir. Ondan başka ilah yoktur. O halde dini yalnızca O’na
has kılarak O’na dua edin. Hamd yalnızca âlemlerin Rabb’i
olan Allah’a özgüdür.
Bölüm 24 40/Mü’min Sûresi 585
66. De ki: “Bana, Rabb’imden gelen açık kanıtlar içeren bilgilerle;
sizin, Allah’tan başka yöneldiklerinize kulluk etmekten kesinlikle men edildim ve ben âlemlerin Rabb’ine teslim olmakla
emrolundum.”
67. O, sizi topraktan yaratandır. Sonra bir nutfeden1
, sonra bir
alakadan.2
Sonra sizi bir bebek olarak dünyaya getiriyor. Nihayet olgunluk çağına ulaşır, derken yaşlanırsınız. Kiminiz bu
süreci tamamlamadan vefat ettirilir. Kiminiz de belirlenen süreye kadar yaşarsınız. Umulur ki aklınızı kullanırsınız.
1- Bir damla sıvı; sperm. 2- Rahim duvarına asılı olan yumurtadan.
68. Hayat veren de öldüren de O’dur. O, bir işin olmasını istediği
zaman ona sadece “Ol.” der, o da olur.
69. Allah’ın ayetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da
saptırılıyorlar!
70. Bu Kitap’ı ve onunla rasullerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlar elbette yakında gerçeği anlayacaklar.
71. O vakit boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenecekler.
72. Kaynar suda ve ateşte yakılacaklar.
73. Sonra onlara: “Şirk koştuklarınız nerede?” denir;
74. Allah’tan başka. Derler ki: “Onlar bizi ortada bırakıp kayboldular. Demek ki daha önce yakardıklarımız bir hiçmiş.” derler.
İşte Allah, gerçeği yalanlayan nankörleri böyle sapkınlıkta bırakır.
75. İşte bu, yeryüzünde hak hukuk tanımaksızın şımarıp azmanız
nedeniyledir.
76. Orada sürekli kalmak üzere Cehennem’in kapılarından girin.
İşte, büyüklenenlerin yeri ne kötüdür!
586 40/Mü’min Sûresi Bölüm 24
77. O halde sabret. Kuşkusuz Allah’ın yaptığı uyarı gerçektir. Onlara yaptığımız uyarılardan bir kısmını sana göstersek de, göstermeden seni vefat ettirsek de, sonunda onlar yalnızca Bize
döndürüleceklerdir.
78. Ant olsun ki, senden önce de birçok rasul gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık, bir kısmını ise anlatmadık. Hiçbir rasul, Allah’ın izni olmaksızın bir âyet1
getiremez. Allah’ın
buyruğu geldiği zaman adalet yerini bulur. Batıldan yana
olanlar hüsrana uğrarlar.
1- Mucize, kanıt.
79. Binmeniz ve yemeniz için hayvanları yararlanmanıza sunan
Allah’tır.
80. Ve sizin için onlarda daha nice yararlar var. Onlarla arzu ettiğiniz yere ulaşırsınız. Onların ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.
81. Allah size âyetlerini1
gösteriyor. O halde Allah’ın ayetlerinden
hangisini inkâr ediyorsunuz?
1- Varlığına, yaratıcılığına ve gücüne işaret eden gösterge ve kanıt
olan eserlerini, evreni ve evrende yer alan varlıkları.
82. Yeryüzünde gezip kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl
olduğuna bakmazlar m? Onlar, güç ve yeryüzündeki eserleri
bakımından daha üstündüler. Öyle olduğu halde sahip oldukları şeyler kendilerine yarar sağlamadı.
83. Rasulleri kendilerine kanıt içeren açıklayıcı bilgilerle geldiği
zaman, sahip oldukları bilgiye güvenerek şımardılar ve kendisi ile alay ettikleri şey onları kuşattı.
84. Bizim cezamızı gördükleri zaman: “Allah’ın tekliğine iman ettik ve O’na şirk koştuklarımızı inkâr ettik.” dediler.
85. Cezamızı görünce iman etmeleri onlara bir fayda vermedi.
Allah’ın kulları hakkındaki geçmişten bugüne uyguladığı yasası budur. Gerçeği yalanlayan nankörler orada zarara uğradılar.
Bölüm 24 41/Fussilet Sûresi 587
fussilet sûresi
[İniş sırası: 61, Mekki, 54 ayet.
Adını 3. ayetteki “Fussilet/detaylandırılmış” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ha, Mim.
2. Rahmeti bol ve kesintisiz olan tarafından indirilmiştir.
3. Bilen1
bir toplum için, ayetleri detaylandırılmış, Arapça
kur’an2
bir Kitap’tır.
1- Gerçeği kavrayan. 2- Okunan. Ayette yer alan kur’an sözcüğü,
bilinen anlamda Kerim Kuran değil, sözcüğün öncelikli anlamı olan
“okumak, okunan, okunmak” anlamındadır. Dolayısı ile ayete Arapça bir Kur’an şeklinde anlam verilmesi doğru değildir.
4. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat insanların çoğu ondan
yüz çevirmekte ve onu dinlememektedirler.
5. “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı, kalplerimiz örtülü, kulaklarımızda bir ağırlık ve bizimle senin aranda bir perde vardır.
Artık sen, bildiğini yap, biz de bildiğimizi yapacağız.” dediler.
6. De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım. Bana vahyolunuyor ki,
sizin ilahınız, bir tek ilahtır. Öyleyse doğrudan O’na yönelin ve
yalnızca O’ndan bağışlanma dileyin. Müşriklerin vay haline!”
588 41/Fussilet Sûresi Bölüm 24
7. Onlar zekât1
vermezler. Ahireti inkâr ederler.
1- Zekât sözcüğü, burada “mali yükümlülük” anlamında değil, sözcüğün diğer anlamları olan “arınma, eş koşmaksızın Allah’a yönelme, benliğin her türlü kötülükten arınması, temizlenmesi, arı duru
hale gelmesi.” anlamına gelmektedir. Zira bu ayet indiğinde mali
yardım anlamında zekât henüz farz kılınmamıştı. Onlardan kasıt da
müşriklerdir zaten.
8. İnanan ve salihatı1
yapanlar, onlar için kesintisiz ödül vardır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak, yapıcı olmak, düzeltmeye yönlendirmek, teşvik etmek.
9. De ki: “Gerçekten de yeri iki günde yaratana mı nankörlük ediyorsunuz? O’na denk olanlar mı görüyorsunuz? O, âlemlerin
Rabb’idir.”
10. Orada; onun üzerinde sabit dağlar oluşturdu. Ve orayı bereketli kıldı. Orada rızkını temin etmek isteyenler için, rızıkları,
fark gözetmeden dört gün içinde takdir etti.
11. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne: “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik.” dediler.1
1- Bu, Allah’ın evrene koyduğu yasaların mecazi anlatımıdır.
12. Böylece onları iki günde yedi gök olarak tamamladı. Ve her
göğe işini vahyetti.1
Ve dünya göğünü kandillerle süsleyip koruduk. İşte bu, Mutlak Üstün Olan ve Her Şeyi Bilen’in takdiridir.
1- Yasalarını koydu.
13. Eğer hala yüz çevirirlerse, onlara de ki: “Adn ve Semud’un yıldırımı gibi bir yıldırıma karşı sizi uyardım.”
14. Hani! Onlara, onlardan önceki ve sonrakilere, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin.” diye rasuller gelmişti. Onlar, “Eğer
Rabb’imiz isteseydi kesinlikle melekler indirirdi. O halde biz
kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri inkâr ediyoruz.” demişlerdi.
Bölüm 24 41/Fussilet Sûresi 589
15. Ad’a gelince, onlar yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar: “Bizden daha güçlü kim olabilir?” dediler. Kendilerini
yaratan Allah’ın, kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Ayetlerimizi bile bile reddediyorlardı.
16. Bunun üzerine, dünya hayatında zillet azabını onlara tattırmamız için, o bahtsız günlerde dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha rezil edicidir. Ve onlara yardım da olunmaz.
17. Semud kavmine gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine,
yaptıkları şeyler nedeniyle, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.
18. Biz, inanan ve takvalı davranan kimseleri kurtardık.
19. O gün, Allah’ın düşmanları bir araya getirilip topluca ateşe
sürülecekler.
20. Nihayet oraya geldikleri zaman, yapmış oldukları şeylere; işitme, görme duyuları ve bedenleri kendi aleyhlerine tanıklık
ederler.
21. Bedenlerine, “Niçin aleyhimize tanıklık ettiniz? dediler. Bedenleri de: “Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi
ilk defa O yarattı ve O’na döndürülüyorsunuz.”
22. İşitme ve görme duyunuz ve bedeniniz aleyhinize tanıklık
eder diye sakınmıyordunuz. Yapmakta olduğunuz birçok şeyi
Allah’ın bilmediğini zannediyordunuz.
23. İşte Rabb’iniz hakkındaki bu zannınız, sizi helake sürükledi.
Böylece hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
24. Artık dayanabilirlerse1
, onlar için konaklama yeri ateştir. Eğer
özür beyan edip2
af isteseler de onlar affedilecek olanlardan
değillerdir.
1- İster dayanabilsinler, ister dayanamasınlar. 2- Pişman olduklarını
ve kendilerine bir şans daha verilmesini istemek.
590 41/Fussilet Sûresi Bölüm 24
25. Biz, onlara bir takım yandaşlar musallat ettik. Yaptıklarını ve
yapacaklarını onlara süslü gösterdiler. Cinn ve insten1
, kendilerinden önce gelip geçmiş topluluklarda yürürlükte olan
“söz”2
üzerlerine gerçekleşti. Onlar hüsrana uğrayan kimselerdir.
1- Bildik bilinmedik kim varsa. Tanınan tanınmayan. Herkes.
2- Azap sözü.
26. Gerçeği yalanlayan nankörler: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin, onun
etkisini kırmak için boş şeyler söyleyin, belki üstün gelirsiniz.”
dediler.
27. Böylesi gerçeği yalanlayan nankörlere, şiddetli bir azap tattıracağız. Ve onları yaptıklarının en kötüsü ile kesinlikle cezalandıracağız.
28. İşte böyle! Allah’ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi
bilerek reddetmeleri nedeniyle ceza olarak, onlar için orada
ebedilik yurdu vardır.
29. Gerçeği yalanlayan nankörler: “Rabb’imiz! Cinn ve insten1
bizi saptıranları bize göster. Aşağılanmışlardan olmaları için
onları ayaklarımızın altına alalım.” dediler.
1- Cinn ve ins ifadesiyle; bilinen- bilinmeyen, tanınan-tanınmayan
kim varsa onların tamamı kastedilmektedir.
30. “Rabb’imiz Allah’tır.” deyip, dosdoğru olanlara gelince, onlara melekler gelerek: “Korkmayın ve üzülmeyin. Söz verildiğiniz Cennet’le sevinin!” derler.
31. “Biz, dünya hayatında ve ahirette sizin evliyanızız.1
Orada
canlarınızın istediği her şey vardır ve istediğiniz her şey emrinizdedir.”
1- Koruyucularınızız, yardımcılarınızız, destekleyicileriniziz..
32. “Çok Bağışlayıcı ve Rahmeti Kesintisiz olan tarafından bir ikram olarak.”
Bölüm 24 41/Fussilet Sûresi 591
33. Allah’a çağıran, salihatı yapan1
ve “Ben teslim olanlardanım.”
diyen kimseden daha iyi sözlü kim vardır?
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
34. İyilikle kötülük bir değildir. Kötülüğü iyilikle sav.1
Bir de bakmışsın ki seninle arasında düşmanlık olan kişi, velin2
oluvermiş.
1- Kötülüğe, iyilikle karşılık ver. (Söz konusu kötülüğün tanımı ve
sınırları iyi belirlenmelidir. Kast edilen şey, zulme sessiz kalmak
değildir. Yoksa zulmedenin zulmünü iyilikle savmak demek, zulme
ortak olmak demektir. Burada kast edilen kötülük: davetçinin muhatabı tarafından görebileceği kabalık ve kötü davranıştır. Bunlara,
öfke, nefret, intikam duygusu ile karşılık verilmemesi istenmektedir.
Keza, kişisel ilişkilerde ortaya çıkan ve daha çok davranış bozukluğu olarak tanımlanabilecek türden kötülüklerdir. Diğer bir ifade ile
“Cahille cahil olma.” denmektedir.) 2- Koruyucu, yardımcı, gözeten,
destekleyici, yandaş.
35. Buna1
ancak sabredenler ve büyük haz2
sahipleri kavuşturulur.
1- Kötülüğü iyilikle savma olgunluğuna. 2- Yüksek ahlak ve erdem.
36. Eğer şeytan, bir dürtüş1
ile seni dürtecek olursa hemen
Allah’a sığın2
. O, Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Vesvese. 2- Şeytandan Allah’a sığınmak, “Euzu billahi mine’şşeytani’r-racim” (kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım) demek değildir. Şeytandan Allah’a sığınmak: İns ve cinn güçlerin, kurumların,
kişilerin; saptırıcı telkin ve yönlendirmelerini vahye sorarak, vahyi
ölçü alarak, bunların saptırıcılıklarına karşı kişinin kendisini korumasıdır. Yanlış düşünce ve davranışlara karşı Allah’ın gönderdiği
vahyi ölçü almasıdır. Doğruyu, vahiyden öğrenip, şeytanın saptırmasını önlemektir. Zaten ayette, “Allah’a sığınırım de.” denmemekte, “Allah’a sığın.” denmektedir. Allah’a sığınmak da onun buyruklarına uymak demektir.
592 41/Fussilet Sûresi Bölüm 24
37. Gece ve gündüz; Güneş ve Ay O’nun âyetlerindendir.1 Güneş’e
ve Ay’a secde2
etmeyin. Eğer yalnızca O’na kulluk ediyorsanız,
onları yaratmış olana secde edin.
1- Gücünün, büyüklüğünün, yaratıcılığının göstergelerindendir.
2- Saygınlığınızı ve önemsemenizi Güneş’e ve Ay’a değil, onları yaratmış olan Allah’a gösterin; saygınlığınız nimete değil, nimeti verene olsun.
38. Eğer büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki, Rabb’inin katında bulunanlar, gece gündüz1
, O’nu tesbih2
ederler ve onlar hiç usanmazlar.
1- Sürekli. 2- Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, bütün mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir.
39. Kupkuru olarak gördüğün yeryüzünün, sonradan üzerine su
indirdiğimiz zaman harekete geçmesi ve nemalanıp kabarması da O’nun âyetlerindendir.1
Ona hayat veren, elbette ki
ölüleri de diriltir. O, Her Şeye Gücü Yeten’dir.
1- Kanıt, gösterge, işaret.
40. Ayetlerimizde saptırma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. O halde
Kıyamet Günü ateşe atılan kimse mi yoksa Bize güven içinde
gelenler mi hayırlıdır? Dilediğinizi yapın. Kuşkusuz O, yaptığınız şeyleri en iyi görendir.
41. Onlar, kendilerine zikir1
geldiği zaman onu yalanladılar. Kuşkusuz O, yüce bir Kitap’tır.
1- Öğüt olan Kur’an.
42. Ona önünden ve arkasından batıl yaklaşamaz. En İyi Hüküm
Veren, Övgüye Değer Yegâne Varlık tarafından indirilmiştir.
43. Sana, senden önceki rasullere söylenmiş olandan başka bir
şey söylenmiyor.1
Senin Rabb’in, kesinlikle bağışlamanın ve
acı veren azabın sahibidir.
1- Senden önceki rasullere de ayni şekilde sataşmışlardı, itham etmişlerdi.
Bölüm 24 41/Fussilet Sûresi 593
44. Biz, onu yabancı bir dille “kur’an”1
yapsaydık, mutlaka: “O’nun
ayetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Yabancı dilde bir
kur’ana2
Arap muhatap, hiç olur mu? De ki: “Kur’an, inananlar
için bir yol gösterici ve bir şifadır.” Ve inanmayanlara gelince,
onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur’an, onlara kapalıdır. Onlara sanki uzak bir yerden seslenilmektedir.3
1- Okunan. 2- Arapça olmayan bir kitaba. 3- Sanki hiçbir şey duymuyorlar.
45. Ant olsun ki Biz, Musa’ya Kitap’ı vermiştik de onda görüş ayrılığına düştüler. Eğer Rabb’inin önceden verilmiş bir kararı
olmasaydı1
, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi.
Onlar, Kur’an hakkında derin bir kuşku içindeler.
1- Hesap görmeyi Ahirete bırakmış olmasaydı.
46. Kim salihatı1
yaparsa kendisi için yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, kötülüğü kendi aleyhinedir. Senin Rabb’in kullarına asla haksızlık yapmaz.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak, yapıcı olmak, düzeltmeye yönlendirmek, teşvik etmek.
24. Bölümün Sonu
47. O Sa’at’ın1
bilgisi yalnızca O’na havale olunur. O’nun bilgisi2
dışında hiçbir ürün kabuğundan çıkmaz. Hiçbir dişi hamile
kalmaz ve doğum yapmaz. Onlara: “Bana ortak koştuklarınız
nerede?” diye seslenileceği gün, onlar: “Bizden bir tanık olmadığını3
Sana bildiririz.” derler.
1- Kıyamet’in. 2- Her şey O’nun koyduğu yasalara göre gerçekleşir.
3- O şeylerin Sana ortak olduklarını artık kabul etmiyoruz.
48. Ve daha önce tapındıkları şeyler, onlardan uzaklaşıp gittiler.
Onlar, kendileri için kaçıp kurtulacak yer olmadığını anladılar.
594 41/Fussilet Sûresi Bölüm 25
49. İnsan iyilik1
istemekten bıkıp usanmaz. Eğer kendisine bir kötülük dokunursa, hemen karamsarlığa kapılır ve ümitsiz olur.
1- Mal-mülk.
50. Fakat kendisine dokunan sıkıntıdan sonra, ona Tarafımızdan
bir rahmet1
tattırsak: “Bu benim hakkımdır. Ve Saat’ın2
geleceğini de sanmıyorum. Gelse bile, Rabb’imin huzuruna çıkarılacak olursam, O’nun yanında kesinlikle benim için en iyisi
vardır.” der. O zaman, gerçeği yalanlayan nankörlere, yaptıklarını kesinlikle bildireceğiz ve onlara kesinlikle ağır bir cezadan
tattıracağız.
1- Mal, mülk ve rahatlık verirsek. 2- Kıyametin kopacağını.
51. İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirip yan çizer.1
Kendisine bir kötülük dokunduğu zaman da bol bol dua ederek yardım ister.
1- Mal, imkân ve güç verince Bizi unutur; başına bir bela geldiği,
sıkıntıya düştüğü zaman da yeniden Bizi hatırlamaya başlar.
52. De ki: “Gördünüz mü?1
Eğer Kur’an Allah katından olduğu halde, siz onu inkâr ediyor ve tanımıyorsanız; bu durumda, haktan uzak kalandan daha sapkın kim olabilir?”
1- Hiç düşündünüz mü?
53. Âyetlerimizi1
afakta2
ve enfüste3
onlara göstereceğiz. Onun4
gerçek olduğu açıkça belli olsun diye. Rabb’inin her şeye tanık
olması yeterli değil mi?
1- Gücümüzü, büyüklüğümüzü, yüceliğimizi gösteren işaretleri, göstergeleri, kanıtları. 2- Dış dünyada, doğada. 3- İç dünyada, kendi
içinde. 4- Kur’an’ın.
54. İyi bilin ki onlar, Rabb’lerine kavuşacaklarından kuşku duyuyorlar. İyi bilin ki O, Her Şeyi Kuşatan’dır.
Bölüm 25 42/Şura Sûresi 595
şura sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ha, Mim.
2. Ayn, Sin, Kaf.
3. Mutlak Üstün Olan, En İyi Hüküm Veren Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.
4. Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. O, Çok Yüce’dir,
Çok Ulu’dur.
5. Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak. Melekler ise
Rabb’lerini övgü ile yüceltiyor, yeryüzünde bulunanlar için
bağışlanma diliyorlar. İyi bilin ki Allah, Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
6. Onlar, O’ndan başka veliler1
edindiler. Allah, onları görüp gözetlemektedir. Sen onlara vekil2
değilsin.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir. 2- Her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan,
sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve hak ettiğini veren.
7. Kentlerin anası1
ve civarındakileri, hakkında kuşku olmayan
toplanma günü ile uyarman için sana Arapça bir Kur’an vahyettik. Onların bir kısmı Cennet’tedir, bir kısmı da alevli ateştedir.
1- Mekke.
[İniş sırası: 62, Mekki, 53 ayet.
Adını 38. ayetteki “şura/danışma” sözcüğünden almıştır. ]
596 42/Şura Sûresi Bölüm 25
8. Eğer Allah dileseydi1
kesinlikle onları bir tek ümmet2
yapardı.
Ne var ki O dilediği3
kimseyi rahmetinin içine koyar. Zalimlere
gelince, onların velisi ve yardımcısı yoktur.
1- Kimseye seçme hakkı tanımayarak, irade sahibi yapmayarak.
İnsanları, seçimlerinde özgür bırakmayarak. 2- Topluluk, toplum.
Sözcüğün birincil anlamı “yol” demektir. Bu yol, amaçlanmış, hedef olarak belirlenmiş yoldur. Amaç ve inanç birliği, ortak değer
yargıları ve aynı uygarlığa sahip olan insan topluluğu demek olan
ümmet kavramının; aynı zamanda ana, din, yol, cemaat, familya,
nesil, boy, zaman gibi anlamları da bulunmaktadır. 3- Uygun gördüğünü. Dileyeni, hak edeni; hak etmek için gayret göstereni.
9. Yoksa O’ndan başka veliler mi edindiler? Oysa ki veli1
yalnızca
O’dur. O, ölüleri diriltir ve O, Her Şeye Gücü Yeten’dir.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
10. Bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, artık onun hükmü
Allah’a aittir. İşte o Allah, benim Rabb’imdir. O’na tevekkül1
ettim ve O’na yöneldim.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
11. Göklerin ve yerin fıtratını1
belirleyendir. Size, kendinizden
çiftler, hayvanlardan çiftler yapandır. Orada sizi bir düzen
içinde üretiyor. O’na benzer hiçbir şey yoktur. O, Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören’dir.
1- Onlara işleyiş yasalarını koyandır. Çevirilerde, ayette yer alan
“fâtiru” sözcüğüne, “yaratma” anlamı verilmektedir. Bu doğru değildir. Zira “fatira” yaratmak değil, bir şeyin “fıtratı” yani sahip olduğu özellikler demektir.
12. Göklerin ve yeryüzünün kilitleri1
yalnızca O’nundur. O, dilediği kimse için rızkı genişletir ve takdir eder. O, Her Şeyi En İyi
Bilen’dir.
1- Hazineleri, egemenliği, yönetimi.
Bölüm 25 42/Şura Sûresi 597
13. O, dinden Nuh’a tavsiye ettiği şeyi, sana vahyettiğimiz şeyi;
İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya, “Dini ayakta tutun1
ve onda ayrılığa düşmeyin.” diye tavsiye buyurduğumuz şeyleri size de
yasa kıldı. Senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır
geldi. Allah, dilediğini2
kendisine seçer ve kendisine yönelen
kimseye doğru yolu gösterir.
1- Dini tam anlamıyla yaşayın. 2- Uygun gördüğünü, Dileyeni. Hak
etmek için gayret göstereni.
14. Onların, kendilerine ilim1
geldikten sonra anlaşmazlığa düşmelerinin nedeni kıskançlık ve ihtiraslarıdır. Eğer Rabb’inden,
“belirlenmiş bir süreye kadar” sözü verilmemiş olunsaydı,
aralarında hemen hüküm gerçekleştirilirdi. Onların ardından
Kitap’a mirasçı olanlar2
, derin bir kuşku içindedirler.
1- Vahiy. 2- Ehl-i Kitap.
15. İşte bunun için, artık sen onlara çağrıda bulun. Buyrulduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına1
uyma. Onlara de
ki: “Allah’ın Kitap’tan indirdiği şeye inandım. Ve ben aranızda adaleti gerçekleştirmekle buyruldum. Allah, bizim de
Rabb’imizdir, sizin de Rabb’inizdir. Bizim yaptıklarımız bize,
sizin yaptıklarınız da sizedir. Öyleyse aramızda çekişmeye gerek yoktur. Nasıl olsa Allah aramızı bulacak.2
Dönüş yalnızca
O’nadır.
1- Tutku ve kuruntularına. 2- Hükmünü verecek.
16. Allah’a olan çağrıya olumlu yanıt verdikten sonra, O’nun hakkında tartışanların ileri sürdükleri kanıtlar, Rabb’lerinin yanında geçersizdir. Onların üzerinde gazap vardır, şiddetli bir
azap da onlar içindir.
17. Allah, Kitap’ı ve mizanı1
hakk ile indirendir. Nereden bileceksin ki belki de o Sa’at2
çok yakındır!
1- Ölçüyü: Adalet ölçüsünü. Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, yararlı
olanla zararlı olanı ayırt etme ölçüsünü. Hak, adalet ve yaşamın
dengesini sağlayacak ölçüyü. 2- Kıyamet.
598 42/Şura Sûresi Bölüm 25
18. İnanmayanlar, alayımsı bir şekilde, onun hemen gerçekleşmesini istiyorlar. İnananlar ise tedbirlidirler. Onun gerçek olduğunu bilirler. Sa’at1
hakkında tartışanlar, derin bir sapkınlık
içindedirler.
1- Kıyamet.
19. Allah, kullarına karşı çok hoşnut edicidir. Dilediğini rızıklandırır. O, Mutlak Güç Sahibi’dir, Mutlak Üstün Olan’dır.
20. Kim ahiret kazancını isterse, Biz onun kazancını artırırız. Kim
dünya kazancını isterse, ona da ondan artırırız. Ve onun için
ahirette hiçbir nasip yoktur.
21. Yoksa onların, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi, kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer “ayırma kelimesi”1
olmasaydı kesinlikle aralarında hemen hüküm verilirdi. Kuşkusuz ki zalimler için acı bir azap vardır.
1- Hesap sorma gününde her kesin yaptıklarına göre ayrıştırılacağına dair takdir edilmiş hüküm.
22. Kazandıkları şeylerle karşı karşıya geldiklerinde, zalimlerin
endişeye kapıldıklarını görürsün. İman edip salihatı1
yapanlar
da Cennetlerin bahçelerindedirler. Onlar için Rabb’lerinin yanında istedikleri her şey vardır. İşte bu büyük ikramdır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak, yapıcı olmak, düzeltmeye yönlendirmek, teşvik etmek.
23. İşte bu, Allah’ın, iman edip salihatı yapan kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben bu çağrıya karşılık “yakınlıkta sevgiden”1
başka sizden bir ücret istemiyorum. Her kim bir iyilik
yaparsa, onun için iyilikleri artırırız. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır,
Çok Şükreden’dir.2
1- Allah’a giden yolda yakınlık kurmanızdan, birbirinizi sevmenizden. 2- Yapılan Şeyin Karşılığını Veren’dir.
Bölüm 25 42/Şura Sûresi 599
24. Onlar, senin için “Allah’a karşı yalan uydurdu.” diyorlar. Oysaki Allah dilerse1
senin kalbini de mühürler. Batılı yok eder. Ve
kelimeleriyle2
hakkı gerçekleştirir. O, göğüslerde olanı çok iyi
bilendir.
1- Böyle bir şey yaptığın takdirde. 2- Takdir edilmiş hükmüyle.
25. Ve O, kullarının tövbesini kabul eder ve kötülüklerini bağışlar.
Ve yaptığınız şeyleri bilir.
26. İman edip salihatı yapanların isteklerini kabul eder ve onlara
lütfundan daha fazlasını verir. Gerçeği yalanlayan nankörlere
ise şiddetli bir azap vardır.
27. Eğer Allah, kullarına rızkı genişletseydi, kesinlikle yeryüzünde
azarlardı. Fakat O, dilediği kadarını indirir. Kuşkusuz O, kullarının Her Şeyinden Haberdar Olan’dır, Her Şeyi Gören’dir.
28. O, insanlar ümitsizliğe düştükten sonra yağmuru yağdıran ve
rahmetini yayandır. Ve O, Gerçek Gözetici’dir, Övgüye Değer
Yegâne Varlık’tır.
29. Göklerin ve yeryüzünün yaratılması ve o ikisinde1
her canlıdan çoğaltıp yayması, O’nun âyetlerindendir.2
O, dilediği zaman onları toplamaya gücü yetendir.
1- Göklerde ve yerde. 2- Varlığının, gücünün, üstünlüğünün göstergelerindendir.
30. Size isabet eden her musibet, kendi yaptığınız şeyler yüzündendir. O, çoğuna da engel oluyor.
31. Siz, yeryüzünde aciz bırakabilecek olanlar değilsiniz. Sizin,
Allah’tan başka bir veliniz1
ve yardımcınız yoktur.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
32. Denizdeki dağ gibi akıp giden gemiler O’nun ayetlerindendir.1
1- Gücünün göstergelerindendir.
33. Dilerse rüzgârı durdurur da denizin yüzünde kalakalırlar. Kuşkusuz bunda çok sabreden ve çok şükredenler için âyetler1
vardır.
1- Kanıtlar.
600 42/Şura Sûresi Bölüm 25
34. Veya yaptıkları şeylerden dolayı onları yok eder veya birçoğunu bağışlar.
35. Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için sığınacak bir yer olmadığını bilsinler.
36. Size verilen her şey, geçici dünya hayatının geçimliğidir. İman
edip, Rabb’lerine tevekkül1
edenlere Allah katından verilecek
nimetler daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır.
1- Allah’a güvenmek, O’na dayanmak; her türlü hazırlığı yaptıktan
sonra sonucu Allah’a bırakmak.
37. Onlar, günahların büyüğünden ve hayâsızlıktan kaçınan ve
öfkelendikleri zaman bağışlayan kimselerdir.
38. Rabb’lerinin çağrısına uyarlar ve salatı ikâme1
ederler. Onlar,
işlerini birbirlerine danışarak2
yaparlar. Kendilerine verdiğimiz rızıktan infak3
ederler.
1- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelip, O’na kulluk etmek.
Yardım ve desteği canlı ve diri tutmak. İbadete layık yegâne ilah
olarak Allah’a inanmak; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle yapmak. 2- Ortak/kolektif akılla.
3- Harcarlar; hayırlı işlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım ederler.
39. Bir haksızlığa, zulme uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.
40. Bir kötülüğün karşılığı onun aynısı bir kötülüktür. Ama kim
bağışlar ve düzeltici olursa artık onun karşılığı Allah’a aittir.
Kuşkusuz O, haksızlık yapanları sevmez.
41. Kim de haksızlığa uğradıktan sonra hakkını alırsa, onun aleyhine bir yol tercih edilmez.
42. Fakat insanlara haksızlık yapanların ve yeryüzünde haksız
yere zorbalık yapanların aleyhlerine bir yol tercih edilir. İşte
onlar, kendileri için acı bir azap olanlardır.
43. Ancak haksızlığa uğrayan kimse, sabreder ve bağışlarsa, büyüklük yapmış olur.
Bölüm 25 42/Şura Sûresi 601
44. Allah, kimi sapkınlıkta bırakırsa1
, artık bunun ardından onun
için bir veli2
bulunmaz. Haksızlık yapanların, azabı gördüklerinde: “Acaba geri dönmenin bir yolu var mı?” dediklerini göreceksin.
1- Yaptıkları nedeniyle. Doğru yoldan sapan aslında insanın kendisidir. Allah da onun sapmasına müsaade etmektedir. Bu, ona tanıdığı
seçme özgürlüğünün doğal bir sonucudur. 2- Koruyucu, yardımcı,
gözeten, destekleyici, yandaş.
45. Onları, aşağılanmalarından dolayı başları öne eğilmiş, göz
ucuyla çevrelerine bakarlarken ona1
sunulduklarını göreceksin. İman edenler: “Zarara uğrayanlar, kendilerini ve taraftarlarını Kıyamet Günü zarara uğratmış olan kimselerdir.” dediler. İyi bilin ki zalimler kalıcı bir azabın içindedirler.
1- Ateşe.
46. Onların, kendilerine yardım edecek Allah’tan başka velileri
yoktur. Ve Allah kimi sapkınlıkta bırakırsa1
artık onun için bir
kurtuluş yolu yoktur.
1- Uygun gördüğünü. Yani, kişinin seçimine göre uygun olan karşılığı vererek. Bu terkip; Allah, doğru yola iletilmeyi hak edeni, isteyeni
doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmayı hak edeni, isteyeni de sapkınlıkta bırakır; sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola
iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir, demektir.
47. Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce, Rabb’inizin çağrısına olumlu yanıt verin. İzin
Günü1
, sizin için bir sığınak yoktur. Sizin için kabul etmemek
de yoktur.2
1- Hesap görme günü. 2- Yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz.
48. Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, Biz, seni onların üzerine
bekçi olarak göndermedik. Senin üzerine düşen yalnızca çağrıda bulunmaktır. Biz, insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman, insan ona sevinir. Kendi yaptıklarından dolayı
başına bir kötülük gelse, işte o zaman insan kâfir1
kesilir.
1- Nankör.
602 42/Şura Sûresi Bölüm 25
49. Göklerin ve yeryüzünün egemenliği yalnız Allah’a aittir. O,
dilediği şeyi yaratır. Dilediğine dişiler dilediğine de erkekler
bahşeder.
50. Veya hem erkekler hem dişiler; onları çift yapar. Ve dilediğini kısır yapar. Kuşkusuz O, Her Şeyi Bilen’dir, Her Şeye Gücü
Yeten’dir.
51. Allah’ın, vahiy yolu ile veya bir perde arkasından veya bir elçi
göndererek1
izni ile dilediğini vahyetmesi dışında, bir beşer1
ile konuşması söz konusu değildir. Kuşkusuz O, Çok Yüce’dir,
En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Bu ayete; Allah’ın insanla, “vahyederek”, “perde arkasından” ve
“elçi göndererek” olmak üzere üç şekilde vahyi ilettiği şeklinde anlam verilebileceği gibi; vahyin tek yolla, o da: “ Vahyederek; yani
perde gerisinden, yani elçi göndererek.” şeklinde anlam vermek te
mümkündür. Ayette, vahyedilme yolları değil, vahyedilme biçimi
anlatılmaktadır.
52. İşte böylece sana buyruğumuzdan bir ruh1
vahyettik. Sen
kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat onu, kullarımızdan
dileyen kimseyi2
doğru yola ileteceğimiz bir ışık yaptık. Kuşkusuz sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
1- Vahiy. Allah’tan gelen bilgi. Ruh sözcüğü, “can”, “vücuda hayat
veren cevher” anlamının yanı sıra; “insana ve toplumlara düzen vererek onları canlı, diri ve sağlıklı kılan vahiy” anlamında da gelmektedir. Bu ayetteki ruh sözcüğü, bu anlamda kullanılmıştır. 2- Uygun
gördüğümüz kimseyi; yani doğru yola iletilme çabasında olanı, bu
konuda gereken şeyleri yapanı, doğru yola iletilmeyi hak edeni.
53. Göklerde ve yerde olanların kendisine ait olduğu Allah’ın yoluna.1
İyi bilin ki bütün işler sonunda Allah’a döner.
1- Kılavuzluk etmektesin.
Bölüm 25 43/Zuhruf Sûresi 603
zuhruf sûresi
[İniş sırası: 63, Mekki, 89 ayet.
Adını 35. ayetteki “zuhruf/altın” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ha, Mim.
2. Apaçık Kitap’a ant olsun ki!
3. Biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir kur’an1
yaptık.
1- Okunan. Çevirilerde Kur’an sözcüğüne, yaygın olarak Allah’tan
gelen vahyin kitaplaşmış hali anlamı verilmektedir. Bu tek başına
doğru bir tanımlama değildir. Zira vahyin kitaplaşmış haline kimi
ayetlerde bağlamından dolayı isim olarak Kur’an denmiş olsa da
esas isim, “Mushaf”tır, “Kitap”tır. Aslında Kara’e kökünden türeyen
Kur’an, kök anlamı itibariyle Kitap veya Mushaf demek değil, “okumak”, “toplamak” “bir araya getirmek”, “nakletmek”, “aktarmak”
demektir.
4. Kur’an, nezdimizde Ummul Kitap’tadır1
. Gerçekten yücedir
ve hâkimdir.2
1- Ana kitap. 2- Kötülüğü önleyici yasalar içermektedir; sağlamdır,
korunmuştur.
5. Siz, israf eden1
bir toplum oldunuz diye, size öğüt vermekten
vaz mı geçelim?
1- Haddi aşan.
6. Öncekiler için de nice nebiler gönderdik.
7. Onlar, kendilerine gelen her nebiyi mutlaka alaya alıyorlardı.
8. Biz, güç bakımından onlardan daha üstün olanları yok ettik.
Geçmişe ait örnek haline geldiler.
604 43/Zuhruf Sûresi Bölüm 25
9. Müşriklere: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, kesinlikle: “Onları Mutlak Üstün Olan, Her Şeyi Bilen yarattı.” diyecekler.
10. O, yeryüzünü sizin için beşik1
yaptı. Orada yollar yaptı2
. Umulur ki hidayete eresiniz.3
1- Yaşama ve geçinme yeri. 2- Geçinme kaynakları, geçim yolları.
Ayette, yer alan sebil sözcüğüne, “ kara yolu” anlamı verildiği için
“gitmeniz için yollar var etti” diye çeviri yapılmaktadır. Oysaki sebil,
karayolu anlamında “yol” demek değildir. Sebil: “iki şey arasından
birini seçmek anlamında “tercih edilen yol” demektir. Yani, Hakk
ve Batıl, iyi ve kötü, doğru ve yanlış “yoldan birini tercih etmek”
anlamına gelmektedir. 3- Yaşamınızı doğru yoldan temin edersiniz.
Hidayet, sözcük olarak doğru yol, doğru yolda olmak, doğru yolu
seçmek demektir.
11. O, bir ölçüye göre gökten su indirendir. Sonra, onunla ölü bir
beldeyi canlandırdık. İşte siz de böyle yeniden diriltileceksiniz.
12. Her şeyi çift yarattı.1
Gemilerden ve hayvanlardan binekler
kıldı.
1- Evrendeki bütün varlıklar çift yaratılmıştır: Erkek–dişi, iyi-kötü,
siyah–beyaz, sıcak-soğuk, iman-küfür, madde-mana, hayat-ölüm,
sevgi-nefret, cömertlik-cimrilik…
13. Üzerlerine binip, onlardan yararlanınca, Rabb’inizin verdiği
nimetleri anarak: “Bunları, hizmetimize veren Allah ne yücedir; yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi.” deyin.
14. Kuşkusuz biz, sonunda Rabb’imize döneceğiz.
15. Bazı kullarını, O’nun bir parçası saydılar.1
Gerçekten, insan2
,
açıkça nankörlük etmektedir.
1- Allah’ın velileri, azizleri, kralları, oğulları, çocukları, hayvanları…
2- Buradaki insandan kasıt, insanların tamamını değil, belli bir insan gurubudur, yani müşriklerdir. “El insan” da ki “el” takısı; belli
olanı, bilineni işaret etmektedir.
Bölüm 25 43/Zuhruf Sûresi 605
16. Yoksa O, yarattıklarından kızları kendisine ayırıp, oğulları size
mi bıraktı?
17. Onlardan biri, kendisine, Rahman’a layık gördüğü kız çocuğu haberi verildiği zaman, yüzü simsiyah kesilir, içini üzüntü
kaplar.
18. Ve süs içinde büyütülmekten başka işe yaramayanı mı verdi
diye hayıflanır!
19. Onlar, Rahman’ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların
yaratılışlarına tanık mı oldular? Onların bu tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.
20. “Eğer Rahman1
dileseydi, biz onlara kulluk etmezdik.” dediler.
Onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar yalnızca saçmalıyorlar.
1- Rahmeti bol.
21. Yoksa ondan önce, onlara kitap verdik de onlar, ona mı dayanıyorlar?
22. Hayır! “Doğrusu, biz, atalarımızı bir ümmet1
üzerinde bulduk,
biz de onların yolundan gidiyoruz.
1- Topluluk, toplum. Sözcüğün birincil anlamı “yol” demektir. Bu yol,
amaçlanmış, hedef olarak belirlenmiş yoldur. Amaç ve inanç birliği,
ortak değer yargıları ve aynı uygarlığa sahip olan insan topluluğu
demek olan ümmet kavramının; aynı zamanda ana, din, yol, cemaat, familya, nesil, boy, zaman gibi anlamları da bulunmaktadır.
23. Tıpkı bunun gibi, senden önce de ne zaman bir beldeye uyarıcı gönderdiysek, oranın refah içinde olanları: “Biz, atalarımızı
bir ümmet üzerinde bulduk. Biz de kesinlikle onların izinden
gidiyoruz.” demişlerdi.
24. Size, “Atalarınızı üzerinde bulduğunuz yoldan daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” deyince, onlar: “Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz.” dediler.
25. Bunun üzerine onlara hak ettikleri cezayı verdik. Yalanlayanların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!
606 43/Zuhruf Sûresi Bölüm 25
26. Bir zamanlar İbrahim, babasına ve halkına: “Ben sizin kulluk
ettiklerinizden uzağım demişti.”
27. Yaradılışımı1
düzenleyen, kuşkusuz beni doğru yola iletecektir.
1- Ayette yer alan “fetara” sözcüğüne, “yaratma” anlamı verildiği
için, çevirilerde “beni yaratan” şeklinde anlam verilerek yanlışlık yapılmaktadır. Fetara, yaratma değil; yaradılış özelliği, kişilik, benlik,
yaradılış yasaları yani “fıtrat” demektir.
28. İbrahim, gerçeğe yönelmeleri umuduyla takdir edilmiş hükmü gelecek nesiller için de kalıcı bir ilke yaptı.
29. Doğrusu bunları ve atalarını, kendilerine Hakk ve onu açıklayıcı bir rasul gelinceye kadar yaşattım.
30. Onlara, Hakk geldiği zaman: “Bu bir büyüdür. Biz onu yalanlayanlarız.” dediler.
31. “Bu Kur’an’ın, iki şehrin birinden, bir büyük adama1
indirilmesi gerekmez miydi?” dediler.
1- Zengin, güçlü, toplumun ileri geleni.
32. Rabb’inin rahmetini onlar mı dağıtıyorlar? Dünya hayatındaki
geçimliklerini Biz paylaştırdık. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye, onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle
yükselttik. Rabb’inin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha
hayırlıdır.1
1- Allah’ın yol göstericiliği, doğru yolda, olma dünya nimetlerinden
daha değerlidir.
33. Şayet insanlar, tek bir ümmet1
haline gelmeyecek olsalardı,2
Rahman’ı inkâr eden kimselerin, evlerinin tavanlarını ve merdivenlerini gümüşten yapardık.
1- Küfür topluluğu. 2- Gerçeği yalanlayan nankörlerin, sahip oldukları, alabildiğine lüks ve zengin yaşamlarına imrenip, özenerek; onların sahip olduklarına sahip olmaya heveslenecek olmasalardı.
34. Ve evlerinin kapılarını ve üzerine oturup yaslandıkları koltuklarını da.
Bölüm 25 43/Zuhruf Sûresi 607
35. Ve altına boğardık. Bunların tamamı, dünya hayatının kazanımından başka bir şey değildir.1
Ahiret ise Rabb’inin yanında,
yalnızca takva2
sahipleri içindir.
1- Bu ayetlerde (31,32,33,34,35), bizatihi dünya nimetlerini yermek
veya önemsizleştirmek söz konusu değildir. Ancak dikkatler, bütün
zenginliklerden daha büyük zenginlik olan ahiret zenginliğine çekilmek istenmektedir. Amaç, insanların zaaflarına yenilmeyerek gerçek ve kalıcı olan zenginliği öncelemelerini sağlamaktır. Zira zenginlik ve refah aynı zamanda insan için şımartıcı ve azgınlaştırıcı
özelliğe de sahiptir. Dünya nimetleri elbette ki değerlidir, ancak onlardan daha değerli olan şey ilkeli olmak, doğru yoldan ayrılmamak
ve takva sahibi olmaktır. Ayette “değerli olandan”, daha değerli
olana” vurgu yapılmaktadır. 2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini
korumaya, güvenceye almak.
36. Her kim Rahman’ın öğüdüne karşı duyarsız olursa, Biz ona bir
şeytan1
salarız. Artık şeytan onun yakın arkadaşı olur.
1- Hakk’tan uzak olan. Hakk’a aykırı hareket eden her türlü varlık,
kişi ve kurumun ortak “karakteristik adıdır.”
37. Şeytanlar, onları yoldan saptırdıkları halde, onlar hâlâ kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
38. Nihayet o1
Bize geldiği zaman: “Keşke seninle aramız iki doğu2
uzaklığı kadar uzak olsaydı.” der. Öyleyse bu ne kötü bir arkadaşlıktır.
1- Duyarsızlık gösteren kimse. 2- Doğu ile batı.
39. Bugün, pişmanlığınız kesinlikle size bir yarar sağlamaz. Siz
şeytanlara uyarak kendi kendinize haksızlık yaptınız. Siz azaba
da ortaksınız.
40. O halde sağıra sen mi işittireceksin? Veya köre ve apaçık sapkınlıkta olana doğru yolu gösterebilir misin?
41. Biz, seni bu dünyadan alıp götürsek bile, onlara hak ettikleri
cezayı mutlaka vereceğiz.
608 43/Zuhruf Sûresi Bölüm 25
42. Veya onları uyardığımız azabı sana gösteririz. Elbette Bizim
onlara gücümüz yeter.
43. Öyleyse sen, sana vahyedilene sarılmaya bak. Kuşkusuz sen
dosdoğru bir yol üzerindesin.
44. O senin için de halkın için de bir öğüttür. Siz ondan sorulacaksınız.
45. Senden önce kendilerine Rasul gönderdiklerimize sor. Biz,
Rahman’dan başka kulluk edilecek ilahlar kılmış mıyız?
46. Ant olsun ki Biz Musa’yı âyetlerimizle1
Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik: “Ben âlemlerin Rabb’inin Rasulüyüm.” dedi.
1- Kanıtlarımızla, göstergelerimizle, mucizelerimizle.
47. Fakat Musa onlara âyetlerimizle1
gelince, onlar hemen alay
etmeye başladılar.
1- Mucizelerimizle, kanıtlarımızla.
48. Onlara gösterdiğimiz her ayet1
, bir öncekinden daha büyüktü. Ders alırlar diye onlara kimi sıkıntılar yaşattık.
1- Mucize, kanıt, gösterge.
49. “Ey sihirbaz!1
Rabb’inin sana verdiği sözün2
hatırına bizim için
dua et. Kuşkusuz biz doğru yola uyarız.” dediler.
1- Ey yüce insan. Sihirbazlık Mısır’da saygın bir işti; sihirbazlar da
önemli insanlardı. 2- Nebilik görevi.
50. Fakat onları azaptan kurtarınca da hemen sözlerinden döndüler.
51. Firavun, halkına seslendi: “Ey halkım! Mısır’ın egemenliği ve
ayaklarımın altından akıp giden şu nehirler benim değil mi?
Görmüyor musunuz?”1
1- Musa’ya göre ne kadar güçlü olduğumu görmüyor musunuz?
52. “Yoksa ben, ne istediğini bilmeyen şu zavallıdan daha hayırlı
değil miyim?”
Bölüm 25 43/Zuhruf Sûresi 609
53. “Öyleyse ona takılmış altından bilezikler1
olmalı veya yanında
kendisine eşlik eden melekler gelmeli değil miydi?”
1- Mısır kralları boyunlarına ve kollarına altından bilezikler takarlardı.
54. Firavun halkını etkisi altına aldı. Bunun üzerine halkı ona itaat
etti. Onlar fasık1
bir toplum oldular.
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
55. Böylece Bize asilik yaptılar. Biz de onları cezalandırdık. Topluca suda boğduk.
56. Böylece onları gelecek nesiller için ibret verici bir örnek kıldık.
57. Meryem oğlu örnek olarak anlatılınca, halkın hemen yaygara
yaptı;
58. Ve: “Bizim ilahlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa o1
mu?” dediler. Bu örneği, yalnızca sana muhalefet etmek için verdiler.
Doğrusu onlar çok düşmanca davranan bir toplumdur.
1- İsa mı?
59. İsa, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur.
60. Eğer isteseydik sizi yeryüzünde birbirinizin ardı sıra gelen melekler1
yapardık.
1- Egemenlik sahibi, güç sahibi, yönetici. Kök anlamları itibariyle;
“elçi göndermek”, “güç”, “mülk”, “melik”, “malik”, “elçi”, “haber
verici” anlamlarına gelen “melek” sözcüğü terim olarak, Allah’ın
bütün emirlerine uyan, O’na hiç isyan etmeyen varlıkları ifade etmektedir. İçinde yer aldığı ayetin cümle akışına ve bağlamına bakılarak hangi anlamı ifade ettiği belirlenmelidir. Sözcük, Kur’an’da
ayrıca, “hafıza, koruyucu melek, cesaret, rüzgâr, zorba, diktatör vs.”
anlamlarında da kullanılmaktadır. Bakara suresinin 248. ayetinde
yük taşıyan manada öküz, eşek, katır gibi hayvanlar “melaike” olarak ifade edilmiştir. Çevirilerde, “melek” sözcüğüne yanlış anlam
verildiğinden bu ayete;” Eğer dileseydik, yeryüzünde sizin yerinize
geçecek melekler var ederdik.” şeklinde yanlış anlam verilmektedir.
610 43/Zuhruf Sûresi Bölüm 25
61. Kuşkusuz o,1
kesinlikle o Sâ’at2
için bir bilgidir. Sakın ondan
kuşku duymayın! Bana uyun. Bu, dosdoğru yoldur.
1- “O” zamirinin neyi kastettiği konusunda üç farklı görüş mevcuttur: Kur’an, Nebi Muhammed ve Nebi İsa. O zamirinin, Kur’an’ı kastettiğine dair görüşünün isabetli olduğu kanaatindeyiz. 2- Kıyamet.
62. Sakın şeytan sizi alıkoymasın. Kuşkusuz o, sizin için apaçık bir
düşmandır.
63. İsa, apaçık beyyinelerle1
geldiği zaman: “Ben size hikmeti2
getirdim. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah için takvalı olun
ve bana itaat edin.” dedi.
1- Kanıt içeren açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi. 2- Baskı, zulüm, fitne
ve fesadı engellemek için konulan yasa, kural ve ilkeler. Yargı, yargılama, karar, güçlendirme, sağlamlaştırma.
64. Allah, benim de sizin de Rabb’inizdir. Öyleyse O’na kulluk
edin! Bu, dosdoğru yoldur.
65. Sonra gruplar kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Artık
acı veren günün azabından dolayı haksızlık yapanların vay
haline!
66. O Sa’at’ın1
, farkında değillerken, ansızın onlara gelmesinden
başka bir şey mi bekliyorlar?
1- Kıyametin.
67. İzin Günü1
, muttakiler2
dışında, dostlar3
birbirlerine düşmandırlar.
1- Hesapların görüleceği gün. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uymak suretiyle; o buyrukları kendisine koruyucu yapıp, onlarla kendisini kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya/güvenceye alanlar. 3- Bu
dünyada dost olup da muttaki olmayanlar.
68. “Ey kullarım! Bugün size korku yoktur. Siz üzülmeyeceksiniz.”
69. “Ayetlerimize iman edenler ve teslim olanlarsınız.”
Bölüm 25 43/Zuhruf Sûresi 611
70. Cennete girin. Siz ve eşleriniz1
en iyi şekilde ağırlanacaksınız.”
1- Ayette sözü edilen eşler, dünyadaki eşler değildir. Dünyada eşlerin her biri ayrı ayrı sorumlu tutulmuş, her bir eş kendi hesabını kendisi verecektir. Eşler, birbirlerinin hesabından sorumlu değillerdir.
Her iki eşin de Cennet’e girmesi mümkün olabileceği gibi, birisinin
Cennet’e diğerinin de Cehennem’e gitmesi de söz konusu olabilecektir. Burada söz edilen eşler, ahiretteki eşlerdir.
71. Onların etraflarında altından tepsiler ve bardaklarla dolaşılır.
Orada, canların çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey vardır. Ve
siz orada sürekli kalacaksınız.
72. İşte bu, yaptıklarınıza karşılık, mirasçı kılındığınız Cennet’tir
73. Sizin için orada yiyeceğiniz pek çok meyve vardır.
74. Kuşkusuz mücrimler1
, Cehennem azabında sürekli kalacak
olanlardır.
1- İşlemiş oldukları suç ve günahın ve yaptıkları kötülüklerin kendilerini kuşattığı kimseler.
75. Onlardan azap hafifletilmez. Onlar, orada umutlarını kesmiş
olanlardır.
76. Biz onlara haksızlık yapmadık. Fakat onlar kendi kendilerine
haksızlık yaptılar.
77. “Ey malik!1
Rabb’in bizim aleyhimize hüküm versin.”2
diye
seslenirler. “Siz böyle kalacaksınız.” dedi.
1- Ey buranın sahibi, yöneticisi. 2- İşimizi bitirsin, bizi öldürsün.
78. Ant olsun ki size hakkı getirdik. Ancak çoğunuz haktan hoşlanmadınız.
79. Yoksa onlar kesin karar mı verdiler? Biz de kesin kararlıyız!
80. Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır! Onların yanlarında bulunan elçilerimiz her şeyi
kaydediyorlar.
612 43/Zuhruf Sûresi Bölüm 25
81. De ki: “Eğer Rahman’ın çocuğu olsaydı, ona ilk ben kulluk
ederdim.”1
1- Rahman’ın çocuğu olduğu iddiası, ironi yapılarak yalanlanmaktadır.
82. Göklerin ve yerin Rabb’i; arşın Rabb’i onların niteledikleri
şeylerden münezzehtir.
83. Artık onları kendi hallerine bırak! Uyarıldıkları güne kavuşuncaya değin boş şeylerle oyalanıp dursunlar.
84. Gökte de yerde de İlah olan O’dur. Ve O, En İyi Hüküm
Veren’dir, Her Şeyi Bilen’dir.
85. Göklerin, yerin ve aralarındaki her şeyin mülkiyeti1
kendisinin
olan Zat ne kutludur. O Sâ’at’in bilgisi yalnızca O’nun yanındadır. O’na döndürüleceksiniz.
1- Sahipliği, egemenliği.
86. Onların, O’ndan başka dua ettikleri kimseler şefaate güç yetiremezler. Bunu ancak gerçeğe tanıklık edenler kavrar.1
1- Birçok çeviride, ayetin son cümlesine, “gerçeğe tanıklık edenler
hariç,” yani bu kimseler şefaat edecekler şeklinde yanlış anlam verilerek; Kur’an’ın şirk saydığı “şefaat inancı” meşru gösterilmektedir.
Oysaki ayet, “gerçeğe tanıklık eden kimselerin, Allah’ın dışında dua
edilenlerin kimseye şefaat edemeyeceklerini bildiklerini, onların bu
gerçeği kavradıklarını söylemektedir.
87. Onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan, kesinlikle “Allah”
diyeceklerdir. Buna rağmen nasıl başka ilahlara yöneliyorlar.
88. Nebi’nin sözü: “Ey Rabb’im! Bunlar, iman etmeyen bir toplumdur.”
89. Onları kendi hallerine bırak: “Selam olsun.” de. Yakında gerçeği görecekler.
Bölüm 25 44/Duhan Sûresi 613
duhan sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ha, Mim.
2. Apaçık olan Kitap’a ant olsun.
3. Onu kutlu bir gecede indirdik. Kuşkusuz Biz, uyaranlarız.
4. Kararlaştırılmış işlerin hepsi, o gecede belirlenir.
5. Katımızdan bir buyruk olarak. Kuşkusuz Biz elçi göndericiyiz.
6. Rabb’inden bir rahmet olarak. Kuşkusuz O, Her Şeyi Duyan’dır,
Her Şeyi Bilen’dir.
7. Eğer kesin olarak inanıyorsanız bilin ki O göklerin, yerin ve
ikisinin arasındakilerin Rabb’idir.
8. Ondan başka ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin ve sizden
önceki atalarınızın Rabb’idir.
9. Hayır! Onlar, kuşku içinde eğlenip duruyorlar.
10. Artık göğün, apaçık bir duman getireceği günü bekle.
11. İnsanları sarıp kuşatacak. İşte bu can yakıcı bir azaptır.
12. “Rabb’imiz! Azabı bizden kaldır. Kuşkusuz biz inananlarız.”
[İniş sırası: 64, Mekki, 59 ayet.
Adını 10. ayetteki “duhan/duman” sözcüğünden almıştır. ]
614 44/Duhan Sûresi Bölüm 25
13. Nerede öğüt almak! Oysaki onlara açıklayan bir rasul gelmişti.
14. “Öğretilmiş bir deli.” dediler. Ve ondan yüz çevirdiler.
15. Biz, azabı biraz kaldırsak, siz kesinlikle dönersiniz!
16. En büyük yakalayışla yakalayacağımız gün, kuşkusuz Biz, mutlaka hesap görenleriz.
17. Ant olsun Biz, onlardan önce Firavun halkını fitnelendirdik.1
Onlara çok şerefli bir rasul gelmişti.
1- Sınava tabi tuttuk.
18. “Allah’ın kullarını bana verin.1
Ben sizin için güvenilir bir rasulüm.”
1- Onları serbest bırakın; bırakın benimle gelsinler.
19. “Allah’a karşı ululuk taslamayın. Kuşkusuz ben, size açıkça görevlendirilmiş biri olarak geliyorum.”
20. “Ben, beni taşlamanızdan, sizin de Rabb’iniz olan Rabb’ime
sığındım.”
21. “Eğer bana inanmıyorsanız, artık yolumdan çekilin.”
22. “Bunlar, suç işleyen bir toplumdur.” diye Rabb’ine yakardı.
23. Haydi, kullarımla geceleyin yola çık. Siz takip edileceksiniz!
24. Denizi olduğu hal üzere bırak.1 Onlar, boğulacak olan bir ordudur.
1- Denizi geçtikten sonra, onu öylece yarılmış haliyle bırak.
25. Onlar, bahçelerden, pınarlardan nicelerini geride bıraktılar.
26. Ve ekinler, itibarlı makamlar.
27. Ve sefa sürdükleri nice nimetler.
28. Böylece, sonraki halkı onlara mirasçı kıldık.
29. Onlara ne gök ağladı ne de yer. Ve onlara fırsat da verilmedi.
30. Ant olsun ki İsrailoğulları’nı o alçaltıcı azaptan Biz kurtardık.
31. Firavun’un zulmünden. Kuşkusuz o, müsriflerdendi.1
1- Haddi aşan. Aşırılık yapan.
Bölüm 25 44/Duhan Sûresi 615
32. Ant olsun ki İsrailoğulları’nı bilerek diğer âlemler üzerine tercih ettik.1
1- Vahye onları muhatap kıldık.
33. Onlara, içinde apaçık bela1
olan ayetlerden verdik.
1- İçinde musibet, zorluk ve kimi zaman da iyi şeyler bulunan; yorucu, yıpratıcı bir tür sınav.
34. Bunlar1
kesinlikle diyorlar ki:
1- Müşrikler.
35. “Biz yalnızca öleceğiz. Tekrar diriltilecek değiliz.”
36. “Eğer doğru söylüyorsanız haydi, ölmüş atalarımızı bize geri
getirin.”
37. Bunlar mı daha hayırlıdır1
yoksa Tubba halkı2
mi? Ya da daha
önceki kimseler mi? Biz onları yok ettik. Onlar suçluydular.
1- Daha güçlü, üstün. 2- Tubba, Yemen krallarına verilen isimdir.
38. Biz; gökleri, yeryüzünü ve ikisinin arasında bulunanları oyun
olsun diye yaratmadık.
39. İkisini de yalnızca hakk1
olarak yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.2
1- Yüce bir amacı gerçekleştirmek için yarattık. Zira Ahiret hayatını yok saymak, bu denli mükemmel bir varlık olan insanın, varlığını
önemsiz ve amaçsız olarak görmekten başka bir anlama gelmez.
Hayatı anlamlı ve amaçlı kılan şey, onun bir sınav alanı olmasıdır.
Eğer ölümden sonra diriliş olmasaydı, bu yaratma, boş ve anlamsız
olurdu. Yani yalnızca bir oyun olurdu. 2- Bu gerçeği idrak etmiyorlar.
40. Ayrışma Günü1
, onların hepsinin kararlaştırılmış bir araya gelme zamanıdır.
1- Cennet ve Cehennem’liklerin birbirlerinden ayrılacakları gün.
616 44/Duhan Sûresi Bölüm 25
41. O gün, hiçbir yakının, yakınına bir yararı olmaz.1
Onlar, yardım da olunmazlar.
1- Nebiler de dâhil kimsenin kimseye bir yararı olmayacaktır. Yakın akrabaların bile olmadıktan sonra kimin olabilir ki? Anne, baba,
kardeş, akraba fark etmez: Ayette, “mevlen” sözcüğünün kullanılmış olması bu anlamı çağrıştırmaktadır.
42. Ancak Allah’ın rahmet ettiği kimseler hariç. Kuşkusuz O, Mutlak Üstün Olan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
43. Zakkum ağacı1
,
1- Zakkum ağacı, kötü kokulu, çok acı olan ve zehirli bir özsu içeren
ağaç türüdür.
44. Günahkârların yemeğidir.
45. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar.
46. Kaynar suyun kaynaması gibi.
47. “Onu tutun! Cehennem’in ortasına sürükleyin.”
48. “Sonra başına azap olarak kaynar su dökün.”
49. Tat bakalım! Hani sen gerçekten çok güçlü ve şerefli biriydin!1
1- Şimdi azabı tat bakalım. Hani sen, kendini çok güçlü ve şerefli biri
görüyordun ya! Şimdi gücüne ve şerefine ne oldu?
50. Bu, sizin kendisinden kuşku duyduğunuz şeydir.
51. Kuşkusuz takva sahipleri güvenli bir yerde olacaklar;
52. Bahçelerde ve pınar başlarında.
53. İpekten ve atlastan elbiseler giyerler, karşılıklı otururlar.
Bölüm 25 44/Duhan Sûresi 617
54. İşte böyle. Ve onları güzel gözlü hurilerle1
eşleştirdik.
1- Bu eşleştirme, erkek ve kadın için geçerli bir eşleştirmedir. Güzel bakışlı eşler anlamına gelmektedir. “Hur” sözcüğünün; Türkçeleşmiş şekliyle “huri” sözcüğünün kökü “H-V-R” olup, “beyazlık,
parlaklık” anlamına gelmektedir. Bu beyazlık, masumiyeti, saflığı,
tertemiz olmayı, sevgiyi ifade etmektedir. Kur’an’da dört yerde geçen “hur” sözcüğü, üç yerde “iyn” sıfatıyla birlikte kullanılmaktadır.
“Hur” sözcüğünün tekil formu, erkek için “ahver”, dişi için “havra”
dır. Yani, “hur” eril ve dişil formun çoğuludur. Kur’an’da, sözcüğün
çoğul formu olan “hur” sözcüğü, cinsiyet olarak ne erkek ne de kadın anlamı taşımaktadır. “Hur” sözcüğü, her iki cinsi de içine alan
ortak bir anlama sahiptir. Bu sözcüğün, tefsir ve çeviri külliyatında,
Cennet’te erkeklere sunulacak, ikram edilecek eşler (dişi varlıklar)
olarak tanımlanmış olması, vahye dair yaşanan önemli yanılgılardan biridir. Ödüllendirmede ve cezalandırmada cinsiyet ayırımcılığı
yapmak, Kur’an’a atılmış büyük bir iftiradır.
55. Orada güven içinde her türlü meyveden isterler.
56. Orada bir daha ölümü tatmazlar. Onlar Cehennem azabından
korunmuştur.
57. Bunlar senin Rabb’inden bir armağandır. İşte bu, en büyük
kurtuluştur.
58. İşte Biz, onu senin dilinle kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt
alırlar.
59. Artık bekle! Onlar da bekleyenlerdir.
618 45/Casiye Sûresi Bölüm 25
casiye sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ha, Mim.
2. Bu Kitap’ın indirilmesi, Mutlak Üstün Olan, En İyi Hüküm Veren Allah tarafındandır.
3. Kuşkusuz göklerde ve yeryüzünde inananlar için âyetler1
vardır.
1- Kanıtlar, göstergeler.
4. Sizin yaratılışınızda ve üretip yaydığı canlı varlıklarda “gerçek
bilgi” sahibi olan bir toplum için âyetler1
vardır.
1- Kanıtlar, göstergeler.
5. Gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, Allah’ın rızık olarak
gökten indirdiği şeyle1
ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir toplum için âyetler2
vardır.
1- Yağışla. 2- Kanıtlar, göstergeler.
[İniş sırası: 65, Mekki, 37 ayet.
Adını 28. ayetteki “casiye/diz çökmüş” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 25 45/Casiye Sûresi 619
6. İşte bunlar, Bizim sana hakk olarak anlattığımız Allah’ın ayetleridir. O halde Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi
söze inanacaklar?
7. Bütün yalancı günahkârların vay haline!
8. Böyle kimseler, kendilerine okunan Allah’ın ayetlerini duyduktan sonra, büyüklük taslayarak sanki hiç duymamış gibi
davranır. Artık onu can yakıcı bir azapla haberdar et.
9. Ayetlerimizden bir şey öğrendikleri zaman, onu alay konusu
edinirler. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
10. Cehennem önlerindedir. Kazandıkları şeyler ve Allah’tan başka edindikleri veliler1
onlara bir yarar sağlamaz. Onlar için büyük bir azap vardır.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
11. Bu doğru yol göstericisidir. Rabb’lerinin ayetlerini yalanlayanlar için çok kötü bir azap vardır.
12. Allah, koyduğu yasalar sayesinde, içinde gemileri yüzdürmeniz ve O’nun lütfundan, onda rızık aramanız için denizi hizmetinize sunandır. Umulur ki şükredersiniz.
13. Göklerde ve yeryüzünde bulunan her şeyi Kendi lütfundan
sizin yararlanmanıza sunmuştur. Bunda düşünen bir toplum
için âyetler1
vardır.
1- Göstergeler, kanıtlar.
14. İnanlara de ki: “Allah’ın, kendilerini hesaba çekeceği günün
geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Her topluma yaptıklarının karşılığı verilecektir.
15. Her kim iyilik yaparsa kendisi için yapmış olur, kim de kötülük
yaparsa kendisi için yapmış olur. Sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.
620 45/Casiye Sûresi Bölüm 25
16. Ant olsun ki İsrailoğulları’na Kitap, hüküm ve nebilik verdik.
Ve onları temiz rızıklarla rızıklandırdık. Ve onları âlemlere tercih ederek ihsanda bulunduk.
17. Onlara, buyruklardan, apaçık, açıklayıcı bilgiler verdik. Sonra
onlar, kendilerine ilim geldikten sonra hırslarına kapılarak ayrılığa düştüler. Rabb’in, ayrılığa düştükleri konularda Kıyamet
Günü hüküm verecektir.
18. Sonra da seni buyruklardan apaçık bir şeriat1
sahibi yaptık.
Öyleyse ona uy! Bilmeyenlerin2
arzularına uyma.
1- Yol, yöntem, yasa. 2- Gerçeği kavramamış olanların.
19. Onlar, Allah’tan gelecek olan hiçbir şeyi senden savamazlar.
Zalimler, birbirlerinin evliyasıdırlar1
, Allah ise takva2
sahiplerinin velisidir.
1- Koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar.
Kur’an’da yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüğü;
dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler,
etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedirler. 2- Allah’ın buyruklarına içtenlikle
uymak suretiyle; o buyrukları kendisine koruyucu yapıp, onlarla kendisini kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya/güvenceye alanların.
20. Bu Kur’an, insanlar için gerçeği görme, gerçekten inanan toplum için doğru yolu gösterme ve bir rahmettir.
21. Yoksa Bizim, kötülük yapan kimselerle, iman edip, salihatı yapan kimseleri1
, hayatlarında ve ölümlerinde bir tutacağımızı
mı sanıyorlar. Ne kötü yargıda bulunuyorlar!
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
22. Allah, gökleri ve yeryüzünü “hakk”1
ile yarattı. Herkes yaptığının karşılığını görecek ve hiç kimseye haksızlık edilmeyecektir.
1- Her şeyi yerli yerince, adalet üzerine; ilkeli, anlamlı ve amaçlı.
Bölüm 25 45/Casiye Sûresi 621
23. Hevasını1
, ilahlaştıran kimseyi gördün mü? Allah, bir bilgiye
dayalı olarak,2
onu sapkınlıkta bıraktı. Ve onun kulağını ve kalbini mühürledi. Gözlerine perde çekti. Artık Allah’tan başka
kim onu doğru yola iletebilir?
1- Arzu ve tutkularını; çıkarlarını ve kuruntularını. 2- Onun tercihlerini bildiğinden.
24. Onlar, “Hayat, ancak bu dünya hayatından ibarettir. Birilerimiz ölürken, birilerimiz doğar. Bizi ancak zaman yok eder.”
dediler. Oysaki bu konuda gerçeğe dayalı hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanda bulunuyorlar.
25. Onlara, ayetlerimiz açık ve kanıtlayıcı olarak okunduğu zaman da, hüccetleri1
, “Eğer doğru söylüyorsanız, atalarımızı
geri getirin.” demekten başka bir şey olmadı.
1- Dayanak. Tutanak, belge.
26. De ki: “Sizi yaşatan ve öldüren Allah’tır. Sonra sizi, hakkında
kuşku olmayan Kıyamet Günü bir araya toplayacaktır.” Ancak
insanların çoğu bu gerçeği kavramıyorlar.
27. Göklerin ve yeryüzünün mülkü Allah’a aittir. Sa’at’ın1
kopacağı İzin Günü2
, sapkın yolda olanlar hüsrana uğrayacaklardır.
1- Kıyamet’in. 2- Hesap görme günü.
28. Her ümmeti toplanmış görürsün. Her ümmet, amel defteriyle
yüzleşmeye çağrılır: “Bugün, yaptıklarınızın karşılığı size verilecektir.”
29. “İşte bu, yüzünüze karşı gerçekleri ortaya koyan amel defterinizdir.” Kuşkusuz Biz, bütün yaptıklarınızı yazdırdık.
30. İman eden ve salihatı1
yapan kimseleri Rabb’leri rahmeti ile
kuşatacaktır. İşte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.
1- Bozuk olan şeyi düzelten, düzelticilik yapan, yapıcı olan, düzeltmeye yönlendiren, teşvik eden.
622 45/Casiye Sûresi Bölüm 25
31. Fakat gerçeği yalanlayan nankörlere denir ki: “Ayetlerim size
okunduğu zaman, büyüklük taslayarak suç işleyen bir toplum
olmuştunuz değil mi?”
32. “Allah’ın verdiği söz gerçektir ve Sa’at’in1
geleceğinden kuşku yoktur.” dendiği zaman, siz: “Biz, o Sa’at nedir bilmeyiz?
Yalnızca bir varsayım olduğunu sanıyoruz, kesin bilgi sahibi
değiliz.” dediniz.
1- Kıyamet.
25. Bölümün Sonu
33. Yaptıklarının kötülükleri apaçık ortaya kondu ve alay ettikleri
şeyler, onları kuşattı.
34. “Bugüne kavuşmayı nasıl umursamadıysanız, Biz de bugün
sizi umursamıyoruz. Kalacağınız yer ateştir. Ve sizin için bir
yardımcı da yoktur.” denir.
35. İşte bu, Allah’ın ayetlerini alay konusu etmeniz nedeniyledir.
Sizi, dünya hayatı aldattı. Artık bugün onlar, Cehennem’den
çıkarılmazlar. Ve onlardan özür dilemeleri de istenmez.
36. Öyleyse övgünün tamamı, göklerin ve yerin Rabb’i ve
âlemlerin Rabb’i Allah’a mahsustur.
37. Göklerde ve yerde erişilmez büyüklük ve egemenlik yalnızca
O’nundur. O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
Bölüm 26 46/Ahkaf Sûresi 623
Ahkaf sûresi
[İniş sırası: 66, Mekki, 35 ayet.
Adını 21. ayetteki “ahkaf/kum tepeleri” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ha, Mim.
2. Kitap’ın indirilmesi Mutlak Üstün Olan, En İyi Hüküm Veren
Allah tarafındandır.
3. Gökleri, yeryüzünü ve ikisi arasındakileri gerçek olarak, belirlenmiş bir süre için yarattık. Gerçeği yalanlayan nankörler,
uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.
4. De ki: “Allah’tan başka yakardıklarınıza bir bakın bakalım!
Onların, yeryüzünde yarattıkları bir şey varsa bana gösterin!
Yoksa onların göklerde bir ortakları mı var? Eğer doğru söylüyorsanız, bana, daha önce gelmiş bir kitap ya da bilgi kırıntısı
bir eser getirin.
5. Allah’ı bırakıp da, Kıyamet Günü’ne kadar kendisine cevap
veremeyecek ve edilen dualardan haberleri olmayana yönelen kimseden daha sapkın kim olabilir?
624 46/Ahkaf Sûresi Bölüm 26
6. İnsanlar bir araya getirildikleri zaman, yöneldikleri kimseler,
kendilerine düşman kesilirler ve onların kendilerine tapındıklarını inkâr ederler.
7. Ayetlerimiz kendilerine açıklayıcı olarak okunduğu zaman,
gerçeği yalanlayan nankörler; kendilerine gelen “hakk” için,
“Bu apaçık bir büyüdür.” dediler.
8. Yoksa “Onu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuş olsaydım, Allah’tan bana gelecek şeye siz engel olamazdınız. O, sizin ona karşı nelere giriştiğinizi çok iyi biliyor. Benimle sizin aranızda tanık olarak O yeter. O, Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
9. De ki: “İlk nebi ben değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilene uyuyorum. Ben,
yalnızca apaçık bir uyarıcıyım.”
10. De ki: “Gördünüz mü?1
Kur’an gerçekten de Allah katındansa ve siz onu yalanladıysanız; İsrailoğulları’ndan bir tanık da
bunun benzerine tanık olup da inanmışsa ve siz de büyüklük
tasladıysanız…2
Kuşkusuz Allah, zalim bir topluma doğru yolu
göstermez.”
1- Bir düşünün bakalım! 2- İman etmeyi büyüklenmenize yediremeyerek kendinize zulmettiyseniz!
11. Gerçeği yalanlayan nankörler, inananlar için: “Eğer Kur’an’da
bir “hayır”1
olsaydı, onlar2
, bizden önce onu kabul etmiş olmazlardı.”3
dediler. Kur’an’la doğru yolu bulmayı kendilerine
yediremediklerinden, “Bu eski bir uydurmadır.” diyeceklerdir.
1- İyi, yararlı bir şey. 2- Bizim ayak takımımız, kölelerimiz, basit halk
tabakası, garibanlar. 3- Biz onlardan önce kabul ederdik.
12. Bundan önce önder ve rahmet olarak Musa’nın Kitap’ı vardı.
Kur’an zulmedenleri1
uyarmak; iyi olan kimseleri müjdelemek için, dili Arap’ça olan, tasdik eden2
bir Kitap’tır.
1- Şirk koşarak kendilerine haksızlık yapanları. 2- Musa’nın Kitap’ını.
Bölüm 26 46/Ahkaf Sûresi 625
13. “Rabb’imiz Allah’tır.” deyip, bu sözlerine bağlı kalanlar için
hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.
14. İşte onlar Cennetlik’tirler. Yaptıklarına karşılık, orada sürekli
kalacaklardır.
15. Biz insana, anne ve babasına çok iyi davranmasını öğütledik.
Annesi onu güçlükle taşıdı1
ve onu güçlükle bıraktı.2
Onun
taşınması ve ayrılması3
otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına
ulaştığı ve kırk yaşını* tamamladığında: “Rabbim! Bana, anne
ve babama verdiğin nimetlere karşı, şükretmede ve Sen’in
hoşnut olacağın iyi ve doğru işleri yapmada beni başarılı yap.
Ve soyuma da düzgün ve düzeltici olmayı nasip et. Kuşkusuz
ben, Sana yöneldim. Ve kuşkusuz ben, Sana teslim olanlardanım.” dedi.
1- Karnında. 2- Doğurdu. 3- Hamilelik ve sütten kesilme süresi.
*İnsanın; bedensel, mantıksal ve ruhsal olarak olgunluğa erdiği
evreler farklı farklıdır. Genellikle “biyolojik olgunluk” 20’li yaşlara;
“akıl olgunluğu” 30’lu yaşlara ve “ruhsal olgunluk” 40’lı yaşlara
tekabül etmektedir. Kırkından sonra, “fizik güç ve akıl güce” göre
“ruhsal/duygusal güç” daha çok ön plana çıkmaktadır.
16. Onlar, yaptıklarının karşılığını en iyi şekilde verdiğimiz ve kötülüklerini görmezden geldiğimiz, Cennet ehli olan kimselerdir. Bu, kendilerine verilen doğru sözün gerçekleşmesidir.
17. Anne ve babasına: “Öf be, ikinizden de bıktım! Bunca insan
gelip geçtiği halde, hala, beni öldükten sonra diriltileceğimle mi tehdit ediyorsunuz?” dedi. Onlar, onun için Allah’a dua
ederek: “Yazık sana! Gel iman et. Kuşkusuz Allah’ın sözü haktır.” dediler. Bunun üzerine o: “Bu öncekilerin masallarından
başka bir şey değildir.” dedi.
626 46/Ahkaf Sûresi Bölüm 26
18. İşte onlar ki, kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin1
ve ins1
toplumlarında aleyhlerinde “sözü”2
hak etmiş kimselerdir.
Kuşkusuz onlar, hüsranda olanlardır.
1- Tanınan–tanınmayan, bilinen-bilinmeyen, yerli-yabacı, her kesimden insan topluluğu. 2- Yaptıklarından hesaba çekileceklerine,
azabın gerçek olduğuna dair Allah’ın sözü.
19. Herkesin yaptığına karşılık bir derecesi vardır. Hiç kimse
haksızlığa uğratılmaksızın, yaptıklarının karşılığı tam olarak
ödenir.
20. O gün, gerçeği yalanlayan nankörler, ateşe arz edilirlerken,
onlara: “Dünya hayatınızda sahip olduğunuz tüm güzel şeyleri boşa harcadınız. Onlarla sefa sürdünüz. Yeryüzünde haksız
yere büyüklük tasladığınız ve doğru yoldan saptığınız için, artık bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” denir.
21. Ad’ın kardeşini an! Hani Ahkaf’taki halkını uyarmıştı. Ondan
önce de ve sonra da “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin! Ben
sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.” diye uyaran nice uyarıcılar gelip geçmişti.
22. “Sen bizi ilahlarımızdan vazgeçirmek için mi geldin? Eğer
doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin şeyi1
hemen getir.” dediler.
1- Azabı.
23. “O bilgi1
, yalnızca Allah’ın yanındadır. Ben, size, benimle gönderileni bildiriyorum. Ne var ki sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.” dedi.
1- O azabın ne zaman geleceğine dair.
24. Onu, vadilerine doğru gelen yoğun bir bulut halinde gördüklerinde: “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur.” dediler. Hayır!
O, sizin hemen gelmesini istediğiniz şeydir; acıklı azabı getiren rüzgârdır.”
Bölüm 26 46/Ahkaf Sûresi 627
25. “Rabb’inin emri ile her şeyi yok edecek!” Böylece, meskenlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. Biz, suçlu kavmi böyle cezalandırırız.
26. Ant olsun ki Biz, onlara, size vermediğimiz nice imkânlar vermiştik. Onlara da kulaklar, gözler ve kalpler1
verdik. Ne var ki
işitme ve görmeleri onlara bir yarar sağlamadı. Kalpleri de
onlara bir yarar sağlamadı. Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerini
bile bile reddediyorlardı. Sonunda alaya aldıkları şey onları
kuşattı.
1- Düşünme, kavrama, gerçeği görme yetisi.
27. Ant olsun ki çevrenizdeki beldeleri yok ettik. Oysaki dönerler
diye ayetlerimizi açıkça bildirmiştik.
28. Allah’tan başka, kendilerini O’na yaklaştırsınlar diye edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Aksine onları yüzüstü
bırakıp kayboldular. Bu; onların, uydurdukları yalandan ibaret bir şeydi.
29. Bir grup cinni1
Kur’an’ı dinlemeleri için sana yönlendirmiştik.
Onlar, gelip Kur’an’ı dinlemeye başladıklarında birbirlerine,
“Sesiz olun, dinleyin.” dediler. Sonra da dinlemeleri bitince
kendi toplumlarını uyarmak için geri döndüler.
1- Tanımadığın, yabancı bir topluluktan kimseleri; yabancı bir heyet.
30. “Ey halkımız! Kuşkusuz biz, Musa’dan sonra indirilen ve kendinden öncekilerini onaylayan; gerçeği ve dosdoğru yolu gösteren bir kitap dinledik.” dediler.
31. Ey halkımız! Allah’ın davetçisine uyun ve Allah’a iman edin ki
kötülüklerinizi bağışlasın ve sizi acıklı bir azaptan korusun.
628 46/Ahkaf Sûresi Bölüm 26
32. Her kim, Allah’a çağıran kimsenin çağrısına uymazsa, bilsin ki
Allah’ı yeryüzünde aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah’tan
başka velileri1
de yoktur. İşte onlar apaçık bir sapkınlık içindedirler.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer
alan, “veli” sözcüğü; “dost,” olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir.
33. Onlar, gökleri ve yeri yaratan ve yaratmaktan yorulmamış
olan Allah’ın, ölüleri de diriltebileceği gerçeğini anlamıyorlar
mı? Evet! Kuşkusuz O, Her Şeye Güç Yetiren’dir.
34. Gerçeği yalanlayan nankörler, ateşle karşı karşıya kaldıkları
gün, onlara: “Nasıl, bugün gerçekmiş değil mi?” dendiğinde,
onlar, “Rabb’imize ant olsun ki gerçekmiş.” diyecekler. “Gerçeği yalanlayarak nankörlük ettiğinizden dolayı azabı tadın.”
denecek.
35. O halde rasullerden kararlılık sahibi olanların sabrettikleri
gibi sen de sabret! Onlar için aceleci olma. Onlar, kendilerine
uyarısı yapılan şeyi gördükleri zaman, dünyada sanki gündüzün bir saati kadar kalmış gibi olurlar.1
Bu, bir bildirimdir. Artık doğru yoldan sapmış halktan başkası yok edilmez.
1- Ayette, “kabir azabı” inancının sapkın bir inanç olduğu açıkça
ifade edilmektedir. Ayete göre; insanlar, hesap günü, ahirete intikal etmeden önceki geçen zamanı, gündüz saatiyle bir saat kadar
kısa sanacaklar. Kabir azabı olsaydı, müşrikler, kafirler ve fasıklar,
Ahiret öncesi hayatı hiç bu kadar kısa olarak görürler miydi? Kabir
azabında geçirecekleri bir saat dahi onlara sanki bir yılmış gibi uzun
gelmez miydi?
Bölüm 26 47/Muhammed Sûresi 629
muhammed sûresi
[İniş sırası: 95, Mekki, 38 Ayet.
Adını 21. ayetteki “Muhammed” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın adıyla
1. Gerçeği yalanlayarak nankörlük eden ve Allah’ın yolundan
alıkoyanların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.1
1- Yaptıklarının Hesap Günü’nde bir yararı olmayacaktır.
2. İman eden, salihatı1
yapanlar ve Rabb’leri tarafından
Muhammed’e indirilen “Hakk’a” inanan kimselere gelince, Allah onların kötülüklerini örtüp ve durumlarını düzeltecektir.
1- Bozuk olan şeyi düzeltenler, düzelticilik yapanlar, yapıcı olanlar,
düzeltmeye yönlendirenler. İnançlarının gereğini yapanlar.
3. Bu, gerçeği yalanlayan nankörlerin, “Batıl’a” uymaları, inananların ise Rabb’lerinden gelen “Hakk’a” uymaları nedeniyledir. İşte Allah, insanlara kendi durumlarını böyle örnek
verir.
630 47/Muhammed Sûresi Bölüm 26
4. Gerçeği yalanlayan nankörlerle savaşa giriştiğiniz zaman, güçlerini yok edinceye kadar boyunlarını vurmaya1
devam edin.
Onlara üstünlük sağladığınız zaman, geride kalanları esir alın.
Nihayet savaş sona erince de ister bir bağışlama olarak, ister
fidye karşılığında onları serbest bırakın.2
Eğer Allah isteseydi
onları, savaşsız da cezalandırıp adaleti sağlardı. Fakat böyle
olması, sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere ve savaşan kimselere gelince, Allah, onların yaptıklarını asla karşılıksız bırakmaz.
1- Ölümüne savaşın. 2- Bu ayette de görüldüğü gibi İslam köleliği ve
cariyeliği kesinlikle kaldırmıştır.
5. Onlara doğru yolu gösterecek ve durumlarını düzeltecektir.
6. Onları, dünyada kendilerine tarif ettiği Cennet’e yerleştirecektir.
7. Ey inananlar! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz1
, O da size yardım eder. Ayaklarınızı sabit kılar.2
1- Allah’ın öğütlerini tutarsanız. O’nun dinine hizmet ederseniz.
2- Direnme, dayanma, mücadele etme gücü verir.
8. Gerçeği yalanlayan nankörler ise yok olsunlar! Allah, onların
yaptıklarını boşa çıkaracaktır.
9. Bu, onların Allah’ın indirdiği şeyi kötü görmelerinden dolayıdır. Bundan dolayı Allah, onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
10. Yeryüzünde gezip dolaşarak, kendilerinden önceki toplumların sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? Allah, onları
yerle bir etti. Onun bir benzeri de gerçeği yalanlayan nankörler içindir.
11. Allah inananların mevlasıdır.1
Gerçeği yalanlayan nankörlerin
ise hiçbir mevlası yoktur.
1- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. Mevla yalnızca Allah’tır. Allah’tan başkasına Mevla, Mevlana demek şirktir. Veli
sözcüğünün eş anlamlısıdır.
Bölüm 26 47/Muhammed Sûresi 631
12. Allah, iman edip salihatı yapanları1
, içinden ırmaklar akan
Cennetlere yerleştirir. Gerçeği yalanlayan nankörler ise her
şeyden yararlanıp, hayvanların yediği gibi yer içerler. Onların
varacakları yer ateştir.
1- Bozuk olan şeyi düzeltenleri, düzelticilik yapanları, yapıcı olanları, düzeltmeye yönlendirenleri.
13. Güç bakımından, seni yurdundan çıkaranlardan daha güçlü
nice kent halkını yok ettik. Onlara yardım edecek hiç kimse
de olmadı.
14. Rabb’inden gelen kanıt içeren apaçık bilgiyi izleyen kimse,
kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve hevalarına1
uyan kimse ile bir olur mu?
1- Kuruntu ve tutkularına.
15. Takva1
sahiplerine söz verilen Cennet, şöyledir: İçinde; kokusu ve tadı değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan
sütten nehirler, içenlere zevk veren hamrdan2
nehirler ve saf
baldan nehirler bulunur. Orada, onlar için her türlü meyve
bulunur. Onlara, Rabb’lerinden bağışlanma vardır. Bu kimseler, ateşte devamlı kalacak olan ve sıcak kaynar su içirilen,
bundan dolayı da bağırsakları parça parça olan kimselerle bir
olur mu hiç?
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
2- İçki.
16. Münafıklardan kimisi de seni dinliyormuş gibi gözükür. Senin
yanından ayrıldıktan sonra, kendilerine ilim verilenlere:1
“O,
biraz önce ne dedi?2
” dediler. İşte onlar, Allah’ın kalplerini
mühürledikleri ve hevalarına3
tabi olan kimselerdir.
1- Vahiyden haberi olan kimselere. 2- Hiçbir şey anlamadık diyerek
alay ederler. 3- Tutku ve kuruntularına.
632 47/Muhammed Sûresi Bölüm 26
17. Yöneltildikleri doğru yolda olanlara gelince, onlara doğru yolları pekiştirildi ve onlara takvalarını1
verdi.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uymak suretiyle; o buyrukları kendisine koruyucu yapıp, onlarla, kendisini kötü ve zararlı şeylere karşı
korumaya alma bilinci.
18. İlle de o Sa’at’in1
ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Oysa onun
belirtileri gelmiştir.2
O gelecek olduktan sonra, öğüdü dinlemek onlara ne yarar sağlar ki?
1- Kıyamet’in kopması. 2- Onun geleceği şimdiden açıklanmıştır.
Sa’at’in gelmekte olduğuna dair birçok belirti ortaya çıkmıştır. Örneğin, Kur’an’ın son Kitap olması, nebinin son nebi olması. Özellikle
Mekki surelerde söz konusu edilen Kıyamet sahneleri. Diğer bir tespite göre de “sa’at’ten ve onun belirtilerinden” maksat, müşriklerin
sonlarının yakın olması, yenileceklerinin belirtileri olarak giderek
güç kaybetmeleri; inanların ise giderek güçlenmeleridir.
19. O halde, Allah’tan başka ilah olmadığını bil. Kendi suçların
için, inanan erkekler ve kadınlar için bağışlanma dile. Allah,
dönüp dolaşacağınız yeri ve varıp duracağınız yeri bilir.1
1- Allah sizin kararlı olup olmadığınızı, zaaflarınızın ne olduğunu,
her halinizi bilir.
20. İman edenler, “Bir sure1
indirilmeli değil miydi” derler. Sonra
savaştan söz eden, hükmü kesin bir sure indirilince, kalpleri
hastalıklı kimselerin, sana, sanki üzerlerine ölüm hali çökmüş
kimseler gibi baygın baygın baktıklarını görürsün. Oysa onlar
için uygun olanı;
1- Savaşa izin veren.
21. İtaat etmek ve maruf1
söz söylemektir. Fakat iş kesinleşince2
Allah’a verdikleri sözde dursalardı elbette bu onlar için daha
hayırlı olurdu.
1- Doğru, iyi ve yararlı kabul edilen toplumsal değer yargılarına ve
vahye uygun olan. 2- Savaş işi.
Bölüm 26 47/Muhammed Sûresi 633
22. Yüz çevirmekle1
yeryüzünde fesadın çıkmasına ve rahmet
bağlarının2
paramparça olmasına sebep olacağınızın farkında
mısınız?
1- Haksızlığın ve kötülüğün galip gelmesine sebep olmakla. 2- İnsanların birbirlerine düşerek.
23. İşte onlar, Allah’ın lanetlediği kimselerdir. Böylece onların kulaklarını sağır, gözlerini kör yaptı.1
1- Gerçeği kavrayamaz ve görmezler.
24. Onlar, Kur’an üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri
üzerinde kilitleri mi var?
25. Kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra, ona sırt dönenleri, şeytan1
aldattı ve onları boş ümitlere yöneltti.
1- Hakk’tan uzak olan. Hakk’a aykırı hareket eden her türlü varlık,
kişi ve kurumun ortak “karakteristik adı” dır.
26. Bu, onların, Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: “Bazı
işlerde size uyacağız.” demeleri nedeniyledir. Allah, onların
gizlediklerini biliyor.
27. Melekler onları vefat ettirirken, yüzlerine ve arkalarına vurduklarında1
onların durumları ne olacak?
1- “Yüzlerine ve arkalarına vurmak” bir deyimdir. Bu deyim, geçmişte yaptıkları ve yapmaları gerekirken yapmadıkları şeyleri, örnek
vererek, önlerine koymak, hatırlatmak; onların da pişmanlıktan dövünmeleri anlamına gelmektedir.
28. Bu, onların, Allah’ı öfkelendiren şeylere uymaları ve O’nun
rızasını gereksiz görmelerindendir. Böylece onların yaptıkları
işleri boşa çıkardı.
29. Yoksa kalplerinde hastalık olanlar, Allah’ın, içlerindeki kini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?
30. Eğer isteseydik onları sana tanıttırırdık. Sen de onları simalarından tanırdın. Yine de sen; onları, konuşma tarzlarından
tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir.
634 47/Muhammed Sûresi Bölüm 26
31. İçinizden cihad edenleri ve sabredenleri ortaya çıkarıncaya
kadar sizi sınava tabi tutarız. Ve haberlerinizi1
de sınava tabi
tutacağız.
1- Konuştuklarınıza bağlı kalıp kalmadığınızı, sözünüzde durup durmadığınızı.
32. Gerçeği yalanlayan nankörler, Allah’ın yolundan alıkoyanlar,
doğru yol açıkça belli olduktan sonra Rasul’e karşı gelen kimseler, hiçbir şekilde ve asla Allah’a zarar veremezler. Allah,
onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.
33. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Rasul’e itaat edin. Yaptıklarınızı boşa çıkarmayın.1
1- İtaatsizlik nedeniyle yaptıklarınızın boşa gitmesine neden olmayın.
34. Gerçeği yalanlayarak nankörlük eden, Allah’ın yolundan alıkoyan; sonra da kâfir olarak ölen kimseleri, Allah, asla bağışlamayacaktır.
35. O halde gevşemeyin ve siz üstünken barışa çağırmayın. Allah,
sizinle beraberdir. Yaptıklarınızı asla boşa çıkarmayacaktır.
36. Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder
ve takva sahibi olursanız, size ödülleriniz verilir. Ve sizden
mallarınızı istemez.
37. Eğer sizden onu1
isteyip de sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz.
Böylece hoşnutsuzluğunuzu açığa çıkarırdı.
1- Mallarınızı.
38. İşte siz böylesiniz. Allah yolunda infak etmeye çağrılırsınız
ancak sizden bir kısmınız cimrilik yapar. Kim cimrilik yaparsa,
aslında kendi aleyhinde cimrilik yapmış olur. Allah zengindir,
siz ise yoksulsunuz. Eğer yüz çevirirseniz, sizin yerinize başka
bir toplum getirir. Onlar sizin gibi olmazlar.
Bölüm 26 48/Fetih Sûresi 635
fetih sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Biz, sana apaçık bir fethin yolunu açtık.
2. Allah, senin geçmiş ve sonraki suçlarını bağışlasın ve sana nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru yola iletsin diye.
3. Ve Allah, sana çok üstün bir zaferle yardım etsin diye.
4. İmanları artsın diye, inananların kalbine sükûnet indiren
O’dur. Göklerin ve yerin güçleri Allah’ındır. Allah, Her Şeyi
Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
5. Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları, içinde sürekli kalmak
üzere, içinden nehirler akan Cennetlere koymak ve kötülüklerini örtmek içindir. İşte Allah’ın yanında büyük kurtuluş budur.
6. Allah; hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve kadınlara, müşrik erkek ve kadınlara azap etsin. Kötü zanları onların üzerlerine dönsün. Allah, onlara kızdı ve onları lanetledi.
Ve onlar için Cehennem’i hazırladı. Ne kötü bir varış yeri.
7. Göklerin ve yerin güçleri Allah’ındır. Allah, Mutlak Üstün
Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
[İniş sırası: 111, Medeni, 29 ayet.
Adını 1. ayetteki “fetih/açmak, savaş yolu ile bir yeri almak”
sözcüğünden almıştır.]
636 48/Fetih Sûresi Bölüm 26
8. Biz, seni bir tanık, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
9. Allah’a ve Rasul’üne iman etmeniz, O’na destek olmanız,1
O’na saygı göstermeniz ve O’nu sabah akşam2
tesbih3
etmeniz için.
1- Allah’ın dinine destek olmanız. 2- Sürekli, her zaman, bütün bir
gün boyu. 3- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek.
Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere
sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak
ve tanıtmak. Tesbihi, namaza indirgemek doğru değildir. Tesbih,
tevhid inancının ve anlayışının kavranması ve Yaratıcının tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir.
10. Sana bi’at1
edenler, aslında Allah’a bi’at etmişlerdir. Allah’ın
eli2
onların eli3
üzerindedir. Kim bağlılığını bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği söze bağlı kalırsa, Allah, ona büyük bir ödül verecektir.
1- Bağlılığını bildirmek, birlikte hareket edeceğine dair söz vermek.
2- Allah’ın gücü, yardımı. 3- Onların gücü.
11. Araplardan1
geri bırakılanlar2
, sana: “Mallarımız ve ailemiz
bizim seninle gelmemize engel oldu. Haydi, Allah’tan bağışlanmamızı dile.” diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleri ile söylüyorlar. De ki: “Eğer Allah, size bir zarar veya yarar
dilerse, buna kim engel olabilir?” Bilakis, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.3
1- Bedevi/göçebe Araplardan bazıları. 2- Savaş için sefere katılmayanlar. 3- Niçin sefere katılmadığınızı en iyi bilendir.
12. Hayır! Siz, Rasul ve inananların asla ailelerine dönemeyeceklerini sanmıştınız. Bu zan, kalplerinize güzel göründü. Kötü bir
zanla, zanda bulundunuz. Siz, yok olmayı hak eden bir toplum oldunuz.
13. Kim Allah’a ve Rasul’üne inanmazsa1
, bilsin ki gerçeği yalanlayan nankörler için alevli bir ateş hazırladık.
1- Güvenmezse.
Bölüm 26 48/Fetih Sûresi 637
14. Göklerin ve yerin egemenliği Allah’a aittir. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder.1
Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
1- Uygun gördüğünü. Yani, kişinin seçimine göre uygun olan karşılığı vererek. Azabı gerektirecek “şey”ler yapana azap eder; bağışlanmayı gerektirecek “şey”ler yapanı bağışlar.
15. Geri bırakılanlar1
, ganimetleri almak için gittiğinizde: “Müsaade edin sizinle gelelim.” diyecekler. Allah’ın sözünü2
değiştirmek istiyorlar. De ki: “Siz, asla bizimle gelemezsiniz. Allah,
bu hükmü daha önce buyurmuştu.2
” O zaman da: “Hayır, siz
bizi kıskanıyorsunuz.” diyecekler. Doğrusu onlar anlayışı kıt
kimselerdir.
1- Savaşa katılmayanlar. 2- 9/Tövbe, 83’teki, özürsüz savaşa katılmayanlarla ilgili hüküm. Zor ve tehlikeli savaşlara katılmamak için
bahaneler üreten, ganimet elde edecekleri kolay savaş olunca da
katılmak isteyen ikiyüzlü kimseler kast edilmektedir.
16. Araplardan1
, geride kalmayı tercih edenlere de ki: “Yakında
çok güçlü bir halkla savaşmaya çağrılacaksınız, ya onlarla savaşırsınız ya da onlar teslim olurlar. Bundan sonra, eğer bu
çağrıya uyarsanız Allah size en iyi karşılığı verir. Ama daha
önce yan çizdiğiniz gibi yine yan çizecek olursanız, size acıklı
bir azapla, azap eder.”
1- Göçebe/bedevi Araplar.
17. Kör, topal ve hasta olanların savaşa katılma sorumlulukları
yoktur. Kim Allah’a ve Rasul’üne itaat ederse1
, Allah, onları
içinden ırmaklar akan Cennetlere koyar. Kim de yan çizerse,
ona acıklı bir azapla azap eder.
1- Allah ve Rasul’ünün çağrısına uyarsa.
18. Ant olsun ki, o ağacın altında sana bi’at ettikleri1
zaman Allah,
inananlardan razı oldu. Onların kalplerinde olanı biliyordu.
Onların üzerlerine huzur ve dinginlik indirdi. Onlara yakın bir
fetih nasip etti.
1- Bağlılık sözü verdikleri.
638 48/Fetih Sûresi Bölüm 26
19. Onlara, elde edecekleri pek çok ganimet nasip etmiştir. Allah,
Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
20. Allah size, alacağınız pek çok ganimet sözü verdi. Şimdilik size
bunları bahşetti. İnsanların ellerini sizden çekti. İnananlara
ayet1 olsun ve sizi dosdoğru yola iletsin diye.
1- Allah’ın sözünün gerçek olduğuna dair işaret, gösterge.
21. Ve henüz elde edemediğiniz ama Allah’ın kuşattığı başka şeyler1
de var. Allah, Her Şeye Güç Yetiren’dir.
1- Ganimetler.
22. Eğer, gerçeği yalanlayan nankörler sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı. Sonra da bir veli1
ve yardımcı bulamazlardı.
1- Koruyucu.
23. Bu Allah’ın öteden beri süregelen yasasıdır. Allah’ın yasasında asla bir değişiklik bulamazsın.
24. Sizi, Mekke’nin merkezinde onlara galip kıldıktan sonra, onların ellerini sizden ve sizin ellerinizi de onlardan çeken O’dur1
.
Allah, yaptıklarınızı görendir.
1- Aranızda barışı sağlayan Allah’tır.
25. Onlar, gerçeği yalanlayan nankörlerdir. Sizi Mescid-i
Haram’dan alıkoyan, ayrılmış kurbanların yerine ulaşmasını
engelleyen kimselerdir. Eğer inanan erkeklerden ve kadınlardan olup da kendilerini henüz tanımadığınız için bilmeden
onlara zarar vermeniz ve böylece vebale girmeniz söz konusu
olmasaydı, onlarla savaşmanıza izin verilirdi. Allah, dilediğini
rahmetine alır. Eğer birbirlerinden ayrılmış olsalardı elbette
onlardan gerçeği yalanlayan nankörleri acı veren bir azapla
cezalandırırdık.
Bölüm 26 48/Fetih Sûresi 639
26. Gerçeği yalanlayan nankörler, küçük görme taassubunu, cahiliye taassubunu kalplerinde taşıyorlardı. Allah da Rasul’ünün
ve inananların üzerine dinginlik indirdi. Onları takva sözüne
bağlı kıldı. Zaten onlar buna layık ve ehildiler. Allah, Her Şeyi
En İyi Bilen’dir.
27. Ant olsun ki Allah, Rasul’ünün rüyasını hakk ile doğruladı.
Allah dilerse, Mescid-i Haram’a başlarınız tıraş edilmiş ve kısaltılmış olarak güven içinde korkmadan gireceksiniz. Allah,
sizin bilmediğiniz şeyleri biliyordu. Bundan başka size yakın
bir fetih takdir etti.
28. Dinin bütünlüğünü tamamlamak üzere Rasul’ünü doğru yolu
gösteren bir kılavuz ve hakk din ile gönderen O’dur. Tanık olarak Allah yeter.
29. Muhammed, Allah’ın Resul’üdür. Onunla beraber olanlar,
gerçeği yalanlayan nankörlere karşı sert, birbirlerine çok
merhametlidirler. Onları; rükû ederken1
, secde ederken2
ve Allah’tan bağışlanma ve hoşnutluk isterlerken görürsün.
Onların belirtileri, yüzlerindeki secde izleridir.3
İşte bunlar,
onların Tevrat’taki özellikleridir. İncil’deki örnekleri de, filizini yarıp çıkaran, sonra onu güçlendirerek kalınlaşıp, gövdesi
üzerinde yükselen ekin gibidir. Bu, ekincilerin hoşuna gider.
Allah, gerçeği yalanlayan nankörlere, onlarla üzüntü vermektedir. Allah, inanıp salihatı4
yapan kimselere bağışlanma ve
büyük bir ödül sözü vermiştir.
1- Allah’a bağlılığı ortaya koymak, buyruklarına içtenlikle teslim olmak. 2- Saygı gösterip, değerini takdir etme. 3- Hayatlarının her
alanında, tam bir teslimiyet içinde Allah’a bağlılık göstermeleridir.
4- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek
640 49 /Hucurat Sûresi Bölüm 26
hucurat sûresi
[İniş sırası: 106, Medeni, 18 ayet.
Adını 4. ayetteki “Hucurat/odalar” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasul’ünün iki eli arasında öne
geçmeyin1
. Allah’a karşı takva2
sahibi olun. Kuşkusuz Allah,
Her Şeyi Duyan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.
1- Bu bir deyimdir. “El” ve “elin arası”; gücü, imkânı, bilgiyi, iradeyi ifade etmektedir. Bu deyimle kast edilen şudur: Kendi görüş ve
düşüncenizi vahyin önüne geçirmeyin. Kendi düşüncenizi vahiymiş
gibi öne sürmeyin. Allah’ın vahyini kendinize malzeme yapmayın.
2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
2. Ey inananlar! Sesinizi, Nebi’nin sesinden daha fazla yükseltmeyin. Birbirinizle bağrışarak konuştuğunuz gibi, Nebi’yle
yüksek sesle konuşmayın. Yoksa farkında olmadan yaptıklarınız boşa gider.
3. Allah’ın Rasul’ünün yanında kısık sesle konuşanlar; işte onlar,
Allah’ın takva için kalplerini sınav ettiği kimselerdir. Onlar için
bağışlanma ve büyük ödül vardır.
Bölüm 26 49 /Hucurat Sûresi 641
4. Sana odaların dışından seslenenlerin çoğu, düşüncesiz kimselerdir.
5. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabredip bekleselerdi, elbette daha iyi olurdu. Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
6. Ey iman edenler! Eğer fasık1
bir kimse, size bir haber getirirse
doğru olup olmadığını araştırın. Yoksa bir topluma cahilce kötülük edersiniz de sonra yaptığınız şeye pişman olursunuz.2
1- Doğru yoldan sapmış olan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel şeylerden uzak kalan. 2- Birbirlerine
cahilce kt,l,k yapmayı istemeyenler; edindikleri haberlerin doğru
olduğundan emin olmak zorundadırlar. Günümüzde yaşanan bilgi
kirliliği bu konuda çok daha fazla duyarlı olmamızı gerektirmektedir. Üretilen yalanlar üzerinden yapılan değerlendirmelerle neden
olunan haksızlıklar, sahibini işlenen cahilce kötülüğe ve zulme ortak
yapmaktadır.
7. Allah’ın Rasul’ünün aranızda olduğunu unutmayın. Eğer birçok işte size uysaydı kesinlikle sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirdi ve kalplerinizi onunla güzelleştirdi;
küfürden, fasıklıktan ve isyandan nefret ettirdi. İşte bunlardı
seçimlerini doğru yapmış olanlar.
8. Bu, Allah’tan bir lütuf ve nimettir. Allah, Her Şeyi Bilen’dir, En
İyi Hüküm Veren’dir.
9. Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa, hemen
aralarını düzeltin. Eğer ikisinden biri, diğerine saldırırsa, saldırgan olanlarla, Allah’ın emirlerine uygun davranıncaya kadar savaşın. Eğer böyle davranmaktan vazgeçerlerse o zaman
adaletle aralarını düzeltin ve hakkaniyetli olun. Allah, haktan
yana olanları sever.
10. İnananlar ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı takva sahibi olun. Umulur ki böylece merhamet olunursunuz.
642 49 /Hucurat Sûresi Bölüm 26
11. Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay edilenler, alay edenlerden daha iyidirler. Aynı
şekilde, kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki
alay edilen kadınlar, alay edenlerden daha iyidirler. Birbirinizi ayıplamayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın. İmandan
sonra fâsık1
olarak nitelendirilmek ne kötüdür. Kim tövbe etmezse2
işte onlar zalimdirler.
1- Doğru yoldan sapan. Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi,
doğru, temiz ve güzel şeylerden uzak kalan. 2- Yaptıklarından vaz
geçmezse.
12. Ey inananlar! Zannın birçoğundan sakının. Kuşkusuz bazı zanlar günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Bir kısmınız,
bir kısmınızın gıybetini yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş
kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Öyleyse Allah’a karşı takva1
sahibi olun. Kuşkusuz Allah, Tövbeleri Kabul Eden’dir, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
13. Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle
tanışmanız1
için sizi kabilelere ve sülalelere ayırdık. Allah’ın
yanında en kerim2
olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır.
Kuşkusuz Allah, Her Şeyi Bilen’dir, Her Şeyden Haberdar’dır.
1- Tanıyıp kaynaşmanız, dayanışma ve yardımlaşma içinde bulunmanız, birbirinize sahip çıkmanız, birbirinize güç vermeniz. 2- Şerefli. İtibarlı. İkram olunan. Allah’ın en çok ikramda bulanacağı kimse.
14. Bedevi Araplar, “İnandık.” dediler. De ki: “Siz inanmadınız, fakat teslim1
olduk, deyin. Çünkü henüz iman kalbinize girmedi.
Eğer Allah’a ve Rasul’üne itaat ederseniz, O, yaptıklarınızdan
hiçbir şeyi eksiltmez.” Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Boyun eğdik, İslami yönetimi kabul ettik; kendimizi güvenceye aldık.
Bölüm 26 49 /Hucurat Sûresi 643
15. İnananlar, ancak Allah’a ve Rasul’üne iman eden, sonra da
bunda en küçük bir kuşkuya yer vermeyen; malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad eden kimselerdir. Onlar, özü ve sözü
bir olanlardır.
16. De ki: “Dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir. Allah, Her Şeyi En İyi
Bilen’dir.”
17. Onlar, teslim olmalarını başına kakıyorlar. De ki: “İslam’a boyun eğdiniz diye, benden minnet beklemeyin. Bilakis, eğer
özü-sözü bir kimselerseniz, sizi imana erdirdiği için, siz Allah’a
minnet duyun.”
18. Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir.
644 50 /Kaf Sûresi Bölüm 26
kaf sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kâf. Mecîd1
Kur’an’a ant olsun.
1- Şerefli, şanı yüce.
2. Ama kendilerinden bir uyarıcının onlara gelmesine şaşırdılar.
Gerçeği yalanlayan nankörler: “Bu şaşılacak bir şey.” dediler.
3. “Biz ölüp, toprak olduktan sonra mı diriltileceğiz? İşte bu
mümkün olmayan bir dönüştür.” dediler.
4. Biz, yerin onlardan neyi eksilttiğini elbette biliyoruz. Yanımızda her şeyi kayda alan bir Kitap vardır.
5. Ne var ki onlar, kendilerine Hakk gelince onu yalanladılar. Bu
yüzden karmakarışık bir durumdalar.
6. Öyleyse üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı ki, onu hiçbir çatlağı olmaksızın nasıl bina etmişiz, nasıl süslemişiz!
7. Ve yine yeryüzünü döşedik, oraya sağlam dağlar yerleştirdik.
Ve orada her çeşitten göz alıcı çiftler yetiştirdik.
8. Bunları, Allah’a yönelen kulların basiretini1
açmak ve öğüt olması için yaptık.
1- Kavrayışını, gerçeği görme yeteneğini.
[İniş sırası: 34, Mekki, 45 ayet.
Adını 1. ayetteki “kaf” harfinden almıştır.]
Bölüm 26 50 /Kaf Sûresi 645
9. Gökten bereketli su indirdik. Onunla cennetler1
ve biçilecek
ekinler yetiştirdik.
1- Bahçeler.
10. Ve salkımları üst üste yığılmış, uzun hurma ağaçları.
11. Kullar için rızık olarak. Onunla ölü bir beldeye hayat verdik.
İşte yeniden diriliş de böyledir.
12. Onlardan önce Nuh toplumu, Ress’liler ve Semud yalanlamıştı.
13. Ve Ad ve Firavun ve Lut’un kardeşleri de.
14. Ve Eykeliler ve Tubba kavmi. Hepsi rasulleri yalanladılar. Böylece uyarım gerçekleşti.
15. İlk yaratışta yetersiz kaldık mı ki yeniden yaratılıştan şüphe
içindeler!
16. Ant olsun ki insanı Biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını
biliriz. Ve Biz ona “habl-i verid”ten1
daha yakınız.
1- Çevirilerde bu sözcüğe “şah damarı” olarak anlam verilmektedir. Bunun insan “anatomisindeki şah damarı” ile bir ilgisi yoktur.
Bu deyimle kast edilen şey, insana canlılık veren, onun yaşamasını
sağlayan özdür. Bu mecazi bir anlatımdır. Ya değilse Allah için mesafe söz konusu değildir. Allah’ın; insana, insanın kendisinden daha
yakın olduğu vurgusu yapılmaktadır.
17. Sağında ve solunda yerleşmiş iki kaydedici, yaptıklarını kayda
geçirmektedirler.
18. Söylediği her söz, yanındaki hazır gözleyicilerce gözlenmektedir.
19. Ölümün sarhoşluğu kaçınılmaz bir gerçek olarak gelince,
“İşte senin kaçtığın şey budur!”
20. Ve Sur’a üfürülür. “ İşte bu, vaktiyle uyarıldığınız gündür.”
21. Herkes yanında bir sevk edici ve bir tanıkla birlikte gelir.
22. Ant olsun ki sen bugünün geleceğinden gaflet içindeydin. İşte
senden perdeyi kaldırdık. Artık bugün gerçeği bütün açıklığıyla görüyorsun.
646 50 /Kaf Sûresi Bölüm 26
23. Onun yakını, “İşte bu yanımda olan şey hazırdır.” der.
24. “İnatçı, gerçeği yalanlayan nankörlerin tamamını Cehennem’e
atın.”
25. İyiliğe engel olan, haddi aşan, şüpheye tutulan.
26. O, Allah ile birlikte başka ilah edindi. Öyleyse, onu şiddetli
azaba atın.
27. Onun yakını: “Rabb’imiz! Onu ben azdırmadım, fakat o derin
bir sapkınlık içindeydi.” der.
28. “Huzurumda çekişmeyin! Size daha önce uyarımı yapmıştım.” der.
29. “Katımda söz değiştirilmez. Ben kullara asla haksızlık eden
değilim.”
30. O gün, Cehennem’e, “Doldun mu?” deriz. O da, “Daha var
mı? der.
31. Cennet, takva sahipleri1
için yaklaştırıldıkça yaklaştırılır.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla, kendisini
kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya alanlar.
32. İşte size söz verilen şey budur. Yönelen1
ve koruyanların1
tamamı içindir.
1- Allah’a yönelenler, O’nun buyruklarına uyanlar ve kendilerini her
türlü kötülükten koruyanlar.
33. Gaybda1
Allah’a huşu2
duyanların, gönülden bağlı olanların
ödülüdür.
1- Kimsenin olmadığı, görmediği, bilmediği yerlerde. 2- Derin saygı
ve içten sevgi beslediği; üstün ve yüce görmenin sonucu olarak hayranlık duyduğu yüce varlıktan ayrı düşme, uzak kalma endişesini
taşıyan.
34. Oraya esenlikle girin. İşte bu sonsuzluk günüdür.
35. Onlar için, orada diledikleri her şey vardır. Yanımızda daha
fazlası da vardır.
Bölüm 26 50 /Kaf Sûresi 647
36. Onlardan önce, kendilerinden daha güçlü nice nesilleri yok
ettik. Yok olmaktan kurtulmak için belde belde dolaştılar.
Böyleyken sığınacak bir yer buldular mı?
37. Kuşkusuz bunda kalbi1
olan ve can kulağıyla dinleyen ve tanık
olan kimseler için kesinlikle alınacak öğüt vardır.
1- Aklı olan. Vicdanı, aklıselimi, sağduyu sahibi ve gönül temizliği
olan.
38. Ant olsun ki gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri bir yorgunluk olmaksızın altı günde1
yarattık.
1- Altı dönemde, altı bölümde, altı evrede.
39. Onların söyledikleri şeylere sabret. Güneş’in doğmasından
önce ve batmasından önce Rabb’ini hamd1
ile tesbih2
et.
1- Yüceltme, övgü. 2- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile
yüceltmek. Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel
niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri
ile tanımak ve tanıtmak.
40. Geceleyin ve secdelerin1
ardından O’nu tesbih et.
1- Saygı gösterip, değerini takdir etme. Saygı sunma. Selama durma. Secde sözcüğü, yer aldığı ayetlerin tamamında bu anlama gelmekte olup, namazdaki secde ile bir ilgisi yoktur.
41. Çağırıcının, yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver.
42. O gün, gerçek olan o çığlığı duyarlar. İşte bu yeniden diriliş
günüdür.
43. Biz; ancak Biz hayat veririz ve öldürürüz. Ve dönüş Biz’edir.
44. O gün yer yarılır, onlar topraktan çabukça ayrılırlar. İşte bu,
Bizim için kolay bir toplamadır.
45. Onların ne dediklerini en iyi Bileniz. Sen, onları zorla yola getirecek değilsin. O halde Benim uyarımdan korkan kimselere
Kur’an’la öğüt ver.
648 51 /Zariyat Sûresi Bölüm 26
zariyat sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Esip savuranlara,
2. Ve yükü taşıyanlara,
3. Sonra kolayca akıp gidenlere,
4. Sonra işi paylaştıranlara ant olsun ki,
5. Uyarıldığınız şey kesinlikle gerçektir.
6. Kuşkusuz din1
kesinlikle gerçekleşecektir.
1- Yapılanların karşılığının verilmesi.
7. Yollara sahip gökyüzüne ant olsun ki,
8. Kuşkusuz siz, söylediklerinizde çelişki içindesiniz.
9. Döndürülecek kimse, ondan çevrilir.1
1- Yalana sapan kimse, gerçekten yoksun kalır.
10. Kahrolsun yalancılar.
11. Onlar, cehalet içinde ne yaptığını bilmeyenlerdir.
12. “Din günü1
ne zaman?” diye sorarlar.
1- Hesap görme günü.
13. O gün onlar, ateşe atılacaklar.
14. Fitnenizi1
tadın. Bu, sizin acele istediğiniz şeydir.
1- Baskı ve zulmünüzün cezasını.
15. Takva sahipleri ise cennetlerde1
ve pınarlardadırlar.
1- Bahçelerde.
[İniş sırası: 67, Mekki, 60 ayet.
Adını 1. ayetteki “ez-Zariyat/rüzgar, esip savuran” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 26 51 /Zariyat Sûresi 649
16. Rabb’lerinin kendilerine verdiğini alanlar, daha önce iyi olanlardır.
17. Geceleri pek az uyurlardı.
18. Onlar seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.
19. Mallarından –istesin, istemesin- ihtiyaç sahipleri için bir pay
ayırırlardı.
20. Yeryüzünde, gerçeği kavrayanlar için nice ayetler1
vardır.
1- Göstergeler, kanıtlar.
21. Ve kendiniz de ayetsiniz. Hala görmüyor musunuz?
22. Gökte rızkınız ve uyarıldığınız şeyler vardır.
23. Göklerin ve yeryüzünün Rabb’ine ant olsun ki, sizin konuşmanız nasıl gerçekse, kesinlikle o da1
o kadar gerçektir.
1- Size söylenen ve söz verilen şey; ölümden sonraki hayat, hesap
günü.
24. İbrahim’in saygın konuklarının haberi sana geldi mi?
25. Onun yanına geldiklerinde, “Selam.” dediler. “Selam, tanınmayan topluluk.” dedi.
26. Habersizce ailesine gidip, hemen kızarmış buzağı eti getirdi.
27. Onları buyur ederek: “Yemez misiniz?” dedi.
28. Durumlarından dolayı içine bir korku düştü. “Korkma.” dediler ve ona bilgin bir çocuk müjdelediler.
29. Bunun üzerine hanımı şaşkınlık içinde, yüzüne vurarak yüksek sesle: “Ben kısır, ihtiyar bir kadınım.” dedi.
30. “Senin Rabb’inin buyurduğu şey işte budur.” dediler. O, En İyi
Hüküm Veren’dir, Her Şeyi Bilen’dir.
26. Bölümün Sonu
650 51 /Zariyat Sûresi Bölüm 27
31. İbrahim: “O halde ey elçiler! Sizin geliş amacınız nedir? dedi.
32. “Biz, suçlu bir topluma gönderildik.” dediler.
33. Onların üzerlerine çamurdan pişirilmiş taşlar yağdırmak için.
34. Onlar Rabb’inin katından, aşırı gidenler için olan taşlardır.
35. Orada bulunan inananları çıkardık.
36. Fakat orada, bir evden başkasında, Müslümanlardan kimse
bulamadık.
37. Orada can yakan azaptan korkanlar için bir ayet1
bıraktık.
1- Gösterge.İbret.
38. Musa’da vardır1
. Onu Firavun’a apaçık bir sultanla2
göndermiştik.
1- Musa’nın kıssasında da. 2- Tarafımızdan görevlendirilmiş olarak.
39. Ancak Firavun taraftarlarıyla birlikte yüz çevirdi. “O bir sihirbaz veya delidir.” dedi.
40. Sonra onu ve ordularını yakaladık ve denize attık. Kendi kendini kınıyordu.
41. Ad’da da vardır.1
Onların üzerine kasıp kavuran rüzgâr göndermiştik.
1- Ad’ın kıssasında da alınacak dersler vardır.
42. Nereye uğradıysa orayı çürümüş çer çöpe çevirmişti.
43. Semud’da da vardır.1
Onlara: “Belli bir süreye kadar yararlanın.” denmişti.
1- Semud’un kıssasında da alınacak dersler vardır.
44. Fakat Rabb’lerinin emrinden çıktılar. Bunun üzerine bakıp dururlarken yıldırım onları yakalayıverdi.
45. Ayağa kalkmaya güçleri yetmedi. Yardım görenler de olmadılar.
46. Daha önce Nuh kavmini de helak etmiştik. Ki onlar fasık1
bir
kavimdi.
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
Bölüm 27 51 /Zariyat Sûresi 651
47. Göğü ellerle1
bina ettik. Kuşkusuz genişletici olan elbette
Biz’iz.
1- Gücümüzle, irademizle.
48. Yeryüzünü de Biz döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!
49. Her şeyi çift1
yarattık. Umulur ki öğüt alırsınız.
1- Erkek-dişi, gece-gündüz, iyi-kötü, aydınlık-karanlık, doğru-yanlış vb.
50. O halde Allah’a sığının! Ben, sizin için O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
51. Allah ile beraber başka bir ilah tanımayın. Ben, O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
52. Aynen bunlar gibi, bunlardan öncekiler de, kendilerine gelen
rasullere, “Sihirbazdır veya mecnundur.” dan başka bir şey
demediler.
53. Sanki böyle yapmayı sonrakilere vasiyet etmişler! Hayır, onlar
azgın bir halktır.
54. O halde onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin.
55. Öğüt ver; kuşkusuz ki öğüt mü’minlere fayda verir.
56. Ben, cinni1
ve insi1
yalnızca bana kulluk etsinler diye yaratırım.2
1- Bilinen-bilinmeyen, tanınan-tanınmayan, yerli-yabancı kim varsa.
2- Ayette, Kendisini bırakıp başka varlıklara kulluk yapanlara kulluğun yalnızca Kendisine yapılması uyarısında bulunmaktadır. Diğer bir
ifadeyle “Ben sizi başka varlıklara kulluk yapasınız diye yaratmadım.”
denmektedir.
57. Onlardan bir rızık da istemiyorum, Beni doyurmalarını da istemiyorum.
58. Kuşkusuz rızık veren, güçlü ve gücünde metin olan Allah’tır.
59. Zulmedenlerin azaptan payı, arkadaşlarının payı gibidir. Artık
acele etmesinler.
60. Kendilerine haber verilen azap günü geldiğinde, gerçeği yalanlayan nankörlerin vay haline.
652 52 /Tur Sûresi Bölüm 27
Tur sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Tur’a ant olsun;
2. Satır satır yazılmış Kitap’a,
3. Üzerine yazı yazılmış, yayılmış ince deriye.
4. Beyti Mamur1
’a ant olsun.
1- Kâbe.
5. Yükseltilmiş tavana ant olsun
6. Doldurulmuş denize ant olsun.
7. Rabb’inin azabı kesinlikle gerçekleşecektir.
8. O’nu savacak yoktur.
9. O gün gök, sarsıldıkça sarsılır.
10. Dağlar yerlerinden oynar.
11. İzin günü yalanlayanların vay hallerine.
12. Onlar ki, gereksiz şeylere dalıp oyalanıyorlar.
[İniş sırası: 76, Mekki, 49 ayet.
Adını 1. ayetteki “tur/dağ” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 27 52 /Tur Sûresi 653
13. O gün, Cehennem ateşine sürüklenirler.
14. İşte bu, yalanladığınız ateştir!
15. Bu sihir miymiş? Yoksa siz mi görmüyormuşsunuz?
16. Oraya girin. Artık dayansanız da dayanmasanız da sizin için
birdir. Yaptığınız şeylerin karşılığını görüyorsunuz.
17. Takva1
sahipleri cennetlerde2
ve nimetler içindedirler;
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
2- Bahçelerde.
18. Rabb’lerinin kendilerine verdiklerinden hoşnut olarak.
Rabb’leri onları Cehennem ateşinden korumuştur.
19. Yaptıklarınızın karşılığı olarak, afiyetle yiyin ve için;
20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Biz, onları temiz, “güzel bakışlı” hurilerle1
eşleştirmişizdir.
1- “Hur” sözcüğünün tekil formu, erkek için “ahver”, dişi için “havra” dır. Yani, “hur” eril ve dişil formun çoğuludur. Kur’an’da, sözcüğün çoğul formu olan “hur” sözcüğü, cinsiyet olarak ne erkek ne de
kadın anlamı taşımaktadır. “Hur” sözcüğü, her iki cinsi de içine alan
ortak bir anlama sahiptir. Bu sözcüğün, tefsir ve çeviri külliyatında,
Cennet’te erkeklere sunulacak, ikram edilecek dişi varlıklar olarak
tanımlanmış olması, vahye dair önemli yanılgılardan biridir. Bu yanılgı İslam’ın ahiret inancına sürülmüş büyük bir lekedir. Ödüllendirmede ve cezalandırmada cinsiyet ayırımcılığı yapmak, Kur’an’a
iftira atmaktır.
21. İman eden, soyları da iman ederek kendilerine tabi olan kimselerin, soylarını da kendilerine kattık1
. Ve onların yaptıklarından bir şey eksiltmedik. Herkes kazandığına karşılık bir
rehindir.
1- Cennet’i hak etmiş aile bireylerini, kan bağı mensuplarını
Cennet’te bir araya getireceğiz.
22. Onlara; meyvelerden, etlerden ve canlarının çektiği şeylerden bol bol sunarız.
654 52 /Tur Sûresi Bölüm 27
23. Birbirlerine, saçmalamaya ve günaha yol açmayan kadehler
sunacaklar.
24. Sedefleri içine gizlenmiş inci gibi gılman1
, hizmet için çevrelerinde dolanırlar.
1- Hizmetçi gençler.
25. Bir araya gelerek söyleşirler:
26. “Doğrusu biz, daha önce ailemizden dolayı korkuyorduk.”
27. “Şimdi, Allah, bizi nimetlendirdi ve bizi kavurucu ateşin azabından korudu.”
28. İyi ki daha önce yalnızca O’na yöneldik. Kuşkusuz ki O, İyilik
Yapan’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
29. O halde öğüt vermeye devam et. Rabb’inin nimeti sayesinde
ne kâhin ne de mecnunsun.
30. Yoksa: “O bir şairdir, ansızın zamanın felaketine uğramasını
bekliyoruz.” mu diyorlar?
31. De ki: “Bekleyin! Ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.”
32. Yoksa onların akılları böyle mi istiyor? Yoksa onlar azgın bir
toplum mu?
33. Yoksa: “Onu kendisi uydurup söyledi.” mi diyorlar? İşin gerçeği, onlar inanmak istemiyorlar.
34. Eğer sözlerinde haklı kimselerse, onlar da onun gibi bir söz
getirsinler!
35. Yoksa onlar, bir yaratıcı olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa yaratanlar onlar mıdır?
36. Yoksa gökleri ve yeryüzünü onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerçeğe ulaşmaya yanaşmıyorlar!
37. Yoksa Rabb’inin hazineleri onların yanında mı? Veya kendilerinin her şeye güç yetirebileceklerini mi sanıyorlar?
38. Yoksa onların, orada dinleyecekleri bir merdivenleri mi var?
Öyleyse dinleyenleri buna dair bir belge getirsinler!
Bölüm 27 52 /Tur Sûresi 655
39. Yoksa kızlar O’nun da, oğullar sizin mi?
40. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar
ağır bir yük altına mı giriyorlar?
41. Yoksa gayb1
onların yanında da onlar mı yazıyorlar?
1- Duyu organları ile algılanamayan; görülemeyen, bilinemeyen.
42. Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Ne var ki tuzağa düşecek olanlar gerçeği yalanlayan nankörlerdir.
43. Yoksa onlar için Allah’tan başka bir ilahları mı var? Allah, onların şirk koştuklarından münezzehtir.1
1- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta yoktur.
44. Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, “ Üst üste yığılmış
bulutlardır.” derler!1
1- Pişkinliklerinden yine de bunun bir mucize olduğunu düşünmezler.
45. Artık onları cezalandırılacakları güne kavuşuncaya kadar kendi hallerine bırak.
46. O gün planları onlara hiçbir yarar sağlamaz. Ve onlar yardım
da olunmazlar.
47. Zulmedenler için bundan başka bir azap daha vardır. Ne var ki
onların çoğu, bunun bilincinde değiller.
48. Rabb’inin hükmünü sabrederek bekle. Sen gözümüzün önündesin1
. Ve her kalkışında2
Rabb’ini hamd ile tesbih et.3
1- Gözetimimizdesin. 2- Yapacağın her işte. 3- Tesbih; Allah’ın, her
türlü noksanlıktan arınık, bütün mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı, kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir. Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının kavranması
ve Yaratıcının tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir.
Allah’ı tesbih etmek; O’nu şirk içeren her türlü düşünce ve inançtan
arındırarak, Kendisine özgü nitelikleri ile yüceltmek demektir.
49. Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışının ardından1
O’nu
tesbih et.
1- Yıldızların kaybolmasının ardından.
656 53 /Necm Sûresi Bölüm 27
necm sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Batan yıldıza ant olsun ki,
2. Arkadaşınız sapkın ve azgın değil.
3. Ve o, hevasından1
konuşmaz.
1- Kendi düşüncesi olan bir şeye vahiydir demez. Her neye vahiydir
diyorsa, o kesinlikle vahiydir. Bir sonraki ayette de bu açıkça ifade
edilmektedir.
4. Onun size söyledikleri, kendisine vahyedilen vahiyden başkası değildir.1
1- Bu ayetler; müşriklerin, nebinin çağrısına “Kendi kişisel sözleridir.” iddialarına yanıt vermektedir. Bu yanıttan dolayısıyla şunu da
anlıyoruz; nebinin kişisel görüş ve sözleri “din” değildir; din yalnızca
vahiyden ibarettir.
5. Ona üstün güç sahibi ve kudretli olan öğretti.1
1- Rahman Suresi’nin 1. ve 2. ayetlerinde, Kur’an’ı öğretenin “Cebrail” değil, Allah olduğu bildirilmektedir.
6. Üstün akla1
sahip, egemenlik kurmuş olan.
1- Her şeyin hesabını en ayrıntılı ve en iyi şekilde yapan.
7. O, en yüksek ufuktaydı.
[İniş sırası: 23, Mekki, 62 ayet.
Adını 1. ayetteki “necm/yıldız, Kur’an’ın bir bölümü” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 27 53 /Necm Sûresi 657
8. Sonra yaklaştı ve ardından sarktı.
9. Böylece yayın iki ucu kadar, hatta daha yakın oldu.
10. Kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti.
11. Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
12. Onunla, gördüğü şey hakkında tartışıyor musunuz?
13. Ant olsun ki, onu başka bir inişte daha gördü.
14. Sidre-i münteha’nın1
yanında.
1- Son/sondaki kiraz ağacı. Sidre, Arabistan kirazı denen meyve
ağacın ismidir.
15. Onun yanında me’va cenneti1
vardır.
1- Oturulacak bahçe. Konaklama bahçesi, dinlenme bahçesi. (Hira
dağı eteklerinde bulunan ve yolcuların dinlendikleri bir bahçe olduğu söylenmektedir.)
16. O zaman kaplayan şey, sidreyi1
kaplıyordu.
1- Kiraz ağacını.
17. Göz şaşmadı ve haddi aşmadı.
18. Ant olsun, Rabb’inin ayetlerinin1
en büyüğünü gördü.
1- Gösterge. İşaret.
* 1. Ayetten 18. Ayete kadar, gaybi âlemde gerçekleşmiş bir olay
olan vahyin, nasıl gerçekleştiğinin anlatımı söz konusudur. Gayba
ait bir bilginin, bildiğimiz âlemin diliyle anlatılmasını göz ardı ederek, sözcüklerin sözlük anlamına göre anlam verilmesi önemli yanılgılara, anlam kaymalarına neden olmaktadır. Söz konusu ayetlerde
ifade edilen “yüksek ufuk, yaklaşma, sarkma, yayın iki ucu, görme,
sidre vs. sözcüklerin, sözlük anlamlarını dikkate alarak ayetleri
anlamaya çalışmak, vahyi ve onun verdiği mesajı göz ardı etmek
demektir. O günün insanına, anlamlarını bildikleri sözcüklerle, bilinmeyen âleme ait bir konu olan “vahyin” nebimize nasıl ulaştığı anlatılmaktadır. Burada “parmağa değil, parmağın işaret ettiği şeye”
bakılmalıdır.
19. Hiç düşündünüz mü Lat ve Uzza’yı?
20. Diğer üçüncü Menat’ı?1
1- Bir düşünün! Bunlardan ilah olur mu?
658 53 /Necm Sûresi Bölüm 27
21. Erkek sizin, dişi O’nun mu?
22. O halde bu insafsız bir paylaştırmadır.
23. Bu isimler, sizin ve atalarınızın onlara yakıştırdığı isimlerden
başka bir şey değildir. Allah, onlar için hiçbir yetkilendirmede bulumadı. Ant olsun ki, onlara Rabb’lerinden doğru yolu
gösterici1
geldiği halde, onlar yalnızca zanna2
ve benliklerinin
tutkularına uyuyorlar.
1- İnsanları zandan kurtarıp, kesin bilgiye; gerçeğe, doğruya ulaştıracak bilgi. 2- Kesin olmayan bilgiye, sanıya.
24. Yoksa insan için yalnızca temenni ettiği şey mi var?
25. Ahiret de, dünya da Allah’ındır.
26. Göklerde nice melekler var ki, Allah’ın dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesi dışında onların şefaatleri1
hiçbir yarar sağlamaz.
1- Ayette sözü edilen “meleklerin şefaati” bu dünyaya yönelik bir yardımdır. Kur’an’da bu tarz yardımların müşriklere karşı savaşlarda yapılmış olduğu açıkça yer almaktadır. Günahların bağışlanması, torpil
yapılması ve affedilmeye aracılık yapılması tarzındaki şefaat inancı,
“müşrikçe”, “müşriklere ait” bir inanç olup, Kur’an tarafından kesin
bir dille reddedilmektedir. Kur’an’a göre -Nebimiz de dâhil- birilerinin
“şefaat” edeceğine dair olan inanç, kesinlikle şirktir.
27. Kuşkusuz ahirete inanmayanlar, melekleri dişi varlıkların adları ile adlandırıyorlar.1
1- Müşrikler, inançlarını sembolize eden ilahlarına Lat, Uzza, Menat
örneğinde olduğu gibi dişi isimler koymuşlardı. Müşrikler, meleklerin Allah’ın kızları olduğuna inanıyorlardı.
28. Oysaki onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar yalnızca zanna uyuyorlar. Oysa ki zan “gerçekten” yana hiçbir değer
taşımaz.
29. Dünya hayatından başka bir şey istemeyen, zikrimizden1
yüz
çevirenlerden sen de yüz çevir.2
1- Öğüdümüzden. Vahiyden. 2- Uzak dur.
Bölüm 27 53 /Necm Sûresi 659
30. Onların bilgi düzeyi bu kadardır. Rabb’in, kimin kendi yolundan sapmış olduğunu en iyi bilendir ve O, iletildiği doğru yolda olanı da en iyi bilendir.
31. Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Bu, kötülük yapanların cezalandırılması ve iyilik yapanların daha iyisiyle
ödüllendirilmesi içindir.1
1- İnsanın sahip olduğu hiçbir şey kendisine ait değildir. Her şey
emanettir. İnsan, bu emanete karşı sınava tabi tutulmuştur. Emanete ihanet edenler cezalandırılacak, sahip çıkanlar ise ödüllendirileceklerdir.
32. Onlar, ufak-tefek günahlar hariç, büyük günahlardan ve aşırılıklardan kaçınırlar. Kuşkusuz Rabb’in, bağışlaması bol olandır. O, sizi topraktan yaparken de, annelerinizin karnında cenin halindeyken de, ne olduğunuzu en iyi bilendir. O halde
kendinizi temize çıkarmayın. O, korunup sakınan kimseyi en
iyi bilendir.
33. Peki, yüz çevireni görüyor musun?
34. Azıcık verip, inatla cimrilik edeni?
35. Yoksa o gaybın bilgisine1
sahip de onu mu görüyor?
1- Ahirette başına geleceklerin bilgisine.
36. Musa’nın sayfalarında olanlar haber verilmedi mi?
37. Ve de çok vefalı İbrahim’in.
38. Gerçek şu ki, hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın yükünü
yüklenemez.
39. Ve gerçek şu ki, insan için çalışmasından başka bir şey yoktur.
40. Ve onun çalışması yakında görülecektir.
41. Sonra karşılığı kendisine eksiksiz olarak verilecektir.
42. Sonunda dönüş yalnızca Rabb’inedir.
43. Güldüren de ağlatan da O’dur.
44. Öldüren de dirilten de O’dur.
660 53 /Necm Sûresi Bölüm 27
45. O, erkek ve dişi çiftler yarattı.
46. Atıldığında, nutfeden.1
1- Sperm.
47. Ve kuşkusuz bundan sonraki diriltme1
de yalnızca O’na aittir.
1- Ölümden sonraki.
48. Zenginlik veren de O’dur, yetinen kılan da.
49. Şi’ra’nın1
Rabb’i de O’dur.
1- Müşrik Arapların kutsadıkları bir yıldızın adı.
50. Önceki Ad’ı1
yok etti.
1- Daha önce yaşamış olan Ad kavmini.
51. Ve Semud’u da. Geride kimseyi bırakmadı.
52. Daha önce de Nuh’un halkını. Onlar, daha zalim ve daha azgın
olanlardı.
53. Alt üst edilen beldeyi de yerin dibine geçirdi.
54. Artık onu kaplayan şey kapladı.
55. O halde Rabb’inin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun?
56. Bu uyarıcı da ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
57. Yaklaşan, yaklaştı.1
1- Kıyamet günü yaklaştıkça yaklaştı.
58. Onu, Allah’tan başkası çeviremez.
59. Bu sözlere mi şaşırıyorsunuz?
60. Ağlanacak halinize gülüyorsunuz.
61. Ve siz gaflete dalanlarsınız!1
1- Aklınızı kullanmıyorsunuz!
62. Artık bu gafletten kurtulup, Allah’a içtenlikle saygı gösterin ve
O’na kul olun.
Bölüm 27 54 /Kamer Sûresi 661
kamer sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Sa’at1
yaklaştı ve Kamer yarıldı.2
1- Kıyamet’in kopuş anı. 2- Gerçekler ortaya çıktı: “Ay yarıldı”,
Arapça’da bir deyimdir ve bir şeyin gerçek yüzünün ortaya çıkışını
ifade etmektedir. (Ayda çatlaklar oluştu. Ay yarıldı. Ayette yer alan
“inşikak” sözcüğü herhangi bir şeyde meydana gelen çatlak demektir. İnşikak, “şikak” sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük, herhangi
bir nedenden dolayı hayvan veya insan cildinde meydana gelen çatlama veya yarılma anlamına gelmektedir. Bu sözcük, aynı zamanda
bir şeyin açığa çıkması, açığa çıkarılması anlamına da gelmektedir.)
“Ayın yarılması mucizesi” olarak inanılan ve bunun üzerinde geniş
bir rivayet malumatı oluşturulan bu ayette, bir mucizeden söz edilmemektedir. Bu tamamen Kur’an’ın anlatım diliyle ilgili bir konudur.
Kur’an, Nebimize mucize verilmediğini kesin bir dille, birçok ayette
ifade etmektedir. Onca apaçık ayete rağmen, bu ayeti bir mucize
olarak kabul etmek, Kur’an’da çelişki olduğunu söylemek demektir.
(17/İsra 59,90-93; 21/Enbiya, 5-6; 13/Ra’d, 38; 29/Ankebut, 50-51,
bu ayetler Nebimize neden mucize verilmediğini açıkça anlatmaktadır.)
[İniş sırası: 37, Mekki, 55 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-Kamer/ay” sözcüğünden almıştır.]
662 54 /Kamer Sûresi Bölüm 27
Rabbimiz, ahiret ve kıyamet sahnelerini anlatırken, ayetlerdeki kipleri “geçmiş zaman” kipinde kullanmaktadır. Bu bir vurgu türüdür.
Bir şeyin kesin olarak olacağını ifade etmek için yapılan bir vurgudur. Bu ayette, Kur’an’ın çokça kullandığı, “mecaz(benzetme, ilgi),
istiare(bir sözün başka bir söz yerine kullanma), kinaye(dolaylı anlatım) dil kullanılmıştır. Bu ayette de bir dil sanatı olarak, daha derinlikli, kapsayıcı, akılda kalıcı, anlaşılır bir anlatım olarak gerçeğin
ortaya çıkmasını anlatan Araplarca da bilinen “ay yarıldı” deyimi
kullanılmıştır. Dolayısıyla “ayın yarılması mucizesini” konu edinen
bilgilerin tamamı uydurmadır. Kur’an’ın gerçekliğine aykırıdır.
2. Onlar, bir ayet1
görseler, hemen yüz çevirirler.1
Ve “Bu süregelen bir büyüdür.” derler.
1- Gerçekten de ay ikiye yarılmış olsa bile, onlar yine de gerçeği kabul etmezler. Ayetteki “in” edatı, “vasliyye” olup, ay gerçekten ikiye
ayrılsa bile anlamı vermektedir.
3. Ve yalanladılar. Kendi tutkularına uydular. Oysa her şey kararlaştırılmıştır.
4. Ant olsun ki onlara, yanılgılarını giderecek nice haberler
geldi.
5. Yüksek seviyede hikmetli1
haberler. Buna rağmen uyarıların
bir yararı olmadı.
1- Zulme ve fesada engel olmak, haksızlık ve kargaşayı önlemek ve
gidermek için konulmuş engelleyici yasalar.
6. O halde onlardan yüz çevir. O gün çağırıcı onları hiç hoşlanmayacakları şeye çağıracak.
7. Kabirlerinden baygın gözlerle çıkarlar. Etrafa dağılmış çekirgeler gibidirler.
8. Çağırıcıya doğru koşan gerçeği yalanlayan nankörler: “Bu, çok
zor bir gün.” diyecekler.
9. Onlardan önce Nuh’un halkı da yalanladı. Kulumuzu, “O delinin biridir.” diye yalanladılar. Kulumuz zorluk çıkarılarak engellendi.
Bölüm 27 54 /Kamer Sûresi 663
10. Sonunda Rabb’ine çağrıda bulundu: “Doğrusu ben, yenik
düştüm, bana yardım et.”
11. Biz de hemen göğün kapılarını gürül gürül boşalan su ile açtık.
12. Yeryüzünde de kaynakları fışkırttık. Böylece sular kararlaştırılan amaç için birleşti.
13. Onu ağaç lifi ile birbirine bağlanmış tahtalar üzerinde taşıdık.
14. Yalanlanan kimseye bir ödül olarak, gözetimimiz altında yüzüp gidiyordu.
15. Ant olsun ki onu1
bir ayet2
olarak bıraktık. Öğüt alan yok
mudur?
1- Bu kıssayı. 2- Bir ibret belgesi olarak bıraktık.
16. Ama, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?1
1- Uyarılarımı dinlememenin sonucu azabımın nasıl olduğunu görün.
17. Ant olsun Biz, Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Var mı
öğüt alıp düşünen?
18. Ad da yalanladı. Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu?
19. Biz, onların üzerine felaketleri gün boyu süren çok sarsıcı
rüzgârı gönderdik.
20. İnsanları, kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi savurup
atıyordu.
21. Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu?
22. Ant olsun Biz, Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Var mı
öğüt alıp düşünen?
23. Semud da uyarıcıları yalanladı.
24. Şöyle dediler: “Bizden biri olan bir insana mı, biz ona mı uyacağız? Öyle yaparsak kesinlikle bir sapkınlık ve çılgınlık yapmış oluruz.
25. Öğüt, aramızdan bula bula onu mu buldu? Hayır! O küstah bir
yalancıdır.
664 54 /Kamer Sûresi Bölüm 27
26. Onlar, yarın1
küstah yalancının kim olduğunu anlayacaklar!
1- Kıyamet Günü.
27. Biz, fitne1
olsun diye onlara dişi deveyi2
gönderdik. Artık onları gözetle ve sabret.
1- Sınav. 2- “Dişi deve” günümüzün modern deyimi ile “kamuya ait
bir mal”dır. Yani sahibi toplum olan, toplumun ortak malıdır. Diğer
bir ifade ile ihtiyaç sahiplerinin yararına sunulan bir imkândır. Böyle
olunca da dokunulmazdır. Bu, sembolik bir örnekleme de olabilir.
Kimsesizlerin, yoksulların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla oluşturulan yardım imkânlarının korunması ve gözetilmesi, gelir kaynaklarının güvence altına alınmasının gereği anlatılmak istenmektedir.
28. Onlara, suyun bölüşüldüğünü1
haber ver. Her içiş hazır kılınmıştır.2
1- Suyun bölüşülmesinin halkla deve arasında bir paylaştırma olarak anlaşılması doğru değildir. Paylaşımda söz konusu edilen halktır. Ayette yer alan her iki “onlar” zamiri de halk için kullanılmıştır.
Devenin muhatap alınmış olması düşünülemez. 2- Herkes payını
alacaktır.
29. Derken arkadaşlarını çağırdılar1
, o da hazırlandı ve acımasızca
kesti.
1- Deveyi öldürmesini istediler.
30. Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu?
31. Biz, onların üzerlerine tek bir sayha gönderdik. Böylece ağılcıların topladığı ufalanmış kuru ot gibi oldular.
32. Ant olsun Biz, Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Var mı
öğüt alıp düşünen?
33. Lut’un halkı da uyarıcılarını yalanladı.
Bölüm 27 54 /Kamer Sûresi 665
34. Biz de onların üzerlerine yok edici kasırga1
gönderdik. Lut’un
ailesi bunun dışında tutuldu. Seher vakti onları kurtardık.
1- Ayette yer alan “Hasib” sözcüğü, sözcük olarak “taş sağanağı
getiren rüzgâr” anlamına gelmektedir. Ancak bu sözcüğün, burada
anlamsal olarak, “çok şiddetli kasırga” anlamına geldiğini düşünüyoruz. Zira çok şiddetli bir kasırga da önüne çer-çöp, toz-toprak,
çakıl-taş ne gelirse onları saçıp savurur. Burada bir nevi “çakıl taşı
fırtınasından” söz edilmektedir.
35. İşte şükredenleri katımızdan bir nimet olarak böyle ödüllendiririz.
36. Ant olsun ki yakalayıp tutuşumuza karşı onları uyarmıştı. Ne
var ki onlar bu uyarıları kuşku ile karşıladılar.
37. Ant olsun ki onun misafirlerinden cinsel yönden yararlanmak
istediler. Bunun üzerine gözlerini sildik.1
Azabımı ve uyarılarımı tadın.
1- “Gözlerini sildik.” deyimini, “Gözlerini kör ettik.” şeklinde çeviri
konusu etmek isabetli değildir. Bu deyim “bilinçten ve gerçeği kavramaktan yoksun bırakılmayı” ifade etmektedir. Tıpkı, “gözlerin kararması, bir şeyi görmemesi” deyiminde olduğu gibi.
38. Ant olsun ki, onları sabahleyin kalıcı bir azap yakaladı.
39. Haydi! Tadın bakalım, azabımı ve uyarılarımı!
40. Ant olsun Biz, Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Var mı
öğüt alıp düşünen?
41. Ant olsun ki, Firavun ailesine1
de uyarıcılar gelmişti.
1- Firavunculara.
42. Ayetlerimizin tamamını yalanladılar. Biz de onları gücümüze,
üstünlüğümüze yaraşır bir yakalayışla yakalayıverdik.
43. Sizin1
gerçeği yalanlayan nankörleriniz, onlardan daha mı hayırlı; yoksa kitaplarda size dokunulmayacağına dair söz mü
verildi?
1- Ey Mekkeli müşrikler.
666 54 /Kamer Sûresi Bölüm 27
44. Yoksa: “Biz, güç birliği etmiş yenilmez bir toplumuz.” mu diyorlar?
45. Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve darmadağın olacaklar1
.
1- Hicretten beş yıl önce inzal olan bu ayet, Mekkeli müşriklerin,
Bedir’de uğrayacakları bozgunu haber vermektedir.
46. Hayır! Asıl onlara vaat edilen o Sa’at’tir.1
Ve o Sa’at, daha korkunç daha dehşetlidir.
1- Kıyamettir.
47. Kuşkusuz, mücrimler1
sapkınlık ve çılgınlık içindedirler.
1- İşledikleri suçlar, kendilerini kuşatmış olanlar.
48. O gün yüz üstü sürülerek ateşe atılırlar. “Cehennem ateşinin
dokunuşunu tadın!”
49. Biz, her şeyi bir yasayla yarattık.1
1- Evren, Bizim koyduğumuz yasalara göre varlığını sürdürmektedir.
50. Ve buyruğumuz bir tek buyruktur. Gözün bir anlık bakışı gibidir.
51. Ant olsun ki size benzer nicelerini yok ettik. Buna rağmen düşünen mi var?
52. Onların yaptığı her şey kitaplardadır.
53. Ve küçük büyük her şey yazılmıştır.
54. Takva sahipleri cennetlerde1
ve nehir kenarlarındadır.
1- Bahçelerde.
55. Sonsuz Güç Sahibi yöneticinin katında, sadakat makamındadırlar.1
1- Yok olmayan, sabit tahtlarda.
Bölüm 27 55 /Rahman Sûresi 667
RAHMAN sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Rahman.1
1- Rahmeti Bol.
2. Kur’an’ı öğretti.
3. İnsanı yarattı.
4. Ona beyanı1
öğretti.
1- Ona düşünmeyi ve düşündüklerini açıklamayı, ifade edebilmeyi.
5. Güneş ve Ay hesap iledir.1
1- Bir yasaya bağlıdırlar.
6. Bitkiler1
ve ağaçlar, ikisi de secde2
ederler.
1- Veya yıldızlar. Necm, yıldız anlamının yanı sıra bitki anlamına da
gelmektedir. 2- Boyun eğerler, kendilerine konan yasalara göre varlıklarını sürdürürler.
7. Ve sema; onu yükseltti. Ve ölçüyü1
koydu.
1- Düzen verdi. Dengeyi koydu.
8. Ölçüyü çiğnemeyin.1
1- Allah’ın koyduğu yasalara uygun davranın. O yasaları, düzeni
bozmayın.
[İniş sırası: 97, Mekki, 78 ayet.
Adını 1. ayetteki “er-Rahman/Rahmeti Bol” sözcüğünden almıştır.]
668 55 /Rahman Sûresi Bölüm 27
9. Tartıyı hakkaniyetle1
ayakta tutun2
. Ölçüyü eksiltmeyin.2
1- Haklıdan ve haktan yana olun. 2- Düzeni ve dengeyi adaletle koruyun. Allah’ın koyduğu yasaları bozmayın. Bu ayetlerde söz konusu
edilen “terazi”, tartı aleti olan terazi değildir. Yapı ustalarının daha
çok kullandıkları “Teraziye almak” deyimindeki terazidir. Bir şeyi yaparken; mesafesini, durması gereken yeri, düzeyini, düzgünlüğünü
belirleme ölçüsüdür. Diğer bir deyimle dengeyi, düzeni ve düzgünlüğü belirleme işidir. Allah, evrene bir düzen, bir denge koymuştur; bu
düzen ve dengenin korunması istenmektedir.
10. Ve yeryüzü; onu yaratıklar1
için alçalttı.2
1- Canlılar. 2- Canlıların yaşamalarına uygun hale getirdi.
11. Orada meyveler ve salkım salkım hurma ağaçları var.
12. Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler var.
13. O halde ikiniz1
, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
1- Çoğul formu(sigası) yerine ikil(“kuma” zamiri) formunun kullanılması, Arapçada anlamı kuvvetlendirmek içindir. Bu ikil zamirin
İnsan-cin toplumu, iman-küfür, kadın-erkek anlamına geldiği şeklindeki anlamlandırmaların doğru olmadığı kanaatindeyiz. İkiniz sözcüğünü, insanlar ve cinler olarak çeviri konusu yapanlar, Kur’an’ın
yalnızca insanı muhatap aldığını, nebinin de yalnız insanlar için elçilik yaptığını göz ardı etmektedirler. Kur’an, yalnız ve yalnız insan
için bir hitap ve yol göstericidir.
14. İnsanı pişmiş çamur gibi kuru bir balçıktan yarattı.
15. Ve cinleri1
dumanı olmayan ateşten yarattı.
1- Görünmez varlıkları, güçleri.
16. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
17. İki doğunun ve iki batının Rabb’idir.
18. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
19. İki denizi birbirine kavuşmak üzere saldı.
20. Aralarında bir engel var, birbirlerinin sınırını geçip karışmıyorlar.
Bölüm 27 55 /Rahman Sûresi 669
21. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
22. İkisinden de inci ve mercan çıkar.
23. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
24. Denizde akıp giden, dağlar gibi yapılmış olan gemiler
O’nundur.
1
1- O’nun koyduğu yasalara tabidir.
25. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
26. Onun üzerindeki herkes yok olacaktır.
27. Kalıcı olan yalnız celal1
ve ikram2
sahibi Rabb’inin kendisidir.
1- İhtişam sahibi, muhteşem, ulu, yüce. 2- Şerefli, çok cömert.
28. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
29. Göklerde ve yerde olanlar, o’ndan isterler. O, her gün bir şan
işindedir.1
1- Her an, sürekli, bir oluş, sürekli yaratma işindedir.
30. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
31. Ey iki büyük grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız!
32. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
33. Ey cin ve ins toplulukları!1
Eğer göklerin ve yerin ötesine geçmeye güç yettirebilirseniz2
, haydi geçin. Ancak aşma yetkisi3
verilmeden geçemezsiniz.
1- Ey bütün insanlık; yerli yabancı, tanıdık tanımadık kim varsa, ey
herkes! 2- Bizden kurtulabileceğinizi sanıyorsanız, haydi kurtulun!
3- Ayette yer alan “sultan” sözcüğüne verilen “üstün güç”, “delil”
gibi anlamlar doğru değildir. “Sultan;” yetki vermek, yetkili kılınmak; yetkili kılındığına dair verilen belge demektir.
670 55 /Rahman Sûresi Bölüm 27
34. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
35. İkinizin üzerine ateşten bir alev ve duman gönderilir ve siz
yardımlaşamazsınız.1
1- Kurtulamazsınız.
36. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
37. Gök parçalanıp kırmızı gül renginde yağ eriyiğine dönüştüğü
zaman;
38. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
39. İşte o gün, ins1
ve cine1
yanlışları sorulmaz.
1- Bildik bilmedik, kim varsa, hangi yanlışları/suçları işledikleri bilindiğinden onlara sorma gereği duyulmaz.
40. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
41. Suçlular simalarından tanınır. Alınlarından ve ayaklarından
yakalanırlar.1
1- Bu cümle Arapçada “yaka paça kıskıvrak yakalamak” anlamında
bir deyimdir.
42. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
43. İşte bu, suçluların yalanladığı Cehennem’dir.
44. Onunla kaynar su arasında dolaşır durular.
45. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
46. Rabb’inin makamından korkanlar için iki cennet vardır.
47. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
48. İkisinin de çeşit çeşit ağaçları vardır.
Bölüm 27 55 /Rahman Sûresi 671
49. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
50. İkisinde de akıp giden iki pınar vardır.
51. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
52. İkisinde de her meyveden çift çift vardır.
53. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
54. Astarları kalın ipekten minderlere yaslanırlar. İki Cennet’in
meyvesi alabilecek yakınlıktadır.
55. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
56. Onlarda daha önce ins1
ve cinnin1
dokunmadığı, bakışlarını
başkasından çekmiş eşler vardır.
1- Bilinen bilinmeyen, tanınan tanınmayan, hiç kimsenin. “İns ve
cin” bir terkiptir. Ve “hiç kimse”, “hiçbir şey” anlamını ifade etmektedir. Diğer bir deyimle “ne var, ne yok” her şeyi içine alan bir anlama sahiptir. Buradaki cin sözcüğü, “görünmez olan, dumansız ateşten yaratılmış varlık” anlamındaki cin değildir.
57. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
58. Onlar, adeta yakut ve mercan gibidirler.
59. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
60. İyiliğin karşılığı, iyilikten başka olabilir mi?
61. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
62. Bu ikisinden başka iki Cennet daha var.
63. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
672 55 /Rahman Sûresi Bölüm 27
64. İkisi de yemyeşildir.
65. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
66. İkisinde de coşkun iki su kaynağı vardır.
67. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
68. İkisinde de meyve, hurma ve nar vardır.
69. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
70. Her ikisinde de hayırlar ve iyilikler vardır.1
1- Bu ayet; çoğunlukla, “Orada iyi huylu güzel kadınlar vardır.” şeklinde çeviriye konu edinilmiştir. Dilbilgisi kuralları çerçevesinde böyle anlam verilebilmesi de mümkün olmakla birlikte, bu daha çok
“erkeklerin kadın anlayışının dinleştirilmesinden” kaynaklanan bir
çeviridir. Ayette geçen “hisanun” sözcüğü, “güzel” demek olmayıp,
“iyi” demektir. Arapçada fizik güzelliği ifade eden sözcük, “cemil”
sözcüğüdür. Ayette; “eşler”, “kadınlar”, “güzel huylu”, “güzel kadınlar” sözcükleri yer almamaktadır. Bu sözcükler, “erkeksi algının” yakıştırmalarıdır. Ayetin anlamı; sözcük olarak da, anlam olarak da
yukarıda verdiğimiz şekilde olmalıdır.
71. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
72. Çadırlarda korunaklı huriler1
vardır.
1- Parlak siyah gözlü eşler. “Hur,” parlak siyah göz demektir. Bu
ayete, genellikle “ceylan gözlü huriler, ahu gözlü huriler, iri gözlü
dilberler” şeklinde anlam verilmektedir. Bu, dil yönünden de, çeviri tekniği açısından da Kur’an’a karşı sadakatsizliktir. Çünkü “huri”
zaten iri gözlü, ceylan gözlü veya ahu gözlü anlamındadır. Dolayısı
ile “ceylan gözlü huriler” diyen bir kimse, “laf oyunu” yapmaktadır.
Zira “ceylan gözlü” zaten “huri” sözcüğünün karşılığıdır. Bu kimseler
aslında, “ceylan gözlü, ceylan gözlü” demiş olmaktadırlar. Huri sözcüğünü; “kadın”, “dilber” olarak çevirmek, yani ayete “ceylan gözlü
kızlar, kadınlar, dilberler” olarak anlam vermek kesinlikle “Cahiliye
Arap Kültürü ve Atalar dininden etkilenmenin sonucudur. Ayet, “lafız”
Bölüm 27 55 /Rahman Sûresi 673
olarak ta “anlam” olarak” da dişil bir anlam taşımamaktadır. “Hur”
sözcüğüne bu şekilde anlam vermek esasen İsrailiyat kaynaklıdır.
“İsrailiyat kaynaklı erkeksi algı,” ayette yer alan “hur” sözcüğüne
“dişil” anlam yükleyerek; ayeti, “ceylan gözlü dilberler”, “ahu gözlü kadınlar”, “huriler” şeklinde anlamlandırmaktadır. Oysaki “hur”
hem erilliğin hem de dişilliğin çoğuludur. “Hur” sözcüğünün tekil
formu, erkek için “ahver”, dişi için “havra” dır. Kur’an’da, sözcüğün çoğul formu olan “hur” sözcüğü, cinsiyet olarak ne erkek ne
de kadın anlamı taşımaktadır. “Hur” sözcüğü, her iki cinsi de içine
alan ortak bir anlama sahiptir. Yani hem erkeğin hem de kadının
gözünü ifade etmektedir. Ayrıca bu sözcükle anlatılmak istenen şey
“güzellik”tir. Bu sözcüğün, tefsir ve çeviri külliyatında, Cennet’te erkeklere sunulacak, ikram edilecek dişi varlıklar olarak tanımlanmış
olması, vahye dair yaşanan önemli yanılgılardan biridir. Bu, İslam’ın
ahiret inancına sokulmuş önemli bir yanılgıdır. Ödüllendirmede ve
cezalandırmada cinsiyet ayırımcılığı yapmak, Kur’an’a iftira atmak
demektir.
73. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
74. Onlara daha önce ins ve cin1
dokunmadı.
1- “İns ve cin” bir terkiptir. Ve “hiç kimse”, “hiçbir şey” anlamını
ifade etmektedir. Diğer bir deyimle “ne var, ne yok” her şeyi içine
alan bir anlama sahiptir. Buradaki cin sözcüğü, “görünmez olan,
“dumansız ateşten yaratılmış varlık” anlamındaki cin değildir.
75. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
76. En iyi döşeklerin üzerinde yeşil yastıklara yaslanırlar.
77. O halde siz ikiniz, Rabb’inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
78. Celal1
ve ikram2
sahibi olan Rabb’inin ismi ne yücedir.
1- İhtişam sahibi, muhteşem, ulu, yüce. 2- Şerefli, çok cömert.
674 56 /Vakıa Sûresi Bölüm 27
vakıa sûresi
[İniş sırası: 46, Mekki, 96 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-vakıa/müthiş olay, Kıyamet” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Olacak olan o müthiş olay gerçekleştiği zaman.
2. Onu gerçekleşmesini yalanlayan kimse kalmayacak.
3. Alçaltıcıdır, yükselticidir.
4. Yer sarsıldıkça sarsıldığı zaman.
5. Dağlar parça parça olup,
6. Toz duman haline gelince,
7. Siz o zaman üç sınıfa ayrılacaksınız.
8. İşte ashabı meymene1
! Nedir ashabı meymene?
1- Genellikle “amel defterleri sağdan verilenler”, veya “sağın sahibi,” “sağın taraftarları” şeklinde çeviriye konu olan “Ashabı meymene;” Arapçada bir deyim olup, çok değerli, şerefli, onurlu ve önemli
kimseler için kullanılmaktadır.
9. Ashabı meş’eme1
! Nedir ashabı meş’eme?
1- Genellikle “amel defterleri solundan verilenler” veya “solun ashabı,” “solun taraftarları” şeklinde çeviriye konu edinilen Ashabı
meş’eme; Arapçada bir deyim olup; zillet içerisinde, aşağılık, değersiz, onursuz kimseler için kullanılmaktadır.
10. Öne geçenler de, öne geçenlerdir!1
1- Meymene ve Meş’eme ashabından sonra, üçüncü grup kimseler
ise öne geçenlerdir. Yaptıkları iyi işlerle hayırda başı çekenlerdir.
Bölüm 27 56 /Vakıa Sûresi 675
11. İşte onlar1
, yaklaştırılanlardır.2
1- Öne geçenler. 2- Allah’ın rızasına uygun davrananlardır; iman
edip sâlihâtı yaparak, yaptıklarının karşılığını kat be kat fazlasıyla
alanlardır.
12. Naim1
Cennet’lerindedirler.2
1- Sonsuz nimetleri olan. 2- Öne geçenler.
13. Birçoğu öncekilerden.
14. Birazı da sonrakilerden.1
1- Bu ayet, nebimizin şefaatiyle ümmetinin tamamının Cennet’e
gireceğine dair yapılan rivayetlerin tamamının uydurma olduğunu
açıkça ortaya koymaktadır.
15. İşlemeli tahtlar üzerinde.
16. Onların üzerinde karşılıklı yaslanırlar.
17. Ölümsüz gençler çevrelerinde dolaşırlar.
18. Kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve billur kadehler ile.
19. Ondan; başları ağrımaz ve sarhoş olmazlar.
20. Ve beğendikleri meyveler,
21. Ve canlarının çektiği kuş etleri,
22. Parlak iri siyah gözlüler.1
1- 55/Rahman, 72. ayet dipnotuna bakınız.
23. Korunmuş inci gibi.
24. Yaptıkları iyi şeylere karşılık olarak.
25. Orada boş, anlamsız ve günaha sokan şeyler duymazlar.
26. Söz olarak yalnızca; selam, selam1
sözü söylenir.
1- Esenlik, güven ve barış.
27. Sağın adamları!1
Nedir sağın adamları?
1- “Sağın adamları” deyiminin günümüzde bir ideoloji olan “sağcılık” düşüncesiyle bir ilgisi yoktur. Bu, bir deyim olarak, Arapça’da
saygın, onurlu, güçlü, seçkin gibi sıfatlara sahip olmayı ifade etmektedir.
676 56 /Vakıa Sûresi Bölüm 27
28. Dikensiz sedir ağaçları içindedirler.
29. Salkım salkım muz ağaçları,
30. Uzamış gölgeler,
31. Ve çağlayan sular,
32. Her türden meyveler,
33. Tükenmeyen ve yasaklanmayan,
34. Yükseltilmiş döşeklerdedirler.
35. Biz, onları yeni bir düzenleme ile düzenledik.
36. Onları dokunulmamışlar yaptık.
37. Yaşıt sevgililer.
38. Sağın adamları1
için.
1- “Sağın adamları” deyimi; -cinsiyet ayırımı olmaksızın- Arapça’da
saygın, onurlu, seçkin gibi sıfatlara sahip olmayı ifade etmektedir.
39. Bir kısmı öncekilerdendir.
40. Bir kısmı sonrakilerdendir.
41. Ve solun adamları!1
Nedir solun adamları?
1- “Solun adamları” deyiminin günümüzde bir ideoloji olan “solculuk” düşüncesiyle bir ilgisi yoktur. Bu bir deyim olarak, Arapça’da
zillet içerisinde, aşağılık durumda olmanın, değersiz gibi sıfatlara
sahip olmayı ifade etmektedir.
42. Kavurucu bir azap ve kaynar su içindedirler.
43. Ve kara bir dumanın gölgesinde,
44. Serin olmayan, faydası olamayan!
45. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde zevklerine dalmışlardı.
46. Büyük ihanette ısrar ediyorlardı.
47. Ve “Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz?” diyorlardı.
48. Bizden önce ölmüş olan atalarımız da mı?
49. De ki: “Öncekiler de sonrakiler de diriltilecekler.”
Bölüm 27 56 /Vakıa Sûresi 677
50. Bilinen günün belli olan zamanında kesinlikle toplanmış olacaklar.
51. Sonra siz, ey gerçekten sapkınlıkta olan yalancılar!
52. Kesinlikle zakkum ağacından yiyecek olanlarsınız!
53. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız!
54. Sonra da onun üzerine kaynar sudan içeceksiniz.
55. Hem de susuz kalmış develerin içişi gibi içeceksiniz.
56. İşte bu, din gününde1
onların ziyafetleridir.
1- Hesap görme günü, kıyamet günü, karşılık verme günü.
57. Sizi Biz yarattık. Bu gerçeği hala kabul etmeyecek misiniz?
58. Öyleyse akıttığınız şeyin1
ne olduğunu hiç düşündünüz mü?
1- Spermanın.
59. Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan Biz miyiz?
60. Aranızda ölümü Biz takdir ettik. Kimse Bizi engelleyemez.
61. Yapınızı değiştirip, sizi bilmediğiniz bir şekilde, yeniden yapma gücünden yoksun değiliz.
62. Ant olsun ki ilk meydana getirmeyi bildiniz. Düşünüp öğüt almanız gerekmez mi?
63. Ektiklerinizi görmüyor musunuz?
64. Onu siz mi yetiştiriyorsunuz, yoksa Biz mi?
65. Dileseydik kesinlikle onu çer-çöp yapardık da siz şaşırıp kalırdınız.
66. Gerçekten borçlandık;
67. Doğrusu, yoksun bırakıldık.
68. Peki, içtiğiniz suya hiç baktınız mı?1
1- Hiç dikkat ettiniz mi? Üzerinde hiç düşündünüz mü?
69. Onu bulutlardan indiren siz misiniz, yoksa Biz mi indirenleriz?
70. Eğer dileseydik onu tuzlu yapardık. Buna şükretmeniz gerekmez mi?
678 56 /Vakıa Sûresi Bölüm 27
71. Yaktığınız o ateşe baktınız mı hiç?
72. Onun ağacını siz mi yetiştirdiniz, yoksa yetiştiren Biz miyiz?
73. Biz, onu bir hatırlatma ve ihtiyaç sahipleri için bir yararlanma
kaynağı yaptık.
74. O halde Azim1
Rabb’inin adını tesbih2
et.
1- Yüce. 2- Yücelt. Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının kavranması ve Yaratan’ın tüm nitelikleriyle tanınması ve dillendirilmesi,
tanıtılması demektir.
75. Hayır, yıldızların yerleri üzerine yemin ederim;
76. Eğer bilirseniz bu yüce bir yemindir.
77. Kuşkusuz o, Kerim1
bir Kur’an’dır.
1- Şerefli, değerli.
78. Korunmuş bir kitaptadır.1
1- Ey Nebi! Sana gelen vahiy, ilmimde olan, yanımda bulunan bilginin aynısıdır. Hiçbir değişiklik olmaksızın sana ulaşmıştır.
79. Ona arındırılmış olanlardan başkası dokunamaz.1
1- Bu ayet, Kur’an’a abdestsiz dokunulmayacağına dair görüşe
kanıt olarak gösterilmektedir. Oysaki müşriklerin; “Vahiy, nebiye
indirilirken ona cinler başka şeyler kattılar” iddialarına yanıt verilmektedir; “Ona ancak arındırılmış olanlar dokunabilir.” denerek,
onların bu iddiaları yalanlanmaktadır. Yani vahyin hiçbir değişikliğe
uğramadan Nebiye olduğu gibi ulaştığı söylenmektedir. Ona; ne cin
ne insan, kötü amaçlı hiç bir müdahale söz konusu olmamıştır. Ona,
bir ilave veya eksiltme söz konusu değildir. Ona, ancak arındırılmış
olanlar dokunabilir. Çevirilerde, metindeki “mutaharrun” sözcüğüne “arınmış/temiz olanlar” şeklinde anlam verilmektedir. Bu yanlış
bir anlamlandırmadır. Ayet, “arınmış olan” demiyor; “arındırılmış
olan” diyor. “Arınmış” olmakla, “arındırılmış” olmak aynı şey değildir. Temiz olmak, bir kimsenin kendi kendisine yaptığı bir şeyken;
“Temizlendirilmiş/arındırılmış olmak, başkası tarafından yapılan
bir şeydir. Zaten ayette söz konusu edilen temizlik fiziki bir temizlik de değildir. Bir kimseye, “temiz insan” dendiğinde kast edilen
temizlik neyse o türden bir temizliktir. Nasıl ki birine “temiz insan”
dendiği zaman, eli yüzü yıkanmış, üstü başı temiz olan değil; gü-
Bölüm 27 56 /Vakıa Sûresi 679
venilir, dürüst, iyi bir kimse olduğu anlaşılıyorsa, bu ayette de söz
konusu olan temizlik, bu tür ahlaki bir temizliktir. Yani deniyor ki;
vahiy, nebiye inzal olurken, ona güvenilir, dürüst ve iyi olanlardan
başkası dokunmuş olamaz. Onun için sizin dokunduğunu söylediğiniz şeylerin dokunmuş olması mümkün değildir. Dolayısı ile bu ayetin, “Kur’an okunurken abdestli olmak gerekir.” le bir ilgisi yoktur.
80. O, âlemlerin Rabb’inden indirilmedir.
81. Böyle bir sözü mü hafife alıyorsunuz?
82. Verilen rızıklara yalanlayarak mı karşılık veriyorsunuz?
83. Can boğaza dayandığı zaman;
84. O zaman bakınıp durursunuz.
85. Biz ona sizden daha yakınız fakat siz göremezsiniz.
86. Mademki hesap sorulacak kimseler değilsiniz,
87. Eğer doğrulardansanız, onu1
geri çevirmeniz gerekmez mi?
1- Boğazınızdan çıkmakta olan canı.
88. Fakat eğer o, yaklaştırılanlardan ise,
89. O takdirde, rahat bir hayat, huzur, güzel kokulu rızık ve nimetlerle dolu bir Cennet vardır.
90. Ve eğer o, sağın adamlarından ise,
91. O zaman sağın adamlarından, “ Sana selam olsun.”
92. Ama sapkınlıkta olan yalanlayıcılardan ise,
93. O zaman kaynar sudan bir ziyafet vardır!
94. Ve Cehennem’e atılma vardır.
95. Kuşkusuz bu bildirdiklerimiz kesin olarak gerçektir.
96. O halde Azim1
Rabb’inin adını tesbih2
et.
1- Yüce. 2- Yücelt. Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının kavranması ve Yaratan’ın tüm nitelikleriyle tanınması ve dillendirilmesi,
tanıtılması demektir.
680 57 /Hadid Sûresi Bölüm 27
hadid sûresi
[İniş sırası: 94, Medeni, 29 ayet.
Adını 25. ayetteki “hadid/demir” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Göklerde ve yerde olanlar, Allah’ı tesbih1
etmektedir. O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek. Allah’ın, her
türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu
bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak.
2. Göklerin ve yeryüzünün mülkü1
yalnızca O’nundur. O, diriltir
ve öldürür. O, Her Şeye Güç Yetiren’dir.
1- Egemenliği, sahipliği.
3. O, Evvel’dir ve Âhir’dir; Zahir’dir, Batın’dır.1
Ve O, Her Şeyi En
İyi Bilen’dir.
1- Varlığının başlangıcı da sonu da yoktur. Varlığı, var ettikleri ile anlaşılıp bilinen ancak varlığının niceliği ve niteliği kavranamayandır.
4. O, gökleri ve yeri altı günde1
yarattı. Sonra arşa istiva etti.2
Toprağa gireni de ondan çıkanı da, gökten ineni de göğe yükseleni de bilir. Ve nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir.
Allah, Yaptıklarınızı En İyi Gören’dir.
1- Altı evrede, altı dönemde, altı zaman diliminde. 2- Sonra evrene
yasalarını koyup, onu egemenliği altına aldı.
5. Göklerin ve yeryüzünün mülkü1
O’nundur. Bütün işler yalnızca Allah’a döndürülür.
1- Egemenliği, sahipliği.
Bölüm 27 57 /Hadid Sûresi 681
6. Geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. O, göğüslerin
özünü en iyi bilendir.
7. Allah’a ve Rasul’üne inanın. Sizi sahip kıldığı şeylerden, ihtiyaç sahiplerine yardım edin. Bilin ki sizden iman edip, ihtiyaç
sahiplerine yardım edenler için büyük ödül vardır.
8. Eğer inanıyorsanız, size ne oluyor da Rasul sizi Rabb’inize güvenmeye1
çağırdığı halde, Allah’a güvenmiyorsunuz? Oysa
sizden kesin söz almıştı.2
1- Allah’a güvenmeye, O’na inanıp dayanmaya. 2- Ayette geçen
“misak” sözcüğü ile nebimizin Akabe biatında Medineli’lerden,
kendisini koruyacaklarına dair aldığı söz veya hicretten sonra Ehl-i
Kitap’la yaptığı antlaşma kastedilmiş olmalıdır.
9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna kanıt içeren açıklayıcı ayetleri indiren O’dur. Kuşkusuz Allah, Çok
Şefkatli’dir, Rahmeti Kesintisiz’dir.
10. Size ne oluyor ki, göklerin ve yerin son sahipliği Allah’ın olduğu halde, Allah’ın yolunda harcamıyorsunuz? Sizden, fetihten önce Allah yolunda harcayan ve savaşanla, fetihten sonra
harcayan ve savaşan bir değildir.1
Onlar daha üstün derece
sahibidirler. Allah, hepsine “en iyiyi” söz verdi. Allah, Yaptıklarınızdan En İyi Haberdar Olandır.
1- Zor koşullarda Müslüman olmakla, avantajlı koşullarda Müslüman olmak bir değildir.
11. Kim ki Allah’a iyi bir ödünç verirse, Allah, ona karşılığını katlayarak verir. Ve onun için şerefli bir karşılık vardır.
12. O gün, mü’min erkekleri ve mü’min kadınları, nurları1
önlerinde ve sağlarında2
olduğu halde koşarlarken göreceksin.
Bugün müjdeniz; içinde sürekli kalacağınız, içinden ırmaklar
akan Cennetlerdir. İşte bu büyük kurtuluştur.
1- Aydınlık, ışık. Gidecekleri yönü belirleyen aydınlık. Dünyada “inanan ve salihatı yapanlar” olmaları, bu yaptıkları bir ışık olarak ahirette önlerini aydınlatacaktır. 2- “Sağ; deyim olarak, bereketli, yüksek mertebe, seçkin, uğurlu, güç ve şeref” anlamına gelmektedir.
682 57 /Hadid Sûresi Bölüm 27
13. O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar, inanan kimselere: “Bizi bekleyin de nurunuzdan biraz yararlanalım.” derler. Onlara: “Arkanıza dönün de oradan nur1
arayın.” denir. O
anda aralarına kapısı olan bir duvar çekilir; duvarın iç tarafı
rahmet, dış tarafında ise azap vardır.
1- Aydınlığı ve ışığı, dünyadayken inandıklarınızda ve yaptıklarınızda arayın.
14. İnananlara, “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. İnananlar, “Evet, ama siz kendinizi fitneye düşürdünüz1
,
bekleyip, şüphe ettiniz.2
Allah’ın emri gelinceye kadar3
tutku
ve kuruntularınız sizi aldattı. Ve o ğarur4
da sizi Allah ile aldattı.”5
dediler.
1- Kendi kendinizi aldattınız. 2- Hep şüphe ile yaşadınız. 3- Ölüm
gelip çatıncaya dek. 4- Aldatanlar: İns ve cinden şeytanlar. 5- Sizi,
“Allah merhametli ve bağışlayıcıdır, sizi affeder.” diyerek aldattı.
15. Bugün artık sizden kurtuluş fidyesi kabul edilmez ve gerçeği
yalanlayan nankörlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. Sizin mevlanız1
odur. Ne kötü varış yeridir o.
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş.
16. İnananların; Allah’ın öğütlerini dinleyip de Hakk’tan gelen
şeyle kalplerinin yumuşaması zamanı gelmedi mi? Daha önce
kendilerine Kitap verilip, üzerinden uzun zaman geçince kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onların çoğu fâsık kimselerdi.1
1- Bu ayet, dinde gevşeklik göstererek, giderek yaşadığı gibi inanmaya başlayan kimseler için önemli bir uyarıdır. İnananlar, Allah’ın
kendilerine verdiği nimetleri Allah’ın buyruklarına göre değerlendirmezlerse, kalplerinin katılaşıp, fasıklaşacaklarını bilmelidirler.
17. Bilin ki yeryüzünü ölümünden sonra dirilten Allah’tır. Aklınızı
kullanırsınız diye ayetleri1
sizin için açıkça ortaya koyduk.
1- Gücümüzün ve üstünlüğümüzün göstergelerini, kanıtlarını.
Bölüm 27 57 /Hadid Sûresi 683
18. Sadaka1
veren erkeklerin, sadaka veren kadınların ve Allah’a
iyi bir ödünç verenlerin, verdikleri katlanarak geri ödenir. Ve
ayrıca onlar için çok şerefli bir ödül vardır.
1- Hak gözetmek; sahip olunan mal üzerinde başkasının hakkını
gözetmek. Yardım etmek. Sadaka, başkalarının, sahip olunan mal
üzerindeki haklarıdır. Maldan çıkarılan, verilen şey demektir.
19. Allah’a ve Rasul’üne inananlar;1
işte onlar Rabb’leri katında
Sıddıklar2
ve şehitler3
konumunda olanlardır. Onların ödülleri ve nurları4
vardır. İnkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayanlar,
işte onlar Cehennem halkıdırlar.
1- Mekke döneminin zor koşullarında, malından ve canından olmayı
göze alarak iman eden kimseler. 2- Her zaman doğruyu söyleyenler,
özü sözü doğru olanlar. 3- Gerçeğe tanıklık edenler. Yaptıkları her
işi, Allah’ın kendilerini gördüğünün bilinciyle yapanlar. İslam davası
uğrunda canlarını verenler. 4- Aydınlık, ışık. Gidecekleri yönü belirleyen aydınlık. “Dünyada “inanan ve salihatı yapanlar” olmaları, bu
yaptıkları bir ışık olarak ahirette önlerini aydınlatacaktır.
20. Bilin ki dünya hayatı bir oyundur, bir oyalanmadır; aranızda
bir ziynettir1
, bir övünmedir, mallarda ve çocuklarda çokluk
yarışıdır. Onun durumu; bitirdiği bitkilerle kafirlerin2
hoşuna
giden yağmur gibidir. Ardından o bitkileri kurur, onları sararmış görürsün. Sonra da çer çöp olurlar. Ahirette, şiddetli bir
azap da Allah’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır. Dünya
hayatı ise aldatıcı bir metadan3
başka bir şey değildir.
1- Ziynet: İlgi uyandıran, dikkat çeken nesnelerle bezenerek, süslenerek gösterişli hale gelmesini sağlayan şeyler veya bedensel
organlardır. Ayrıca ziynet, bunlar olabileceği gibi; iman, iyi ahlak,
güzel huy, onurlu olmak vb. türünden şeyler de olabilir. 2- Çiftçilerin. Arapçada “kâfir”, örten demektir. Tohumu ektikten sonra üzerini toprakla örtükleri için çitçiye de kâfir denmektedir. Bu nedenle
Kur’an’da geçen her kâfir sözcüğüne inkâr etme anlamı vermek
doğru değildir. Bu sözcük, çoğunlukla bizim de çevirimizde kullandığımız gibi, “gerçeğin üzerini örten nankör” anlamında kullanılmıştır. 3- Çıkar, zevk, eğlence, geçici sahiplik.
684 57 /Hadid Sûresi Bölüm 27
21. Rabb’inizin bağışlamasını, Allah’a ve Rasul’üne inananlar için
hazırlanmış, genişliği gökle yerin genişliği gibi olan Cennet’i
kazanmak için yarışın. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine1
verir. Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.
1- Uygun gördüğüne. Sizin arzunuza ve beklentinize göre değil, kim
hak etmişse ona verir.
22. Ne yeryüzünde ne de kendinizde meydana gelen bir musibet
yoktur ki Biz onu gerçekleştirmeden1
önce bir Kitap’ta2
yazılmamış olsun. Kuşkusuz bu Allah’a kolaydır.
1- Bize rağmen, Bizim dışımızda, İznimiz olmadan meydana gelmez. Ayette geçen “en nebree-hâ” sözcüğüne “yaratma” anlamı
verilmektedir. Bu doğru bir anlam değildir. Doğru anlam, “gerçekleştirmektir”. Sapkın bir anlayış olan “kadercilik” anlayışı, sıklıkla bu
ayeti referans göstermektedir. Onlara göre, yeryüzünde ve insanın
hayatında olup bitenlerin tamamı Allah tarafından yapılmaktadır.
Dolayısı ile olup bitenlerde insanın hiçbir rolü bulunmamaktadır.
Oysaki insan, “kendi fiilinin yaratıcısı değil, failidir, yani öznesidir.
İnsan, yaptıklarından ve tercihlerinden sorumlu tutulan bir varlıktır.
Her şeyi Allah yapıyor olsaydı, bizzat bu sure de dâhil, baştan sona
Kur’an’ın tamamında neden insana emirler verilmekte, neleri yapması ve nelerden kaçınması gerektiği gösterilmekte ve irade sahibi
bir varlık olarak dilediğini seçebileceği, istediği gibi davranabileceği ifade edilmektedir? Madem her şeyi Allah belirliyorsa, o zaman
insan ne diye yaptıklarından ve tercihlerinden dolayı sorumlu tutulsun ki? Kaldı ki ayette, yeryüzünde ve insanın hayatında meydana gelen musibetlerin tamamının Allah tarafından yaratıldığından
değil, olup biten her şeyin Allah’ın bilgisi dâhilinde olduğundan söz
edilmektedir. 2- Ezeli İlmimizde. Koyduğumuz yasalarda. Bilgimiz
çerçevesinde.
23. Kaybettiklerinize üzülmemeniz, Allah’ın verdiği şeylerle şımarmamanız içindir. Allah, kendisini beğenip böbürlenen hiç
kimseyi sevmez.
Bölüm 27 57 /Hadid Sûresi 685
24. Böyleleri cimrilik ederler ve insanlara da cimrilik yapmalarını
tavsiye ederler. Kim yüz çevirirse1
bilsin ki Allah, Hiçbir Şeye
Muhtaç Olmayan’dır, Övgüye Değer Yegâne Varlık’tır.
1- Allah’ın verdiği nimetleri, Allah’ın buyurduğu şekilde harcamaktan kaçınırsa.
25. Ant olsun ki rasullerimizi beyyinelerle1
gönderdik. Ve insanlar
haktan yana olsunlar diye rasullerle birlikte Kitap’ı ve mizanı2
indirdik. Ayrıca kendisinde büyük bir güç ve insanlar için
pek çok yararlar bulunan3
demiri bağışladık,4
Kendisine5
ve
rasullerine, onların gıyabında6
destek olan kimseler açıkça bilinsin! Kuşkusuz Allah, Mutlak Güç Sahibi’dir, Mutlak Üstün
Olan’dır.
1- Kanıt içeren açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgilerle. 2- Ölçüyü, adalet
ölçüsünü. Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, yararlı olanla zararlı olanı
ayırt etme ölçüsünü. Hak, adalet ve yaşamın dengesini sağlayacak
ölçüyü. 3- Savaşta saldırı ve koruma amaçlı gerekli olan kılıç, zırh
vb. savaş araç ve gereçleri gibi. 4- Çeviriler, ayette yer alan “enzelna” sözcüğüne, birincil anlamı olan “indirdik” anlamı vermektedirler. Oysaki bu sözcüğün “bahşettik”, “ikram ettik…” anlamları da
bulunmaktadır. Ve sözcük, ayette bu anlamı ile kullanılmıştır. Zaten
demirin indirilen bir şey değil, yerden çıkarılan bir şey olduğu da bilinen bir gerçektir. 5- Dinine, tevhide. 6- Onları görmedikleri halde,
onlar yanlarında değillerken de.
26. Ant olsun ki Nuh’u ve İbrahim’i gönderdik. Onların soyundan
nebiler kıldık ve onlara kitap verdik. Gönderildikleri halktan
bir kısmı doğru yolu bulurken, birçoğu da fasıktılar.1
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkan. İyi, doğru, temiz ve güzel
şeylerden uzak kalan.
686 57 /Hadid Sûresi Bölüm 27
27. Sonra onların izleri üzerinde artarda rasullerimizi gönderdik. Ve Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona İncil’i verdik.
Ona uyan kimselerin kalplerine şefkat ve merhamet koyduk.
Allah’ın rızasını kazanmak için uydurdukları ve fakat gereği
gibi de uymadıkları ruhbanlık1
Bizim buyruğumuzdan kaynaklanmış değildir. Onlardan iman edenlere ödüllerini verdik. Ne
var ki onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdi.
1- Sözcüğün kök anlamı, korkmak demektir. Bu korku, sakınma, önlem alma, ihtiyatlı olma, tedirgin olma anlamında bir korkmadır.
İsm-i fail olan “rahip” sözcüğü; sakınan, çekinen, ihtiyatlı olan, önlem alan kimse demek olup, “ruhban” rahip sözcüğünün çoğuludur.
Ruhbanlık, çekingen bir hayat sürmek, dünyadan el etek çekip, yalnızca ibadetle ilgilenerek ruhu yüceltmek demektir.
28. Ey inananlar! Allah’a karşı takvalı1
olun. O’nun Rasul’üne
inanın ki, size rahmetinden iki pay versin. Ve size aydınlığında yürüyeceğiniz bir ışık yapsın. Sizi bağışlasın. Allah, Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
29. Kitap Ehli, Allah’ın lütfundan hiçbir şeye güçlerinin yetmeyeceğini; lütfun Allah’ın elinde olduğunu ve onu dilediğine1
vereceğini bilmezlik etmesin! Allah, Büyük Lütuf Sahibi’dir.
1- Uygun gördüğüne. Kimi layık görmüşse ona.
27. Bölümün Sonu
Bölüm 28 58 /Mücadele Sûresi 687
mücadele sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kocası hakkında seninle tartışan ve şikâyette bulunan kadının
sözünü Allah kesinlikle işitmiştir. Ve Allah, konuşmalarınızı işitir. Kuşkusuz ki Allah, Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören’dir.
2. Sizden hanımlarına zihar1
yapanlar bilsinler ki, hanımları anneleri değildir. Anneleri yalnızca kendilerini doğuranlardır.
Doğrusu onlar, sözün çirkin ve asılsız olanını söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, Çok Affedici’dir, Çok Bağışlayıcı’dır.
1- “Sen, benim için artık annem gibisin.” demek suretiyle, eşiyle
ilişkiye girmeyi sonlandırıp, onu boşta bırakması; bir nevi ondan
ayrılmaksızın boşaması demektir. Kadın, kocası tarafından ölünceye kadar yalnız bırakılmakta ve tam bir boşanma olmadığı için de
ölünceye kadar başkasıyla evlenememektedir.
3. Hanımlarına zihar yapıp sonra da kararlarından dönenlerin,
ilişkiye girmeden önce bir köleyi serbest bırakmaları gerekir.
İşte size, yapmanız gereken öğütleniyor. Allah, yaptığınız her
şeyden haberdardır.
[İniş sırası: 105, Medeni, 22 ayet.
Adını 1. ayetteki “tucadiluke/tartışan” sözcüğünden almıştır.]
688 58 /Mücadele Sûresi Bölüm 28
4. Kim bulamazsa1
, ilişkiye girmeden önce, aralıksız olarak iki
ay oruç tutmalıdır. Oruç tutmaya gücü yetmeyenler, altmış
yoksulu doyurmalıdır. Allah’a ve Rasul’üne inanmanızın gereği olarak böyle yapın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Gerçeği
yalanlayan nankörler için çok acıklı bir azap vardır.
1- Özgür bırakacak kölesi olmayanlar. Köle özgür bırakmaya gücü
olmayanlar.
5. Kanıt içeren açıklayıcı ayetler indirmiş olduğumuz halde,
Allah’a ve Rasul’üne muhalefet edenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Gerçeği yalanlayan
nankörler için alçaltıcı bir azap vardır.
6. Allah, onları dirilteceği gün, kendilerine yaptıklarını haber verecektir. Allah, onların unuttuklarını tek tek sayacak. Allah,
Her Şeye Tanıktır.
7. Allah’ın gökte ve yerde olan her şeyi bildiğinden haberin yok
mu? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüleri kesinlikle
O’dur. Beş kişinin, O altıncısıdır. Bundan az veya çok olsunlar
ve nerede olurlarsa olsunlar O, kesinlikle onlarla beraberdir.
Sonra Kıyamet Günü, yaptıkları şeyleri onlara haber verecektir. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi En İyi Bilen’dir.
8. Gizlilik içinde konuşmaktan1
yasaklandıkları halde, bu yasağa
uymayarak günah, düşmanlık ve Rasul’e karşı gelmek amacıyla gizlilik içinde bir araya gelenlerden haberin var mı? Sana
geldikleri zaman, Allah’ın seni selamlamadığı şeyle seni selamlarlar.2
Kendi aralarında da: “Söylediğimiz şeylerden dolayı Allah bize azap etse ya!”3
diyorlar. Onlara Cehennem yeter.
Ona yaslanacaklar. Orası ne kötü varış yeridir.
1- Aralarında kötü niyetle. 2- Ehli Kitap ve münafıklar “Es-selamu
aleyk.” (Üzerine selam olsun) yerine, (üzerine ölüm olsun) anlamında “Es-sammu aleyk.” diye selam veriyorlardı. Samm; zehir, zıkkım,
ölüm anlamına gelmektedir. 3- “Gerçekten nebi olsaydı, söylediklerimizden dolayı Allah’ın bizi cezalandırması gerekmez miydi?”
Bölüm 28 58 /Mücadele Sûresi 689
9. Ey inananlar! Bir araya geldiğiniz zaman, aranızda günah, düşmanlık ve Rasul’e karşı gelmek amacıyla görüşme yapmayın.
Görüşmelerinizi birr1
ve takva2
konusunda yapın. Huzurunda
toplanacağınız Allah’a karşı takva sahibi olun.
1- Birr; hayır, iyilik, ihsan, bağış, itaat, doğruluk, adalet, gerçeklilik,
sevgi demektir. 2- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak;
o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
10. Kuşkusuz gizlilik içinde1
yapılan görüşmeler, inananları üzmek için şeytancadır. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça
onlara bir sıkıntı verecek değildir. Öyleyse inananlar Allah’a
tevekkül2
etsinler.
1- Art niyetli olarak. 2- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü
çabayı gösterdikten sonra sonucu Allah’a bırakma.
11. Ey inananlar! Meclislerde size: “Yer açın!” denildiği zaman,
hemen yer açın. Allah da size yer açar. “Dağılın!” denildiği
zaman da hemen dağılın! Allah, sizden inananların ve ilim1
verilmiş olanların derecelerini yükseltir. Allah, yaptığınız Her
Şeyden Haberdardır.
1- Ayette yer alan “ilim” sözcüğü ile “bilgili olma”, “âlim olma” kast
edilmemektedir. İlim sözcüğü ile “Allah’a ve vahye içtenlikle iman
etmekten, vahyin kurallarını içtenlikle kabul etmekten, bilinçli davranmaktan, nasıl davranacağını bilmekten” söz edilmektedir.
12. Ey inananlar! Rasul’le gizli bir şey konuşacağınız1
zaman, gizli
bir şey konuşmanızdan önce sadaka verin.2
Bu sizin için daha
hayırlıdır ve daha temizdir. Ancak bir şey bulamazsanız, bilin
ki Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Özel bir görüşme. 2- Nebi, gereksiz yere meşgul edinilsin istenmiyor.
690 58 /Mücadele Sûresi Bölüm 28
13. Gizli bir şey konuşmadan1
önce sadaka vermek ağır geldi değil mi? Bunu yapamayınca Allah, sizin hatadan dönüşünüzü
kabul etti. Artık salatı2
ikame edin, zekatı2
verin; Allah’a ve
Rasul’üne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
1- Özel bir görüşme. 2- Salat/namaz ve zekât açıkça mü’minlere
farz kılınmış ibadetlerdir. Ancak bu terkibin; dua, destek, din, dayanışma, temizlenme, arınma, yardım vb. gibi birçok anlamı bulunmaktadır. Bu ayette yer alan “salat” sözcüğünden kasıt, “namaz;”
“zekât” sözcüğünden kasıt da “mali yardım” demek değildir. Kast
edilen şey şudur: Kulluğunuzu, Allah’a yönelmenizi, şirkten arınmış
bir bilinçle yapın. Bunu; benliğinizi arındırmış, temizlenmiş ve arı
duru hale gelmiş bir şekilde yerine getirin. Ayette de görüldüğü gibi,
sadaka vermenin dahi kendisine ağır geldiği bir kimseden ne diye
zekât vermesi istensin ki?
14. Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğa dönenleri1
görüyor musun? Aslında onlar, ne sizdendirler ne de onlardan.
Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.
1- Onları yardımcı, koruyucu ve yönetici yapanları.
15. Allah, onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Onlar, çok kötü
şeyler yapıyorlar.
16. Yeminlerini kullanarak insanları Allah’ın yolundan çevirdiler.
Artık onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
17. Onların malları ve evlatları, Allah’tan gelecek bir şeye karşı,
onlara asla yarar sağlamaz. İşte onlar, ateşin halkıdırlar. Orada sürekli kalacak olanlardır.
18. O gün Allah, onların tamamını yeniden diriltecek. O zaman,
size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecekler. Böylece bir
şey elde edeceklerini sanacaklar. Dikkat edin! Onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
Bölüm 28 58 /Mücadele Sûresi 691
19. Şeytan1
onları kuşattı. Böylece Allah’ın öğüdünü onlara unutturdu. Onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Dikkat edin! Şeytanın
taraftarları kesinlikle kaybedenlerdir.
1- Hakk’tan uzak olan. Hakk’a aykırı hareket eden her türlü varlık,
kişi ve kurumun ortak “karakteristik adı.”
20. Allah’a ve O’nun Rasul’üne karşı haddi aşanlar, işte onlar zillet
içindedirler.
21. Allah: “Ben ve rasullerim kesinlikle galip geleceğiz.” diye hükmetmiştir. Kuşkusuz Allah; Mutlak Güç Sahibi’dir, Mutlak Üstün Olan’dır.
22. Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir toplumun, Allah’a ve
O’nun Rasul’üne karşı haddi aşanlara karşı sevgi duyduklarına
tanık olamazsın; isterse bunlar, babaları, çocukları, kardeşleri
veya akrabaları olsun. Onlar, Allah’ın kalplerine iman yazdığı
ve kendilerini, kendinden bir ruh1
ile desteklediği kimselerdir. Allah, onları içinden ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır.
Onlar, orada sürekli kalacak olanlardır. Allah, onlardan hoşnut oldu, onlar da O’ndan hoşnut oldular. İşte onlar, Allah’ın
taraftarlarıdır. Dikkat edin! Doğrusu Allah’ın taraftarları kurtuluşa erenlerdir.
1- Vahiy.
692 59 /Haşr Sûresi Bölüm 28
haşr sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Göklerde ve yerde bulunanlar, Allah’ı tesbih1
etmektedir. O,
Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Allah’ı kendisine yakışmayan niteliklerden uzak tutmak, her türlü
noksanlıktan arındırmak.
2. Kitap Ehli’nden, gerçeği yalanlayan nankörleri, sürgün için
yurtlarından çıkaran O’dur. Siz, onların yurtlarından çıkacaklarını sanmamıştınız. Ve onlar da kalelerinin, kendilerini
Allah’tan1
koruyacağına inandılar. Oysa Allah’ın buyruğu onlara hesaba katmadıkları yerden geldi. Allah, onların yüreklerine evlerinin kendi elleriyle ve inananların elleriyle harap
edileceği korkusunu saldı. Ey basiret2
sahipleri! Artık ibret
alın.
1- Allah’tan korunmaktan kasıt, Nebi ve inananlardır. Zira Kitap
Ehli, kalelerini Allah’tan korunmak için değil, düşmanlarından, yani
Nebi ve mü’minlerden korunmak için yapmışlardı. 2- Gerçeği görme, derinliğine kavrama yeteneğine sahip kimseler.
3. Eğer Allah, onlara sürgün takdirinde bulunmamış olsaydı,
kesinlikle dünyada azap verirdi. Onlara, ahirette ateşin azabı
vardır.
[İniş sırası: 101, Medeni, 24 ayet.
Adını 2. ayetteki “el-haşr/bir araya toplama” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 28 59 /Haşr Sûresi 693
4. İşte bu, onların Allah’a ve O’nun Rasul’üne muhalefet etmeleri nedeniyledir. Kim Allah’a muhalefet ederse bilsin ki Allah,
cezası çok şiddetli olandır.
5. Hurma ağaçlarından kestikleriniz veya kesmedikleriniz de ancak Allah’ın izniyledir. Bu, fasıkların perişan olmaları içindir.
6. Allah’ın Rasul’üne verdiği fey’e1
gelince, siz onlar için ne at
koşturdunuz ne de deve!2
Fakat Allah; Rasul’üne, dilediği
kimselere karşı üstünlük verir. Allah, Her Şeye Güç Yetiren’dir.
1- Savaşmadan elde edilen ganimet. 2- Savaşmadınız.
7. Allah’ın, beldeler halkından, Rasul’üne verdiği feyler;1
aranızda zenginliğe neden olan, elden ele dolaşan bir zenginlik
olmasın diye; Allah, Rasul, yakınlık sahipleri2
, yetimler, miskinler ve yol oğlu3
içindir. Rasul size ne verdiyse onu alın. Sizi
neden alıkoyduysa ondan vazgeçin.4
Allah’a karşı takva sahibi
olun. Kuşkusuz Allah, Cezalandırması Çok Şiddetli Olan’dır.
1- Savaşmadan elde edilen ganimetler, gelirler. (Burada kast edilen
feyler, yurtlarından çıkarılmış olanların geride bıraktıkları mallardır.)
2- Çevirilerde, “Nebi’nin aile yakınları” olarak yer alan; “Yakınlık
sahipleri” terkibinin, Nebinin “ailesi ile aile yakınları ile bir ilgisi
yoktur. “Yakınlık sahipleri;” hicret etmek de dahil, Allah yolunda
mağdur olmuş, malını mülkünü kaybetmiş olanlar, şehit yakınları
ve İslam davası için Nebi’nin yanında yer alan yoksullar demektir.
3- Ayette geçen “ibni es sebîli” deyimi, “yolda kalanlar veya yolcular” şeklinde çevirilere konu edilmiştir. Oysaki “sebil” yol demek
değildir. Sebil, iki şey arasından birini seçmek anlamında, “tercih
edilen yol” demektir. Ayetteki “yolun oğlu” terkibine, İslam’ı tercih ederek, Allah için mücadele etmeyi seçenler ve bu seçimleri nedeniyle muhtaç duruma düşenler” anlamına gelmektedir.
4- Kimileri, ayetin bu cümlesini, ayetten bağımsız olarak ele alarak;
bu ayeti, Nebi’ye, “Hüküm koyma hakkı verilmiştir.” iddialarına kanıt olarak ileri sürmektedirler. Oysaki bunun Nebi’nin hüküm koyma
yetkisi ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bu, tamamen “feyin” paylaşımı ile
ilgili bir konudur.
694 59 /Haşr Sûresi Bölüm 28
8. Bu mallarda; Allah’ın lütfu ve rızasını kazanmak arzusuyla,
Allah’a1
ve Rasul’üne yardım ettikleri için yurtlarından çıkarılan ve malları ellerinden alınan, hicret etmiş olan yoksulların
da hakkı vardır. Çünkü onlar özü sözü bir olanlardır.
1- Allah’ın dinine.
9. Onlardan önce Medine’yi yurt edinen ve kalplerine iman
yerleşmiş olanlar, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen ganimetlerden dolayı, -kendileri muhtaç olsa bilekalplerinde bir kaygı, kıskançlık duymazlar. Onları kendilerine
tercih ederler. Kim, kendisini cimrilikten korursa, işte onlar
kurtuluşa erenlerdir.
10. Onlardan sonra gelenler: “Rabb’imiz! Bizi ve bizden önce
iman ile göç etmiş kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman
edenlere karşı kin bırakma. Rabb’imiz! Kuşkusuz Sen Çok Şefkatli, Rahmeti Kesintisizsin.” derler.
11. Nifak1
çıkaranları görmüyor musun? Kitap Ehli’nden gerçeği
yalanlayan nankör yoldaşlarına: “Eğer siz yurdunuzdan çıkarılacak olursanız, kesinlikle biz de sizinle birlikte çıkarız. Sizin
aleyhinize olan konularda kimseye boyun eğmeyiz. Eğer sizinle savaşırlarsa, kesinlikle size yardım ederiz.” derler. Allah,
tanıklık eder ki onlar gerçekten yalancıdırlar.
1- Münafıklık. Münafık, içten “bitmiş,” “ tükenmiş” ve imanı “kalmamış,” omurgasız, onursuz ve ikiyüzlü kimse demektir. İşine geldiği gibi inancını değiştiren.
12. Eğer yurtlarından çıkarılsalar, münafıklar kesinlikle onlarla
birlikte çıkmazlar. Eğer savaşırlarsa, kesinlikle onlara yardım
da etmezler. Yardım etseler bile, sıkışınca savaştan kaçarlar.
Sonra onlara güvenenler de yardımsız kalırlar.
13. Onların yüreklerinde, Allah’a olan korkudan daha fazla size
olan korku vardır. Bu onların, gerçeği kavramayan bir topluluk
olmalarındandır.
Bölüm 28 59 /Haşr Sûresi 695
14. Onlar, korunaklı şehirler içinde veya surlar arkasında olmadıkça, sizinle, toplu olarak karşı karşıya gelerek savaşmazlar.
Kaldı ki kendi aralarında da derin ayrılıklar içindedirler. Sen,
onların birlik olduklarını sanırsın, oysaki kalben farklı farklıdırlar. Bu, onların akıllarını doğru kullanmayan bir topluluk
olmaları nedeniyledir.
15. Onların durumu, kendilerinden yakın zaman öncesinde yaptıkları işlerin sonucunu tatmış olanların durumu gibidir. Ve
onlar için acı bir azap vardır.
16. Onların1
durumu tıpkı şeytanın2
durumu gibidir.3
İnsana:
“Kâfir ol.” der. Ne var ki insan kâfir olunca da: “Kesinlikle ben
senden uzağım, ben âlemlerin Rabb’i olan Allah’tan korkarım.” der.
1- Münafıkların. 2- Şeytani karaktere sahip kişiler ve güçler. Kur’an’a
göre, Şeytan; haktan uzak olan, gerçekliğe aykırı hareket eden her
türlü güç, kurum ve kişinin ortak karakteristik adıdır. 3- Şeytanın
insanı kandırmasına benzemektedir.
17. Her ikisinin de sonu, ateşin içinde sonsuza dek kalmaktır. İşte
zalimlerin cezası budur.
18. Ey inananlar! Allah’a karşı takva sahibi olun! Herkes yarın için
ne hazırladığına baksın! Allah’a karşı takva sahibi olun. Kuşkusuz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
19. Allah’ı umursamayan, böylece kendileri ile baş başa kalan
kimseler gibi olmayın! İşte onlar fasıklardır.1
1- Vahyin belirlediği sınırların dışına çıkanlardır. İyi, doğru, temiz ve
güzel şeylerden uzak kalanlardır.
20. Cehennemlikler ile Cennetlikler bir değildir. Cennetlikler, kurtuluşa eren kimselerdir.
696 59 /Haşr Sûresi Bölüm 28
21. Eğer Biz, bu Kur’an’ı dağa indirseydik, onu; huşu1
duyarak,
Allah’a olan huşudan parça parça olmuş görürdün.2
Bu örnekleri insanlar için veriyoruz ki belki düşünüp gerçeği kavrarlar.
1- İçtenlikle, saygıyla. 2- Kur’an’ın konusu ve muhatabı insandır. Dolayısı ile mesajı da insanadır. Bu mesajın ne denli önemli olduğu,
mesaja ne denli itibar edilmesi gerektiği bir benzetme ve bir örnekleme ile anlatılmak istenmiştir. Gerçeği yalanlayan nankörlerin ne
kadar katı karakterli olduklarını ifade etmektedir. Ayette yer alan
ve çevirilerde “korkmak” olarak anlam verilen bu sözcüğün; korku,
korkmak anlamına gelen ‘havf’ sözcüğü ile bir ilgisi yoktur. Dolayısı
ile korkma anlamı doğru değildir.
22. O, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. Görünmeyeni ve
görüneni bilendir. O, Rahmeti Bol ve Kesintisiz olandır.
23. O Allah ki: O’ndan başka ilah yoktur; Melik’tir1
, Kuddûs’tür2
,
Selâm’dır3
, Mü’min’dir4
, Muheymin’dir5
, Aziz’dir6
, Cebbar’dır7
,
Mutekebbir’dir.8
Allah, onların ortak koştukları şeylerden
münezzehtir.9
1- Evrenin sahibidir, egemenidir, yöneticisidir. 2- Tertemizdir, her
türlü eksiklikten uzaktır, saygındır, kusursuzdur. 3- Esenliktir, barıştır. 4- Güvendir. 5- Koruyucudur, gözeticidir. 6- Mutlak üstün olandır. 7- Bozuk işleri, toplumları düzeltendir, onarandır. 8- Büyüklük
ve ululuk yalnızca O’na aittir. 9- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta
yoktur.
24. O Allah ki: Halik’dır1
, Bari’dir2
, Musavvir’dir.3
En iyi nitelikler
O’na aittir. Göklerde ve yeryüzünde olanlar, O’nu tesbih ederler. O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Yasa Koyan’dır.
1- Yaratan. 2- İcat eden, buluş yapan. 3- Biçim verendir.
Bölüm 28 60 /Mümtehine Sûresi 697
mümtehine sûresi
[İniş sırası: 91, Medeni, 13 ayet.
Adını onuncu ayette geçen
“femtehınuhunne/imtihan olunan kadın” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ey inananlar! Benim ve sizin düşmanlarınızı evliya1
edinmeyin. Onlar, Hakk’tan size geleni inkâr ettikleri halde onlarla
yakınlık kuruyorsunuz. Oysaki Rabb’iniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı Rasul’ü ve sizi yurdunuzdan çıkardılar. Eğer Benim yolumda mücadele etmek ve rızamı kazanmak için yola
çıktıysanız, niçin onlara yakınlık kurup sır veriyorsunuz? Ben,
sizin gizli ve açık bütün yaptıklarınızı bilirim. Sizden kim bunu
yaparsa o, kesinlikle yolun ortasından sapmış olur.
1- Velinin çoğulu, veliler. Veli: Yakın olan, yanında duran; yardım
eden, yol gösteren, aydınlatan, gözeten, koruyan, dost.
2. Eğer ellerine fırsat geçirirlerse size düşman kesilirler. Elleriyle ve dilleriyle size her türlü kötülüğü yaparlar. Tekrar küfre
dönmenizi temenni ederler.
3. Kıyamet Günü akrabalarınız ve çocuklarınız size asla fayda
sağlamazlar. Sizin aranızı ayıracaktır. Ve Allah, yaptıklarınızı
En İyi Gören’dir.
4. Gerçek şu ki, İbrahim’in babasına: “Senin için bağışlanma dileyeceğim, ne var ki Allah’tan sana gelecek bir şeyi önlemeye
gücüm yetmez.” sözü hariç, İbrahim ve onunla birlikte bulunanlar1
sizin için iyi bir örnektirler. Onlar, toplumlarına şöyle
demişlerdi: “Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka kulluk ettiğiniz şeylerden kesinlikle uzağız. Biz, sizi reddediyoruz. Siz,
ilahın yalnızca Allah olduğuna inanıncaya kadar bizimle sizin
aranızda düşmanlık ve buğz2
devam edecektir. Rabb’imiz!
Yalnız Sana dayandık, yalnız Sana yöneldik. Ve dönüş yalnızca
Sana’dır.
1- Gerçeği yalanlayan nankörlerle ilişkileri konusunda. 2- Nefret,
kınama.
698 60 /Mümtehine Sûresi Bölüm 28
5. Rabb’imiz! Bizi gerçeği yalanlayan nankörler için sınav konusu yapma. Bizi bağışla Rabb’imiz! Kuşkusuz Sen, Mutlak Üstün Olan’sın ve En Doğru Karar Veren’sin.
6. Ant olsun ki, onlar, sizin için ve Ahiret Günü’nü bekleyen kimseler için iyi bir örnektirler. Kim yüz çevirirse, bilsin ki kuşkusuz Allah; Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan’dır, Övgüye Değer
Yegâne Varlık’tır.
7. Belki Allah, gün gelir sizinle, onlardan düşmanlık beslediğiniz
kimseler arasında bir sevgi oluşturur. Allah; Çok Bağışlayıcı’dır,
Rahmeti Kesintisiz’dir.
8. Allah; sizi, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmaktan, onlara karşı
hak neyse onu yapmaktan alıkoymaz. Kuşkusuz ki Allah, haktan ve haklıdan yana olanları sever.
9. Ancak Allah, din konusunda sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardımlaşan kimselerle yakınlık kurmanızı yasaklamıştır. Kim onlarla yakınlık kurarsa, onlar
zalimlerin ta kendileridir.
10. Ey iman edenler! Sığınmak üzere size gelen inanan1
kadınların hicret nedenlerini sorgulayın. Allah, onların gerçekten
inanıp inanmadıklarını çok iyi bilmektedir. Eğer gerçekten
inandıklarını anlarsanız, onları gerçeği yalanlayan nankörlere
geri göndermeyin. Onlar, gerçeği yalanlayan nankör erkeklere helal değildir. Gerçeği yalanlayan nankör erkekler de onlara helal değildir. Gerçeği yalanlayan nankörlerin bu kadınlara
verdiklerini2
iade edin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde onlarla
nikâhlanmanızda bir sakınca yoktur. Ve gerçeği yalanlayan
nankör kadınları nikâhınızda tutmayın. Ve ne infak3
ettiyseniz
geri isteyin. Onlar da infak ettiklerini geri istesinler. İşte bu
Allah’ın aranızda verdiği hükmüdür. Allah; Her Şeyi Bilen’dir,
En Doğru Karar Veren’dir.
1- İnandıklarını söyleyen. 2- Mehir ve harcamalar. 3- Mehir ve harcamalar.
Bölüm 28 60 /Mümtehine Sûresi 699
11. Eğer eşlerinizden1
dolayı, bir şeyiniz gerçeği yalanlayan nankörlere geçtiyse, sonra da ödeme sırası size geldiğinde2
, o zaman eşleri gitmiş olanlara infak ettikleri kadar verin. Ve siz,
kendisine iman ettiğiniz Allah’a karşı takva sahibi olun.
1- Gerçeği yalanlayan nankörlerin tarafına geçen. 2- O gerçeği yalanlayan nankörlerle savaşıp ganimet elde ederseniz, eşleri gitmiş
olanlara, eşlerine ödedikleri mihri o ganimetten verin.
12. Ey Nebi! İnanan kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak,
hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek,
elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurup1
getirmemek,
maruf2
olan konularda sana asilik yapmamak koşuluyla, sana
bey’at3
etmek üzere gelirlerse, onların bey’atlarını kabul et
ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Kuşkusuz Allah, Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Hiç yoktan yalan uydurup, iftirada bulunmak. 2- Toplumun; doğru, iyi ve yararlı gördüğü; vahye uygun olan. 3- Bağlılık sözü vermek.
13. Ey iman edenler! Allah’ın gazap ettiği halka dönmeyin.1
Gerçeği yalanlayan nankörlerin, mezarlık halkından ümitlerini
kestikleri gibi2
onlar da ahiretten ümitlerini kesmişlerdir.
1- Onlara velayetinizi vermeyin. Onları, kendinize yönetici, koruyucu, gözetici edinmeyin. Kur’an’da yer alan “veli”, “evliya” gibi sözcükler genellikle “dost, dostlar” olarak çevirilere konu edinilmektedir. Oysaki bu sözcükler, ahlaki bağlamda “dostluğu” değil, siyasi
bağlamda “velayeti” yani yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade
etmektedir. 2- Onların tekrar dünyaya dönmelerinden.
700 61 /Saff Sûresi Bölüm 28
saff sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Göklerde ve yerde olanlar, Allah’ı tesbih1
ederler. O, Mutlak
Üstün Olan’dır ve En Doğru Hüküm Veren’dir.
1- Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, bütün mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir.
2. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?
3. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah’ın yanında en nefret edilen şeydir.
4. Allah, kendi yolunda bir duvarın taşları gibi kenetlenip saf tutarak savaşanları sever.
5. Hani Musa, halkına: “Ey halkım! Benim, size Allah tarafından
gönderilen bir rasul olduğumu bildiğiniz halde, niçin bana
eziyet ediyorsunuz?” demişti. Ne zaman ki onlar eğrildiler,
Allah da onların kalplerini eğriltti. Allah, fasıklar topluluğuna
doğru yolu göstermez.
6. Hani Meryem oğlu İsa: “Ey İsrailoğulları! Ben, elinizdeki
Tevrat’ı doğrulayan ve benden sonra gelecek olan, adı ahmed1
olan bir rasulü müjdeleyen Allah’ın rasulüyüm.” demişti. Fakat onlara beyyineler2
getirince, onlar: “Bu, apaçık bir
büyüdür.” dediler.
1- Ahmed, özel isim olmayıp; “övgüye daha layık olan” anlamında
sıfattır. Bu nedenle, nebimizin bir isminin de Ahmed olduğu iddiası
yanlış bir iddiadır. 2- Kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgiler.
[İniş sırası: 109, Medeni, 14 ayet.
Adını 4. ayette geçen “saff/sıra sıra dizilmek” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 28 61 /Saff Sûresi 701
7. İslam’a çağrıldığı halde, uydurduğu yalanları Allah’a isnat
ederek, iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zalim
topluma doğru yolu göstermez.
8. Onlar, ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar.1
Ancak, gerçeği yalanlayan nankörlerin hoşuna gitmese de Allah,
nurunu tamamlayacaktır.
1- Onlar, İslam davetini, yalan ve iftiralarla engellemek istiyorlar.
Ancak, bu daveti durdurmaya güçleri yetmeyecek. Allah’ın yardımıyla bu davet hedefine ulaşacaktır.
9. Müşriklerin hoşuna gitmese de, Rasul’ünü, dinin tamamını
bildirmek üzere doğru yolu gösteren rehberle ve Hakk Din ile
gönderen O’dur.
10. Ey iman edenler! Size, can yakıcı bir azaptan kurtaracak, kazançlı bir ticaretin yolunu göstereyim mi?
11. Bu, Allah’a ve Rasul’üne iman etmeniz; Allah yolunda, mallarınızla ve canlarınızla cihad1
etmenizdir. İşte bu, eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.
1- Gayret göstermek, çaba harcamak, mücadele etmek.
12. Sizin suçlarınızı bağışlar ve sizi içinden nehirler akan Cennetlere koyar. Ve sizi, Adn Cennetlerinde, hoş meskenlere yerleştirir. İşte bu, büyük kurtuluştur.
13. Ayrıca seveceğiniz bir şey daha: Allah’tan yardım ve yakın bir
fetih. İnananları müjdele.
14. Ey iman edenler! Allah yolunun yardımcıları olun! Meryem
Oğlu İsa’nın havarilere: “Allah yolunda benim yardımcılarım
kimdir?” dediği zaman, havarilerin: “Allah yolunun yardımcıları biziz.” dedikleri gibi. Sonuçta, İsrailoğulları’nın bir kısmı
inandı, bir kısmı da inanmadı. Biz de iman edenleri, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece, onlar üstün geldiler.
702 62 /Cuma Sûresi Bölüm 28
cuma sûresi
[İniş sırası: 110, Medeni, 11 ayet.
Adını 9. ayette geçen “el-cum’a/toplanmak” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Göklerde ve yerde bulunanların tamamı, Melik1
, Kuddûs2
,
Mutlak Üstün Olan, En İyi Hüküm Veren Allah’ı tesbih3
etmektedir.
1- Evrenin sahibi, egemeni, yöneticisi. 2- Tertemiz, her türlü eksiklikten uzak, saygın, kusursuz. Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü
ile yüceltmek. Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak.
2. Ümmilere1
, kendilerinden olan; O’nun ayetlerini okuyan,
onları arındıran, onlara Kitap’ı ve Hikmet’i2
öğreten bir rasul
görevlendiren O’dur. Onlar, bundan önce apaçık bir sapkınlık
içindeydiler.
1- Ana kentlilere (Mekkelilere) veya daha önce kendilerine kitap
gönderilmemiş olan topluluklara. 2- Bu terkipteki kitap sözcüğü,
Kur’an’ın Allah tarafından ileri sürülen, kanıtlayıcı, yol gösterici, aydınlatıcı bilgi olmasını ifade etmektedir. Hikmet sözcüğü Kur’an’dan
başka bir şey değildir; Kur’an’ın niteliklerinden biridir. Tıpkı Kur’an
ve Zikir, Kur’an ve Furkan terkipleri gibi. Bu sözcük, Kur’an’ın önemli
bir özelliğini, yönünü vurgulayan bir nitelemedir. Hikmet, Kur’an’ın
baskı, zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, kural ve
ilkeleri demektir.
Bölüm 28 62 /Cuma Sûresi 703
3. Onlardan, henüz kendilerine katılmamış olan diğerlerine de.1
O, Mutlak Üstün Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Rasul olarak gönderdi.
4. İşte bu, Allah’ın dilediği1
kimselere verdiği lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir.
1- Uygun gördüğü.
5. Tevrat’a uymakla yükümlü kılınıp da, yükümlülüğünü yerine
getirmeyen kimselerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeklerin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan toplumun
düştüğü durum ne kötüdür. Allah, zalim1
toplumu doğru yola
iletmez.
1- Vahyin hükümlerine uymayarak; kendilerine zarar verenleri, kendilerine kötülük yapanları.
6. De ki: “Ey Yahudiler! Eğer diğer insanların değil de yalnızca
kendinizin Allah’ın velileri1
olduğunuza inanıyorsanız ve bu
iddianızda samimi iseniz, haydi hemen ölümü isteyin.2
”
1- Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş 2- Ölümü isteyin de velinize bir an önce kavuşmuş olun.
7. Yaptıkları şeyler nedeniyle, hiçbir zaman ölümü temenni etmezler. Allah, haksızlık edenleri1
en iyi bilendir.
1- Vahyin hükümlerine uymayarak; kendilerine zarar verenleri, kendilerine kötülük yapanları.
8. De ki: Kendisinden kaçtığınız ölüm, kesinlikle karşınıza çıkacaktır. Sonra, görünmeyen ve görünen her şeyi bilene döndürüleceksiniz. O, size yaptıklarınızı haber verecektir.
704 62 /Cuma Sûresi Bölüm 28
9. Ey iman edenler! Toplantı günü salat1
için seslenildiği zaman,
alışverişi2
bırakıp, hemen Allah’ın öğüdüne koşun. Eğer bilirseniz, bu, sizin için daha hayırlıdır.
1- Namaz için. Ayette yer alan “salat”tan kasıt, namazdır. Adına Cuma
namazı denilen bu namaz, diğer namazlardan “önem”, “amaç” ve
“içerik” olarak farklıdır. Bu namaz: Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a
yönelmek, dayanışma ve yardımlaşmayı gerçekleştirmek; bilgilenmeyi, bilinçlenmeyi, haftalık gündemi paylaşmayı amaçlayan bir namazdır. Kur’an’ın, Bakara Suresi 238. ayette “es-salâtu’l-vustâ” yani
en hayırlı, en yararlı namaz dediği bu namaz, haftada bir kez tekrarlanan, sosyal ve siyasal dayanışmayı gerçekleştirmek için toplumu bir
araya getiren bir namazdır. 2- Tüm işlerinizi.
10. Salatı kaza1
ettikten sonra, hemen yeryüzüne dağılın ve
Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ın öğütlerini hiç
unutmayın. Umulur ki, böylece kurtuluşa erersiniz.
1- Namazı kıldıktan sonra.
11. Bir kısım insanlar, ticaret ve eğlence görünce, seni bırakarak
ona yönelip gittiler. De ki: “Allah’ın katında olanlar, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır ve Allah, rızık verenlerin en
hayırlısıdır.”
Bölüm 28 63 /Münafikun Sûresi 705
münafikun sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Münafıklar sana geldiklerinde: “Biz, tanıklık ederiz ki, kuşkusuz sen, Allah’ın rasul’üsün.” dediler. Elbette ki Allah, senin,
Kendisinin Rasul’ü olduğunu biliyor. Fakat Allah tanıktır ki,
münafıklar, kesinlikle yalancıdırlar.
2. Onlar, yeminlerini kalkan yapıyorlar.1
Böylece insanları,
Allah’ın yolundan saptırıyorlar. Kuşkusuz, yaptıkları şey çok
kötüdür.
1- Yalanlarını ve sahtekârlıklarını yeminleri ile gizliyorlar.
3. İman ettiklerini söyleseler de davranışlarıyla içlerindeki küfrü
ortaya koyuyorlar. Bu nedenle, onların kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar, gerçeği kavrayamazlar.
4. Onlara baktığında, dış görünüşleri itibariyle, seni hayran bırakırlar. Konuştuklarında, sözlerine itibar edersin. Aslında,
elbise giydirilmiş kütükler gibidirler. Her koşuşturmayı kendi
aleyhlerine sanırlar. Onlar, düşmandırlar, onlara karşı dikkatli
ol. Allah, onların canlarını alsın! Nasıl da döndürülüyorlar!
[İniş sırası: 104, Medeni, 11 ayet.
Adını 1. ayette geçen “münafikun/münafık(iki yüzlü)” sözcüğünden almıştır.]
706 63 /Münafikun Sûresi Bölüm 28
5. Ve onlara, “Gelin, Allah’ın Rasul’ü sizin için bağışlanma dilesin.” dendiği zaman; tersleyerek, büyüklük taslayıp, çekip gittiklerini görürsün.
6. Zaten onlar için bağışlanma dilesen de dilemesen de fark etmez. Allah, onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, böyle
fasıklar1
topluluğunu asla doğru yola iletmez.
1- Rasul’ün çağrısına karşı büyüklük taslayarak, çekip giden, günah
işlemeyi kanıksamış olan.
7. Onlar, Allah’ın Rasul’ünün yanında bulunanlara, “Yardım etmeyin ki, dağılıp gitsinler.” diyenlerdir. Oysa göklerin ve yeryüzünün bütün hazineleri Allah’ındır. Ancak, münafıklar, bu
gerçeği kavrayamıyorlar.
8. “Eğer Medine’ye dönecek olursak, mutlaka daha güçlü olan,
güçsüz olanı, oradan sürüp çıkarır.” diyorlar. Oysa güç, üstünlük ve onur; Allah’ın, O’nun Rasul’ünün ve inananlarındır. Fakat münafıklar bu gerçeği bilmiyorlar.
9. Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah’ın
öğütlerini dinlemekten alıkoymasın. Kimler bunu yaparsa,
bilsinler ki asıl kaybedenler onlardır.
10. Herhangi birinize ölüm gelip çatıp da, Rabb’im! Ölümümü
yakın bir zamana kadar ertelesen de böylece ben de sadaka
versem ve iyilerden olsam.” demezden önce, size rızık olarak
verdiklerimizden Allah yolunda karşılıksız yardımda bulunun.
11. Allah, süresinin sonu gelmiş hiç kimseyi asla ertelemez. Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.
Bölüm 28 64 / Teğabun Sûresi 707
teğabun sûresi
[İniş sırası: 108, Medeni, 18 ayet.
Adını 9. ayette geçen “teğabun/birbirini aldatma” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Göklerde ve yeryüzünde olan her şey Allah’ı tesbih1
eder.
Mülk2
yalnızca O’nundur. Hamd3 O’nadır. O’nun gücü her
şeye yeter.
1- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek. Allah’ın,
her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak. 2- Mülk: Mutlak egemenlik. 3- Yüceltme, övgü.
2. Sizi yaratan O’dur. Böyleyken; iman edeniniz var, kâfir olanınız var. Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
3. Gökleri ve yeri hakk ile yarattı. Size, en iyi biçimle biçim verdi.
Ve dönüş yalnızca O’nadır.
4. Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduğunuzu da bilir. Allah, göğüslerin özünü en iyi bilendir.
708 64 / Teğabun Sûresi Bölüm 28
5. Daha önce gerçeği yalanlayan nankörlerin, yaptıkları şeylerin
bedelini nasıl ödediklerinin haberi size gelmedi mi? Onlar için
acı bir azap vardır.
6. İşte bu, rasulleri kendilerine açık kanıt içeren bilgilerle geldiklerinde: “Bir insan mı bizi doğru yola iletecek?” diyerek,
gerçeği yalanlayan nankörler olmalarından dolayıdır. Allah’ın
onların inanmalarına ihtiyacı yoktur. Allah, Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan’dır, Övgüye Değer Yegâne Varlık’tır.
7. Gerçeği yalanlayan nankörler, kesinlikle tekrar diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Rabb’ime ant olsun ki kesinlikle
diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınızın tamamı size haber verilecektir. Ve bu, Allah için çok kolaydır.
8. O halde, Allah’a, Rasul’üne ve indirdiğimiz nura1
inanın. Allah,
yaptıklarınızdan haberdardır.
1- Işığa. Yolunuzu aydınlatan vahye.
9. Toplanma günü için sizi bir araya toplayacağı gün, işte o gün
aldanma1
günüdür. Kim Allah’a inanır ve iyilik yaparsa, Allah
onun kötülüklerini örter ve onu içinde kesintisiz olarak, sürekli kalacağı, içinden nehirler akan Cennetlere koyar. İşte bu,
büyük kurtuluştur.
1- Kimin aldandığının, kimin zarar ettiğinin ortaya çıktığı gündür.
10. Kâfir olan ve ayetlerimizi yalanlayanlar; işte onlar, ateş halkıdırlar ve orada sürekli kalacak olanlardır. O, ne kötü bir varış
yeridir.
11. Allah’ın bilgisi dışında hiçbir musibet isabet etmez. Kim
Allah’a iman ederse, Allah, onun kalbini doğruya yöneltir. Allah, Her Şeyi En İyi Bilen’dir.
12. Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Rasul’ümüze düşen yalnızca açıkça tebliğ etmektir.1
1- Çağrıda bulunmaktır.
Bölüm 28 64 / Teğabun Sûresi 709
13. Allah! Kendisinden başka ilah olmayandır. İman edenler, yalnızca Allah’a tevekkül1
etsinler.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
14. Ey iman edenler: Doğrusu, eşlerinizden ve çocuklarınızdan
size düşmanlık edenler olabilir. Onlara karşı dikkatli olun.
Eğer affeder, kusurlarını görmezden gelirseniz ve bağışlarsanız, bilin ki kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı’dır, Rahmeti
Kesintisiz’dir.
15. Mallarınız ve çocuklarınız yalnızca bir fitnedir.1
Büyük ödül,
Allah’ın yanındadır.
1- Fitne; altın, gümüş gibi değerli maddelerin kendileriyle kaynaşmış olan değersiz maddelerinden ayrıştırılması, yani saflaştırılması
amacı ile yüksek ateşte eritilmesi” işlemidir.’ Fitne sözcüğü, kişinin
samimiyetinin, iç yüzünün ortaya çıkması için; savaş, baskı, zulüm,
zenginlik, yoksulluk, hastalık, ölüm, ün, mevki, mal, mülk gibi konularda tabi tutulduğu samimiyet sınavıdır.
16. Gücünüz yettiğince Allah karşı takva1
sahibi olun. Dinleyin ve
itaat edin. Kendi iyiliğiniz için karşılıksız yardımda bulunun.
Kim benliğinin cimriliğinden korunursa, işte onlar; onlar kurtuluşa erenlerdir.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
17. Eğer Allah’a güzel bir ödünç verirseniz1
, onu size kat kat fazlasıyla geri öder ve sizi bağışlar. Allah; Çok Şükreden’dir2
, Çok
Hoş Görülü’dür.
1- Malınızı Allah yolunda harcarsanız, ihtiyaç sahiplerine karşılıksız
yardım ederseniz. 2- Fazlasıyla karşılık verendir.
18. Görünmeyen ve görünen her şeyi bilendir. Mutlak Üstün
Olan’dır, En İyi Hüküm Veren’dir.
710 65 / Talak Sûresi Bölüm 28
talak sûresi
[İniş sırası: 99, Medeni, 12 ayet.
Adını 1. ve 7. ayetlerdeki talak/boşanma konusundan almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ey Nebi! Kadınları boşayacağınız zaman, iddet1
sürelerini gözeterek boşayın ve iddetlerini sayın. Rabb’iniz Allah’a karşı
takva sahibi olun. Açıkça fahşa2
yapmadıkça onları evlerinden
çıkarmayın; onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır.
Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, kesinlikle kendisine haksızlık
etmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah bundan sonra yeni bir durum ortaya çıkarıverir.
1- Evliliği sonra eren kadının yeniden evlenebilmesi için beklemesi
gereken süre. Bu süre üç adet ve üç temizlik süresidir. Bu da üç ay
demektir. 2- Her türlü aşırılık. Edepsizlik, hayâsızlık.
2. Bekleme süreleri tamamlandığında onları ma’rufa1
uygun
olarak tutun veya ma’rufa uygun olarak onlardan ayrılın. Ve
sizden adalet sahibi iki kişi tanık olsun. Tanıklığı, Allah için
sağlam yapın. İşte Allah’a ve Ahiret Günü’ne inananlara verilen öğüt budur. Kim Allah için takva sahibi olursa, Allah, ona
bir çıkış yolu nasip eder.
1- Örfe uygun olan: Meşru toplumsal değer yargılarına göre uygun
olan şekilde.
Bölüm 28 65 / Talak Sûresi 711
3. Ve Allah, ona ummadığı yerden rızık verir. Kim Allah’a tevekkül1
ederse, O, ona yeter. Kuşkusuz Allah, buyruğunu yerine
getirir. Allah, her şey için bir ölçü belirlemiştir.
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
4. Kadınlarınızdan adet görmekten kesilenler ve adet görmeyenlerden1
; kuşku duyarsanız, o zaman onların bekleme süreleri üç aydır. Hamile kadınların iddet süresi ise doğum yapıncaya kadardır. Kim Allah için takva2
sahibi olursa, Allah ona
işinde kolaylık sağlar.
1- Çoğu çeviride, “adet görmeyenler” ifadesine, “henüz” sözcüğü
de ilave edilerek; “henüz adet görmeyenler/ olmayanlar”, diğer
bir ifade ile “çocuk oldukları için ay hali olmayanlar” şeklinde anlam verilmektedir. Oysaki bu ifadenin çocuk yaşta evlilikle bir ilgisi yoktur. Adet görmeyenler ifadesiyle; biyolojik olarak, “ay hali”
olamayanlar; ay hali olamama durumu kast edilmektedir. Zira kimi
bayanlar ya hiç ay hali olmamakta, ya düzensiz(uzun aralıklarla)
veya yaşlarının ilerlemiş dönemlerde olabilmektedirler. 2- Allah’ın
buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere
karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
5. İşte bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah için takva
sahibi olursa, onun kötülüklerini örter ve ona yüce, üstün bir
ödül verir.
6. Oturduğunuz yerin bir bölümünde gücünüz yettiğince onları oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için, onlara zarar verecek
bir şey yapmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar onlara karşılıksız yardımda bulunun. Sonra emzirirlerse
ücretlerini verin. Aranızda konuşarak ma’ruf1
bir şekilde anlaşın. Eğer bir zorlukla karşılaşırsanız o zaman emzirme işini
başkasına yaptırın.
1- Örfe uygun; meşru toplumsal değer yargılarına göre; uygun olan
şekilde, iyilikle, güzellikle.
712 65 / Talak Sûresi Bölüm 28
7. Varlık sahibi olanlar, varlıklarına göre karşılıksız yardım etsinler. Durumu müsait olmayan da Allah ne verdiyse ondan versin. Allah, bir kimseyi, kendisine verdiğinden fazlasıyla sorumlu tutmaz. Allah, zorluğun ardından bir kolaylık verecektir.
8. Nice kasaba halkı, Rabb’lerinin buyruğuna ve O’nun Rasullerine başkaldırdılar da Biz de onları şiddetli bir hesaba çektik
ve onları korkunç bir azapla cezalandırdık.
9. Böylece işlerinin vebalini tattılar. İşlerinin sonu hüsran oldu.
10. Allah, onlara şiddetli bir azap hazırladı. Ey iman eden sağlıklı
düşünen akıl sahipleri, Allah için takva sahibi olun. Allah, size
zikri1
indirmiştir.
1- Öğüdü, Kur’an’ı.
11. İman eden ve sâlihâtı1
yapan kimseleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, Allah’ın apaçık olan ayetlerini size okuyan
bir Rasul gönderdi. Kim, Allah’a iman eder ve sâlih2
olanı yaparsa, Allah onu, içinden ırmaklar akan ve içinde kesintisiz
olarak sürekli kalacakları Cennetlere koyar. Allah, onu en iyi
şekilde rızıklandıracaktır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek. 2- Arı, saf, iyi,
erdemli, dürüst.
12. Allah, yedi göğü ve benzer şekilde yeryüzünü yaratandır.
Allah’ın her şeye gücünün yettiğini, Allah’ın bilgisinin her şeyi
kuşattığını bilesiniz diye, buyruğu onlar arasında iner durur.1
1- Allah’ın buyruğu yer ile gök üzerinde ortaya çıkmaktadır. (Tecelli
etmektedir.) Onun yasaları, bütün varlıklar üzerinde egemenliğini
sürdürmektedir.
Bölüm 28 66 / Tahrim Sûresi 713
tahrim sûresi
[İniş sırası: 107, Medeni, 12 ayet.
Adını 1. ayetteki “tuharrimu/haram kılmak” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ey nebi! Eşlerinin hoşnutluğunu gözeterek, Allah’ın helal kıldığı şeyi niçin kendine haram kılıyorsun?1
Allah, Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Helal ve haram kılma yetkisi yalnızca Allah’a aittir. Nebi de olsa,
hiç kimse helal ve haram kılma yetkisine sahip değildir.
2. Allah, yeminlerinizi, kefaretini ödeyerek çözmeyi size farz1
kılmıştır. Allah, sizin mevlanızdır.2
O; Her Şeyi Bilen’dir, En İyi
Hüküm Veren’dir.
1- Meşru. 2- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. Mevla
yalnızca Allah’tır. Allah’tan başkasına Mevla, Mevlana demek şirktir. Veli sözcüğünün eş anlamlısıdır.
3. Hani Nebi, eşlerinden birine aralarında kalmak üzere bir şey
söylemişti. Fakat o eşi, söylenen şeyi başkasına söyleyince,
Allah Nebi’ye bunu izhar1
etti. Nebi de bir kısmını açıklamış
ve bazısından vazgeçmişti. Eşine, bundan haberdar olduğunu
söyleyince, eşi: “Bunu sana kim haber verdi?” deyince, Nebi:
“Bana, Her Şeyi Bilen, Her Şeyden Haberdar Olan bildirdi.”
demişti.
1- Görünür kılma, ortaya çıkarma.
714 66 / Tahrim Sûresi Bölüm 28
4. Siz ikiniz Allah’a tövbe etmelisiniz. Çünkü ikinizin de kalbi
yanlış düşüncelere yöneldi. Eğer ona karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz Allah ona mevladır.1
Cibril2
ve iman
edenlerin salihleri3
ve bunlardan başka melekler de onun yanındadırlar.
1- Yakın olan, yardım eden, koruyan, yol gösteren. 2- Kur’an. Cibril:
“Düzeltici ve düzenleyici olan vahiy” demektir. Cebr sözcüğü, “onarmak, ıslah etmek, kırılmış, bozulmuş şeyleri onarıp tekrar işe yarar
hale getirmek” demektir. “Cibril, cebr ve îl sözcüklerinden oluşmuş
bir isim tamlamasıdır.” Îl sözcüğü, eski Arapça’da Allah demektir.
Cebr ise, Allah’ın gücü, onarma, düzenleme, düzeltme demektir. Bu
iki sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşan isim tamlaması, “Allah’ın
düzeltici, düzenleyici olan vahyi” anlamına gelmektedir. Bu sözcüğün tamlama hali olan Cebraîl ise “Allah’ın onarımı” yani “vahyin
kişileri ve toplumları onarması” demektir. Özet olarak Cebraîl (Cibril) Allah’ın vahyidir. (59 Haşr, 23) 3- İyiler, iyileştirici olanlar, düzeltici olanlar.
5. Eğer o sizi boşarsa, Rabb’inin ona sizden daha hayırlı olan;
Allah’a teslim olan, inanan, saygıda kusur etmeyen, tövbe
eden, kulluk eden, ahlakını koruyan dul ve bakire eşler vermesi umulur.
6. Ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı, yakıtı taşlar ve insanlar olan ateşten koruyun. Onun üzerinde, Allah’ın emrettiği şeylerde asla O’na karşı gelmeyen çok güçlü ve acımasız
melekler1
vardır.
1- Güçler.
7. Ey gerçeği yalanlayan nankörler! Bugün özür dilemeyin. Siz,
yalnızca yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz.
Bölüm 28 66 / Tahrim Sûresi 715
8. Ey iman edenler! Öğüt veren bir tövbe ile Allah’a tövbe edin.
Umulur ki Rabb’iniz, kötülüklerinizi örter ve sizi altından nehirler akan Cennetlere koyar. O gün Allah, nebileri ve onlarla
beraber olanları asla üzmeyecektir. Onların ışıkları önlerini
ve yanlarını aydınlatır. “Rabb’imiz, bizim ışığımızı tamamla ve
bizi bağışla. Kuşkusuz Sen, Her Şeye Güç Yetiren’sin.” derler.
9. Ey Nebi! Gerçeği yalanlayan nankörlere ve münafıklara karşı
mücadele et. Ve onlara sert davran. Onların barınacağı yer
Cehennem’dir. O ne kötü dönüş yeridir.
10. Allah, gerçeği yalanlayan nankörlere, Nuh’un ve Lut’un hanımlarını örnek verdi. İkisi de iyi kullarımızdan iki kulumuzla
evliydiler. Fakat onlara hainlik ettiler. Bu yüzden Allah’tan gelen şeye karşı, kocalarının onlara bir faydası olmadı. Onlara:
“İkiniz de girenlerle birlikte ateşe girin.” denildi.
11. Allah, inanan kimselere, Firavun’un hanımını örnek verdi.
Hani o, “Rabb’im! Katında, benim için Cennet’te bir ev yap.
Beni Firavun ve yaptıklarından kurtar. Ve zalimler topluluğundan beni kurtar.” demişti.
12. İmran kızı Meryem; o çok iffetliydi. Ona ruhumuzdan üfledik.1
O, Rabb’inin kelimelerini2
ve kitaplarını3
tasdik etti ve
gönülden saygı gösterenlerden oldu.
1- Ruh üflenmesi, mecazi(değişmeceli) bir anlatımdır. Allah’ın gönderdiği vahiyle insana yol göstermesi, verdiği bilgi ile adeta ona
hayat vermesi, onu en doğru şekilde yaşamaya yönlendirmesi anlamına gelmektedir. Ruh; diriltici, hayat verici, yol gösterici bilgiyi,
üflemek de o bilgiden çok az bir miktarın aktarılmasını ifade etmektedir. 2- Takdir edilmiş hüküm. “Allah’ın kelimeleri” deyimi burada ,
“Allah’ın sözleri” anlamını değil, Allah’ın “ol emri” ile yarattığı şeyleri ve yaratma gücünü ifade etmektedir. Allah’ın sonsuz ilimi ve gücü
vurgulanmaktadır. 3- Yasalarını, hükümlerini.
28. Bölümün Sonu
716 67 / Mülk Sûresi Bölüm 29
mülk sûresi
[İniş sırası: 77, Mekki, 30 Ayet.
Adını 1. ayette yer alan “el-Mülk/egemenlik” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Mutlak egemenliği elinde bulunduran Allah, ne kutludur! O,
Her Şeye Gücü Yeten’dir.
2. Hanginizin daha iyi iş yapacağını sınamak için ölümü1
ve hayatı yaratan O’dur. O, Mutlak Üstün Olan’dır, Çok Bağışlayıcı’dır.
1- Ölümden kasıt, yaşanılan hayattan sonraki ölüm değil, yaratılmadan önceki durumdur. Yokken var etmeyi ifade etmektedir.
3. Gökleri yedi tabaka1
halinde yaratan O’dur. Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Bak bakalım, işleyiş yasalarında bir uygunsuzluk görebilecek misin?
1- “Yedi tabaka/yedi gök” deyimi, sayısal bir değer değil, birçok
ayette de geçtiği üzere, “çokluk” ifade eden bir husustur.
4. Sonra, tekrar tekrar bir daha bak! Gözlerin, bitkin ve aradığını
bulamamış bir halde sana geri döner.
5. Ant olsun ki Biz, yakın gökyüzünü kandillerle süsledik. Onları,
şeytanlar1
için asılsız şeyler söyleme malzemesi yaptık. Onlar
için ateşin azabını hazırladık.
1- Aldatıcılardan olan kâhinler, falcılar; yıldızları kullanarak uydurdukları yalanlarla insanları aldatmaktadırlar.
6. Gerçeği yalanlayan nankörler için Cehennem azabı vardır. Ve
o, ne kötü varış yeridir.
7. Oraya atıldıklarında, onun kaynayan korkunç sesini duyarlar.
8. Neredeyse öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya her grup
atıldığında, onun bekçileri onlara: “Size uyarıcı gelmedi mi?”
diye sorar.
Bölüm 29 67 / Mülk Sûresi 717
9. Onlar, “Evet, bize uyarıcı geldi, fakat biz onu yalanladık. Allah, hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapkınlık içindesiniz.” dedik.
10. “Eğer dinlemiş veya düşünmüş olsaydık, şimdi alevli ateşin
halkı içinde olmazdık.” dediler.
11. Böylece suçlarını itiraf ettiler. Rahmetten uzak olsun Cehennemlikler.
12. Rabb’lerine gizlide1
içtenlikle saygı duyanlara ise bağışlanma
ve büyük ödül vardır.
1- Kimsenin olmadığı, görmediği ve bilmediği durumlarda.
13. Sözünüzü gizleseniz de açığa vursanız da fark etmez; O, göğüslerde olanı En İyi Bilen’dir.
14. Yaratan, yarattığını bilmez mi? O, Bütün Ayrıntıları Bilen’dir,
Her Şeyden Haberdar’dır.
15. Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Artık onun üzerinde dilediğinizce dolaşın ve O’nun rızkından yiyin. Sonunda dönüş
O’nadır.
16. Gökte Olan’ın,1
sizi yerin dibine batırmasından emin mi oldunuz? Bir de bakmışsınız yer sarsılıyor!
1- Mekândan münezzeh olan Allah’ın, gökte olması mekânsal değil,
mecazdır.(Benzetmedir.) Yani en yüksek, en yüce makamda bulunan, yüceler yücesi demektir.
17. Ya da gökte Olan’ın üzerinize taş yağdırmayacağından emin
misiniz? O halde, uyarımın nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.
18. Ant olsun ki, onlardan öncekiler de yalanladılar. İnkarım1
nasılmış gördüler.
1- Yok saymam, cezalandırmam.
19. Gökyüzünde sıra sıra süzülerek, kanat çırparak uçanları görmüyorlar mı? Onları havada Rahman’dan başkası tutmuyor.
Kuşkusuz O, Her Şeyi Gören’dir.
718 67 / Mülk Sûresi Bölüm 29
20. Yoksa Rahman’dan başka, size yardım edecek1
ordunuz mu var?
Gerçeği yalanlayan nankörler yalnızca bir aldanış içindedirler.
1- Rahman’a karşı sizi koruyabilecek.
21. Veya O, rızkınızı kesse, size kim rızık verebilir? Bilakis, onlar
haddi aşmada ve nefrette ısrar ettiler.
22. O halde, yüzüstü sürünerek giden mi, yoksa dosdoğru yolda
düzgün yürüyen mi hedefine varır?
23. De ki: “Sizi biçimlendiren; size işitme, görme ve idrak etme
gücü veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?1
1- Sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ne kadar az veriyorsunuz!
Şükür, karşılık vermek demektir. Allah’a şükretmek demek; Allah’ın
verdiği nimetlerin karşılığını vermek demektir.
24. De ki: “Sizi, yeryüzünde çoğaltıp yayan O’dur. Ve O’na toplanıp götürüleceksiniz.”
25. “Eğer doğru söylüyorsanız, yaptığınız bu uyarı ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.
26. De ki: “Bunu yalnızca Allah bilmektedir. Ben, sadece apaçık
bir uyarıcıyım.”
27. Onu yakından gördükleri zaman, gerçeği yalanlayan nankörlerin yüzleri kötüleşti. Onlara: “İşte bu, sizin isteyip durduğunuz şey!”1
denildi.
1- “Ne zaman olacakmış, gelsin de görelim.” diye alaya aldığınız gün.
28. De ki: “Bakın, Allah beni ve benimle birlikte olanları ister yok
eder, ister merhamet eder; peki, gerçeği yalanlayan nankörleri acıklı azaptan kim koruyacak?”
29. De ki: “O, rahmeti kesintisiz olandır. O’na iman ettik ve O’na
tevekkül1
ettik. Artık kimin apaçık bir sapkınlık içinde olduğunu yakında bileceksiniz.”
1- Allah’a güvenme, O’na dayanma; her türlü çabayı gösterdikten
sonra sonucu Allah’a bırakma.
30. De ki: “Düşünzenize, şayet suyunuz yeraltına çekilse, size
akarsuyu kim getirebilir?”
Bölüm 29 68 / Kalem Sûresi 719
kalem sûresi
[İniş sırası: 2, Mekki, 52 ayet.
Adını 1. ayetteki “kalem” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına ant olsun ki,
2. Rabb’inin nimeti1
ile sen mecnun2
değilsin.
1- Rabb’inin sana verdiği akıl, zekâ, güzel ahlak vb. Nebilik görevi,
vahiy. 2- Cinlenmiş, deli.
3. Senin için, kesintisiz bir ödül vardır.
4. Sen, kesinlikle çok büyük bir ahlak1 üzerindesin.
1- Dürüst, güvenilir bir kimsesin ve dosdoğru bir inanç üzerindesin.
5. Yakında göreceksin, onlar da görecekler!
6. Kimmiş meftun1
olan.
1- Baştan çıkan, yoldan çıkan, şaşkın.
7. Kuşkusuz Rabb’in, kimin Kendi yolundan saptığını çok iyi bilir;
doğru yolda olanları da en iyi O bilir.
8. O halde yalanlayanlara boyun eğme.
720 68 / Kalem Sûresi Bölüm 29
9. Onlar, uzlaşmacı olmanı ve böylece de seninle uzlaşmayı isterler.
10. Hiç durmadan yemin eden1
düzenbazlara boyun eğme.
1- Haklı ve doğru olan kimseler olduklarına dair.
11. Devamlı kusur arayıp laf taşıyan iftiracılara,
12. Sürekli iyi şeyleri engelleyip haddi aşan günahkârlara,
13. Zorba, asalak kimselere;
14. Mal ve oğulları1
var diye.
1- “Mal ve oğul”, “çevre ve güç sahibi” anlamında bir deyimdir.
15. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: “Bunlar evvelkilerin masalları.” der.
16. Yakında hortumunun üzerine damga basacağız.1
1- Gücünü elinden alıp, burnunu sürteceğiz.
17. Gerçek şu ki, Biz onları sınava tabi tuttuk. Tıpkı, bahçelerinin
ürünlerini sabah erkenden1
toplayacaklarına dair sözleşen2
bahçe sahiplerini sınava tabi tuttuğumuz gibi.
1- İhtiyaç sahiplerinin hakkını gözetmeksizin. 2- Allah’ın iradesini
hesaba katmadan.
18. Bir istisna da yapmıyorlardı.1
1- Yapacakları işi kesin ve garantili görerek; Allah’ı hesaba katmadılar.
19. Fakat onlar daha uyanmadan, Rabb’in tarafından bir dolaşan
onun üzerinde dolaştı.
20. Böylece, bahçeleri, üzerinde hiç ekin olmayan kara toprak
gibi oldu.
21. Sabah olunca birbirlerine seslendiler.
22. Eğer, ürününüzü toplayacaksanız, tarlanıza sabah erkenden
gidin!
23. Hemen, sessizce yola koyuldular.
24. “Sakın ha! Bugün aranıza hiçbir ihtiyaç sahibi girmesin.
Bölüm 29 68 / Kalem Sûresi 721
25. İhtiyaç sahiplerini göz ardı ederek erkenden gittiler.
26. Fakat onu gördüklerinde: “Herhalde yanlış yere geldik!” dediler.
27. Hayır! Biz, mahrum bırakılanlarız.
28. En makul düşünenleri: “Ben, size tesbih1
etmeliyiz dememiş
miydim?” dedi.
1- Allah’ı hesaba katmalıyız. Tesbih, Allah’ın, her türlü noksanlıktan
arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı
kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir.
29. Onlar: Rabb’imizi tesbih ederiz. Doğrusu bizler haksızlık
edenlermişiz.” dediler.
30. Ardından birbirlerini suçlamaya başladılar.
31. “Yazıklar olsun bize! Biz, gerçekten azgınlık eden kimselermişiz.”
32. “Umarız ki, Rabb’imiz bize onun yerine daha hayırlısını verir.
Ümitle Rabb’imize yöneliyoruz.”
33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür.
Keşke bilenlerden olsalardı.
34. Takva sahipleri için, Rabb’lerinin yanında, nimeti bol Cennetler vardır.
35. İşte böyle, hiç Allah’a teslim olanları, suçlularla bir tutar mıyız?
36. Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?1
1- Ey müşrikler! Hiçbir dayanağınız olmadığı halde, nasıl böyle inanabiliyorsunuz?
37. Yoksa bir kitabınız var da bu bilgileri oradan mı öğreniyorsunuz?
38. İçinde, “Beğendiğiniz şeyler sizindir.” yazan bir kitap.
39. Yoksa siz her ne hüküm verirseniz öyle olacak diye, Kıyamet
Günü’ne kadar geçerli verilmiş bir sözümüz mü var?
40. Onlara sor bakalım: “Böyle bir şeye hangisi garanti verebilir?”
722 68 / Kalem Sûresi Bölüm 29
41. Yoksa ortakları mı var? Eğer doğru söylüyorlarsa ortaklarını
getirsinler!
42. Gerçeklerin açığa çıktığı gün secde1
etmeye çağrılacaklar, ancak buna güçleri yetmez.
1- Saygı gösterip, değerini takdir etme. Secde sözcüğü, yer aldığı
ayetlerin tamamında bu anlama gelmekte olup, namazda yapılan
secde ile bir ilgisi yoktur.
43. O gün, gözlerini umutsuzca endişe bürüyecek, yüzlerini aşağılanmışlık duygusu kaplayacaktır. Oysaki onlar, fırsat varken
secdeye davet olunmuşlardı.
44. O halde bu sözü1
yalanlayanları Bana bırak. Onları bilmedikleri bir yerden yavaş yavaş yaklaştıracağız.
1- İlahi mesajı, Kıyamet Günü’nü.
45. Onlara süre tanıyorum. Kuşkusuz, Benim planım çok sağlamdır.
46. Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borca mı
giriyorlar?
47. Veya gaybın bilgisine sahipler de oradan mı yazıyorlar?
48. Artık Rabb’inin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi1
gibi
olma. Hani o çok üzüntülü ve hüzünlü olarak seslenmişti.
1- Yunus Nebi.
49. Eğer Rabb’inden yeniden bir nimet ulaşmasaydı, kınanmış
olarak boş bir yere atılmış olacaktı.
50. Fakat Rabb’i onu seçti ve iyilerden yaptı.
51. Gerçeği yalanlayan nankörler, o öğüdü duydukları zaman, neredeyse gözleriyle seni devireceklerdi. “O bir delidir.” diyorlardı.
52. Oysaki o, bütün insanlık için öğütten başka bir şey değildir.
Bölüm 29 69 / Hakka Sûresi 723
hakka sûresi
[İniş sırası: 78, Mekki, 52 ayet.
Adını 1. ayetteki “hakka/ gerçekleşmesi kesin olan” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Gerçekleşeceği kesin olan!1
1- Kıyamet Günü.
2. Nedir gerçekleşeceği kesin olan?
3. Gerçekleşeceği kesin olanın ne olduğunu, nereden bileceksin?
4. Semud ve Âd toplumları Karia’yı1
yalanladılar.
1- Dehşete düşürecek sarsıcı olayı.
5. Bu nedenle Semud halkı büyük bir yıkımla yok edildi.
6. Âd halkı ise kasıp kavuran, şiddetli bir fırtına ile yok edildi.
7. Onu, yedi gece ve sekiz gün; hiç ara vermeden üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o halkı, orada kökünden sökülmüş hurma
ağacı kütükleri gibi yere serilmiş görürsün.
8. Artık onlara ait bir kalıntı görebiliyor musun?
9. Firavun, ondan öncekiler ve kentleri alt üst olanlar, o hata ile
geldiler.
10. Onlar, Rabb’lerinin Rasul’üne karşı geldiler. Bunun üzerine
onları şiddetli bir yakalayışla yakaladı.
724 69 / Hakka Sûresi Bölüm 29
11. Suyun taştığı günde, sizi o akıp gidende Biz taşıdık.
12. Onu sizin için bir öğüt yapalım, duyan kulaklar onu duysun
diye.
13. Artık Sur’a bir tek üfleyişle üflendiği zaman,
14. Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp, bir tek çarpışla parçalandığı zaman,
15. İzin Günü1
gerçekleşecek olan gerçekleşir.
1- Kıyamet Günü, hesap görme günü.
16. Gök yarılır. İzin günü, o zayıftır artık.
17. O melek1
, onun çevresi üzerindedir. İzin günü Rabb’inin
Arş’ını2
yeni varlıklar3
taşırlar.
1- Yaratıcının hizmetinde olan güç. 2- Allah’ın Arş’ına; nesne, yer,
zaman vb. türden soyut veya somut bir anlam vermek, Kur’an’ın
Allah tanımına kesinlikle uygun değildir. Allah’ın her şeye egemen
olduğunu ve benzeri konuları anlatmak için bizim kullandığımız dilin kullanılmış olması bizi yanıltmamalıdır. Bu tür sözcükleri, literal
anlamları ile anlamak doğru değildir. Rabb’in arşı, Allah’ın evrene
mutlak egemenliğini, yönetmesini ifade etmektedir. 3- Ayette yer
alan “semaniyete” sözcüğüne, sözcüğün literal anlamı olan sekiz
anlamı verildiğinden; çevirilerde, sekiz sayısına ayrıca melek sözcüğü de ilave edilerek “sekiz melek” olarak anlam verilmektedir.
Oysaki bu sözcüğün kök anlamı olan “semen”, bedel demektir. Bedel ise bir şeyin kendisi ile değiştirildiği değer demektir. Dolayısı ile
ayette; Rabb’in Arş’ını, yok edilen varlıkların yerine, yeni varlıkların
taşıyacağı ifade edilmektedir. (Semen/bedel için bak, 2/Bakara Suresi, 41.)
18. İzin Günü1
, arz olunacaksınız2
. Gizli saklı hiçbir şeyiniz kalmaz.
1- Hesap verme günü. 2- Hesap vermek üzere Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız.
19. Kitabı sağından verilen1
kimse: “Alın, kitabımı okuyun.” der.
1- Kitabın sağdan verilmesi, Arapça’da bir deyimdir ve deyim olarak; “mutluluk, sağlamlık ve kurtuluşu” ifade etmektedir.
Bölüm 29 69 / Hakka Sûresi 725
20. Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı biliyordum.
21. Artık o, hoşnut olacağı bir hayat yaşayacak.
22. Mükemmel bir bahçede;
23. Olgunlaşmış meyveleri dallarından sarkmış bir haldedir.
24. Dünyada yapmış olduğunuz şeylerin karşılığı olarak, afiyetle
yiyin ve için.
25. Kitabı solundan verilen1
kimse ise: “Keşke bana kitabım verilmeseydi.” de;
1- “Kitabın solundan verilmesi” Arapça’da bir deyimdir ve deyim
olarak; “üzüntü, bozukluk ve sıkıntıyı” ifade etmektedir.
26. “Hesabımın ne olduğunu hiç bilmeseydim.” der.
27. “Keşke o1
bitmiş olsaydı.”
1- Ölümden sonra hayat olmamış olsaydı.
28. “Malım-gücüm bana hiçbir yarar sağlamadı.”
29. “Bütün saltanatım yok oldu.”
30. “Onu tutun ve bağlayın.”
31. “Sonra onu Cehennem’e atın.”
32. “Sonra onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire bağlayın.”
33. O, yüce Allah’a inanmıyordu.1
1- Allah’ın tek ilah olduğuna, buyruklarına, öğütlerine ve uyarılarına. (Müşrikler, Allah’ın varlığına ve yaratıcılığına inanıyorlardı.)
34. Miskininin yedirilmesini1
teşvik etmiyordu.
1- Malında ve mülküne miskinin hakkı olan payı vermeyi istemiyordu.
35. Artık bugün, onun burada hiçbir koruyucusu yoktur.
36. Ve irinden başka bir yiyecekleri yoktur.
37. Onu, hatalarında ısrar edenlerden başkası yemez.
38. Hayır! Gördüğünüz şeylere yemin ederim;
39. Ve görmediklerinize.
40. Kuşkusuz o, şerefli bir Rasul sözüdür.
726 69 / Hakka Sûresi Bölüm 29
41. O, bir şair sözü değildir. Amma da inançsızsınız!
42. O, bir kâhin sözü de değildir. Hiç öğüt dinlemiyorsunuz!
43. Âlemlerin Rabb’inden indirilmedir.
44. Eğer Bizim adımıza bazı sözler uydurmuş olsaydı;
45. Elbette onun bütün gücünü alırdık.
46. Sonra kesinlikle can damarını koparırdık.
47. Hiçbiriniz buna engel olamazdınız.
48. O, takva1
sahipleri için bir öğüttür.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
49. Biz, sizden onu yalanlayanları çok iyi biliyoruz.
50. O, gerçeği yalanlayan nankörler için derin bir pişmanlıktır.1
1- Vakti zamanında yalanladıkları için.
51. O, kesinlikle gerçektir.
52. O halde Yüce Rabb’inin ismini tesbih1
et.
1- Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, bütün mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir. Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının
kavranması ve Yaratıcının tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir. Allah’ı tesbih etmek; O’nu şirk içeren her türlü düşünce ve inançtan arındırarak, Kendisine özgü nitelikleri ile yüceltmek
demektir.
Bölüm 29 70 /Mearic Sûresi 727
mearic sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. İsteyen, gerçekleşecek olan azabı istedi.
2. Gerçeği yalanlayan nankörler için engellenemez olan azabı.
3. Mearic1
sahibi Allah tarafından.
1- Yükselme zamanları. Yücelikler. Yükseliş yolları.
4. Melekler ve ruh, O’na yükselirler.1
Azabın2
bir günü elli bin yıl2
gibi uzun sürecek.
1- O’nun sahip olduğu yüceliklere. 2- Müşriklerin alay konusu ettikleri azabın bir günü, hiç bitmeyecekmiş gibi uzun sürecek. Kur’an’da
bu tür sayılar, rakamsal değerleri değil, çokluk ifade etmektedirler.
(97/Kadr, 1-5; 32/Secde, 5; 11/Hud,123; 22/Hac, 47.)
5. O halde, güzel bir sabır ile sabret.
6. Onlar onu1
uzak olarak görüyorlar.
1- Kıyameti.
7. Biz, onu yakın görüyoruz.
8. O gün gökyüzü erimiş bir maden gibi olur.
9. Ve dağlar renkli yün gibi olur.
10. Ve hiçbir yakın dost, başka bir yakın dostu sormaz.
11. Onlar, birbirleriyle yüzleşecekler. Mücrim1
olan, İzin Günü’nün2
azabından kurtulmak için mümkün olsa oğullarını fidye olarak
verebilmeyi ister;
1- “Suçlu” demek olan bu sözcük, “basit suçlu” anlamında değil;
“gerçeği yalanlayan nankör, müşrik, sapkın” anlamına gelmektedir.
2- Hesap görme günü.
12. Eşini ve kardeşini,
[İniş sırası: 79, Mekki, 44 ayet.
Adını 3. ayetteki “meariç/ merdiven – yükseliş zamanları”
sözcüğünden almıştır.]
728 70 /Mearic Sûresi Bölüm 29
13. Kendisini barındıran soyunu-sopunu;
14. Yeryüzünde kimi varsa tamamını verip kurtulmak ister.
15. Hayır! Hayır! O alev alev yanan ateştir;
16. Derileri kavurup soyan;
17. Haktan yüz çevirip, arkasını dönen kimseyi kendisine çağıran;
18. Mal, mülk edinip, onu biriktireni.
19. İnsan açgözlü, bencil yaratıldı.1
1- Musallin olanlar hariç. (Bak: Bu surenin 22. ayeti)
20. Başına kötü bir şey geldiğinde hemen sızlanmaya başlar.1
1- Sabretmesini bilmez.
21. Mal-mülk sahibi olunca da ondan kimseyi yararlandırmaz.
22. Ancak “musallin”1
olanlar hariç.
1- Çoğunlukla çevirilerde; “musalline” sözcüğüne, “namaz kılanlar”
olarak anlam verilmekte ve bu ayetin çevirisi “Namaz kılanlar hariç” şeklinde yapılmaktadır. Oysaki salat sözcüğü kök anlamı ve yer
aldığı ayetlerdeki bağlamı itibariyle, yalnızca namaz kılmak anlamına gelmemekte; Allah’ın davasını yüceltmek için bütün gücünü
seferber etmek, şirk koşmaksızın kulluk ve ibadet yapmak, destek
olmak, din ve dindarlık, yaradılış amacına uygun hareket etmek,
dua, ibadet vb. anlamları da bulunmaktadır. Bu ayette de “musallin/salat eden” sözcüğü; “ibadete lâyık yegâne ilah olarak yalnızca
Allah’a inanan; kulluğu, Allah’a yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten
arındırılmış bir bilinçle yapan” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla
ayetin doğru çevirisi şu şekilde olmalıdır: Allah’a şirk koşmaksızın
iman edip, kulluk yapanlar, Allah’ın dinine destek olanlar hariç.
23. Onlar, salatlarında1
devamlıdırlar.
1- Allah’ın davasını yüceltmek için bütün güçlerini kullanmada, şirk
koşmaksızın kulluk ve ibadet yapmada, destek olmada.
24. Onlar, mallarında belirli bir pay ayıranlardır;1
1- Mallarında, ihtiyaç sahiplerinin de payları bulunduğunun bilincinde olanlardır.
25. İsteyenler ve yoksun olanlar için.
Bölüm 29 70 /Mearic Sûresi 729
26. Onlar, din gününü1
tasdik ederler.
1- Ceza günü, hesap verme günü.
27. Onlar, Rabb’lerinin azabından çekinirler.
28. Rabb’lerinin azabından kimse emin olamaz.
29. Onlar, ırzlarını korurlar.
30. Ancak eşleri veya sağ ellerinin sahip olduğu1
hariç. Bundan
dolayı kınanmazlar.
1- Ma meleket eymanu: “Sağ elinin sahip olduğu”, “antlaşma yoluyla sahip olunan” anlamında bir deyimdir. El, “güç” demektir. Bu deyim; “güç yolu ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğunuz”
anlamına gelmektedir. Diğer bir anlatımla; antlaşma yoluyla sahip
olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar,
meşru şekilde sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar gibi
anlamlara gelmektedir. Bu deyimle, esas olarak kast edilen şey, bakımları ve sorumlulukları üstlenilerek sahip olunan savaş esirleri ve
o günün cahiliye döneminin bakayası/kalıntısı olarak kalan cariyeler ile ancak nikâh yapılarak birlikte olunabileceğidir. Kur’an; kim
olursa olsun, nikâh yapmaksızın ilişkiye girmeyi zina olarak tanımlamaktadır. Diğer bir ifade ile “nikâhsız her birliktelik ” zinadır. “Ellerinin sahip olduğu” veya “antlaşma yoluyla sahip olunan” deyimi ile
ifade edilen şey, elinde nikâh sözleşmesini bulundurmak, nikâh sözleşmesine sahip olmak demektir. Bu deyimle vurgusu yapılan husus, ilişkide nikâhın şart görülmesidir. Dikkat edilirse birlikte olunması uygun görülen kimse “hem eşi hem de sağ elinin sahip olduğu
kimse” değil; öncelikle nikâhlı eşi şayet o yoksa sağ elinin sahip olduğu nikâhlısı. Lakin ikisi ile aynı anda değil; ya eşi ya da “sağ elinin
sahip olduğu kimse. Zira ayette eşiniz ve sağ elinizin sahip olduğu
denmiyor “ve” edatı yerine “veya” edatı kullanılarak “ya eşiniz ya
da Sağ elinin sahip olduğu” deniliyor. Toplumsal gerçekliğin verili
kalıntısı olan kölelik ve cariyelik olgusu, İslam’ın kabul ettiği veya
ön gördüğü bir durum değildir. İslam, kölelik ve cariyeliği; cariye
ve köle edinme yollarını ortadan kaldırarak kesinlikle yasaklamıştır.
Aslında mevcudun tasfiye edilmesi süreci olan uygulamaları ileri sürerek cariyelik ve kölelik kalıntısını İslam’a yamamak, İslam’a atılan
en büyük iftira ve hakarettir. Saltanat ideolojisi erkek egemen sapıklığın bir tezahürüdür.
730 70 /Mearic Sûresi Bölüm 29
31. Bunun ötesinde bir şey isteyenler, haddi aşanlardır.
32. Onlar, kendilerine verilen emanete ihanet etmez, sözlerini
tutarlar.
33. Onlar, tanıklıklarını dosdoğru yerine getirirler.
34. Onlar, salatlarını1
korurlar.
1- Allah’ın dinine ve nebiye destek olmayı, Allah’ın yolunda kararlılıkla yürümeyi sürdürürler. Salatın türetildiği es-sala, bir şeyi dik
tutan şey demektir. Salat sözcüğü bu ayette, “destek olmak, esas
duruşunu korumak” anlamına gelmektedir.
35. İşte onlar, Cennetlerde ağırlanacak olanlardır.
36. Şimdi gerçeği yalanlayan nankörlere ne oluyor da sana doğru
koşuşturuyorlar?
37. Her yönden, her yerden gruplar halinde.
38. Onların her biri Nimet Cennetine girdirileceğini mi umuyor?
39. Hayır, boşuna ummasınlar! Biz, onları bildikleri şeyden yarattık.
40. Hayır, öyle değil! Doğuların ve batıların Rabb’ine yemin ederim ki kesinlikle Bizim her şeye gücümüz yeter;
41. Onların yerine, kendilerinden daha hayırlısını getirmeye kesinlikle güç yetirenleriz. Bunu yapmamıza hiçbir güç engel
olamaz.
42. Artık onları kendi hallerine bırak. Uyarıldıkları günleri gelip
çatıncaya kadar gaflet içinde oyalanıp dursunlar.
43. O gün, onlar kabirlerinden fırlayıp çıkarlar. Sanki bir hedefe
koşuyor gibi;
44. Gözlerinde korku, kendilerini zillet bürümüş halde. İşte bu,
onların uyarıldıkları gündür.
Bölüm 29 71 /Nuh Sûresi 731
nuh sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Biz Nuh’u halkına, kendilerine acı veren bir azap gelmezden
önce onları uyarması için gönderdik.
2. “Ey halkım! Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” dedi.
3. “Allah’a kulluk edin, O’nun için takva sahibi olun ve bana itaat
edin.”
4. Ki Allah, suçlarınızı bağışlasın ve size belirlenmiş bir sürenin
sonuna kadar zaman versin. Kuşkusuz Allah’ın belirlediği süre
dolunca, ertelenmez. Keşke bilenlerden olsaydınız.
5. “Rabb’im! Ben, Halkıma gece gündüz çağrıda bulundum.”
dedi.
6. “Fakat benim çağrım, onların kaçışlarını daha da artırdı.”
7. “Öyle ki onları ne zaman Senin bağışlayıcılığına çağırdıysam
parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler1
ısrarla kibirlendikçe kibirlendiler.”
1- Gerçeği görmek istemediler. Gerçeği görmezden geldiler.
8. “Sonra onlara açık açık her fırsatta çağrıda bulundum.”
9. Sonra onlara; çağrımı toplu olarak da, bire bir görüşerek de
ilettim.
10. “Rabb’inizden bağışlanma dileyin. Kuşkusuz O, çok bağışlayandır.” dedim.
11. “Gökten üzerinize bol yağmur göndersin.”
12. “Size mal mülk ve oğullarla1
yardım etsin. Ve sizin için bahçeler yapsın, nehirler akıtsın.”
1- “Oğullar, Arapça’da “güç” anlamına gelen bir deyimdir.
13. “Size ne oluyor ki Allah’ın büyüklüğünü takdir etmiyorsunuz?”
[İniş sırası: 71, Mekki, 28 ayet.
Adını surenin konusu olan “Nuh Nebi” kıssasından almıştır.]
732 71 /Nuh Sûresi Bölüm 29
14. “Oysa O, sizi çeşitli aşamalardan geçirerek yarattı.”
15. “Allah’ın yedi göğü nasıl tabakalar halinde1
yarattığını görmüyor musunuz?”
1- Birbiriyle uyumlu.
16. “Ve Ay’ı onların içinde bir nur, Güneş’i de kandil yaptı.”
17. “Allah, sizi yerden1
bir bitki gibi bitirdi.”
1- Topraktan.
18. “Sonra sizi toprağa döndürecek ve ardından bir çıkışla oradan
çıkaracak.”
19. “Allah, yeryüzünü sizin için genişçe yaydı.”
20. “Yolculuk etmeniz için orada geniş yollar yaptı.”
21. “Rabb’im, kuşkusuz onlar bana asi oldular. Malı ve evladı
kendisine zarardan başka bir şey artırmayan kimseye uydular.” dedi.
22. “Büyük tuzaklarla tuzak kurdular.”
23. “Sakın ilahlarınızı bırakmayın; sakın Vedd’i, Suvâ’yı, Yeğus’u,
Yeûka’yı ve Nesra’yı bırakmayın.” dediler.
24. Pek çoğunu saptırdılar. “Sen de bu zalimlerin kayıplarından
başka bir şeylerini artırma!”
25. Onlar, hataları nedeniyle suda boğuldular. Sonra ateşe atıldılar. Kendilerine Allah’tan başka yardımcı bulamadılar.1
1- Allah’a karşı kendilerine yardım edebilecek kimse bulamadılar.
26. Nuh: “Rabb’im! Gerçeği yalanlayan nankörlerden yeryüzünde hiç kimseyi bırakma.” dedi.
27. “Çünkü onlar, kullarını saptırıyorlar; yalnızca facir1
ve kâfir2
kimseler yetiştiriyorlar.”
1- Kötü. 2- Nankör.
28. “Rabbim! Beni, annemi, babamı ve mü’min olarak evime girenleri ve mü’min erkekleri ve mü’min kadınları bağışla. Zalimlerin yalnızca tükenişlerini arttır.”
Bölüm 29 72 / Cin Sûresi 733
cin sûresi
[İniş sırası: 40, Mekki, 28 ayet.
Adını 1. ayette geçen “el-cinn/yabancı, tanınmayan” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. De ki: “Bana, cinlerden1
bir topluluğun dinledikten sonra gidip; biz gerçekten hayranlık uyandıran bir kur’an2
dinledik,
dedikleri, vahy vahyedildi.”
1- Yabancılardan. Cinn sözcüğünün kökü mastar olarak, “örtmek,
görünmez hale getirmek” demektir. Cinnet, mecnun, cennet, cenin
sözcükleri bu köktendir. Aklın örtülmesine cinnet; ağaçlarla, yeşilliklerle örtülmüş toprak parçasına cennet; rahmin örttüğüne cenin;
akıl hastası olana(aklı örtülmüş olduğu için) mecnun denmesi, bunların örtünerek görünmez hale gelmiş olmalarındandır. Kur’an, cinn
kavramını daha çok bilinmeyen, tanınmayan yani yabancı olan,
yabancı yerlerden olan kimseler ve toplumlar için kullanmaktadır.
(46/Ahkaf, 29) Kur’an’ın; Cahiliye’nin cinn algısı bağlamında, cinn
kavramını kullanmış olmasının, cinler hakkında ontolojik bilgi olarak görülmesi önemli bir yanılgıdır. Kur’an, Cahiliye’nin cinn algısını
sapkınlık olarak nitelemekte ve Cahiliye’nin cinlere atfettikleri nitelikleri reddetmektedir. Kur’an’a göre; cinlerin, üstün varlıklar ve
üstün güçlere sahip olduğu inancı cahili bir inançtır. Müşriklerin;
Nebimize kâhin, şair, mecnun lakabı takmaları, onların cinn inançlarının bir sonucudur. 2- Hitap, söylev, kelam.
734 72 / Cin Sûresi Bölüm 29
2. “Ona iman ettik, artık kesinlikle Rabb’imize hiçbir şeyi ortak
koşmayacağız.”
3. “Rabb’imizin şanı çok yücedir. O, asla eş ve çocuk edinmemiştir.”
4. “Meğer bizim “beyinsiz,”1
Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş”
1- Öncümüz, önderimiz.
5. Doğrusu biz “ins”in ve “cinn”in1
Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerine inanıyorduk.
1- Yerli- yabancı, tanıdık- tanımadık, bilinen-bilinmeyen kimselerin.
6. Gerçekten de insten1
bazı adamlar, cinden2
bazı adamlara3
sığınıyorlardı. Böylece cinlerin4
azgınlıklarını, beyinsizliklerini
artırıyorlardı.
1- Tanıdık kimselerden. 2- Tanımadığımız yabancı kimseler. 3-
“Adam” sözcüğü de aslında cin sözcüğü ile kast edilen şeyin, yalnızca “görünmez varlık” değil, aynı zamanda insan türü varlık olduğunu açıkça ifade etmektedir 4- Yabancı kimselerin.
7. Gerçekten de onlar sizin inandığınız şekilde, Allah’ın hiç kimseyi diriltmeyeceğine inanmışlardı.
8. “Gerçekten de biz göğe erişmek istedik, fakat onun zorlu bekçiler ve parlak alevlerle doldurulmuş olduğunu gördük.”
9. “Biz, dinlemek için oturma yerlerine otururduk. Fakat şimdi
kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen parlak bir alev buluyor.”
10. “Gerçekten bilmiyoruz. Yeryüzünde olan kimselere kötülük mü
istendi yoksa Rabb’leri onlara bir iyilik mi istedi bilmiyoruz.”
11. “Bir kısmımız salihlerdeniz1
, bir kısmımız da bunun dışındadır.
Biz, ayrı ayrı yollar tuttuk.”
1- Arı, saf, temiz, iyi, erdemli, dürüst.
Bölüm 29 72 / Cin Sûresi 735
12. “Yeryüzünde Allah’ı asla aciz bırakamayacağımızı; kaçmakla
da O’ndan asla kurtulamayacağımızı anladık.”
13. “Yol gösteren rehberi1
dinlediğimizde ona inandık. Artık kim
Rabb’ine iman ederse, bundan sonra hakkının verilmemesinden veya haksızlığa uğramaktan endişe etmez.”
1- Kur’an’ı.
14. Bizden, Allah’a teslim olanlar da var, asilik edip kendilerine
haksızlık yapanlar da. Allah’a teslim olanlar, gerçeği arayanlardır.
15. Asilik edip kendilerine haksızlık yapanlar, işte onlar
Cehennem’e odun oldular.
16. Eğer onlar, yolda1
dosdoğru gitselerdi, onları kesinlikle bol su2
ile sulardık ki;
1- Hakk yol, doğru yol. 2- Bolluk, nimet, bereket verirdik.
17. Onları bu nimetlerle sınardık. Kim Rabb’inin öğüdünden yüz
çevirirse, O da onu çok şiddetli bir azaba uğratır.
18. Mescitler Allah içindir. O halde Allah’ın yanı sıra başka bir
kimseye çağrıda bulunmayın.1
1- İbadet ederken Allah’tan başkasının adının anılması; başkasından destek ve yardım istenmesi kesinlikle doğru değildir. Kendisinden bir şey istenilen kimse Nebi Muhammed de olsa, bu Allah’ın
yanı sıra başkasına çağrıda bulunmak olur ki bu da açıkça “şirk koşmaktır.”
19. O Allah’ın kulu1
, O’na çağrıda bulunmaya kalktığı zaman, neredeyse çevresinde keçe gibi oluyorlardı.2
1- Muhammed. 2- Müşrikler çevresini sarıyorlardı.
20. De ki: “Ben yalnızca Rabb’ime dua ederim ve hiçbir şeyi O’na
şirk koşmam.
736 72 / Cin Sûresi Bölüm 29
21. De ki: “Ben, size bir zarar verme1
ve sizi irşad2
etme gücüne
sahip değilim.”
1- Sizi doğru yoldan çıkarma. 2- Sizi doğru yola iletme. Ben yalnızca
çağrıcıyım.
22. De ki: “Beni, Allah’a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve ben
asla O’ndan başka sığınacak bir yer bulamam.”
23. “Bana düşen sadece Allah’tan aldığım vahyi size duyurmak
ve gönderileni iletmektir. Kim Allah’a ve O’nun Rasul’üne karşı gelirse, bilsin ki onun için kesintisiz olarak sürekli içinde kalacağı Cehennem ateşi vardır.
24. Uyarıldıkları şeyi gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha
zayıf ve kimsesiz olduğunu bilecekler.
25. De ki: “Uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabb’im onun için
uzun bir süre mi belirlemiştir, bilmiyorum.”
26. O, gaybı bilendir. Ve O, gaybını hiç kimseye bildirmez;
27. Rasullerden razı oldukları hariç.1
O, onların her tarafından gözetleyiciler gönderir;2
1- Onlara, kullarına iletilmek üzere bazı gaybi bilgileri verir. 2- Onlar, her taraftan koruma altına alınmıştır.
28. Rabb’lerinin mesajlarını tebliğ ettiklerini bilmek için.1
Yanlarında olanları kuşatmış ve her şeyi kayıt altına almıştır.
1- Vahyin hiçbir değişikliğe uğramaksızın olduğu gibi tebliğ edildiğini ortaya koymak için.
Bölüm 29 73 /Müzemmil Sûresi 737
müzemmil sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ey örtüsüne bürünen!1
1- Bu bir deyimdir. Sorumluluk yüklenen, seslenilen, vahye muhatap
olan, içine kapanıp toplumdan soyutlanan, yılgınlık gösteren” gibi
anlamlara gelmektedir.
2. Gecenin birazında kalk!
3. Gecenin yarısında veya ondan biraz önce.
4. Veya gecenin yarısından biraz sonra. Ve daveti düzgün bir şekilde1
duyur.2
1- Anlaşılır, düzenli. 2- Ayetin son bölümü olan “rettili el kur’ane
tertilen” cümlesine, “Kur’an’ı ağır ağır oku.” veya “Kur’an’ı düşüne
düşüne oku.” şeklinde anlam verilmektedir. Ayette geçen Kur’an
sözcüğüne yanlış anlam verildiğinden burada önemli bir yanılgı
ortaya çıkmaktadır. Günümüzde Kur’an sözcüğüne, yaygın olarak
Allah’tan gelen vahyin kitaplaşmış hali anlamı verilmektedir. Bu tek
başına doğru bir tanımlama değildir. Zira vahyin kitaplaşmış haline kimi ayetlerde bağlamından dolayı isim olarak Kur’an denmiş
olsa da esas isim, “Mushaf”tır, “Kitap”tır. Aslında Kara’e kökünden
türeyen Kur’an, kök anlamı itibariyle Kitap veya Mushaf demek
değil, “okumak”, “toplamak” “bir araya getirmek”, “nakletmek”,
“aktarmak” demektir. Bu ayette, Nebi’ye, “Sana indirdiğimiz vahyi,
insanlara anlaşılır ve düzenli bir şekilde ilet.” görevi verilmektedir.
Yoksa bu ayetlerin ilk vahyedilen ayetler olduğu da dikkate alınırsa
zaten ortada Mushaf veya Kitap anlamında bir Kur’an’dan söz etmek mümkün değildir. Dolayısı ile ortada ağır ağır veya tane tane
okunacak bir metin/Kur’an zaten yoktur. (Örneğin, 75/ Kıyamet,
18,’de ve daha birçok ayette “Kur’an” sözcüğü “okumak” anlamında kullanılmıştır.)
[İniş sırası: 3, Mekki, 20 ayet.
Adını 1. ayette geçen “el-müzzemmil/örtüsüne bürünen”
sözcüğünden almıştır.]
738 73 /Müzemmil Sûresi Bölüm 29
5. Biz, sana ağır bir söz bırakacağız.1
1- Sana ağır bir sorumluluk yükleyeceğiz.
6. Gece kalkışı yoğunlaşmada daha etkili, söz1
bakımından daha
sağlamdır.
1- Okuyuş.
7. Gündüz, uzun süre uğraşacağın işler var.
8. Rabb’inin adını an ve bütün benliğinle yalnızca O’na yönel.
9. Doğunun ve batının Rabb’idir O. O’ndan başka ilah yoktur.
Öyleyse yalnız O’nu vekil1
edin.
1- Her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve
hak ettiğini veren.
10. Onların söylediklerine sabret. Ve onlardan güzellikle uzak dur.
11. Varlık sahibi yalanlayıcıları Bana bırak. Onlara biraz süre tanı.
12. Bizim yanımızda prangalar ve Cehennem var.
13. Ve boğazı tıkayan yiyecek ve acı bir azap vardır.
14. O gün yeryüzü ve dağlar şiddetle sarsılır ve dağlar dağılmış
kum yığınları gibi olur.
15. Size tanıklık edecek bir rasul gönderdik. Tıpkı Firavun’a rasul
gönderdiğimiz gibi.
16. Firavun Rasul’e isyan etti. Bunun üzerine onu çok zorlu bir
tutuşla tutuverdik.
17. Eğer gerçeği yalanlayan nankörlerden olursanız, çocukların
saçlarını ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?
18. Gök, o günün şiddeti ile çatlayıp parçalanacak ve O’nun uyarısı gerçekleşecektir.
19. Bu bir öğüttür. Dileyen Rabb’ine götüren bir yol edinir.
Bölüm 29 73 /Müzemmil Sûresi 739
20. Rabb’in senin ve seninle beraber olan bir grubun, gecenin
üçte ikisinden daha azında, yarısında, üçte birinde kalktığınızı biliyor. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah’tır.1
Onu asla
hesaplayamayacağınızı2
bildi de tövbenizi3
kabul etti. O halde
ilahi mesajı gücünüz yettiğince insanlara ulaştırmaya çalışın.4
Ayrıca Allah, kiminizin rahatsız, kiminizin Allah’ın lütfundan
rızkını aramak için yeryüzünde çalışmaya, kiminizin de kendisini Allah yolunda feda etmeye5
çıktığını bilmektedir. O halde gücünüz yettiğince onu6
nakletmeye, duyurmaya çalışın.7
Salatı ikame edin8
, zekâtı verin.9
İyi bir ödünçle Allah’a ödünç
verin. Kendiniz için hayır olarak ne verirseniz, ödül olarak
Allah’ın katında onu daha hayırlısıyla ve daha büyüğüyle bulursunuz. Allah’tan bağışlanma dileyin. Kuşkusuz Allah, Çok
Bağışlayıcı’dır, Rahmeti Kesintisiz’dir.
1- Gecenin ve gündüzün süresini belirleyen Allah’tır. Geceyi ve gündüzü kısaltıp, uzatamazsınız. 2- Geceyi uzatamayacağınızı, ilahi düzenlemeyi dikkate almanız gerektiğini. 3- Geceyi ayakta geçirmekten vazgeçmenizi. 4- Ayetin sözcük anlamı şu şekildedir: “ O halde
Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” Ancak bu surenin 4. Ayetinde
de açıkladığımız gibi, “Kur’an” ve “okuma” sözcükleri bu ayette, yukarıda verdiğimiz anlamları ifade etmektedirler. 5- “Allah yolunda
savaşmak” anlamı verilen bu cümle, cümlede yer alan “yukatilune” sözcüğüne, sözcüğün birincil anlamı olan “savaşmak” anlamı
verilmesinden kaynaklanmaktadır. Oysaki bu sözcüğün savaşmak
dışında daha birçok anlamı bulunmaktadır. Ayetin, vahyin ilk ayetlerinden olması ve bağlamı da dikkate alındığında, bu sözcüğe “savaşmak” anlamı vermek doğru değildir. “Katele” sözcüğünün: kişinin kendisini arındırması anlamında “Nefislerinizi öldürün.”(Bakara
254); Arapçada; şaraba su katmak anlamında, “Şarabı su ile öldürdüm;” birisini aşağılamak anlamında, “Falanca kişiyi öldürdüm;
bir şeyi kesin olarak bilmek anlamında “Falan şeyi ilim açısından
öldürdüm” gibi deyimlerde ve yine “Kendinizi öldürmeyin.” (Nisa,
29 gibi örneklerde de görüldüğü gibi birçok anlamı bulunmaktadır.
Söz konusu sözcük; bu ayette, kişinin kendisini Allah yolunda feda
etmesi, nefsini bu uğurda öldürmesi anlamında kullanılmıştır. 6-
İlahi mesajı. 7- Lafzen, “O halde ondan kolayınıza geleni okuyun.”
8- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelin. 9- Allah’a yönelmeyi
arınmış, temizlenmiş bir benlikle yapın.
740 74 / Müddesir Sûresi Bölüm 29
müddesir sûresi
[İniş sırası: 4, Mekki, 56 ayet.
Adını 1. ayetteki “müddesir/örtüye bürünen” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ey örtüye bürünmüş olan.1
1- Bu bir deyimdir. Sorumluluk yüklenen, seslenilen, vahye muhatap
olan, içine kapanıp toplumdan soyutlanan, yılgınlık gösteren” gibi
anlamlara gelmektedir. Arapçada; “elbiseye bürünmek,” deyim olarak yeni görev üstlenmek demektir.
2. Kalk ve uyarmaya başla.
3. Rabb’ini tekbir1
et!
1- Büyüklüğünü, yüceliğini anlat.
4. Ve elbiseni hemen temizle.1
1- Kaygılarından bir an önce kurtul. Boşuna endişelenme. Sorumluluğunun gereğini yerine getir.
5. Pislikten kaçın.1
1- Istırap çekmeyi bırak.
6. Karşılık bekleyerek iyilik yapma.1
1- Sen yalnızca görevini yap, sonuç üzerinde beklentiye girme. Davetin kabul görmese de sen kararlılıkla hizmetine devam et.
7. Rabb’in için sabret.1
1- Zorluklara karşı diren, yılmadan, usanmadan tam bir kararlılıkla
gayret göster.
8. Nâkûr’a1
üflendiği zaman.
1- Boru.
9. İşte o İzin Günü, çok zorlu bir gündür;
10. Gerçeği yalanlayan nankörler için kolay olmayan.
Bölüm 29 74 / Müddesir Sûresi 741
11. Tek olarak yarattığım kişiyi Bana bırak.1
1- Hiçbir şeye sahip değilken; birçok şeye sahip kıldığım kişiyi.
12. Ona hesapsız mal verdim;
13. Ve her zaman yanında olan evlatlar.
14. Ona, geniş imkânlar sağladım.
15. Sonra hırsla daha da artırmamı ister.
16. Hayır, asla! O Bizim ayetlerimize karşı inat etti.
17. Onu sarp bir yokuşa sardıracağım.
18. Düşündü ve karar verdi.
19. O mahvoldu, nasıl bir karar verdi!1
1- Kur’an’a karşı nasıl haince plan yaptı?
20. Yine o mahvoldu. Nasıl bir karar verdi!1
1- Yine o Kur’an’a karşı nasıl haince plan yaptı?
21. Sonra baktı!
22. Sonra kaşlarını çatıp surat astı!
23. Sonra kibirlendi ve arkasını döndü!
24. “Bu, rivayetle gelen bir büyüden başka bir şey değil.” dedi.
25. “Bu, olsa olsa ancak bir insan sözüdür!”
26. Onu Sakar’a sokacağım.
27. Sakar’ın ne olduğunu sana bildiren nedir?
28. O bırakmaz ve terk etmez!
29. İnsanı yakıp kavurucudur!
30. Onun üzerinedir on dokuz!
31. Cehennem ashabını1
meleklerden2
başkasını yapmadık. Onların sayılarını, gerçeği yalanlayan nankörler için bir fitneden3
başka bir şey yapmadık. Kendilerine kitap verilenler; gerçeği
apaçık bilsinler, iman edenlerin imanları artsın. Kendilerine
kitap verilmiş iman sahipleri kuşkuya düşmesinler. Kalplerinde hastalık olanlarla4
, gerçeği yalanlayan nankörler de desin-
742 74 / Müddesir Sûresi Bölüm 29
ler ki: “Allah, bu örnekle ne demek istiyor şimdi?” İşte böyle,
Allah, dileyeni dalalette bırakır, dileyene doğru yolu gösterir.5
Rabb’inin ordularını6
, kendisinden başkası bilmez. Bu, beşer
için zikirden7
başka bir şey değildir.
1- Cehennem görevlilerini. 2- Güç sahibi olanlardan. “Mlk” kökünden
türeyen melek sözcüğü, aynı zamanda “güç sahibi, yönetim sahibi,
yönetimin gücü” anlamına da gelmektedir. Mülk, malik, melik sözcükleri de bu kökten türemişlerdir. 3- Sınavdan. 4- Müşrikler, gerçeğe
kuşku ile bakanlar. 5- Ayette lafzen geçen “dilediğini” sözcüğü. Uygun
gördüğünü. Yani, kişinin seçimine göre uygun olan karşılığı vermek
demektir. Bu terkip; Allah, doğru yola iletilmeyi hak edeni, isteyeni
doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmayı hak edeni, isteyeni de sapkınlıkta bırakır; sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola
iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir, demektir. 6-
Görevli meleklerin sayısını. 7- Öğütten.
32. Hayır! Anlayan kim? Ay’a ant olsun;
33. Ve dönüp gelen geceye;
34. Ve aydınlatan sabaha.
35. Kuşkusuz o1
en büyüklerden biridir.
1- Cehennem.
36. Beşer için uyarıcıdır;
37. Sizden, öne geçmek isteyen için de geride kalmak isteyen
için de.1
1- İman etmeyi veya küfrü seçenler için.
38. Herkes kazancının karşılığında bir rehinedir.
39. Ancak “ashabı yemin”1
hariç.
1- Sağın taraftarı. “Yemin”, sözcük olarak “sağ el” yani güç ve şeref
sahibi veya “uğurlu, bereketli” anlamına gelmektedir. Sağın taraftarı, deyim olarak; “yüksek mertebe, seçkin, uğurlu, güç ve şeref
sahibi” demektir.
40. Cennetler içinde soracaklar;
41. Suçlulardan,
Bölüm 29 74 / Müddesir Sûresi 743
42. Sizi Sakar’a1
sürükleyen nedir?
1- Alevli ateş, Cehennem.
43. “Musallin”1
den olmadık.” dediler.
1- “Musallin/salat eden; (namaz kılan) anlamında olmayıp, ibadete layık yegâne ilah olarak yalnızca Allah’a inanan; kulluğu, Allah’a
yönelmeyi, dua ve ibadeti şirkten arındırılmış bir bilinçle yapan”
anlamına gelmektedir. Ayetin, vahyin başlangıç dönemine ait olduğu dikkate alındığında, burada namaza vurgu yapılmış olamayacağı; musallinden kastın namaz kılan olmayacağı da anlaşılmış
olmaktadır.
44. “Miskine yediren değildik.”
45. “Batıl inançlara dalanlarla beraber biz de dalardık.”
46. “Din Günü’nü1
yalanlardık.”
1- Hesaba çekilme gününü.
47. “Bize yakîn1
gelene kadar.”
1- Ölüm gelip çatana kadar.
48. Artık şefaatçilerin1
şefaati2
onlara yarar sağlamaz.
1- Yardımcıların. 2- Hiçbir yardımcının yardımı.
49. Onlara ne oluyor ki zikirden1
yüz çeviriyorlar.
1- Kur’an’ın öğütlerinden.
50. Sanki ürkmüş yabani eşekler gibidirler;
51. Aslandan kaçan.
52. Hayır! Onların tamamı, kendileri için yazılmış sahifeler gelmesini ister.
53. Hayır! Doğrusu onlar ahiretten korkmuyorlar.
54. Hayır! Kuşkusuz, o bir öğüttür.
55. Dileyen ondan öğüt alır.
56. Allah dilemedikçe1
onlar öğüt almazlar. O, takvaya ehildir2
ve
bağışlamaya ehildir.
1- Zorla yaptırmadıkça. 2- Allah, koyduğu kurallarla, kötü ve zararlı
şeylere karşı korumada ve bağışlamada yetkin ve yeterlidir.
744 75 /Kıyamet Sûresi Bölüm 29
kıyamet sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Hayır, Kıyamet Günü’ne yemin ederim.
2. Hayır, çok kınayan benliğe1
yemin ederim.
1- Kıyamet Günü içine düştüğü durumdan ötürü kendisini çok ayıplayan, çok kınayan kimseye.
3. İnsan1
, kemiklerini asla bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
1- Müşrikler.
4. Hayır, hayır! Biz, onu parmak uçlarına1
varıncaya dek yeniden
düzenlemeye gücü yetenleriz.
1- Deyim olarak, en küçük, en ayrıntılı parçasına varıncaya dek,
yani “tepeden tırnağa kadar” demektir. Parmak uçları sözcüğüne
“parmak izi” anlamını vermek, çok abartılı bir yaklaşımdır.
5. Aslında o insan1
, ömrünü2
suç işleyerek3
geçirmeyi ister.
1- O müşrik. 2- Kalan ömrünü. 3- İnançsızca, sorumsuzca, boş arzu
ve kuruntularını tatmin etmenin peşinde.
6. “Kıyamet Günü ne zamanmış?” diye sorar.
[İniş sırası: 31, Mekki, 40 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-Kıyamet” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 29 75 /Kıyamet Sûresi 745
7. Gözler, dehşetle kamaştığında.
8. Ay, karardığında.
9. Güneş ve Ay bir araya getirildiği zaman.
10. İzin Günü, o insan,1
“Kaçacak yer var mı?” diyecek.
1- Ayette söz konusu edilen “insan,” insanların tamamı değildir.
İnsan sözcüğünün başında ki “el” takısıyla, bilinen, belli bir insan
grubuna işaret edilmektedir. Ve bu söz konusu o insan gurubu, müşriklerdir, kâfirlerdir.
11. Hayır! Kesinlikle sığınacak bir yer yoktur!
12. İzin Günü, sığınılacak tek yer senin Rabb’indir.
13. İzin Günü, o insan, yaptıklarından da yapması gerektiği halde
yapmadıklarından da bir bir haberdar edilir.
14. Hayır! Aslında o insan, kendi aleyhine tanıktır.
15. Mazeretlerini ileri sürse bile.
16. Telaşla, geçiştirmeye çalışarak, dilini dolaştırıp durma!1
1- Bu ayetin, Nebi’nin Kur’an’ı ezberlemesindeki aceleciliğini uyarı
konusu edindiğine dair yapılan çeviriler doğru değildir. Gerek konu
bütünlüğüne ve gerek ayetin bağlamına bakıldığında, “amel defterleri” kendilerine verilip, okumaları istenen müşriklerin nasıl bir
şaşkınlık ve endişe içinde telaşa kapıldıkları ve deyim yerinde ise
dillerinin damaklarına yapıştığını ifade etmektedir. Öncesi ve sonrası ayetler dikkate alınarak okunduğunda bunun böyle olduğu açıkça
görülmektedir. (Bkz. 17/İsra, 14)
17. Kuşkusuz, onun toplanması ve okunması Bize aittir.1
1- Yaptıklarının ve ihmal ettiklerinin bir bir okunması, ortaya konması Bizim işimizdir.
18. O halde onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna tabi ol.1
1- Yaptıklarını ve ihmal ettiklerini bir bir anlattığımızda sen sadece
dinle.
746 75 /Kıyamet Sûresi Bölüm 29
19. Sonra, onun beyanı yalnızca Bize aittir.1
1- Yaptıklarının ve ihmal ettiklerinin kanıtlarıyla ortaya konması,
tek tek açıklanması Bize aittir.
20. “Hayır! İşin doğrusu, siz çabuk geçeni1
seviyordunuz.”
1- Dünya hayatını.
21. “Ahireti de umursamıyordunuz.”
22. Birtakım yüzler İzin Günü ışıl ışıldır.
23. Rabb’lerine bakarlar.1
1- Rabb’lerinden ummaktalar, Rabb’lerinin lütfedeceği nimetleri
beklemektedirler. “Rabb’e nazar etme”nin, Rabb’i görmekle, Rabb’e
gözle bakmakla bir ilgisi yoktur. Nazar sözcüğünün; bakmanın yanı
sıra, “bir kimsenin huzurunda beklemek, kapısının önünde beklemek” gibi anlamları da bulunmaktadır. Türkçedeki “eline bakmak”
deyiminde olduğu gibi. Bu deyimde ele bakmaktan kast edilen şey,
birilerinden beklenen katkıdır, yardımdır.
24. Birtakım yüzler İzin Günü asıktır.
25. Bellerini bükecek bir felaketle karşı karşıya kaldıklarını anlarlar.
26. Hayır! Kesinlikle düşündükleri gibi değil. Köprücük kemiklerine dayandığı zaman;1
1- Can boğaza gelip dayandığı zaman. Ölüm anında.
27. “Kurtaracak olan kimdir?” denir.
28. Bunun ayrılık anı1
olduğunu anlar.
1- Öleceğini.
29. Ve ayakları bir birine dolaşır.
30. İzin Günü gidiş yalnızca Rabb’inedir.
31. Fakat o, ne onayladı ne de destek oldu.1
1- Ayette yer alan “salla” sözcüğüne “namaz kılmak” anlamı verilmektedir. “Salla” sözcüğünün namaz kılmanın yanı sıra “sürekli
destek olmak, izleyici kalmamak, sürekli ilgi duymak, yönelmek,
tabi olmak” anlamları da bulunmaktadır. Ve “salla” sözcüğü, bu
ayette “namaz kılmak” anlamını değil, destek olmak anlamını ifade
etmektedir.
Bölüm 29 75 /Kıyamet Sûresi 747
32. Fakat yalanladı ve köstekledi.1
1- Tevella, “salla” sözcüğünün karşıtıdır. Süreklilik ifade eden “tevella” sözcüğü, “sürekli geri durmak, sürekli ilgisiz kalmak, pasiflik
göstermek, yapılan işleri kösteklemek” demektir.
33. Sonra böbürlenerek yandaşlarına gitti.
34. Hak ettin! Layık olduğunu hak ettin!
35. Evet, yazık sana yazık, sen hak ettin.
36. Yoksa o insan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
37. Yoksa o, bir nutfeden1
, dökülen meniden ibaret değil miydi?
1- Bir damla sıvı.
38. Sonra bir “alaka”1
oldu. Derken onu yarattı ve ona biçim verdi.
1- Rahim duvarına asılı olan.
39. Ondan erkek ve dişi iki cinsi meydana getirdi.
40. İşte bütün bunları yapanın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
748 76 / İnsan Sûresi Bölüm 29
insan sûresi
[İniş sırası: 98, Medeni, 31 ayet.
Adını 1. ayetteki “el -insan” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Anılmaya değer bir şey değilken, insanın üzerinden “dehrden”1
bir zaman gelip geçmedi mi?
1- Uzun bir zamandan.
2. İnsanı karışık bir nutfeden1
yarattık. Onu sınava tabi tutacağız; bu nedenle onu duyan ve gören bir varlık yaptık.
1- “Ntf” kökünden türemiştir. Mastar olarak, “azar azar akmak, dökülmek, damlamak” anlamına gelmektedir. Meni/sperm bu kökten
türemiştir.
3. Ona doğru yolu gösterdik. Ama isterse şükreden1
, isterse
nankörlük eden biri olur.
1- Şükür, karşılık vermek demektir. Allah’a şükretmek demek;
Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını, Allah’ın rızasına uygun şekilde
kullanmak/harcamak demektir.
4. Gerçeği yalanlayan nankörler için zincirler, kelepçeler ve
alevli ateş hazırladık.
5. İyi olanlar ise içinde kâfûr bulunan bir kadehten içerler.
6. Allah’ın kullarının, içtikleri ve diledikleri kadar yararlandıkları
bir kaynak.
7. Verdikleri sözü yerine getirirler, kötülüğü salgın bir günden
korkarlar.
8. İhtiyaçları olmasına rağmen yiyeceği; yoksula, öksüze ve tutsağa yedirirler.
9. Biz, sizi yalnızca Allah’ın rızası için doyuruyoruz. Sizden bir
karşılık veya bir teşekkür beklemiyoruz.
Bölüm 29 76 / İnsan Sûresi 749
10. Biz; yüzlerin asık olduğu, belâlı, zor günde Rabb’imizin azabından korkarız.
11. Allah da bu nedenle onları, o günün kötülüğünden koruyacak. Ve onları, mutluluk ve sevince kavuşturacak.
12. Sabretmelerine1
karşılık onlara Cennet ve tam bir hürriyet2
verecek.
1- Direnmek, zorluklara göğüs germek, yılgınlık göstermemek, kararlılık. 2- Ayette yer alan “harir” sözcüğüne, sözcüğün anlamlarından olan “ipek elbise” anlamının verilmesi ayetin bağlamına uygun
düşmemektedir. Harir, hürriyet anlamındaki “hurr”den türetilmiştir.
Arınmayı ve kurtulmayı ifade etmektedir. İpek giysi, bir tür hürriyetin simgesi sayıldığı için “harir”le ilişkilendirilmiştir. Zaten, Cennet
gibi bir değerle birlikte anılan şeyin, bir elbise olması, değer olarak
uygun da değildir. Cennet ve hürriyet, önem yakınlığı itibariyle birbirine daha uygun düşmektedir.
13. Orada, tahtlara kurulacaklar. Orada, ne şiddetli bir sıcak ne
de dondurucu bir soğuk görecekler.
14. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkacak, meyveleri
yemeye hazır olarak yaklaştırılacak.
15. Gümüşten kaplar ve billur kupalarla aralarında dolaşılır.
16. Miktarını kendilerinin belirledikleri gümüşten billur kadehler,
17. Ve orada, karışımı zencefil olan kadehler sunulur.
18. Selsebil denilen bir pınardan.
19. Ölümsüz gençler aralarında dolaşırlar. Onları gördüğünde,
saçılmış inciler sanırsın.
20. Nereye baksan orada nimetler, büyük bir mülk ve saltanat
görürsün.
21. Üzerlerinde yeşil ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süslenecekler. Rabb’leri onlara tertemiz içecekler sunacak.
22. Bu sizin ödülünüzdür. Çabalarınız bu karşılığı hak etti.
750 76 / İnsan Sûresi Bölüm 29
23. Kur’an’ı sana parça parça indirdik.
24. Artık Rabb’inin hükmü için sabret. Onlardan, günahkârlara ve
gerçeği yalanlayan nankörlere uyma.
25. Sabah akşam1
Rabb’inin ismini an.
1- Her zaman, gün boyu, sürekli.
26. Gecenin bir bölümünde O’na secde1
et. Ve gece uzunca O’nu
tesbih2
et.
1- Saygı gösterip, değerini takdir etme. Saygı sunma. Selama durma. Secde sözcüğü, yer aldığı ayetlerin tamamında bu anlama gelmekte olup, namazda yapılan secde gibi başın yere konmasıyla bir
ilgisi yoktur. 2- Tesbihi, namaza indirgemek doğru değildir. Tesbih,
tevhid inancının ve anlayışının kavranması ve Yaratıcının tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir. Allah’ı tesbih etmek; O’nu
şirk içeren her türlü düşünce ve inançtan arındırarak, Kendisine özgü
nitelikleri ile yüceltmek demektir. (20/Taha, 130).
27. Onlar çabuk geçen dünyayı seviyorlar, zor günü umursamıyorlar.
28. Onları Biz yarattık. Yaradılışlarını sapasağlam yaptık. Dilersek
onları yok eder, yerlerine benzerlerini getiririz.
29. Bu bir öğüttür. Artık dileyen onunla Rabb’ine varan bir yol
edinir.
30. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.1
Kuşkusuz Allah, Her
Şeyi Bilen’dir, En İyi Hüküm Veren’dir.
1- Allah size seçme hakkı tanımasaydı siz istediğiniz şeyi seçme
imkânına sahip olamazdınız.
31. Dilediğini1
rahmetine alır. Zalimler için ise acıklı bir azap hazırladı.
1- Hak edeni; Kendisine yöneleni, yoluna iletir. Allah, doğru yola iletilmek isteyeni doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmak isteyeni sapkınlıkta bırakır. Hidayet ve dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir.
Allah, hiç kimseyi ne zorla hidayete erdirir ne de zorla dalalete düşürür. İman ve inkâr konusunda sorumluluk bütünüyle insana aittir.
Bölüm 29 77 /Murselat Sûresi 751
murselat sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ardarda gönderilenlere ant olsun.
2. Ve şiddetle estikçe esenlere,
3. Yaydıkça yayanlara,
4. Ayırdıkça ayıranlara,
5. Ve de öğüdü ulaştıranlara,
6. Özür veya uyarı için,
7. Uyarıldığınız şey kesinlikle gerçekleşecektir.
8. Yıldızlar silindiğinde.
9. Gök aralandığında.
10. Dağlar ufalanıp savrulduğunda;
11. O rasullere vakit belirlendiğinde;
12. Bunlar hangi gün için ertelendi?
[İniş sırası: 33, Mekki, 50 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-Murselat/gönderilenler” sözcüğünden almıştır.]
752 77 /Murselat Sûresi Bölüm 29
13. Ayırt Etme1
günü için.
1- Yargılama. Hesap görme günü.
14. Ayırt Etme gününün ne olduğunu biliyor musun?
15. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
16. Öncekileri yok etmedik mi?
17. Sonra arkadan gelenleri de onlara katarız.
18. İşte suçlulara böyle yaparız.
19. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
20. Sizi basit bir sudan yaratmadık mı?
21. Sonra onu korunaklı bir yere yerleştirdik.
22. Belirlenen bir süreye kadar.
23. Sonra biçim verdik, ne güzel biçim verenleriz.
24. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
25. Yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?
26. Diriler ve ölüler için.
27. Orada yüksek sabit dağlar yaptık. Size tatlı su içirdik.
28. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
29. Haydi, kendisini yalanlamış olduğunuz şeye gidin bakalım!
30. Üç çatal1
sahibi gölgeye gidin;
1- Üç kol, üç bölüm.
31. Gölge yapmayan ve alevden de korumayan.
32. O, kocaman kütükler gibi kıvılcımlar saçar.
33. Sanki o sarı bir halattır.
34. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
35. Bu, konuşamayacakları gündür.
36. Onlara izin verilmez ki, özür dilesinler.
37. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
Bölüm 29 77 /Murselat Sûresi 753
38. Bu, sizi ve öncekileri topladığımız, Ayırma Günü’dür.1
1- Yargılama günü. Suçluyu suçsuzu belli etme.
39. Haydi! Eğer kurtulmak için bir planınız varsa, Bana karşı hemen planınızı uygulayın!
40. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
41. Takva sahipleri1
gölgelerde ve pınar başlarındadırlar.
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak, o buyruklarla kendisini
kötü ve zararlı şeylere karşı korumaya alan.
42. Ve canlarının çektiği meyveler.
43. Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin ve için.
44. İyi olanları işte böyle ödüllendiririz.
45. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
46. Yiyin ve yararlanın biraz. Siz suçlularsınız.1
1- Ey müşrikler ve kâfirler, dünya nimetlerinden yararlanın bakalım!
47. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
48. Onlara, “Ruku1
edin.” Denildiği zaman ruku etmezler.
1- Şirk koşmaksızın, yalnızca Allah’a boyun eğip, itaat edin, içtenlikle O’na teslim olun. (Cahiliye Arapları puta tapmayıp yalnızca
Allah’a tapanlara “rakea ilellah”; Allah’a ruku etti, derlerdi. Ayetteki
rukunun, namazdaki ruku ile bir ilgisi yoktur.
49. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
50. Artık bundan başka hangi söze inanacaklar?1
1- Kur’an’a inanmadıktan sonra hangi kitaba inanacaklar?
29. Bölümün Sonu
754 78 /Nebe Sûresi Bölüm 30
nebe sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Birbirlerine neyi soruyorlar?
2. Büyük haberden mi?
3. Onlar, onun hakkında anlaşmazlık içindeler.
4. Hayır, yakında bilecekler.
5. Yine hayır, yakında bilecekler.
6. Yeryüzünü bir döşek yapmadık mı?
7. Ve dağları da birer kazık?
8. Sizi çiftler halinde yarattık.
9. Uykunuzu dinlenme zamanı yaptık.
10. Ve geceyi bir elbise yaptık.
11. Gündüzü geçim zamanı yaptık.
[İniş sırası: 80, Mekki, 40 ayet.
Adını 1. ayetteki “nebe/önemli haber” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 30 78 /Nebe Sûresi 755
12. Üstünüze yedi sağlamı bina ettik.
13. Ve ışık saçan bir kandil1
.
1- Güneş.
14. Ve sıkıştırılmış bulutlardan şırıl şırıl akan su indirdik.
15. Onunla tahıl ve bitkiler yetiştirelim diye;
16. İç içe girmiş bağlar bahçeler.
17. Ayırma Günü belirlenmiş bir vakittir.
18. O gün Sur’a üflenir, bölükler halinde gelirsiniz.
19. Gökyüzü açılmış ve kapı kapı olmuştur.
20. Dağlar yürütülmüş, bir serap olmuştur.
21. Cehennem gözetleme yeri oldu;
22. Haddi aşanlar için varacakları yer olarak.
23. Orada “ahkaben”1
kalacaklardır.
1- Bu ayete; çevirilerde, “Orada uzun süre, yıllarca veya çağlarca kalacaklar.” şeklinde anlam verilmektedir. Ayetin doğru çevirisi: “Orada azap, sıkıntı ve yoksunluk içinde kalacaklardır.” olmalıdır. “Ahkaben,” “hukubu” sözcüğünün çoğulu olup, sözcük anlamı olarak
“uzun süre, seksen yıl” demek olsa da sözcük, kök anlamı(hakibe)
itibariyle: “İdrar tutulmasından dolayı azap ve sıkıntı içinde olmak,
yağmur vs. yağmamak.” anlamına gelmektedir. Bu ayette de bir zamandan değil, durumdan söz edilmektedir. Kalınacak yerin sıkıntı
verici, darlık ve yoksunluk yeri olduğu ifade edilmektedir. Zaten ayetin devamı da bunu pekiştirmektedir.
24. Orada ne bir serinlik tadacaklar ne de içecek bir şey.
25. Yalnızca kaynar su ve irin tadacaklar.
26. Yaptıklarına uygun bir karşılık olarak.
27. Onlar, hesap görüleceğini ummuyorlardı.
28. Ayetlerimizi yalanladıkça yalanladılar.
29. Oysa Biz, her şeyi yazıp kaydettik.
756 78 /Nebe Sûresi Bölüm 30
30. Şimdi azabı tadın bakalım! Artık size azaptan başka bir şey
artırmayacağız.
31. Takva sahipleri için kurtuluş ve ödül vardır;
32. Bağlar ve bahçeler,
33. Dengi dengine, yaşıt, görkemli eşler,1
1- Bu ayetin çevirisi, etik olmayan ve Kur’an’ın nezihliğine yakışmayan argo bir dille; “Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar” veya
“tomurcuk göğüslü aynı yaşta genç kızlar.” şeklinde yapılmaktadır.
Ayet, “kevaib” ve “etrab” olmak üzere iki sözcükten oluşmaktadır.
Kevaib; görkemli, yüce, değerli, yüksek gibi anlamlara gelen “ka’b”
kökünden gelmektedir. Eril ve dişil cisimlerin her ikisini de kapsayan
bir sözcüktür. “Etrab” sözcüğü ise, “dengi dengine, tam denk, aynı
seviyede, bir seviyede” demektir. Dolayısı ile ayetin doğru çevirisi,
“birbirine denk, görkemli eşler” şeklindedir.
34. Ve dolu kaseler.
35. Orada yalan da boş söz de duymazlar.
36. Bunlar, Rabb’inden hesaba1
karşılık verilen ödüldür.
1- Yapılanların karşılığı olarak. Verilen hesaba göre.
37. O, göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabb’idir,
Rahman’dır. Ondan bir hitaba, hiç kimse güç yetiremez.1
1- Onun sözüne kimse karşı koyamaz.
38. O gün, o ruh ve o melekler saflar halinde hazır bulunur.
Rahman’ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz. İzin verilen de doğruyu söyler.
39. İşte bu Hakk gündür. Dileyen Rabb’ine bir sığınak edinir.
40. Sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi ellerinin yaptıklarıyla1
karşı karşıya gelecek ve gerçeği yalanlayarak nankörlük eden
kimse: “Keşke toprak olsaydım.” diyecek.
1- Dünyada yaptıklarının tamamını karşısında bulacaktır.
Bölüm 30 79 /Nazi’at Sûresi 757
nazi’at sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ant olsun şiddetle çekip alanlara.
2. Ant olsun kolayca çekip alanlara.
3. Ant olsun yüzdükçe yüzenlere.
4. Ve de yarıştıkça yarışanlara.
5. Ve de işi yerine getirenlere.1
1- İlk beş ayete; yıldızlarla veya meleklerle bağlantı kurarak anlam
verenlerin yanı sıra; meleklerle, atlarla ve gemilerle bağlantı kurarak anlam verenler de bulunmaktadır. Bu ayetlerde, Rabb’imiz
yıldız, gemi, at gibi nimetlere, o nimetleri yaratan güce evrendeki
mükemmelliğe vurgu yapmaktadır.
6. O gün sarsan sarsacak.
7. Arkasından gelen onu izleyecek.
8. İzin Günü kalpler endişe ile çarpar.
9. Bakışları korku içindedir.
[İniş sırası: 81, Mekki, 46 ayet.
Adını 1. ayetteki “en-naziat/derinden çekip alan” sözcüğünden almıştır.]
758 79 /Nazi’at Sûresi Bölüm 30
10. “Biz, tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz?” diyorlar;
11. Çürümüş, dağılmış kemikler olmuşken?
12. “Öyleyse, bu hüsranlı bir dönüştür.” dediler.
13. Oysaki o, tek bir haykırıştır!
14. Bir de bakmışsın meydandalar.1
1- Mahşer yerindedirler.
15. Musa’nın haberi sana geldi mi?
16. Hani, Rabb’i ona kutsal vadi Tuva’da seslenmişti!
17. Firavun’a git. Kuşkusuz o azgınlaştı.
18. Git ona de ki: “Arınmak ister misin?”
19. “Sana Rabb’inin yolunu göstereyim de içtenlikle O’na yönelmiş ol.
20. Sonra Musa, Firavun’a büyük ayeti1
gösterdi.
1- Göstergeyi, mucizeyi.
21. Fakat yalanladı ve karşı çıktı.
22. Sonra aleyhte çalışmaya koyuldu.
23. Adamlarını toplayarak seslendi:
24. “Ben sizin yüce Rabb’inizim.” dedi.
25. Allah da onu dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.
26. Kuşkusuz bunda huşu1
duyan kimse için ibret vardır.
1- Derin saygı ve içten sevgi beslemek, üstün ve yüce görmenin sonucu olarak hayranlık duymak. Bu sözcüğün korku, korkmak anlamına gelen “havf” sözcüğü ile bir ilişkisi yoktur. Ra’d Suresi’nin 21.
ayetinde her iki sözcük de bulunmakta ve farklı anlamlarda kullanılmaktadır.
27. Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü bina etmek mi?
28. Onu yükseltti ve düzene koydu.
29. Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlattı.
30. Yeryüzünü yayıp döşedi.
Bölüm 30 79 /Nazi’at Sûresi 759
31. Ondan suyunu ve yeşilliğini çıkardı.
32. Ona dağlar yerleştirdi.
33. Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.
34. Fakat o en büyük olay1
gerçekleştiği zaman.
1- Kıyamet vakti.
35. O gün insan ne yaptığını hatırlar.
36. Gören kimseler için Cehennem açıkça gösterilecek.
37. Fakat kim azgınlaşmış,
38. Yalnızca dünya hayatını tercih etmişse,
39. Kuşkusuz Cehennem onun için barınaktır.
40. Fakat Rabb’inin huzurunda suçlu olmaktan korkarak, kendisini tutkularından uzak tutana,
41. Cennet onun için barınaktır.
42. Sana o saatten1
soruyorlar; ne zaman gelip çatacakmış diye.
1- Kıyametin kopuş zamanından.
43. Sen onun hakkında ne bilebilirsin ki?
44. Onun sonu Rabb’inedir.1
1- Onun ne zaman gelip çatacağını yalnızca Rabb’in bilir.
45. Sen ancak ona huşu duyanlar için bir uyarıcısın.
46. Onlar onu1
görecekleri gün, dünyada bir akşam veya kuşluğundan2
başka kalmamış sanacaklar.
1- Kıyameti. 2- Kuşluk vakti kadar.
760 80 /Abese Sûresi Bölüm 30
abese sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Surat astı ve yüz çevirdi.
2. O gözleri görmeyen geldi diye.
3. Sen bilemezsin, belki o tezkiye1
olacak.
1- İnancını arındıracak.
4. Veya öğüt alır ve böylece öğüt ona yararlı olur.
5. Fakat öğüt almayı gereksiz gören o kimseye gelince de;
6. Sen ona ilgi gösteriyorsun.
7. Oysaki onun arınmak istememesinden sorumlu sen değilsin.
8. Fakat sana koşarak gelen kimseye gelince;
9. O huşu duyanla,
10. Sen onunla ilgilenmiyorsun.
11. Hayır! Kuşkusuz o bir öğüttür.
12. Dileyen kimse ondan öğüt alır.
13. O şerefli sayfalardadır,
[İniş sırası: 24, Mekki, 42 ayet.
Adını 1. ayetteki “abese/surat astı” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 30 80 /Abese Sûresi 761
14. Yüceltilmiş, temizlenmiş,
15. Yazıcıların elleriyle,
16. Şerefli ve birr1
sahiplerince.
1- Hayır, iyilik, bağış, itaat, doğruluk, adalet, gerçeklik, erdem, gönül.
17. İnsan1
kendisini mahvetti, o ne kadar da nankördür.
1- İnsandan kasıt, müşrikler ve kâfirlerdir.
18. Onu hangi şeyden yarattı?
19. Bir nutfeden! Sonra da ona kader takdir etti.1
1- Ölçülendirip, biçimlendirdi.
20. Sonra hak yolu ona kolaylaştırdı.1
1- Vahiy ve nebiyle ona hakk yolu gösterdi. Veya ana rahminden
çıkmayı kolaylaştırdı.
21. Sonra onu öldürdü ve kabre koydurdu.
22. Sonra dilediği zaman onu diriltip ortaya çıkardı.
23. Hayır! Ona buyurduğu şeyi yerine getirmedi.
24. İnsan1
yiyeceğine bir baksın!
1- O nankör insan.
25. Suyu nasıl akıttıkça akıttık.
26. Sonra yeri yardıkça yardık.
27. Böylece orada taneler yetiştirdik;
28. Üzümler, sebzeler,
29. Zeytinler, hurmalar,
30. Dalları iç içe girmiş bahçeler,
31. Meyveler ve otlaklar.
32. Size ve hayvanlarınıza geçim olarak.
33. Fakat o kulakları sağır edici ses geldiği zaman.
34. O gün insan kardeşinden kaçar;
35. Annesinden ve babasından,
762 80 /Abese Sûresi Bölüm 30
36. Eşinden ve çocuklarından.
37. Onların hepsinin İzin Günü başından aşkın uğraşısı vardır.
38. İzin Günü pırıl pırıl yüzler vardır;
39. Gülen, sevinen.
40. İzin Günü, kimi yüzler de tozludur1
,
1- Karanlıklar içindedir.
41. Onu bir karanlık kaplar.1
1- Üzgün ve endişelidir.
42. İşte bunlar gerçeği yalanlayan nankörlerdir, facirlerdir.1
1- Facir sözcüğü, “birr” sözcüğünün zıddıdır. Yani kötü, bozguncu,
samimiyetsiz, yalancı, hak-hukuk tanımaz, düzenbaz, zalim; kısacası din diyanet tanımamak, dinin sınırlarını çiğneyerek onun dışına
çıkmak demektir.
Bölüm 30 81 / Tekvir Sûresi 763
tekvir sûresi
[İniş sırası: 7, Mekki, 29 ayet.
Adını 1. ayetteki “kuvvirat/ köreltildi” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Güneş köreltildiği zaman,
1- Işığı karartıldığı zaman.
2. Yıldızlar bulanıklaştığı zaman,
3. Dağlar yürütüldüğü zaman,
4. Gebe develer başıboş bırakıldığı1
zaman,
1- Hiçbir malın öneminin kalmadığı zaman.
5. Vahşi hayvanlar bir araya toplandıkları zaman1
,
1- Korkularından bir araya geldiklerinde.
6. Denizler kaynatıldığı zaman,
7. Nefisler eşleştirildiği1
zaman,
1- İnsanlar inançlarına göre gruplara ayrıldığı zaman. İnsanlar yaptıkları ile yüzleştikleri zaman. Ölü, yeniden diriltildiği zaman.
8. O diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğu zaman;
764 81 / Tekvir Sûresi Bölüm 30
9. Hangi suçtan dolayı öldürüldüğü!
10. Defterler açıldığı zaman,
11. Gök soyulduğu1
zaman,
1- Tıpkı bir gövdeden derisinin soyulması gibi. Tıpkı bir perde gibi
açıldığı, ortadan kalktığı zaman.
12. Cehennem kızıştırıldığı zaman,
13. Cennet yaklaştırıldığı zaman,
14. İnsan, kendisi ile ne getirdiğini görecektir.
15. Hayır, ant olsun sinenlere1
,
1- Gündüz kaybolan yıldızlara.
16. Yörüngesinde dönenlere,
17. Kararmaya başladığı an geceye,
18. Ağardığı zaman sabaha ant olsun ki,
19. Kuşkusuz o1
çok şerefli bir rasul sözüdür;2
1- Vahiy/Kur’an. 2- “Elçi sözü,” elçilik yapanın kendisine ait sözler
değildir. Onu elçi olarak gönderen otoriteye ait sözlerdir. Söz konusu elçi, Nebi Muhammed’dir. Elçinin “Cebrail” olduğu şeklindeki
ifadeler doğru değildir. “Elçi sözü” ile kast edilen de vahiydir.
20. Güç sahibi, arşın sahibi yanında itibarlıdır.
21. Kendisine itaat edilen, orada güvenilendir.
22. Arkadaşınız mecnun1
değildir.
1- Cinlenmiş. Aklını kaybetmiş.
23. Ant olsun o, onu açık ufukta gördü.1
1- Allah’tan vahyedileni; Allah’ın büyük tecellisini, hiçbir kuşku olmaksızın, apaçık bir şekilde kavradı.
24. O vahyi gizlemez.1
1- O; kimsenin duymadığı, görmediği, bilmediği yolla kendisine
vahyolunanı, olduğu gibi muhatabına iletir.
Bölüm 30 81 / Tekvir Sûresi 765
25. O, taşlanmış şeytanın1
sözü değildir.
1- Hakk’tan uzak olan. Şeytan, Hakk’a aykırı hareket eden her türlü
varlık, kişi ve kurumun ortak “karakteristik adı” dır.
26. O halde nereye gidiyorsunuz?1
1- Nebi ve vahiy hakkında nasıl bu kadar yanlış düşünüyorsunuz?
27. O âlemler için zikirden1
başka bir şey değildir.
1- Öğütten.
28. Sizden doğru yoldan gitmek isteyenler için.
29. Âlemlerin Rabb’i Allah dilemedikçe1
siz dilemezsiniz.
1- Allah sizi doğru yolu tercih etmek zorunda bırakmadıkça, kendiliğinizden doğru yola girmezsiniz. Hidayet ve dalalet konusu, insanın dilemesiyle ilişkilidir. Allah, hiç kimseyi hak etmedikçe ne zorla
hidayete erdirir ne de dalalete düşürür. İman ve inkâr konusunda
sorumluluk bütünüyle insana aittir. Allah, insana dilediğini seçme
hakkı tanımamış olsaydı, hiç kimse dilediğini seçemezdi. Allah,
doğru yola iletilmek isteyeni doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmak
isteyeni de sapkınlıkta bırakır. Bu bağlamda Allah’ın dilemesi, kulunun dilemesine bağlıdır. Diğer bir deyimle Allah, kulunun seçimine
müdahale edecek olsa, kul dilediğini yapamaz. Ne var ki kul, Allah
tarafından dilediğini seçme sınavı ile baş başa bırakılmıştır. Eğer seçimi Allah yapıyor olsa bir sınavdan söz edilemez.
766 82 / İnfitar Sûresi Bölüm 30
infitar sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Gök yarıldığı zaman,
2. Yıldızlar dağıldığı zaman,
3. Denizler kabarıp taştığı zaman,
4. Kabirler alt üst edildiği zaman,
5. Herkes yaptığını ve yapmadığını bilecek.
6. Ey insan! Kerim1
olan Rabb’ine karşı seni aldatan nedir?
1- Şerefli. Cömert.
7. Seni yarattı, sonra sana şekil verdi, organlarını uyumlu ve
dengeli yaptı.
8. Seni dilediği şekilde düzenledi.
9. Hayır! Bilakis, siz dini1
yalanlıyorsunuz!
1- Hesap verme gününü, yargı gününü.
10. Sizin üzerinizde kesinlikle kaydediciler var,
[İniş sırası: 82, Mekki, 19 ayet.
Adını 1. ayetteki “infatarat/yarılma” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 30 82 / İnfitar Sûresi 767
11. Şerefli yazıcılar.
12. Yaptığınız her şeyi bilirler.
13. Birr1
olanlar nimet2
içindedirler.
1- Hayır, iyilik, bağış, itaat, doğruluk, adalet, gerçeklik, erdem, sevgi sahipleri. 2- Cennet.
14. Facirler1
Cehennemdedirler.
1- Facir sözcüğü “birr” sözcüğünün zıddıdır. Yani kötü, bozguncu,
samimiyetsiz, yalancı, hak-hukuk tanımaz, düzenbaz, zalim; kısacası din diyanet tanımayan, dinin sınırlarını çiğneyerek onun dışına
çıkmak demektir
15. Din günü1
ona yaslanırlar.
1- Hesap görme günü, yargı günü.
16. Onlar, onda yanıp bitecek değillerdir.
17. Din gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?
18. Evet, din gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?
19. O, kimsenin kimseye yardım etmeye gücünün yetmeyeceği
bir gündür. İzin Günü, karar vermek bütünüyle Allah’a aittir.1
1- Kur’an, “şefaat edilme” anlayışını ve inancını kesin olarak reddetmektedir. Kur’an’a göre, kesinlikle şefaat yoktur. Bu nedenle şefaatin varlığına inanan bir kimse Allah’a eş koşmuş sayılır.
768 83 / Mutaffifin Sûresi Bölüm 30
mutaffifin sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Hile1
yapanların vay haline!
1- Ölçüde, tartıda, hesapta, paylaşmada vs.
2. Onlar, alırlarken tam olarak ölçer, tartarlar.
3. Satarlarken eksik ölçer, tartarlar.
4. Onlar diriltileceklerini bilmiyorlar mı?1
1- Hesap gününe inanan bunu yapar mı?
5. Büyük bir gün için.
6. O gün insanlar âlemlerin Rabb’inin divanında duracaklar.
7. Hayır! Kötülerin kayıtları kesinlikle siccindedir.1
1- En iyi, en sağlam korunan yerdedir; kütüktedir, defterdedir. Siccin, aslında sözcük olarak en iyi en sağlam korunan hapishane, zindan demektir.
[İniş sırası: 86, Mekki, 36 ayet.
Adını 1. ayetteki “el mutaffifin/hile yapanlar” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 30 83 / Mutaffifin Sûresi 769
8. Siccinin ne olduğunu sen ne bileceksin!
9. Her şeyin tek tek yazıldığı bir kitaptır.
10. İzin Günü, yalanlayanların vay haline!
11. Onlar, din gününü1
yalanlıyorlar.
1- Hesap görme günü, yargılanma günü.
12. Onu haddi aşan günahkârdan başka kimse yalanlamaz.
13. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, “Eskilerin masalları.” der.
14. Hayır, hayır! Bilakis, onların yapıp ettikleri şeyler kalplerini
kararttı.
15. Hayır! Onlar, İzin Günü Rabb’lerinden perdelenmiş olanlardır.1
1- Rabb’lerinin rahmetinden mahrum kalmış olanlardır.
16. Sonra onlar, Cehennem’e girecekler.
17. Sonra da: “İşte bu yalanlayıp durduğunuz şeydir.” denecek.
18. Hayır! Kuşkusuz ebrar1
olanların kayıtları kesinlikle İlliyyin’dedir.2
1- Birr’in çoğuludur. Birr, hayır, iyilik, bağış, itaat, doğruluk, adalet,
gerçeklik, erdem, sevgi. 2- İlliyyin sözcük anlamı olarak şerefli, yüksek makam demektir.
19. İlliyyin’in ne olduğunu sen ne bileceksin?
20. Her şeyin tek tek yazıldığı bir kitaptır.1
1- Kayıtların tutulduğu kütük.
21. Yaklaştırılmış olanlar1
ona tanık olurlar.
1- Hakk’ın safında yer almış olanlar, iyilerin yanında yer alanlar.
22. Ebrar1
kesinlikle nimetler içindedir,
1- Birr’in çoğuludur. Birr, “Hayır, iyilik, bağış, itaat, doğruluk, adalet, gerçeklik, erdem, sevgi” demektir.
23. Tahtlar üzerinde ni’metleri seyre dalarlar.
24. Ni’metlerin sevincini yüzlerinden anlarsın.
770 83 / Mutaffifin Sûresi Bölüm 30
25. Onlara mühürlenmiş1
en leziz, en saf içecekler2
içirilir.
1- El değmemiş, kapaklarını kendilerinin açacağı. 2- Çevirilerde,
ayette yer alan “rahîkin” sözcüğüne “şarap” olarak anlam verilmektedir. Bu, Türkçede Allah’ın haram ettiği sarhoşluk veren içkiyi
çağrıştırdığı için, anlam yanlışlığına neden olmaktır. O nedenle bu
sözcüğün Türkçedeki doğru anlamı, “leziz, saf” içecektir.
26. Onun sonu misktir.1
Yarışanlar bunun için yarışsınlar.
1- İçildikten sonra ağızda misk kokusu bırakır.
27. Onun katkısı tesnimdir.1
1- En değerli, en güzel maddeler.
28. Bir pınardır, yakınlaştırılmış1
olanların içtiği.
1- Hakk’ın safında yer almış olanlar, iyilerin yanında yer alanlar.
29. Suçlular, dünyada iman edenlere gülüyorlardı.
30. İnananlar yanlarından geçerlerken, birbirlerine kaş-göz ederek onlarla alay ediyorlardı.
31. Yandaşlarına döndükleri zaman da neşelenmiş olarak dönüyorlardı.
32. İnananları gördükleri zaman, “İşte bunlar, kesinlikle sapkın
olanlardır.” diyorlardı.
33. İnananların üzerlerine gözetici olarak gönderilmediler.1
1- İnanların inançlarını sorgulamak onlara düşmezdi.
34. Artık bugün iman edenler, gerçeği yalanlayan nankörlere gülüyorlar.
35. Tahtlar üzerinde seyirdeler:
36. “Gerçeği yalanlayan nankörler, yaptıkları şeylerin karşılığını
buldular mı?” diye.
Bölüm 30 84 / İnşikak Sûresi 771
inşikak sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Gök yarıldığı zaman,
2. Rabb’inin buyruğunu yerine getirdiği zaman,
3. Yeryüzü uzatıldığı1
zaman,
1- Dümdüz edildiği.
4. İçinde ne varsa atıp boşaldığı zaman,
5. Rabb’inin buyruğunu yerine getirdiği zaman,
6. Ey insan! Rabb’ine kavuşuncaya kadar didinip duracak ve sonunda O’na kavuşacaksın.1
1- Ey insan! Aklını başına al, bütün çabaların bir gün sona erecek
ve sen hesap vermek için Rabb’inin huzuruna çıkacaksın. Gidecek
hiçbir yerin yok.
[İniş sırası: 83, Mekki, 25 ayet.
Adını 1. ayetteki “inşikak/ yarılmak” sözcüğünden almıştır.]
772 84 / İnşikak Sûresi Bölüm 30
7. Kime kitabı sağından1
verilirse,
1- Arap kültüründe sağ, “uğur, mutluluk, sağlamlık ve kurtuluşu”
ifade etmektedir.
8. Hesabı çok kolay görülecek.
9. Ve sevinç içinde yakınlarına dönecek.
10. Fakat kime kitabı arkasından1
verilirse,
1- Hesaba katmadıkları bir şekilde.
11. Ölüp yok olmak isteyecek.
12. Fakat alevli ateşe girecek.
13. O, dünyada yakınları içindeyken sevinçliydi.
14. O, kesinlikle dönmeyeceğini1
sanıyordu.
1- Ölümden sonra diriltilmeyeceğine inanıyordu.
15. Bilakis! Rabb’i onu çok iyi görüyordu.
16. Şafak vaktine yemin ederim;
17. Geceye ve barındırdıklarına,
18. Dolunay halindeki aya,
19. Kesinlikle tabakadan tabakaya bineceksiniz.1
1- Kıyamet Günü halden hale sürekli değişecek ama asla yok olup
gitmeyeceksiniz.
20. Onların nesi var ki inanmıyorlar?
21. Kendilerine Kur’an okunduğu zaman secde1
etmiyorlar.
1- Buyruklarını önemseyip gereğini yapmıyorlar. O’na teslim olmuyorlar.
22. Aksine, gerçeği yalanlayan nankörler, yalanlıyorlar.
23. Allah, onların içlerinde ne sakladıklarını en iyi bilendir.
24. O halde onları elem verici azapla müjdele!
25. Ancak iman eden ve salihatı1
yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir ödül vardır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
Bölüm 30 85 / Buruc Sûresi 773
buruc sûresi
[İniş sırası: 27, Mekki, 22 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-buruc/burçlar” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Burçlar sahibi gökyüzüne ant olsun,
2. Söz verilen güne ant olsun,
3. Tanığa ve tanıklık edilene ant olsun,
4. Uhdud’un Ashab’ı1
kahroldu;
1- Kur’an’ın ilk muhataplarının çok iyi bildiklerinden kuşku olmayan
Ashab’ı Uhdud’un kim olduğu bugün tartışma konusudur. Kur’an,
bu konuda kesin bir bilgi vermemektedir. Sonraki ayetlerden anlaşılan ve rivayetlere göre bunlar, kazıdıkları çukurda ateş yakıp, inananları o ateşe attıktan sonra onları izleyenlerdir.
5. O şiddetli ateşin sahipleri.
6. Hani onlar, onun başında oturmuşlardı.
7. İnananlara yaptıkları işkenceyi izliyorlardı.
774 85 / Buruc Sûresi Bölüm 30
8. Bunu, Mutlak Üstün Olan ve Övgüye Değer Yegâne Varlık
olan Allah’a iman edenleri cezalandırmak için yapıyorlardı.
9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü1
yalnızca O’na aittir. Allah,
Her Şeye Tanık’tır.
1- Sahipliği, egemenliği, yönetimi.
10. İnanan erkeklere ve kadınlara işkence edip, sonra da tövbe
etmeyenler için Cehennem azabı vardır. Onlar için yakıcı bir
azap vardır.
11. İnanan ve salihatı1
yapanlar için içinden nehirler akan Cennetler vardır. İşte bu, büyük kurtuluştur.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, iyi olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
12. Rabb’inin yakalaması1
kesinlikle çok şiddetlidir.
1- Cezalandırması.
13. Kuşkusuz başlatan ve tekrarlayan1
O’dur.
1- İlk yaratan ve yaratmayı tekrarlayacak olan.
14. O, Çok Bağışlayan’dır, Çok Seven’dir.
15. Şanı Yüce Arş’ın Sahibi’dir.
16. Dilediğini yapandır.
17. O orduların haberi sana geldi mi?
18. Firavun ve Semud’un.
19. Doğrusu gerçeği yalanlayan nankörler, hâlâ bir yalanlama
içindedirler.
20. Allah, onları arkalarından1
kuşatmıştır.
1- Hiç hesaba katmadıkları şekilde, her yönden.
21. Bilakis, o şanı yüce şerefli bir Kur’an’dır,
22. Levh-i Mahfuz’dadır.1
1- Korunmuş levha. İlahi koruma.
Bölüm 30 86 / Tarık Sûresi 775
tarık sûresi
[İniş sırası: 36, Mekki, 17 ayet.
Adını 1. ayetteki “et-tarık/seher yıldızı” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Sema’ya ve Tarık’a ant olsun,
2. Tarık’ın ne olduğunu sen ne bileceksin?
3. O, keskin parlayan yıldızdır.
4. Hiçbir nefis1
yoktur ki üzerinde koruyucu2
bulunmasın.
1- Kimse, insan. 2- Gözetleyici.
5. İnsan neden yaratıldığına bir baksın.
6. Atılan bir sıvıdan yaratıldı;
7. Omurga ile göğüs kemikleri arasından çıkan.
8. Kuşkusuz O, onu yeniden diriltmeye elbette kadirdir.
9. Bütün gizliliklerin ortaya çıkarıldığı gün,
10. Onun ne bir gücü ne de bir yardımcısı vardır.
11. Dönüş sahibi semaya ant olsun,
12. Yarılma sahibi yeryüzüne ant olsun
13. Kuşkusuz O, ayırt edici1
bir sözdür.
1- Hakk ile batılı birbirinden ayıran.
14. O, sıradan bir söz değildir.
15. Onlar, planlar yapıyorlar1
,
1- Kur’an’ı geçersiz kılmak için.
16. Ben de plan yapıyorum.
17. Gerçeği yalanlayan nankörlere biraz daha süre tanı, onları
kendi hallerine bırak.
776 87 / A’la Sûresi Bölüm 30
A’la sûresi
[İniş sırası: 8, Mekki, 19 ayet.
Adını 1. ayetteki “a’la/yüce” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Rabb’inin yüce adını tesbih1
et.
1- Tesbih, tevhid inancının ve anlayışının kavranması ve Yaratıcı’nın
tüm nitelikleri ile tanınması ve tanıtılması etkinliğidir. Allah’ı tesbih
etmek; O’nu şirk içeren her türlü düşünce ve inançtan arındırarak,
Kendisine özgü nitelikleri ile yüceltmek demektir.
2. O ki yarattı ve düzene koydu.
3. O ki takdir etti1
ve yol gösterdi.
1- Her varlığa kendisine özgü özellikler(fıtrat) verdi.
4. O ki yerden bitkiler, yeşillikler çıkardı.
5. Derken onu kuru, kararmış çer çöp haline getirdi.
6. Sana okutacağız1
; bir daha unutmayacaksın;2
1- Sana ne yapacağını bildireceğiz. Gideceğin yolu göstereceğiz.
2- Bir daha şaşırmayacaksın.
7. Allah, aksini dilemedikçe. Kuşkusuz O, açık ve gizli olanı bilir.1
1- Mesajı iletmede, ne yapıp ne yapmadığını bilir.
Bölüm 30 87 / A’la Sûresi 777
8. Kolay gelmesi için, sana yeterince kolaylaştıracağız.1
1- Bu yolda karşılaşacağın zorluklardan çekinme, Biz sana yardım
edeceğiz.
9. O halde öğüt ver1
, öğüt yararlı olacaksa!
1- Yararlı olup olmadığına bakmaksızın sen öğüt vermeye devam et.
10. Huşu1
duyan kimse öğüt alacaktır.
1- Derin saygı ve içten sevgi beslemek, üstün ve yüce görmenin sonucu olarak hayranlık duymak.
11. Şaki1
olan ondan kaçınır.
1- Bahtsız, azgınlaşan.
12. Ki o, büyük ateşe atılacaktır.
13. Sonra orada ölüm de yok, yaşam da.1
1- Ölüp kurtulmak da yok, rahat yüzü görmek de.
14. Doğrusu arınan kimse kurtuluşa ermiştir;
15. Rabb’inin adını anıp salla1
eden.
1- Çevirilerde bu sözcüğe “namaz kılma” anlamının verilmesi doğru değildir. “Salla” sözcüğü; bu ayette sürekli destek olmak, izleyici
kalmamak, sürekli ilgi duymak” anlamındadır.
16. Ne var ki siz1
dünya hayatını tercih ediyorsunuz.
1- Siz zamirinden kasıt, müşrikler ve kâfirlerdir.
17. Oysaki ahiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
18. Bu, önceki sahifelerde1
de vardı.
1- Vahiylerde. Gönderilen Kitaplarda.
19. İbrahim’in ve Musa’nın.1
1- İbrahim’e ve Musa’ya gönderilen vahiyde.
778 88 / Ğaşiye Sûresi Bölüm 30
Ğaşiye sûresi
[İniş sırası: 68, Mekki, 26 ayet.
Adını 1. ayetteki “ğaşiye/kaplayan,bürüyen” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ğaşiyenin1
haberi sana geldi mi?
1- Dehşeti her şeyi kaplayıp kuşatacak olanın.
2. İzin Günü1
birtakım yüzler öne düşüktür;2
1- Kıyamet Günü, hesap sorma günü. 2- Müşrikler ve kâfirler dünyada göstermedikleri huşuyu(saygıyı); Allah’ı büyüklemeyi ahirette
göstereceklerdir.
3. Bitmiş, tükenmiş olarak.1
1- Yaptıkları boşa gitmiştir.
4. Kızgın ateşe atılacaklar.
5. Kaynar bir kaynaktan içirilirler.
6. Onlar için kuru dikenli bir bitkiden başka yiyecek yoktur;
7. O, beslemez ve açlığı gidermez.
8. İzin Günü bir takım yüzler1
nimetler içindedirler.
1- Kimseler.
Bölüm 30 88 / Ğaşiye Sûresi 779
9. Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar.
10. Mükemmel bir bahçededirler.
11. Orada boş söz duymazlar.
12. Orada devamlı akan bir pınar vardır.
13. Yükseklere kurulmuş divanlar,
14. İçime hazır içecekler,
15. Sıra sıra yastıklar,
16. Serilmiş halılar vardır.
17. Hiç mi deveye1
bakmıyorlar, nasıl yaratılmış?
1- Diğer bir okuyuşa göre “bulutlara.” “İbil,” deve demektir. Bu sözcük “ibbil” olarak okunduğunda ise “bulut” anlamına gelmektedir.
18. Ve gökyüzüne, nasıl yükseltilmiş?
19. Ve dağlara, nasıl dikilmişler?
20. Ve yeryüzüne, nasıl yayılıp döşenmiş?
21. Öğüt ver; sen yalnızca öğüt vericisin.
22. Kimseyi zorla inandıracak değilsin.
23. Ancak kim yüz çevirir ve gerçeği yalanlayan nankör olursa,
24. Allah, ona en büyük azapla azap eder.
25. Kuşkusuz onların dönüşü Bize’dir.
26. Sonra, kuşkusuz onların hesapları kesinlikle Biz’e aittir.
780 89 / Fecr Sûresi Bölüm 30
fecr sûresi
[İniş sırası: 10, Mekki, 30 ayet.
Adını 1. ayetteki “fecr/tan yerinin ağarması” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Fecre1
ant olsun.
1- Tan yerinin ağarma zamanı.
2. On geceye,
3. Çift ve tek olana,
4. Geçip giden geceye.
5. İşte bunlarda aklını kullanan kimse için bir kasem1
yok mu?
1- İkna olmalarını sağlayacak işaret, belirti, kanıt yok mu?
6. Rabb’inin Ad kavmine ne yaptığını biliyor musun?
7. Sütunlara sahip İrem’e!
8. Ki, beldeler içinde onun bir eşi yaratılmadı;
9. Ve vadide kayaları oyan Semud’a,
10. Ve kazıklar sahibi Firavun’a;
Bölüm 30 89 / Fecr Sûresi 781
11. Onlar ki, ülkelerde tağutlaşmışlardı1
,
1- Allah’a isyan etmek anlamına gelen “tağa” kökünden türemiştir. Azgın, sapkın, kötülük önderi, zorba, şeytan, put, kâhin; Allah’ın
buyruklarına itibar etmeyen kişi ve kurum anlamına gelmektedir.
Tağut; insanlara kaba kuvvetle hükmeden kişi veya kurumu ifade
etmektedir.
12. Böylece oralarda bozgunculuğu çoğaltmışlardı.
13. Bu yüzden Rabb’in onları azap kırbacıyla kırbaçladı.
14. Çünkü Rabb’in olup-biteni görüp-gözlemektedir.
15. Fakat insan1
; Rabb’i ne zaman onu sınamak için ikramda bulunsa ve ona nimet verse, “Rabb’im bana ikram etti.2
” der.
1- Ayette geçen insan sözcüğü, insanların tamamını değil, belli başlı
insanları, yani müşrikleri kastetmektedir. 2- Doğru yolda olduğum
için, Rabb’imin bu nimetini hak etmekteyim.
16. Fakat ne zaman ona sınamak için rızkını ölçülü verirse1
,
“Rabb’im beni aşağıladı.2
” der.
1- Daraltsa. 2- Doğru yolda olmadığım için beni ikramından mahrum bıraktı. Müşriklere göre, yoksul ve güçsüz kimseler ki bunlar
çoğunlukla Nebimizin yanında yer almışlardı, bunlar yanlış yolda
olduklarından Rabb’in ikramından mahrum bırakılmaktaydılar.
17. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.
18. Yoksulu yedirmede birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
19. Varis olduğunuz mirası ihtirasla yiyorsunuz1
.
1- Sahip olduğunuz malda-mülkte hakkı olanları hiç gözetmiyorsunuz.
20. Malı büyük bir sevgiyle, çok seviyorsunuz.
21. Hayır, hayır! Yer, paramparça olup dağıldığı zaman,
22. Rabb’in emri geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman,
23. İzin Günü1
Cehennem ortaya getirilir. O gün insan neyin ne
olduğunu anlar, ancak bunun ona bir yararı olmaz.
1- Hesap görme günü.
782 89 / Fecr Sûresi Bölüm 30
24. “Ah keşke hayattayken, ahiret hayatım için hazırlık yapmış olsaydım.” der.
25. Artık İzin Günü, O’nun azabı hiç kimsenin azabına benzemez.
26. O’nun vurduğu bağ, hiç kimsenin vurduğu bağa benzemez.
27. “Ey mutmain nefs!1
1- Sahip olduğu nimetlerden dolayı doğru yolda olduğun sanan,
varlığı ile kendisini yeterli gören kimse; müşrikler. İçinde bulunduğu
halden memnun olan kimse.
28. Rızasını kazanarak, razı olarak Rabb’ine dön.1
1- Rabb’in gösterdiği yoldan giderek, O’nun emirlerine itaat ederek,
Hakk yola dön.
29. Kullarıma katıl1
;
1- Böylelikle Cennetlik kullarımın arasına gir.
30. Cennetime gir.”
Bölüm 30 90 /Beled Sûresi 783
beled sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Hayır! Bu beldeye yemin ederim!
2. Senin de içinde yaşadığın beldeye,
3. Ant olsun doğurana ve doğurduğuna!
4. Biz insanı gerçekten zorluk arasında yarattık.
5. Kendisine hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6. “Yığınlarca mal harcadım.” diyor.
7. Kendisini hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor?
8. Ona iki gözü Biz vermedik mi?
9. Bir dil ve iki dudak.
10. Ona iki yol1
gösterdik.
1- Doğru ve eğri, Hakk ve Batıl, iman ve küfür, iyilik ve kötülük…
11. Ne var ki o, sarp yokuşu aşmayı göze alamadı.1
1- Köleye özgürlüğünü vermedi. Tutku ve kuruntuların isteklerine
karşı koyamadı. Hakk’ı, hayrı, adaleti tercih etmek işine gelmedi.
12. Bilir misin nedir sarp yokuş?
[İniş sırası: 35, Mekki, 20 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-Beled/belde,kent” sözcüğünden almıştır.]
784 90 /Beled Sûresi Bölüm 30
13. Boynu çözmektir,1
1- Köleyi özgürleştirmektir. Rakabe, sözcük olarak, “boyun” demektir. Mecaz olarak, özgürlüğünü kaybetmiş insan için; esir veya köle
için kullanılmaktadır. Boynuna boyunduruk vurulmuş olmak; özgürlüğü elinden alınmış olmak anlamına gelmektedir.
14. Veya darlık ve yoklukta doyurmaktır;
15. Yakınlık sahibi olan yetimi,1
1- Yakınında, çevrende bulunan sahipsiz, kimsesiz kalmışları.
16. Veya hiçbir şeyi olmayan miskini,1
1- Çalışacak gücü ve işi olmayan, yerlerde sürünen yoksul. Hiçbir
şeyi olmayan.
17. Sonra birbirlerine sabrı1
ve merhameti tavsiye eden inananlardan olmaktır.
1- Direnmeyi, zorluklara göğüs germeyi, yılgınlık göstermemeyi.
18. İşte onlar, ashab-ı meymenedir.1
1- Sağın adamı. Meymene, sözcük olarak “sağ el” veya “uğurlu, bereketli” anlamındadır. Deyim olarak; bahtı iyi olan, bereketli, mutluluk sahibi” demektir. Veya deyim olarak, “yüksek makam, güç ve
şeref” demektir. Keza Türkçede de birisine “Bu benim sağ kolumdur.” dendiği zaman, ona verilen değer gösterilmiş olunmaktadır.
19. Ayetlerimizi küfredenler1
ashab-ı meşemedir.2
1- Gerçeği yalanlayan nankörler. Gerçeği görmezden gelenler, gerçeğin üzerini örtenler. 2- Sözcük olarak, “uğursuzluk, talihsizlik;”
“sol el” demektir. “Sol el”, Arapça’da deyim olarak “zayıflık ve zillet”
demektir.
20. Onlara, üzerlerine kapıları kapatılmış bir ateş vardır.
Bölüm 30 91 / Şems Sûresi 785
şems sûresi
[İniş sırası: 26, Mekki, 15 ayet.
Adını 1. ayetteki “eş-Şems/Güneş” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Güneş’e ve onun aydınlığına ant olsun,
2. Ve onu izleyen Ay’a,
3. Ve onu ortaya çıkaran gündüze,
4. Ve onu örten geceye,
5. Ve göğe ve onu düzenleyene,
6. Ve yere ve onu döşeyene,
7. Ve nefse1
ve onu biçimlendirene,
1- Kimseye, kişiye
8. Sonra ona fücurunu1
ve takvasını2
ilham3
etti.
1- Kötülük yapma. 2- Kötülükten korunma. 3- İlham, sözcük olarak
“yutmak” demektir. Allah’ın kullarının kalbine attığı, ona ulaştırdığı
şeyler için kullanılmaktadır. Bu ulaştırma içe yerleştirme anlamında
“yutturma” gibidir.
9. Elbette nefsini yücelten1
kurtuluşa ermiştir.
1- Şirkten arınan. Allah’tan başka ilahlara kulluk etmeyi reddeden.
10. Elbette onu alçaltan1
da hüsrana uğramıştır.
1- Müşrik olan. Allah’ın yanı sıra başka ilahlara da kulluk eden. Takvanın yerine fücuru seçen.
11. Semud halkı tağutluğu1
nedeniyle yalanladı.
1- Allah’a isyan etmek anlamına gelen “tağa” kökünden türemiştir. Azgın, sapkın, kötülük önderi, zorba, şeytan, put, kâhin; Allah’ın
buyruklarına itibar etmeyen kişi ve kurum anlamına gelmektedir.
12. Onların en azgını ayaklandığı zaman,
13. Allah’ın rasulü Salih onlara, “O, Allah’ın dişi devesidir, onu sulayınız.” dedi.
14. Fakat onu yalanladılar. Sonra onu kestiler. Rabb’leri suçları
nedeniyle üzerlerini azapla kapladı. Orayı yerle bir etti.
15. O cezalandırmasının sonucundan çekinmez.
786 92 / Leyl Sûresi Bölüm 30
leyl sûresi
[İniş sırası: 9, Mekki, 21 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-Leyl/gece” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Örttüğü zaman geceye ant olsun.
2. Ortaya çıktığı zaman gündüze,
3. Erkeği ve dişiyi yaratana,
4. Çabalarınız çeşit çeşittir.
5. Fakat kim verir ve takva sahibi olursa,
6. En iyiyi doğrularsa,
7. Ona en kolayı1
kolaylaştıracağız.
1- Cenneti.
8. Fakat kim cimrilik eder de kendisini müstağni1
görürse,
1- Kendisini yeterli gören, büyüklenen, kibirlenen.
9. En iyiyi yalanlarsa,
10. Ona en zoru1
kolaylaştıracağız.
1- Cehennemi.
Bölüm 30 92 / Leyl Sûresi 787
11. Düştüğü1
zaman malı ona yarar sağlamaz.
1- Helak olduğu, çukura yuvarlandığı, öldüğü, Cehennem’e yuvarlandığı.
12. Kuşkusuz doğru yolu göstermek Bize aittir.
13. Kuşkusuz ilk1
de son1
da Bizim’dir.
1- Dünya da ahiret de.
14. Alev saçan bir ateşe karşı sizi uyardım.
15. Ona şaki1
olandan başkası girmez.
1- İflah olmaz azgın.
16. O ki yalanladı ve yüz çevirdi.
17. Takva1
sahibi olan, ondan uzak tutulacak.
1- Korunma; Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla,
kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
18. O ki malını vererek arınır.
19. Bunu kimseden karşılık beklemeden yapar.
20. İsteği yalnızca Yüce Rabb’inin rızasını kazanmaktır.
21. Yakında mutlaka hoşnut olacaktır.
788 93 / Duha Sûresi Bölüm 30
duha sûresi
[İniş sırası: 11, Mekki, 11 ayet.
Adını 1. ayetteki “duha/kuşluk vakti” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Duhâ1
vaktine ant olsun.
1- Kuşluk.
2. Gecenin karanlıktaki dinginliğine,
3. Rabb’in seni bırakmadı ve sana darılmadı.
4. Senin için gelecek, geçmişten hayırlı olacak.
5. Yakında Rabb’in sana verecek, sen de hoşnut olacaksın.
6. Seni yetim bulup, barındırmadı mı?
7. Seni şaşırmış bulup, doğru yolu göstermedi mi?
8. Seni muhtaç durumda bulup ğına1
etmedi mi?
1- Çevirilerde ayete, “Seni yoksul bulup, zenginleştirmedi mi?” şeklinde anlam verilmektedir. Oysaki burada söz konusu olan servet
zenginliği değil; “ğına” sözcüğü ile kast edilen, ona verilen görevin,
bir insan için en büyük zenginlik, en büyük nimet olduğudur.
9. Öyleyse sakın yetimi1
hor görme.2
1- Kimsesizi. 2- Güçsüzü, zayıfı önemsiz görme.
10. Sakın isteyeni1
geri çevirme.
1- İstenilen şey somut olarak belirtilmemiş olmakla birlikte, bağlama bakıldığında; istenilen şeyin “bilgi edinme,” “hakkı öğrenme,”
“korunup gözetilme” olduğu anlaşılmaktadır. Bir sonraki ayetten de
bu anlaşılmaktadır.
11. Ve Rabb’inin nimetini1
her fırsatta anlat.
1- Gönderdiği vahyi.
Bölüm 30 94 / İnşirah Sûresi 789
inşirah sûresi
[İniş sırası: 12, Mekki, 8 ayet.
Adını 1. ayetteki “inşirah/açmak” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Senin için göğsünü açmadık mı?1
1- Sıkıntılarına, kara kara düşünmene, ne yapacağını bilmemene son
vermedik mi? Seni rahatlatmadık mı?
2. Yükünü üzerinden atmadık mı?1
1- Ne yapacağını bilmezken, sana yol gösterdik.
3. Belini büken yükünü?1
1- İnsanlığın içinde bulunduğu durumun sana verdiği üzüntüyü.
4. Senin zikrini yükseltmedik mi?1
1- Bu denli önemli bir görevi(nebilik ve rasullük) sana vererek, herkes tarafından bilinmene ve anılmana neden olmadık mı?
5. Zira zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
6. Elbette zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
7. O halde her fırsatta kararlılıkla yeni şeyler yapmaya giriş.
8. Ve yalnızca Rabb’ine yönel.1
1- Yardım ve desteği yalnızca Allah’tan iste. İsteklerini yalnızca
Rabb’ine yönelt.
790 95 /Tin Sûresi Bölüm 30
tin sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. İncire ve zeytine ant olsun,
2. Ve Sina Dağı’na1
,
1- Bereketli meyve ağaçları ile bezenmiş Sina dağına.
3. Ve bu güvenli kente.
4. Ant olsun ki insanı en iyi biçimde yarattık.
5. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.
6. İnanan ve salihatı yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir ödül
vardır.
7. Hal böyleyken, sana1
dini2
yalanlatan nedir?
1- İnkâr eden, müşrik olan kimse. 2- Hesap Günü’nü.
8. Allah; hüküm verenlerin, en iyi hüküm vereni değil mi?
[İniş sırası: 28, Mekki, 8 ayet.
Adını 1. ayetteki “tin/incir” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 30 96 / Alak Sûresi 791
Alak sûresi
[İniş sırası: 1, Mekki, 19 ayet.
Adını 2. ayetteki “alak/asılmış, tutunmuş olan” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Yaratan Rabb’inin adıyla duyur.1
1- Vahyin ilk ayeti olduğu kabul gören bu ayetteki “ıkra” sözcüğüne
“oku” anlamı vermek önemli bir yanılgıdır. Henüz ortada okunacak
bir metin olmadığına göre, okumaktan söz etmek mantık dışıdır. Bu
sözcükle ifade edilen şey; sana vahyettiğimiz mesajı, aklında tut,
derleyip toparla ve ondan sonra da insanlara duyurmaya, ilan etmeye, ulaştırmaya başladır. Ikra, sözcük anlamı olarak esasen “bir
şeyleri biriktirip onu dağıtmak, başka yerlere nakletmek” demektir.
Bu ayeti, İslam’ın bilgiye verdiği değeri örneklemek için konu edinmek; “İslam’ın ilk emri oku”dur türü bir tanımlama yapmak doğru
değildir. Zira ayet, okumanın öneminden değil, vahyin insanlara
duyurulmasından söz etmektedir. Nasıl ki “ezan okumak”, “türkü
okumak” dendiği zaman, okunan bir metinden değil de duyurmaktan, söylemekten söz edilmiş olunuyorsa, ayetteki “ıkra” sözcüğü de
duyurma anlamında bir okumayı ifade etmektedir.
2. İnsanı alaktan1
yarattı.
1- Döl yatağına tutunan, döl yatağında asılı olan.
3. Duyur, senin Rabb’in en büyük kerem1
sahibidir.
1- En cömert, en şerefli, en saygın.
4. Kalemle öğretendir.
5. İnsana bilmediğini öğretti.
6. Bu gerçeğe rağmen insan yine de tuğyan1
yapar.
1- Haddi aşma, zulüm, azgınlık, sapkınlık, isyan, küfür.
7. Kendisini yeterli gördüğü için.
792 96 / Alak Sûresi Bölüm 30
8. Oysaki dönüş Rabb’inedir.
9. Gördün mü şu alıkoyanı?
10. Salla1
ederken bir kulu!
1- Çağrıda bulunan. Salat sözcüğü, ilk bu ayette geçmektedir. Bu
surenin, vahyedilen ilk sure olduğu dikkate alındığında, “salla”
sözcüğüne namaz anlamı vermek önemli bir yanılgıdır. Bu yanılgı;
bundan sonra da bu sözcüğe, geçtiği her yerde namaz anlamının
verilmesine neden olmaktadır. Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a
yönelmek, ibadete layık yegâne ilahın Allah olduğuna inanmak,
dua, çağrıda bulunmak, namaz, rahmet, destek, dayanışma, Yahudi tapınağı, havra gibi anlamlara gelen “salat” sözcüğünün bu
ayetteki karşılığı, çağrıda bulunmak, insanları İslam’a davete destek olmaktır.
11. Gördün mü?1
Ya o doğru yolda ise!
1- Düşünsene.
12. Veya takvayı1
buyuruyorsa?
1- Allah’ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye almak.
13. Gördün mü; ya yalanlayıp ve yüz çevirdi ise?1
1- Düşünsene, engelleme yapan kimsenin kendisi gerçeği yalanlıyorsa?
14. Allah’ın kesinlikle her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?
15. Hayır, kesinlikle öyle değil! Eğer gerçekten vazgeçmezse perçeminden1
yakalarız.
1- Saçından.
16. Yalancı, günahkâr ve suçlu perçeminden.
17. Haydi, yardımcılarını çağırsın.
18. Biz de zebanileri çağıracağız.
19. Hayır, kesinlikle öyle değil! Ona boyun eğme; secde et ve
yaklaş1
.
1- Allah’a teslim ol, Allah’a boyun eğerek, saygıyla yönelerek, O’na
yakın ol.
Bölüm 30 97 /Kadr Sûresi 793
kadr sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kuşkusuz Biz onu1
kadir gecesinde2
indirdik.
1- Kur’an’ı. 2- “Kadr”, sözcük olarak değer, kıymet demektir. Kadir
gecesi, Kur’an’ın inmeye başladığı ilk gecedir. Ve bu tarihi süreç içinde yalnızca bir kez yaşanmıştır. Kadir gecesi her yıl tekrarlanan bir
süreç değildir.
2. Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir?
3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.1
1- Kadir gecesini önemli yapan, gecenin bizatihi kendisi değil,
Kur’an’ın o gecede indirilmiş olmasıdır. Yani geceyi önemli yapan
şey, Kur’an’ın ilk kez indirilmeye başlandığı gece olmasıdır. Bu gecenin, bin aydan daha hayırlı olduğunu söylemekle vurgulanan şey,
Kur’an’ın ne denli önemli bir olay olduğuna dikkat çekmektir. Bin yıl
sayısı, Kur’an’ın saygınlığının derecesini, önemini vurgulamak için
ifade edilen sayıdır. Bu süre bildiren bir sayı değil, değer bildiren bir
sayıdır. Bu gecenin günahları sıfırlayan bir gece olduğuna dair ileri sürülen rivayetlerin tamamı uydurmadır, Kur’an’ın mesajına her
açıdan aykırıdır ve İsrailiyat kaynaklıdır. Bu, parmağın gösterdiği
şeye bakmak yerine, parmağa odaklanmak körlüğünden başka bir
şey değildir.
4. Melekler1
ve ruh2
, onda Rabb’lerinin izniyle her bir emir için
iner de inerler.
1- “Elçiler” veya “ilahi güçler.” 2- Ruh, sözcük olarak; “can”, “vücuda hayat veren cevher” demektir. Kur’an, ruh sözcüğünü vahiy
anlamında kullanmaktadır. Zira vahiy, insana ve topluma hayat
vermekte, insana ve topluma düzen vererek onları canlı ve diri tutmakta; onlara en iyi yaşantıyı sağlamanın yolunu göstermektedir.
5. O, fecrin ağarmasına1
kadar selamdır.2
1- Şafak sökene kadar. 2- Esenliktir, güvendir.
[İniş sırası: 25, Mekki, 5 ayet.
Adını 1. ayetteki “kadr/değerli” sözcüğünden almıştır.]
794 98 /Beyyine Sûresi Bölüm 30
beyyine sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kitap Ehli’nden ve Müşriklerden gerçeği yalanlayan nankörler, kendilerine beyyine1
gelmeden ayrılığa düşmüş değillerdi.
1- Kanıt içeren; açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi.
2. Allah’tan gelen dokunulmamış sahifelerden okuyan bir rasul.
3. Onda değerli kitaplar1
vardır.
1- Hükümler, öğretiler.
4. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine beyyine1
geldikten sonra
ayrılığa düştüler.2
1- Gerçeği apaçık, açıklayıcı olan bilgi. 2- Hakk’ı kabul etmeye yanaşmadılar.
5. Oysa Allah’a kulluktan ve dini hanifler1
olarak O’na has kılmaktan ve salatı ikame etmekten2
, zekâtı vermekten2
başka
bir şeyle emrolunmadılar. İşte doğru din budur.
1- Şirk koşmaksızın Allah’a yönelmiş olan. 2- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelmek, O’na kulluk etmek ve bunu arınmış, temizlenmiş bir benlikle yapmak.
6. Kitap Ehli’nden gerçeği yalanlayan nankörler ve müşrikler,
içinde sürekli kalmak üzere Cehennem ateşindedirler. İşte
onlar, yaratılmışların en şerlileridirler.
7. İman eden ve salihatı yapan1
kimseler; işte onlar yaratılmışların en hayırlı olanlarıdır.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışmak, düzeltici olmak, yapıcı olmak, düzeltmeye teşvik etmek, iyiye yönlendirmek.
8. Onların, Rabb’leri yanındaki ödülleri; içinde kesintisiz olarak
sürekli kalacakları, altlarından nehirler akan Adn Cennetleridir. Allah, onlardan hoşnut olmuş, onlar da O’ndan hoşnut
olmuşlardır. İşte bu, Rabb’ine huşu1
duyan kimseler içindir.
1- Derin saygı ve içten sevgi beslemek, üstün ve yüce görmenin sonucu olarak hayranlık duymak.
[İniş sırası: 100, Medeni, 8 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-beyyine/kanıt içeren bilgi” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 30 99 /Zilzal Sûresi 795
zilzal sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Yeryüzü şiddetli sarsıntı ile sarsıldığı zaman,
2. Yeryüzü ağırlıklarını çıkardığı;
3. Ve insan, “Ona ne oluyor?” dediği,
4. İzin Günü1
, haberlerini anlatacak.2
1- Hesap sorma günü. 2- O gün yeryüzü hal diliyle olup biteni anlatacak.
5. Çünkü Rabb’in ona vahyetmiştir.1
1- Böyle düzen koymuştur.
6. İzin Günü, insanlar amelleri kendilerine gösterilsin diye grup
grup ortaya çıkacaklar.
7. Artık kim zerre ağırlığınca iyilik yapmışsa onun karşılığını görür.
8. Ve kim zerre ağırlığınca kötülük yapmışsa onun karşılığını görür.
[İniş sırası: 93, Mekki, 8 ayet.
Adını 1. ayetteki “zilzal/sarsıntı” sözcüğünden almıştır.]
796 100 / Adiyat Sûresi Bölüm 30
adiyat sûresi
[İniş sırası: 14, Mekki, 11 ayet.
Adını 1. ayetteki “adiyat/koşan” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Soluk soluğa koşanlara ant olsun,
2. Çarparak ateş çıkaranlara,
3. Sabahleyin akın edenlere,
4. Sonra toz koparanlara,
5. Sonra onunla bir topluluğa dalanlara ki,
6. Kuşkusuz insan1
Rabb’ine karşı çok nankördür.
1- Sapkınlıkta kalmayı tercih eden müşrikler.
7. Ve o1
da buna tanıktır.2
1- Müşrik insan. 2- Kendisinin nankörlüğüne.
8. Doğrusu o hayrı1
aşırı derecede sever.
1- Dünya malını.
9. Bilmez mi kabirlerde olanlar çıkarıldığı zaman,
10. Ve göğüslerde olanlar açığa çıkarıldığı zaman,
11. İzin Günü1
Rabb’lerinin her şeylerinden haberdar olduğunu.
1- Hesap sorma günü.
Bölüm 30 101 /Kari’a Sûresi 797
kari’a sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kariah.
2. Kariah nedir?
3. Kariah’ın ne olduğunu sen nereden bileceksin?
4. O gün insanlar sağa sola uçuşan pervaneler1
gibi olurlar.
1- Kelebekler, böcekler.
5. Dağlar etrafa saçılmış renkli yün gibi olur.
6. Kimin tartısı ağır gelirse,1
1- Sevabı günahından çok olursa.
7. O hoşnut edici bir yaşayış içindedir.
8. Kimin tartısı hafif gelirse,1
1- Sevabı günahından az olursa.
9. Artık onun anası haviyedir.
10. Onun ne olduğunu sen nereden bileceksin?
11. O, kızgın bir ateştir.
[İniş sırası: 30, Mekki, 11 ayet.
Adını 1. ayetteki “el-Kariah/şiddetli ses” sözcüğünden almıştır.]
798 102 / Tekasur Sûresi Bölüm 30
tekasur sûresi
[İniş sırası: 16, Mekki, 8 ayet.
Adını 1. ayetteki “tekasur/çoklukla övünme” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Çoğaltma yarışı sizi oyaladı.1
1- Mal, mülk edinme hırsı, bütün hayatınızı mal edinme peşinde
harcamanıza neden oldu.
2. Ta ki ölüp kabirlere girinceye kadar.
3. Hayır, asla bildiğiniz gibi değil; yakında bileceksiniz.
4. Yine hayır, bildiğiniz gibi değil; yakında bileceksiniz.
5. Hayır, asla bildiğiniz gibi değil, keşke kesin bilgi ile bilseydiniz.
6. Bilesiniz ki kesinlikle alevli ateşle karşı karşıya kalacaksınız.
7. Sonra onu gözlerinizle kesin olarak göreceksiniz.
8. Sonra İzin Günü kesinlikle nimetten1
sorulacaksınız.
1- Size verilen nimetlerden.
Bölüm 30 103 /Asr Sûresi 799
asr sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Asra1
ant olsun,
1- Asr, sözcük olarak -isim ve mastar olarak- zaman, çağ, yüzyıl,
ikindi vakti, kabile, tutuklamak, menetmek gibi anlamlara gelmektedir.
2. Kuşkusuz insan kesinlikle hüsrandadır.
3. Ancak inananlar, sâlihâtı1
yapanlar, hakkı ve sabrı tavsiye
edenler hariç.
1- Bozuk olan şeyi düzeltmeye çalışanlar, düzeltici olanlar, yapıcı
olanlar, düzeltmeye teşvik edenler, iyiye yönlendirenler.
[İniş sırası: 13, Mekki, 3 ayet.
Adını 1. ayetteki “asr/zaman, çağ” sözcüğünden almıştır.]
800 104 / Hümeze Sûresi Bölüm 30
hümeze sûresi
[İniş sırası: 32, Mekki, 9 ayet.
Adını 1. ayetteki “hümeze/ kaş göz hareketiyle alay edenler”
sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Arkadan çekiştirenlerin, kaş göz hareketiyle alay edenlerin
vay haline!1
1- Nebiye ve davetine karşı küçümseyici tavır takınan, onu alaya
alanların vah haline.
2. O ki malı toplayıp, onun hesabını yapıp durur.
3. Malın kendisini sonsuza dek yaşatacağını sanıyor.
4. Hayır, kesinlikle bildiği gibi değil, kesinlikle o hutameye atılacak.
5. Hutame’nin ne olduğunu sen nereden bileceksin?
6. Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir.
7. Yüreklere işleyen bir ateş.
8. Kuşkusuz o, onların üzerine kapatılmıştır.
9. Uzatılmış sütunlar arasında.
Bölüm 30 105 /Fil Sûresi 801
fil sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Görmedin mi? Rabb’inin fil sahiplerine ne yaptığını?
2. Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
3. Onların üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi;
4. Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atan.
5. Böylece onları yenmiş ekin yaprağı gibi yaptı.
[İniş sırası: 19, Mekki, 5 ayet.
Adını 1. ayetteki “fil” sözcüğünden almıştır.]
802 106 / Kureyş Sûresi Bölüm 30
KUREYŞ sûresi
[İniş sırası: 29, Mekki, 4 ayet.
Adını 1. ayetteki “Kureyş/ bir Arap kabilesinin adı” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kureyş’i alıştırdığı için1
;
1- Kureyş’in emin ve rahat olmasını sağladığı için.
2. Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı1
için;
1- Emin ve rahat olmalarını sağladığı için.
3. Bu evin1
Rabb’ine kulluk etsinler.
1- Kabe’nin.
4. Onları yedirip açlıktan korudu ve onları güvene kavuşturdu.
Bölüm 30 107 /Maun Sûresi 803
maun sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Dini1
yalanlayanı görüyorsun değil mi?
1- Ceza/karşılık. Hesap Günü’nü. Borcunu: Kendisine verilen nimetleri yok sananı gördün mü? Din, deyn/borç sözcüğünden türemiştir.
2. İşte o, yetimi itip kakar.
3. Miskini doyurmaya teşvik etmez.1
1- Çalışmaya gücü yetmeyenin, kendi malında bulunan payını vermez.
4. Vay haline salat edenlerin.1
1- Gösteriş olsun diye veya çıkarları için yardım edenlerin vay haline. Söz konusu bu kimseler, Mekkeli müşriklerdir. Ayete, “Gösteriş
yapmak için namaz kılanların vay haline.” şeklinde anlam verilmesi
doğru değildir. Mekke koşullarında Müslüman olduğunu bile gizlemek zorunda olanların, gösteriş için namaz kılmaları söz konusu
edilemez. Surenin, bu ve bundan sonraki ayetlerinin Medeni olduğunu söylemek ise, bu yanılgıdaki tutarsızlığı izah etme düşüncesinden kaynaklanan ikinci bir yanılgıdır. Bu yanılgının esas nedeni,
karşılaşılan her “salat” sözcüğüne “namaz” anlamı verilmesinden
kaynaklanmaktadır. Oysaki salat sözcüğünün anlamlarından biri de
“yardım etmek, destek olmak” tır.
5. Onlar ki salatlarından1
gafletteler.
1- Yardım etme, destek olma bilincinden, erdeminden yoksundurlar.
6. Onlar gösteriş yapanlardır.
7. Ve küçük, basit, sıradan yardımı bile esirgerler.
[İniş sırası: 17, Mekki, 7 ayet.
Adını 7. ayetteki “maun/küçük yardım” sözcüğünden almıştır.]
804 108 /Kevser Sûresi Bölüm 30
kevser sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Kuşkusuz Biz1
sana kevseri2
verdik.
1- Kur’an’daki “Biz” sözcükleri çokluğu değil, “yüceliği”, “gücü”, “büyüklüğü” ifade etmektedir. Bütün dillerde gücü elinde bulunduran
kimseler, kendi “güç ve üstünlüklerinden” söz ederken, açıklamalarında ve buyruklarında “biz” zamirini kullanmaktadırlar. Allah’ın,
kendisini ve ilahlık niteliklerini konu edinen ayetlerin tamamında
“ene/ben”, “inni/beni, bana” zamirleri gibi tekil şahıs zamirleri kullanılmaktadır. 2- Pek çok hayırlı ve güzel nimetleri, Kur’an’ı. Kevser, sözcük olarak çokluk demektir. Bu çokluk, “sayısal” şeyler için
olabileceği gibi; değerli olma, önemli olma gibi şeyler için de olabilir.
2. O halde Rabb’in için salat1
et ve zorlukları göğüsle.2
1- İbadete layık yegâne ilahın Allah olduğuna inan ve şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönel, yalnız O’ndan iste, azim ve kararlılıkla O’nun yolunu sürdürmeye devam et. 2- Çevirilerin, ayette geçen “venhar” sözcüğüne “kurban kes” anlamını vermeleri, ayetin
bağlamını dikkate almamaktan kaynaklanan bir yanılgıdır. Surenin
vahyedildiği dönem ve koşullar dikkate alındığında “kurban kesmekten” söz etmenin mümkün olmayacağını da anlamak gerekir.
Nahr, sözcük olarak, “göğüs, gerdan, göğüslemek, deveyi göğsünden kesmek, elleri göğse değdirmek gibi anlamlara gelmektedir.
“Nahr” sözcüğü, burada “göğüslemek, göğüs germek” anlamına
gelmektedir.
3. Kuşkusuz o sana buğzeden1
, sonu olmayanın ta kendisidir.2
1- Nefret eden, kin besleyen. 2- Sonu ebter/beter olacak olandır.
Sonu kötü olacak olan odur.
[İniş sırası: 15, Mekki, 3 ayet.
Adını 1. ayetteki “kevser/çokluk, nimet, şeref, değer” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 30 109 /Kafirun Sûresi 805
kafirun sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. De ki: “Ey kâfirler.1
1- Kâfir ve küfür aynı kökten türemişlerdir. Küfür sözcüğünün birincil anlamı “örtmek” demektir. Kur’an, nankörlük etmeye “küfür”
demektedir. Karanlığı ile her şeyi örttüğü için geceye de kâfir denmiştir. İmanın zıddı olan inançsızlığa da küfür denmektedir. Kefere
fiilinin ism-i faili olan “kâfir” sözcüğü, sözcük anlamı olarak nankörlük etmek, örtmek, inkâr etmek demektir. En büyük küfür, şirktir.
2. Ben, sizin kulluk ettiğinize asla kulluk etmem.
3. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmezsiniz.
4. Ben, sizin kulluk ettiğinize asla kulluk edecek değilim.
5. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.
6. Sizin dininiz1
size, benim dinim1
de bana.
1- Din kavramı; Kur’an’da, inanç sistemi, yaşam biçimi, toplumsal
düzen, yasa, hesap, karşılık/ceza vb. anlamlarda kullanılmıştır. Din,
öncelikli anlamı itibariyle, yaşamı düzenleyen ilke ve kuralların referans alındığı değerler demektir. Kur’an’a göre, “yaşamı” düzenlemede vahyin değerlerini referans almayan her düşünce ve inanç
küfürdür. Keza insanlar; yaşamlarını, düzenlerini hangi değerleri referans alarak belirliyorlarsa, referans aldıkları değerler onların dinidir. Örneğin 3/Al-i İmran 73; 6/En’am 70; 7/Araf 51; 12/Yusuf 76;
40/Mü’min 26. Kur’an, nasıl ki Mekkeli müşriklerin cahiliye değerlerini referans alan düzenlerini, sistemlerini din olarak tanımlıyorsa;
günümüzün Kur’an’ı referans almayan bütün düzen ve sistemleri
de birer cahiliye “din”dir. Ancak şu gerçek göz ardı edilmemelidir:
Allah, Kur’an’ı değerleri referans almak koşulu ile yaşadığımız hayatı düzenlemeyi bize bırakmıştır: Nasıl bir yönetim biçimi, nasıl bir
ekonomik sistem, nasıl bir yaşam biçimi vb. olması gerektiği konusunda yetki de, görev de, sorumluluk da bize aittir. Kur’an’ı referans
almak koşulu ile günün koşullarına ve ihtiyaça göre istediğimiz düzeni/sistemi kurmak bize bırakılmış bir husustur.
[İniş sırası: 18, Mekki, 6 ayet.
Adını 1. ayetteki “kafirun/örtmek” sözcüğünden almıştır.]
806 110 /Nasr Sûresi Bölüm 30
Nasr sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman,
2. İnsanların Allah’ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğün
zaman,
3. O zaman, Rabb’ini hamd1
ile tesbih2
et. Ve O’ndan mağfiret3
dile. Kuşkusuz O, tövbeleri kabul edendir.
1- Övgü ile yücelt. 2- Allah’ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm
mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah’ı kendisine
özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak demektir. 3- Bağışlanma.
[İniş sırası: 114, Medeni, 3 ayet.
Adını 1. ayetteki “nasr/yardım” sözcüğünden almıştır.]
Bölüm 30 111 / Tebbet-Mesed Sûresi 807
tebbet sûresi
[İniş sırası: 6, Mekki, 5 ayet.
Adını 1. ayetteki “Tebbet/ kurusun, kahrolsun” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. Ebû Leheb’in iki eli1
kurudu2
. Ve kendisi de yok oldu3
.
1- Gücü, malı mülkü, imkânı. 2- Yok oldu. 3- Kur’an, anlatım üslubu olarak, ileride olacak bir şeyin, kesinlikle olacağını vurgulamak
için gelecek zaman yerine geniş veya geçmiş zaman kipini kullanmaktadır.
2. Ne malı ve ne de kazandıkları ona bir yarar sağlamadı.
3. Alevli ateşe atılacak.
4. Odun hamalı karısı da.
5. Boynunda liften bir urgan1
.
1- Benzetme ile boynundaki urgan/kalın iple kocası ve kendisi için
Cehennem ateşine odun taşıyacağı ifade edilmektedir. “Odun taşımak”, Arapça’da deyim olarak, “koğuculuk yapmak, laf taşımak”
anlamına gelmektedir.
808 112 /İhlas Sûresi Bölüm 30
ihlas sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. De ki: “O Allah1
ehad’tir.”2
1- Allah, Allah’ın özel ismidir. Allah sözcüğü, isim olarak Allah’ın
dışında başka hiçbir şey için kullanılamaz. Başka dillere bu ismin
dışında başka bir isimle aktarılamaz. Dilbilimcilere göre herhangi
bir isimden türememiş, çoğulu, erili, dişili olmayan “tek başına, köksüz bir isimdir. 2- Bir tektir: Ehad, sayısal bir değer olarak tek, bir
demek olmasının yanında, bu teklikte “eşsizliği”, “benzersizliği” de
ifade etmektedir.
2. Allah Samed’dir.1
1- Hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şey kendisine muhtaç olunandır. Dilediğini yapan, istediği kuralı koyandır. Ezeli ve ebedi olandır.
3. Doğurmamış, doğurulmamıştır.
4. Hiçbir şey O’nun dengi değildir.
[İniş sırası: 22, Mekki, 4 ayet.
Adını surenin içeriğinden almıştır.]
Bölüm 30 113 / Felak Sûresi 809
felak sûresi
[İniş sırası: 20, Mekki, 5 ayet.
Adını 1. ayetteki “felak/yarıp çıkaran” sözcüğünden almıştır.]
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. De ki: “Felak’ın1
Rabb’ine sığınırım.
1- Felak, sözcük olarak “yarıp çıkaran” demektir. Bu yarılmayı karanlığı yaran aydınlıkla sınırlamak doğru değildir. Felak’ın Rabb’ı
isim tamlaması olarak, evrende karanlığı yaran aydınlık da dâhil
olmak üzere, bitki, toprak, hücre, kısacası üreyerek, yarılarak, bölünerek çoğalan, değişikliğe uğrayarak yenilenen ne varsa onların
tamamının programlayıcısı, düzenleyicisi demektir.
2. Yarattığı şeylerin şerrinden,
3. Ve çöktüğü zaman karanlığın1
şerrinden,
1- Ayette gece sözcüğü yer almamaktadır. Bu karanlık gecenin karanlığı olabileceği gibi mecazen cehaletin karanlığı anlamına da
gelmektedir. Ve korkulması gereken en koyu karanlık da cehalet karanlığıdır. Cehalet, yalnızca bilgisizlik demek değildir; aynı zamanda
gerçeğin dışında bir şeye inanmak ve doğru olanın, hakkın tersini
yapmaktır.
4. Düğümlere üfleyenlerin şerrinden,
5. Ve kıskandığı zaman, kıskananın şerrinden.
810 114 /Nas Sûresi Bölüm 30
Nas sûresi
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla
1. De ki: “İnsanların Rabb’ine sığınırım;
2. İnsanların melikine1
,
1- Sahibine, yöneticisine, tasarruf sahibine. Mutlak melik yalnızca
Allah’tır; O, mülkün sahibi, egemeni ve yöneticisidir.
3. İnsanların İlahına.
4. Hannasın1
vesvesesinin2
şerrinden,
1- Çok sinsi, gizlenen, sinsi düşman. 2- Fısıltılı bir sesle düşünce aşılayarak yönlendirmek.
5. O ki insanların göğüslerine vesvese verir,
6. Cinlerden ve insanlardan.1
1- Görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen, tanınan ve tanınmayan; herkesten, her şeyden.
[İniş sırası: 21, Mekki, 6 ayet.
Adını 1. ayetteki “nas/insanlar” sözcüğünden almıştır.]
811
Cariye:2/221; 24/32
Cehennem: 2/39, 81, 119; 4/14; 11/119;
19/70; 20/74; 43/74; 52/16; 59/17
Cehennem’e girmeyecek hiç kimse
yoktur: 19/71, 72
Cehennemin cin ve insanlarla doldurulması: 32/13, 14; 38/85
Cehennemin kenarında dizüstü çökmek: 19/68
Cennet: 2/35, 82, 111, 214, 265;
3/198; 4/13, 57; 13/23; 47/5
Cennetin sürekliliği: 4/122, 169; 5/37
Cennette eş: 47/15; 55/57, 58, 70;
56/17-24, 78/33
Cennette hayat: 15/47, 48; 18/31;
21/102; 22/23; 23/19; 35/33, 35;
36/56-58; 38/51, 52; 41/31; 43/71, 73;
Ceset: 38/34
Ceza: 4/25; 16/61; 36/39
Cibril: 2/97, 98; 66/4
Cibt: 4/51
Cihad: 3/142; 4/95; 5/54; 8/74, 75,
9/16, 73, 81, 86, 88; 22/78; 29/6, 8;
29/69; 47/31; 49/15
Cilbab: 33/59
Cimrilik: 3/180; 4/37; 9/67, 76; 25/67;
47/38; 57/24; 59/9; 64/16; 92/8
Cin: 6/100, 128; 17/27; 27/39; 34/12,
14, 34; 37/158; 55/15; 72/1
Cinlerin Kur’an dinlemesi: 46/29, 30;
72/1
Cinn ve ins: 6/112, 130; 7/38, 179;
11/119; 41/25, 29; 46/18; 51/56;
55/33, 39, 56; 72/5, 6 ; 114/6
Cizye: 9/29
Cömert: 92/5
Cudi: 11/44
814
Cuma namazı: 62/9-11
Cumartesi: 2/65; 4/47, 154, 163
Cünüp: 4/43
Ç
Çağrı: 40/41-43
Çarpıtma:2/75
Çekişme: 8/46
Çekiştirme: 104/1
Çocuk emzirme: 64/6
Çocukların öldürülmesi: 17/31
Çoğaltma yarışı: 102/1
Çoklukla övünme: 9/25
D
Dağ: 7/171; 27/88
Dalgıç: 38/37
Danışma: 3/159; 42/38, 39
Davete/Kitaba/vahye/rasule muhatap olmayan ondan sorumlu değildir:
6/131, 156, 157; 9/115; 17/15;
20/134; 26/208; 28/47, 59; 36/6
Davut:2/251; 34/10; 38/22, 24
Debbe: 6/38; 27/82; 29/60; 34/14
Değişme: 2/42
Demir: 57/25
Deniz: 7/136, 138; 25/53; 26/63;
35/22; 55/19, 20
Deri: 52/3
Deve: 7/40, 73, 77; 11/64, 65; 17/59;
26/155-157; 54/27, 29; 91/13
Dil: 30/22
Dileyen iman etsin, dileyen küfretsin:
18/29,
Dili dolaştırma: 75/16
Dilsiz: 2/18
Din:2/183, 256; 3/19, 24, 72, 73, 85;
4/125, 146, 171; 5/54, 77; 8/39; 9/29,
33; 10/104, 105; 12/76; 16/52; 24/55;
30/30, 32, 43; 36/20; 39/3; 40/26;
48/28; 49/16; 51/6; 61/9; 83/11;
98/5; 107/1, 6; 110/2
Dinde gevşeklik göstermek: 57/16
Dinden dönmek: 9/74
Dinginlik: 16/80
Dini Allah’a has kılmak: 4/146; 7/29;
10/22; 29/65; 31/32; 39/2, 11, 14, 17;
40/14, 65; 98/5
Dini ayakta tutmak: 42/13
Dini oyun ve eğlence yapmak: 7/51
Dini parça parça etmek: 6/159; 30/32
Diri: 35/22
Dirilme: 2/28, 56, 73; 3/27; 7/57;
11/7; 13/5; 15/23; 17/49, 98; 23/37,
82; 30/11, 56; 31/28; 40/11; 44/35;
64/7
Doğruyol:2/26, 97, 120, 137, 142,
143, 150, 157, 186, 198, 258, 264;
3/103; 4/115, 175; 5/67, 105; 6/153,
154; 7/16; 9/37; 10/43; 16/9, 104;
47/17; 61/9; 76/3
Dokuz ayet: 17/101
Domuz: 5/3, 60
Döneklik: 3/23, 24; 23/75
Dövmek: 4/34
Dua: 3/147, 194; 7/56, 134, 194, 197;
10/10, 12, 89; 13/14; 14/39, 40, 41;
17/11, 80; 22/12, 13; 23/118; 25/68,
77; 30/33; 32/16; 39/8; 40/14, 60, 65;
46/5; 71/28; 72/20
Duman: 41/11
Düğümlere üflemek: 113/4
Dünya Hayatı:2/86; 6/32, 70; 7/51;
9/38; 10/24; 11/15, 17; 13/25; 14/3,
27; 16/107; 17/18, 19; 18/28, 45, 46,
104; 29/64; 30/7; 31/33; 35/5; 40/39;
45/35; 47/36; 57/20
Dünya hayatına düşkünlük: 28/79
Dünyada kalma süresi: 46/35
Dünyadan nasibi unutmamak: 28/77
Düşünmek: 2/44, 266; 7/76, 201;
9/127; 10/3, 24; 11/24; 13/3; 16/11,
44, 69; 23/68, 78; 26/113; 30/21;
39/18, 21; 45/13; 54/51; 59/21; 67/10
Düzenbaz: 68/10
815
E
Ebu Leheb: 111/1
Ecel: 6/2, 60; 7/34; 15/5; 23/43
Ecir: 33/50
Edalı konuşmak: 33/32
Egemenlik: 22/56; 67/1
Eğlence: 21/16, 17
El: 5/64; 7/108, 124; 26/33; 36/71;
38/75; 49/1; 51/47; 111/1
El kesme: 5/33, 38
Elbise: 21/80; 78/10
Elbise giydirilmiş kütük: 63/4
Elbiseni temizle: 74/4
Elli bin yıl: 70/4
Emanet: 3/161; 4/58; 33/72; 70/32
Emir: 21/93
Enfal: 8/1
En sağlam tutamak: 31/22
Ensar: 9/100
Ergenlik: 4/6
Erkek: 3/195; 4/32, 34, 35; 9/67, 71,
72; 24/26; 33/35, 36; 48/5
Esir: 2/85; 3/15; 8/67, 70; 33/26; 47/4
Esma’ul Husna: 7/180; 20/8
Eş: 4/57; 7/189
Eşek: 62/5; 74/50
Eşit: 16/71, 76
Eş ve çocukların düşmanığı: 64/14
Evlat: 8/28
Evlatlık: 33/4, 5
Evlere arkadan girmek: 2/189
Evlere habersiz girmek: 24/27, 28, 29
Evlilik: 4/3, 22-25
Evliya: 3/28; 4/76, 139, 144; 5/51;
6/128; 7/27, 30; 8/73; 10/62; 29/41;
45/19
Evvelkilerin masalı: 8/31
Eyyub: 21/83; 38/41, 42, 44
Eyyub’un hanımını dövmesi: 38/44
Ezilenler: 28/5, 6
F
Facir: 80/42; 82/14; 91/8
Fahişe: 24/19
Fahişelik: 4/15; 7/80; 27/54
Fahşa: 2/169, 268
Fasık: 2/99, 197; 3/82; 5/3, 25, 26, 59;
7/102, 145, 163; 9/8, 24, 53, 67,68;
10/33; 32/20; 59/19; 61/5; 63/6
Fasık kimsenin haber getirmesi: 49/6
Fasl-ı hitab: 38/20
Fetera: 6/14
Fecrin Kur’an’ı: 17/78
Fesat: 11/116; 30/41; 47/22
Fetih: 8/19; 32/28; 48/1, 18; 61/13;
110/1
Fetihten önce ve fetihten sonra Müslüman olmak: 57/10
Fey: 59/7,8
Fıtrat/Yaradılış yasaları: 6/14; 14/10;
17/51; 30/30; 35/1; 36/22; 42/11
Fidye: 2/196, 229; 39/47; 70/11-14
Fil: 105/1
Firavun: 3/11; 10/83, 90; 20/71, 78;
23/46; 28/38; 40/26; 43/51, 52, 54
Fitne:2/191, 193, 217; 3/7; 4/91;
5/41, 71; 6/23, 53; 7/27; 8/25, 28,
39; 9/47-49; 10/85; 17/60, 73; 22/11;
29/10; 39/49; 51/14; 54/27; 64/15
Fitnelendirilmek: 29/2, 3; 38/24, 34;
44/17
Fuad: 32/9
Fuhuş: 4/19, 25; 6/151; 7/28; 17/32;
33/30
Furkan: 2/53; 3/4; 8/29; 21/48; 25/1
Furuc: 24/30
G
Gaflet: 23/63; 53/61, 62
Ganimet: 8/41, 69; 48/15
Gayb: 2/3, 33; 6/59; 12/102; 27/65,
75; 34/48; 52/41
Gaybı yalnızca Allah bilir: 46/23
Gazap: 1/7
Gece: 2/51; 17/1; 73/20
Gece Gündüz: 21/33; 35/13
Geçmişin masalları: 6/25; 23/83
816
Gemi: 7/64; 10/74; 11/37, 40-42,
44; 16/14; 17/66; 23/27, 28; 26/119;
36/41
Gerçeği gizlemek: 2/140
Gerçeği görmek: 6/104
Gerçeği kavramak: 23/56; 45/26
Geriye dönmek: 3/149
Giysi: 24/60
Gizli görüşme: 58/10
Gizli konuşma: 58/8
Gök: 67/3; 71/15
Gömlek: 12/93
Gönlün İslam’a açılması: 39/22
Gören ile Kör: 13/16
Görmek: 6/103; 7/143
Görünmeyen güçler: 9/40
Görünmeyen ordular: 9/26
Gösteriş: 2/264; 4/38; 107/6
Göz: 7/179; 54/37
Gözleriyle devirmek: 68/51
Gücün yetmesi: 2/233
Gün: 7/54; 10/3; 11/7, 65; 20/103,
104; 22/47; 25/59; 32/4; 41/9, 12;
50/38; 57/4; 69/7
Günah: 2/81, 217, 283; 4/111, 112;
5/29; 6/120; 53/32
Günahkar başkasının günahını yüklenemez: 53/38
Güneş: 10/5; 14/33; 35/13; 36/38, 40;
39/5; 55/5
Günün sonu: 30/18
Ğ
Ğılman: 52/24
Ğulam/delikanlı: 18/74
H
Habis: 3/179
Hacc: 2/158, 189, 196, 197, 200; 3/97;
5/95, 97; 9/3, 19; 11/46; 22/27, 29, 33
Haham: 9/31, 34
Hakaret: 6/108
Hakem: 4/65
Hakim: 10/1
Hakk: 2/42, 213; 7/118, 181, 193; 8/5,
7, 41; 17/81; 23/70, 71, 90; 28/48
Hakk ve Batıl: 13/17; 21/18; 34/49;
40/5; 47/3
Haksız: 4/40, 49; 7/177; 10/44, 47;
11/101; 12/23; 14/44; 16/33, 61;
18/57; 28/16; 29/40; 30/9; 42/41-43
Haktan hoşlanmamak: 23/70
Halife: 2/30; 6/165; 7/74, 129, 142;
10/14, 74; 24/55; 27/62; 35/39; 38/26
Haman: 28/6, 8, 38
Hamr(içki): 2/219; 5/90, 91; 47/15
Hanif: 2/135; 3/95; 4/125; 6/79;
16/123; 22/31; 30/30; 98/5
Hannas: 114/4
Haram: 2/85, 173; 5/3, 96; 6/139,
145, 146, 148, 150, 151; 7/32, 33,
157; 9/29; 10/59; 16/35, 115, 116,
118; 17/33; 24/3; 66/1
Haram ay: 2/194, 217; 5/2; 9/37
Harut-marut: 2/102
Has kılmak: 3/74
Hata: 4/112
Hatayı üstlenmek: 29/12, 13
Havari: 5/111, 112
Hayat ve ölümün nedeni: 67/2
Hâyır: 2/216
Hayırlarda yarışmak: 23/
Hayvan: 7/179; 22/36; 23/21
Hayvandan daha yetersiz: 25/44
Helal: 2/168; 5/1, 4, 5, 87, 88, 96;
6/118, 119, 121; 7/157; 9/37; 10/59;
16/114; 22/30
Herkes gücü oranında sorumludur:
23/62
Her nefis ölümü tadıcıdır: 21/35
Her şeyi sormayın: 5/101, 102
Hesaba çekilmek: 40/17
Heva: 5/48, 49, 70; 23/71; 25/43,
30/29; 38/26; 45/23; 47/14, 16
817
Hıristiyan: 2/111, 120, 135
Hırs: 45/17
Hızır(!) /Kullardan bir kul: 18/65-82
Hicap: 7/46; 33/53
Hicret: 4/89, 97, 100; 8/72, 74, 75;
16/41,110; 22/58; 59/9
Hidayet: 2/16, 38, 175, 272; 3/8, 73,
86; 6/84, 90; 7/154, 155, 158, 198;
9/109; 10/108; 16/37; 17/97; 18/55;
19/76; 40/53
Hidayete/doğru yola iletilmeyecek/
eremeyecek olanlar: 9/109; 16/107;
28/50; 40/28; 46/10; 63/6
Hikmet: 2/151, 251, 269; 3/164; 4/54;
16/125; 17/39; 19/12; 26/21; 28/14;
31/12; 33/34; 38/20; 43/63; 54/5
Hile: 83/1, 2, 3
Homoseksüellik: 4/16; 7/81; 26/165,
166, 168; 29/28, 29
Hortumun üzerine damga basmak:
68/16
Hoş söz: 14/24
Hudhud: 27/20-22
Huri: 44/54; 52/20; 55/70, 72, 74;
56/22; 78/33
Huşu: 2/74; 20/3; 23/57; 33/39
Hutame: 104/5-7
Hüccet: 6/83, 149; 45/25
Hüküm: 21/79
Hürriyet: 76/12
I
Irzı korumak: 24/30, 31
Islık: 8/35
İ
İbadet: 6/162; 7/26; 22/67
İblis: 2/34; 7/11-18; 15/31-42; 17/61-
65; 18/50; 20/116; 26/95; 34/20, 21;
38/74-83, 85
İbrahim:2/124-127, 130, 132, 133,
135, 260; 3/67; 4/54; 60/4
İbrahim’in babasına bağışlanma
dilemesi: 60/4
İbrahim’in oğlunu kurban etmesi:
37/102, 103, 107
İbrahim’in yıldız, ay güneş örnekliği:
6/76-78
İçki: Bkz. Hamr
İddet: 2/231; 65/4
İdris: 19/56
İffet: 2/232
İftira/ifk: 24/4, 6, 11, 12, 16, 23
İhanet: 4/107
İhbitu/inin: 2/36, 38
İhtiras: 3/19; 89/19, 20
İhtiyacı olanlara yardım: 76/8, 9;
89/15-19
İktidar: 28/6
İlah: 2/133, 163, 255; 3/2, 6, 151;
5/73, 116; 6/1; 7/138, 140; 9/31;
10/90; 16/51; 20/88; 21/22, 24;
23/117; 25/42, 43; 26/29; 36/74;
45/23; 47/19; 50/26
İlham: 91/8
İlim: 2/120, 145; 3/7, 18, 61; 4/162,
166; 9/122; 10/5, 93; 13/8, 37; 16/27,
75; 17/107; 18/65; 19/43; 21/74, 79;
22/54; 27/15; 28/80; 29/49; 34/6;
35/28; 42/14; 45/17; 47/16
İlliyin: 83/18, 19, 20
İman: 14/27
İmana erdirdiği için Allah’a minnet
duymak: 49/17
İmana zulüm bulaştırmak: 6/82
İman edip sahlihatı yapmak: 2/25,
62, 82, 277; 3/57; 4/57, 122, 173; 5/9,
69, 93; 7/42; 10/4, 9; 13/29; 14/23;
18/30; 22/50; 25/70; 28/67, 80; 29/7,
9; 32/19; 45/30; 47/12; 98/7
İman etmeyecek olanlar: 10/96
İmanın artması: 8/2; 9/124; 33/22;
47/4, 74/31
İmanda emin olma: 6/75
İmanın hâyır/yarar vermemesi:
6/158; 10/98
İmran’ın hanımı: 3/35,
818
İnanan/İman: 2/62, 91, 97, 104, 137;
4/57
İnanan iki gurubun bir birleriyle
vuruşmaları: 49/9
İnananlar kardeştir: 49/10
İncil: 5/46, 47
İnfak: 2/3, 195, 215, 219, 254, 262,
267, 270, 272, 273; 3/92; 4/38, 39;
5/64; 8/3, 63; 9/53, 54, 98, 99; 13/22;
22/35; 32/16; 34/39; 36/47; 63/10
İns: 6/128
İnsan: 4/1, 28
İnsan aceleden yaratılmıştır: 21/37
İnsan aç gözlü ve bencildir: 70/19
İnsan dilerse şükreder, dilerse küfreder: 76/3
İnsan en iyi biçimde yaratılmıştır: 95/4
İnsanın başına gelenler: 8/51, 53;
17/15; 42/30
İnsanın kendisi de ayettir: 51/21
İnsanın kendisine haksızlık yapması:
9/36, 70; 43/39, 76; 72/14, 15
İnsanın kendisine ihanet etmesi:
56/46
İnsanın üç sınıfa ayrılması: 56/7-12
İnsan kerem sahibidir: 17/70
İnsan nankördür: 80/17; 100/6
İnsan yaratılmışların en hayırlısıdır: 98/7
İnsan zalim, nankör, cahil, aceleci,
cimri, bencil, kafirdir: 14/34; 17/11,
67; 43/15
İnşaallah demek: 18/23, 24
İp:2/187
İpek: 35/33
İrem: 89/7
İri gözlü eş: 7/48
İsa: 3/55, 59
İshak: 37/113
İsim: 2/31, 33
İslam:3/19, 85
İsmail: 19/54
İsraf: 5/32; 6/141; 7/31, 81; 25/67
İsrailoğulları: 2/40, 83, 122, 246;
10/90, 93
İstiva 2/29; 7/54
İş olsun diye Allah’a kulluk etmek:22/11
İtaat: 3/152; 4/59, 64, 69, 80, 81; 5/92
İtikaf:2/187
İyiliği buyurmak, kötülükten sakındırmak: 22/41; 31/17
İyilik:2/83; 6/160; 7/168; 9/50, 67;
10/26; 16/30; 17/7; 28/77, 84; 40/40;
64/9
İyilik ve kötülük: 45/15
İzzet:4/139; 10/65; 35/10; 63/8
K
Kabe: 3/96
Kabir: 36/51; 54/7; 80/21; 102/2
Kabir azabı: 10/45; 23/112-114;
30/55; 36/52; 40/46; 46/35; 79/46
Kader: 9/51; 15/21
Kadın: 2/49, 221, 223, 228, 235, 282;
3/14, 195; 4/4, 15, 19, 32, 34, 35, 127,
128, 128; 5/5; 9/67, 71, 72; 24/26;
28/4; 33/35, 36, 58, 59, 73; 48/5;
60/1, 10-12
Kadın yönetici: 27/23, 24
Kadir gecesi: 97/1, 2, 3
Kafir(Gerçeği yalanlayan nankör):
2/6, 19, 24, 26, 90, 105, 108, 212, 258;
3/12; 21/94; 26/19; 46/20, 34; 64/10
Kalbinde hastalık olanlar: 8/49;
9/125; 22/53; 33/12; 47/20, 29
Kalbin mühürlenmesi: 10/75; 30/59;
40/35; 42/24; 45/23; 47/16; 63/3
Kalbin tatmin olması: 22/54
Kalbin üzerinde kilit olması: 47/24
Kalem: 68/1
Kalp: 2/7, 10, 74, 97; 3/154, 167;
4/63, 155; 5/52; 6/46, 125; 7/101,
179; 8/2, 10, 11, 63; 9/77, 87, 93, 110,
127; 13/28; 16/22, 106; 17/46; 18/57;
819
22/35, 46; 23/63; 25/32; 33/4; 46/26;
50/37; 57/16; 59/10; 61/5; 64/11;
66/4; 109/1
Kalpler Allah’ın öğüdü ile huzura
kavuşur: 39/23
Kan: 2/30, 84
Kandil: 67/5; 71/16; 78/13
Karakter: 17/84
Karanlık:2/257; 5/16; 6/39; 35/20
Karga: 5/31
Karı-Koca: 58/1
Karınca:27/18
Karia: 69/4
Karşılık görmek: 45/22; 46/16, 19;
69/24; 74/38; 76/22; 77/43; 78/26;
99/7, 8
Karun: 28/76, 78, 79
Kaydedici: 82/10
Kayyum: 30/30
Kazanç:2/79
Kazançlı ticaret: 61/10-12
Kehf: 18/9
Kelale: 4/176
Kelime: 2/37, 124; 3/45; 4/164, 171;
6/34, 115; 8/7; 10/64, 96; 18/109;
66/12
Kerim: 8/4; 49/13
Keşiş: 5/82
Kevser: 108/1
Kıble:2/142-145; 10/87
Kırk yaş: 46/15
Kırk yıl: 5/26
Kıskanma: 113/5
Kıssas:2/178, 179; 5/45
Kıyam: 26/218; 39/9
Kıyamet Günü: 2/113; 18/47; 21/2;
70/8-11; 73/14, 17, 18; 81/1-13
Kıyametin belirtileri: 47/18
Kız çocuğu: 16/58-60; 43/17, 18
Kız çocuğunun öldürülmesi: 81/8, 9
Kibir: 4/173; 31/18; 40/27
Kilit: 39/63; 42/12
Kirleri gidermek: 22/29
Kitabın arkadan verilmesi: 84/10
Kitabın sağdan verilmesi: 17/71;
69/19; 84/7
Kitabın soldan verilmesi: 69/25
Kitap: 16/89; 23/49, 63; 26/1; 27/75;
28/2, 43; 31/2, 3; 32/2, 3, 23; 35/32;
39/69; 40/2; 42/2; 44/2; 45/2; 52/2,
3; 54/52
Kitap ehli: 2/105, 109; 3/23, 69, 70,
71, 72, 75, 99, 113, 199; 4/44, 47
Kitap ehline uymak: 3/100
Kitap’ı değiştirmek: 3/78, 187
Kitapta olanı gizlemek: 2 /159, 174;
5/15
Kitap taşıyan eşek: 62/5
Kitap ve Hikmet: 2/2, 44, 53, 78, 87,
91, 101, 113, 121, 129, 146, 213, 231;
3/3, 7, 48, 164; 4/113; 5/110; 16/64;
62/2
Kitap ve Hüküm: 45/16
Kitap ve mizan: 42/17; 57/25
Korku: 4/77
Koyun: 21/78; 38/23, 24
Köle:2/221; 4/92; 5/89; 16/75; 24/32;
26/22; 58/3
Köpek: 7/176; 18/18
Kör: 2/18; 10/43; 17/72; 17/97; 20/125;
22/46,61; 25/73; 35/19; 80/2-4
Kör ile gören: 40/58
Körleri doğru yola iletemezsin:30/53
Kör, topal, hasta: 48/17
Kötülüğü iyilikle savmak: 23/96-98;
41/34
Kötülüğün örtülmesi: 47/2; 64/9
Kötülük: 4/78, 79, 110; 6/160; 7/168;
9/67; 10/27; 16/34; 17/7; 30/36;
40/40
Kötü söz: 13/26
Kötü ve iyi: 45/21; 53/31
Kudret helvası: 2/57; 7/160
Kudus’un Ruhu: 5/110
Kulak, göz, fuad: 2/7; 9/61; 15/18;
17/36
820
Kulluk: 1/ 5, 21; 3/64; 4/172; 5/76;
6/56; 10/18, 29; 16/73; 22/71, 72;
23/47; 26/70, 71; 29/56; 39/11, 13,
14; 51/56; 109/2-5
Kumar: 5/91
Kur’an: 4/82; 6/19, 122, 126, 155;
7/2, 3, 32, 52, 174, 204; 10/37, 38,
57; 11/1; 12/1-3, 104, 111; 14/1, 52;
15/87, 91; 16/89, 98; 17/9, 41, 45, 46,
82, 89, 106; 18/2, 54; 19/97; 20/2, 3,
113, 114; 22/16; 25/32; 26/193-197;
27/1, 2, 76; 30/58; 36/2, 5, 6, 69,
70; 38/1; 39/27, 28; 41/3, 44; 43/3,
4; 44/58; 45/11, 20; 46/12; 47/14;
54/17, 22, 32, 40; 55/2; 56/77, 78;
57/9; 65/11; 68/52; 85/21, 22; 86/13
Kur’an’a dokunmak/ellemek: 56/79
Kur’an’a uymak zorunludur: 28/85;
39/55
Kur’an büyük adama indirilmeliydi:
43/31
Kur’an diriler içindir: 36/70
Kur’an’ı dinlemeyin: 41/26
Kur’an’ın benzeri: 17/88
Kur’an’ın dağa indirilmesi: 59/21
Kur’an’ın indirilmesi: 25/6
Kur’an’ın parça parça indirilmesi:
25/32; 76/23
Kur’an’ın terk edilmesi: 25/30
Kur’an’ı parçalara ayırmak: 15/91
Kur’an uyduruldu diyenler: 11/13, 14;
25/4, 5; 46/8, 11
Kur’an üzerinde düşünmek: 47/24
Kurban: 2/196; 5/2, 27, 95, 97; 22/34,
37; 48/25
Kurtuluş: 3/130, 200; 7/157; 8/45;
22/77; 24/51, 30/38; 39/61; 40/41
Kuruntu: 2/78; 4/119, 120, 123
Kusurları araştırmayın: 49/12
Kuş: 2/260; 3/49; 5/110; 27/16, 17,
20; 34/10; 38/19; 105/3
Küfür: 13/5, 36; 14/9, 28; 16/106
Kütük:63/4
L
Lanet: 3/61, 87; 4/47, 52, 118; 5/13;
28/42; 33/64
Lat ve Uzza, Menat: 53/19, 20, 23
Levha: 7/145, 150, 154
Levh-i Mahfuz: 85/22
Lezbiyenlik: 4/15
Lokman: 31/12
Lokman’ın oğluna tavsiyesi: 31/13-19
Lut: 7/80; 11/77-81; 15/68-71,
Lut’un hanımı: 11/81; 15/60; 28/56, 57
Lutuf: 27/73
M
Mağara: 9/40; 18/10, 16, 17, 25
Mal: 8/28; 63/9; 104/2-4
Mal mülk: 70/18, 21
Ma’ruf; Münker: 2/263; 3/110, 114;
7/157; 9/71
Masal: 25/5; 27/68; 46/17; 68/15
Maymun: 2/65; 5/60; 7/166
Mearic: 70/3
Mecid: 50/1
Mecnun: 15/6; 26/27; 67/2; 81/22
Mecusi: 22/17
Medyen: 7/85
Meftun: 68/6
Mehir:2/236, 237; 4/4; 60/11
Mele: 23/24, 33, 46
Mele-i A’la: 36/8; 38/69
Melek: 2/30, 32, 34, 98, 161, 210;
3/39, 42, 124, 125; 6/8, 9; 8/12;
12/31; 15/7, 8; 16/2, 33; 17/61;
18/50; 20/116; 35/1; 38/71, 73;
39/75; 42/5; 43/60; 66/6; 69/17;
70/4; 97/4
Meleklere ad verilmesi: 53/27
Meleklerin can alması: 6/93; 16/28, 32
Melekut: 6/75; 7/185
Melik: 5/20
Meryem: 3/36, 37, 45; 19/16-18, 22-
26; 23/50; 66/12
Mescid: 2/114, 144, 149, 150, 191,
196, 217; 7/29; 8/34; 9/17, 18, 28,
821
107, 108; 48/25; 72/18
Mescitlerde yer açmak: 58/11
Mesih: 4/172; 5/17, 72
Me’va cenneti: 53/15
Mevla: 2/286; 3/150; 6/62; 8/40;
9/51, 10/30; 16/76; 47/11; 57/16
Meydana gelen her musibet kitapta
yazılıdır: 57/22
Mikal:2/98
Millet: 2/120, 135; 3/95; 4/125; 7/88,
89; 14/13; 18/20
Miras: 4/7, 8, 11, 12, 19, 33, 176
Misak: 13/20, 23, 25
Miskin: /34
Mucize: 17/59, 91-93; 40/78
Muhacir: 9/100
Muhammed: 3/144
Muhkem: 3/7
Muhles: 37/40
Muhsenat: 4/25
Muhsin: 3/134, 148; 4/24; 5/93;
9/120; 33/29
Muktesid: 5/66; 15/90
Murdar: 9/95
Musa: 2/60, 61, 67, 68, 71, 87, 92,
108, 246; 28/29-32
Musallin: 70/22; 74/43
Musa’nın adam öldürmesi: 28/15
Musibet: 3/165, 166; 4/72; 64/11
Mustaz’af: 4/75, 97, 98, 127; 7/75, 137
Mut’a: 4/24
Mutmain nefs: 89/27
Muttaki: 2/2, 66
Mücadele: 66/9
Mücrim: 6/55; 43/74; 54/47
Mühürlemek: 16/108
Mükerrem: 17/62
Mülk: 2/258; 3/26, 189; 4/53, 54;
40/29
Mü’min kadın ve erkek: 57/12
Mü’minlerin özellikleri: 28/54, 55
Münafık erkek ve münafık kadınlar:
57/13
Münafık: 4/61, 88, 138, 140, 142,
145; 5/41; 8/49; 9/64, 67, 101; 33/1,
12, 73; 59/12,13; 63/1-4,7
Müslim: 2/131, 132, 136; 3/52
Müsrif: 10/12; 44/31
Müstekbir: 7/75
Müşrik: 2/105, 135, 220; 6/148; 9/1;
37/167-169
Müşrikler necistir: 9/28
Müşriklerin korunması: 9/6
Müteşabih: 3/7; 39/23
N
Nafaka: 2/270
Nafile: 17/79
Nakura: 74/8
Namus: 21/91
Nankör: 3/91; 4/37, 42; 14/18; 35/39
Nasara: 5/14
Nebi: 2/91, 213; 3/68, 146, 161, 181;
4/163; 6/161; 7/157; 9/80; 10/49;
11/2, 31; 13/30; 15/87, 88, 97; 17/54,
91-95; 18/6; 22/52; 25/7, 8; 26/3;
33/38, 40, 50, 53; 42/48; 66/9
Nebi Allah adına bir şey uydurmuş
olsaydı gücü yok edilirdi: 69/44-46
Nebi büyük bir ahlak üzerindedir: 68/4
Nebi de bir beşerdir: 18/110
Nebi de bir insandır: 41/6
Nebiden uzlaşma isteği: 68/9
Nebi gaybı bilmez: 6/50, 59; 7/187,
188; 10/20; 11/31; 21/109; 33/63;
72/25, 26; 79/42, 43
Nebi hevasından konuşmaz: 53/3-5
Nebi insana canından daha yakındır:
33/6
Nebi kendisine çağırmaz: 3/79, 80;
6/50
Nebi kendisine ne yapılacağını bilmez: 46/9
Nebi kimseyi zorla doğru yola iletemez: 28/56
Nebi mü’minlere düşkündür: 9/128
822
Nebinin görevi: 6/48, 51, 52, 92, 106,
107; 7/35, 184, 188, 203; 10/15, 41,
108; 11/12; 12/108; 13/7, 39; 15/89,
94; 16/82; 17/105; 18/56; 21/45;
22/49; 25/56; 27/92; 33/45; 34/28;
35/19-24; 38/65; 39/41; 42/7; 46/9;
48/8; 50/45; 51/50; 72/23; 74/2, 3;
88/21, 22
Nebinin göğsünün açılması: 94/ 1-4
Nebinin himaye edilmesi: 93/1-8
Nebinin kitap nedir, iman nedir bilmemesi: 42/52
Nebinin sesinden fazla sesini yükseltme: 49/2
Nebi örnektir: 33/21
Nebi rahmettir: 21/107
Nebi ve eşleri: 33/28-34, 50-55;
66/1-5
Nebi ve mucize: 6/ 35, 37, 58, 109;
10/20; 13/7; 20/133; 21/5; 30/58
Nebiye uyarı: 9/43, 113; 17/29, 73-
76; 28/86-88; 33/1-3, 37, 48; 42/15;
43/44; 47/19; 66/1; 74/2-7; 80/1-10;
93/9-11
Nebi zarar verme ve irşad etme gücüne sahip değil: 72/21
Nefret: 35/42
Nefs: 3/185; 4/1; 7/205; 29/57; 39/6,
42; 50/16; 81/7; 86/4; 89/27; 91/7,
9, 10
Nifak: 2/10; 9/77, 97, 98, 107; 59/11
Nikah: 2/221, 230, 232; 4/6, 25; 23/7;
24/33; 33/49; 60/10
Nimet: 1/6; 2/211; 28/5; 68/2
Nuh: 4/163; 23/27; 29/15, 16
Nuh’un oğlu: 11/42-46
Nur: 4/174; 6/122; 9/32; 24/40; 61/8;
64/8; 71/16
Nuşuz: 4/34
O
Oku: 96/1
Olayların yorumu: 12/101
Ol demek: 2/117; 6/73; 16/40; 19/35;
40/68; 54/50
On dokuz: 74/30, 31
Oruç: 2/183-185, 187, 196; 4/92;
5/89, 95; 58/4
Otuz gece: 7/142
Oyun: 44/38
Ö
Ödün vermek: 47/26
Öğle: 30/18
Öğretme: 96/4, 5
Öğüt: 2/66, 221, 232; 3/138; 4/58, 63,
66; 7/164, 165, 167; 16/17, 90; 21/10,
50; 25/62; 26/209; 32/15; 50/8;
52/29; 68/52; 69/48; 72/19; 76/29;
87/9, 10
Öğüt mü’minlere fayda verir: 51/55
Öksüz: 2/83
Ölçü: 55/7-9
Ölçü tartı: 11/85; 17/35; 26/181-183;
55/9
Öldürmek: 2/28, 72, 191, 217; 3/21,
158; 4/66, 92, 93, 157; 5/28, 30, 32;
7/141; 8/30; 9/5; 17/33; 25/68; 33/61
Öldürün: 2/54, 56; 4/89, 91
Ölülere duyuramazsın: 30/52
Ölüleri diriltme: 3/49; 16/38, 39;
22/66; 30/19; 40/11
Ölüm: 2/133, 234, 240, 243; 3/143-145,
154, 156, 168, 185; 4/29,78; 6/61;
21/35; 22/58; 29/57; 39/42
Ölümden kaçmak: 33/16
Ölüm meleği: 32/11
Ömür: 35/11
Örtü: 2/187
Örtüye bürünen: 73/1; 74/1
Örümcek: 29/41
Özür dilemek: 9/66
P
Parça parça olmak: 23/53
Parmak ucu: 75/4
Perde: 25/53
Pis: 8/37
823
Pişmanlık: 2/167; 6/27, 28; 7/53;
10/54; 14/44; 23/99, 100, 107; 25/27;
26/102; 32/12; 33/66, 67; 34/51,52;
35/37; 39/58; 42/44; 63/10; 78/40;
89/24
Plan: 8/30
Put: 4/117; 22/30
R
Rabb: 3/64; 9/31; 37/180; 44/7, 8;
79/24
Rabbaniler: 5/44, 63
Racim: 38/77
Rahib: 9/31, 34
Rahim: 3/6
Rakım: 18/9
Ramazan: 2/185
Rasul: 2/98, 285; 3/49, 144, 164, 183;
7/158; 9/63; 14/4, 11; 16/35, 36;
25/20; 61/9
Rasul arındırandır: 62/2
Rasule itaat: 3/32, 50, 53, 132; 4/13;
8/1, 20, 24, 46; 24/51, 52, 54, 56;
33/36, 71; 47/33; 49/14; 58/13; 64/12
Rasulle konuşmadan önce sadaka
verin: 58/12, 13
Rasul rahmettir: 9/61
Rasul size neyi verdiyse onu alın: 59/7
Ress halkı: 25/38
Rızık: 10/31; 16/71; 24/38; 34/39;
39/52
Riba: 2/275, 276, 278-280; 3/130;
4/160; 30/39
Ruh: 4/171; 16/2; 17/85; 19/17;
40/15; 42/52; 58/22; 97/4
Ruhbanlık: 57/27
Ruhu’l emin: 26/193
Ruhu’l Kudus: 2/87, 249; 16/102
Ruh üfleme: 21/91; 32/9; 38/72;
66/12; 70/4
Ruku: 2/43, 125; 3/43; 5/55; 9/112;
22/26; 38/24; 48/29; 77/48
Rum: 30/2-4
Rüşd: 7/146
Rüya: 12/4, 5, 36, 37, 41, 43-46, 100;
17/60; 48/27
Rüzgar: 30/48; 35/9; 38/36
S
Sa’at: 7/187; 31/34; 33/63; 34/3;
40/59; 45/32
Sabah: 30/17
Sabah akşam ateşe arz edilmek: 40/46
Sabır: 2/45, 153, 155; 3/125,142;
8/46; 16/126, 127; 73/10
Sabiîler: 22/17
Sadaka: 2/263, 271, 276; 9/58, 60, 75,
79, 103, 104; 57/18; 58/12, 13
Sadık: 9/119
Safa: 2/158
Sağ: 37/93
Sağ el: 39/67
Sağ elin sahip olması: 4/3; 23/6;
24/33, 58; 30/28; 33/50, 52, 55;
70/30
Sağın adamları: 56/27, 38, 90, 91
Sağır: 2/18, 68, 69, 70, 71; 6/39;
10/42; 27/80
Sağrılara duyuramazsın: 30/52
Sağır ve kör: 43/40
Sakar: 74/26-29,42
Salat: 2/3, 43, 45, 83, 110, 125, 153,
238, 239, 277; 3/39; 4/43, 77, 101-
103, 142, 162; 5/6, 58, 91, 106; 6/72,
92, 162; 7/170; 8/3, 35; 9/54, 103;
10/87; 11/87, 114; 13/22; 14/31, 37,
40; 17/110; 19/31, 59; 20/14, 132;
22/35; 23/2; 24/41; 29/44; 30/31;
31/17; 33/43, 56; 35/18, 29; 42/38;
62/9-11; 70/22-34; 74/43; 108/2
Salatı İkame edip, zekatı vermek:
2/3, 43, 45, 83, 110, 125, 153, 238,
239, 277; 3/39; 4/43, 77, 101-103,
142, 162; 5/6, 12, 55; 9/5, 11, 18, 71;
21/73; 22/41, 78; 24/37, 56; 27/3;
31/4; 33/33; 58/13; 73/20; 98/5
Salatın vakti: 11/114; 17/78; 24/58;
107/4, 5
824
Salavat: 9/99; 23/9
Salih: 3/46; 7/73, 77, 168, 170, 189,
190
Salihatı yapmak: 16/97; 17/9
Salla: 75/31; 87/15; 96/10
Salli: 9/103
Samiri: 20/85, 86, 95, 96
Sandık: 2/248; 20/39
Sapkınlık: 2/26, 175 2/190, 198;
3/164; 4/60, 167; 7/155; 10/108;
22/12; 27/81; 39/22; 46/5, 32
Sarhoş: 4/43
Sarp yokuş: 74/17; 90/11-17
Savaş: 2/190, 191, 193, 216, 217,
244, 246; 3/13, 121, 146, 155, 156,
167, 195; 4/71, 74, 90; 8/16, 39, 57,
65; 9/12-14, 29, 36, 81, 83, 107, 123;
22/39, 40; 33/18; 47/4; 48/16, 17, 22;
59/11, 14; 60/8, 9; 61/4
Savurganlık: 17/26, 27
Sayha: 23/41; 36/53; 54/31
Sebe: 34/15, 18
Sebe melikesi: 27/23, 24, 29, 34, 42, 44
Secde: 2/34, 58, 125; 3/43; 4/154;
7/11, 12, 206; 12/4, 100; 13/15;
15/28, 29, 31, 33; 16/49; 18/50;
20/70; 22/18; 26/218; 38/72-75;
39/9; 41/37; 55/6; 68/42, 43; 76/26
Sefer: 4/94, 101; 9/41, 42, 45, 122
Selam: 4/86, 94; 10/25; 11/69; 14/23;
43/89
Selim akıl: 5/100
Semud: 7/73
Ses: 7/205
Sevap: 4/134
Sevgi duymak: 58/22
Sıddık ve şehit konumunda olmak: 57/19
Sınama: 3/152, 154; 5/48, 94; 16/92;
20/85,131
Sınav: 2/49; 3/186; 18/7; 33/11;
47/31; 60/5; 67/2; 68/17
Sırdaş: 3/118
Siccin: 83/7-9
Sidre: 53/16
Sidre-i münteha: 53/14
Sihir: 20/58, 63; 26/35-38, 40; 27/13
Sihirbaz: 7/112; 10/77, 79-81; 20/69
Sine: 28/69; 31/23
Sivrisinek: 2/26; 22/73
Solun adamları: 56/41-46
Söz: 2/40; 5/1; 17/53; 27/82, 85;
28/51, 63; 36/48, 70; 45/6; 52/34;
68/44; 73/5, 6; 81/19
Söz sahibi: 38/6
Söz tutmak: 16/91
Sözün en iyisine uymak: 39/18
Su: 11/7; 23/18; 24/45, 54
Suç: 25/22
Sultan: 14/10, 11; 17/33; 28/35; 34/21
Sura üflenme: 20/102; 23/101; 27/87;
36/51; 39/68; 50/20; 69/13; 78/18
Sure: 2/23; 18/58; 63/11
Süleyman:2/102; 21/81; 27/35-38,
40, 41; 34/12; 38/34
Sünetullah: 3/137
Süs: 16/14, 63; 18/46; 20/131; 28/60
Ş
Şah damarı: 50/16
Şair: 21/5; 26/224-226; 52/30
Şaki: 87/11; 92/15
Şans oyunu:2/219; 5/90
Şefaat: 2/48, 123, 254, 255; 3/30;
4/85; 6/70, 94, 164; 7/8, 9, 53; 10/3,
4, 18; 19/87; 20/109; 21/28,47;
23/102, 103; 26/100; 27/89, 90;
28/84; 30/13; 32/4; 34/23; 36/23,
54; 39/43, 44, 70; 40/17, 19; 43/86;
44/41; 53/26; 74/48
Şehid:
Şer: 2/216
Şeriat: 5/48; 45/18
Şeytan: 2/14, 36, 102, 168, 268; 3/36,
155, 175; 4/38, 60, 76; 5/91; 6/68,
112, 142; 7/20, 22, 27, 30, 175, 202;
8/48; 12/5; 14/22; 15/17; 16/63,
98-100; 17/27, 53; 19/68, 83; 21/82;
825
22/4, 52; 23/97; 25/29; 26/221, 222;
31/21; 35/6; 38/37; 43/36-39; 45/22;
58/10, 19; 59/16; 99/7, 8; 101/6-9
Şeytana kulluk: 36/60, 63
Şeytanın aldatması: 47/25, 26
Şeytanın dürtmesi: 7/200, 201; 41/36
Şeytanın vahyetmesi: 6/121
Şeytanın yolu: 24/21
Şımarmak: 28/58
Şiar: 22/32, 36
Şiir: 36/69
Şirk koşanlar Allah’a inanırlar: 23/84-
86, 88-90; 29/61, 63; 31/25; 39/38;
43/9, 87
Şirk/Ortak koşmak: 4/36, 48, 116;
5/72; 6/151; 7/173, 190, 191, 195;
10/28, 31, 34, 35; 12/106; 16/35, 54,
86; 29/65; 30/33, 40; 31/13; 35/14;
39/8, 65
Şuayb: 7/85
Şükür: 2/52; 3/123; 4/147; 8/26;
14/7; 23/78; 27/73; 28/73; 31/12, 14;
67/23
T
Tederruân: 6/63, 7/55, 205
Tağut: 2/256; 4/51, 60, 76; 5/60;
16/36; 39/17; 89/11; 91/11
Takva: 2/21, 41, 63, 196, 197, 203,
205, 223, 233, 278; 3/102; 5/35;
22/37; 33/70; 52/17; 64/16
Takva libası: 7/26
Talut: 2/247, 249
Tanıklık: 2/282; 4/15, 41, 135; 5/8;
16/89; 24/4, 6-9, 12, 24; 25/72;
41/20-22
Tarık: 86/1-3
Tartı: 7/8, 9; 7/85; 21/47; 23/102, 103
Tasdik: 2/89, 91, 97, 101; 3/39,
Tavaf: 22/26
Tayyip: 2/168, 172; 3/179
Tebliğ: 3/20; 5/67
Teheccüd: 17/79
Tesbih: 3/41; 7/206; 13/13; 15/98;
17/44; 19/11; 20/130; 21/79; 24/36;
30/17; 33/42; 38/18; 40/55; 48/9;
50/39, 40; 52/48, 49; 57/1; 59/1;
61/1; 62/1; 63/1; 69/52; 76/26; 87/1;
110/3
Teslim: 3/20
Tevekkül: 3/159, 160; 5/23; 8/2; 9/51,
129; 10/84, 85; 14/12; 27/79; 64/13
Tevrat: 3/3
Teyemmüm: 4/43
Tezekkür: 16/17
Toplumsal Değişim: 8/53; 13/11
Toplumun ileri gelenleri: 11/27, 38;
34/34, 35
Toplumun yoksun kesimi: 26/111
Tövbe: 2/37, 54, 128, 159, 187, 222;
3/89, 90, 128; 4/17, 18, 27, 64; 5/39,
71; 7/153; 9/5, 11, 102, 104, 106, 117,
118; 11/3; 16/119; 25/70; 42/25; 66/8
Tubba: 44/37
Tuğyan: 96/6
Tûr: 52/1
Tûr-i Sina: 23/20
Tutku: 7/176; 28/50; 54/3; 57/14
U
Uğursuzluk: 36/18, 19
Umre: 2/158, 196
Unutma: 87/6
Urf: 7/199
Uyarıcı: 25/51; 35/42
Uyarmak: 5/19; 6/19
Uzlaşma: 68/9
Ü
Üç: 4/171
Üç kişi: 9/118
Üfleme: 39/68
Ümmet: 2/134, 141, 213; 3/104, 110;
4/41; 6/38, 42; 7/34, 38; 10/19; 11/8,
118; 16/84, 89; 21/92; 22/67; 23/43,
52; 35/24; 43/22, 33
Ümmi: 3/75; 7/157; 62/2
Üstün: 2/45; 3/139
Üstün derece sahibi olmak: 57/10
826
Üstünlük takvadadır: 49/13
V
Vahiy: 8/12; 10/2; 10/87; 11/36, 37;
12/15; 16/43, 68; 20/38, 114; 23/27;
38/70; 42/52; 53/10; 72/1; 99/5
Vahyin inzali: 42/51
Vasat: 2/143
Vasiyet:2/181, 182; 5/106
Vefat: 32/11; 47/27, 28
Vekil: 3/173; 4/81, 171; 32/11; 42/6
Veli: 2/107, 120; 3/68; 4/45, 123,
173; 5/55, 57, 80; 6/14; 7/3, 196;
8/34; 9/71, 116; 13/16; 19/45; 25/18;
34/41; 39/3; 42/9; 45/10, 19; 62/6;
73/9
Vurmak: 2/73; 8/12
Y
Yağmur: 25/49
Yahudi: 2/111, 113, 120, 135; 4/46,
160; 5/51
Yahya: 21/90
Yakup: 2/132
Yalancı: 45/7, 8
Yapmayacağı şeyi söylemek: 61/2, 3
Yaratıcı: 52/35
Yaratma: 3/59; 4/1; 6/2, 98; 7/11,
12, 189; 15/26-29; 16/4; 18/37; 22/5;
23/12-14; 24/45, 54; 30/11, 20, 21,
27; 32/7-9; 35/11; 36/77, 78; 38/71,
72; 39/6; 40/67; 51/49; 54/49; 55/14,
15, 29; 65/12 ; 76/1, 2; 77/20-23;
80/20; 86/5-7
Yaratmanın nedeni: 11/7
Yardım: 8/18, 72; 57/7
Yasa: 4/14, 60; 10/3; 12/101; 13/8;
14/32; 16/48, 79; 21/56; 23/80; 25/2,
30/26; 35/41; 39/46; 40/85; 45/12;
48/23; 54/49; 67/3
Yasak: 4/31
Yay: 53/9
Yazıcı: 82/10-12
Ye’cuc-Me’cuc: 18/94; 21/96
Yedi: 15/44; 17/44
Yedi gök: 2/29
Yemin: 2/224-226; 16/94; 66/2
Yeminlerin mülkü: 16/7
Yeniden yaratma: 50/11, 15
Yer yüzünün dar gelmesi: 9/25
Yer yüzünün genişlemesi: 13/41
Yer ve gök aynı kütledir: 21/30
Yetim: 4/2, 3, 6, 10, 127; 6/152; 17/34
Yıldırım: 2/55
Yol gösterici: 2/2; 16/64
Yunus: 37/139-142
Yurdundan çıkarılanlar: 22/40
Yusuf: 12/21-33, 42, 51, 52, 54-56
Yük:2/286; 35/18
Yüz çevirmek: 47/22, 23
Z
Zakkum: 44/43-45
Zalim: 3/86, 45/19
Zan:2/78; 4/157; 6/116; 10/36, 66;
45/24; 48/6; 49/12; 53/23, 28
Zebani: 96/18
Zebur: 4/163; 17/55; 21/105
Zekat: 7/156; 19/13, 31; 30/39; 41/7
Zekeriya: 21/89
Zennun: 21/87
Zerre kadar iyilik ve kötülük yapmak:
99/7, 8
Zihar: 33/4; 58/2, 3
Zikir: 2/152; 3/58; 7/63, 69; 12/104;
13/28; 15/6, 9; 16/44; 18/101;
20/124; 21/36, 105; 36/11; 38/1, 8,
87; 41/41; 53/29; 74/31, 49; 81/27
Zikir ehli: 21/7
Zina: 17/32; 23/2, 3; 25/69
Ziynet: 7/31, 32; 10/88; 11/15; 20/59,
87; 24/31; 57/20
Zor koşullarda Müslüman olmak,
rahat koşullarda Müslüman olmakla
aynı değildir: 57/19
Zu’l-Karneyn: 18/83-87, 94
Zu’l-Kıfl: 21/85
Zulmetme/Zalim/Haksızlık yapmak:
2/54, 95; 5/51